Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şeyh Makdisi: "Beyyiatul İmam Örgütü" Olarak İsimlendirilmemiz Üzerine

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Beyyiatul İmam Örgütü" Olarak İsimlendirilmemiz Üzerine
Ebu Muhammed el-Makdisi
Bütün hamdler Allah'a mahsustur. Salât ve selam Allah'ın elçisinin üzerine olsun.

“Beyyiatul İmam Örgütü” davasında mahkemeye sevk edilmemden önce istihbarat dairesindeki sorgu memuru (Ali Emin Berçak) bana sorular soruyor ve cevaplarımı kaydediyordu:

— Görüşlerini bana özetler misin?

— Benim görüşüm diye bir şey söz konusu değil. Söz konusu olan davet ve dindir.

— Neyse… Önemli değil. Bana davetini özetle.

— Bu bütün peygamberlerin davetidir. Ben bu davayı savunuyorum ve ona destek olmanın mücadelesini veriyorum. Bunu sana şu iki cümle ile özetleyebilirim:

"Allah'a ibadet edin ve tağuttan sakının"(16, Nahl/36)

- Tağut ile neyi kastediyorsun?

- Tağut,Allah’tan başkasına ibadet edilen ve kendisine yönelik bu ibadetten razı olan her şeye verilen genel bir isimdir. Günümüzün tağutlarının en önemlileri kanun koyma noktasında Allah’a ortak koşan, beşeri kanunlarla insanlara hükmeden yöneticilerdir.

— Bu söz bütün sistemleri kapsıyor mu?

— Evet. Bütün sistemleri kapsıyor.

— Ürdün'deki hakim sistem de bunlardan mı?

— Evet. Ürdün'deki hâkim sistem de onlardan…

Yazmayı bıraktı ve bana pis pis bakarak "Senin için Ürdün'deki sistem buna dahil değildir yazıyorum” dedi. Kendisine "Hayır. Ürdün'deki sistem de buna dâhildir diye yaz" dedim.

"Andolsun, biz her ümmete «Allah'a ibadet edin ve tağuttan sakının» (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün." (16, Nahl/36)

Bu ifade her muvahhidin hayatı boyunca ayrılmaması gereken davası ve hayat tarzıdır.

Çünkü o, resullerin daveti ve bütün zamanlardaki dinin yardımcılarının ve tabilerinin resullerden devraldıkları mirastır.

O kelime-i tevhid’in anlamıdır. La İlahe İllallah… Bu yüzden Allah (sb) bir başka ayette şöyle buyuruyor:

"Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere;«Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin» diye vahyetmişizdir." (21, Enbiya/25)

İşte bu iki yüce kelime Allah (sb)'nın, kurtuluşu ve zaferi kendisine bağlamış olduğu en sağlam kulptur. Ki bu tabiri Allah (sb) bizzat kitabında şöyle zikretmiştir.

"O hâlde, kim tâğutu inkâr edip Allah’a iman ederse, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (2, Bakara/256)

Bu cümle biri olmadan diğerinin hiç bir şekilde fayda vermeyeceği iki cüzden oluşur. Nefiy/inkar ve isbat/kabûl... Nefiy, tevhid kelimesinin ilk kısmı olan "La İlahe..." cümlesinde somutlaşır. Nitekim Allah (sb)'nın "...tağuttan sakının..."buyurduğu gibi tüm rasullerin davetinin mihverinin kendisidir. Tevhid kelimesinin bu kısmı olan "La İlahe..." cümlesi Kuran-ı Kerim'de "Tağuttan sakınmak" şeklinde ifade edilmiştir. Nitekim Bakara Suresi'nin 256. ayetinde, sağlam kulpa yapışmanın ilk şartı "Tağutu inkâr etmek" esası üzerine bina edilmiştir:

"O hâlde, kim tâğutu inkar ederse…"

Bu ise, Allah'tan başka ibadet edilen her şeyden kaçınmayı, gerek müşriklerin Allah'tan başka ibadet ettikleri putlardan ve gerekse bizzat kendilerinden teberrî etmeyi, onlara buğzederek düşman olmayı, batıl kanunlarından ve anayasalarından uzaklaşmayı gerektirir.

Tevhid kelimesinin "kabûl" olarak tanımladığımız ikinci kısmı olan ispat ise bütün nebilerin "Allah'a ibadet edin…" çağrılarında somutlaşmaktadır. Bu ise ibadeti sadece Allah'a tahsis etmek, O'nu bilerek ve isteyerek birlemektir. Bununla beraber Allah'ın dostları ile dost olmak, onlara yardım etmek, Müslümanların galibiyetini, izzetini, dinlerinin ve şeraitlerinin yücelmesini, hâkim olmasını temenni etmektir.

