ŞEYHU’L-İSLAM İBN TEYMİYYE (Rh.a) HAKKINDA NE DEDİLER?
1."Uyûnu’l-Eser fi’l-Meğâzîl ve’ş-Şemaili ve’s-Siyer" adlı eserin müellifi olan İbn Seyyidi’n-Nas (v. 734 h.) şöyle diyor:
"Ben onu bütün ilimlerde pay sahibi gördüm. Nerdeyse sünnete dair bütün rivayetleri ezberlemişti. Tefsire dair söz söyledi mi bu işin sancağını yüklenmiş olduğu görülürdü. Fıkha dair fetva verdi mi en ileri noktaya ulaşmış olduğu, hadise dair konuştu mu hadis ilim ve rivayetinde oldukça ehil olduğu, mezheb ve fırkalar hakkında konuştu mu bu hususta ondan daha etraflı bilgi sahibi kimsenin görülemediği, onun ilerisinde bu hususların kimse tarafından idrâk edilemediği anlaşılırdı. Kısacası bütün ilim dallarında akranlarından ileri idi. Onu gören hiçbir göz onun benzerini görmemiştir. Hatta kendisi bile kendisi gibisini görmüş değildir."
2.Siyer-u A'lami’n-Nubelâ"nın müellifi Şemsu’d-Din ez-Zehebî (v. 748) demiş ki:
"Benim gibi bir kimsenin onun niteliklerine dair söz söylemesinden çok daha büyüktür. Eğer Kâbe’de Hacer-i Esved’in bulunduğu rükün ile Makam-ı İbrahim arasında bana yemin ettirilecek olsa, hiç şüphesiz benim gözüm onun gibisini görmemiştir, diye yemin ederim. Allah’a yemin ederim bizzat kendisi bile ilim bakımından kendi benzerini görmüş değildir."
3.Yine İmam Zehebi şöyle diyor:
"Henüz buluğa ermeden Kur’an ve fıkıhı okudu, tartıştı, delilleriyle, görüşlerini ortaya koydu. Yirmi yaşlarında iken ilim ve tefsirde oldukça ileri dereceye ulaştı, fetva verdi ve ders okuttu. Pek çok eserler yazdı, daha hocaları hayatta iken büyük ilim adamları arasında sayılır oldu. Develere yük teşkil edecek kadar pek büyük eserler yazdı. Bu sırada onun yazdığı eserler belki dörtbin defter, belki de daha fazla tutar. Cuma günlerinde seneler boyunca herhangi bir kitaba başvurmaya gerek görmeksizin yüce Allah’ın kitabını tefsir etti. Fışkıran bir zeka idi, pekçok hadis dinlemiştir. Kendilerinden ilim bellediği hocalarının sayısı ikiyüzü aşkındır. Tefsire dair bilgisi en ileri noktadadır. Hadis, hadis ravileri (Ricâli), hadisin sahih olup olmamasına dair bilgisine hiçbir kimse ulaşamaz. Fıkhı, nakli -dört mezheb imamının da ötesinde- ashab ve tabîin’in görüşleri eşsizdi. Mezheb ve fırkalara dair, usul ve kelâma dair bilgisine gelince, bu hususta onun seviyesinde bir kimse bilmiyorum. Dile dair geniş bir bilgisi vardı, Arapçası oldukça güçlü idi. Tarih ve siyere dair bilgisi şaşırtıcı idi.
4.Tabakatu'ş Şafîiyye el-Kübrâ" adlı eserin müellifi Tacu’d-Din’in babası Takıyu’d-Din es-Subkî şöyle diyor:
"Aklî ve şer’î ilimlerdeki geniş bilgisi, üstün kadri ve kaynayıp coşan denizi andıran hali ile ileri zekası, içtihadı ile bütün bu alanlarda anlatılamayacak ileri dereceye ulaşmıştı..." dedikten sonra şunları söylemektedir:
"Bana göre o bütün bunlardan daha büyük, daha üstündür. Bununla birlikte yüce Allah ona zühd, vera, dindarlık, hakka yardımcı olmak, hakkı yerine getirmek gibi özellikleri vermişti; bütün bunları da yalnızca Allah için yapardı. Bu hususta selef-i salihin izlediği yolu izlerdi. Bu konuda çok büyük bir pay sahibi idi. Bu dönemde hatta uzun dönemlerden beri onun benzeri görülmüş değildir."
5.Muhammed b. Abdi’l-Berr eş-Şafîi es-Sübkî (v. 777) şöyle diyor:
"İbni Teymiyye’ye cahil bir kimse ile yanlış kanaat ve görüşlere sahib bir kimseden başkası buğzetmez. Cahil bir kimse ne söylediğini bilmez, yanlış kanaat sahibi kimseyi ise sahib olduğu yanlış kanaat onu bilip tanıdıktan sonra hakkı söylemekten alıkoyar."
6.Hasımlarından birisi olan Kemalu’d-Din b. ez-Zemelkanî eş-Şafîi (v. 727) şöyle diyor:
"Herhangi bir ilim dalına dair kendisine soru sorulacak olursa, onu gören ve onu dinleyen bir kimse, onun bu ilim dalından başka bir şey bilmediğini zanneder ve bu seviyede kimsenin o ilmi bilmediğine hükmederdi. Diğer mezheblere mensub fukaha onunla birlikte oturduklarında kendi mezhebleri ile ilgili olarak daha önceden bilmedikleri şeyleri ondan öğrenirlerdi. Herhangi bir kimse ile tartışıp da hasmı tarafından susturulduğu bilinmemektedir. İster şer’î ilimler olsun, ister başkaları olsun herhangi bir ilim hakkında söz söyledi mi mutlaka o ilim dalının uzmanlarından ve o ilmi bilmekle tanınanlardan üstün olduğu ortaya çıkardı. Beşyüz yıldan bu yana ondan daha ileri derecede hadis hıfzetmiş kimse görülmüş değildir."
7.Şafii alimi İbn Dakîk el-Iyd (v. 702 h.) şöyle diyor:
"İbn Teymiyye ile biraraya geldiğimde bütün ilimlerin onun gözü önünde bulunduğunu, bu ilimlerden istediğini alıp, istediğini bırakan bir kişi olduğunu gördüm."
8.Aslen İşbilyeli, Dımaşk’lı (v. 738 h.) el-Birzâlî Ebu Muhammed el-Kasım b. Muhammed şöyle diyor:
"Hiçbir hususta arkasından yetişilemeyecek bir imamdı. İçtihad mertebesine ulaşmış ve müçtehidlerin şartları kendisinde toplanmıştı. Tefsirden söz etti mi aşırı derecedeki ezberleri dolayısıyla, güzel sunması ile herbir görüşe tercih zayıflık ve çürütmek gibi layık olduğu hükmü vermesiyle ve her bir ilme dalabildiğine dalması ile insanları hayrete düşürürdü. Huzurunda bulunanlar onun bu haline şaşırırlardı. Bununla birlikte o zühd, ibadet, yüce Allah’a yönelmek, dünya esbabından uzak kalıp, insanları yüce Allah’a davet etmeye de kendisini büsbütün vermiş bir kimse idi."
9.Şafîi mezhebine mensub Dımaşk’lı ve Tehzibu’l-Kemâl adlı eserin sahibi Ebu Haccac el-Mizzî de (v. 742 h.) şöyle diyor:
"Onun benzerini görmedim, kendisi de kendi benzerini görmüş değildir. Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünneti hakkında ondan daha bilgilisini, her ikisine ondan daha çok tabi olanı görmüş değilim."
10.Ebu Haccac el-Mizzi yine şöyle diyor:
"Dörtyüz yıldan bu yana onun benzeri görülmemiştir."
11.Fethu’l-Barî adlı eserin müellifi İbn Hacer el-Askalânî (v. 852 h.) şöyle diyor:
"En hayret edilecek hususlardan birisi de şudur: Bu adam Rafızî, Hulûlcüler, İttihatçılar gibi bid’at ehline karşı bütün insanlar arasında en ileri derecede duran bir kimse idi. Bu husustaki eserleri pekçok ve ünlüdür. Onlara dair verdiği fetvaların sınırı yoktur."
12.Yine İbn Hacer demiştir ki :
Şeyhu’l-İslam Takıyu’d-Din’in, kanaatlerini kabul edenin de, etmeyenin de çokça istifade ettiği ve herbir yana dağılmış eserlerin müellifi ünlü öğrencisi Şemsuddin İbn Kayyim el-Cevziyye dışında eğer, hiçbir eseri bulunmasaydı dahi, bu bile İbn Teymiyye’nin ne kadar yüksek bir konuma sahib olduğunu en ileri derecede ortaya koyardı. Durum böyle iken bir de gerek akli, gerek nakli ilimlerde Hanbeli mezhebine mensup ilim adamları şöyle dursun, çağdaşı olan Şafîi ve diğer mezheblere mensup en ilerideki önder ilim adamları akli ve nakli ilimlerde oldukça ileri ve benzersiz olduğuna da tanıklık etmişlerdir."
13."Umdetu’l-Karî Şerhu Sahihi’l-Buharî" adlı eserin müellifi Hanefî Bedru’d-Din el-Aynî (v. 855 h.) şöyle diyor:
"O, faziletli, maharetli, takvâlı, tertemiz, vera’ sahibi, hadis ve tefsir ilimlerinin süvarisi, fıkıh ve hadis usulü ve fıkıh usulü ilimlerinde gerek anlatımı ve gerek yazımı itibariyle ileri derecede idi. Bid’atçilere karşı çekilmiş yalın kılıçtı. Dinin emirlerini uygulayan büyük ilim adamı, marufu çokça emreden, münkerden çokça alıkoyandı. Son derece gayretli, kahraman ve korku ve dehşete düşüren yerlerde atılgan, çokça zikreden, oruç tutan, namaz kılan, ibadet eden bir kimse idi. Geçiminde kanaatkarlığı seçmiş, fazlasını istemeyen bir kimse idi. Oldukça güzel ve üstün şekilde sözlerine bağlı kalır, çok güzel ve değerli işleriyle vaktini değerlendirirdi. Bununla birlikte aşağılık dünyalıktan da uzak kalırdı. Meşhur, kabul görmüş ve tenkid edilebilecek bir kusuru bulunmayan, nihaî sözü kestirip atan fetvaları vardır."
15.Yine Bedruddin el-Ayni şöyle diyor:
"Ona dil uzatan kimse ancak gülleri koklamakla birlikte hemen ölen pislik böceği gibidir. Gözünün zayıflığı dolayısıyla ışık parıltısından rahatsız olan yarasaya benzer. Ona dil uzatanların tenkid edebilme özellikleri de yoktur, ışık saçıcı, dikkate değer düşünceleri de yoktur. Bunlar önemsiz şahsiyetlerdir. Bunlar arasından onu tekfir edenlerin ise ilim adamı olarak kimlikleri belirsizdir, adları, sanları yoktur.
16. Öğrencisi İbn Abdul Hadi şöyle diyor:
"Rabbani bir imam, ümmetin müftüsü, ilim denizi, hafızların seyyidi, asrının eşsiz bir âlimi. Şeyhu'l İslâm, Kur'an'ın tercümanı, zahidlerin önderi, abidler içinde sessiz, bid'atçıların düşmanı ve müctehid imamların sonuncusu olan İbn Teymiyye'nin nesebi şöyledir: Takıyyuddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. Şihabeddin Abdulhalim b. Şeyhu'l-İslam Mecduddin Abdu's-Selâm b. Ebi Muhammed Abdullah b. ebi Kasım el-Hudr b. Muhammed b. el-Hudr b. Ali b. Abdillah b. Teymiyye el-Harrânî"
17.Hafız Berzalî şöyle diyor:
"O kendisine toz kondurulmaması gereken ictihad seviyesine ulaşmış ve müctehidliği şartlarını kendisinde toplamış bir imamdır"
18.İbn Hacer el-Askalânî, şöyle diyor:
"O bir beşerdir hata da eder isabet de. İsabet ettiği konular daha fazladır, onlardan istifa etmek gerekir. Bu isabet ettiklerinden dolayı Allah'ın merhametine kavuşacağı ümit edilir. Hata ettiği yerlerde taklit edilmez, ancak mazurdur. Çünkü onun dönemindeki âlimler onun ictihad şartlarına sahip olduğunu kabul etmişlerdir"
19.Hafız Zehebi şöyle diyor:
"Şu anda o belli bir yaşa gelmiştir. Belirli bir mezhebin görüşüne göre değil bildiği deliller neyi anlatıyorsa ona göre fetva verir. Onun sünnete ve selefi metoda çok faydası olmuş bu metot üzere delilleriyle ve mukaddimeleriyle birlikte daha önce kimsenin yapamayacağı şekilde hükümler vermiştir."
20.Hafız İmam Zehebi şöyle diyor:
İbn Teymiyye sahabe ve tabiinin mezhep ve görüşlerini çok iyi bilirdi. Bir meseleyi anlattığında o konuda dört mezhebin görüşlerini de bildirirdi. Ancak belirli bazı konularda onlara muhalefet etmiş ve bu konularda da kitap ve sünnetten delil getirmiştir.
21.Hafız İmam Zehebi şöyle diyor:
Onun tarih ile siyer ilmindeki bilgisi insanları hayrete sevkederdi"
22.Allame ez-Zemlekanî şöyle diyor:
Ona bir ilimden sorulunca onu gören ve dinleyen onun cevapları karşısında bu ilimden başka bir ilim bilmiyor zanneder ve bu ilimde onun denginin olmadığına kanaat getirirdi."
23.Talebesi Hafız Bezzar şöyle diyor:
"İbn Teymiyye'nin güzel hanıma, tatlı bir cariyeye, iyi eve, bir hamiye, bostan ve bahçelere rağbet ettiği duyulmamış; para pul için gayret etmemiş, bineklere hayvanlara, nimetlere ve güzel elbiselere meyletmemiş; makam elde etmek için boğuşmamış; mübah olan birtakım kazançlar elde etmek için de aşırı bir gayret göstermemiştir."
24.El Bezzar şöyle diyor:
Biz onu dünya lezzetleri ve nimetlerinden bahsederken, dünyalık sözlerle meşgul olurken ve maişeti için insanlardan bir şeyler isterken hiç görmedik. Bilakis bütün himmetini âhiret için ve Allah'a yaklaştıracak şeyler için sarfederdi."
25.Hafız ez-Zehebi şöyle diyor:
Onun cesareti darb-ı mesel olmuştur. O bu cesaretiyle büyük kahramanlarla benzerdi." Tatar komutanı Gazan Han müslümanların memleketlerini ve topraklarını istila ettiğinde onun müslümanları ve sultanı Gazan'a karşı Allah yolunda savaşa teşvik etmesi en güzel şekilde onun kahramanlığı anlatır. Gazan ile karşılaşmış onu kınamış ve karşı çıkmıştır. Bu karşılaşma hakkında enteresan şeyler anlatılmıştır.
