Mayıs ayında ülkenin kuzeybatısında bulunan bir askeri karakola istişhad saldırısı yapan Nusret Cephesi mücahidi Munir Muhammed Ebu Salha (Ebu Hureyre)’nin cihada gidiş hikâyesini anlattığı videonun Türkçe çevirisini Ümmeti İslam sunar.
“Suriye’de Allah’ın kendisine birçok lütufta bulunduğunu” söyleyen Amerikalı El Kaide üyesi, 25 Mayıs’ta İdlib’teki Cebel Erbain’de bulunan askeri üsse bomba yüklü kamyonuyla eylem gerçekleştirmiş ve bir anda dünya gündemine oturmuştu. Ebu Hureyre istişhad yapan ilk Amerikalı olarak da tarihe geçti.
* * *
Filistin’de bir adam… Kâfirler arasında doğmuş, hicrete susamış yalnızca cihad için nefes alan, İslam’ın bir tuğlası olmuş, 20 dolara cennete biletini almış…
Ebu Hureyre Amriki:
Florida’ya döndüğümde, arkadaşımın ailesiyle kaldım. Hiç kâfir yoktu Allah’a hamd olsun. O beni her şeyden kurtardı. Burada FBI tarafından izleniyorduk ve izlendiğimin farkındaydım. Hicret edeceklerdi. Evdeyken arkadaşıma şöyle söyledim her zaman: “Aklından ne geçiyorsa neye karar veriyorsan (cihad ya da herhangi bir şey) bende ayrılacağım. Arkadaşım bir tuhaf davranıyordu. İki gündür farklı davranıyordu.
Biz her zaman cihad hakkında konuşuyorduk. Bana ne kadar çok gitmek istediğini söylüyordu. Allah yolunda savaşmak, şehadet, cennet… Hayatımdaki çok iyi bir insandı. Allah sonunda onun ne kadar doğru bir insan olduğunu bana gösterdi. Ben hicret edecekken o babasıyla -taksi şoförü idi- kalmak istedi. Ve ben ona “selamun aleykum” dedim, 5 mil kadar yürüdüm. Havalimanına doğru arkama bile bakmadım. Sırtımda çok ağır bir çanta ile havalimanına gidiyordum ve Kur’an okuyordum. Çok mutluydum. Allah her şeyi benim için yoluna koymuştu.
Havalimanına vardım ve arkadaşım beni aradı. “Havalimanına geliyorum” dedi. “Tamam” dedim ve biletleri satın aldım kendim ve arkadaşım için. Olay şuydu ki çok tuhaf davranıyordu. Hiç bir şey konuşmuyor sadece düşünüyordu. Şunu söyleyebilirim ki gerçekten çok farklı davranıyordu. Şeytan sürekli fısıldıyor, vesvese veriyordu. Çünkü hicret edecektik ve şeytan bu konuda sürekli vesvese veriyordu. Uçuş için bekliyorken arkadaşıma eşyalarıma göz kulak olmasını söyledim. Geri döndüğümde çantam oradaydı ama arkadaşım gitmişti. Bekledim belki bir şeyler yemeye gitmiştir ya da bunun gibi bir şey diye düşündüm. Bekledim, bekledim uçağa bindim, uçak havalandı ve anladım ki arkadaşım gitti. Allah’a hamd olsun ki arkadaşımı çok seviyorum. Kalbimdeki tek kardeşim. Abim, yani gerçek kardeşimin yanında kalbimdeki tek kardeşim. Ben onu, o beni destekliyordu ve birbirimize cihad için her gün güç cesaret veriyorduk.
Hicret ederken ne yapacağımı bilmiyordum. Bildiğim tek şey İstanbul’a gitmekti. Çünkü biliyordum ki dünya etrafından mücahidler İstanbul’a geliyorlar ve Türkiye ile Suriye sınır ülkeler. Elhamdulillahi Rabbil âlemin. Hicret ederken bir tepe görseniz su derin mi sığ mı diye düşünmeden atlamalısınız. (…)
Cebimde 20 dolar vardı havaalanında çok acıktım ve şeytan sürekli 3-5 dolar harca diye fısıldıyordu. Fakat harcamak istemiyordum. Çünkü bu 20 dolar benim İstanbul’a giriş vizemdi. Eğer harcarsam İstanbul’a gidemeyecektim. Şeytan benim hicretime engel olmaya çalışıyordu. Uçağa bindim biraz açlığım geçti. İstanbul’da vize aldım ve bütün param bitti. Oturdum ve Allah’a dua ettim. “Ben hicret ettim rızkı verecek sensin” Ne yapacağımı bilmiyordum. “Hicret edersen rızkın nasıl geldiğini görürsün” diyor. Fakirdim param yoktu, açtım ve yiyecek yoktu. Kalacak bir yer otel yoktu. Hiçbir şey!
