Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Saygı Secdesi , Büyük ve Küçük Şirk Hakkında Soruların Cevabı ?

S Çevrimdışı

SaYFuLLaH

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum,


Bu konuda sitede yazılarınız mevcut lakin bunların küçük şirk mi, büyük şirk mi olduğunu öğrenmek istiyorum.

1.) Ölünün duyabileceğine inandığı için ölüden dua istemek (tevessül) küçük şirk midir. Bunun büyük şirk olup olmadığına dair ihtilaf var mıdır?

2.) Bir Şehidin Allahın izniyle ruhuyla savaşta Müslümanlara yardım edebileceğine inanarak, bir Müslümanın ölüden yardım istemesi, te'vilinden dolayı küçük şirk midir? Mesela ölünün mezarda duyabileceğine inanarak (ölünün mezarda duyup duymaması ihtilaflı) ve dua maksadıyla olmadan: ''Ya Ali, bize savaşta ruhunla yardım et'' gibi (ancak bunu söylerken bu mucizenin Allah tarafından gerçekleşeceğini biliyor)

3.) Secde iki türlüdür: İbadet ve saygı secdesi, bir ölüye saygı secdesi yapmak veya bir müslüman kişinin heykeli önünde saygı secdesi yapmak, küçük şirk midir? Yoksa burada her secde ne niyet ile olursa olsun ibadet secdesi mi olur? Şayet bu büyük şirk olsaydı Kabe'de putlar bulunduğu halde mustazaf Müslümanların orada ibadet etmeleri ikrah olmadan şirk olmaz mıydı?

4.) Kahinin kafir olduğunu biliyoruz ve onun söylediklerine inanan kafir olur, gaybı Allah bilir ve bazı gelecekte olan olayları peygamberlere bildirir. Ancak cahil birinin, Allah'ın geleceği evliyaya da bildirdiğine inanması, bu kişiye dolaylı yoldan peygamber muamelesi yaptığından hüccetsiz kafir olur mu yoksa bu haberlerin sadece peygamberlerin Allah tarafından aldığını açıkladıktan sonra mı muayyen tekfir edilir?
Şimdiden cevaplarınızdan dolayı Allah razı olsun
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullah

1- a) Salih kişinin kabrine gidin ölüden, "duamı duyar ve icabet eder ve yerine getirir" inancıyla istekte bulunmak küfürdür, sahibini kafir yapar.
b) Allah katında hatırı olduğu sanılan kişinin kabrine gidib, Allah yanında kendisinin istekleri için duada aracılık etmesi büyük şirktir.

Kufre delalet ettiği açık olan sözde de dil sürçmesi ihtimalinden korunmak için o sözü söylemeyi kastetmek şart koşulmuştur. Kufru kastetmiş olmak şart değildir.
Kufre delalet edişi ihtimal taşıyan amellerle yapılmak istenen şeyi belirleyebilmede dikkate alınan kasıt, kufur kastı değildir, sadece amelin neye delalet ettiğini ayırt etmede etkili olan kasıttır.
Misalen bir kişi, bir kabrin başında kurban kesse ve bu kurbanı kimin için kestiği bilinmese, O kişiye kastı sorulur. Eğer: “Bu kabirdeki kimseye kestim, benim sıkıntılarımı gidereceğini umit ediyorum” derse bununla kafir olur. Bundan sonra ona: “Bu amelinle küfrü kastettin mi kastetmedin mi?” diye sorulmaz.

Rasulullah (
صلى الله عليه وسلم) şöyle der: “Kim bizim işimiz üzere olmayan bir amel işlerse o reddedilmiştir.” (Muslim)


2- Şehid olmuş kişiden, dünyaya gelip yardım etmesini istemek de büyük şirkdir. Fakat O'nu yardıma gönderecek olanın Allah (c.c.) olduğunu bilirse bu yine şirktir.

Şehidlerin, diğer ölülerin durumlarından farklı durumları vardır ki, yeşil renkli kuşların karınlarında kandillere konarlar. Ayrıca Şehidler Bile dünyaya dönmek isteseler artık dönemezler.


