I
Çevrimdışı
بســـم الله الرحمن الرحيم
Servet, Mal, Evlatlar Ancak Allah İçindir
Aynı ayetlerde Cenab-ı Allah (c.c.) daha sonra kâfirler ve münafıklar için belirlediği laneti ve ahirette onlar için hazırladığı cehenneml e sürekli azabı vurguluyo r. Bunun karşılığı olarak da müminlere vadetmiş olduğu cenneti, hoşnutluğu ve rahmeti haber veriyor.
Ayrıca bu ayetlerde görülen kelime düzeni ile sözcük seçiminin bir çok sırları vardır, şimdi bunu ele almanın sırası değildir, şimdiki tek amacımız ilerde üzerinde duracağımız bir genel kuralı ortaya çıkarmaktır.
Bir yoruma göre Cenab-ı Allah'ın buradaki “onlar için sürekli bir azab vardır” şeklindeki ifadesind e kâfirler ve münafıklar için hem dünyada ve hemde ahirette ayrılmaz şekilde var olan karamsarlık, keder, üzüntü, bunalım, sıkıntı ve cehalet gibi psikoloji k acılara işaret edilmekte dir. Çünkü bilindiği gibi kâfirliğin ve Allah'a karşı gelmenin daha dünyada çekilen sürekli bir takım acıları ve bunalımları vardır.
“Böyle olduğu içindir ki, bu tip kimseleri n çoğunlukla dünya saadetini ancak alkollü içki ve uyuşturucu madde içmek gibi, oyalayıcı görüntüler seyretmek gibi ve çalgı aletleri dinlemek gibi yollarda bulabildi klerini görürüz.”
Buna karşılık yine aynı ayetlerde müminlerle ilgili olarak “Onlara Allah rahmet edecektir” buyuruluy or.
Gerçekten Cenab-ı Allah, müminlere bağışlamış olduğu iman hazzı, gönül huzuru, inanç süruru, ilim aşkı, faydalı iş şevki ve salih amel sevinci gibi imtiyazla r sayesinde onlara rahmetini n bazı tezahürlerini daha dünyadayken tattırmıştır.
Cenab-ı Allah (c.c.) söz konusu ayetlerin birlerind e:
“Sizden öncekiler gibi, ki onlar sizden daha güçlü, sizden daha çok servet ve evlâd sahibi idiler...” buyuruyor .
Ayetin başındaki benzetme edatı olan “gibi” ile ilgili çeşitli yorumlar vardır. Bu yorumlard an birine göre ayet “sizler, sizden öncekiler gibisiniz” demektir. Başka bir yoruma göre de, bu ifade “sizler, sizden öncekilerin yaptıklarını yaptınız, onlar gibi davrandınız” anlamındadır, bu yoruma göre benzetme yönü “daha öncekilerin davranışları” iken başka bir görüş de benzetme yönünün azab olduğunu ve buna göre -ki bu daha yerindedi r- ayetin anlamının:
“Allah sizden öncekileri lanete uğrattığı gibi onları da lanete uğratmış ve azaba çarptırmıştır” veya:
“Allah münafıklara sizden öncekilere vadettiğini vadederek onları daha öncekileri lanete uğrattığı gibi lanete uğratmıştır, daha öncekiler için olduğu gibi onlar için de sürekli bir azab vardır.” şeklinde olduğunu ileri sürmüştür.
Bu ayetin yorumu üzerinde beliren iki görüşten birinin benzetme yönünün davranış (amel) ve öbürünün azab olduğunu ileri sürdüklerini hatırlayacak olursan, her iki görüşün biribirin e bağlı olduğunu, aralarında yakın ilişki bulunduğunu anlarsın. Çünkü sebep benzerliği sonuç benzerliğini gerektiri r, bunun tersi de doğrudur yani sonuçlar arasındaki benzerlik sebepler arasında da benzerlik bulunmasını gerektiri r.
Söz konusu kimselerd e görülen bu benzerliğin müminlerdeki karşılığını Cenab-ı Allah ayni ayetlerin bir yerinde “Onlar Allah'a ve Rasûlüllah'a itaat ederler” şeklinde ifade ediyor. Çünkü Allah'a ve Rasûlüllah'a itaat etmek “sizden öncekiler” gibi olmamayı, onlara ters düşmeyi gerektiri r, yani bu iki tutum birbiri taban tabana zıttır.
