Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şefaatin Şartı Tevhittir

karafi Çevrimdışı

karafi

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kesin olan şudur; sadece kelime-i şehadeti ifade edip şirke son veren, zahiren ve batınen tevhidi benimseyen kişi dışında cehennemde ebedi azabtan hiç kimse kurtulamaz. Bu kesinliğe önümüzdeki açık ve sahih hadis delalet etmektedir:
"Her nebinin müstecap bir duası vardır. Her nebi duasını aceleye getirirken ben duamı kıyamet günü ümmetime şefaat için sakladım. Ümmetimden şirk koşmadan ölen herkes inşaallah buna nail olacaktır." (Müslim; *Kütüb-i Sitte, 14/402; Müslim Terc., 2/735; Buhari Terc., 13/6242)
Bu hadis hakkında Nevevi şöyle diyor:
O'nun (s.a.v): "Ümmetimden şirk koşmadan ölen herkes inşaallah ona kavuşacaktır" ifadesinde hak ehli mezhebi için bir delil vardır. Hak ehli diyor ki:
Şüphesiz şirk koşmaksızın ölen hiç kimse, cehennemde ebedi kalmayacaktır. Kebairi sürekli işlemiş olsa da. Ki bunu destekleyen deliller başka birçok yerde geçmişti. (*Müslim Terc., 2/737-740. Nevevi Şerhi, 3/75)
Gene Sahih-i Müslim'de geçen şu sahih ve açık hadis de konuya gayet açık bir şekilde delalet ediyor:
"Ta ki Allah kulları arasında hüküm vermeyi bitirince, Rahmetiyle cehennem ehlinden cehennemden çıkarmak dilediğini meleklere çıkarmalarını emreder. La ilahe illallah diyenlerden rahmet etmek dilediği kimseleri, Allah'a şirk koşmamış olmak şartıyla oradan çıkarmalarını emreder. Onlar da bu kimseleri secde izlerinden tanırlar. Ateş insanın her tarafını yakar ama secde yerlerini değil. Allah secde izlerini yakmayı ateşe yasaklamıştır.," (Nevevi Şerhi, 3/22)
Şimdi bu hadisin önümüzdeki konuya bu kadar açık bir şekilde delalet etmesinden sonra başka bir delile gerek kalır mı? Ahirette, şehadeteyni ifade edenlerden Allah'a şirk koşmamış kişiler dışında hiç kimse ebedi azabdan kurtulamaz ve kalben mutmain olarak tevhit üzere ölen hiç kimse ateşte sürekli kalmaz gerçeği. Bu sebeple gene Müslim'de geçen başka bir hadiste şöyle diyor:
"Ben derim kî: Ey Rabbim! Ateşte Kur'an'ın hapsettikleri dışında kimse kalmadı",
Yani ateşte ebedi kalması gerekenler dışında. -İbni Ubeyde rivayetinde şöyle söyledi:
Katade'ye göre: Yani sürekli kalması vacip olanlar, demektir- Nevevi de şöyle diyor:
O'nun (s.a.v): ''ateşte sadece Kur'an'ın hapsettikleri kaldı" sözü 'sürekli kalması gerekenler hariç' demektir.
Müslim, "sürekli kalması vacip olan" sözünün ravi Katade'ye ait olduğunu belirtmiştir. Ki bu sahih bir tefsirdir. Manası Kur'an'ın ateşte ebedi kalması gerektiğini haber verdikleri demektir. Bunlar da kâfirlerdir. Allah'ın (c.c) dediği gibi:
"Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz." (Nisa 4/48)
Bunda hak ehli mezhebi ve selefin üzerinde icma ettiği hususa dair bir delalet vardır. Şüphesiz tevhit üzere ölen hiç kimse ateşte ebedi kalmaz. Allah daha iyi bilir. (Nevevi Şerhi, 3/58-59)
Nitekim Sahih-i Müslim'de geçen şu hadis de aynıdır.
"Bu şundandır. Şüphesiz cennete sadece Müslüman kişi girebilir." (Müslim Terc., 2/774; Buhari Terc., 6/2855, 14/6496-6441)
Başka bir rivayette şöyledir.
"Bilin ki cennete Müslüman kişi dışında kimse giremez. Allah'ım tebliğ ettim. Allah'ım sen şahid ol." (Müslim Terc., 2/775)
Nevevi diyor ki:
O'nun (s.a.v) "cennete Müslüman fert dışında kimse giremez" ifadesi, şu hususta açık bir nastır:
Şüphesiz küfür üzere ölen kişi cennete asla giremez. Bu nas Müslümanların icmasına göre geneldir.(Nevevi, 3/96)
Esasen bu kaide şer'î naslarda ve ulemanın ifadelerinde mütevatirdir. Şöyle ki; bu ifade, ilimle irtibatlıdır. Bu dahi kulun necatı ve faydalanmasında şarttır. Öte yandan kendisine vacip olan ilk görevdir.
İbni Teymiye diyor ki:
Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed el-Huleydi, Ebu Ali el-Hüseyn b. Ahmed et-Taberiy'e ait İ'tikad'u Ehl-i Sünne adlı kitabın şerhinde - ki muhtemelen bu kişi Ahmed vesaireye ulaşmıştır.- Allah'ın marifeti hakkında diyor ki:
Bu, ilk farzdır. Öyle bir farz ki Müslümanın hakkında cahil kalması imkânsızdır/ mazeret değildir. Esasen böylesi birine itaat fayda vermez, velev ki dünya ehlinin bütün itaatları ile gelse bile. Ta ki kendisinde Allah hakkındaki marifet ve takvası oluşmadıkça. Bilindiği gibi Allah'ın (c.c) yaratıkları ve yarattığı gariplikler -mesela gece gündüzün yer değiştirmesi, güneş, ay, kendi nefsi üzerinde düşünmesi keza başlangıcı ve sonucu- üzerinde düşünen kişide bunlarla Allah'a dair marifet artar. Allah (c.c) diyor ki:
"Kendi nefislerinizde de ibretler vardır. Görmüyor musunuz?" (Zariyat 51/21); (Mecmu'ul-Feteva kitabının hamişinde, 2/2; *Külliyat Terc., 2/49 (dipnot).)