23. Mûminler içinde Allah 'a verdiği sözde sadâkat gösteren nice erler var. İşte onlardan kimi adağını ödedi, kimi de bunu bekliyor. Onlar hiçbir şekilde (ahidlerini) değiştirmediler.
İmam Buhârî'nin, Muhammed ibn Saîd el-Huzâî kanalıyla Enes ibn Mâlik'ten rivayetinde o şöyle anlatıyor: Amcam Enes ibnu'n-Nadr Bedr gazvesinde bulunmamış ve bu ona çok ağır gelmişti. "Ey Allah'ın elçisi, muşriklerle savaştığın ilk savaşta bulunmadım. Allah eğer muşriklerle bir savaşta beni bulundurursa Allah benim neler yapacağımı görecektir.'' demişti. Uhud günü müslümanlar açılıp ric'at ettiklerinde ric'at eden müslümanları kastederek "Ey Allah'ım, şunların yaptıklarından dolayı senden özür diliyorum"; muşrikleri kastederek de: "Ey Allah'ım, şunların yaptıklarından da berîyim, uzağım." demiş ve düşmana doğru ilerlemiş. O sırada Sâd ibn Muâz ile karşılaşmış ve ona: "Ey Sâd, nereye? Cenneti, Nadr'ın Rabbına yemin ederim ki uhud önlerinde cennet'in kokusunu alıyorum." demiş, savaşa dalmış ve öldürülünceye kadar savaşmiş. Sâd der ki: Ey Allah'ın elçisi, onun yaptığım ben yapamadım. Enes anlatmaya devam eder: Onu bulduğumuzda gördük ki üzerinde kılıç, mızrak ve ok yarası olarak seksenden fazla yara vardı ve muşrikler onun ölüsüne de işkence yapmışlardı. Onu bulduğumuzda tanınmayacak haldeydi, kızkardeşi Rubeyyi' bintu'n-Nadr onu parmak uçlarından tanıdı. Biz bu âyet-i kerimenin o ve onun gibiler hakkında nazil olduğunu biliyoruz. (Buhârî, Cihâd, 12; Muslim, İmâra, 148; Ahmed ibn Hanbel, Musned, 111,194)
Ebu Davud et-Tayâlisî'nin kendi senediyle Enes ibn Mâlik'ten rivayetinde o şöyle anlatıyor: Dayım Enes ibnu'n-Nadr geldi. -Bana onun adını koymuşlar.- Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) ile Bedr'e katılamamıştı ve "Rasûlullâh'm bulunduğu ilk gazvede bulunamadım. Ama Allah'a yemin olsun, bundan sonra Allah bana bir gazve gösterirse muhakkak Allah o gazvede neler yapacağımı görecek!" derdi. Bir sonraki sene Uhud gazvesi olunca o gazvede bulundu ve müslümanlar bozulduğunda Sâd ibn Muâz'ın geri çekildiğini gördü de ona: "Ey Ebu Arar, nereye? Vay o cennetin kokusuna! Onu Uhud önünde buluyorum." deyip vuruşmaya daldı ve şehid edilinceye kadar vuruştu. Ölüler arasında bulunduğunda üzerinde seksenden fazla kılıç, mızrak, ok yarası vardı. Kız kardeşi Nadr kızı Rubeyyi': "Onu ancak parmak uçlarından tanıyabildim. O kadar güzel parmak uçları vardı ki." demiştir. "Mûminler içinde Allah'a verdiği sözde sadâkat gösteren nice erler var. İşte onlardan kimi adağını ödedi..." âyeti nazil olmuş da. Enes demiştir ki: Biz bu âyeti onun hakkında indi olarak biliyoruz.
(Ahmed Abdurrahman el-Bcnnâ. Minhatu'l-Ma'bûd fî Tertibi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, 11,22; Buhârî, Cihâd, 12; Muslim, İmâra, 148; Ahmed ibn Hanbel, Musned. 111,201)


3 - Saygı secdesi, İslam'la birlikte nesh olmuştur. Böylece saygı secdesi artık şirktir.