İlk rastladığım adama “Havalimanından şehir ne kadar uzak?” diye sordum. Bana “çok uzak” dedi. “Yürümek istiyorum çünkü cüzdanımı kaybettim” dedim. “Param yok şehre yürümek ve bana para yatırmaları için birilerini aramak istiyorum” dedim. “Çok uzak yürümek için” dedi ve bana 10 TL verdi. İşte bu Allah’tan gelen bir rızık idi. “3 kez trene binebilirsin” dedi. Şimdi param vardı. Mutlu olmuştum. Ama hala ne yapacağımı bilmiyordum. Mücahidlere, insanlara bana yardım etmeleri için ulaşmam lazımdı. Suriye’ye cihada gidebilmek için trene bindim para ile ve şehir öyle büyüktü ki nereden başlayacak kime soracaktım. Korktum, param yoktu, otel yoktu herhangi bir şeyim yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum.
İki, üç adam gördüm Arapça konuşuyorlardı. Ya Suriyeli ya muhacir felandı onlar. Nereli olduklarını bilmiyorum ama Arapça konuşuyorlardı. Hiçbir şey söylemedim onlara. Sadece oturdum ve bekledim onlar trenden ineceklerdi ve ben o zaman konuşacaktım. Yaptığım şey çok tehlikeliydi. Beni polis yakalayabilir, karakola götürebilirdi. Onlar indiğinde onları takip ettim. Onlara sormak istiyordum. “Ben hicret etmek istiyorum, cihada gitmek istiyorum.” Ama suphanallah onlarla konuşurken bir şey benim dilimi, kalbimi tuttu söyleyemedim. “Cihad” diyemedim. Hiç bir şey söyleyemedim. Allah beni korumak için beni/dilimi tutuyordu. Sadece “Cami Allah’ın evi nerede?” dedim.
Şimdi bu şehirde nerede olduğumu kime ne soracağımı bilmiyordum. Acıktım, adamın bana verdiği 10 TL’den 7 TL kalmış sandwich aldım ve yedim. Hikâyeye bak Allah insanları nasılda yoluma koyuyor. Bunlar tüm bu olanlar Allah’ın ikramı hiç bir insan tek başına bunu yapamaz. Allah ona hicreti nasip eder ancak. İşte bu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabeye gösterdiği yol. Oturdum ve yaşlı bir adam gördüm. O bana baktı, ben ona baktım. Sakallıydı, benimki gibi puşisi vardı. Ama beyaz iş ceketi vardı ve yanında sakallı bir adam vardı ve birbirlerine selam verdiler. Ona Amerika’dan olduğumu ve yardıma ihtiyacım olduğunu söyledim. Ama Subhanallah “cihad” diyemiyordum. Bir şey cihad dememem için dilimi tutuyordu. “Kur’an biliyor musun?” diye sordu bana yaşlıca olan. “Biliyorum” deyince “oku” dedi. Biraz okudum onun için. Kur’an öğretiyormuş Suriyeli imiş ama Sufi. Sanırım Sufi mücahidlerdendi. Onun yanında sakallı olan “Bir randevum var gitmek zorundayım” dedi. Fakat ben Amerika’dan geldim yardıma ihtiyacım var kardeşlere ihtiyacım var. Bana “İstanbul’da (….)’ya git” dediler.