26.Muhaddis İbn Hacer el Askalani şöyle diyor:
"Onun hakkında söylenen sözlerin birçoğu nefsi birtakım mülahazalar ile söylenmiştir. Onun eserleri kendisini tecsim ile suçlayanları haksız çıkaracak sözlerle doludur.
27.Fikirleri hakkında Muhaddis İbn Hacer el Askalani şöyle diyor:
"Bir adamın fikirlerini onun meşhur kitaplarından araştırmak ve onun fikirlerini nakledenlerin güvenilir olanlarının sözlerine itimat etmek ilim ve akıl ehline yakışan ve gereken bir tutum ve davranıştır."
28.Şâfiî mezhebinden İmam Salih b. Ömer el-Buhıtkînî (868/1463-1464) şöyle diyor:
"Ben İbn Teymiyye'nin bu zamana kadar okuduğum kitaplarında onun küfrünü, zındıklığını gerektirecek bir sözüne rastlamadım. Onun kitaplarında kişiyi ilim ve dinde yükseltecek bid'atçılar ve sapıklarla mücadele gibi meziyetlere rastladım
29.Hanefi mezhebinin imamlarından Abdurrahman b. Ali (835/1431-32)şöyle diyor:
"İbn Teymiyye'den onun küfrünü, fıskını ve dinde çirkinliğini gerektirecek bir şey nakledilmemiştir."
30.Hanefî mezhep âlimlerinden Bedruddin el-Aynî (855) şöyle diyor:
"Kim onun kâfir olduğunu söylerse o kâfir olur. Kim onu zındıklığa itham ederse o zındıktır. Bu sözler ona nasıl nisbet edilebilir? Onun kitapları her tarafta yayılmıştır ve onun kitaplarında sapıklık ve tefrikaya işaret eden hiç bir şey yoktur."
31.İmam Ez-Zehebi şöyle diyor:
İskenderiye'de tutuklu iken Sebte valisi, ondan ezberindeki hadisleri ravilerini değerlendirmek suretiyle yazıp göndermesini ve bunların rivayeti için kendisine icazet vermesini istedi. İbn Teymiyye ezberindeki hadislerden on varak kadar isnadlarıyla birlikte yazıp gönderdi. Bu gönderdiği rivayetleri ve ravi değerlendirmelerini en büyük muhaddis bile onun kadar mahir yapamazdı. Tabakat ve hadis usulü ilimlerinde tam bir uzmanlığı vardı. Al-i ve Nazil isnadları, sahih ve sakim isnadları metinleriyle beraber çok iyi bilirdi. Onun döneminde bu konularda onun kadar, hatta onun ilmine yaklaşabilen bir âlim yoktu. Ezberindekini takdim edişindeki mahareti hadisten delil çıkarmadaki gücü gerçekten hayret uyandıracak derecedeydi. Kütüb-i Sitte ve Müsned'i çok iyi biliyordu, öyle ki onun hakkında şöyle söylenmiştir: "İbn Teymiyye'nin bilmediği hadis, hadis değildir" Yine de unutulmamalıdır ki ilmi bütünüyle ihata Allah'a mahsustur. Ancak onun diğer âlimlerden farkı, onun ilmi denizden avuçlaması diğerlerinin ilmi küçük kanallardan alıyor olmasıdır.
32.Hafız el-Berzalî (738/1337-1338) şöyle diyor:
"Tefsir hakkında konuşmaya başlayınca insanlar onun bu konudaki bilgisinin çokluğu, üslubunun güzelliği, bir konudaki görüşleri değerlendirişinin isbatı, zayıf ve batıl görüşleri tesbit edişindeki kabiliyeti ve her ilimdeki mahareti karşısında şaşkınlığa kapılırdı. Onu dinleyenler onu hayret ve beğeniyle dinlerdi
33.Hafız Zehebi : (ö. 748/1347- 1348) şöyle diyor:
"Arap dili hakkındaki bilgisi gerçekten çok kuvvetliydi."
34. Bir öğrencisi şöyle diyor:
“İbni Teymiyye, hakkı kimde bulursa bulsun, ona sımsıkı sarılır ve benimserdi. Allah üzerine yemin ederim ki, Allah’ın Resulune, onun sünnetine yapışarak, sarılarak hürmet etme yolunda, ondan daha ileri durumda olan bir insana rastlamadım hayatımda. Herhangi bir mesele hakkında bir hadis söylediğinde, o hadisi neshedecek bir hadis de yoksa ve o da bunu bilirse, hemen o hadise göre amel ederdi. Hüküm ve fetvasını elbette o hadise uygun bir biçimde verirdi.
Allah Resulundan başka kim olursa olsun, o kişi ne kadar büyük tanınırsa tanınsın, onun için sözleri ve fiilleri asla örnek olmazdı. Kabul etmezdi doğrudan doğruya kimsenin sözlerini. Allah Resulunden başka bir beşerin sözlerine, sultan zorlaması ve başka zorlamlar da olsa asla iltifat etmezdi. Sünneti bırakıp da, bir insanın sözlerine sarılmamıştı hayatının hiç bir döneminde
35.Hafız Zehebi şöyle diyor:,
“Onu öyle kötülüklerle başbaşa bırakmışlardır ki ondan başka kimse bu kötülüklerden yakasını sıyıramazdı. Fakat, şanı yüce Allah, onu her seferinde kötü maksatlıların şerrinden korumuş, muhafaza etmiştir. Çünkü, o bütün hayatı boyu Tevhid inancına şerik koşmamış, her tehlikede ve eziyette sadece ve sadece Allah’dan meded ummuş, kurtuluşu O’ndan beklemiştir. O her işinde bütün mevcudiyetiyle Allah’a sığınır, kalbinin var gücüyle sadece Allah’a tevekül ederdi. Onun için de, hiçbir zaman moral kırıklığına uğradığı görülmemişti.
36.İbn Teymiye’nin ağır eleştirilerine maruz kalan Moğol sultanı Gazan şöyle diyor:
“Ben, bunun gibi cesaretli ve sözleri beni etkileyen birine daha rast gelmedim. Şimdiye kadar, kimseden böyle sözler işitip de, sözleri söyleyeni başını omuzu üzerinde bıraktığım da pek olmamıştır. Hele hiç kimsenin isteğini yerine getirmeyi aklımdan bile geçirmemiştim!”
37.El Vâfi bi'l Vefeyât" da Şeyh Şemseddin şöyle diyor:
"Bir meseleye delalet eden âyetlerden neler murad olunduğunu ondan hemen çıkarıp O'nun gibi süratle ortaya koyan olmadığı gibi, hadisleri metinleriyle birlikte bilip, sahih, müsned veya sünenlerden birine ait olduğunu da bilen yoktur. Sanki bunlar gözünün önünde duruyormuş veya dilinin bir kenarında bekliyormuş gibi, hemen gayet tatlı ifade ve ibarelerle, ortaya kor, hem de muhaliflerini sustururcasına..."
38.İmam Hafız Ebû Abdullah Zehebi şöyle diyor:
"Bazı son dönem alimleri, kendisini "Hibru'l Kur'ân" diye lakablandırmıştır. Tefsir hususunda onun durumu meydandadır. Bir soru sorulması halinde hemen delilleri ikame edip Kur'ân'dan ayetlerle cevap verir. Hem de hayret uyandıran bir güçlülükle cevap verir. Tefsir'deki fazla bilgisinden dolayıdır ki, bir çok müfessirlerin hatalarını ve yanılgılarını ortaya koymuştur..."
39.İbn Teymiyyeyi hapsettiren türlü ezaları ve hakaretleri İbn Teymiyeye reva gören ve daha sonra işler tersine dönünce idam edilmekle karşı karşıya gelen ama İbn Teymiyenin sultana yaptığı rica sonucunda hayatı bağışlanan Maliki kadısı İbn Mahluf şöyle diyor:
İbn Teymiyye gibisini görmedik, biz onu mahvetmek için elimizden geleni yaptık ama buna güç yetiremedik, o ise bizi mahvetmeye güç yetirdiği halde bizi affetti.
40. İbn Nasıruddin (v. 842/1438) :
İbn Teymiye'den övgü dolu cümlelerle bahseden 87 âlimin ifadesini nakletmiştir.
41.İbn Teymiye ile çağdaş olan Şafi alimlerinden ve önemli hadisçilerden Ebu Haccac el-Mizzi (654-742) şöyle diyor
"Dört yüz yıldan bu yana onun benzeri görülmemiştir."
42.İbn Kesir tarihinde Ebu Abdurrahman es-Süyufî'nin şöyle dediğini nakletmiştir:
"Ebü'l-Feth Kavvas adındaki zahid şahsın cenaze merasimine Şeyh Ebü'l-Hasan ed-Darekutnî ile birlikte iştirak etmiştim. Böyle büyük bir cemaate katıldığımızda Şeyh Ebü'l-Hasan bana dönüp şöyle dedi: Ebu Sehl b. Ziyad el-Kattan'ın İmam Ahmed'den naklen Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'in şöyle dediğini işittim: "Bid'atçilere deyin ki, bizimle sizin aranızda ayırıcı özellik, cenazelerdir." Kuşkusuz İmam Ahmed b. Hanbel’in cenazesine iştirak eden cemaatin sayısı çok yüksekti. Çünkü belde ahalisinin sayısı fazla olup bu törene hayli insan iştirak etmişti. Ayrıca İmam Ahmed'i tazim ettiklerinden, devlet tarafından sevilen bir insan olduğundan ötürü de cenaze merasimine katılan cemaatin sayısı Çok olmuştu.
(İbn Kesir diyor ki) Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye ise Dımaşk'ta vefat etmişti.
Dımaşk'ın ahalisi ise o zaman sayı bakımından Bağdatlıların onda biri bile değildi. Ama zorba bir sultan kendilerini toplayacak olsaydı bile İbn Teymiye'nin cenaze merasimine bu kadar büyük bir cemaat katılmazdı. Kaldı ki İbn Teymiye, sultan tarafından hapsedildiği kalede vefat etmişti. Ayrıca fakihlerin ve yoksulların çoğu da bırakınız Müslümanları, diğer dinlere mensup kimseleri dahi nefret ettirecek şeyleri, İbn Teymiye'den naklediyorlar ve bu gibi şeyleri ona isnat ediyorlardı. İşte bütün bunlara rağmen İbn Teymiye'nin cenazesine katılan insanların sayısı oldukça fazla olmuştu!"
43. H. 749 yılında vefat eden çağdaşlarından olan İbn Verdi’nin İbn Teymiyye’nin ölümünün ardından söylediği mersiyeden bölümler:
Öyle bir yiğitti, ki ilimde tek
Müşkilatın hallinde kendisine baş vurulurdu
O bütün insanları takvaya davet,
Fısk-u fucürla iştigal eden fırkaları redd ederdi.
İlmi hareketin duraklayıp inişe geçtiği bir sırada
Teymiye oğulları ilim yıldızları olarak çıkmışlardır.
Ancak ne büyük pişmanlık ki, çekemeyenleri
Onu şirk şaibesi ile ithama kalkıştılar
İçinizde İmam’ı hapishane de görünce yerinde
Duramayan akl-ı selim sahibi kimse yok mu?
Bu yaptığınız Yahudiler için ne büyük bir sevinç kaynağıdır;
Hasmının çöküşünden ancak hasımlar mutluluk duyar
İnsafa davet eden tek bir kişi dahi yok,
Herkes kendi heva ve menfaati peşinde koşmakta.
Ey hasetçiler! Şüphesiz sırat köprüsü kurulduğunda
Gerçek maksadınız ve kötü niyetiniz açığa çıkacaktır.
İşte o öldü, sizlerde rahatladınız, artık bildiğinizi yapın!
Meclisleri kurup problemleri halledin,
Sizi reddedecek kimse kalmadı.
O seccade artık dürülmüştür.
44. Talebelerinden İbn Meri diyor ki:
Onun bütün gayesi batıl ve bidatı reddedip selefin yolunu ve sünneti hakim kılmaktı. Bundan başka, onun eserleri, araştırma mahsulü olup, her sözü bir temele ve delile dayandığından başkalarının teliflerinden üstün ve de seçkindir.
45. İmam Şevkani (1172-1250) şöyle diyor:
O dünya nimetlerinden uzak, ahreti isteyen, akıl ve anlayışta zamanının en üstünü, fehm, basiret ve zekâ bakımlarından en engini idi. Aklının kemali ile ilim ve amelinin güzelliğinden dolayı kıskanıldı ve hakkı tutup, halkın maslahatını gözettiği için kendisine düşmanlık beslenildi.
46. İbn Teymiyye’nin çağdaşı olan Şafii alimlerinden Abdullah bin Abdulhamid el-Iraki, İbn Teymiye’nin en önemli öğrencilerinden biri olan İbnu Abdilhadi’ye (H.704-744) (Şemsuddin Ebu Abdillah Muhammed bin Ahmed bin AbdilHadi el- Hanbeli) yazdığı mektubunda şöyle diyor:
Mütekaddimin ve müteahirinin teliflerinde zayıf ve boş sözler/görüşler görüp çok üzülür ve İslami eserlerin böyle batıl ve esassız şeyler içermesinden dolayı mütessir olurdum. Sırf sünnet ve selefin yolundan ibaret olan eserleri arar,izlerdim. Bunları bulamadığım zamanda Allahu teala’ya yalvarırdım.Allahu teala hazretleri, İmamud-dünya ibn Teymiyyenin eserlerini görmemi nasip etti. İşte gönül hastalığımın devasını bunlarda buldum. okuyup incelediğimde kalbim açılıp ferahladı. Kendisiyle görüşmek için Şama gitmeye hazırlandığım sırada Şeyh hazretlerinin vefat haberi erişti. Başıma gelen bu musibeti kelimelerle anlatamam. Hatırıma her geldiğinde hasretle yanıp dururum…
47. Çağdaşı İbn Fazlillah (Şihabuddin Ebu’l Abbas Ahmed bin Muhyiddin el- Umeri) (ö: H. 749) şöyle diyor:
Hafız, hüccet, müctehid, müfessir, şeyhülislam, asrının bir eşi daha bulunmayanı, tek başına bir ümmet, tek başına bir kişilikti. O tüm mezheplerin dağınıklığını ve mezhep mensuplarının bölünmüşlüğünü asgariye indirdi. Yine o,insanların en zekisi, hafızası en güçlü, unutkanlığı en az olanı idi. Tefsir ve kuran ilimlerinde imam olduğu gibi fıkıh ve fukahanın ihtilaflarını da bilirdi.
48. İbn Verdi (H. 749) şöyle diyor:
O, rical ilminin cerh,tadil ve tabakat dallarında ve hadis tarihi konusunda bir otorite idi. Yine o,hadisleri hatırlama ve onlardan hüküm çıkarmada da hayret verici bir kudrete sahipti ve aynı zamanda hadisleri kütüb-i sitte ve müsnedlere isnat etmede de en son merci sayılırdı.
