“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakiri doyuracak fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 183-184)
İşte bu (Ramadan), âlemlerin Rabbinin buyurduğu gibi sayılı günlerden ibarettir. Üstelik, belirli sayıdaki saatlerdir. Ramadan-ı Şerif, 720 yahut 696 saatten oluşur ve her bir dakikanın muazzam ehemmiyeti vardır. Selef-i Salihîn (Allah onlardan radı olsun), bu Ramadan günlerini her yıl adeta iple çekerdi. Rivayet edildiğine göre; ashab-ı kiram, Recep ayı geldiğinde şu duayı okurdu: “Allah’ım; Recebi ve Şabanı bizlere mubarek kıl ve bizleri Ramadan’a ulaştır!”
Ramadan; ruhun, nefsin ve bedenin temizlenmesi için yıllık fırsattır ve insanın ruhu ve bedeni üzerine etkileri barizdir. Ruh ve beden, ibadet esnasında nasıl meşakkat çekiyorsa nurdan da payını alacaktır. Bu yüzden cihad, İslâm’ın en yüksek zirvesidir; çünkü ibadetin en zor ve meşakkatli şeklidir. Onun mükafatı daha büyüktür, ruh üzerindeki etkileri daha derindir, ruhun inşası ve onun üzerine Tevhid akidesinin kökleşmesindeki sonuçları daha büyüktür.
Bu nedenle onda malla ibadetin bir şekli vardır. Fakat onun ruh üzerine olan etkileri, bedenle ilgili olan ibadet türünden daha azdır. Öyle ki zekat, açgözlülükten arındırdığı için nefis üzerinde derin bir etkiye sahiptir. Yine fakir bir kimsenin zorluklarını hissetmeden, onun yaşadığı gibi yaşamadan ve onun acıktığı gibi acıkmadan onların durumunu anlamak imkansızdır. Eğer acıkıyorsanız vücudunuzun daha dirençli ve daha kuvvetli hale geldiğini hissedersiniz. Bu süre zarfında bir şeyleri feda edebildiğiniz ve açgözlülükten arınabildiğiniz için mutlu olursunuz.
Cihad yine şöyledir ki; sadece malla yapılan cihad, canla yapılan cihad kadar nefsi tezkiye edemez. İşte bu nedenle İslam, içtimaî konumu ve Osman (r.a.) örneğindeki gibi malî durumu ne olursa olsun sahabeden kimseyi cihaddan mazur bırakmamıştır.
Selef (Allah hepsinden radı olsun) de Ramadan’ı dakikalarına kadar hesaplardı. Onlar Ubeyde ibn-i Ka’ab’ın arkasında dua eder, Ömer bin Hattab’ın arkasında teravih kılarlardı. Kimi zaman o kadar uzunca dua ederlerdi ki bastonla kendilerini desteklerlerdi. Yine tabiin ve tebe-i tabiinin Kur’an okuyuşları ve namazlarıyla ilgili olarak onlardan kimisinin Ramadanlarda altmışar kez hatmettikleri aktarılır. Mesela İmam Şafiî’nin (rahimehullah), Kur’an’ı gündüz bir ve gece bir defa hatmettiği rivayet edilir. Onlardan kimisi günde bir kez, kimisi üç günde bir hatim yapardı ve nihayet içerisinde Kadir gecesinin arandığı son on güne gelindiğinde mescide itikafa çekilip herkes günde bir hatim yapardı.
Kur’an’ı yavaşça, tertil üzere okumanın 24, hızlıca okumanın 10 saat olduğunu düşünürsek onu bir günde hatmetmenin mümkün olduğunu görürüz. Kur’an’ı ezbere bilen birisi için bir cüzü okumak yaklaşık 20 dakika alır. Böylece 10 saatte 30 cüzü okuyabilir. Ustaz Ebu’l-Hasan en-Nedvî, bana şöyle söylemişti: “Ramadan ayında hiç konuşmayan bazı hocalar gördüm. Onlar, bu ayda ya Kur’an okurlar yahut dua ve zikirle meşgul olurlardı. Biri onlarla konuşsa, konuşmalarını dakikalara ve kelimelere göre hesab ederler.”
