Şeyhu'lislam İbn Teymiyye: Tecsim-Temsil-Teşbih Ehli’ne Bakışı
Tecsîm mucmel ve anlamı kapalı bir sözcüktür. Bu nedenle onu reddetmek veya kabul etmek bazı açıklama ve delillere ihtiyaç duymaktadır. Tecsîmi kabul eden, bundan Allah’ın alemin üstünde ve onun haricinde olmasını kastederse kabul edilebilir. Reddeden kişi de bunda ki amacının mahlûkatın Allah’ı kapsamadığı ve ona benzer olmadığı ise, bu da doğrudur. (İbn Teymiyye, Mecmû’etu’l-Fetava, 5/307)
İbn Teymiyye, teşbih lafzı için de aynı şekilde mücmeldir demektedir.(İbn Teymiyye, Mecmû’etu’l-Fetava, 5/564)
O, bu kelimenin doğuracağı sonucu kişilerin maksadı çerçevesinde ele almaktadır. Dolayısıyla ona göre tecsim sözcüğünü kabul veya reddetmek kişilerin kastettikleri anlama bağlıdır.
Mucessime Allah’ı cisim olarak nitelerken O’nun kendi zatıyla kâim basit bir varlık mı, bileşik bir varlık mı olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. İbn Teymiyye, Allah hakkında fâsid bir mana benimsemiş oldukları için bu kesimin tekfir edilemeyeceğini söylemektedir. (İbn Teymiyye, Mecmû’etu’l-Fetava, 5/428) O, bununla ilgili kullanımların dil yönünden hatalı olduğunu belirtmektedir.(İbn Teymiyye, Mecmû’etu’l-Fetava, 5/429)
İbn Teymiyye tecsîm sözcüğünün selefin hiçbir sözünde olumlu ya da olumsuz şekilde kullanılmadığına dikkat çekmiştir. İbn Teymiyye, Selefin Muşebbiheyi Cehmiyyeye göre daha az tenkid ettiğini ifade etmiştir. Mucessimeyi tenkit etmede tecsim sözcüğünün kullanılıb kullanılmadığının bilinmediğini söylemektedir. (İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/249)
İbn Teymiyye, Kur'an’da temsil sözünün olduğunu (İbn Teymiyye, Mecmû’etu’l-Fetava, 3/166), tecsim ve teşbih ifadelerinin olmadığını belirtmektedir. (Yazıcı, İbn Teymiyye’nin Ehl-i Bid’at Fırkalarına Bakışı, sf: 367)
Kullanım olarak bakıldığında Allah’ın sıfatlarını mahlûkatın sıfatlarına benzetmeye ‘temsîl’, bu yapan kimselere ‘mümessile’ denir. Temsilde denk tutma vardır ve sıfatlardaki denklik zâtta denkliği gerektirir. (Yazıcı, İbn Teymiyye’nin Ehl-i Bid’at Fırkalarına Bakışı, sf: 368)
Esasında teşbih Allah’ı yarattıklarına benzetmektir. Bunu yapanlara ‘müşebbihe’ denir. Benzetme bir yönden değil de birçok yönlerden olmalıdır, dolayısıyla teşbih sadece isim yönünden değil bir keyfiyet olarak bir çok yönden yapılır. Teşbih ile tavsifi, birbirine karıştırılmaması gerektiğini söylemiştir. Çünkü, sıfatları kabul etmek veya te'vile gitmeyib bu sıfatları olduğu gibi kabul etmek ve Allah’a nisbet etmek tecsim veya teşbih değildir. Allah’ın kendini tavsif ettiği şekilde Allah’ı vasıflamak Resul’ün vasıflandırdığı gibi Allah’ı vasıflandırmak da teşbih olmaz. Çünkü sıfatlarla mevsuf olmak, dil açısından zorunlu olarak cisim
olmayı gerektirmez. Çünkü cisim olması için parça, cevher ve maddeden oluşması gerekir. Öyleyse teşbihte keyfiyet vardır ama tavsif de keyfiyet yoktur. Teşbih gibi temsilde de denklik vardır bazı noktalarda farklılaşma olabilmektedir.747
İbn Teymiyye’ye göre, sıfatları kabul etmek teşbih veya tecsim olarak nitelenemez. Bu bağlamda teşbihe düşme gerekçesiyle sıfatlar reddedilemez. Teşbih esasında, Allah ve Resul’ünün bildirdiği sıfatlardan başka sıfatlar kabul etmekle ilgilidir.748
Bu noktada İbn Teymiyye, Allah’ın kendini bizzat vasıflandırdığı ve Resulullah’ında aynı şeylerle tavsif ettiği sıfatlarda teşbih ve tecsimin söz konusu olamayacağını savunmaktadır.749
