Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye : Cehaletin Mazeret Olduğu Durumlar

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
CEHALETİN MAZERET OLDUĞU DURUMLAR

Şeyhu'l İslam İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der:
Allahu Teala, yalanlayarak olsun veya olmasın, ayetlerinden yüz çevirenlere en ağır cezayı vereceğini belirtmiştir. Bu da gösteriyor ki peygamberlerin getirdiklerini kabul etmeyenler kafirdir. Bunun yalanlama, büyüklenme, hevaya uyma veya getirilen
şeylerden şubhe etme sebebi ile meydana gelmesi arasında fark yoktur.
Peygamberin getirdiği şeyleri yalanlayan herkes kafirdir. Yalanlamasa bile,
iman etmediği sürece yine kafir olur.” (
تقيّ الدين ابن تيميّة Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî - ö. 728 / 1328, Mecmuu’l-Fetava, C.3, Sf: 196)

Dinin bazı meseleleri, açıklama yapmayı gerektirir. Bu meseleleri, Tevhid ve zıddı olan şirk gibi veya dinden zorunlu olarak bilinen ve meşhur olan şeyler gibi değerlendirmek doğru olmaz.

İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der:
“Eğer ki kişinin muhalefeti, dinin açık olmayan ve herkes tarafından bilinmesinin zor olduğu meselelerde olursa, hata ettiği, dalalete düştüğü ve kendisine huccet ikamesinin yapılmadığı söylenebilir. Ancak kişinin muhalefeti, açık olan ve Muhammed’in
Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun ile gönderildiği ve ona muhalefet edenlerin tekfir edildiği bütün Müslümanlar ve hatta Yahudi ve Hristiyanlar tarafından da bilinen meselelerde ise durum böyle değildir. Tek olan Allahu Teala’ya ibadetin emredilmiş olması ve Allahu Teala’dan başka, meleklere, peygamberlere, güneşe, aya, yıldızlara, putlara ve başka şeylere ibadetin yasaklanmış olması bu türdendir. Bunlar İslam esaslarının en açık olanlarıdır. Yine beş vakit namaz ve Yahudi, Hristiyan, Mecusi ve muşriklere düşmanlığın emredilmiş olması ile içki, kumar, zina ve faizin yasaklanmış olması da bu kabildendir.” (Mecmuu’l-Fetava, 4/37)

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile tevessül etmenin caiz olduğunu reddedenlerin kafir olduğunu söyleyenlere cevab olarak İbn-i Teymiyye Rahimehullah şöyle der:

“Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile tevessül etmeyenlerin kafir olduğunu hiçbir kimse söylememiştir ve bunu söyleyen kişiyi tekfir etmenin de hiçbir yeri yoktur. Bu kapalı bir mesele olup delilleri açık değildir. Küfür ise, ancak dinden zorunlu olarak bilinen meseleleri veya üzerinde icma edilen mütevatir hükümleri inkar etmek ile gerçekleşir
.” (Mecmuu’l-Fetava, 1/81)


Burada şunu belirtmekte fayda vardır ki İbn-i Teymiye’nin Rahimehullah yukarıda söyledikleri, yalanlama küfrü ile ilgilidir. Bu ise, dinden zorunlu olarak bilinen meseleler ve tevatür ile sabit olan açık hükümler hakkında olur. Ancak herkes tarafından bilinmesi zor olan kapalı bir konu hakkında, kişiye bu konunun ulaşmamış olması sebebi ile inkar ve red olursa, bu kişi yalanlamış sayılmaz..

Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye’nin Rahimehullah, kapalı olup açıklamaya muhtaç olan meselelerde cehaletten dolayı kişiyi mazur saymak ile dinin, imanın ve İslam’ın asıllarından olan veya İslam dininde bilinmesi zaruri olan meselelerde cehaletinden dolayı kişiyi mazur sayma arasında ayırım yapmasına dikkat edilmesi gerekir.

İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der:
“Dinin asılları, (Bu ve daha önce söylediklerinden anlaşılmaktadır ki dini, inkar edildiği zaman küfre götüren temellere (usul) ve inkar edildiği zaman küfre götürmeyen furu’a taksim edenleri eleştirmesinden maksat, yukarıda belirtilen bu ayırımı reddetmek veya iptal etmek değildir. Zaten kendisi kişinin cehaletinin açık olan meselelerde değil, usul veya furu’dan olan kapalı meselelerde mazeret olduğunu el-Fetava’nın birçok yerinde tekrar tekrar belirtmektedir. Bundan maksadı, Ehl-i Sünnet’e muhalefet olarak yanlış temellere göre dini usul ve furu’ diye ikiye taksim eden Mutezile ve benzerlerini eleştirmektir. Nitekim o, el-Feteva 23/196 de buna işaret etmiş ve 3/191’de bunu açıklayarak şöyle demiştir:

“Cevher, ard ve cisim hakkında konuşan kelamcıları (Mutezile’yi) kötüleyen ve bid’atçı sayan selef ve imamların sözleri, o kişilerin dinin usulü ile ilgili bu lafızlarla kastettikleri manaları, dinin delillerine, usüllerine ve ispat veya red meselesine karıştıranları kötülemektedir.”
Başka bir yerde de şöyle der: “Kelamcılardan bir grup koydukları ölçülerine dinin usulü adını vermektedir. Halbuki bu bu büyük bir isimdir ve bu ismi verdikleri ölçülerinde çok fazla bozukluklar bulunmaktadır. Ehl-i Sünnet, onların bu bozuk ölçülerine karşı çıktığında ise, dinin usulünü inkar etmekle suçlarlar. Halbuki Ehl-i Sünnet, dinin usulü adını almaya layık olan meseleleri değil, sadece bunların dinin usulü diye isimlendirdikleri bozuk ölçülerini kabul etmemektedir. Bunlar, Allahu Teala’nın indirmediği, sadece kendilerinin ve yollarını takib ettikleri kişilerin verdikleri isimlerdir. Din, Allahu Teala’nın ve Rasulü’nün teşri ettiğidir. Onun usulü ve furu’u da açıklanmıştır. Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem dinin furu’unu açıkladığı halde usulünü açıklamamış olması mümkün değildir.” (El-Fetava, 4/38)
İbn-i Teymiye’nin, dinin usul ve furu’ olarak iki kısma ayrılmasının Mutezile ve benzeri bid’at ehlinin yaptığı bir taksim olduğunu, Cehmiyye ve Murcie çevrelerinden birçoklarının bu taksime can simidi gibi sarılmasını, ilim ve davete mensub değerli bazı kişilerin de onların bu taksimlerine kapıldığını belirttiği sözlerinden maksat, ilke olarak böyle bir taksime karşı çıkmak değil, sadece Mutezile ve benzerlerinin bu konuda oynadıkları oyuna karşı çıkmaktır.)

Tevhid, Allahu Teala’nın sıfatları, kader, nubuvvet, ahiret veya bunlara delalet eden meseleler gibi ya sözle veya hem söz hem de amel ile inanılması gereken şeylerdir..

Birinci kısım; Allahu Teala, insanların bilmeleri, inanmaları ve tasdik etmeleri gereken her meseleyi, özürlü kalınmasına mahal bırakmamak için açık olarak ve yeterince açıklamıştır. Çünkü bunlar, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanlara tebliğ ettiği ve açıkladığı en büyük ve en önemli şeylerdir. Yine bunlar, Allahu Teala’nın, bütün bunları açıklayan rasuller ile huccetini kulları üzerine ikame ettiği en önemli meselelerdir.
Allahu Teala’nın Kitap’ı ve Rasulu’nün
Sallallahu Aleyhi ve Selem
sünneti gerek bunlardan ve gerekse de vacib ve mustehablardan yeterli olduğu kadar içermektedir. Kitap ve Sünnet’in bunları içermediğini, ancak, aklı ve işitmesi yetersiz olanlar ile ayette geçtiği gibi, ‘Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkumları arasında olmazdık(Mulk/10) diyen cehennemlikler iddia edebilir.” (Mecmuu’l-Fetava, 3/184, özet olarak)