Aynı ayette geçen:
“Onlar dünyalık paylarının zevkine dalıp oyalandılar” ifadesi tefsircil er tarafından çeşitli şekillerde yorumlanmıştır.
Tefsir bilginler inden Abdurrezz ak'ın, Ma'mer yolu ile Hasan-ı Basrî'ye dayanarak ileri sürdüğüne göre ayetteki “Halâk (pay, nasib)” onların sapık dini inançları demektir. (Bkz. Tefsir İbn Kesir, c. 2, s. 368; Tefsir, İbn Cerir, c. 10, s. 123)
(Abdurrezz ak; Büyük imamlarda ndır. Asıl adı, Abdurrezz ak bin. Hümam bin Nâf'i El-Humeyrî, El-San'anî'dir. Künyesi, Ebûbekir'dir. H. 126'da doğdu. Tefsir, hadis ve fikıh ilimlerin de güvenilir (sika) hafız imamlarda ndır. Ünlü eserleri vardır. Birkaçı, El-Musennef Fî El-Hadis, Tefsir El-Kur'an, Kitap El-Sünne Fî El-Fıkıh ve Kitab El-Megazî. H. 210'da öldü. Bkz. Tabakat El-Hanabile, c. 1, s. 209, biyografi No: 280; Zerkelî, El-A'lâm, c. 3, s. 3531.)
(Ma'mer; Asıl adı, Ma'mer bin Râşid bin Ebî Ömer El-Ezdî'dir. Fıkıhda ve Hadis ezberleyi ciliğinde güvenilir, kaynak imamlarda ndır. Basra'da doğdu. (H. 95). Yemen'de yaşadı ve orada tanındı (ünlü oldu). Ölümüne kadar burada ikamet etti. H. 153'de vefat etti. Bkz. El-Bidaye ve El-Nihaye, c. 9, s. 266-267; Takrib El-Tehzib, c. 2, s. 266, Biyografi No: 1284)
(Hasan-ı Basrî; Asıl ismi Hasan bin Yesar El-Basrî'dir. Künyesi, Ebî Saîd'dir. Tabi'in'in büyüklerinden olan bu ünlü imam, H. 21'de Medine'de doğdu. Basra'da yaşadı. Tefsirde fıkıhda ve hadiste zamanının ve ümmetin önemli alimiydi. Hz. Ali'nin korumasında büyüdü. Egemenliğinde bulunanla ra Allah'ın emrettiğiyle emretti, yasakladığıyla yasakladı. Böylelikle büyük saygınlık kazandı. H. 100'de vefat etti. Bkz. İbn Hallikan Vefeyat El-Ayan, c. 2, s. 69-73, biyografi No: 156; Tehzib El-Tehzib, c. 2, s. 263-270. biyografi No: 488)
Sahabiler den Ebu Hureyre'nin -Allah ondan razı olsun- de bu görüşte olduğu bildirilm iştir. (Bakınız, Tefsir İbn Kesir, c. 2, s. 368) İbn-i Abbas'a -Allah ondan razı olsun- göre de “onların payları” demek ahiretten dünyadaki payları demektir. (Bkz. Firûz Âbâdî, El-Mikbas Fî Tefsir İbn Abbas, s. 124)
(İbn-i Abbas; Sahabiler in ulularından ve ümmetin yüksek alimlerin den olan bu sahabinin asıl adı, Abdullah İbn Abbas, bin Abdulmutt alib, El-Hâşimî, El-Kuraşi'dir. Rasûlüllah'ın amca oğludur. Tefsirde Kur'an'ın tercümanı ve müslümanların önderidir. Rasûl -salât ve selâm üzerine olsun- Dinde anlayışlı (Fakih), Kur'an'ın te'vilini ona öğretmesi için Allah'a dua etti. Tefsirde, lügat ilminde, Megazi-tarih ilminde, Arap şiirindeki geniş bilgisind en dolayı kendisine Derya, okyanus anlamına gelen “El-Bahr” diye isim veriliyor du. Raşit Halifeler in zamanında halifeler in, işlerini enine boyuna istişare ettikleri öncü bir zattı. Hz. Osman'ın hilafeti zamanında onun emriyle Hicaza vali atanmıştı. Haricîlerle savaş sırasında, Ali ile birlikte oldu. Onlarla tartışmış ve sağlam deliller getirmişti. Bir süre de Basra'ya emir tayin edildi. Daha sonra Taife yerleşti ve (H. 68'de) ölümüne kadar burada yaşamını sürdürdü. Doğumu Hicret'ten üç yıl öncedir. Geniş bilgi için bakınız İbn Kesir El-Bidaye ve El-Nihaye, c. 8, s. 295-306; İbn Sa'd Tabakat El-Kübrâ, c. 2, s. 635-372)
Diğer bir gurup tefsir bilginine göre burada “onların dünyalık payları” kasdedilm iştir. (Bu görüş imam El-Sada'ya aittir. Bkz. Şevkâni, Feth El-Kadir, c. 2, s. 380)
Aslında ayet, bu tefsir bilginler inin hepsinin yorumlarını içerecek bir genişliktedir. Bilindiği gibi Cenab-ı Allah (c.c.) burada:
“onlar sizden daha güçlü, sizden daha çok servet ve evlâd sahibi idiler.” buyuruyor .