49. İbn Kesir (İmaduddin İsmail bin Ömer el-Basri eş-Şafii) (ö: H774) şöyle diyor:
Kendisine haset ve düşmanlık yapıldı. Ancak hiçbir şey ve hiçbir kınayıcı onu yolundan alıkoyamadı. Düşmanlarının eziyetlerine aldırmadı. Onlar kendisine hiçbir şey yapamadılar. Yapabildikleri, hapse attırmaktan ibaretti. Bütün bunlara rağmen, gerek Mısırda, gerekse Şam’da ders ve sohbetlerinden bir an olsun geri kalmadı. Kendisini lekeleyecek bir şey bulunamadı.
50. Büyük muhaddis ve Şafii fakihlerinden İbn Hacer el-Askalani (Şihabuddin Ebu’l Fazl Ahmed bin el-Hafız) (773-852) şöyle diyor:
Şeyh güneşten daha meşhurdu ve kendisine “Şeyhulislam” lakabı verilmişti. Geceleri sabaha kadar yaranı, talebe ve dostlarıyla sohbet ederdi. Bu gerçeği, ancak onun kadrini bilmeyen ve insaftan uzak kimseler inkâr edebilir. Şeriat alimleri, onun, ictihad için gerekli tüm unsurları kendisinde topladığına şahitlik ederler.
51. Şafii ulemasınından olan 869 da vefat eden Belkini ( Alemuddin Salih bin Siracuddin Ömer) demişki:
Zamanın en alimi, akranlarının tümünden üstün, şeriatı Mustafayı lisanı ve kalemiyle savunan ve din-i Hanif için yılmadan çarpışan biriydi.
52. Suyuti (849-911) şöyle diyor:
(İbn Teymiyye ) Peygamberlerin varisi, müctehidlerin sonuncusu, İslamın bereketi, kelamcıların delili, sünnetin ihyacısı..
53. Fıkhu’l- Ekber şarihi ve Hanefi ulemasının büyüklerinden Molla Aliyyül-Kari (Ali bin Muhammed bin Sultan el-Herevi el- Hanefi) (ö: H. 1014) İbn Kayyım ve İbn Teymiyye ye saldıranlara karşı onları şu sözleriyle savunmuştur:
“Medarikus salikin” adlı eseri okuyan herkes görecektir ki Her ikisi de Ehl-i Sünnet vel cemaatin büyüklerinden ve bu ümmetin evliyalarındandır.
54. Yine İmam Zehebi şöyle diyor:
Kahramanlık, cihad ve atılganlığı ise nitelendirilemeyecek kadar, anlatılamayacak kadar ileri idi. Örnek gösterilecek derecede çok cömert idi. Yemekte ve içmekte az ile yetinir, zühd ve kanaat sahibi bir kimse idi."
55. Büyük hadisçi ve tarihçi İmam Zehebi (ö: 748) şöyle diyor:
Ondan daha güçlü ayet ve hadis metinlerini asıl ibareleriyle eksiksiz hatırlayan ve hemen onları yerinde eksiksiz kullanarak delil gösteren bir kimseyi görmedim. Hadis ve sünnetin ilim hazinesi onun iki gözü önünde ve dilinin hemen ucundaydı.
56. Şevkani (1172-1250) şöyle diyor:
Ancak tartışmada kendisini heyecan, gazap ve hasma lisanla şiddetli hücum gibi hallerinden dolayı, nefislerde kendisine karşı bir düşmanlık hissi uyanmasına neden oluyordu. Böyle olmasaydı, alimler arasında hakkını teslimde icma olurdu; zira en büyük alimler onun ilmi dirayetine boyun eğiyor ve onu sahili bulunmayan engin bir denize, bitmek bilmeyen bir hazineye benzetiyorlardı.
57. Hasımlarından Zemlekani (ö: 727) İbni Teymiye’nin ” Ref’ül-melam “ isimli eseri neşredildiğinde hakkında şu beyitleri yazmış:
Vasfediciler onun hakkında ne dediler?
Ki, onun sıfatları saymakla bitmez.
O,Allahın kahir (kahredici/üstün gelen) hüccetidir.
O, bizim aramızda çağın bir harikasıdır.
O,yaratılmışlar içinde açık bir ayettir.
Onun nuru fecirden daha parlaktır.
58. Şevkani (1172-1250) şöyle diyor:
Bazı önemsiz kimseler dışında insanlar onun değerini vefatından sonra anladılar. Ve yine insanlar ittifak halinde ondan övgüyle bahseder oldular.
59. İmam Zehebi kendisini İbni Teymiyye bağlılık noktasında aşırı gitmekle itham edenlere cevaben şöyle demiş:
“Elhamdülillah! biz onun hakkında ne aşırı gidenlerden ne de hakkını vermeyenlerdeniz. Tabi’inin ve Tebe-i tabiinin alimlerine kemal anlamda onun gibi benzeyen biri görülmedi. Ben onun gibilerini ancak kitaplarda görüyorum..
60. Şevkani (1172-1250) şöyle diyor:
Yaşadıkları dönemler,benzerlerinin veya kendilerine yakın kimselerin çıkmasına müsait iken, İbn Hazm’dan sonra onun (İbn Teymiye) gibisini görmedim. O şartların kendisinde toplanmasıyla içtihadı hak eden bir alimdi. Fetvaları, çeşitli dallarda –sanıyorum- 300 veya daha fazla cilt tutmaktaydı.
61. Hadis kritiği noktasında bir otorite olan İmam Zehebi (673-748) şöyle diyor:
”İbn Teymiyye’nin bilmediği bir rivayet, hadis değildir.” Sözü onun hakkında doğrudur, geçerlidir.
62. Talebelerinden Hafız Siraceddin Ebu Hafs el-Bezzar şöyle diyor:
“O ata bindiğinde düşman arasında en büyük kahramanlar gibi dolaşır ve en cesur süvariler gibi at üstünde dururdu. Hücumlarıyla düşmanı öyle perişan eder, hiç çekinmeden düşmanın içine öyle bir dalardı ki, sanki o ölüm nedir bilmez, ölümden hiç korkmazdı.
63. Ebu Hafs el Bezzar şöyle diyor:
İlim sanki onun kanına, damarına girmişti ve sanki derisi kemiği olmuştu. İlim onun için belli bir zaman ve geçici bir an için arzu ettiği bir şey değildi. Onun elbisesi, örtüsü, üzerinde yattığı döşeğiydi.
64. Hafız Ebu Hafs el-Bezzar şöyle diyor:
Onun ifadelerinde coşkun sel gibi çağlayıcılık, deniz gibi taşkınlık vardır. Konuşmasının başından sonuna kadar sanki konuştuğu o yerde değilmiş gibi durur. Gözlerini kapatır, öyle konuşur. O sırada kendisine öyle bir heybet ve vakar gelir ki, orada bulunanlar bir ürperti hissederler, hayrete düşerler, şaşkın kalırlar.
65. İbn Kayyım (691-751/1292-1350)şöyle diyor:
O,düşmanlarına bile hayır dua ederdi. Ben onlardan hiçbirine beddua ettiğini görmedim. Ben bir gün en büyük rakibini ve kendisine herkesten çok düşmanlık besleyip eziyet eden bir kişinin ölüm haberini getirdiğimde bana kızdı ve (benden)yüzünü çevirdi.
66. Önceleri Şafi mezhebine mensup iken İbn Teymiye’den ders aldıktan sonra Hanbeli mezhebine geçen İmadüddin el- Vasıti ( Ahmed bin İbrahim eş-Şafii el- Hanbeli) (ö: 701)şöyle diyor:
Biz kendi çağımızda İbn Teymiye’yi; Hz peygamberin peygamberlik nurunun onun hayatında parladığını, sünnetlere bağlılığın onun bütün sözlerinde, hareketlerinde göze çarptığını gördük. Temiz bir kalp, dürüst bir his; gerçek peygamberlere bağlılığın ve mükemmel bir sünnete uymanın onun adı olduğuna şahadet eder.
67. Kavakibüd-dürriye kitabının yazarı Mer’i bin Yusuf bin Ebi Bekr el-Hanbeli ( ö: 1033) şöyle diyor:
Dediler ki: Kim biraz meseleye dikkatle eğilirse görecektir ki, İbn Teymiyye’ye taraftar olan kimse hangi şehirde bulunursa bulunsun o, şehrin alimleri içinde hepsinden fazla kitap ve sünnete bağlı, en çok ahireti arzu etmekle meşgul ve en fazla dünyadan yüz çevirip ona önem vermeyen kimsedir. Bunun aksine ona karşı olanlar ise; dünyaya çok hırslı, dünya malına en çok istekli, riyakâr ve şöhret peşinde koşandır. Allah daha iyi bilir.
68. Sahih-i Buhari şarihi ve Hanefi ulemasının büyüklerinden Bedreddin Ayni (Bedruddin Mahmud bin Ahmed) (725-855)şöyle diyor:
İlmi büyüklüğü ve bilgideki mükemmelliğiyle birlikte onda görülen kerametleri o kadar çok insan nakletmiştir ki, bunda şüphe götürmeye imkân yoktur.
69.H. 749 yılında vefat eden çağdaşlarından olan İbn Verdi’nin ibn Teymiyye’nin ölümünün ardından söylediği mersiyeden bir bölüm:
Subhanallah! Bu lahit neyi örtmekte?
Bu yer böyle bir kıymeti nasıl örtebilir?
Onun meziyetlerine erişemeyenler kendisini çekemediler.
Ve ona tuzak kurup dil uzatmada aşırı gittiler.
Onlar, onun izlediği yolları izleme hususunda tembel iken,
Ona eziyet etmede büyük hüner ve gayret gösterdiler.
70. Tarihçi, hadisçi, İbn Teymiye’nin çağdaşı ve ders arkadaşı Şeyh Alemüddin Ebu Muhammed el-Berzalî (ö: 739) şöyle diyor:
"Bu sene zilkade ayının yirmisinde pazartesi gecesi şeyh, imam, âlim, allame, fakih, hafız, zâhid, âbid, önder, mücahid, Şeyhü'l-İslam Takiyyüddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. İmam Allame Müftü Şihabüddin Ebü'l-Mehasin Abdül-halim b. Şeyh İmam Şeyhü'l-İslâm Ebü'l-Berekât Abdüsselâm b. Abdul¬lah b. Ebü'l-Kasım Muhammed b. Hızır b. Muhammed b. Hızır b. Ali b. Abdullah b. Teymiye vefat etti. Harranlıydı. Sonraları Dımaşk'a yerleşti. Zilkade ayının yirmisinde pazartesi gecesi Dımaşk Kalesi'nde tutuklu bulunduğu salonda vefat etti. Vefatı nedeniyle büyük bir kalabalık kaleye gitti….. Yıkandıktan sonra cenaze dışarı çıkarıldı. Kalede ve yolda büyük bir cemaat toplandı. Cemaatın bir ucu kalede, diğer ucu da Emevî Camii'nde idi. Caminin içi, sahnı, külase kısmı, Babü'l-Berid ve Babü's-Saat kısmı insanlarla dolmuş, kalabalık Lebbadin ve Gevara kapısına kadar uzanmıştı. Cenaze gündüz saat dörtte hazırlandı ve camiye getirildi Askerler, aşırı kalabalık ve izdihama karşı onu koruyorlardı. Kalede cenaze namazı kılındı. Namazı önce Şeyh Muhammed b. Teramam kıldırdı. Sonra öğle namazının ardı sıra Emevî Camii'nde de ikinci kez cenaze namazı kılındı. Kalabalık gittikçe fazlalaşıyordu. Nihayet meydanlar, sokaklar, caddeler, insanlarla dolup taştı. Daha sonra namazın ardı sıra cenazesi eller ve başlar üzerinde taşındı. Naaş, Babü'l-Berid'ten şehir dışına çıkarıldı. İzdiham fazlalaştı. Ağlayanların, feryad-ü figan edenlerin, ona rahmet dileyenlerin, dua edenlerin, övenlerin sesi göğe yükseldi. İnsanlar, mendillerini, sarıklarını ve elbiselerini onun naaşının üzerine attılar. Cenazeye gelenlerin ayakkabıları izdiham nedeniyle sıyrılıp ayaklarından çıkıyor, kabanları, mendilleri ve sarıkları da üzerlerinden düşüyor, ancak kimse buna aldırış etmiyordu. Çünkü hep cenaze ile ilgileniyorlardı. Cenaze başlar üzerinde taşmıyor, bazen ileriye gidiyor, bazen geride kalıyor, bazen insanların geçebilmesi için durduruluyordu. İnsanlar büyük bir izdiham içinde Emevî Camii'nin tüm kapılarını açarak dışarı çıkabildiler. Ancak yine de sıkıştılar. Sonra insanlar şehrin bütün kapılarını açarak yine büyük bir izdiham içinde şehir dışına çıkabildiler. Lâkin kalabalık daha fazla şehrin şu dört kapısında yoğunlaşmıştı: Cenazenin çıkarıldığı Ba-bü'1-Ferec, Babül-Feradis, Babü'n-Nasr ve Babü'l-Cabiye. Sûkü'l-Hayl'e, gelindiğinde izdiham daha da büyüdü, kalabalık arttı, insanlar fazlalaştı. Cenaze oraya konuldu. Kardeşi Zeyneddin Abdurrahman orada öne geçip cenaze namazı kıldırdı. Namaz tamamlanınca cenaze, Sufiye Mezarhğı'na götürüldü. Kardeşi Şerefüddin Abdullah'ın yanı başına defnedildi. Allah ikisine de rahmet etsin. Defin işi ikindiden az Önce tamamlanmıştı. Çünkü cenaze merasimine gelenler çoktu. Bahçelerden Gota mıntıkasından, köylerden ve kasabalardan çok sayıda insan cenaze merasimine gelmiş, bu yüzden bütün dükkânlar kapatılmıştı. Gelemeyenler de ona rahmet ve dua okuyorlardı. Bunlar mazeretli kişilerdi. Cenazeyi teşyi etmeye birçok kadın da gelmişti. Bunların sayısı tahminen 15.000 kadardı. Damlarda ve diğer yerlerde toplananlar hariç hepsi de İbn Teymiye'ye rahmet okuyorlar, kendisi için ağlıyorlardı. Cenazeye iştirak eden erkeklerin sayısı ise tahminen 60.000 ile 100.000 civarındaydı. 200.000 kişinin katıldığına dair rivayetler de vardır…. Vefatından sonra bazıları onun hakkında çok Salih rüyalar görmüşlerdi. Bir grup şair de onun için kasidelerle mersiyeler yazmıştı.