Yani Ramadan, oruç ve namazdan ibarettir. Bu nedenle İmam Malik gibi selefimiz; “Hakikaten Ramadan, namaz ve Kur’an içindir” diyerek dersler dışında başka bir şeyle meşgul olmazdı. Yine bazıları; “Ramadan ancak dua etmek, sadaka vermek ve Kur’an okumaktır” derdi.
Ve yine Ramadan ayında cennetin kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur. Bir zamanlar cinlerle uğraşmış fakat sonradan tevbe etmiş güvenilir bir arkadaşımın anlattığı gibi bu hakikatte olan bir şeydir. O demişti ki; “İşbirliği yaptığım cinlere bana haber getirmelerini istediğimde, Ramadan’da bir şey yapamıyoruz, derlerdi. Benimle birlikte dua edip oruç tuttukları için onların mûmin cinlerden olduklarını sanıyordum. Fakat verdikleri bu cevaptan sonra onların kâfir cinler olduklarını anladım.
Ve daha sonra bir deneyden sonra onların kâfir cinlerden olduğunu anladım. Bir gün onlardan hastalanan yeğenimi iyileştirmelerini istedim, onlar da onun çarmıha gerilmeden iyileşemeyeceğini söylediler. O zaman ben de onlara; ‘Vallahi siz şeytansınız! Siz kafir cinlerdensiniz’ diye bağırdım. Bunun üzerine onlar, mûmin cinlerden olduklarını iddia ettiler. Bense onlara, o andan itibaren kendileriyle bir işimin olmayacağını söyledim. Bu kez onlar beni zarar vermekle tehdit ettiler. Ben de onlara şunları söyledim: ‘Bana bir zarar vermeniz için size meydan okuyorum! Gecenin yarısında en korkunç ve ıssız yer olan mezarlıkta buluşacağız.’ Sonra gece yarısı oldu ve ben abdestimi alıp 2 rekat namaz kıldım ve mezarlığa gittim. Bunu 3 gece üst üste yaptım fakat onlardan hiçbiri oraya gelemedi ve bana yaklaşamadı.”
Yani bu, sadece teorik değil gerçek bir vakıa. Bu ayda şeytanlar zincirlenirler ve insanların arasında dolaşıp onlara zarar veremezler. Fakat büyük cinler zincirlenirken küçükleri serbesttir.
Ve yine Ramadan, cihad ayıdır ki bu nedenle sizlere bu ayın bir gününü bile tembellikle geçirmemenizi tavsiye ediyorum.
Bir defasında ben Katar yahut Birleşik Arab Emirlikleri’ndeyken bana Amerika’dan bazı kardeşlerin arayıp Ramadan’ın son 10 gününü onlarla geçirip geçiremeyeceğimi sorduklarını söylediler. “Subhanallah” dedim. “Celalabad, Kabil, Kandehar yanarken ben Ramadan’ın son 10 gününü ABD’de geçireceğim! Buralarda geçireceğim 1 saat, 60 sene nafile namazdan daha hayırlıyken ben hem de Ramadan ayında Amerika’ya mı gideceğim?!”
İşte bu nedenle burada kaldığım süre zarfında, özellikle son 5 senedir, her Ramadan’ı Peşaver’in dışında ve gerekmedikçe oraya dahi gitmeksizin geçirmeyi sevmişimdir. Ramadan ayında ribat ecri yazılması için onu Sada’daki veya Caci’deki muaskerlerde yahut başka yerlerde geçirirdim. Ve ribat diyarında Ramadan, ribat diyarı dışındakinden bin kat daha hayırlıdır. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allah yolunda bir gün ribat, başka yerdeki gece-gündüz oruçla ve zikirle dahi olsa bin günden evladır.” (Tirmizî, Nesaî)
Öyleyse kardeşler, sizden kim Peşaver’de kalırsa şu programı takip etsin:
Bu ay; oruç, namaz ve seher vakitlerinde Allah’tan af dileme ayı olduğundan Ramadan’da sakın geç kalmayın! O halde evinizde yahut mescidde hurma ve suyla orucunuzu açın, sonra da başka oruçlulara ikramda bulunun! Nitekim oruçluya iftar ettirene şöyle bir müjde verilmiştir: “Oruçluyu iftar ettiren, diğerinin ecri eksilmeden kendisi de onun ibadetinden mükafat alacaktır.” İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar!