Mescide yürüyordum. 3 tane sakallı Arap gördüm bunlar mücahide benziyorlardı. 2 dakika onları izledim. İngilizce konuşan var mı diye. İngilizce konuşmak ve derdimi hızlı ve net olarak anlatmak istiyordum. Çok şükür ki birisi İngilizce biliyormuş. Alışveriş yapmışlardı. Ellerinde ayakkabı vs. gibi cihad için gerekli olan malzemeler vardı. “Amerika’dan geldim ve Suriye’ye gitmek istiyorum” dedim. Dediler ki “Sana yardım edebiliriz ama uçağımıza yetişmek zorundayız. (….)’ya git sanırım orada mücahidlere yardım eden bir organizasyon vardı” Şimdi heyecanlanmıştım, Suriye’ye gidebilecektim. Dedikleri yere gittim. Herkes sinekkaydı tıraş olmuş ve dedim ki “Bu insanlar mı cihad edecek suphanallah.” Sinirlendim ve hemen dışarı çıktım oturdum ve iki dakika ağlamaya başladım.
İki saattir İstanbul’daydım ayakkabılarım çok ince idi ve çorabım yoktu. Ayaklarım yara olmuştu. Ta Amerika’dan beri havaalanı ve İstanbul’a gelene kadar bütün yol yürümüş ve yorulmuştum. Camiye gittim çok büyüktü güzeldi namazım boyunca dua ettim. Yatsı namazını kılıyor sürekli düşünüyor ve dua ediyordum. Sonra camiyi kilitlediler. Bu son sığınağımdı, artık gidecek kalacak bir yerim yoktu. Hava soğuktu benim ceketim ince idi. İstanbul’da insanlarda gördüğüm o kalın sıcak tutan ceketlerden yoktu bende. Florida, tropik bir bölge ve ben oradan incecik kıyafetlerle gelmiştim. Bu soğuk ve yağmurlu İstanbul’da kendimi mutlu hissediyordum. Çünkü hamd olsun ki cihadı seviyordum.
Camiden çıkmış yürüyordum ve dua ediyordum. “Allah’ım lütfen bana yardım et! Bana birilerini gönder Mücahid birileri getir, bana yardım et, Allah’ım beni alnımdan perçemimden tut da mücahidlere götür.” Camiden ayrılmış bu duayı yapıp dururken iki dakika geçti ve bir adam gördüm. Siyah ceket, siyah pantolon uzunca sakalı vardı ve tek kolu yoktu. Ne Arapça ne İngilizce biliyor sadece Türkçe biliyor. Yanından yürüyüp onu durdurdum. Yürümeye devam etti “Dur” dedim. Döndü ve Allah benim kalbime koymuş olmalı ki söyledim. Dedim: “Akide? Akiden nedir?” Dedi ki “Selefi fisebilillah Allah yolunda cihad mücahid”. Öyle mutlu oldum ki… Çünkü sonunda Allah mücahidleri karşıma çıkartmıştı. “Muhacir Muhacir” dedim neşidlerden biliyordum bunu. “Muhacir Fillah” o bana geldi dedi.
Onu takip ettim otobüse bindik Arapça ya da İngilizce bilmiyordu çok zor oldu. Ama o el-Kaide idi. Subhanallah! Bana diyordu ki “cihad mücahid fi sebilillah bütün sufiler vs müşriktir.” Sanırım bir arkadaşını aradı. Bütün mücahidlerin bir cemaati var burada. Bu adam biraz Arapça biliyordu ama birbirimizi anlayabiliyorduk. Ona söyledim ki çok açım ve bana yiyecek bir şeyler ver. Şimdi çok mutluydum beni bir eve götürdüler. Güvenli ev mücahidler için çok güvenli bir ev. Bir kardeş Musab yanağından yaralı yemek yiyemiyor. Bir başka mücahid omuzundan yaralı bomba omzuna gelmiş maşallah onlarla bir ay İstanbul’da kaldım. Benim hiç malzemem yoktu sadece cihada gitmek istiyordum. Elhamdülillah gerisini Allah benim için yaptı zaten. Bir ay sonra bütün kardeşlerden icazet aldım. Hepsi bana icazet verdi ve “Bu kardeş maşallah çok iyi bir mücahid” dediler. Her gece Allah’a beni Suriye’ye iletmesi için dua ettim.