Teşbihten kaçınmak üzere sıfatları bütünüyle reddetmek ne kadar yanlış ise aynı şekilde sıfatları mutlak anlamda kabul etmek de yanlıştır. Çünkü sıfatların mutlak anlamda kabul edilmesi, Allah’ı bir şeye benzetme riski taşımaktadır.750
İbn Teymiyye, nasslarda bildirilen sıfatları ve özellikle de haberi sıfatları bize geldiği gibi kabul etmede teşbih yoktur. Bu sıfatlarla Allah’ı nitelemek ta'til, tahrif, teşbih, tekyif ve temsil içermemektedir. Bu sıfatlarda Allah kendini nasıl tavsif etmişse sadece o anlam bulunmaktadır.751
Ümmetin selefi ve imamları Allah’ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde hiçbir şeye benzetilemeyeceğinde ittifak etmişlerdir.752
Selef, haberi sıfatları inkâr etmemiş aksine ispat etmiştir. Onların bu konudaki metotları ‘ta'til’ ve ‘teşbih’ değildir, halis tevhiddir.753
747 Yazıcı, İbn Teymiyye’nin Ehl-i Bid’at Fırkalarına Bakışı, s368
748 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/20,23,76,82
749 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/126; 5/263
750 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/63-70
751 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/129-130, 373; 5/39,59,63-64
752 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/126; 3/46-46; 5/27,28,347-349; 12/264-265
753 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 4/149-150; c.5, s.109,196
Çünkü onlar, Allah kendi zatını nasıl nitelemişse o şekilde nitelemeğe, tahrif, temsil, ve tekyiften uzak kalmaya dikkat etmişlerdir.754
İbn Teymiyye, itikadi fırkaların görüşlerini ve mahlûkatla yaratanın aynı olduğunu savunan vahdeti vücudçuların görüşlerini de tenkit etmektedir.755
Ona göre haberi sıfatları olduğu gibi kabul etmeyip tevile gidenler aslında bir teşbihten kaçarak başka bir teşbihe düşmektedirler. Onun gözünde müşebbihe belli bir grup değildir. Tüm sıfatlar ve haberi sıfatlar hususunda teşbihsiz ispat ve ta'tilsiz tenzih tavrı ortaya koymayan herkes müşebbihedir. Bu bakımdan her grubun içinde müşebbihe olabilir. İbn Teymiyye’nin incelediği ve üzerinde durduğu şey fikirlerdir, mezhepler ve gruplar değildir. Yaratıcı ile yaratılmışların zâtta, sıfatlarda ve fiillerde ayrı olduğunun üzerinde ısrarlı bir şekilde durmaktadır.756
Her bir varlık, diğerinden ayrılan bazı niteliklere sahiptir. Bunları reddeden kimse varlığı işlevsiz hale getirmiş olur ki buna ta'til denir.757
Selef ve müçtehit imamlar tabiin asrının sonlarında ortaya çıkarak sıfatları inkâr eden Cehmiyyenin görüşünü redderken, aslında onların işlevsizlik anlayışlarına karşı çıkmışlardır. 758
Sıfatlar konusunda ta'til görüşünde olanlar, Allah’ın sıfatlarını ve isimlerini reddetmekle kabul etmek arasında bir konumda yer almaktadırlar. Burada Allah’ın ilim, kudret, irade gibi sıfatları olmadığını; Allah’ın zâtıyla âlim ve kadir olduğunu ileri sürerek Allah’ın kelamının mahlûk olduğunu iddia eden ve sonuç olarak teşbihe düşme endişesiyle sıfatları inkâr eden Mu'tezile ve Cehmiyye bu durumdadır. Bunlar bu tavırlarıyla aslında Allah’ı yokluğa benzetmişlerdir. Oysa sıfatları olmayan bir varlığın zâtı da yoktur.759
754 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 6/515
755 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/126
756 Yazıcı, İbn Teymiyye’nin Ehl-i Bid’at Fırkalarına Bakışı, s.372-372
757 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/75
758 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/75
759 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/72,73,99,374