Ben Katar’dayken bazı hayırsever kimseler beni aradılar ve şöyle dediler: “Ramadan’da bin mucahide iftar yemeği vermek istiyoruz. Her bir mücahid için ne kadar tutuyor?” Ben dedim: “3 Katar Riyali yahut Dirhemi.” Hemen 90 Bin Katar Riyali çek yazıldı ve onlardan biri bana şöyle söyledi: “Bu, bin mücahidin erzak ücretidir. Ulaşınca bana bildirmenizi rica ediyorum.” Ertesi gün bana geldiklerinde, çağrıyı duyduğumda çok şaşırdım. Bana şunları söyledi: “2 bin kişilik yiyecek parası da yolda. Onları et ve pilavla besleyin!”
Bu programı takip edin, zaten bu çok basit: Orucunuzu mescidde açın ve akşam namazınızı kılın! Sonra evinize dönüp yemeğinizi yiyin ve yatsı vaktine kadar tevbe-istiğfarla meşgul olun. Arkasında yine mescidde yatsı ve teravih namazlarınızı kılın ve evinize dönün. Sabaha karşı da sahurunuzu yapın ve bu süre zarfında uyanık bulunun! Mubârak bir vakit olmasının yanı sıra istiğfar için de en munasib vakit, sabah vakitleridir.
Öyleyse sahurdan sonra abdest alıp teheccud kılmak için acele edin ve Yüce Allah’la rabıtanızı artırın: “Rabb’imiz Tebâreke ve Teâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman (keyfiyeti bizce bilinmez bir hâlde) dünya gökyüzüne iner ve: Bana kim dua eder ki, onun duasını kabul edeyim! Benden kim bir hacetini ister ki, ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret ister ki, ona mağfiret edeyim!” (Buhari, 1145; Muslim, 758)
Öyleyse duaya icabetin neredeyse garanti olduğu bu saatten istifade edin!
“Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah’tan bağış dileyenler (içindir).” (Âl-i İmran, 17)
“Gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seherlerde de onlar istiğfâr ederler (mağfiret dilerler)di.” (Zariyat, 17-18)
Öyleyse fecr vakti gelince mescide gidip ibadete koyulun. Ve bir işiniz de yoksa fecir ile gündoğumu arasında uyumamaya gayret edin. Nitekim Ebu Davud’un rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sabah namazından sonra bir grup insanla oturup Yüce ve Kadir olan Allah’ı zikretmek, benim için İsmail’in oğullarından 4 köleyi azat etmekten daha sevimlidir.”
Ondan sonra öğlene kadar gidip istirahat edin. Öğlenden ikindiye kadar ise evinizin, ailenizin ihtiyaçlarıyla meşgul olun.
Etrafınızda en basit yiyeceklerden dahi almaya gücü yetmeyen dullar, yetimler, öksüzler olabileceği için siz de genel olarak fazla yiyecek tüketmemeye çalışın. Böyle kimselere de yemeklerinizden ikram edin.
Öte yandan kadınlarınızın da nefislerini tezkiye etmeleri, Kur’an okumaları ve ibadet etmeleri için kendilerine vakit ayırmaları gerekir. Onların Ramadan ayında yemek yapmak vb. işlerle olan meşguliyetleri, kendilerini istiğfar, kıraat ve ilim talebinden alıkoymaktadır. Öyleyse ikindiyi kıldıysan ve başka bir işin de yoksa mescide git ve Kur’an’la vakit geçirin. Akşam vakti yaklaştığındaysa evinize dönün.
Bu, herkesin tamamen yahut kısmen uygulayabileceği bir programdır. Bugünlerde ve saatlerde son derece dikkatli olun! Ramadan’da “O şöyle dedi, bu böyle dedi”ler için, TV izlemek ve sosyalleşmek için vakit yoktur. Ramadan ayında akşamları birbirinize misafirliğe gitmeyin, çünkü bu mübarek ayın vaktini boşa harcamaya sebeb olur.