Allah beni test ediyordu, sabrımı test ediyordu. Her gece dua ettim “Allah’ım ben İstanbul’da kalmak istemiyorum, beni Suriye’ye ilet” diye. Yaklaşık bir ay İstanbul’da kaldıktan sonra Allah’ beni Suriye’ye ulaştırdı. 4 aydır da buradayım. Bu benim hicret hikâyemdir işte! Esselamu alaykum…
* * *
Röportajı yapan Ebu Nuh Maldivi, Ebu Hureyre el Amriki’nin şehadet operasyonunda onunla aynı savaşta şehid olmuştur. Rabbim her ikisinden de razıolsun
Ümmeti İslam
“Suriye’de Allah’ın kendisine birçok lütufta bulunduğunu” söyleyen Amerikalı El Kaide üyesi, 25 Mayıs’ta İdlib’teki Cebel Erbain’de bulunan askeri üsse bomba yüklü kamyonuyla eylem gerçekleştirmiş ve bir anda dünya gündemine oturmuştu. Ebu Hureyre istişhad yapan ilk Amerikalı olarak da tarihe geçti.
* * *
Filistin’de bir adam… Kâfirler arasında doğmuş, hicrete susamış yalnızca cihad için nefes alan, İslam’ın bir tuğlası olmuş, 20 dolara cennete biletini almış…
Ebu Hureyre Amriki:
Florida’ya döndüğümde, arkadaşımın ailesiyle kaldım. Hiç kâfir yoktu Allah’a hamd olsun. O beni her şeyden kurtardı. Burada FBI tarafından izleniyorduk ve izlendiğimin farkındaydım. Hicret edeceklerdi. Evdeyken arkadaşıma şöyle söyledim her zaman: “Aklından ne geçiyorsa neye karar veriyorsan (cihad ya da herhangi bir şey) bende ayrılacağım. Arkadaşım bir tuhaf davranıyordu. İki gündür farklı davranıyordu.
Biz her zaman cihad hakkında konuşuyorduk. Bana ne kadar çok gitmek istediğini söylüyordu. Allah yolunda savaşmak, şehadet, cennet… Hayatımdaki çok iyi bir insandı. Allah sonunda onun ne kadar doğru bir insan olduğunu bana gösterdi. Ben hicret edecekken o babasıyla -taksi şoförü idi- kalmak istedi. Ve ben ona “selamun aleykum” dedim, 5 mil kadar yürüdüm. Havalimanına doğru arkama bile bakmadım. Sırtımda çok ağır bir çanta ile havalimanına gidiyordum ve Kur’an okuyordum. Çok mutluydum. Allah her şeyi benim için yoluna koymuştu.
Havalimanına vardım ve arkadaşım beni aradı. “Havalimanına geliyorum” dedi. “Tamam” dedim ve biletleri satın aldım kendim ve arkadaşım için. Olay şuydu ki çok tuhaf davranıyordu. Hiç bir şey konuşmuyor sadece düşünüyordu. Şunu söyleyebilirim ki gerçekten çok farklı davranıyordu. Şeytan sürekli fısıldıyor, vesvese veriyordu. Çünkü hicret edecektik ve şeytan bu konuda sürekli vesvese veriyordu. Uçuş için bekliyorken arkadaşıma eşyalarıma göz kulak olmasını söyledim. Geri döndüğümde çantam oradaydı ama arkadaşım gitmişti. Bekledim belki bir şeyler yemeye gitmiştir ya da bunun gibi bir şey diye düşündüm. Bekledim, bekledim uçağa bindim, uçak havalandı ve anladım ki arkadaşım gitti. Allah’a hamd olsun ki arkadaşımı çok seviyorum. Kalbimdeki tek kardeşim. Abim, yani gerçek kardeşimin yanında kalbimdeki tek kardeşim. Ben onu, o beni destekliyordu ve birbirimize cihad için her gün güç cesaret veriyorduk.
Hicret ederken ne yapacağımı bilmiyordum. Bildiğim tek şey İstanbul’a gitmekti. Çünkü biliyordum ki dünya etrafından mücahidler İstanbul’a geliyorlar ve Türkiye ile Suriye sınır ülkeler. Elhamdulillahi Rabbil âlemin. Hicret ederken bir tepe görseniz su derin mi sığ mı diye düşünmeden atlamalısınız. (…)
Cebimde 20 dolar vardı havaalanında çok acıktım ve şeytan sürekli 3-5 dolar harca diye fısıldıyordu. Fakat harcamak istemiyordum. Çünkü bu 20 dolar benim İstanbul’a giriş vizemdi. Eğer harcarsam İstanbul’a gidemeyecektim. Şeytan benim hicretime engel olmaya çalışıyordu. Uçağa bindim biraz açlığım geçti. İstanbul’da vize aldım ve bütün param bitti. Oturdum ve Allah’a dua ettim. “Ben hicret ettim rızkı verecek sensin” Ne yapacağımı bilmiyordum. “Hicret edersen rızkın nasıl geldiğini görürsün” diyor. Fakirdim param yoktu, açtım ve yiyecek yoktu. Kalacak bir yer otel yoktu. Hiçbir şey!