İbn-i Teymiye Rahimehullah Cehmiyye hakkında şöyle der:
“Onlar bütün dinlerin ve salim fıtrat sahiplerinin, üzerinde ittifak ettiklerine muhalefet etmektedir. Buna rağmen onların söylediği birçok şey, batında ve zahirde Allahu Teala ve Rasulü’ne Sallallahu Aleyhi ve Sellem iman etmiş olan kişilerden bir çoğu için kapalı olabilir ve bu nedenle de ileri sürdükleri şüphelerde onların haklı olduğunu sanabilirler. Onların bu durumu, çeşitli bid’at ehli grupların haline
de benzer ki, onlar için hak karışık ve kapalı olmuştur. Durumu bu olanların kesin olarak küfre girdikleri söylenemez. Aksine bunlardan fasık veya masiyet sahibi olanlar olabileceği gibi hatası bağışlanabilecekler de olabilir.
Sahib olduğu iman ve takvası nisbetinde Allahu Teala’nın velayetine de sahib olabilir. Ehl-i Sünneti, Hariciler, Mutezile, Murcie ve Cehmiyye’den ayıran asıl görüş; imanın tanımı konusundadır.
Ehl-i Sünnet, diğer grubların aksine, imanın şubelerden oluştuğunu ve artıp eksilebileceğini söyler. Nitekim Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurur: “Kalbinde zerre kadar iman bulunan kişi, ateşten çıkar." Dolayısıyla Allahu Teala’nın velayeti, kişinin sahib olduğu iman derecesine göredir.” (Mecmuu’l-Fetava, 3/220 )



İbn-i Teymiye Rahimehullah Tekfir konusunda şöyle der:
Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Selem ümmetinden içtihad edip yanılan kişinin tekfir edilmemesi ve yanılmasının bağışlanması doğru olandır. Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem getirdiği kendisine açıklandıktan sonra, ona düşmanlık yapıp mu’minlerin yolundan başka bir yol izleyenler kafirdirler. Hevasına uyarak, hakkı aramada kusurlu ve eksik davranan ve bilmeden konuşanlar ise günahkar ve masiyet sahibidirler.

Kişi fasık veya günahları iyiliklerinden daha ağır gelenlerden de olabilir. Dolayısıyla tekfir, kişinin durumuna göre değişir. Her hata eden, bid’at işleyen, cahil olan, dalalet ehlinden olan ve hatta fasık veya masiyet sahibi olan kişi kafir değildir. Özellikle Kur’an’ın mahluk olup olmadığı meselesi gibi konularda, insanların durumlarına bakmak daha da önceliklidir. Çünkü, insanların nazarında ilim ve din ehli olarak tanınmış olan cemaatlerin imamlarından birçok kişi bile, bu meselede işi karıştırmıştır.” (Mecmuu’l-Fetava, 12/99)

İbn-i Teymiye Rahimehullah Tekfir konusunda yine şöyle der:
“Tekfir etmek, Allahu Teala’nın bir hakkıdır. Ancak Allahu Teala ve Rasulü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem, tekfir ettiği kişiler tekfir edilir. Muayyen bir kişinin tekfir edilmesi ve öldürülmesinin caiz olması, muhalefet eden kişinin kafir olacağı nebevi hüccetin kendisine ulaşmasına bağlıdır. Değilse, dinden bir mesele hakkında cahil olan herkes kafir olmaz...

Bu nedenle Cehmiyye, Hululiyye ve Allahu Teala’nın Arş’ın üzerinde olduğunu kabul etmeyenlere şunu söylüyordum: ‘Ben size, bu iddianızda muvafakat edersem kafir olurum. Çünkü söylediğinizin küfür olduğunu biliyorum. Ancak bana göre siz tekfir edilmezsiniz, çünkü cahilsiniz.”
(Ahmed bin İbrahim bin İsa, bunu ondan, İbnu’l-Kayyim’in Nuniyye kasidesine yaptığı şerhinde naklederek şöyle der: “Bana göre” demesi, onların tekfir edilmemeleri meselesinin üzerinde icma bulunmadığını, sadece kendi tercihinin o şekilde olduğunu belirtir. Onun bu meselede söylediği söz, İmam Ahmed’in mezhebinin meşhur görüşüne aykırıdır. İmam Ahmed’in mezhebinde sahih olan görüş, Kur’an’ın mahluk olduğunu, Allahu Teala’nın görülmesini ve benzeri şeyleri kabul etmeyen kişinin kafir olduğu ve mukallidin ise fasık olduğu yönündedir. Tekfir ettiğimiz her bid’at sahibini taklit edenler de fasıktır. Kur’an’ın mahluk olduğunu, Allahu Teala’nın ilminin mahluk olduğunu, Allahu Teala’nın isimlerinin mahluk olduğunu, ahirette Allahu Teala’nın görülmeyeceğini söyleyen veya dinlerinden dolayı sahabeye söven ya da imanın sırf kalp ile tasdik etmekten ibaret olduğunu söyleyen ve ona davet eden, onun için tartışan kişi kafir kabul edilir. İmam Ahmed Rahimehullah bunu değişik yerlerde belirtmiştir.” Cehaletlerine rağmen haklarında nasıl küfür hükmünün verildiğine dikkat etmek gerekir.
İbn-i Teymiye ise, bunların kafir değil, fasık olduklarını söylemektedir. 2/409-410)


Ebu Hurayra Radıyallahu Anhu, Allah Rasûlu’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Bir adam nefsine zulmetmiş ve ölüm anında oğullarına şöyle demişti:
Öldüğüm zaman beni yakın, kül haline getirin, sonra denize saçın. Vallahi eğer Rabbim beni diriltmeye güç yetirirse, hiç kimseye azap etmediği şekilde bana azab eder.’

Sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedi ki: “Oğulları bu isteğini yaptılar
Allahu Teala yeryüzüne şöyle dedi:Aldığını geri ver.”
O an adam dirildi ve kalktı.

Allahu Teala ona şöyle dedi:Bu yaptığın şeye seni sevk eden nedir?

Adam;Senden korkumdur Ya Rabbi!” dedi.
Bu söylediğinden dolayı Allahu Teala onu affetti.”
(Buhari , Muslim)

Bu adam, Allah’ın gücü konusunda ve kül olduğu zaman tekrar diriltileceği hakkında şüpheye düşmüş ve tekrar diriltilemeyeceğine inanmış bir adam tiplemesidir. Müslümanların ittifakıyla bu küfürdür. Ancak cahil olduğu için bunu bilmiyordu ve Allah’ın kendisini cezalandıracağından korkan bir mu’mindi. Bundan dolayı Allahu Teala onu affetti. İçtihad ehlinden olup, Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem uymaya özen gösteren ve bununla birlikte hatalı te’vilde bulunanlar, elbetteki bağışlanmaya evleviyatla bu adamdan daha çok layıktır.” (Mecmuu’l-Fetava, 3/147-148)

Şeyhu’l-İslam’ın Rahimehullah, hadiste sözü edilen kişi hakkındaki, “Bu adam, Allah’ın gücü konusunda ve kül olduğu zaman tekrar diriltileceği hakkında şubheye düşmüş ve tekrar diriltilemeyeceğine inanmış bir adam tiplemesidir” sözüne dikkat etmek gerekir. Bu kişi ahiret gününü ve dirilmeyi mutlak olarak inkar etmemiştir.

İbn-i Teymiye Rahimehullah, başka bir yerde bu kişi hakkında şöyle der:


“Genel olarak Allahu Teala’ya ve ahirat gününe iman ediyordu. Ölümden sonra Allahu Teala’nın ceza ve mükafat vereceğine inanması bunu göstermektedir.” (Mecmuu’l-Fetava, 12/263)

Günahlarından dolayı Allahu Teala’nın kendisini cezalandırma korkusu ve ölüm anında karşılaşacağı dehşet korkusu, bu kişiyi, yukarıda aktardığımız vasiyeti yapmaya sevketmiştir. Bu kişinin cehaleti, Allahu Teala’nın her zerreyi toplayıp diriltmeye kadir olduğu konusunda olmuştur. Buna benzer ayrıntılı bilgiler ise ancak risalet huccetinin kişiye ulaşması ile bilinebilir.
Bu nedenle, hadiste geçen adam da olduğu gibi, kendisinde imanın aslı bulunan kişi, bunları bilmemesi veya hata etmesi ya da Allahu Teala’nın isim ve sıfatları konusunda bazı ayrıntıları bilmemesi halinde mazur olarak kabul edilir.

İbn-i Teymiye Rahimehullah, bu adamın olayını el-Fetava’nın başka bir yerinde de belirterek şöyle der:

“Adam bu şekilde kül olup dağıldıktan sonra, Allahu Teala, onu tekrar diriltmeye güç yetiremez, tekrar eski haline döndüremez zannetti.” (Mecmuu’l-Fetava, 11/224)

“Bu kişi Allah’ın sıfatlarının hepsini tam olarak bilmediği için O’nun “Kadir olma” sıfatını da bilmiyordu. Mûminlerden çoğu da bu kimse gibi, Allah’ın sıfatlarını bilmemektedir. Bundan dolayı onlar kafir olmazlar.” (Mecmuu’l-Fetava, 11/225)

Daha sonra ise, Aişe’nin Radıyallahu Anha geceleyin Baki’ mezarlığına çıkan Rasulullah’ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem farkında olmadan izlemesi ve farkına varınca ise Aişe’ye Radıyallahu Anha; “Allah’ın sana ve Rasulü’ne haksızlık yapacağını mı sandın?” demesi, Aişe’nin de O’na “İnsanlar ne saklarsa saklasın Allahu Teala onu bilir mi?” diye sorması üzerine, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “Evet” diye cevap verdiği hadisi (Muslim) aktararak şöyle der:


“Mûminlerin annesi olan Aişe Radıyallahu Anha, Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “İnsanlar ne saklarsa saklasın Allahu Teala onu bilir mi?” diye soruyor, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Selem Evet” diye cevab veriyor. Bu, Aişe’nin Radıyallahu Anha bunu bilmediğini ve insanların gizledikleri her şeyi Allahu Teala’nın bildiğine dair gerekli bilgiye sahib olmadan önce kafir olmadığını gösterir.
Halbuki bu, huccet ikame olunduktan sonra kabul edilmesi gereken imanın asıllarındandır ve Allahu
Teala’nın her şeyi bildiğini inkar etmek, O’nun her şeye gücünün yettiğini inkar etmek gibidir.” (Mecmuu’l-Fetava, 11/226)

İbn-i Teymiye Rahimehullah, bunları aktardıktan sonra asıl soruya (“Kişinin kendisini yetiştirmeye (Riyadat) devam ederek cevher olması halinde, kendisinden emir ve yasaklar kalkar mı?” şeklindeki soru.) cevab olarak şöyle demektedir:


Böylece anlaşılmaktadır ki bu söz, küfürdür. Ancak sahibinin kafir olması için, terkedenin küfre gireceği huccetin kendisine ulaşması ve açıklanması gerekir.” (Mecmuu’l-Fetava, 11/224-226)

İbn-i Teymiye Rahimehullah, el-Akidetu’l-Vasıtiyye’de kullanmış olduğu “Bu, Fırkatu’n-Naciyye’nin akidesidir” ifadesine itiraz eden ve bu ifadesinin, kendisine itiraz eden herkesi, Fırkatu’n-Naciyye’nin dışında gördüğü manasına geldiğini söyleyen kişiye şöyle demiştir:
Bu akidenin herhangi bir yönüne muhalefet eden her kişinin helak olacak olanlardan olması gerekmez. Bu kişi muçtehid olup hata edebilir ve Allahu Teala onun hatasını bağışlar. Veya kendisine huccetin ulaşmamış olması sebebi ile cahil kalan kişilerden de olabilir.”
(
تقيّ الدين ابن تيميّة Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî - ö. 728 / 1328, Mecmuu’l-Fetava, C.3, Sf: 116)
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Cezekallahu Hayran akxi Yazılarını takip ediyoruz,Allah Ecrini Kat kat versin.
 
A Çevrimdışı

abdulhalik

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
bu forumdaki ilk mesajım inş arkadaş tavsiyesiyle üye oldum :)

cehaleti hangi durumlarda mazeret olarak görüyosunuz ? küfür noktasındamı , şirk noktasındamı ?

mesela şeyhinin kabrinden yardım isteyen kişi hakkındaki görüşünüz nedir ? mazeretli olarakmı görüyorsunuz ? müslüman olduğunu mu düşünüyorsunuz böyle bir kişinin ?
 
S Çevrimdışı

Sadat-ı Kiram

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Hz.Aise'ye r.a ismi olmayan bir isimle hitab etmek ve hala o isimle doğruyu gördüğü halde devam etmek Nefs göstergesidir..Bunada yani Nefs yapmanızada ben sebep oldum Hakkınızı helal ediniz değerli kardeşim :'(

Hz.Ömer'e r.a '' Emer '' , Hz.Ali'ye k.v '' Eli '' diye Hitab etmem ile Hz.Aise validemize Ayşe diye hitab etmem arasında hiç bir fark yoktur...

Selametle değerli kardeşim..
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
"Selamun Aleykum"

Aslında yukarıda söylediğim şeyler çok açıktır fakat biraz daha konuyu açmam gerekirse.
İslam dini dışında ister mazareti,olsun ister mazereti olmasın hiç bir din Allah tarafından kabul görmeyecektir.

O halde dinin temel esaslarına dair temel meselelerde Allah'ın ilahlık ve rablık sıfatlarını birlemekle mümkündür.Kişiler inanç sistemlerini Allah'ın kitabına yaşam kriterlerini Allah'ın Rasulunun sünneti üzere bina etmedikçe islam dini üzere sayılmış.