Günümüzde bu yüce kelimeyi pratik hayata aktarmak şu şekilde somutlaşır:

Öncelikle, "La İlahe…" diyerek Allah'ın şeraitine muhalif kanunlar çıkaran tağutları, onların kanunlarını, dinlerini tekfir etmek, onlara buğzetmek ve onlardan teberrî etmek gerekir. Ve yine aynı şekilde beşeri kanunları korumak için sabahlayan, insanların bu kanunlara itaat etmesi için çabalayan ordularına, askerlerine, polislerine buğzetmek ve onlardan teberrî etmek gerekir.

"…İllallah" diyerek ise; terbiye edip yöneten, ibadet edilen, kanun koyucu ve hakim olarak sadece Allah'tan razı olmak gerekir. Kalbin Allah'ın hükümleri ile ferah bulması, Allah'ın hükümlerine karşı hiçbir sıkıntı taşımaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmak, Allah’ın hükümleri ile hükmetmeye davet eden, tevhid sancağını yükseltmek için cihad eden muvahhidleri ve yardımcılarını sevmek, onlarla aynı saflarda olmak, zaferlerini ve şereflerini istemek gerekir. İşte bu bizim davamızın çok kısa bir özetidir. İnsanları ona davet ediyor, bu dava için yaşıyor ve Allah'ın izniyle de bu yolda ölerek Rabbimize kavuşmayı arzu ediyoruz.

İnsanları sadece bu davaya çağırdık. Tağutlardan, (sahte)rablerden ve kanun koyanlardan uzak olduğumuzu ilan ettik. İnsanları da bu tağutlardan ve onların sistemlerinden uzaklaşmaya, Allah'a ve O'nun tertemiz şeriatine bağlanmaya davet ettik. İşte sadece bu sebepten dolayı bu hükümetler bizi düşman listesine aldılar da emniyet güçlerini, askerlerini, istihbarat elemanlarını üzerimize saldılar.

İşte bu ilanımız sebebi ile kardeşlerimiz memleketlerinden çıkarıldılar. Mustazaf durumuna düştüler. Bir kısmı hapsedildi ve öldürüldü. Hiçbir şey için değil sadece "Bizim rabbimiz ancak Allah'tır. Ona asla ne bir kanun koyucuyu ne de bir hakimi ortak koşarız" dedikleri için…

Bugün tağutlar, mücahidlere karşı her türlü cezayı, işkenceyi, maddi, manevi, fikri olmak üzere terörün bin bir türlüsünü uygulamaktadırlar. Uyguladıkları bu yöntemlerle davamızı yok edeceklerini, onun apaçık nurunu yok edeceklerini zannediyorlar. Ama yanılıyorlar… Allah'a yemin olsun ki "Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır." (61, Saf/8) Ve tağutlar istemeseler de…

İşte bugün tevhid çağrısı onların kendi ülkelerinde, zindanların ortasında yayılmaktadır. Zindanlar bu çağrı ile sarsılmakta tevhid çağrısının sesleri ile inlemektedir. Ve yine mahkeme köşeleri… Kardeşlerimiz bu davanın şanlı sancağını tağutlara inat her yere taşıyorlar. Herkesin içinde davalarını haykırıyorlar. Bu davanın yükselmesi için kendilerini ona basamak yapıyorlar... Davalarını kanlarıyla yazıyorlar… Canlarını feda ediyor, ölünceye kadar onu yaşatmak üzere and içiyorlar. Ne kelepçelere, ne hapishanelere ne de cellâtlara aldırmıyorlar. Allah’ın izni ile ne terör, ne işkence ne de zorluklar onları yollarından çeviremeyecek, zafere ulaşmalarına engel olamayacaktır.

Bu ne vazgeçebileceğimiz ne de yerine başka bir şey koyabileceğimiz davamızdır. Ona karşılık dünyamızı sattık, canımızı, ailemizi ve çocuklarımızı onun uğruna feda ettik. Allah’a bu davadan ayrılmayacağımıza ve onu değiştirmeyeceğimize dair söz verdik.

"Ya canlar feda edip zaferedir yolculuk,

Ya da Allah indinde bekler bizi sonsuzluk..."

Allah (sb)'dan ticaretimizde bizi kazançlı çıkarmasını, ayaklarımızı sabit kılmasını, bizleri güzel bir sona kavuşturmasını ve kafirlere karşı yardımcımız olmasını dileriz.