Yusuf 100 : "Anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine oturttu ve hepsi birden Yusuf için secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf dedi ki: "İşte bu durum, o rüyamın çıkmasıdır. Gerçekten Rabbim onu hak rüya kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Doğrusu Rabbim dilediğine lutfunu ihsan eder. Şubhesiz O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir."

el-Busti, Sahihinde, aşağıdaki hadisi Ebu Vakid'den (r.aleyh) şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
Muaz b. Cebel (r.anh), Şam'dan dönünce Rasulullah (
صلى الله عليه وسلم)'in icin secde etti.
Bunun üzerine Rasulullah (
صلى الله عليه وسلم) "Bu nedir ey Muaz?" dedi.
Muaz "Ey Allah'ın Rasulü! Ben Şam'a gittiğimde onları komutanlarına ve din adamlarına secde ediyorlar gördüm. Ben de bunu senin için yapmak istedim" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (
صلى الله عليه وسلم) : "Böyle yapma. Şayet ben bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emredecek olsa idim kadının kocasına secde etmesini emrederdim. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir kadın kocasının hakkını ifa etmedikçe Rabb'inin hakkını da ifa etmiş olmaz. Kadın deve sırtında semere binmiş iken kocası nefsini taleb edecek olsa kadın bu isteğe mani olamaz."
(Ebu Davud, Nikah, 39 - 40, Hadis no: 2140; Tirmizi, Râda -süt emzirme, Bab 10, Hadis no: 1159; Sunen-i İbn-i Mace, Bab: Hakku-z Zevc Alel Mir'eh, Hadis No: 1843 ; İbn-i Mace, Ezher b. Mervân an Hammâd b. Zeyd an Eyyûb ani'l-Kâsım es-Şeybânî an Abdullah bin Ebi Evfa'dan (r.aleyh) senedi ile tahric etmiştir; Sindî'ye göre zahiren isnadı sahîh görünmektedir. Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/26)



Bir puta/heykele tazim duruşu şirktir. Put karşısında secdeye giderek alın ve burnunu yere koyarak tazim secdesinde bulunmak ittifakla küfür olup yapanı kafir eder.

Rasulullah , Kabede namaz kılarken, putun karşısına geçip tazimde bulunmamıştır. Allaha ibadet kastıyla Namaz kılmıştır. Ameller niyete göredir hadisi burada gündemdedir.

4- Peygamber olmadığı halde ayete rağmen, "Allah dostu, evliya" bahaneleriyle, gaybi bilgilere sahib olabileceğine, haber verebileceğine, çünkü O'nun Allah'ın velisi olduğundan bilebileceğini söyleyebilmektedirler. Şubhesiz bu söz, iddia şirkdir. Fakat kişiye, ilim sahibi olan bir alimin, delilleriyle bunun küfür olduğunu, isbatlayıb beyyineleri sunduğu, kafasındaki soru işaretlerini ve cehaletini giderdiği halde, ha'la bu şirk inancını kabul ediyorsa tekfir edilir.

Çünkü tasvavuf bünyesindeki güya alim veli zannedilen kişiler, cahil avamın aklını karıştırmakta. İnsanlar da kime inanacağını bilememekte.
 
S Çevrimdışı

SaYFuLLaH

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
1-
a) Salih kişinin kabrine gidip Ölüden, "duamı duyar ve icabet eder ve yerine getirir" inancıyla istekte bulunmak küfürdür, sahibini kafir yapar.
b) Allah katında hatırı olduğu sanılan kişinin kabrine gidip, Allah yanında kendisinin istekleri için duada aracılık etmesi büyük şirktir.

