Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Şeyh Makdisi : Küfür

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
images



KÜFÜR

Çağın Murcie’sinin sapıklığından ve küfrü sadece kalben inkar ve yalanlama olarak gören zamanın Cehmiyye’sinden Allah’a sığınırız.
Onlar böyle yapmakla küfrü önemsizleştirdiler ve basitleştirdiler. Küfrü sadece inkarcı kafirlere yamadılar. Böylece, Allahu Teala’nın şeriatından başka kanun koyan ve küfrü yayan tağutların bu yaptıklarını meşru gösterecek bir çok şüpheler ortaya attılar.

Onların “Kişi ancak kalben inkar ederse kafir olur” sözünün bid’at olduğuna iman ederiz.
İnkar; muhakkik alimlerimizin belirlediği üzere, kalple olabileceği gibi söz ve amel ile de olur. Tasdik de böyledir.


Küfrün çeşitleri vardır. İnkar küfrü, cehalet küfrü ve yüz çevirme küfrü bunlardan bazılarıdır.

Kişinin İslam’ını bozan ve onu dinden çıkaran birçok şey vardır. Kişinin küfre düşmesi, İslam’a girmesinden daha hızlıdır. Bize göre iman; itikad, söz ve amel olduğu gibi küfür de bazen itikad ile, bazen de söz veya amel ile gerçekleşir.

Küfür, zulüm ve fasıklığın büyüğü de, küçüğü de vardır.

“Ameli küfür, şüphesiz küçük küfürdür. İtikadi hata, mutlak olarak büyük küfürdür” sözü bid’attır. Bilakis, ameli küfrün küçüğü olduğu gibi, büyüğü de vardır. Aynı şekilde itikadda hata ve sapma, büyük küfür olabileceği gibi küçük küfür de olabilir.

Allahu Teala, organlarla yapılan bazı amellerin büyük küfür olduğunu bildirmiş ve bu amelin küfür sayılabilmesi için itikadı (Allahu Teala’nın küfür olduğunu bildirdiği herhangi bir amelin, kişinin küfrüne sebep olabilmesi için, o kişinin, yapmış olduğu bu ameli kalbi ile kabul ediyor olması ile olmaması arasında fark yoktur) , inkarı veya helal kılmayı şart koşmamıştır.

Allahu Teala’nın izin vermediği konularda kanun koymak, güneşe ve putlara secde etmek, Allah’a, dine ve Rasul’e sövmek, dinin herhangi bir konusuyla alay etmek ve küçümsemek bu kabildendir.

Kişiyi, helal kabul etmedikçe sadece işlemesi sebebiyle İslam dairesinden çıkarmayan, küfre düşürmeyen günahlar da vardır. Zina etmek, hırsızlık, içki içmek bu amellerdendir.

“Günah imana zarar vermez” demeyiz. Bilakis, imanı azaltan günahlar olduğu gibi, imanı ortadan kaldıran günahlar da vardır.
Murcie’nin, Allahu Teala’nın tehdit ayetlerini yalanlamaya sevkeden görüşlerinden ve fasıklar, kafirler, muşrikler ve murtedler hakkında söyledikleri sözlerden kaçınırız.


Allahu Teala’nın Adem ve zürriyetinden aldığı sözün (misak) hak olduğuna iman ederiz. Yine şuna da iman ederiz ki, şüphesiz Allahu Teala, kullarını hanif olarak yaratmış ancak insan ve cinlerden olan şeytanlar onları dinlerinden uzaklaştırmış ve Allahu Teala’nın izin vermediği konularda kanunlar koymuşlardır. Doğan her çocuk, fıtrat üzere doğar. Sonra anne ve babası onu Yahudileştirir, Hristiyanlaştırır, Mecusileştirir ya da muşrikleştirir.
Bu nedenle, İslam dışında bir din edinen kimsenin kafir olduğuna iman ederiz. İster ona risalet ulaşmış olsun ister ulaşmamış olsun aynıdır.
Kendisine risalet ulaşan kafir kimse, inatçı veya yüz çeviren bir kafirdir. Kendisine risalet ulaşmayan kafir ise, cahil kafirdir. İmanın dereceleri olduğu gibi, küfrün de dereceleri vardır.