71. İbn Kesir (ö: 774) tarihinde ibn Teymiyye hakkında şu olayı anlatıyor:
Bu senenin cemaziyülevvel ayının dokuzunda cumartesi günü bir gurup Ahmedî fakirleri (Ahmediye fırkası salikleri, müridleri) Ablak Sarayında saltanat naibinin huzurunda toplantılar. Bu toplantıya Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de katılmıştı. Bunlar, saltanat naibinden emirlerin huzurunda da Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye'nin kendilerini yönetmekten ve kendilerine emirlik yapmaktan vazgeçmesini, kendi kendilerini idare etme haklarını kendilerine vermesini istediler. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye onlara şu cevabı verdi:
"Bu mümkün değildir. Herkesin kitap ve sünnetin hükmü altına girmesi gerekir. Sözünü ve fiilini kitaba ve sünnete uydurması icap eder. Her kim kitap ve sünnetin çerçevesi dışına çıkarsa ona karşı koymak vacip olur."
Bu cevap karşısında onlar, semalarında icra ettikleri şeytanî hallerini orada da icra etmek istediler. Ancak Şeyh İbnu Teymiye bunlar, batıl ve şeytanî hallerdir. Bunların gösterdikleri harikaların çoğu hile ve bühtandır. Bunlardan ateşe girmek isteyen varsa önce hamama gidip bedenini tertemiz yıkasın. Sirke ve Çöven otuyla vücudunu ovalasın. Bundan sonra -eğer gerçekçi ise- ateşe girsin bakalım. Faraza yıkandıktan sonra bid'at ehlinden biri ateşe girecek olsa bu onun Salihliğini ve keramet ehli biri olduğunu ispatlamaz. Aksine bunun durumu- Şayet sahibi sünnete uymakta ise- Şeriata aykırı deccalî durumlardandır. Hele sünnete muhalif biri ise onun gösterdiği harikayı varın siz düşünün ve takdir edin" diye cevap verdi. Onların lideri Şeyh Salih hemen atılıp şu karşılığı verdi: "Bizim bu gösterdiklerimiz, Tatarların yanında geçerliydi. Ama şeriatın yanında geçerli olmuyor" orada hazır bulunanlar onun bu sözünü zapta geçirdiler. Herkes onları protesto etti. Sonra bunların boyunlarındaki demir halkayı çıkarmaları, kitap ve sünnetin dışına çıkan bir kimse olursa boynunun vurulacağı hususunda ittifakla karar alındı.
Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de Ahmediye tarikatına dair bir cüz tasnif etti. Bu cüz'ünde onların hallerini gidişatlarını ve tahayyüllerini açıkladı. Tarikatlarında kitaba uyan ve uymayan hususları anlattı. Cenâb-ı Allah onun vasıtasıyla sünneti ortaya koydu. Onların bid'atle-rini söndürdü. Hamd ve minnet Allah'adır.
72. İbn Teymiyye’ye atılan iftiralar ve ona karşı insanların tahrik edilmesi sonucu Akidetül Vasitiye” adlı eserinde sapıklık olup olmadığı hususunda oturumlar düzenlenmiş ve sonuçta Vasıtiye akidesi adlı akaid metninin ehlisünnet akidesine uygun olduğu noktasında görüş birliği edilmişti. Bu oturumlar hakkında dönemin sultanı şu değerlendirmeyi yapmış:
"Biz, İbn Teymiye hakkında düzenlenen oturumda nelerin konuşulduğunu duyduk. Onun selefin mezhebinden olduğunu anladık. Bu oturumların düzenlenmesi ile biz onun kendisine isnat edilen şeylerden temize çıkarılmasını amaçlamıştık."
73. İbn Kesir (ö: 774) sultanın meclisinde geçen başka bir olayı şöyle naklediyor:
Sultanın sağ tarafında Mısır Kadısı Bedreddin b. Cemaa, sol tarafında Vezir İbn Halilî, alt tarafında İbn Sasesî, sonra Sadreddin Ali el-Hanefî oturmuşlardı. Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye de sultanın önünde halının ucunun üzerinde oturmuştu. Vezir, zimmîlerin tekrar işaretli beyaz sarık takmalarına müsaade edilmesini istedi. Ödemekte oldukları paraya ek olarak yıllık 700.000 dinar daha vermeyi üstlendiklerini söyledi. Mecliste bulunanlar sustular. Orada Mısır ve Şam'ın kadıları, aralarında İbn Zemlekanî'nin de bulunduğu Mısırlı ve Şamlı büyük alimler vardı. Ben, sultanın meclisinde İbn Zemlekâni’nin yan tarafında oturuyordum. Alimlerden, kadılardan hiç biri bu hususta konuşmadı. Sultan, kendilerinden fetva isteyerek "Bu konuda ne diyorsunuz" diye sordu. Hiç biri konuşmadı. Ancak Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye diz üstü çöküp bu konuda sultanla sertçe konuştu. Vezirin söylediklerini sert bir dille reddetti. Sesini yükseltti. Sultan da gayet yumuşak ve sakin bir tarzda onu susturmaya çalışıyordu. Ancak İbn Teymiye çok ileri gitti. Kimsenin söyleyemeyeceklerini söyledi. Kimsenin yapamayacağını yaptı. Bu konuya sıcak bakanları da şiddetlice azarladı ve sultana dedi ki:
"Saltanat tahtına oturduktan sonra kurduğun ilk mecliste fani dünya metaı uğruna zimmîlere yardım etmeyeceğine inanıyorum. Hâşâ sen böyle bir şey yapacak biri değilsin. Tahtını sana geri veren Allah'ın sana bahşettiği nimeti an. Düşmanını yüz üstü düşürdü. Seni düşmanlarına karşı muzaffer kıldı. Bu kapıyı zimmîlere açan ilk kişi Caşnigir olmuştur. O da elbette ki senin fermanına dayanarak bunu yapmıştı. Çünkü o zaman o senin naibindi"
Sultan bu duruma şaştı ve onların tekrar beyaz sarık, giymelerine müsaade etmedi. Anlatımı burada uzun sürecek çok detaylı konuşmalar cereyan etti.
Sultan, mecliste hazır bulunanların tamamından daha çok İbn Teymiye'yi tanıyordu. Onun dindar, şecaatti, hakkı yerine getiren iyi bir insan olduğunu elbette ki biliyordu.
74. İbn Teymiyye’nin kardeşi bir mektubunda şöyle diyor:
O her zaman Allah'ın kitabını ve Resulünün sünnetini, gözleri doyuracak, müminlerin gözünü aydınlatacak derecede yayıyor; bu da düşmanların boğazına bir düğüm gibi çöküyordu.
75. Şihabuddin Ebu’l Abbas bin Fazlillah (ö: 749)İbn Teymiyye’nin Moğol sultanı Gazan ile karşılaşmasını şöyle anlatıyor:
Şeyh (İbn Teymiye) korkusundan aslanların barınaklarına sığındığı, kalblerin bedenlere düştüğü, ateşin yakıcılığını yitirip kılıçların kınlarına çekildiği, yırtıcı bir aslan, hilekar bir nemrud, ve ölüm saçan ecelin kendisi olan Sultan Mahmud Gazan’ın karşısına oturdu.
Ellerini göğsünün üzerine koydu. Onunla yüzyüze gelen Gazan Han kendisinden dua etmesini istedi. Bunun üzerine İbn Teymiye elini kaldırıp, çoğu Gazan han’ın aleyhine olmak üzere insaflı bir dua etti. Gazan da onun duasına amin dedi.
76. Hafız Zehebi şöyle diyor:
O düşüncelerine öyle kelimeler bulmuş, görüşlerini öyle bir takım kelime kalıplarına dökmüştür ki, ilk dönem alimlerinden tut da daha sonra gelen alimlere kadar hiç biri buna cüret edememişti. Sonunda bu Suriye ve Şam alimlerinden bir gurubun kendisine karşı çıkmasına sebep olmuş, o da onlara karşı koymaktan geri kalmamıştır. O alimler ibn Teymiyyeyi bid’atçılıkla suçlamışlardır. Onunla tartışmışlar, onun aleyhine yazılar yazmışlardır. Fakat o bütün bu durumlarda bile düşünce ve görüşlerinde devam etmiş, ne onlara yağcılık yapmış, nede bir kişiyi gözetmiştir. Aksine kendi içtihadının, anlayış ve kavrayışının, düşünce ve görüşlerinin ve sünnetlerle müçtehidlerin içtihatlarına derinden vakıf oluşundan dolayı kendi anlayışına uygun şekilde doğru ve sert bir şekilde konuşmalarına devam etti. Sadece bu değil hatta bununla birlikte onun Allaha bağlılığı, Allahtan çekinmesi, keskin görüşü, hızlı kavrayışı, takvası, Allahın emirlerine ve belirlediği şeriat çizgisine saygısı bunun içindeydi. Onun çağdaşları ve karşıtları arasında arasında çok büyük çatışmalar, Suriye Mısırda büyük tartışmalar oldu. Kaç kere onun tek başına bir taraf, diğerlerinin de topluca bir taraf olduğu haller oldu. Yine de Allah teala onu karşıtlarının kötülüğünden korudu.
77. Tehzibu’l-Kemâl adlı eserin sahibi değerli muhaddis Ebu Haccac el-Mizzî (ö: 742)de şöyle diyor
"Onun benzerini görmedim, kendisi de kendi benzerini görmüş değildir. Allah’ın kitabı ve Resulünün sünneti hakkında ondan daha bilgilisini, her ikisine ondan daha çok tabi olanı görmüş değilim."
78. 764 tarihinde vefat eden Kutbi (Fahruddin Muhammed bin Şakir el-Halebi) İbn Teymiyyeyi şöyle tanıtıyor:
Rabbani imam, imamlar imamı, ümmetin müftüsü, ilimler okyanusu, hafızların efendisi, mana ve lafızların (dil ve anlamlandırmada) önderi, asrının bir tanesi, çağının savaşçı kahramanı, şeyhülislam, insanların önderi, zamanın allamesi, Kuranın tercümanı, zahitlerin bayraktarı, en muvahhit kullardan, bid'atçilerin korkulu rüyası ve müçtehitlerin sonuncusu..
79. İbn Kayyım (691-751/1292-1350) şöyle diyor:
Ben Şeyhülislam ibn Teymiyye’nin ferasetinden insanı hayrete düşürecek pek çok örnekler gördüm. Benim görmediğim bu feraset olaylarından olanlar ise daha çoktur. Onun feraset örneklerini tamamen nakletmek için büyükçe bir kitap yazmak gerekir.
80. Sahih-i Buhari şarihi ve Hanefi ulemasının büyüklerinden Bedreddin Ayni (Bedruddin Mahmud bin Ahmed) (725-855)şöyle diyor:
O, İslam dinini zındıkların ve mülhidlerin zanlarına karşı müdafaa etmiş, peygamberlerin efendisinden rivayet olunan şeyleri tenkit süzgeçinden geçirmiştir. Eserleri afakı tutmuştur ve bunlarda, haktan sapmaya ve şikaka delalet eden en küçük bir şey bulunmamaktadır.
81. “el-Uküdü'd-dürriyye fî menâkıbı Şeyhülislâm Ahmed îbn Teymiyye” adlı eserin yazarı ve İbn Teymiye’nin çağdaşı ve talebesi, hadis, fıkıh, nahiv, sarf, tefsir, fıkıh usulü, hadis usulu, tarih, kıraat ve daha bir çok ilim dalında uzman olduğuna dair İbn Kesir’in şahitlik ettiği, İbn Abdilhadi (H.704-744) anlatıyor:
Melik Nasır Şeyhu’l-İslam İbn Teymiye’yi hapsettirince Bağdat alimleri toplu olarak Melik Nasır’a hitaben şu mektubu göndermişlerdir:
Doğu ülkeleri ve Irak ülkesinin halkı, Şeyhul-İslam İbn Teymiye’ye sıkıntı verildiğini ve kendisine baskı yapıldığını duyduklarında bu ehl-i İslam’a çok ağır geldi. Dindar kişilere bu bir darbe oldu. Dinden sapmış kişilerin başı dikleşti. Bid’atçı ve keyfine göre dini yönlendirmek isteyenlerin içi rahatladı. O bölgenin alimleri bu olayın önemini öğrendiklerinde ve bid’at ehli, batıl yolcularının önde gelen gerçek büyük ilim adamlarının, İslam büyüklerinin hakarete uğratılıp aşağılanmalarından neşelendiklerini görünce bu çirkin olayın kötü etkilerini sultanın huzuruna ulaştırmayı gerekli gördüler.
82. İbn Receb el-Hanbeli (ö: 795) İbn Teymiyyenin babasını şu sözleriyle tanıtıyor:
“Şehabeddin ebu Mehasin Abdulhalim b. Abdusselam b. Abdullah el-Harrani( ibn Teymiyyenin babası),Hanbeli ufkunda bir ay gibi ışık veren babası Mecdüddin ebul Berakat Abdüsselam (ibn Teymiyyenin dedesi) ile bir güneş gibi parlayan oğlu Takıyyuddin Ahmet (ibn Teymiyye) arasında gizlenmiş bir yıldız gibidir.”
Önemli Hatırlatma:
Burada ismi geçenler arasında Sünni-bidatçi bir çok kimse olup yerine göre Şeyhulislam'ın hasımlarından dahi nakiller yapılmıştır. Bundan gaye ise Şeyhulislam İbn Teymiye'nin ilmi ehliyetinin ve dindarlığının sadece kendisiyle aynı düşünen kimseler tarafından değil muhalif kesim tarafından da teslim edildiğini ortaya koymaktır.
KAYNAKLAR
1.Ebu Zehra’nın “İbn Teymiyye” adlı kitabı (Hilal yay),
2.Halil Herras’ın Vasitiye akidesi şerhi (Guraba yay),
3.M. Sait Şimşek’in İbn Teymiyye hakkında yazdığı kısa biyografi,
4.Rızaeddin bin Fahredinin yazdığı “ Şeyhulislam İbn Teymiyye ve mücadelesi” adlı kitap (Özge yay),
5.Muzaffer Can’ın Zehebi’nin tarihinin Türkçe çevirisin baş tarafında Zehebi tanıtmak için yazdığı bölüm (Cantaş yay),
6.Ebu Hasan en-Nedvi’nin İslam önderleri tarihi (2. cilt) adlı kitabı (Kayıhan yay),
7.Hayreddin Karamanın” İçtihad,taklid ve teflik üzerine dört risale” adlı kitabı,
8.Siyasetü’ş-şeriyye kitabına Muhammed Mubarek’in yazdığı önsöz (Dergah yayınları)
9.İbn Kesirin tarihi(Çağrı yay)
10.Hanımlara fetvalar (Beka yay)
11.Beşir İslamoğlu’nun yazdığı ”İslami hareketin tarihi seyri”(Denge yay) adlı kitap
12.Mevdudi’nin “İslamda ihya hareketleri”adlı kitabı (Pınar yay)
13.İbn Teymiyye külliyati 1. cild( Tevhid yay)
14.Ferhat Koca “İslam hukuk tarihinde selefi söylem”(Ankaraokulu yay)
NOT: ALINTIDIR ........