Kufre delalet ettiği açık olan sözde de dil sürçmesi ihtimalinden korunmak için o sözü söylemeyi kastetmek şart koşulmuştur. Kufru kastetmiş olmak şart değildir.
Kufre delalet edişi ihtimal taşıyan amellerle yapılmak istenen şeyi belirleyebilmede dikkate alınan kasıt, kufur kastı değildir, sadece amelin neye delalet ettiğini ayırt etmede etkili olan kasıttır.
Misalen bir kişi, bir kabrin başında kurban kesse ve bu kurbanı kimin için kestiği bilinmese, O kişiye kastı sorulur. Eğer: “Bu kabirdeki kimseye kestim, benim sıkıntılarımı gidereceğini umit ediyorum” derse bununla kafir olur. Bundan sonra ona: “Bu amelinle küfrü kastettin mi kastetmedin mi?” diye sorulmaz.

Akhi, burada ölüden dua istemek, duanın (=Allah'a ibadetin) kendisi değil ki, öyle olsaydı tevessül canlı insanlarla da yapılmazdı. O kişi ölünün işittiğine inandığı için onunla canlı birisiyle konuşur gibi konuşur ve ondan dua ister. Ölünün mezarda işitip işitmediği alimlerimiz tarafından tartışılmış bir mesele. Şayet işittiğine inanarak ondan dua istiyorsa bu büyük şirk olabilir mi, en azından te'vilinden dolayı mazeretli sayılması lazım değil mi? Bu konu hakkında ihtilafın olduğunu duydum, bazıları caiz dahi diyor. Örneğin İbn Hacer El Heysemi caiz diyor.




2- Şehid olmuş kişiden, dünyaya gelip yardım etmesini istemek de büyük şirkdir. Fakat O'nu yardıma gönderecek olanın Allah (c.c.) olduğunu bilirse bu yine şirktir.
Akhi nazar boncuğu takmak da duruma göre ya büyük şirk ya küçük şirktir, mesela nazar boncuğu sayesinde Allah'ın onu koruyacağını düşünüyorsa küçük şirk ama nazar boncuğunun kendisi onu koruyacağını düşünüyorsa büyük şirk. Böyle bir durumda ayrım varsa, o zaman burada da bir ayrım söz konusu olamaz mı?



3 - Saygı secdesi, İslam'la birlikte nesh olmuştur. Böylece saygı secdesi artık şirktir. Bir puta/heykele tazim duruşu şirktir. Put karşısında secdeye giderek alın ve burnunu yere koyarak tazim secdesinde bulunmak ittifakla küfür olup yapanı kafir eder. Rasulullah , Kabede namaz kılarken, putun karşısına geçip tazimde bulunmamıştır. Allaha ibadet kastıyla Namaz kılmıştır. Ameller niyete göredir hadisi burada gündemdedir.

Geçmiş şeriatta caiz olan saygı secdesi, bugün nasıl büyük şirk olabiliyor akhi, bunun bizim şeriatta haram (=küçük şirk) kılındığını biliyordum ama büyük şirk olması için ibadet secdesi olması gerekmiyor mu? Canlı insanlara saygı secdesi yapıldığı zaman bu küçük şirk değil mi?

İmam Şevkani (rh) ın gösterdiği örnek: ''Ondan (ihtimalli fillerden olan) Allah’tan başkasına secde etmektir. Bunu yapanı tekfir etmek için secde ettiği kimsenin rububiyetini kast etmesi gerekir. Çünkü böyle bir fiil ile (secde etmekle) Allah Tealaya ortak koşmuş ve O’nun la birlikte başka bir ilah tanımış olur. Ancak acem krallarının yanına girenlerin çokça yaptıkları gibi; kralın önündeki yeri öpmek suretiyle sadece saygı ve tazimi kast ederek secde edenlerin filleri küfürden değildir. Âlimlerden meşhur olan her kimse ilzam (lazım) ile tekfir etmenin ayakların kaydığı en önemli yerlerden olduğunu bilirler. Dinini tehlikeye atmak isteyenler ise ancak kendi aleyhlerine bir cinayet işlemiş olur. ( es-seylul cerrar c.4 s.580 )
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
1- İbn Hacer el Heysemi'nin ölüden yardım istemesi kendini bağlar. Kur'an ve sunnette böyle bir iş şirktir. Ömer (r.anh)'ın yağmur duasını hatırlatırım. Ölü duyub duaya icabet ediyorsa, buna en iyi layık olan Allah rasulu ve cennetle mujdelenmiş sahabelerdir ki, onların kabirleri başına gelib istekte bulunanı sahih hadislerde böyle bir dua ben bilmiyorum.
Bu konuyu detaylı olarak Tevhid bölümünde Meşru ve Bid'at Tevessül konusunda detaylı bulabilirsin.