Bununla birlikte, Allahu Teala kulları üzerindeki misak ve fıtrat hucceti ile yetinmemiştir. Onlara, kendilerinden almış olduğu misakı hatırlatmak üzere rasuller göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Bu kitapların sonuncusu, kendisinden önce gönderilmiş olan bütün kitaplar üzerinde hakim olan Kur’an-ı Kerim’dir. Ona önünden de, ardından da batıl gelemez. Allahu Teala, onu değiştirilmekten korumuştur. Kendisine Kur’an ulaşan herkes için onu, açık ve anlaşılır bir huccet kılmıştır. Allahu Teala şöyle buyurur:
Bu Kur’an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu.” (En'am 19)
Bu nedenle gökyüzünde ve yeryüzünde Allah’ın dini tektir, o da İslam’dır. Rabbimiz şöyle buyurur:
Şüphesiz Allah katında hak din İslam’dır.”(Al-i İmran 19)

Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.”(Maide 3)


Biz, onu din olarak kabul ederiz. Ona muhalif olan her şeyden kaçınırız. Ona ters düşen ve ona aykırı olan küfür yollarını, bozuk mezhepleri ve batıl fırkaları reddederiz.
Asrın küfrü olan ‘demokrasi’ de bu sistemlerden biridir… Kim ona tabi olur ve onu isterse, şüphesiz İslam dışında bir din edinmiş olur. Allahu Teala şöyle buyurur:
Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.”
.”(Al-i İmran 85)


Bu nedenle, demokrasi dinine (Halk için halkın kanun koyması) uygun olarak kanun koyan kimseyi tekfir ederiz.

Onları, Allahu Teala’nın indirdikleri dışında kanun koymaları için seçen, vekil ve üye tayin edenleri de tekfir ederiz. Çünkü o kimse, Allah dışında bir hakim, rab ve kanun koyucu istemiştir. Rabbimiz şöyle buyurur:
Yoksa onların, dinden Allah’ın izin vermediği şeyleri dini kaide kılan ortakları mı var?(Şu'ra 21)


“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler.”(Tevbe 31)

Bununla birlikte, seçimlere katılan insanların tamamını tekfir etmeyiz. Çünkü onların hepsi bu katılımlarıyla birlikte, kanun koyucu rabler istememektedirler. Aksine, onlar bu seçimlere dünyevi bazı hizmetlerin gerçekleştirilmesi maksadıyla katılmaktadırlar. Bu, günümüzde çok yaygın bir musibettir ve insanların maksatları farklı farklıdır. Bu nedenle, kanun koyarak açık bir şekilde küfür işleyen milletvekillerinin aksine oy kullananların tamamını muayyen olarak tekfir etmeyiz.
Bu konuda biz şöyle diyoruz:
Yasama seçimlerine katılmak, küfür olan bir ameldir. Ancak bu seçimlere katılanların tamamını tekfir etmiyoruz.
Kişinin, küfür olan bir ameli işlemesi ile o kişi hakkında küfür hükmünü vermeyi ve yine insanlar için işlerin karışık hale gelmesi nedeniyle hüccet ikamesinin gerektiği ve kastın bulunmama ihtimalinin olduğu durumları birbirinden ayırıyoruz. (Bu konuyu, “Es-Selasiniyye fi’t-Tahzir min Ahtai’t-Tekfir” isimli kitabımızda açıkladık. Bu kitabın Türkçeye tercemesi Allahu Teala’nın lütfu ile tamamlanmıştır. Yayıncı)

“Ehl-i kıbleden hiçbir kimseyi işlediği bir günah nedeniyle tekfir etmeyiz” sözünü şu ilave ile kayıtlarız:
Bu günahını helal kabul etmediği ya da bu günahı bizzat küfür olmadığı sürece.”
Her tür günah ile tekfir etmeyip, bu günahlardan küfür olanı ile olmayını birbirinden ayırırız.
Kıble ehlini Müslümanlar ve mu’minler olarak isimlendiririz. Bizim katımızda onlar hakkında asıl olan, İslam’larını bozacak bir sebep işlemedikleri sürece İslam üzere olduklarıdır.
Hariciler ve onları izleyen sapık fırkaların aksine, Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem ümmetinden büyük günah işleyen kimselerin, muvahhidler olarak öldükleri sürece, günahlarından tevbe etmemiş olsalar dahi cehennemde ebedi olarak kalacaklarını söylemeyiz. Bilakis şöyle deriz:
Onlar, Allah’ın dilemesi ve hükmü altındadır. Allah dilerse onları bağışlar ve ihsanıyla ödüllendirir. Allahu Teala şöyle buyurur:
Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa 48)