1."Uyûnu’l-Eser fi’l-Meğâzîl ve’ş-Şemaili ve’s-Siyer" adlı eserin müellifi olan İbn Seyyidi’n-Nas (v. 734 h.) şöyle diyor:
"Ben onu bütün ilimlerde pay sahibi gördüm. Nerdeyse sünnete dair bütün rivayetleri ezberlemişti. Tefsire dair söz söyledi mi bu işin sancağını yüklenmiş olduğu görülürdü. Fıkha dair fetva verdi mi en ileri noktaya ulaşmış olduğu, hadise dair konuştu mu hadis ilim ve rivayetinde oldukça ehil olduğu, mezheb ve fırkalar hakkında konuştu mu bu hususta ondan daha etraflı bilgi sahibi kimsenin görülemediği, onun ilerisinde bu hususların kimse tarafından idrâk edilemediği anlaşılırdı. Kısacası bütün ilim dallarında akranlarından ileri idi. Onu gören hiçbir göz onun benzerini görmemiştir. Hatta kendisi bile kendisi gibisini görmüş değildir."
2.Siyer-u A'lami’n-Nubelâ"nın müellifi Şemsu’d-Din ez-Zehebî (v. 748) demiş ki:
"Benim gibi bir kimsenin onun niteliklerine dair söz söylemesinden çok daha büyüktür. Eğer Kâbe’de Hacer-i Esved’in bulunduğu rükün ile Makam-ı İbrahim arasında bana yemin ettirilecek olsa, hiç şüphesiz benim gözüm onun gibisini görmemiştir, diye yemin ederim. Allah’a yemin ederim bizzat kendisi bile ilim bakımından kendi benzerini görmüş değildir."
3.Yine İmam Zehebi şöyle diyor:
"Henüz buluğa ermeden Kur’an ve fıkıhı okudu, tartıştı, delilleriyle, görüşlerini ortaya koydu. Yirmi yaşlarında iken ilim ve tefsirde oldukça ileri dereceye ulaştı, fetva verdi ve ders okuttu. Pek çok eserler yazdı, daha hocaları hayatta iken büyük ilim adamları arasında sayılır oldu. Develere yük teşkil edecek kadar pek büyük eserler yazdı. Bu sırada onun yazdığı eserler belki dörtbin defter, belki de daha fazla tutar. Cuma günlerinde seneler boyunca herhangi bir kitaba başvurmaya gerek görmeksizin yüce Allah’ın kitabını tefsir etti. Fışkıran bir zeka idi, pekçok hadis dinlemiştir. Kendilerinden ilim bellediği hocalarının sayısı ikiyüzü aşkındır. Tefsire dair bilgisi en ileri noktadadır. Hadis, hadis ravileri (Ricâli), hadisin sahih olup olmamasına dair bilgisine hiçbir kimse ulaşamaz. Fıkhı, nakli -dört mezheb imamının da ötesinde- ashab ve tabîin’in görüşleri eşsizdi. Mezheb ve fırkalara dair, usul ve kelâma dair bilgisine gelince, bu hususta onun seviyesinde bir kimse bilmiyorum. Dile dair geniş bir bilgisi vardı, Arapçası oldukça güçlü idi. Tarih ve siyere dair bilgisi şaşırtıcı idi.
4.Tabakatu'ş Şafîiyye el-Kübrâ" adlı eserin müellifi Tacu’d-Din’in babası Takıyu’d-Din es-Subkî şöyle diyor:
"Aklî ve şer’î ilimlerdeki geniş bilgisi, üstün kadri ve kaynayıp coşan denizi andıran hali ile ileri zekası, içtihadı ile bütün bu alanlarda anlatılamayacak ileri dereceye ulaşmıştı..." dedikten sonra şunları söylemektedir:
"Bana göre o bütün bunlardan daha büyük, daha üstündür. Bununla birlikte yüce Allah ona zühd, vera, dindarlık, hakka yardımcı olmak, hakkı yerine getirmek gibi özellikleri vermişti; bütün bunları da yalnızca Allah için yapardı. Bu hususta selef-i salihin izlediği yolu izlerdi. Bu konuda çok büyük bir pay sahibi idi. Bu dönemde hatta uzun dönemlerden beri onun benzeri görülmüş değildir."
5.Muhammed b. Abdi’l-Berr eş-Şafîi es-Sübkî (v. 777) şöyle diyor:
"İbni Teymiyye’ye cahil bir kimse ile yanlış kanaat ve görüşlere sahib bir kimseden başkası buğzetmez. Cahil bir kimse ne söylediğini bilmez, yanlış kanaat sahibi kimseyi ise sahib olduğu yanlış kanaat onu bilip tanıdıktan sonra hakkı söylemekten alıkoyar."
6.Hasımlarından birisi olan Kemalu’d-Din b. ez-Zemelkanî eş-Şafîi (v. 727) şöyle diyor:
"Herhangi bir ilim dalına dair kendisine soru sorulacak olursa, onu gören ve onu dinleyen bir kimse, onun bu ilim dalından başka bir şey bilmediğini zanneder ve bu seviyede kimsenin o ilmi bilmediğine hükmederdi. Diğer mezheblere mensub fukaha onunla birlikte oturduklarında kendi mezhebleri ile ilgili olarak daha önceden bilmedikleri şeyleri ondan öğrenirlerdi. Herhangi bir kimse ile tartışıp da hasmı tarafından susturulduğu bilinmemektedir. İster şer’î ilimler olsun, ister başkaları olsun herhangi bir ilim hakkında söz söyledi mi mutlaka o ilim dalının uzmanlarından ve o ilmi bilmekle tanınanlardan üstün olduğu ortaya çıkardı. Beşyüz yıldan bu yana ondan daha ileri derecede hadis hıfzetmiş kimse görülmüş değildir."
7.Şafii alimi İbn Dakîk el-Iyd (v. 702 h.) şöyle diyor:
"İbn Teymiyye ile biraraya geldiğimde bütün ilimlerin onun gözü önünde bulunduğunu, bu ilimlerden istediğini alıp, istediğini bırakan bir kişi olduğunu gördüm."
8.Aslen İşbilyeli, Dımaşk’lı (v. 738 h.) el-Birzâlî Ebu Muhammed el-Kasım b. Muhammed şöyle diyor:
"Hiçbir hususta arkasından yetişilemeyecek bir imamdı. İçtihad mertebesine ulaşmış ve müçtehidlerin şartları kendisinde toplanmıştı. Tefsirden söz etti mi aşırı derecedeki ezberleri dolayısıyla, güzel sunması ile herbir görüşe tercih zayıflık ve çürütmek gibi layık olduğu hükmü vermesiyle ve her bir ilme dalabildiğine dalması ile insanları hayrete düşürürdü. Huzurunda bulunanlar onun bu haline şaşırırlardı. Bununla birlikte o zühd, ibadet, yüce Allah’a yönelmek, dünya esbabından uzak kalıp, insanları yüce Allah’a davet etmeye de kendisini büsbütün vermiş bir kimse idi."
9.Şafîi mezhebine mensub Dımaşk’lı ve Tehzibu’l-Kemâl adlı eserin sahibi Ebu Haccac el-Mizzî de (v. 742 h.) şöyle diyor:
"Onun benzerini görmedim, kendisi de kendi benzerini görmüş değildir. Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünneti hakkında ondan daha bilgilisini, her ikisine ondan daha çok tabi olanı görmüş değilim."
10.Ebu Haccac el-Mizzi yine şöyle diyor:
"Dörtyüz yıldan bu yana onun benzeri görülmemiştir."
11.Fethu’l-Barî adlı eserin müellifi İbn Hacer el-Askalânî (v. 852 h.) şöyle diyor:
"En hayret edilecek hususlardan birisi de şudur: Bu adam Rafızî, Hulûlcüler, İttihatçılar gibi bid’at ehline karşı bütün insanlar arasında en ileri derecede duran bir kimse idi. Bu husustaki eserleri pekçok ve ünlüdür. Onlara dair verdiği fetvaların sınırı yoktur."
12.Yine İbn Hacer demiştir ki :
Şeyhu’l-İslam Takıyu’d-Din’in, kanaatlerini kabul edenin de, etmeyenin de çokça istifade ettiği ve herbir yana dağılmış eserlerin müellifi ünlü öğrencisi Şemsuddin İbn Kayyim el-Cevziyye dışında eğer, hiçbir eseri bulunmasaydı dahi, bu bile İbn Teymiyye’nin ne kadar yüksek bir konuma sahib olduğunu en ileri derecede ortaya koyardı. Durum böyle iken bir de gerek akli, gerek nakli ilimlerde Hanbeli mezhebine mensup ilim adamları şöyle dursun, çağdaşı olan Şafîi ve diğer mezheblere mensup en ilerideki önder ilim adamları akli ve nakli ilimlerde oldukça ileri ve benzersiz olduğuna da tanıklık etmişlerdir."
13."Umdetu’l-Karî Şerhu Sahihi’l-Buharî" adlı eserin müellifi Hanefî Bedru’d-Din el-Aynî (v. 855 h.) şöyle diyor:
"O, faziletli, maharetli, takvâlı, tertemiz, vera’ sahibi, hadis ve tefsir ilimlerinin süvarisi, fıkıh ve hadis usulü ve fıkıh usulü ilimlerinde gerek anlatımı ve gerek yazımı itibariyle ileri derecede idi. Bid’atçilere karşı çekilmiş yalın kılıçtı. Dinin emirlerini uygulayan büyük ilim adamı, marufu çokça emreden, münkerden çokça alıkoyandı. Son derece gayretli, kahraman ve korku ve dehşete düşüren yerlerde atılgan, çokça zikreden, oruç tutan, namaz kılan, ibadet eden bir kimse idi. Geçiminde kanaatkarlığı seçmiş, fazlasını istemeyen bir kimse idi. Oldukça güzel ve üstün şekilde sözlerine bağlı kalır, çok güzel ve değerli işleriyle vaktini değerlendirirdi. Bununla birlikte aşağılık dünyalıktan da uzak kalırdı. Meşhur, kabul görmüş ve tenkid edilebilecek bir kusuru bulunmayan, nihaî sözü kestirip atan fetvaları vardır."
15.Yine Bedruddin el-Ayni şöyle diyor:
"Ona dil uzatan kimse ancak gülleri koklamakla birlikte hemen ölen pislik böceği gibidir. Gözünün zayıflığı dolayısıyla ışık parıltısından rahatsız olan yarasaya benzer. Ona dil uzatanların tenkid edebilme özellikleri de yoktur, ışık saçıcı, dikkate değer düşünceleri de yoktur. Bunlar önemsiz şahsiyetlerdir. Bunlar arasından onu tekfir edenlerin ise ilim adamı olarak kimlikleri belirsizdir, adları, sanları yoktur.
16. Öğrencisi İbn Abdul Hadi şöyle diyor:
"Rabbani bir imam, ümmetin müftüsü, ilim denizi, hafızların seyyidi, asrının eşsiz bir âlimi. Şeyhu'l İslâm, Kur'an'ın tercümanı, zahidlerin önderi, abidler içinde sessiz, bid'atçıların düşmanı ve müctehid imamların sonuncusu olan İbn Teymiyye'nin nesebi şöyledir: Takıyyuddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. Şihabeddin Abdulhalim b. Şeyhu'l-İslam Mecduddin Abdu's-Selâm b. Ebi Muhammed Abdullah b. ebi Kasım el-Hudr b. Muhammed b. el-Hudr b. Ali b. Abdillah b. Teymiyye el-Harrânî"
17.Hafız Berzalî şöyle diyor:
"O kendisine toz kondurulmaması gereken ictihad seviyesine ulaşmış ve müctehidliği şartlarını kendisinde toplamış bir imamdır"
18.İbn Hacer el-Askalânî, şöyle diyor:
"O bir beşerdir hata da eder isabet de. İsabet ettiği konular daha fazladır, onlardan istifa etmek gerekir. Bu isabet ettiklerinden dolayı Allah'ın merhametine kavuşacağı ümit edilir. Hata ettiği yerlerde taklit edilmez, ancak mazurdur. Çünkü onun dönemindeki âlimler onun ictihad şartlarına sahip olduğunu kabul etmişlerdir"
19.Hafız Zehebi şöyle diyor:
"Şu anda o belli bir yaşa gelmiştir. Belirli bir mezhebin görüşüne göre değil bildiği deliller neyi anlatıyorsa ona göre fetva verir. Onun sünnete ve selefi metoda çok faydası olmuş bu metot üzere delilleriyle ve mukaddimeleriyle birlikte daha önce kimsenin yapamayacağı şekilde hükümler vermiştir."
20.Hafız İmam Zehebi şöyle diyor:
İbn Teymiyye sahabe ve tabiinin mezhep ve görüşlerini çok iyi bilirdi. Bir meseleyi anlattığında o konuda dört mezhebin görüşlerini de bildirirdi. Ancak belirli bazı konularda onlara muhalefet etmiş ve bu konularda da kitap ve sünnetten delil getirmiştir.
21.Hafız İmam Zehebi şöyle diyor:
Onun tarih ile siyer ilmindeki bilgisi insanları hayrete sevkederdi"
22.Allame ez-Zemlekanî şöyle diyor:
Ona bir ilimden sorulunca onu gören ve dinleyen onun cevapları karşısında bu ilimden başka bir ilim bilmiyor zanneder ve bu ilimde onun denginin olmadığına kanaat getirirdi."
23.Talebesi Hafız Bezzar şöyle diyor:
"İbn Teymiyye'nin güzel hanıma, tatlı bir cariyeye, iyi eve, bir hamiye, bostan ve bahçelere rağbet ettiği duyulmamış; para pul için gayret etmemiş, bineklere hayvanlara, nimetlere ve güzel elbiselere meyletmemiş; makam elde etmek için boğuşmamış; mübah olan birtakım kazançlar elde etmek için de aşırı bir gayret göstermemiştir."
24.El Bezzar şöyle diyor:
Biz onu dünya lezzetleri ve nimetlerinden bahsederken, dünyalık sözlerle meşgul olurken ve maişeti için insanlardan bir şeyler isterken hiç görmedik. Bilakis bütün himmetini âhiret için ve Allah'a yaklaştıracak şeyler için sarfederdi."
25.Hafız ez-Zehebi şöyle diyor:
Onun cesareti darb-ı mesel olmuştur. O bu cesaretiyle büyük kahramanlarla benzerdi." Tatar komutanı Gazan Han müslümanların memleketlerini ve topraklarını istila ettiğinde onun müslümanları ve sultanı Gazan'a karşı Allah yolunda savaşa teşvik etmesi en güzel şekilde onun kahramanlığı anlatır. Gazan ile karşılaşmış onu kınamış ve karşı çıkmıştır. Bu karşılaşma hakkında enteresan şeyler anlatılmıştır.