İşte buraya kadar anlattıklarımız iyice anlaşılırsa tağutlar ve medya tarafından bize yöneltilen suçlamaların, iftira ve yalanların aslı daha iyi anlaşılacaktır.

Biz kendi çıkarları için çalışan, kendi nefisleri adına beklentileri olan bir örgüt değiliz. Müslümanların bir kısmını gözetip diğerlerine sırt çeviren bir hizip de değiliz. Asla… Zaten bu Allah'ın hiçbir şekilde değer vermediği, ümmetin birliğini bozup onu darmadağın eden çirkin bir bid'attir.

Yine aynı şekilde bizler, Allah (sb)'nın bizleri isimlendirdiği isimden başka hiçbir ismi de kabul etmiyoruz:

"Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kuran'da) size «Müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevlânızdır. O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!" (22, Hacc/78)

Bize takılan uydurma isimlerden biri de sizin de bildiğiniz gibi “İmama Biat Örgütü” ismidir. Bu uyduruk isim bize istihbarat elemanları tarafından takılmıştır. Elbette ki bu isimle bizim uzaktan yakından alakamız yoktur. Biat ettiğimiz belli bir imamımız olmadığı gibi, bazı cemaatlerin ve grupların yaptığı gibi özellikle bir imama biat etmeyi de gerekli görmüyoruz. Biati gerekli gören bu cemaatlerden bazıları işi, sözde imam olan kişiye biat etmeyenleri tekfir etmek noktasına getirdiler. Biz bundan Allah’a sığınırız. Sultanın ve devletin olmadığı böyle bir günde ne kendimizi ne de her hangi bir kimseyi, insanları kurtarıcı ve onlar için bir sığınak ilan etmiyoruz. Buna mukabil biz, bütün insanları Allah'ın dinine yardım etmeye, canlarını Allah yolunda feda etmeye davet ediyoruz.

"Hiç şüphesiz Allah, müminlerden (karşılığında onlara cenneti vermek üzere) canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu) Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur." (9, Tevbe/111)

İnsanları sadece tevhid kelimesine yardım etmeye, onun sağlam kulpuna yapışmaya ve tağutlardan beri olmaya davet ediyoruz. Bu konuda çok konuştuk, yeteri kadar yazılar yazdık… Bütün kitaplarımızda bu konu üzerinde yoğunlaştık. Tevhid kelimesinin getirdiği sorumluluklar ve onun en sağlam kulp oluşu konusu…

İman bağı ve tevhid kardeşliğinden başka hiçbir bağ bizi bir araya getirmemiştir. Kabul ettiğimiz ve kendimiz için uygun gördüğümüz tek isimlendirme "Müslümanların Cemaati" ismidir. Bu cemaatin üyeleri Allah'ın tertemiz dinine mensup olan herkestir.

Allah (sb)'ın bizleri, Rasulullah (s)'in şu hadislerinde bahsettiği muzaffer taifeden kılmasını temenni ediyoruz:

“Ümmetimden bir grup Al¬lah’ın emrini yerine getirmeye devam edecektir. Onları yalnız bıra¬kanlar veya kendilerine mu¬halefet edenler, Allah’ın emri gelinceye kadar onlara bir zarar veremezler ve onlar insanlara karşı muzaffer olacaklardır.”

İşte bu noktaya –yani Müslüman olmaktan başka bir ismi asla kabul etmediğimiz hususuna- özellikle dikkat etmenizi isterim. Zira gazetelerde defalarca “İmama Biat Örgütü” diye adımız geçti. Bundan dolayı böyle bir örgütle ve böyle bir isimlendirme ile uzak-yakın hiçbir ilgimiz olmadığını açıklamak zorunda kaldık.

Son olarak söylemek isteriz ki, bu isimle ilgimizin olmayışını ilan edişimizin sebebi, tağuttan ve onların mahkemelerinden korkmamız değildir. Hayır... Asla… Biz bundan daha tehlikeli şeyleri üstlendik ve ilan ettik. Bunu sadece şer’i kaygılar sebebi ile açıkladık. Dediğimiz gibi, biz kendi kurallarına göre dostluk ve düşmanlık yapacağımız herhangi bir cemaat ismi ile isimlendirilmeyi kabul etmiyoruz. Günümüzde pek çok grup arasında yaygın olan; Rasulullah’ın göstermiş olduğu yola zıt bir şekilde herhangi bir imama ya da emire biatı da benimsemiyoruz.

Hiç şüphesiz Allah doğruyu söyler ve doğru yola ulaştırır.
 
Üst Ana Sayfa Alt