Ve yine dilerse, onlara adaletiyle azab eder. Sonra onları, rahmetiyle veya Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem şefaatiyle ya da Allahu Teala’ya itaat eden ve Allahu Teala’nın da kendilerinden razı olduğu kimselerin şefaatiyle cehennemden çıkarır.
Bu nedenle biz, Allahu Teala’nın vaadi ve vaidi konusunda Murcie ve Hariciler arasında orta bir yol tutarız. Allah’ın vaadi ve vaidi haktır. İman kardeşliği, Allahu Teala’nın, Kitabı’nda buyurduğu gibi, günahları da olsa bütün kıble ehli için sabittir:
Muminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.” (Hucurat 10)


Ancak kim kardeşi tarafından affedilirse kısas düşer. Bundan sonra iyiye uymak, öldürülenin velisine (gereken diyeti) güzel bir şekilde ve tam olarak ödemek gerekir.” (Bakara 178)

Haricilerin söylediği gibi, fasık kimsenin İslam’dan tamamen çıktığını ve yine Mu’tezilenin söylediği gibi, o kimsenin cehennemde ebedi olarak kalacağını söylemeyiz. Bununla birlikte o kimsenin imanının azalmadığını ve kamil bir imana sahip olduğunu da söylemeyiz. Bize göre böyle bir kişi, imanı eksik bir mu’mindir ya da imanın aslına sahip olması nedeni ile mu’min, günahları nedeni ile de fasıktır.
İyilik sahibi mu’minleri Allah’ın bağışlayacağını ve onları rahmetiyle cennete koyacağını ümit ederiz. Ancak onlar hakkında kesin bir söz söylemeyiz.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şahidlikte bulunmadıkça ve bildirmedikçe, hiçbir mu’min hakkında cennetlik veya cehennemlik olduğuna şahidlikte bulunmayız. Onların günahkarları hakkında istiğfarda bulunur, haklarında korkarız. Allahu Teala’nın rahmeti konusunda onları ümitsizliğe sevketmeyiz. Allahu Teala’nın rahmetinden ümit kesmek ya da kesin olarak rahmet olunacağına inanmak, kişiyi İslam milletinden çıkarır. Hak ehlinin yolu ümit ile korku arasındadır. Allahu Teala bizi onlardan eylesin...
Kıble ehlinden olan Müslümanların halk tabakasına merhamet eder, güçlerinin yetmeyeceği şeylerle onları sorumlu tutmayız. Onlar hakkında Müslüman hükmünü vermek için, İslam’ı bozan halleri bilmelerini, bunları ezberlemelerini ve “La İlahe İllallah”ın gereklerini saymalarını şart koşmayız.
Aksine, Tevhid aslına sahip oldukları, şirk ehlinden uzak durdukları ve bunun aksini izhar etmedikleri sürece onların Müslüman olduklarına hükmederiz. Tekfirin şartlarına ve engellerine riayet eder, İslam devletinin bulunmaması nedeni ile yaşanan mustad’aflık durumunu ve cehalet halini, ilmin ve rabbani alimlerin yokluğundan dolayı ortaya çıkan şüphelerin genele yayılmasını göz önünde bulundururuz.


