Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Şehid Şeyh Atiyetullah el Libi: İrca Nedir Çeşitleri Nelerdir?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Hak olan, şubhesiz irca değişken suretlerde, çeşit çeşit kalıplarda, değişik şekiller ve süslü ibareler alan kötü, tehlikeli bir anlayıştır. Ondan değişik dönem ve konumlarda pek çok muhtelif örnekler, apayrı tehlikeler zahir olmaktadır. Ancak her kim, Kurân ve sünnetin getirdiği, sahabe ve tabiinden selefi salihin ve onlara güzel bir şekilde tabi olanlarında üzerinde oldukları ve dine uygun düşen hakkı bilirse, muhakkak ki o Allah’ın dilemesiyle ondan, (kendisini koruyan) bir sığınakta olur.
Öyleyse, ircanın çeşitleri, kısımları ve suretleri çoktur. Öncesinde de şimdide de âlimlerimiz onları açıklamış ve onlar hakkında uyarmışlardır. Onların (ircanın çeşitleri) çirkinlikte ve fesatta dereceleri vardır. Bunun üzerine ben, uyarmak ve inkâr etmek babından, onları açıklama yönünden, onlardan kendisini (irca) kavramanın kolay olduğu bazılarını zikrediyorum.

Onlardan birisi ve bu en kötüsü ve aşırılıkta en ilerisi olan; imanın sadece bilme olduğu sözüdür. Yani kalb ile bilme, yani kim Allah’ı kalbi ile bilirse hatta kendisinde tasdik hâsıl olmasa bile – imkansız olmasa bile, bilme ile tasdikin arasını ayırmak gerçekten çok zor olmasıyla birlikte – O mûmindir. Onların yanında kesin tasdik, ikrar, İslam’ın ve imanın alametlerini söyleme ve ameller bunların tümü imanın isimlendirmesine girmez. İşte bu Cehmiyye’nin sözüdür. Ve bunun manası, bu bilme kimde bulunursa, O kimsenin dilinden, azalarından ne çıktığına aldırmadan, hatta lisanı ile küfrü açığa vursa bile Allah’ın hak ilah olduğunu bildiği sürece, o kimsenin mümin olmasıdır. Onların mezhebi, Şeytan’ın, Firavun’un, Karun’un, Haman’ın, Ebu Cehil’in ve onların benzerlerinin mûmin olmalarını gerektirir. Küfür ve dalaletten Allah’a sığınırız.
Bu mezheb küfürdür, İslam milletinden çıkmadır. Kur’ân’a ve Muhammed aleyhissalatu vesselamın getirdiğine açık ve net bir şekilde zıttır.

Yine onlardan bir diğeri İmanın sadece dil ile ikrar olduğu sözüdür. Her kim dili ile imanı ikrar ederse kalbindekine aldırmadan o mümindir. Allah korusun. İşte bu Kerramiyye olarak bilinen topluluğun sözüdür. (Muhammed bin Kerram Es-Sicistani isimli şahsa nisbeten.) Onların yanında münafıklar, dünyada imanı kâmil müminlerdir. Çünkü onlar dilleriyle imanı ikrar ediyorlar, ancak onlar ahirette ebedi ateştedirler. Allah’tan afiyet ve selamet diliyoruz. Hiç şubhesiz bu mezheb bozuktur, çelişkilidir ve muhakkak o, kitab ve sünnetin getirdiği hakka muhaliftir. Hiç şubhe yok ki, muhakkak münafıklar zahirde müslüman sayılıp, üzerlerine İslam hükümleri işletilse bile, onlar batında kâfirdirler, mûmin değildirler. Ve onlar nifakları kati bir delille kendisine belli olmayanın yanında müslümandırlar (küfürleri içlerindedir), işte bu iman ile İslam arasındaki farkın açığa çıktığı durumlardandır.

Yine onlardan bir diğer grupta İmanın sadece kalb ile tasdik olduğunu söylediler. Yani ne dil ile ikrar nede azalarla amel ondan değildir. Bu Eşari ve Maturidi’lerden olan mütekellimlerin birçoğunun sözüdür. Onlar şunu demeye gereksinim duydular: Muhakkak dil ile ikrar İslam ahkâmının, sadece dünyada icrası için şarttır ve o imanın hakikatinden değildir. Aynı şekilde bununda batıl olduğunda, Kur’ân’ın ve sünnetin delillerine ve selefin icmasına açık muhalefetinde şubhe yoktur.

Ve bu (sözü geçen) toplulukların hepsi şu sözü diyorlar: İmanla birlikte hiçbir günah zarar vermez, aynı zamanda, imanın artıp eksilmesini de inkâr ediyorlar. Sapmaktan Allah’a sığınırız.
Ve onlardan: İmanın sadece kalb ile itikat (tasdik), dil ile ikrar olduğu sözdür. Ameller (uzuvların amelleri) imanın hakikatine (iman olarak isimlendirilmesine) dahil değildir. Ancak onlar dediler ki: Muhakkak uzuvların ameli iman için lazımdır.
İşte bu âlimlerimizin yanında fukahanın ircası olarak bilindi ve bu söz imam Ebu Hanife rahimehullaha, onun şeyhi Hammad bin Ebu Süleyman rahimehullaha ve bu ikisinden başkalarına da isnad edildi.
Şüphesiz o bir hatadır ve aynı şekilde kitab ve sünnetin nasslarının ve kendilerinden önceki selefin icmasının gösterdiğine muhaliftir. Ancak onun (bu görüşün) hakka olan muhalefeti önceki geçenlerin hepsinden daha hafiftir. Hatta ehli sünnet âlimlerinden bir cemaat dedi ki; şubhesiz onlar ve ehli sünnet ve'l cemaat arasındaki hilaf, lafzi ve görünürde kalan bir hilaftır.
Yine ircanın kötü, tehlikeli ve yenilenmiş sûretlerinden ve türlerinden ki onlar, kendisinden yukarıda zikrettiğim Cehmiyye murciesinin ve benzerlerinin riddet içerikli itikatlarının açığa çıkmasıdır ki onların ihyası, yayılması ve süslenmesi tamamlandı. O (irca) ki zamanımızda heva ehli bidatçılardan olan kavimler bize onu gösterdi. Ve onlardan çoğu sultanlardan olan tağutların yaltakçılarından ve melikler dini ashabındandır. Seleften bazılarının, eskiden irca hakkında tabir ettiği gibi “O (irca) meliklerin sevdiği dindir.”