2. Tabi ki Allah'dan olduğunu bilerek olursa büyük şirk değildir.



3 - Saygı secdesi büyük şirk değil, aksine küçük şirktir.
Geçmiş şeriatlarde Cumuartesi balık avlamak yasaktı, Bizim şeriatımızda serbesttir. Geçmiş, şeriatların (şer'u men kablena) islam şeriatına göre durumu, nesh ve uygunluğuna göre amel edilebilir.

'Saygı secdesini' sordun ve Rasulullah men etmiştir. Diğer tâzimlerde durumuna göre farklılık arzedebilir.

Câfer (r.anh) ve beraberindeki muhacirler , Habeş Kralı Necaşi Asheme'ye yapmadıkları secde, saygı/tazim secdelerinden biridir! Allah'dan (c.c.) başkasına secde edilmez.


"Hani onlara «Şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin. Kapısından secde ederek girin ve hıtta! (Ya Rabbi, bizi affet) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz » demiştik." (Bakara /58)


Ayetin ifadesinde "Secde ederek girin" emri, hal bildirmektedir. Yani secde halinde girin demektir Bunun ise ibadet secdesinde olduğu gibi alnı yere koyarak olması söz konusu değildir. Bundan dolayı İbn-i Abbas (r. anh) bu ayeti "Ruku ederek girin" şeklinde tevil etmiş İbn-i Cerir et-Taberi de bu görüşü tercih ederek "Secde, secde eden kişinin tazim içerisinde öne doğru eğilmesidir. Bundan dolayı tazim ile eğilen herkese –sacid- denir. Ayette "Secde ederek girin" emri ise huşu ve tevazu içinde girin demektir"(Taberi Tefsiri) demiştir. Nitekim bu mufessirlerin çoğunluğunun görüşüdür.

Bununla beraber rivayette Muaz b. Cebel'in "Ben Şam'a gittiğimde onları komutanlarına ve din adamlarına secde ediyorlar gördüm" ifadesini de bunun ibadet secdesi olmadığını sadece birinin önünde eğilmek şeklinde gerçekleşen selam secdesi olduğunu ortaya koymaktadır. Zira Hrıstiyanların liderlerinin ve din adamlarının önünde ibadet secdesi etmedikleri, buna karşılık onların önünde eğilmek suretiyle selam secdesi ettikleri bilinen bir gerçektir.


Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"Hani biz meleklere (ve cinlere) «Âdem'e secde edin» demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu." (Bakara 34)

"Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye kapandılar." (Yusuf 100)


Ayetlerden anlaşılacağı üzere her iki ayette de Allah'tan başkasına secde edilmesi söz konusudur.

Vahidi, Bakara Suresi'nin 34. ayetinin tefsirinde "Ona hürmet ve selamlama için secde edin dedik. Buradaki secdeden kastı alnı yere koymak şeklinde olmayıp, tevazudan dolayı önünde eğilmektir" (El-Veciz fi Tefsiri Kitabil Aziz, 1/11.) derken Yusuf Suresi ayetinin tefsirinde ise "Bu eğilmek suretiyle gerçekleşen selamlama secdesidir" (El-Veciz fi Tefsiri Kitabil Aziz, 1/375.) demiştir.