Bu temel meselelerde kişi dinini inanç ve yaşamsal olarak kuran ve sünnete bina edince islam sayılmış kabul edilir.Ku'ran ve sünnet dışında bir takım yollar tayin edenler,bu yollara birazda inanç kaideleri yükleyenler islam dini üzere sayılmazlar.Bunlar mazaretlide sayılmazlar.

"Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, peygambere muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir dönüştür o!"(Nisa-115)

İslam dini dışında hiç bir din Allah tarafından kabul görmeyecektir.Bu dinleri icat edenler ve tabileri hiç bir şekilde mazeretli sayılmazlar.Önceki yazımdada belirtiğim gibi uluhiyet ve rububiyet tevhidinde mazaret söz konusu değildir.Bununla ilgili bir tek alim sözünü duymadım.
""Kim İslâm'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır.""ali imran/85

Yasama yetkisinin Allaha ait olması,din günün sahibi yalnız Allaha has kılınması,dinde tek merci olarak kabul edilmesi,rızık verici,terbiye edici,dualara icabet edici,ibadet ve kulluğun sadece tek olan "ilah'a" yapılması gibi temel inanaç esasları beşere tanılmaz.

Bunun aksi tevhid dışında bir din anlayışına girerki buda sahibini islamdan çıkarır.Güncel bir örnek verecek olursak tarikat bir yoldur,kendi içerisinde bir inanç sitemine de sahiptir o halde bu din nübüvetten sonra ortaya çıkmış yeni bir din sistemidir.

Böylesine bir din anlayışı inancı cenabbi Allah tarafından kabul edilmeyeceği açıkca ku'ran da bildirilmiştir.Din günün sahibini ikileyerek şirk unsurana bulaştığından dolayı mazereti kabul görülmez diyorum.

Peki hangi bilmemezlik mazaret olarak kabul edilir ona bakalım cenabbi.Allah ku'ran daki terimlerine inanılmaz manalar yüklemiştir.Örneğin "ilah" "rab" "din" "kulluk" "allah" "tağut" "şerik" gibi terimleri ku'ran da çok geniş manalarda kullanmıştır.Müslüman olmuş bir bedevi yada zeka bakımında çok gelişmemiş bir insanın bütün bu terimlerin en ince manalarını bilmelerine imkan yoktur.

Zaten bu kadarını bilseler alim olurlar.İşte biz insanlar bu yüzden alimlerimize ihtiyaç duyarız.Onların fikirlerinden faydalanırız.Kiminizi kiminize üstün kıldık bu üstün kıldıklarımız Allah'ın kitabını korusunlar onunla insanlara hüküm versinler diyen Rabbimiz burada alimleri ve yönetici konumda olan insanların önemini vurgulamaktadır.

""..Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar) ,Allah'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın...""
maide/44

O halde alim ve yönetici konumun da olmayanlar Allah'ın onlara bahş etmiş olduğu zekalarını kullanarak Allah'ın kitabı ile hüküm eden ve hüküm veren alimlere yöneticilere tabi olmak durumundaırlar.Bu konuda mazaretleri olamazlar.

Ancak islam dinine evet demiş Allah'ı uluhiyette ve rububiyette birlemiş fakat başka hususlarda tam bilgi sahibi olmadığından farkında olmadan hataya düşmüş ise o kişi hemen uyarılır.
Eğer uyarıldığı halde bu hatasından geri dönmezsse o zaman islam hükmü uygulanır.İbn-i Teymiyye bunu söylüyor.

Yoksa hak dine din katanlar,Allah'ın helal haramlarını gözetmeyenler,bunların yerine beşeri kanunlar koyanlar,Allah'ın hükmü ile hüküm vermeyenler,hak din yerine batıl bir din tercih edenler,hakkındaki alimlerin ortak görüşü, kafir olduklarıdır.Bu konu hakkında ittifakları vardır.Bakın şehit İbn-i Teymiyye beşeri kanunlar koyanlar hakkında ne buyuruyor.

"Bir kimse, haram olduğu icma ile sabit olan bir şeyi helal yaparsa,veya helal olduğunda icma olan bir şeyi haram yaparsa veya icmayla sabit olan Allah-u Teâlâ'nın şeriatini değiştirirse bu kişi alimlerin ittifakıyla kafirdir."
(Fetvalar c: 3 s: 267)
ibn-i kayyım

İslam dininin önceki bütün dinleri neshettiği Kur’an ve alimlerin icmasıyla sabittir. Buna göre her kim Kur’an’a bağlanmayıp Tevrat ve İncil’e bağlanırsa, kafir olur. Zira Allah-u Teâlâ, sadece İslam şeriatine uyulmasını farz kılmıştır. Bu nedenle sadece İslam şeriatinin haram kıldığı haram, farz kıldığı farzdır."
(Ahkamu Ehlizzimme c: 1 s: 259)

Konu aslında çok net ve açıktır.Yazım daha fazla uzamasın diye alimlerimizin görüşlerini vermeyeceğim inşallah.Dileyen İbn-i Kesir muhtasarına bu konu ilgili baksınlar maide/50.ayetin tefsirine.