Onların sözlerinden bazıları şunlardır:
*
İnkarsız hiçbir küfür yoktur.
* Yalanlama küfrü dışında hiçbir küfür yoktur. Yani bu çeşitte küfür, yalnızca yalanlama küfrü ile sınırlanmıştır.
* Helal kabul etmedikçe hiçbir küfür yoktur. (Kur’ân’ın ya da sünnetin nassı ya da icma ile küfür olan amelin helal kabul edilmesi)
* İnanmadıkça (itikat etmedikçe) hiçbir küfür yoktur. Muhakkak (bu sözde) küfür sadece inanma ile sınırlanmıştır. Bunda uzuvların amellerinden olup ta, bizzat kendisi İslam milletinden çıkaran büyük küfürden olan hiçbir şey yoktur. Ancak onunla birlikte itikat olursa müstesna, onunla birlikte olan itikatta: Yalanlama, inkar ve küfrü helal görmedir.
* İnsanın küfre kastetmesi dışında hiçbir küfür yoktur. Yani kâfir olmayı kastedecek ve isteyecek, ta ki göğsünü küfre açtığı bilininceye kadar (küfre girmez).
* Amellerden, bizzat kendisi büyük küfre sokan hiçbir şey yoktur, bilakis onun büyük küfür olduğuna dair şer’i delil sabit olduğunda, onun manası, kalbi küfre delil olmasıdır!
Bunların hepsi bizim kendisinden beri olduğumuz kötü, tehlikeli ircanın farklı suret ve türlerindendir.

Ehl-i sünnet vel cemaate gelince; Allah onlara yardım etsin, izzetli kılsın ve kalabalıklarını çoğaltsın. Muhakkak ki onlar (daha önce) geçtiği üzere itikat ediyorlar ve diyorlar ki: Şubhesiz iman, sözdür, ameldir ve niyettir, artar ve eksilir, şubhesiz onun zıttı küfürdür: itikat ile şek ile söz ile fiil ile ve terk ile olur. Yine yalanlama küfrü ya da inkar küfrü ya da şek küfrü ya da red ve büyüklenme küfrü ya da yüz çevirme küfrü ya da cehalet küfrü olur. Yine diyorlar ki: Muhakkak şer’i delil ile İslam milletinden çıkaran küfür olduğu sabit olan, işte o küfürdür ve ona küfür denilir ve denilir ki: Onu yapan her kimse o da kâfirdir. Sonra ise muayyen şahıs (fail) için hükmün şartları bulunduğunda ve o hükme engel olabilecek maniler bulunmadığında o kişinin küfrüne hükmedilir.

Onda şöyle denilmez:
(yani, şer’i delille onun küfür olduğu sabit olduğunda) Hayır, (küfre girmez) ta ki failin küfre itikat edip etmediğine bakıncaya kadar, ya da onun bu küfür fiilini helal sayıp saymadığına bakıncaya kadar, ya da onun yalanlayan ve inkarcı mı yoksa değil mi? olduğuna bakıncaya kadar. Allah’ın bizleri hidayet üzere sabit kılmasını ve fitnelerin saptırmalarından bizleri korumasını diliyoruz.

Önemli bir uyarı: Bilinmesi gerekenlerden biride; Ehli sünnetten kimi âlimler, netlik bakımından az ve gizli dereceden bazen kendisinde irca olan, daha önce zikri geçen sözlerden bazısına uygun düşen söz söylüyor ve o aynı zamanda genel olarak ehli sünnet ve'l cemaat akidesi üzeredir. Ancak hata etti ve içtihadı onu, murcienin bir sözüne uygun düşen, hak olduğunu zannettiği bir söze sevk etti, bu gibi durumda onu irca ile vasıflamada acele etmiyoruz. Şubhesiz onun hatasının beyanı ve o hatadan uyarmak için söz söylemek kaçınılmazdır. Mesela denilir ki: Şunda hata etti, murcieye uygun düştü ve bir söz söyledi ki o söz onu murcienin sözüne sevk etti ve o da şöyle şöyledir. Muhakkak insan kendisinde olanda çoğunluğa ve en belirgin olana isnâd edilir. Genel olarak herhangi bir kimseyi bidat ile vasıflamaktan dikkatli olmak, ihtiyatlı davranmak ve kaçınmak gerekir. Özelliklede âlimlerden ve fazileti zahir olan, hayrı ve isabeti çok olan ve onlardan sünnete olan iltizamı (tutuculuğu) bilinen, ona olan arzusu açık olan, onu savunması ve ona ittibaya çalışmadaki ısrarı bilinen kimseler hakkında.

29949
 
Üst Ana Sayfa Alt