İlk rastladığım adama “Havalimanından şehir ne kadar uzak?” diye sordum. Bana “çok uzak” dedi. “Yürümek istiyorum çünkü cüzdanımı kaybettim” dedim. “Param yok şehre yürümek ve bana para yatırmaları için birilerini aramak istiyorum” dedim. “Çok uzak yürümek için” dedi ve bana 10 TL verdi. İşte bu Allah’tan gelen bir rızık idi. “3 kez trene binebilirsin” dedi. Şimdi param vardı. Mutlu olmuştum. Ama hala ne yapacağımı bilmiyordum. Mücahidlere, insanlara bana yardım etmeleri için ulaşmam lazımdı. Suriye’ye cihada gidebilmek için trene bindim para ile ve şehir öyle büyüktü ki nereden başlayacak kime soracaktım. Korktum, param yoktu, otel yoktu herhangi bir şeyim yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum.
İki, üç adam gördüm Arapça konuşuyorlardı. Ya Suriyeli ya muhacir felandı onlar. Nereli olduklarını bilmiyorum ama Arapça konuşuyorlardı. Hiçbir şey söylemedim onlara. Sadece oturdum ve bekledim onlar trenden ineceklerdi ve ben o zaman konuşacaktım. Yaptığım şey çok tehlikeliydi. Beni polis yakalayabilir, karakola götürebilirdi. Onlar indiğinde onları takip ettim. Onlara sormak istiyordum. “Ben hicret etmek istiyorum, cihada gitmek istiyorum.” Ama suphanallah onlarla konuşurken bir şey benim dilimi, kalbimi tuttu söyleyemedim. “Cihad” diyemedim. Hiç bir şey söyleyemedim. Allah beni korumak için beni/dilimi tutuyordu. Sadece “Cami Allah’ın evi nerede?” dedim.
Şimdi bu şehirde nerede olduğumu kime ne soracağımı bilmiyordum. Acıktım, adamın bana verdiği 10 TL’den 7 TL kalmış sandwich aldım ve yedim. Hikâyeye bak Allah insanları nasılda yoluma koyuyor. Bunlar tüm bu olanlar Allah’ın ikramı hiç bir insan tek başına bunu yapamaz. Allah ona hicreti nasip eder ancak. İşte bu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabeye gösterdiği yol. Oturdum ve yaşlı bir adam gördüm. O bana baktı, ben ona baktım. Sakallıydı, benimki gibi puşisi vardı. Ama beyaz iş ceketi vardı ve yanında sakallı bir adam vardı ve birbirlerine selam verdiler. Ona Amerika’dan olduğumu ve yardıma ihtiyacım olduğunu söyledim. Ama Subhanallah “cihad” diyemiyordum. Bir şey cihad dememem için dilimi tutuyordu. “Kur’an biliyor musun?” diye sordu bana yaşlıca olan. “Biliyorum” deyince “oku” dedi. Biraz okudum onun için. Kur’an öğretiyormuş Suriyeli imiş ama Sufi. Sanırım Sufi mücahidlerdendi. Onun yanında sakallı olan “Bir randevum var gitmek zorundayım” dedi. Fakat ben Amerika’dan geldim yardıma ihtiyacım var kardeşlere ihtiyacım var. Bana “İstanbul’da (….)’ya git” dediler.
Mescide yürüyordum. 3 tane sakallı Arap gördüm bunlar mücahide benziyorlardı. 2 dakika onları izledim. İngilizce konuşan var mı diye. İngilizce konuşmak ve derdimi hızlı ve net olarak anlatmak istiyordum. Çok şükür ki birisi İngilizce biliyormuş. Alışveriş yapmışlardı. Ellerinde ayakkabı vs. gibi cihad için gerekli olan malzemeler vardı. “Amerika’dan geldim ve Suriye’ye gitmek istiyorum” dedim. Dediler ki “Sana yardım edebiliriz ama uçağımıza yetişmek zorundayız. (….)’ya git sanırım orada mücahidlere yardım eden bir organizasyon vardı” Şimdi heyecanlanmıştım, Suriye’ye gidebilecektim. Dedikleri yere gittim. Herkes sinekkaydı tıraş olmuş ve dedim ki “Bu insanlar mı cihad edecek suphanallah.” Sinirlendim ve hemen dışarı çıktım oturdum ve iki dakika ağlamaya başladım.