26.Muhaddis İbn Hacer el Askalani şöyle diyor:
"Onun hakkında söylenen sözlerin birçoğu nefsi birtakım mülahazalar ile söylenmiştir. Onun eserleri kendisini tecsim ile suçlayanları haksız çıkaracak sözlerle doludur.
27.Fikirleri hakkında Muhaddis İbn Hacer el Askalani şöyle diyor:
"Bir adamın fikirlerini onun meşhur kitaplarından araştırmak ve onun fikirlerini nakledenlerin güvenilir olanlarının sözlerine itimat etmek ilim ve akıl ehline yakışan ve gereken bir tutum ve davranıştır."
28.Şâfiî mezhebinden İmam Salih b. Ömer el-Buhıtkînî (868/1463-1464) şöyle diyor:
"Ben İbn Teymiyye'nin bu zamana kadar okuduğum kitaplarında onun küfrünü, zındıklığını gerektirecek bir sözüne rastlamadım. Onun kitaplarında kişiyi ilim ve dinde yükseltecek bid'atçılar ve sapıklarla mücadele gibi meziyetlere rastladım
29.Hanefi mezhebinin imamlarından Abdurrahman b. Ali (835/1431-32)şöyle diyor:
"İbn Teymiyye'den onun küfrünü, fıskını ve dinde çirkinliğini gerektirecek bir şey nakledilmemiştir."
30.Hanefî mezhep âlimlerinden Bedruddin el-Aynî (855) şöyle diyor:
"Kim onun kâfir olduğunu söylerse o kâfir olur. Kim onu zındıklığa itham ederse o zındıktır. Bu sözler ona nasıl nisbet edilebilir? Onun kitapları her tarafta yayılmıştır ve onun kitaplarında sapıklık ve tefrikaya işaret eden hiç bir şey yoktur."
31.İmam Ez-Zehebi şöyle diyor:
İskenderiye'de tutuklu iken Sebte valisi, ondan ezberindeki hadisleri ravilerini değerlendirmek suretiyle yazıp göndermesini ve bunların rivayeti için kendisine icazet vermesini istedi. İbn Teymiyye ezberindeki hadislerden on varak kadar isnadlarıyla birlikte yazıp gönderdi. Bu gönderdiği rivayetleri ve ravi değerlendirmelerini en büyük muhaddis bile onun kadar mahir yapamazdı. Tabakat ve hadis usulü ilimlerinde tam bir uzmanlığı vardı. Al-i ve Nazil isnadları, sahih ve sakim isnadları metinleriyle beraber çok iyi bilirdi. Onun döneminde bu konularda onun kadar, hatta onun ilmine yaklaşabilen bir âlim yoktu. Ezberindekini takdim edişindeki mahareti hadisten delil çıkarmadaki gücü gerçekten hayret uyandıracak derecedeydi. Kütüb-i Sitte ve Müsned'i çok iyi biliyordu, öyle ki onun hakkında şöyle söylenmiştir: "İbn Teymiyye'nin bilmediği hadis, hadis değildir" Yine de unutulmamalıdır ki ilmi bütünüyle ihata Allah'a mahsustur. Ancak onun diğer âlimlerden farkı, onun ilmi denizden avuçlaması diğerlerinin ilmi küçük kanallardan alıyor olmasıdır.
32.Hafız el-Berzalî (738/1337-1338) şöyle diyor:
"Tefsir hakkında konuşmaya başlayınca insanlar onun bu konudaki bilgisinin çokluğu, üslubunun güzelliği, bir konudaki görüşleri değerlendirişinin isbatı, zayıf ve batıl görüşleri tesbit edişindeki kabiliyeti ve her ilimdeki mahareti karşısında şaşkınlığa kapılırdı. Onu dinleyenler onu hayret ve beğeniyle dinlerdi
33.Hafız Zehebi : (ö. 748/1347- 1348) şöyle diyor:
"Arap dili hakkındaki bilgisi gerçekten çok kuvvetliydi."
34. Bir öğrencisi şöyle diyor:
“İbni Teymiyye, hakkı kimde bulursa bulsun, ona sımsıkı sarılır ve benimserdi. Allah üzerine yemin ederim ki, Allah’ın Resulune, onun sünnetine yapışarak, sarılarak hürmet etme yolunda, ondan daha ileri durumda olan bir insana rastlamadım hayatımda. Herhangi bir mesele hakkında bir hadis söylediğinde, o hadisi neshedecek bir hadis de yoksa ve o da bunu bilirse, hemen o hadise göre amel ederdi. Hüküm ve fetvasını elbette o hadise uygun bir biçimde verirdi.
Allah Resulundan başka kim olursa olsun, o kişi ne kadar büyük tanınırsa tanınsın, onun için sözleri ve fiilleri asla örnek olmazdı. Kabul etmezdi doğrudan doğruya kimsenin sözlerini. Allah Resulunden başka bir beşerin sözlerine, sultan zorlaması ve başka zorlamlar da olsa asla iltifat etmezdi. Sünneti bırakıp da, bir insanın sözlerine sarılmamıştı hayatının hiç bir döneminde
35.Hafız Zehebi şöyle diyor:,
“Onu öyle kötülüklerle başbaşa bırakmışlardır ki ondan başka kimse bu kötülüklerden yakasını sıyıramazdı. Fakat, şanı yüce Allah, onu her seferinde kötü maksatlıların şerrinden korumuş, muhafaza etmiştir. Çünkü, o bütün hayatı boyu Tevhid inancına şerik koşmamış, her tehlikede ve eziyette sadece ve sadece Allah’dan meded ummuş, kurtuluşu O’ndan beklemiştir. O her işinde bütün mevcudiyetiyle Allah’a sığınır, kalbinin var gücüyle sadece Allah’a tevekül ederdi. Onun için de, hiçbir zaman moral kırıklığına uğradığı görülmemişti.
36.İbn Teymiye’nin ağır eleştirilerine maruz kalan Moğol sultanı Gazan şöyle diyor:
“Ben, bunun gibi cesaretli ve sözleri beni etkileyen birine daha rast gelmedim. Şimdiye kadar, kimseden böyle sözler işitip de, sözleri söyleyeni başını omuzu üzerinde bıraktığım da pek olmamıştır. Hele hiç kimsenin isteğini yerine getirmeyi aklımdan bile geçirmemiştim!”
37.El Vâfi bi'l Vefeyât" da Şeyh Şemseddin şöyle diyor:
"Bir meseleye delalet eden âyetlerden neler murad olunduğunu ondan hemen çıkarıp O'nun gibi süratle ortaya koyan olmadığı gibi, hadisleri metinleriyle birlikte bilip, sahih, müsned veya sünenlerden birine ait olduğunu da bilen yoktur. Sanki bunlar gözünün önünde duruyormuş veya dilinin bir kenarında bekliyormuş gibi, hemen gayet tatlı ifade ve ibarelerle, ortaya kor, hem de muhaliflerini sustururcasına..."
38.İmam Hafız Ebû Abdullah Zehebi şöyle diyor:
"Bazı son dönem alimleri, kendisini "Hibru'l Kur'ân" diye lakablandırmıştır. Tefsir hususunda onun durumu meydandadır. Bir soru sorulması halinde hemen delilleri ikame edip Kur'ân'dan ayetlerle cevap verir. Hem de hayret uyandıran bir güçlülükle cevap verir. Tefsir'deki fazla bilgisinden dolayıdır ki, bir çok müfessirlerin hatalarını ve yanılgılarını ortaya koymuştur..."
39.İbn Teymiyyeyi hapsettiren türlü ezaları ve hakaretleri İbn Teymiyeye reva gören ve daha sonra işler tersine dönünce idam edilmekle karşı karşıya gelen ama İbn Teymiyenin sultana yaptığı rica sonucunda hayatı bağışlanan Maliki kadısı İbn Mahluf şöyle diyor:
İbn Teymiyye gibisini görmedik, biz onu mahvetmek için elimizden geleni yaptık ama buna güç yetiremedik, o ise bizi mahvetmeye güç yetirdiği halde bizi affetti.
40. İbn Nasıruddin (v. 842/1438) :
İbn Teymiye'den övgü dolu cümlelerle bahseden 87 âlimin ifadesini nakletmiştir.
41.İbn Teymiye ile çağdaş olan Şafi alimlerinden ve önemli hadisçilerden Ebu Haccac el-Mizzi (654-742) şöyle diyor
"Dört yüz yıldan bu yana onun benzeri görülmemiştir."
42.İbn Kesir tarihinde Ebu Abdurrahman es-Süyufî'nin şöyle dediğini nakletmiştir:
"Ebü'l-Feth Kavvas adındaki zahid şahsın cenaze merasimine Şeyh Ebü'l-Hasan ed-Darekutnî ile birlikte iştirak etmiştim. Böyle büyük bir cemaate katıldığımızda Şeyh Ebü'l-Hasan bana dönüp şöyle dedi: Ebu Sehl b. Ziyad el-Kattan'ın İmam Ahmed'den naklen Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'in şöyle dediğini işittim: "Bid'atçilere deyin ki, bizimle sizin aranızda ayırıcı özellik, cenazelerdir." Kuşkusuz İmam Ahmed b. Hanbel’in cenazesine iştirak eden cemaatin sayısı çok yüksekti. Çünkü belde ahalisinin sayısı fazla olup bu törene hayli insan iştirak etmişti. Ayrıca İmam Ahmed'i tazim ettiklerinden, devlet tarafından sevilen bir insan olduğundan ötürü de cenaze merasimine katılan cemaatin sayısı Çok olmuştu.
(İbn Kesir diyor ki) Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye ise Dımaşk'ta vefat etmişti.
Dımaşk'ın ahalisi ise o zaman sayı bakımından Bağdatlıların onda biri bile değildi. Ama zorba bir sultan kendilerini toplayacak olsaydı bile İbn Teymiye'nin cenaze merasimine bu kadar büyük bir cemaat katılmazdı. Kaldı ki İbn Teymiye, sultan tarafından hapsedildiği kalede vefat etmişti. Ayrıca fakihlerin ve yoksulların çoğu da bırakınız Müslümanları, diğer dinlere mensup kimseleri dahi nefret ettirecek şeyleri, İbn Teymiye'den naklediyorlar ve bu gibi şeyleri ona isnat ediyorlardı. İşte bütün bunlara rağmen İbn Teymiye'nin cenazesine katılan insanların sayısı oldukça fazla olmuştu!"
43. H. 749 yılında vefat eden çağdaşlarından olan İbn Verdi’nin İbn Teymiyye’nin ölümünün ardından söylediği mersiyeden bölümler:
Öyle bir yiğitti, ki ilimde tek
Müşkilatın hallinde kendisine baş vurulurdu
O bütün insanları takvaya davet,
Fısk-u fucürla iştigal eden fırkaları redd ederdi.
İlmi hareketin duraklayıp inişe geçtiği bir sırada
Teymiye oğulları ilim yıldızları olarak çıkmışlardır.
Ancak ne büyük pişmanlık ki, çekemeyenleri
Onu şirk şaibesi ile ithama kalkıştılar
İçinizde İmam’ı hapishane de görünce yerinde
Duramayan akl-ı selim sahibi kimse yok mu?
Bu yaptığınız Yahudiler için ne büyük bir sevinç kaynağıdır;
Hasmının çöküşünden ancak hasımlar mutluluk duyar
İnsafa davet eden tek bir kişi dahi yok,
Herkes kendi heva ve menfaati peşinde koşmakta.
Ey hasetçiler! Şüphesiz sırat köprüsü kurulduğunda
Gerçek maksadınız ve kötü niyetiniz açığa çıkacaktır.
İşte o öldü, sizlerde rahatladınız, artık bildiğinizi yapın!
Meclisleri kurup problemleri halledin,
Sizi reddedecek kimse kalmadı.
O seccade artık dürülmüştür.
44. Talebelerinden İbn Meri diyor ki:
Onun bütün gayesi batıl ve bidatı reddedip selefin yolunu ve sünneti hakim kılmaktı. Bundan başka, onun eserleri, araştırma mahsulü olup, her sözü bir temele ve delile dayandığından başkalarının teliflerinden üstün ve de seçkindir.
45. İmam Şevkani (1172-1250) şöyle diyor:
O dünya nimetlerinden uzak, ahreti isteyen, akıl ve anlayışta zamanının en üstünü, fehm, basiret ve zekâ bakımlarından en engini idi. Aklının kemali ile ilim ve amelinin güzelliğinden dolayı kıskanıldı ve hakkı tutup, halkın maslahatını gözettiği için kendisine düşmanlık beslenildi.
46. İbn Teymiyye’nin çağdaşı olan Şafii alimlerinden Abdullah bin Abdulhamid el-Iraki, İbn Teymiye’nin en önemli öğrencilerinden biri olan İbnu Abdilhadi’ye (H.704-744) (Şemsuddin Ebu Abdillah Muhammed bin Ahmed bin AbdilHadi el- Hanbeli) yazdığı mektubunda şöyle diyor:
Mütekaddimin ve müteahirinin teliflerinde zayıf ve boş sözler/görüşler görüp çok üzülür ve İslami eserlerin böyle batıl ve esassız şeyler içermesinden dolayı mütessir olurdum. Sırf sünnet ve selefin yolundan ibaret olan eserleri arar,izlerdim. Bunları bulamadığım zamanda Allahu teala’ya yalvarırdım.Allahu teala hazretleri, İmamud-dünya ibn Teymiyyenin eserlerini görmemi nasip etti. İşte gönül hastalığımın devasını bunlarda buldum. okuyup incelediğimde kalbim açılıp ferahladı. Kendisiyle görüşmek için Şama gitmeye hazırlandığım sırada Şeyh hazretlerinin vefat haberi erişti. Başıma gelen bu musibeti kelimelerle anlatamam. Hatırıma her geldiğinde hasretle yanıp dururum…
47. Çağdaşı İbn Fazlillah (Şihabuddin Ebu’l Abbas Ahmed bin Muhyiddin el- Umeri) (ö: H. 749) şöyle diyor:
Hafız, hüccet, müctehid, müfessir, şeyhülislam, asrının bir eşi daha bulunmayanı, tek başına bir ümmet, tek başına bir kişilikti. O tüm mezheplerin dağınıklığını ve mezhep mensuplarının bölünmüşlüğünü asgariye indirdi. Yine o,insanların en zekisi, hafızası en güçlü, unutkanlığı en az olanı idi. Tefsir ve kuran ilimlerinde imam olduğu gibi fıkıh ve fukahanın ihtilaflarını da bilirdi.
48. İbn Verdi (H. 749) şöyle diyor:
O, rical ilminin cerh,tadil ve tabakat dallarında ve hadis tarihi konusunda bir otorite idi. Yine o,hadisleri hatırlama ve onlardan hüküm çıkarmada da hayret verici bir kudrete sahipti ve aynı zamanda hadisleri kütüb-i sitte ve müsnedlere isnat etmede de en son merci sayılırdı.