“Onlarda” varolduğu belirtile n bu kuvvetle bu kimseler hem dünya ve hem de ahiret için çalışabilirler, kuvvetler ini böylesine dengeli bir şekilde kullanabi lirlerdi. Servetler ini ve evlâdlarını da öyle. İşte bu güç bu servet ve bu evlâdlar, ayette geçen “Halâk”ı (payı, nasibi) meydana getirir.
“Onlar” güçlerini, servetler ini ve evlâdlarını sırf dünya için kullandılar. Bu gücü bu serveti ve bu evladları kullanara k yaptıkları davranışların tümü “onların” dinidir. Eğer onlar bu davranışları Allah ve ahiret yurdu uğruna işleselerdi, bu davranışları karşılığında sevap kazanacak lardı. Bu kimseleri n söz konusu nimetlerd en “yararlanıp onlarla oyalanmal arı” bu nimetlerd en geçici hazlar almaları demektir. Buna göre yaptığı işleri sırf dünya amacı ile yapan herkes bu ifadenin kapsamına girer. Yapılan davranışın cinsi ister ibadet olsun, ister başka bir hareket olsun, farketmez . Ayeti okumaya devam edelim:
“Sizden öncekiler nasıl dünyalık paylarının zevkine dalıp oyalandılarsa, siz de payınızın zevkine dalıp oyalandınız, batıla dalanlar gibi siz de batıla daldınız.”
Servet, Mal, Evlatlar Ancak Allah İçindir
Aynı ayetlerde Cenab-ı Allah (c.c.) daha sonra kâfirler ve münafıklar için belirlediği laneti ve ahirette onlar için hazırladığı cehenneml e sürekli azabı vurguluyo r. Bunun karşılığı olarak da müminlere vadetmiş olduğu cenneti, hoşnutluğu ve rahmeti haber veriyor.
Ayrıca bu ayetlerde görülen kelime düzeni ile sözcük seçiminin bir çok sırları vardır, şimdi bunu ele almanın sırası değildir, şimdiki tek amacımız ilerde üzerinde duracağımız bir genel kuralı ortaya çıkarmaktır.
Bir yoruma göre Cenab-ı Allah'ın buradaki “onlar için sürekli bir azab vardır” şeklindeki ifadesind e kâfirler ve münafıklar için hem dünyada ve hemde ahirette ayrılmaz şekilde var olan karamsarlık, keder, üzüntü, bunalım, sıkıntı ve cehalet gibi psikoloji k acılara işaret edilmekte dir. Çünkü bilindiği gibi kâfirliğin ve Allah'a karşı gelmenin daha dünyada çekilen sürekli bir takım acıları ve bunalımları vardır.
“Böyle olduğu içindir ki, bu tip kimseleri n çoğunlukla dünya saadetini ancak alkollü içki ve uyuşturucu madde içmek gibi, oyalayıcı görüntüler seyretmek gibi ve çalgı aletleri dinlemek gibi yollarda bulabildi klerini görürüz.”
Buna karşılık yine aynı ayetlerde müminlerle ilgili olarak “Onlara Allah rahmet edecektir” buyuruluy or.
Gerçekten Cenab-ı Allah, müminlere bağışlamış olduğu iman hazzı, gönül huzuru, inanç süruru, ilim aşkı, faydalı iş şevki ve salih amel sevinci gibi imtiyazla r sayesinde onlara rahmetini n bazı tezahürlerini daha dünyadayken tattırmıştır.
Cenab-ı Allah (c.c.) söz konusu ayetlerin birlerind e:
“Sizden öncekiler gibi, ki onlar sizden daha güçlü, sizden daha çok servet ve evlâd sahibi idiler...” buyuruyor .