Teravih sonrası buluşup görüşebileceğiniz bir mescidiniz illâ ki vardır ve sizinle işi olan kardeşlerle bu mescidde görüşüp konuşun. Ramadan gecelerinde insanları, varlığınızla meşgul etmeyin!
et-Terbiyyetu’l-Cihadiyye ve’l-Binâ
Şehid Şeyh Abdullah Azzam
İşte bu (Ramadan), âlemlerin Rabbinin buyurduğu gibi sayılı günlerden ibarettir. Üstelik, belirli sayıdaki saatlerdir. Ramadan-ı Şerif, 720 yahut 696 saatten oluşur ve her bir dakikanın muazzam ehemmiyeti vardır. Selef-i Salihîn (Allah onlardan radı olsun), bu Ramadan günlerini her yıl adeta iple çekerdi. Rivayet edildiğine göre; ashab-ı kiram, Recep ayı geldiğinde şu duayı okurdu: “Allah’ım; Recebi ve Şabanı bizlere mubarek kıl ve bizleri Ramadan’a ulaştır!”
Ramadan; ruhun, nefsin ve bedenin temizlenmesi için yıllık fırsattır ve insanın ruhu ve bedeni üzerine etkileri barizdir. Ruh ve beden, ibadet esnasında nasıl meşakkat çekiyorsa nurdan da payını alacaktır. Bu yüzden cihad, İslâm’ın en yüksek zirvesidir; çünkü ibadetin en zor ve meşakkatli şeklidir. Onun mükafatı daha büyüktür, ruh üzerindeki etkileri daha derindir, ruhun inşası ve onun üzerine Tevhid akidesinin kökleşmesindeki sonuçları daha büyüktür.
Bu nedenle onda malla ibadetin bir şekli vardır. Fakat onun ruh üzerine olan etkileri, bedenle ilgili olan ibadet türünden daha azdır. Öyle ki zekat, açgözlülükten arındırdığı için nefis üzerinde derin bir etkiye sahiptir. Yine fakir bir kimsenin zorluklarını hissetmeden, onun yaşadığı gibi yaşamadan ve onun acıktığı gibi acıkmadan onların durumunu anlamak imkansızdır. Eğer acıkıyorsanız vücudunuzun daha dirençli ve daha kuvvetli hale geldiğini hissedersiniz. Bu süre zarfında bir şeyleri feda edebildiğiniz ve açgözlülükten arınabildiğiniz için mutlu olursunuz.
Cihad yine şöyledir ki; sadece malla yapılan cihad, canla yapılan cihad kadar nefsi tezkiye edemez. İşte bu nedenle İslam, içtimaî konumu ve Osman (r.a.) örneğindeki gibi malî durumu ne olursa olsun sahabeden kimseyi cihaddan mazur bırakmamıştır.
Selef (Allah hepsinden radı olsun) de Ramadan’ı dakikalarına kadar hesaplardı. Onlar Ubeyde ibn-i Ka’ab’ın arkasında dua eder, Ömer bin Hattab’ın arkasında teravih kılarlardı. Kimi zaman o kadar uzunca dua ederlerdi ki bastonla kendilerini desteklerlerdi. Yine tabiin ve tebe-i tabiinin Kur’an okuyuşları ve namazlarıyla ilgili olarak onlardan kimisinin Ramadanlarda altmışar kez hatmettikleri aktarılır. Mesela İmam Şafiî’nin (rahimehullah), Kur’an’ı gündüz bir ve gece bir defa hatmettiği rivayet edilir. Onlardan kimisi günde bir kez, kimisi üç günde bir hatim yapardı ve nihayet içerisinde Kadir gecesinin arandığı son on güne gelindiğinde mescide itikafa çekilip herkes günde bir hatim yapardı.
Kur’an’ı yavaşça, tertil üzere okumanın 24, hızlıca okumanın 10 saat olduğunu düşünürsek onu bir günde hatmetmenin mümkün olduğunu görürüz. Kur’an’ı ezbere bilen birisi için bir cüzü okumak yaklaşık 20 dakika alır. Böylece 10 saatte 30 cüzü okuyabilir. Ustaz Ebu’l-Hasan en-Nedvî, bana şöyle söylemişti: “Ramadan ayında hiç konuşmayan bazı hocalar gördüm. Onlar, bu ayda ya Kur’an okurlar yahut dua ve zikirle meşgul olurlardı. Biri onlarla konuşsa, konuşmalarını dakikalara ve kelimelere göre hesab ederler.”