49. İbn Kesir (İmaduddin İsmail bin Ömer el-Basri eş-Şafii) (ö: H774) şöyle diyor:
Kendisine haset ve düşmanlık yapıldı. Ancak hiçbir şey ve hiçbir kınayıcı onu yolundan alıkoyamadı. Düşmanlarının eziyetlerine aldırmadı. Onlar kendisine hiçbir şey yapamadılar. Yapabildikleri, hapse attırmaktan ibaretti. Bütün bunlara rağmen, gerek Mısırda, gerekse Şam’da ders ve sohbetlerinden bir an olsun geri kalmadı. Kendisini lekeleyecek bir şey bulunamadı.
50. Büyük muhaddis ve Şafii fakihlerinden İbn Hacer el-Askalani (Şihabuddin Ebu’l Fazl Ahmed bin el-Hafız) (773-852) şöyle diyor:
Şeyh güneşten daha meşhurdu ve kendisine “Şeyhulislam” lakabı verilmişti. Geceleri sabaha kadar yaranı, talebe ve dostlarıyla sohbet ederdi. Bu gerçeği, ancak onun kadrini bilmeyen ve insaftan uzak kimseler inkâr edebilir. Şeriat alimleri, onun, ictihad için gerekli tüm unsurları kendisinde topladığına şahitlik ederler.
51. Şafii ulemasınından olan 869 da vefat eden Belkini ( Alemuddin Salih bin Siracuddin Ömer) demişki:
Zamanın en alimi, akranlarının tümünden üstün, şeriatı Mustafayı lisanı ve kalemiyle savunan ve din-i Hanif için yılmadan çarpışan biriydi.
52. Suyuti (849-911) şöyle diyor:
(İbn Teymiyye ) Peygamberlerin varisi, müctehidlerin sonuncusu, İslamın bereketi, kelamcıların delili, sünnetin ihyacısı..
53. Fıkhu’l- Ekber şarihi ve Hanefi ulemasının büyüklerinden Molla Aliyyül-Kari (Ali bin Muhammed bin Sultan el-Herevi el- Hanefi) (ö: H. 1014) İbn Kayyım ve İbn Teymiyye ye saldıranlara karşı onları şu sözleriyle savunmuştur:
“Medarikus salikin” adlı eseri okuyan herkes görecektir ki Her ikisi de Ehl-i Sünnet vel cemaatin büyüklerinden ve bu ümmetin evliyalarındandır.
54. Yine İmam Zehebi şöyle diyor:
Kahramanlık, cihad ve atılganlığı ise nitelendirilemeyecek kadar, anlatılamayacak kadar ileri idi. Örnek gösterilecek derecede çok cömert idi. Yemekte ve içmekte az ile yetinir, zühd ve kanaat sahibi bir kimse idi."
55. Büyük hadisçi ve tarihçi İmam Zehebi (ö: 748) şöyle diyor:
Ondan daha güçlü ayet ve hadis metinlerini asıl ibareleriyle eksiksiz hatırlayan ve hemen onları yerinde eksiksiz kullanarak delil gösteren bir kimseyi görmedim. Hadis ve sünnetin ilim hazinesi onun iki gözü önünde ve dilinin hemen ucundaydı.
56. Şevkani (1172-1250) şöyle diyor:
Ancak tartışmada kendisini heyecan, gazap ve hasma lisanla şiddetli hücum gibi hallerinden dolayı, nefislerde kendisine karşı bir düşmanlık hissi uyanmasına neden oluyordu. Böyle olmasaydı, alimler arasında hakkını teslimde icma olurdu; zira en büyük alimler onun ilmi dirayetine boyun eğiyor ve onu sahili bulunmayan engin bir denize, bitmek bilmeyen bir hazineye benzetiyorlardı.
57. Hasımlarından Zemlekani (ö: 727) İbni Teymiye’nin ” Ref’ül-melam “ isimli eseri neşredildiğinde hakkında şu beyitleri yazmış:
Vasfediciler onun hakkında ne dediler?
Ki, onun sıfatları saymakla bitmez.
O,Allahın kahir (kahredici/üstün gelen) hüccetidir.
O, bizim aramızda çağın bir harikasıdır.
O,yaratılmışlar içinde açık bir ayettir.
Onun nuru fecirden daha parlaktır.
58. Şevkani (1172-1250) şöyle diyor:
Bazı önemsiz kimseler dışında insanlar onun değerini vefatından sonra anladılar. Ve yine insanlar ittifak halinde ondan övgüyle bahseder oldular.
59. İmam Zehebi kendisini İbni Teymiyye bağlılık noktasında aşırı gitmekle itham edenlere cevaben şöyle demiş:
“Elhamdülillah! biz onun hakkında ne aşırı gidenlerden ne de hakkını vermeyenlerdeniz. Tabi’inin ve Tebe-i tabiinin alimlerine kemal anlamda onun gibi benzeyen biri görülmedi. Ben onun gibilerini ancak kitaplarda görüyorum..
60. Şevkani (1172-1250) şöyle diyor:
Yaşadıkları dönemler,benzerlerinin veya kendilerine yakın kimselerin çıkmasına müsait iken, İbn Hazm’dan sonra onun (İbn Teymiye) gibisini görmedim. O şartların kendisinde toplanmasıyla içtihadı hak eden bir alimdi. Fetvaları, çeşitli dallarda –sanıyorum- 300 veya daha fazla cilt tutmaktaydı.
61. Hadis kritiği noktasında bir otorite olan İmam Zehebi (673-748) şöyle diyor:
”İbn Teymiyye’nin bilmediği bir rivayet, hadis değildir.” Sözü onun hakkında doğrudur, geçerlidir.
62. Talebelerinden Hafız Siraceddin Ebu Hafs el-Bezzar şöyle diyor:
“O ata bindiğinde düşman arasında en büyük kahramanlar gibi dolaşır ve en cesur süvariler gibi at üstünde dururdu. Hücumlarıyla düşmanı öyle perişan eder, hiç çekinmeden düşmanın içine öyle bir dalardı ki, sanki o ölüm nedir bilmez, ölümden hiç korkmazdı.
63. Ebu Hafs el Bezzar şöyle diyor:
İlim sanki onun kanına, damarına girmişti ve sanki derisi kemiği olmuştu. İlim onun için belli bir zaman ve geçici bir an için arzu ettiği bir şey değildi. Onun elbisesi, örtüsü, üzerinde yattığı döşeğiydi.
64. Hafız Ebu Hafs el-Bezzar şöyle diyor:
Onun ifadelerinde coşkun sel gibi çağlayıcılık, deniz gibi taşkınlık vardır. Konuşmasının başından sonuna kadar sanki konuştuğu o yerde değilmiş gibi durur. Gözlerini kapatır, öyle konuşur. O sırada kendisine öyle bir heybet ve vakar gelir ki, orada bulunanlar bir ürperti hissederler, hayrete düşerler, şaşkın kalırlar.
65. İbn Kayyım (691-751/1292-1350)şöyle diyor:
O,düşmanlarına bile hayır dua ederdi. Ben onlardan hiçbirine beddua ettiğini görmedim. Ben bir gün en büyük rakibini ve kendisine herkesten çok düşmanlık besleyip eziyet eden bir kişinin ölüm haberini getirdiğimde bana kızdı ve (benden)yüzünü çevirdi.
66. Önceleri Şafi mezhebine mensup iken İbn Teymiye’den ders aldıktan sonra Hanbeli mezhebine geçen İmadüddin el- Vasıti ( Ahmed bin İbrahim eş-Şafii el- Hanbeli) (ö: 701)şöyle diyor:
Biz kendi çağımızda İbn Teymiye’yi; Hz peygamberin peygamberlik nurunun onun hayatında parladığını, sünnetlere bağlılığın onun bütün sözlerinde, hareketlerinde göze çarptığını gördük. Temiz bir kalp, dürüst bir his; gerçek peygamberlere bağlılığın ve mükemmel bir sünnete uymanın onun adı olduğuna şahadet eder.
67. Kavakibüd-dürriye kitabının yazarı Mer’i bin Yusuf bin Ebi Bekr el-Hanbeli ( ö: 1033) şöyle diyor:
Dediler ki: Kim biraz meseleye dikkatle eğilirse görecektir ki, İbn Teymiyye’ye taraftar olan kimse hangi şehirde bulunursa bulunsun o, şehrin alimleri içinde hepsinden fazla kitap ve sünnete bağlı, en çok ahireti arzu etmekle meşgul ve en fazla dünyadan yüz çevirip ona önem vermeyen kimsedir. Bunun aksine ona karşı olanlar ise; dünyaya çok hırslı, dünya malına en çok istekli, riyakâr ve şöhret peşinde koşandır. Allah daha iyi bilir.
68. Sahih-i Buhari şarihi ve Hanefi ulemasının büyüklerinden Bedreddin Ayni (Bedruddin Mahmud bin Ahmed) (725-855)şöyle diyor:
İlmi büyüklüğü ve bilgideki mükemmelliğiyle birlikte onda görülen kerametleri o kadar çok insan nakletmiştir ki, bunda şüphe götürmeye imkân yoktur.
69.H. 749 yılında vefat eden çağdaşlarından olan İbn Verdi’nin ibn Teymiyye’nin ölümünün ardından söylediği mersiyeden bir bölüm:
Subhanallah! Bu lahit neyi örtmekte?
Bu yer böyle bir kıymeti nasıl örtebilir?
Onun meziyetlerine erişemeyenler kendisini çekemediler.
Ve ona tuzak kurup dil uzatmada aşırı gittiler.
Onlar, onun izlediği yolları izleme hususunda tembel iken,
Ona eziyet etmede büyük hüner ve gayret gösterdiler.
70. Tarihçi, hadisçi, İbn Teymiye’nin çağdaşı ve ders arkadaşı Şeyh Alemüddin Ebu Muhammed el-Berzalî (ö: 739) şöyle diyor:
"Bu sene zilkade ayının yirmisinde pazartesi gecesi şeyh, imam, âlim, allame, fakih, hafız, zâhid, âbid, önder, mücahid, Şeyhü'l-İslam Takiyyüddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. İmam Allame Müftü Şihabüddin Ebü'l-Mehasin Abdül-halim b. Şeyh İmam Şeyhü'l-İslâm Ebü'l-Berekât Abdüsselâm b. Abdul¬lah b. Ebü'l-Kasım Muhammed b. Hızır b. Muhammed b. Hızır b. Ali b. Abdullah b. Teymiye vefat etti. Harranlıydı. Sonraları Dımaşk'a yerleşti. Zilkade ayının yirmisinde pazartesi gecesi Dımaşk Kalesi'nde tutuklu bulunduğu salonda vefat etti. Vefatı nedeniyle büyük bir kalabalık kaleye gitti….. Yıkandıktan sonra cenaze dışarı çıkarıldı. Kalede ve yolda büyük bir cemaat toplandı. Cemaatın bir ucu kalede, diğer ucu da Emevî Camii'nde idi. Caminin içi, sahnı, külase kısmı, Babü'l-Berid ve Babü's-Saat kısmı insanlarla dolmuş, kalabalık Lebbadin ve Gevara kapısına kadar uzanmıştı. Cenaze gündüz saat dörtte hazırlandı ve camiye getirildi Askerler, aşırı kalabalık ve izdihama karşı onu koruyorlardı. Kalede cenaze namazı kılındı. Namazı önce Şeyh Muhammed b. Teramam kıldırdı. Sonra öğle namazının ardı sıra Emevî Camii'nde de ikinci kez cenaze namazı kılındı. Kalabalık gittikçe fazlalaşıyordu. Nihayet meydanlar, sokaklar, caddeler, insanlarla dolup taştı. Daha sonra namazın ardı sıra cenazesi eller ve başlar üzerinde taşındı. Naaş, Babü'l-Berid'ten şehir dışına çıkarıldı. İzdiham fazlalaştı. Ağlayanların, feryad-ü figan edenlerin, ona rahmet dileyenlerin, dua edenlerin, övenlerin sesi göğe yükseldi. İnsanlar, mendillerini, sarıklarını ve elbiselerini onun naaşının üzerine attılar. Cenazeye gelenlerin ayakkabıları izdiham nedeniyle sıyrılıp ayaklarından çıkıyor, kabanları, mendilleri ve sarıkları da üzerlerinden düşüyor, ancak kimse buna aldırış etmiyordu. Çünkü hep cenaze ile ilgileniyorlardı. Cenaze başlar üzerinde taşmıyor, bazen ileriye gidiyor, bazen geride kalıyor, bazen insanların geçebilmesi için durduruluyordu. İnsanlar büyük bir izdiham içinde Emevî Camii'nin tüm kapılarını açarak dışarı çıkabildiler. Ancak yine de sıkıştılar. Sonra insanlar şehrin bütün kapılarını açarak yine büyük bir izdiham içinde şehir dışına çıkabildiler. Lâkin kalabalık daha fazla şehrin şu dört kapısında yoğunlaşmıştı: Cenazenin çıkarıldığı Ba-bü'1-Ferec, Babül-Feradis, Babü'n-Nasr ve Babü'l-Cabiye. Sûkü'l-Hayl'e, gelindiğinde izdiham daha da büyüdü, kalabalık arttı, insanlar fazlalaştı. Cenaze oraya konuldu. Kardeşi Zeyneddin Abdurrahman orada öne geçip cenaze namazı kıldırdı. Namaz tamamlanınca cenaze, Sufiye Mezarhğı'na götürüldü. Kardeşi Şerefüddin Abdullah'ın yanı başına defnedildi. Allah ikisine de rahmet etsin. Defin işi ikindiden az Önce tamamlanmıştı. Çünkü cenaze merasimine gelenler çoktu. Bahçelerden Gota mıntıkasından, köylerden ve kasabalardan çok sayıda insan cenaze merasimine gelmiş, bu yüzden bütün dükkânlar kapatılmıştı. Gelemeyenler de ona rahmet ve dua okuyorlardı. Bunlar mazeretli kişilerdi. Cenazeyi teşyi etmeye birçok kadın da gelmişti. Bunların sayısı tahminen 15.000 kadardı. Damlarda ve diğer yerlerde toplananlar hariç hepsi de İbn Teymiye'ye rahmet okuyorlar, kendisi için ağlıyorlardı. Cenazeye iştirak eden erkeklerin sayısı ise tahminen 60.000 ile 100.000 civarındaydı. 200.000 kişinin katıldığına dair rivayetler de vardır…. Vefatından sonra bazıları onun hakkında çok Salih rüyalar görmüşlerdi. Bir grup şair de onun için kasidelerle mersiyeler yazmıştı.