Ayetin başındaki benzetme edatı olan “gibi” ile ilgili çeşitli yorumlar vardır. Bu yorumlard an birine göre ayet “sizler, sizden öncekiler gibisiniz” demektir. Başka bir yoruma göre de, bu ifade “sizler, sizden öncekilerin yaptıklarını yaptınız, onlar gibi davrandınız” anlamındadır, bu yoruma göre benzetme yönü “daha öncekilerin davranışları” iken başka bir görüş de benzetme yönünün azab olduğunu ve buna göre -ki bu daha yerindedi r- ayetin anlamının:
“Allah sizden öncekileri lanete uğrattığı gibi onları da lanete uğratmış ve azaba çarptırmıştır” veya:
“Allah münafıklara sizden öncekilere vadettiğini vadederek onları daha öncekileri lanete uğrattığı gibi lanete uğratmıştır, daha öncekiler için olduğu gibi onlar için de sürekli bir azab vardır.” şeklinde olduğunu ileri sürmüştür.
Bu ayetin yorumu üzerinde beliren iki görüşten birinin benzetme yönünün davranış (amel) ve öbürünün azab olduğunu ileri sürdüklerini hatırlayacak olursan, her iki görüşün biribirin e bağlı olduğunu, aralarında yakın ilişki bulunduğunu anlarsın. Çünkü sebep benzerliği sonuç benzerliğini gerektiri r, bunun tersi de doğrudur yani sonuçlar arasındaki benzerlik sebepler arasında da benzerlik bulunmasını gerektiri r.
Söz konusu kimselerd e görülen bu benzerliğin müminlerdeki karşılığını Cenab-ı Allah ayni ayetlerin bir yerinde “Onlar Allah'a ve Rasûlüllah'a itaat ederler” şeklinde ifade ediyor. Çünkü Allah'a ve Rasûlüllah'a itaat etmek “sizden öncekiler” gibi olmamayı, onlara ters düşmeyi gerektiri r, yani bu iki tutum birbiri taban tabana zıttır.
Aynı ayette geçen:
“Onlar dünyalık paylarının zevkine dalıp oyalandılar” ifadesi tefsircil er tarafından çeşitli şekillerde yorumlanmıştır.
Tefsir bilginler inden Abdurrezz ak'ın, Ma'mer yolu ile Hasan-ı Basrî'ye dayanarak ileri sürdüğüne göre ayetteki “Halâk (pay, nasib)” onların sapık dini inançları demektir. (Bkz. Tefsir İbn Kesir, c. 2, s. 368; Tefsir, İbn Cerir, c. 10, s. 123)
(Abdurrezz ak; Büyük imamlarda ndır. Asıl adı, Abdurrezz ak bin. Hümam bin Nâf'i El-Humeyrî, El-San'anî'dir. Künyesi, Ebûbekir'dir. H. 126'da doğdu. Tefsir, hadis ve fikıh ilimlerin de güvenilir (sika) hafız imamlarda ndır. Ünlü eserleri vardır. Birkaçı, El-Musennef Fî El-Hadis, Tefsir El-Kur'an, Kitap El-Sünne Fî El-Fıkıh ve Kitab El-Megazî. H. 210'da öldü. Bkz. Tabakat El-Hanabile, c. 1, s. 209, biyografi No: 280; Zerkelî, El-A'lâm, c. 3, s. 3531.)