Şimdi günümüzde Allah'ın yasalarının yerine konulan yasaları tam bir teslimiyetle kabul etmiş kesimleri islam dairesi içerisinde değerlenidrmek yada mazeretli göstermek sanırım doğru bir yol değildir.

Müslüman alimlerimizin bu konularda görüşleri çok net ve açıktır.Bu konuda ister imam Malik,ister imam Azam,ister imam Şafi-i,ister şehit İbn-i Teymiyye,ibn-i Kayyım ibn-i Kesir şehit Seyyid Kutub bir çok mümin alimler bu konuda çok nettirler.Bu alimlerimizin hiç bir tanesi bu kadar batıl hurafe bidat dolu dinleri mazaretli bakmamışlardır.

Not: sedat-i kiram arkadaşım Hz. Ayşe annemizin ismi hususundaki hasasiyetinize teşekkür ederim.Fakat ne annemize nede ismine yukarıdaki yazımda bir saygısızlık yaptığımı düşünmüyorum.

Arkadaşım gönül isterdeki biz her hususta dinimizin emirlerine böyle hasasiyaet gösterebilseydik.Adeta yüzlerce bidat ve hurafeyi alıp islam dininin içerisine katanlara karşı bu hasasiyeti gösterdiğimizi göremiyor olmak insanı üzüyor.






konu net diyorsunda net yazmıyorsun zaten her kim tevrat ve incile iman ederse kafir olur.

Ve türkiyede kuran sünnet açık değil, adına selefi denen gruplar bile bir kesimi hariciye bir kesimi mürciyeye kayan onlarca kesim var. Onlarca tarikat, onlarca mezhep, onlarca tevhidi adı altında cemaatler var. Senin yazına göre hepsi kafir oluyor zira tek doğru olursa diğerlerinin hepsi batıl olur.

Sen benim sorumu anlamak ya da anladığını yazmak istemiyorsun Allahu alim.

Mesala şu sorularıma yanıt ver, mazeret konusunda soruyorum,

Bir kişi,

Tağutun demokrasisine gidip oy verirse,
Tağutun askerliğini yaparsa,
Tağutun okuluna çocuğunu gönderirse,
Tağutun mahkemesine başvurursa,

bunların durumu ne olur, bu kişiler asla mazeret sahibi olmaz kafir mi olur?

Olayı örneklendirdim zira uzun yazmak kişinin kafasındakini yansıtmıyor,

diğer kardeşe gelince hamdolsun biz hanzala ve hanzala gibiler gibi düşünmüyoruz, Ehli sünnetin icma ettiği nice alimler gibi düşünüyoruz hamdolsun...
 
M Çevrimdışı

Mutedeyyin

Guest
ahi bunları yapan kendisi tagut olmaz mı
 
M Çevrimdışı

Mutedeyyin

Guest
ahi bu yazdıklarını yapan insan zaten müslüman olmamıştır ki tekfir edilsin
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
ahi bu yazdıklarını yapan insan zaten müslüman olmamıştır ki tekfir edilsin

neye göre diyorsun ahi sen bunları.

tüm sofiler,
tüm milli görüşçüler
nurcular,
süleymancılar,
mahmut hocaefendiciler,

vs vs grupları içine milyonlarca kişi kafir diyorsun yani değil mi?
 