71. İbn Kesir (ö: 774) tarihinde ibn Teymiyye hakkında şu olayı anlatıyor:
Bu senenin cemaziyülevvel ayının dokuzunda cumartesi günü bir gurup Ahmedî fakirleri (Ahmediye fırkası salikleri, müridleri) Ablak Sarayında saltanat naibinin huzurunda toplantılar. Bu toplantıya Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de katılmıştı. Bunlar, saltanat naibinden emirlerin huzurunda da Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye'nin kendilerini yönetmekten ve kendilerine emirlik yapmaktan vazgeçmesini, kendi kendilerini idare etme haklarını kendilerine vermesini istediler. Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye onlara şu cevabı verdi:
"Bu mümkün değildir. Herkesin kitap ve sünnetin hükmü altına girmesi gerekir. Sözünü ve fiilini kitaba ve sünnete uydurması icap eder. Her kim kitap ve sünnetin çerçevesi dışına çıkarsa ona karşı koymak vacip olur."
Bu cevap karşısında onlar, semalarında icra ettikleri şeytanî hallerini orada da icra etmek istediler. Ancak Şeyh İbnu Teymiye bunlar, batıl ve şeytanî hallerdir. Bunların gösterdikleri harikaların çoğu hile ve bühtandır. Bunlardan ateşe girmek isteyen varsa önce hamama gidip bedenini tertemiz yıkasın. Sirke ve Çöven otuyla vücudunu ovalasın. Bundan sonra -eğer gerçekçi ise- ateşe girsin bakalım. Faraza yıkandıktan sonra bid'at ehlinden biri ateşe girecek olsa bu onun Salihliğini ve keramet ehli biri olduğunu ispatlamaz. Aksine bunun durumu- Şayet sahibi sünnete uymakta ise- Şeriata aykırı deccalî durumlardandır. Hele sünnete muhalif biri ise onun gösterdiği harikayı varın siz düşünün ve takdir edin" diye cevap verdi. Onların lideri Şeyh Salih hemen atılıp şu karşılığı verdi: "Bizim bu gösterdiklerimiz, Tatarların yanında geçerliydi. Ama şeriatın yanında geçerli olmuyor" orada hazır bulunanlar onun bu sözünü zapta geçirdiler. Herkes onları protesto etti. Sonra bunların boyunlarındaki demir halkayı çıkarmaları, kitap ve sünnetin dışına çıkan bir kimse olursa boynunun vurulacağı hususunda ittifakla karar alındı.
Şeyh Takiyyüddin b. Teymiye de Ahmediye tarikatına dair bir cüz tasnif etti. Bu cüz'ünde onların hallerini gidişatlarını ve tahayyüllerini açıkladı. Tarikatlarında kitaba uyan ve uymayan hususları anlattı. Cenâb-ı Allah onun vasıtasıyla sünneti ortaya koydu. Onların bid'atle-rini söndürdü. Hamd ve minnet Allah'adır.
72. İbn Teymiyye’ye atılan iftiralar ve ona karşı insanların tahrik edilmesi sonucu Akidetül Vasitiye” adlı eserinde sapıklık olup olmadığı hususunda oturumlar düzenlenmiş ve sonuçta Vasıtiye akidesi adlı akaid metninin ehlisünnet akidesine uygun olduğu noktasında görüş birliği edilmişti. Bu oturumlar hakkında dönemin sultanı şu değerlendirmeyi yapmış:
"Biz, İbn Teymiye hakkında düzenlenen oturumda nelerin konuşulduğunu duyduk. Onun selefin mezhebinden olduğunu anladık. Bu oturumların düzenlenmesi ile biz onun kendisine isnat edilen şeylerden temize çıkarılmasını amaçlamıştık."
73. İbn Kesir (ö: 774) sultanın meclisinde geçen başka bir olayı şöyle naklediyor:
Sultanın sağ tarafında Mısır Kadısı Bedreddin b. Cemaa, sol tarafında Vezir İbn Halilî, alt tarafında İbn Sasesî, sonra Sadreddin Ali el-Hanefî oturmuşlardı. Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye de sultanın önünde halının ucunun üzerinde oturmuştu. Vezir, zimmîlerin tekrar işaretli beyaz sarık takmalarına müsaade edilmesini istedi. Ödemekte oldukları paraya ek olarak yıllık 700.000 dinar daha vermeyi üstlendiklerini söyledi. Mecliste bulunanlar sustular. Orada Mısır ve Şam'ın kadıları, aralarında İbn Zemlekanî'nin de bulunduğu Mısırlı ve Şamlı büyük alimler vardı. Ben, sultanın meclisinde İbn Zemlekâni’nin yan tarafında oturuyordum. Alimlerden, kadılardan hiç biri bu hususta konuşmadı. Sultan, kendilerinden fetva isteyerek "Bu konuda ne diyorsunuz" diye sordu. Hiç biri konuşmadı. Ancak Şeyh Takiyyüddin İbn Teymiye diz üstü çöküp bu konuda sultanla sertçe konuştu. Vezirin söylediklerini sert bir dille reddetti. Sesini yükseltti. Sultan da gayet yumuşak ve sakin bir tarzda onu susturmaya çalışıyordu. Ancak İbn Teymiye çok ileri gitti. Kimsenin söyleyemeyeceklerini söyledi. Kimsenin yapamayacağını yaptı. Bu konuya sıcak bakanları da şiddetlice azarladı ve sultana dedi ki:
"Saltanat tahtına oturduktan sonra kurduğun ilk mecliste fani dünya metaı uğruna zimmîlere yardım etmeyeceğine inanıyorum. Hâşâ sen böyle bir şey yapacak biri değilsin. Tahtını sana geri veren Allah'ın sana bahşettiği nimeti an. Düşmanını yüz üstü düşürdü. Seni düşmanlarına karşı muzaffer kıldı. Bu kapıyı zimmîlere açan ilk kişi Caşnigir olmuştur. O da elbette ki senin fermanına dayanarak bunu yapmıştı. Çünkü o zaman o senin naibindi"
Sultan bu duruma şaştı ve onların tekrar beyaz sarık, giymelerine müsaade etmedi. Anlatımı burada uzun sürecek çok detaylı konuşmalar cereyan etti.
Sultan, mecliste hazır bulunanların tamamından daha çok İbn Teymiye'yi tanıyordu. Onun dindar, şecaatti, hakkı yerine getiren iyi bir insan olduğunu elbette ki biliyordu.
74. İbn Teymiyye’nin kardeşi bir mektubunda şöyle diyor:
O her zaman Allah'ın kitabını ve Resulünün sünnetini, gözleri doyuracak, müminlerin gözünü aydınlatacak derecede yayıyor; bu da düşmanların boğazına bir düğüm gibi çöküyordu.
75. Şihabuddin Ebu’l Abbas bin Fazlillah (ö: 749)İbn Teymiyye’nin Moğol sultanı Gazan ile karşılaşmasını şöyle anlatıyor:
Şeyh (İbn Teymiye) korkusundan aslanların barınaklarına sığındığı, kalblerin bedenlere düştüğü, ateşin yakıcılığını yitirip kılıçların kınlarına çekildiği, yırtıcı bir aslan, hilekar bir nemrud, ve ölüm saçan ecelin kendisi olan Sultan Mahmud Gazan’ın karşısına oturdu.
Ellerini göğsünün üzerine koydu. Onunla yüzyüze gelen Gazan Han kendisinden dua etmesini istedi. Bunun üzerine İbn Teymiye elini kaldırıp, çoğu Gazan han’ın aleyhine olmak üzere insaflı bir dua etti. Gazan da onun duasına amin dedi.
76. Hafız Zehebi şöyle diyor:
O düşüncelerine öyle kelimeler bulmuş, görüşlerini öyle bir takım kelime kalıplarına dökmüştür ki, ilk dönem alimlerinden tut da daha sonra gelen alimlere kadar hiç biri buna cüret edememişti. Sonunda bu Suriye ve Şam alimlerinden bir gurubun kendisine karşı çıkmasına sebep olmuş, o da onlara karşı koymaktan geri kalmamıştır. O alimler ibn Teymiyyeyi bid’atçılıkla suçlamışlardır. Onunla tartışmışlar, onun aleyhine yazılar yazmışlardır. Fakat o bütün bu durumlarda bile düşünce ve görüşlerinde devam etmiş, ne onlara yağcılık yapmış, nede bir kişiyi gözetmiştir. Aksine kendi içtihadının, anlayış ve kavrayışının, düşünce ve görüşlerinin ve sünnetlerle müçtehidlerin içtihatlarına derinden vakıf oluşundan dolayı kendi anlayışına uygun şekilde doğru ve sert bir şekilde konuşmalarına devam etti. Sadece bu değil hatta bununla birlikte onun Allaha bağlılığı, Allahtan çekinmesi, keskin görüşü, hızlı kavrayışı, takvası, Allahın emirlerine ve belirlediği şeriat çizgisine saygısı bunun içindeydi. Onun çağdaşları ve karşıtları arasında arasında çok büyük çatışmalar, Suriye Mısırda büyük tartışmalar oldu. Kaç kere onun tek başına bir taraf, diğerlerinin de topluca bir taraf olduğu haller oldu. Yine de Allah teala onu karşıtlarının kötülüğünden korudu.
77. Tehzibu’l-Kemâl adlı eserin sahibi değerli muhaddis Ebu Haccac el-Mizzî (ö: 742)de şöyle diyor
"Onun benzerini görmedim, kendisi de kendi benzerini görmüş değildir. Allah’ın kitabı ve Resulünün sünneti hakkında ondan daha bilgilisini, her ikisine ondan daha çok tabi olanı görmüş değilim."
78. 764 tarihinde vefat eden Kutbi (Fahruddin Muhammed bin Şakir el-Halebi) İbn Teymiyyeyi şöyle tanıtıyor:
Rabbani imam, imamlar imamı, ümmetin müftüsü, ilimler okyanusu, hafızların efendisi, mana ve lafızların (dil ve anlamlandırmada) önderi, asrının bir tanesi, çağının savaşçı kahramanı, şeyhülislam, insanların önderi, zamanın allamesi, Kuranın tercümanı, zahitlerin bayraktarı, en muvahhit kullardan, bid'atçilerin korkulu rüyası ve müçtehitlerin sonuncusu..
79. İbn Kayyım (691-751/1292-1350) şöyle diyor:
Ben Şeyhülislam ibn Teymiyye’nin ferasetinden insanı hayrete düşürecek pek çok örnekler gördüm. Benim görmediğim bu feraset olaylarından olanlar ise daha çoktur. Onun feraset örneklerini tamamen nakletmek için büyükçe bir kitap yazmak gerekir.
80. Sahih-i Buhari şarihi ve Hanefi ulemasının büyüklerinden Bedreddin Ayni (Bedruddin Mahmud bin Ahmed) (725-855)şöyle diyor:
O, İslam dinini zındıkların ve mülhidlerin zanlarına karşı müdafaa etmiş, peygamberlerin efendisinden rivayet olunan şeyleri tenkit süzgeçinden geçirmiştir. Eserleri afakı tutmuştur ve bunlarda, haktan sapmaya ve şikaka delalet eden en küçük bir şey bulunmamaktadır.
81. “el-Uküdü'd-dürriyye fî menâkıbı Şeyhülislâm Ahmed îbn Teymiyye” adlı eserin yazarı ve İbn Teymiye’nin çağdaşı ve talebesi, hadis, fıkıh, nahiv, sarf, tefsir, fıkıh usulü, hadis usulu, tarih, kıraat ve daha bir çok ilim dalında uzman olduğuna dair İbn Kesir’in şahitlik ettiği, İbn Abdilhadi (H.704-744) anlatıyor:
Melik Nasır Şeyhu’l-İslam İbn Teymiye’yi hapsettirince Bağdat alimleri toplu olarak Melik Nasır’a hitaben şu mektubu göndermişlerdir:
Doğu ülkeleri ve Irak ülkesinin halkı, Şeyhul-İslam İbn Teymiye’ye sıkıntı verildiğini ve kendisine baskı yapıldığını duyduklarında bu ehl-i İslam’a çok ağır geldi. Dindar kişilere bu bir darbe oldu. Dinden sapmış kişilerin başı dikleşti. Bid’atçı ve keyfine göre dini yönlendirmek isteyenlerin içi rahatladı. O bölgenin alimleri bu olayın önemini öğrendiklerinde ve bid’at ehli, batıl yolcularının önde gelen gerçek büyük ilim adamlarının, İslam büyüklerinin hakarete uğratılıp aşağılanmalarından neşelendiklerini görünce bu çirkin olayın kötü etkilerini sultanın huzuruna ulaştırmayı gerekli gördüler.
82. İbn Receb el-Hanbeli (ö: 795) İbn Teymiyyenin babasını şu sözleriyle tanıtıyor:
“Şehabeddin ebu Mehasin Abdulhalim b. Abdusselam b. Abdullah el-Harrani( ibn Teymiyyenin babası),Hanbeli ufkunda bir ay gibi ışık veren babası Mecdüddin ebul Berakat Abdüsselam (ibn Teymiyyenin dedesi) ile bir güneş gibi parlayan oğlu Takıyyuddin Ahmet (ibn Teymiyye) arasında gizlenmiş bir yıldız gibidir.”
Önemli Hatırlatma:
Burada ismi geçenler arasında Sünni-bidatçi bir çok kimse olup yerine göre Şeyhulislam'ın hasımlarından dahi nakiller yapılmıştır. Bundan gaye ise Şeyhulislam İbn Teymiye'nin ilmi ehliyetinin ve dindarlığının sadece kendisiyle aynı düşünen kimseler tarafından değil muhalif kesim tarafından da teslim edildiğini ortaya koymaktır.
KAYNAKLAR
1.Ebu Zehra’nın “İbn Teymiyye” adlı kitabı (Hilal yay),
2.Halil Herras’ın Vasitiye akidesi şerhi (Guraba yay),
3.M. Sait Şimşek’in İbn Teymiyye hakkında yazdığı kısa biyografi,
4.Rızaeddin bin Fahredinin yazdığı “ Şeyhulislam İbn Teymiyye ve mücadelesi” adlı kitap (Özge yay),
5.Muzaffer Can’ın Zehebi’nin tarihinin Türkçe çevirisin baş tarafında Zehebi tanıtmak için yazdığı bölüm (Cantaş yay),
6.Ebu Hasan en-Nedvi’nin İslam önderleri tarihi (2. cilt) adlı kitabı (Kayıhan yay),
7.Hayreddin Karamanın” İçtihad,taklid ve teflik üzerine dört risale” adlı kitabı,
8.Siyasetü’ş-şeriyye kitabına Muhammed Mubarek’in yazdığı önsöz (Dergah yayınları)
9.İbn Kesirin tarihi(Çağrı yay)
10.Hanımlara fetvalar (Beka yay)
11.Beşir İslamoğlu’nun yazdığı ”İslami hareketin tarihi seyri”(Denge yay) adlı kitap
12.Mevdudi’nin “İslamda ihya hareketleri”adlı kitabı (Pınar yay)
13.İbn Teymiyye külliyati 1. cild( Tevhid yay)
14.Ferhat Koca “İslam hukuk tarihinde selefi söylem”(Ankaraokulu yay)
NOT: ALINTIDIR ........