İki saattir İstanbul’daydım ayakkabılarım çok ince idi ve çorabım yoktu. Ayaklarım yara olmuştu. Ta Amerika’dan beri havaalanı ve İstanbul’a gelene kadar bütün yol yürümüş ve yorulmuştum. Camiye gittim çok büyüktü güzeldi namazım boyunca dua ettim. Yatsı namazını kılıyor sürekli düşünüyor ve dua ediyordum. Sonra camiyi kilitlediler. Bu son sığınağımdı, artık gidecek kalacak bir yerim yoktu. Hava soğuktu benim ceketim ince idi. İstanbul’da insanlarda gördüğüm o kalın sıcak tutan ceketlerden yoktu bende. Florida, tropik bir bölge ve ben oradan incecik kıyafetlerle gelmiştim. Bu soğuk ve yağmurlu İstanbul’da kendimi mutlu hissediyordum. Çünkü hamd olsun ki cihadı seviyordum.
Camiden çıkmış yürüyordum ve dua ediyordum. “Allah’ım lütfen bana yardım et! Bana birilerini gönder Mücahid birileri getir, bana yardım et, Allah’ım beni alnımdan perçemimden tut da mücahidlere götür.” Camiden ayrılmış bu duayı yapıp dururken iki dakika geçti ve bir adam gördüm. Siyah ceket, siyah pantolon uzunca sakalı vardı ve tek kolu yoktu. Ne Arapça ne İngilizce biliyor sadece Türkçe biliyor. Yanından yürüyüp onu durdurdum. Yürümeye devam etti “Dur” dedim. Döndü ve Allah benim kalbime koymuş olmalı ki söyledim. Dedim: “Akide? Akiden nedir?” Dedi ki “Selefi fisebilillah Allah yolunda cihad mücahid”. Öyle mutlu oldum ki… Çünkü sonunda Allah mücahidleri karşıma çıkartmıştı. “Muhacir Muhacir” dedim neşidlerden biliyordum bunu. “Muhacir Fillah” o bana geldi dedi.
Onu takip ettim otobüse bindik Arapça ya da İngilizce bilmiyordu çok zor oldu. Ama o el-Kaide idi. Subhanallah! Bana diyordu ki “cihad mücahid fi sebilillah bütün sufiler vs müşriktir.” Sanırım bir arkadaşını aradı. Bütün mücahidlerin bir cemaati var burada. Bu adam biraz Arapça biliyordu ama birbirimizi anlayabiliyorduk. Ona söyledim ki çok açım ve bana yiyecek bir şeyler ver. Şimdi çok mutluydum beni bir eve götürdüler. Güvenli ev mücahidler için çok güvenli bir ev. Bir kardeş Musab yanağından yaralı yemek yiyemiyor. Bir başka mücahid omuzundan yaralı bomba omzuna gelmiş maşallah onlarla bir ay İstanbul’da kaldım. Benim hiç malzemem yoktu sadece cihada gitmek istiyordum. Elhamdülillah gerisini Allah benim için yaptı zaten. Bir ay sonra bütün kardeşlerden icazet aldım. Hepsi bana icazet verdi ve “Bu kardeş maşallah çok iyi bir mücahid” dediler. Her gece Allah’a beni Suriye’ye iletmesi için dua ettim.
Allah beni test ediyordu, sabrımı test ediyordu. Her gece dua ettim “Allah’ım ben İstanbul’da kalmak istemiyorum, beni Suriye’ye ilet” diye. Yaklaşık bir ay İstanbul’da kaldıktan sonra Allah’ beni Suriye’ye ulaştırdı. 4 aydır da buradayım. Bu benim hicret hikâyemdir işte! Esselamu alaykum…
* * *
Röportajı yapan Ebu Nuh Maldivi, Ebu Hureyre el Amriki’nin şehadet operasyonunda onunla aynı savaşta şehid olmuştur. Rabbim her ikisinden de razıolsun
Ümmeti İslam