M Çevrimdışı

Mutedeyyin

Guest
ahi ben tekfir etmiyorum, müslüman olmak için bir takım şartlar var bu şartlardan bir tanesi tagutu inkar etmek. tıpkı namazın şartı abdest gibi şart yerine gelmedimi bağlı olan da vucut bulmaz.islam dairesi içine girmeyen insanada Allah cc ne gibi bir tutum sergileyeceği zatına kalmış.eğer yahudi ve hıristiyanları af etmiyeceğini söylüyorsan bende derim ki bu saydıklarınında durumu da onlar gibidir. eğer bu zümrelerden özür sahibi olanlar varsa kendisine hüccet ulaşmayan herkes bence aynıdır.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
ahi ben tekfir etmiyorum, müslüman olmak için bir takım şartlar var bu şartlardan bir tanesi tagutu inkar etmek. tıpkı namazın şartı abdest gibi şart yerine gelmedimi bağlı olan da vucut bulmaz.islam dairesi içine girmeyen insanada Allah cc ne gibi bir tutum sergileyeceği zatına kalmış.eğer yahudi ve hıristiyanları af etmiyeceğini söylüyorsan bende derim ki bu saydıklarınında durumu da onlar gibidir. eğer bu zümrelerden özür sahibi olanlar varsa kendisine hüccet ulaşmayan herkes bence aynıdır.

ya ahi gözümsün ne dediğinin farkındamısın? üstte kafir altta bilmem ne diyorsun?

Benim tanıdığım hemen hemen tüm milli görüşcüler tağuta iman etmediklerini bu yolla ülkeyi ele geçireceklerini islamın geleceğini sanıyorlar. üstüne nur cemaatin üyeleride kat.

Bu adama ne dersin peki?

sen tekfir etmiyorsan, ben tekfir etmiyorum de ve sus. hem tekfir etmiyorum deyip hem de ardından tekfirin alasını yazan yazılar yazma lütfen, ya da tekfir edeceken direk net yaz evet bunlar islama girmemiş kafir de ki biz de saffımızı ona göre bilelim.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
ahi sorularımdan kaçıyorsun, biz avamdan bahsediyoruz sen tutmuş kafirin önde gidenini örnek gösteriyorsun. Böyle devam edeceksen konuyu kapatalım.
 
Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
  • Sahib olduğu iman ve takvası nisbetinde Allahu Teala’nın velayetine de sahib olabilir. Ehl-i Sünneti, Hariciler, Mutezile, Murcie ve Cehmiyye’den ayıran asıl görüş; imanın tanımı konusundadır. Ehl-i Sünnet, diğer grupların aksine, imanın şubelerden oluştuğunu ve artıp eksilebileceğini söyler. Nitekim Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Kalbinde zerre kadar iman bulunan kişi, ateşten çıkar." Dolayısıyla Allahu Teala’nın velayeti, kişinin sahib olduğu iman derecesine göredir.” (Mecmuu’l-Fetava, 3/220 )


kimileri artan iman değildir imanın nurudur diyorlar buna ne demeli ? benim okuduğum diğer kaynaklardan anladığım imanın artışının delili eylemlerden görülebilir . BASİT MANTIK: Nafile ibadet ediş imanın artışına delildir . Kişi bu nafile ibadeti terkederse imanında eksilme olmuş oluyor. Belki biraz fazlaca rasyonel elle ölçülebilir gözle görülebilir bir tarif oldu ama benim anladığımı basite indirgemek istedim. Şimdi bu anladığım doğruysa imanın nuru kavramının kaynağı nedir? Ehli sünnete uygun bir tarif midir ?
 
Abdullah Savaş Çevrimdışı

Abdullah Savaş

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ahi sorularımdan kaçıyorsun, biz avamdan bahsediyoruz sen tutmuş kafirin önde gidenini örnek gösteriyorsun. Böyle devam edeceksen konuyu kapatalım.

admin senin görüşün nedir bu cemaat grup particiler kafirmi müslümanmı?
 
eren Çevrimdışı

eren

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Gerçekten ilginç şimdi ben sorsam domuz Haram mı diye denecek ki Haram ama istisna ı bir durum desem ki domuz eti yiyen herkes Haram mı yer el cevap zarureten yiyenlerin disin da ki herkes Haram yer şimdi aynısını Sirk işleyen herkese uygulamalı Sirk işlemek kişiyi müşrik yapar mı cevap evet peki her Sirk işleyen müşrik olur mu istisnalar hariç evet peki istisnalar neler.
 
E Çevrimdışı

Ebu.Cendel

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Akhiler forumda neden her konunun altında mutlaka bir tartışma oluyor ?
Yoksa bizler tartışırken Ümmetin durumunu unutuyor muyuz ?
Tartışmanın da bi usulu vardır,Görüyorum ki bazı kardeşlerimiz işin ucunu kaçırarak normal bir ilmi tartışma değil de işi kavga boyutuna döküyorlar.
Birde çook eski konuları tekrar kabartmayın bakın önceki yorumlara konuya neler yazıyor.
 
Üst Ana Sayfa Alt