Buna binaen, günahkar mu’minlerden, kafirler, muşrikler ve murtedlerden uzak durduğumuz gibi, uzak durmayız. Bilakis, günahkar mu’minler, imani dostluğun dairesi içindedirler. Müslüman olarak kaldıkları sürece onları o daireden çıkarmayız. Ancak onların isyanları, fıskları ve günahlarından uzak dururuz. Onlara kafirlere davrandığımız gibi davranmayız. Tekfirde aşırıya kaçanların yaptıkları gibi, Müslümanlardan olup, küfür hükümetleri bünyesinde çalışan her kişiyi tekfir etmeyiz. Bu hükümetler bünyesinde, küfür kanunu ve tağuti hükümler koymaya ortaklık etmek, müşrikleri ve kafirleri dost edinmek ya da muvahhidlere karşı kafir ve müşriklere yardım etmek gibi, küfür ve şirk türü bir görevde bulunan kişiyi tekfir ederiz.
Kafirlerin yanında çalışmayı kısımlara ayırırız. Bütün işlerin küfür ya da haram olduğunu söylemeyiz. Bu işler içinde küfür olanlar olduğu gibi, haram olanlar ve bundan daha aşağıda olanlar da vardır. Her iş kendi konumuna göre değerlendirilir.
Dünya hükümlerinde yalnızca zahirle hükmederiz. Gizli olanları ise ancak Allah bilir ve gizli olanlar konusunda hesaba çekecek olan da ancak Allah’tır. İnsanların kalplerindeki ve göğüslerindekini araştırmak gibi bir görevimiz yoktur. Özellikle tartışma konusunun lafzî olduğu ya da muhalif olan kimsenin cehaleti nedeni ile mazur olarak kabul edilebileceği ilmi konularda, hayır sahibi alimlerimizin yolunu takip ederek, te’vil ehlinin tekfirinden kaçınırız.
Tekfir ve tekfirin gerektirdiği hükümleri uygulama konusunda, gerekli araştırmayı yapmadan acele davranmayız. Muvahhid Müslümanların kanını mübah kılmak, büyük bir hata ve tehlikedir. Bin kafiri terketmede yanılmak, yanlışlıkla bir Müslümanın bir damla kanını haksız yere dökmekten ehvendir. (Bu güzel cümle, Kadı İyad’ın “Kitabu’ş-Şifa” isimli eserinden alınmıştır, 2/277)

Tekfir meselesinde, küfür çeşidi ile kişiyi küfre sokan amel ve muayyen bir kişinin tekfiri konularının arasını ayırırız.
Harhangi bir küfür sebebini işleyen kişi hakkında, tekfirin şartlardan birinin eksik olması yada tekfirin engellerinden birinin bulunması durumunda küfür hükmünü vermeyiz ve o kişiyi küfür ile isimlendirmeyiz. Müslüman olduğunu bildiğimiz bir kişiyi, şüpheler veya zanna dayanarak İslam’dan çıkarmayız. Zira kesin olan şey, şüphe ile ortadan kalkmaz.