Yani Ramadan, oruç ve namazdan ibarettir. Bu nedenle İmam Malik gibi selefimiz; “Hakikaten Ramadan, namaz ve Kur’an içindir” diyerek dersler dışında başka bir şeyle meşgul olmazdı. Yine bazıları; “Ramadan ancak dua etmek, sadaka vermek ve Kur’an okumaktır” derdi.
Ve yine Ramadan ayında cennetin kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur. Bir zamanlar cinlerle uğraşmış fakat sonradan tevbe etmiş güvenilir bir arkadaşımın anlattığı gibi bu hakikatte olan bir şeydir. O demişti ki; “İşbirliği yaptığım cinlere bana haber getirmelerini istediğimde, Ramadan’da bir şey yapamıyoruz, derlerdi. Benimle birlikte dua edip oruç tuttukları için onların mûmin cinlerden olduklarını sanıyordum. Fakat verdikleri bu cevaptan sonra onların kâfir cinler olduklarını anladım.
Ve daha sonra bir deneyden sonra onların kâfir cinlerden olduğunu anladım. Bir gün onlardan hastalanan yeğenimi iyileştirmelerini istedim, onlar da onun çarmıha gerilmeden iyileşemeyeceğini söylediler. O zaman ben de onlara; ‘Vallahi siz şeytansınız! Siz kafir cinlerdensiniz’ diye bağırdım. Bunun üzerine onlar, mûmin cinlerden olduklarını iddia ettiler. Bense onlara, o andan itibaren kendileriyle bir işimin olmayacağını söyledim. Bu kez onlar beni zarar vermekle tehdit ettiler. Ben de onlara şunları söyledim: ‘Bana bir zarar vermeniz için size meydan okuyorum! Gecenin yarısında en korkunç ve ıssız yer olan mezarlıkta buluşacağız.’ Sonra gece yarısı oldu ve ben abdestimi alıp 2 rekat namaz kıldım ve mezarlığa gittim. Bunu 3 gece üst üste yaptım fakat onlardan hiçbiri oraya gelemedi ve bana yaklaşamadı.”
Yani bu, sadece teorik değil gerçek bir vakıa. Bu ayda şeytanlar zincirlenirler ve insanların arasında dolaşıp onlara zarar veremezler. Fakat büyük cinler zincirlenirken küçükleri serbesttir.
Ve yine Ramadan, cihad ayıdır ki bu nedenle sizlere bu ayın bir gününü bile tembellikle geçirmemenizi tavsiye ediyorum.
Bir defasında ben Katar yahut Birleşik Arab Emirlikleri’ndeyken bana Amerika’dan bazı kardeşlerin arayıp Ramadan’ın son 10 gününü onlarla geçirip geçiremeyeceğimi sorduklarını söylediler. “Subhanallah” dedim. “Celalabad, Kabil, Kandehar yanarken ben Ramadan’ın son 10 gününü ABD’de geçireceğim! Buralarda geçireceğim 1 saat, 60 sene nafile namazdan daha hayırlıyken ben hem de Ramadan ayında Amerika’ya mı gideceğim?!”
İşte bu nedenle burada kaldığım süre zarfında, özellikle son 5 senedir, her Ramadan’ı Peşaver’in dışında ve gerekmedikçe oraya dahi gitmeksizin geçirmeyi sevmişimdir. Ramadan ayında ribat ecri yazılması için onu Sada’daki veya Caci’deki muaskerlerde yahut başka yerlerde geçirirdim. Ve ribat diyarında Ramadan, ribat diyarı dışındakinden bin kat daha hayırlıdır. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allah yolunda bir gün ribat, başka yerdeki gece-gündüz oruçla ve zikirle dahi olsa bin günden evladır.” (Tirmizî, Nesaî)
Öyleyse kardeşler, sizden kim Peşaver’de kalırsa şu programı takip etsin:
Bu ay; oruç, namaz ve seher vakitlerinde Allah’tan af dileme ayı olduğundan Ramadan’da sakın geç kalmayın! O halde evinizde yahut mescidde hurma ve suyla orucunuzu açın, sonra da başka oruçlulara ikramda bulunun! Nitekim oruçluya iftar ettirene şöyle bir müjde verilmiştir: “Oruçluyu iftar ettiren, diğerinin ecri eksilmeden kendisi de onun ibadetinden mükafat alacaktır.” İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar!