İbn-i Kesir, bu ayetin tefsirinde Katade'nin "İtaat Allah'adır. Secde ile Allah Âdem’i şereflendirmiş, melekleri ona secde ettirmiştir" (İbn-i Kesir, Tefsiri) dediğini rivayet etmiştir.
İmam Taberi ve İbn-i Kesir, Yusuf Suresi'nin 100. ayetinde ifade edilen secdenin bir ibadet secdesi olmadığını bilakis alt konumda olanın üst konumda olana karşı önünde eğilmek suretiyle selamlama şeklinde olduğunu bunun Yakub (aleyhisselam)'ın şeraitinde caiz olduğunu ancak bizim şeraitimizde Muaz b. Cebel hadisi ile nesh olduğunu söylemişlerdir.(Taberi ve İbn-i Kesir tefsiri Yusuf Suresi 100. ayet)
Buna delil olarak da şu hadisi zikretmektedirler:
Kays b. Sâd diyor ki:
"Hiyre'ye gitmiştim. Orada halkın, Merzubana (Reislerine) secde ettiklerini gördüm. (Döndüğümde) Rasulullaha: "Ey Allahın Rasulu, sana secde etmeyelim mi?" diye sordum.
Buyurdu ki: "Şayet ben, bir kimsenin, Allahtan başkasına secde etmesini emredecek olsaydım, kadınların, kocalarına secde etmesini emrederdim. Zira Allah, kocalara kadınlar üzerinde birçok haklar vermiştir.
(Dârimî, K. es-Sahh, bab:159)


İmam Kurtubi tefsir âlimlerinin burada secdenin şekli hakkında ihtilaf ettiklerini söylerken bununla beraber tüm âlimlerin icma ile bunun ibadet secdesi olmadığını bilakis selamlama secdesi olduğunu kabul ettiklerini bildirmiştir.(El-Camiu Li ahkam)

Fahruddin Razi bu konuda "Bütün Müslümanlar bu secdenin ibadet secdesi olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü Allah'tan başkasına ibadet etmek küfürdür ve küfür de emredilmez"(Tefsiri Razi) demiştir.

Âlimlerin hepsi ittifakla burada secdenin ibadet secdesi olmadığını kabul ederlerken, secdenin şekli hakkında ise ihtilaf etmişlerdir.
Tefsir âlimlerinin büyük bir kısmı bu secdenin alnı yere koymak şeklinde olmadığını bilakis eğilmek suretiyle olduğunu söylemişlerdir. Gerek meleklerin Âdem’e secdeleri gerekse Yusuf Suresi'nde 4. ayetinde geçen güneş, ay ve yıldızların Yusuf (aleyhisselam)'a secde etmesi bu görüşü güçlü kılmaktadır. Bununla birlikte âlimlerin bir kısmı bu secdenin bildiğimiz şekli ile alnı yere koymak şeklinde olduğunu söylemişler ancak ayetlerde geçen "lam" harfi cerrinin sebeb bildirdiğini söyleyerek "Yusuf için Allah'a secde etmişlerdir" şeklinde ayetleri tefsir etmişlerdir. (Neysaburî, Tefsiri Garaibu'l Kur'an, Taberi Kenan, c.12, sf: 49)

Belirtilen secde, bizzat alın ve burunu yere koyarak yapılan ibadet secdesi olmadığı, aksine tazim ve hürmet adına eğilmekle gerçekleşen selamlama secdesi olduğu genel olarak kabul edilen görüştür.

Yine bununla beraber hadisin sonunda Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'in "Şayet ben bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emredecek olsa idim kadının kocasına secde etmesini emrederdim" sözü de bunun aslen başkasına yöneltilmesi küfür olan ibadet secdesi olmadığına dair güzel bir işarettir. Zira Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'in bu şekilde bir secdeyi Allah'tan başkası için emretmesi asla düşünülemez.