(Ma'mer; Asıl adı, Ma'mer bin Râşid bin Ebî Ömer El-Ezdî'dir. Fıkıhda ve Hadis ezberleyi ciliğinde güvenilir, kaynak imamlarda ndır. Basra'da doğdu. (H. 95). Yemen'de yaşadı ve orada tanındı (ünlü oldu). Ölümüne kadar burada ikamet etti. H. 153'de vefat etti. Bkz. El-Bidaye ve El-Nihaye, c. 9, s. 266-267; Takrib El-Tehzib, c. 2, s. 266, Biyografi No: 1284)
(Hasan-ı Basrî; Asıl ismi Hasan bin Yesar El-Basrî'dir. Künyesi, Ebî Saîd'dir. Tabi'in'in büyüklerinden olan bu ünlü imam, H. 21'de Medine'de doğdu. Basra'da yaşadı. Tefsirde fıkıhda ve hadiste zamanının ve ümmetin önemli alimiydi. Hz. Ali'nin korumasında büyüdü. Egemenliğinde bulunanla ra Allah'ın emrettiğiyle emretti, yasakladığıyla yasakladı. Böylelikle büyük saygınlık kazandı. H. 100'de vefat etti. Bkz. İbn Hallikan Vefeyat El-Ayan, c. 2, s. 69-73, biyografi No: 156; Tehzib El-Tehzib, c. 2, s. 263-270. biyografi No: 488)
Sahabiler den Ebu Hureyre'nin -Allah ondan razı olsun- de bu görüşte olduğu bildirilm iştir. (Bakınız, Tefsir İbn Kesir, c. 2, s. 368) İbn-i Abbas'a -Allah ondan razı olsun- göre de “onların payları” demek ahiretten dünyadaki payları demektir. (Bkz. Firûz Âbâdî, El-Mikbas Fî Tefsir İbn Abbas, s. 124)
(İbn-i Abbas; Sahabiler in ulularından ve ümmetin yüksek alimlerin den olan bu sahabinin asıl adı, Abdullah İbn Abbas, bin Abdulmutt alib, El-Hâşimî, El-Kuraşi'dir. Rasûlüllah'ın amca oğludur. Tefsirde Kur'an'ın tercümanı ve müslümanların önderidir. Rasûl -salât ve selâm üzerine olsun- Dinde anlayışlı (Fakih), Kur'an'ın te'vilini ona öğretmesi için Allah'a dua etti. Tefsirde, lügat ilminde, Megazi-tarih ilminde, Arap şiirindeki geniş bilgisind en dolayı kendisine Derya, okyanus anlamına gelen “El-Bahr” diye isim veriliyor du. Raşit Halifeler in zamanında halifeler in, işlerini enine boyuna istişare ettikleri öncü bir zattı. Hz. Osman'ın hilafeti zamanında onun emriyle Hicaza vali atanmıştı. Haricîlerle savaş sırasında, Ali ile birlikte oldu. Onlarla tartışmış ve sağlam deliller getirmişti. Bir süre de Basra'ya emir tayin edildi. Daha sonra Taife yerleşti ve (H. 68'de) ölümüne kadar burada yaşamını sürdürdü. Doğumu Hicret'ten üç yıl öncedir. Geniş bilgi için bakınız İbn Kesir El-Bidaye ve El-Nihaye, c. 8, s. 295-306; İbn Sa'd Tabakat El-Kübrâ, c. 2, s. 635-372)
Diğer bir gurup tefsir bilginine göre burada “onların dünyalık payları” kasdedilm iştir. (Bu görüş imam El-Sada'ya aittir. Bkz. Şevkâni, Feth El-Kadir, c. 2, s. 380)
Aslında ayet, bu tefsir bilginler inin hepsinin yorumlarını içerecek bir genişliktedir. Bilindiği gibi Cenab-ı Allah (c.c.) burada:
“onlar sizden daha güçlü, sizden daha çok servet ve evlâd sahibi idiler.” buyuruyor .
“Onlarda” varolduğu belirtile n bu kuvvetle bu kimseler hem dünya ve hem de ahiret için çalışabilirler, kuvvetler ini böylesine dengeli bir şekilde kullanabi lirlerdi. Servetler ini ve evlâdlarını da öyle. İşte bu güç bu servet ve bu evlâdlar, ayette geçen “Halâk”ı (payı, nasibi) meydana getirir.
“Onlar” güçlerini, servetler ini ve evlâdlarını sırf dünya için kullandılar. Bu gücü bu serveti ve bu evladları kullanara k yaptıkları davranışların tümü “onların” dinidir. Eğer onlar bu davranışları Allah ve ahiret yurdu uğruna işleselerdi, bu davranışları karşılığında sevap kazanacak lardı. Bu kimseleri n söz konusu nimetlerd en “yararlanıp onlarla oyalanmal arı” bu nimetlerd en geçici hazlar almaları demektir. Buna göre yaptığı işleri sırf dünya amacı ile yapan herkes bu ifadenin kapsamına girer. Yapılan davranışın cinsi ister ibadet olsun, ister başka bir hareket olsun, farketmez . Ayeti okumaya devam edelim:
“Sizden öncekiler nasıl dünyalık paylarının zevkine dalıp oyalandılarsa, siz de payınızın zevkine dalıp oyalandınız, batıla dalanlar gibi siz de batıla daldınız.”