Ben Katar’dayken bazı hayırsever kimseler beni aradılar ve şöyle dediler: “Ramadan’da bin mucahide iftar yemeği vermek istiyoruz. Her bir mücahid için ne kadar tutuyor?” Ben dedim: “3 Katar Riyali yahut Dirhemi.” Hemen 90 Bin Katar Riyali çek yazıldı ve onlardan biri bana şöyle söyledi: “Bu, bin mücahidin erzak ücretidir. Ulaşınca bana bildirmenizi rica ediyorum.” Ertesi gün bana geldiklerinde, çağrıyı duyduğumda çok şaşırdım. Bana şunları söyledi: “2 bin kişilik yiyecek parası da yolda. Onları et ve pilavla besleyin!”
Bu programı takip edin, zaten bu çok basit: Orucunuzu mescidde açın ve akşam namazınızı kılın! Sonra evinize dönüp yemeğinizi yiyin ve yatsı vaktine kadar tevbe-istiğfarla meşgul olun. Arkasında yine mescidde yatsı ve teravih namazlarınızı kılın ve evinize dönün. Sabaha karşı da sahurunuzu yapın ve bu süre zarfında uyanık bulunun! Mubârak bir vakit olmasının yanı sıra istiğfar için de en munasib vakit, sabah vakitleridir.
Öyleyse sahurdan sonra abdest alıp teheccud kılmak için acele edin ve Yüce Allah’la rabıtanızı artırın: “Rabb’imiz Tebâreke ve Teâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman (keyfiyeti bizce bilinmez bir hâlde) dünya gökyüzüne iner ve: Bana kim dua eder ki, onun duasını kabul edeyim! Benden kim bir hacetini ister ki, ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret ister ki, ona mağfiret edeyim!” (Buhari, 1145; Muslim, 758)
Öyleyse duaya icabetin neredeyse garanti olduğu bu saatten istifade edin!
“Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah’tan bağış dileyenler (içindir).” (Âl-i İmran, 17)
“Gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seherlerde de onlar istiğfâr ederler (mağfiret dilerler)di.” (Zariyat, 17-18)
Öyleyse fecr vakti gelince mescide gidip ibadete koyulun. Ve bir işiniz de yoksa fecir ile gündoğumu arasında uyumamaya gayret edin. Nitekim Ebu Davud’un rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sabah namazından sonra bir grup insanla oturup Yüce ve Kadir olan Allah’ı zikretmek, benim için İsmail’in oğullarından 4 köleyi azat etmekten daha sevimlidir.”
Ondan sonra öğlene kadar gidip istirahat edin. Öğlenden ikindiye kadar ise evinizin, ailenizin ihtiyaçlarıyla meşgul olun.
Etrafınızda en basit yiyeceklerden dahi almaya gücü yetmeyen dullar, yetimler, öksüzler olabileceği için siz de genel olarak fazla yiyecek tüketmemeye çalışın. Böyle kimselere de yemeklerinizden ikram edin.
Öte yandan kadınlarınızın da nefislerini tezkiye etmeleri, Kur’an okumaları ve ibadet etmeleri için kendilerine vakit ayırmaları gerekir. Onların Ramadan ayında yemek yapmak vb. işlerle olan meşguliyetleri, kendilerini istiğfar, kıraat ve ilim talebinden alıkoymaktadır. Öyleyse ikindiyi kıldıysan ve başka bir işin de yoksa mescide git ve Kur’an’la vakit geçirin. Akşam vakti yaklaştığındaysa evinize dönün.
Bu, herkesin tamamen yahut kısmen uygulayabileceği bir programdır. Bugünlerde ve saatlerde son derece dikkatli olun! Ramadan’da “O şöyle dedi, bu böyle dedi”ler için, TV izlemek ve sosyalleşmek için vakit yoktur. Ramadan ayında akşamları birbirinize misafirliğe gitmeyin, çünkü bu mübarek ayın vaktini boşa harcamaya sebeb olur.
Teravih sonrası buluşup görüşebileceğiniz bir mescidiniz illâ ki vardır ve sizinle işi olan kardeşlerle bu mescidde görüşüp konuşun. Ramadan gecelerinde insanları, varlığınızla meşgul etmeyin!
et-Terbiyyetu’l-Cihadiyye ve’l-Binâ
Şehid Şeyh Abdullah Azzam