Bu açık ve sahih nebevi naslar ile selefin sözlerinden şu sonuçları çıkarıyoruz:
1. Şüphesiz kelime-i şehadetin kabulünde bunların manalarını bilmek şarttır. Çünkü hadiste şöyle denir:
"Deyinceye kadar"
"Şehadet edinceye kadar"
"Allah dışında ibadet edilenleri reddedince"
"Kim Allah 'ı tevhit ederse"
Muaz'ın (r.a) hadisinde ise "Allah'ı tanıdıklarında" denilmektedir
2. Şüphesiz müşrik Allah'ı tanımıyor (bilmiyor) ve O'na ibadet de etmiyor. Çünkü şirk tek olan Allah'ın uluhiyet sıfatını nefyeder ve böylece onun mabudu şeytan olur. Yani aksini iddia etse de bu ma'bud, Allah değildir.
3. Şüphesiz şirkten soyutlanıp arınmadan şehadeteyni telaffuz, sahibine bir fayda sağlamaz.
4. Şüphesiz kelime-i şehadeti ifade etmek, marifet (bilgi) ile irtibatlıdır. Biri olmadan ötekisi fayda vermez.
5. Şüphesiz savaşın gayesi ve bunun müşriklerin tepesinden kalkması, onların sadece Allah'a ibadet etmeleri, tevhidi benimsemeleri, ortağı olmadan sadece Allah'tan gelen hükümleri kabul etmelerini sağlamak esasına bağlıdır.
Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'in geçen naslarının yanında, ayrıca sahabenin (r.a) anlayışı da -Allah'ın izni ve rahmetiyle- bunu pekiştirmektedir. Buna göre; şüphesiz, müşriklerle savaşmanın amacı, onların ibadette Allah'ı birlemelerini sağlamaktır. Bu konudaki naslar, zahiriyle anlaşılır.
Buhari Cübeyr b. Hayye'den nakletmektedir:
Dedi ki:
Ömer insanları, çeşitli beldelere müşriklerle savaşmaya gönderdi...
Ömer, bu amaçla bizi çağırdı ve başımıza Numan b. Mukrin'i geçirdi. Biz düşman toprağına geldiğimizde Kisra'nın komutanı 40 bin kişiyle karşımıza çıktı. Tercüman kalktı ve dedi ki:
Sizden birisi benimle konuşsun. Muğire kalktı ve dilediğini sor dedi. Dedi ki:
Siz kimsiniz? Muğire dedi ki:
Biz Arablardan oluşan insanlarız. Biz büyük bir şekavet ve kötülük içinde idik. Açlıktan hurma çekirdeği ve deri parçası soyar, post-tüy giyer, ağaç ve taşlara ibadet ederdik. Biz bu durumda iken semavat ve yerlerin Rabbi (c.c), bize içimizden babasını, anasını tanıdığımız bir elçi gönderdi. Rabbimizin elçisi olan Peygamberimiz (s.a.v) bize sizinle savaşmamızı emretti, ta ki siz ya tek Allah'a ibadet edesiniz yahut cizye veresiniz diye. (Feth'ul-Bari, Kitab'uI-Cizye vel-Muvade'a, 6/298; *Buhari Terc., 6/2946)
Bu nas yüce sahabi Muğire b. Şube'dendir. Hem de o, bunu Müslüman bir topluluk içinde ve kimse de ona karşı çıkmadan söylemiştir. Bu sükuti icma (susmak suretiyle oluşan görüş birliği) ilk nesilden (r.a) gelmektedir. Bu yüzden savaşın gayesinin ibadette Allah'ı birlemek ve şeriki olmadan sadece O'nun ilah kabul edilmesi ile O'nun dışında endad, evsan, tağutlar ve ilahlara ,tanrılara ibadet etmekten kaçınmayı sağlamak olduğuna dair çok açık bir delildir.
Sayın okuyucu ümmetin selefi ve İslâm'ın imamlarının anlayış ve nitelemelerine dikkat etmelidir.
Özellikle de Şeyh'ül-İslâm İbni Teymiye, İbni Kayyım ve Muhammed b. Abdulvehhab.
Bunların bu konudaki ifadelerinin toplamından yakinen anlaşılır ki, şüphesiz müşrikler ve mezarperestler (kabir kulları) Müslüman isminden (sıfatından) uzaktırlar. Keza tevhit bilgisi ve onun benimsenmesi, İslâm'ın varlığı için esastır.
 
Üst Ana Sayfa Alt