Bid’atların tamamı aynı seviyede değildir. Aksine, bu bid’atlar arasında demokrasi ve Allah dışında kanun koyucu rabler edinmek gibi küfür olanları olduğu gibi bundan daha alt seviyede olan ve küfür derecesine ulaşmayan bid’atler de vardır.
İmamlarımız tarafından, “Kafiri tekfir etmeyen, kafir olurkuralının, insanları küfür çeşitlerinin bazılarından nefret ettirmek ve suçun ağırlığını belirtmek için kullanıldığına inanırız.
İmamlarımız bu kuralı, tekfirde aşırıya kaçan bazılarının yaptığı gibi, silsile halinde insanları tekfir etmek için kullanmamışlardır. Bu, mutlak bir şekilde kayıtsız olarak kullanılacak bir kural değildir. Bu kural ancak, kafiri tekfir etmemesinden dolayı delaleti ve sübûtu kat’i olan bir nassı yalanlamış veya reddetmiş olan kimse hakkında geçerlidir. Ancak Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen yöneticiler ve onların askerleri olan kimseler gibi tekfir edilebilmeleri için bir takım şartlara, engellere ve şer’i delillere bakılmaya ihtiyaç duyulan kişileri, bir takım şüphelerden dolayı tekfir etmekten kaçınan kimseleri tekfir etmeyiz ve bu kuralı bu tür kişiler hakkında uygulamayız. Çünkü o kimse şer’i nassı yalanlamamış ve reddetmemiştir.
Deliller arasında bir uzlaşma sağlayamamış veya delillerden birini, bir diğerinin önüne geçirmiş ya da içtihad konusunda yeterince ilme sahip olmayan kişilerin düşeceği türden bir hataya düşmüştür. Böyle bir kişi, bizimle olan ihtilafı isimler ve lafızlar olduğu sürece bize göre kafir değildir. Ancak bu, o kimseyi, kafirlerin dinine girmeye veya onlara yardım etmeye ya da onları dost edinme ve muvahhidlere karşı onlara destek olmaya götürürse durum farklıdır.
Muteşabihlere uyup muhkemi terk etmenin, bid’at ehlinin özelliklerinden biri olduğuna inanırız. Ehl-i sünnet’ten ilimde derinleşmiş olanların yolu, muteşabihi muhkeme arzetmektir.
Sözün gerektirdiği ile veya meali ile tekfir etmekten kaçınırız. Bir mezhebin gerektirdiği, bize göre mezhep değildir. İmanın ve küfrün tarifinde olduğu gibi, aramızdaki ihtilaf ve onların sapmaları teoride kaldığı sürece, bid’atları küfre ulaşmayan bid’atçılardan bize muhalif olan ve bize haksızlık etmiş olan günümüz Murcie’sini ve benzerlerini tekfir etmeyiz.
Onlar bize iftirada bulunsalar, söylemediğimizi bize atfetseler ve kendisinden beri olduğumuz şeyleri bize nisbet etseler de onları tekfir etmeyiz. Onlar bunu yaparak bizim hakkımızda Allah’a isyanda bulunsalar da, biz, onlar hakkında Allah’a isyanda bulunmayız. Bizimle olan ihtilafları teoride kaldığı sürece, fakihlerin ircasına benzer ircalarından dolayı onları tekfir etmeyiz. Ancak ircaları onları Tevhidi ve farzları terk etmeye, küfre, şirke ve bunları caiz kılmaya, tağutları dost edinmeye ve onlara yardım etmeye, tağutların kanun koymasında onlarla ortaklığa ya da muvahhidlere karşı onlara destek olmaya sevkederse onları tekfir ederiz.
Dini sulandıran, Allah’ın indirdiği dışında bir şey ile hükmetmeyi ve demokrasi yoluyla kanun koymayı caiz kılan veya buna ortak olan ya da murtedlere yardım eden irca cemaatlerine buğz ederiz. Biz onların yolundan uzak dururuz. Onları, bid’at ve dalalet cemaatlerinden olarak kabul ederiz. Onlar saptılar ve saptırdılar. Onların önderlerinin cehennem kapılarının üzerindeki davetçiler olduğuna inanırız. Bu cemaatlerden küfür işleyen, küfre yardım eden veya onu caiz kılan ve muvahhidlere karşı küfre yardım eden kişileri tekfir ederiz. Ancak bu cemaatlerin herbir ferdini genelleme ile tekfir etmeyiz.
İlmiyle amel eden alimlerimizin haklarını koruruz. Aynı şekilde Allahu Teala’nın risaletini ulaştıran ve Allah dışında kimseden korkmayan mucahid davetçilerimizi de korur ve haklarını yerine getiririz.
Şer’i ilim tahsili ile gözlerimiz aydınlanır ve bu ilmin talebelerini severiz. Heva ehline, bid’at sahiplerine, aklı naklin önüne geçiren kelamcılara ve maslahatı ve ve istihsanı vahiy nasslarının önüne geçiren kimselere buğz ederiz.


Tağutların okullarına buğzeder, onlardan uzak durmaya çağırırız. Eğitim ve öğretim olarak bu okullara giden kimseleri tekfir etmeyiz. Ancak bu kurumlara giden kimse küfre ortaklık eder veya onu caiz kılar ya da küfre çağırırsa, onu tekfir ederiz.
Şeriatın yasakladığı bir durum olmadığı sürece, faydalı dünyevi ilmin öğrenilmesine engel olmayız. Vesileleri terk etmeye çağırmayız.
Nesilleri Tevhid üzere terbiye etmeye ve Allah’ın dininin sadık askerleri ve yardımcıları olmaları için, din ve dünya işlerinde onları bilinçlendirmeye teşvik ederiz.



Şeyh Ebu Muhammed el Makdisi ; Akidemiz kitabı Küfür Babı ;
akidemizqv9.gif


 
Moderatör tarafında düzenlendi:
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
bir cok konu cok guzel aciklanmis yoruma mahal kalmadan sadece okunmasi gercekten gerekli vesile olanlardan ALLAH celle celaluhu razi olsun...
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Allahuakbar...birçok konuyu açıklığa kavuşturmuş...kafamda çelişkiler vardı Allaha hamd olsun büyük ölçüde azaldı..Allah senin gibileri başımızdan eksik etmesin ey şeykh ...rabbim baziretini arttırsın...rabbim hiçbir kınayıcının kınamasından çekindirmesin seni...biz inanıyoruzki sen o zindanları da gülistan etmiş yusufun zindanına a.s çevirmişsindir o zindanları....rabbim sana yardım etsin selamet versin basiretini açsın...kafirleride helak etsin...azab etsin...kahretsin...Allahumme amin
 
Üst Ana Sayfa Alt