Muaz b. Cebel'in secdesinin aslen Allah'tan başkasına yöneltilmesinin asla caiz olmadığı ibadet secdesi şeklinde cereyan etmediğini gösteren delillerden bir tanesi de Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'in Muaz b. Cebel'in hareketini şirk ve küfür olarak isimlendirmemesi ya da buna benzer bir açıklama yapmamasıdır. Bu noktada temel kaideyi İbn-i Kudame el-Hanbeli şu şekilde dile getirmiştir:

"Taleb olunduğu zaman açıklamanın başka bir zamana ertelenmesinin caiz olmadığı hususunda hiçbir ihtilaf yoktur." (Ravdatun Nazır ve Cennetul Menazir, sf: 96)

Bundan dolayı İmam Şevkani "Farzlardan farklı olarak şirk meselelerinde açıklama için uygun bir zamanı beklemek câiz değildir"(İrşadul Fuhul İla Tahkikul Hak Min İlmul Usul , sf: 173) demiştir.
Nitekim Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'in tutumu daima bu şekilde olmuştur. Kendisine "Allah ve sen dilersen" diyen kimseye anında "Beni Allah'a ortak mı koşuyorsun" (Ahmed b. Hanbel, Musned, 1/214.) diye tepki vermiştir.


İrca ehlinin cehaletin mazeret olduğuna dair Muaz hadisi ile delil getirmelerine karşılık Şeyh Abdulkadir b. Abdulaziz şöyle demiştir:

"Muaz hadisi ancak onun yapmış olduğu hareketin küfür olduğu isbatlanırsa cehaletin özür sayılması konusunda delil olabilir. Oysa bunun küfür olduğu doğru değildir. Çünkü O, Rasulullah (
صلى الله عليه وسلم)'i selamlama amacıyla secde etmiştir. Bununla beraber "Açıklama ihtiyaç anından daha sonraya ertelenemez" kaidesi gereğince Muaz b. Cebel'in fiilinin küfür olmadığı aşikârdır. Ne zaman bir küfür ameli meydana gelse bunun tehlikesinin büyüklüğünden dolayı hemen ardından uyarı gelmiştir.

Ancak Muaz'ın secdesi hakkında Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'den küfre dair ne bir ibare ne de bir uyarı bulunmaması bunun küfür olmadığını ortaya koymaktadır."(El-Camiu Fi Talebil Ilmiş Şerif, 2/489.)


Şevkani'nin bu secdenin Allah'tan başkasına secde etmek olduğunu söyleyerek hatalı görüş bildirmektedir.
İmam Şevkani şöyle demektedir:
"Bu Allah'tan başkasına secde etmektir sözüne” gelince, Allah'tan başkasına secde edenin bu secdesinin secde ettiği kimsenin Rabliğini kabullenip bu kasıtla secde ettiğinin belirlenmesi gerekir. Eğer bu amaçla yapılmış ise Allah (Subhanehu ve Teala)'ya şirk koşmuş ve O'nunla birlikte başka ilahlar edinmiş olur. Ancak bunu kastetmeksizin saygı ve tazim amacı taşıyorsa (aynen meliklerin yanına girenlerin tazim için yeri öpmesi gibi) işte bu küfür değildir."
(Ebu Abdullah Muhammed b. Ali b. Muhammed El-Havlâni Şevkâni, Es Seylul Cerrar El Mutedaffik ala Hadaikil Ezhar, 4 / 580)

Görüleceği üzere Şevkani'nin konuyla ilgili değerlendirmelerinin cehaletin özür olması ya da Muaz bin Cebel (r.anh)'in Rasulullah
صلى الله عليه وسلم 'a ibadet secdesi etmesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Bilakis Şevkani secdenin ne suretle olursa olsun Allah'tan başkasına yöneltildiği zaman amaç ve kasta bakılması gerektiğini söylemektedir ki, bu konuda ehl-i sunnet alimlerin çoğuna muhalefet etmiştir..

 
S Çevrimdışı

SaYFuLLaH

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
akhi Allah senden razı olsun... Son zaman seni fazla rahatsız ediyorum, aklıma soru geldikçe soruyorum kusuruma bakma inşaAllah, hakkını helal et.
 
Üst Ana Sayfa Alt