İbn Teymiyye’ye göre Allah’ın sıfatlarını ve isimlerini reddeden Cehmiyye, filozoflar ve Karmatİler de bu gruptadırlar.760
Mutlak varlık fikrini iddia ederek yaratanı işlevsiz kılarak yaratan ile mahlûkatı özdeşleştiren vahdet-i vücudcu Bâtınî sûfîlerde muattıladandırlar.761
İbn Teymiyye, fiillerde ta'til yaklaşımını benimseyenler arasında Allah’ın yaratma fiilini inkâr ederek başka varlıklara yaratma sıfatını veren Mu'tezile ve Kaderiyyeyi ile Allah’ın varlığını kabul edip bazı mahlûkatta başka mahlûkatları yaratma özelliği gören felsefecileri, tabiatçıları ve astrologları zikretmiştir.762
Ona göre fiili sıfatları te'vil ederek ihtiyari fiillerin Allah ile kâim olmadığını iddia eden bazı Eş'ariler ile Küllabîler de bu gruba dahil olmaktadır.763
İbn Teymiyye, âlemi Allah’tan soyutlamak sûretiyle yaratıcıyı inkâr eden ve zâtta ta'til yapanların dinden çıkmış olduklarını iddia etmiş ve bunların muattıladan sayılamayacağını kabul etmiştir. .764
O, bunları ta'til-i mahz olarak nitelendirmiştir. Diğerlerini ise ta'til-i sıfat olarak daha yaygın olduğunu ifade etmiştir. Bunların ta'tillerinin, vâcibül-vücud olan Allah’ı mümteniu’l-vücud yani varlığı imkânsız olan hususlarla vasıflamaları sebebiyle zâtı ta'til edenlerin ta'tiline benzer olduğunu kabul etmiştir.765
760 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/100; 5/355
761 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/92,241,561; 3/102; Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 8/243
762 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/98
763 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, c.5, s.536-545(vd851)
764 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/91-92,196; Minhacü’s-Sünne, 2/292; Der’u Tearuzi’l-Akli
ve’n-Nakl, 7/73
765 İbn Teymiyye, Minhacü’s-Sünne, 2/292
İbn Teymiyye muattıladan başka aynı manaya gelen ‘Nufat’ kelimesini de kullanır. Bu yaklaşımıyla o, Nüfat ile Muattıla arasında sanki fark olduğunu ortaya koymuştur. Yani daha açık bir ifadeyle o, sıfatların inkârı ile ilgili ele aldığı konuların hepsinde, bu iki kelimeyi rast gele kullanmayıp sanki her muattıla nüfattır ama her nüfat muattıla değildir gibi bir farklılığı muhatabına sezdirmek istemektedir.
Nufatu’l-Ahval(haller nazariyesini inkâr edenler)766,Nüfatü’l-Esbab(sebeblerin tesirini inkâr edenler)767, Nufatu’l-Cûz(cüzleri-atomları inkâr edenler)768, Nufatü’l-Cihet(yön nazariyesini inkâr edenler)769, Nüfatü’l-Kıyas el-marufune bi’s-sünneti(ehl-i sünnetten kıyası inkâr edenler)770 ve Nüfatü’l-Kıyasi’t-temsil fi’l-akliyyat ve’ş-şeriat(şer’i ve akli konularda temsili kıyası inkâr edenler)771
766 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl,.5/36, 45; 6/233; 7/118, 10/234
767 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 6/50
768 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl,.7/42
769 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl,.4/54; 6/214
770 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/337-341
771 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 6/125
Nitekim dil açısından bakıldığında her ikisi de red ve inkâr içerse aralarında anlam farkı olduğundan dolayı bazı yerlerde bu iki kelime birbirinin yerinde kullanılamaz.
İbn Teymiyye ; kendisinin kâbul etmeyib benimsemediği, “Allah cisimdir ama cisimler gibi değildir” diyen isbat ehli kelâmcılara ait şöyle bir sözü nakletmektedir:
قال ابن تيمية: "وتحرير الأمر أن يقال: الوجه السابع والسبعون: أنَّ لفظ الجسم والعرض والمتحيز ونحو ذلك ألفاظ اصطلاحية، وقد قدمنا غير مرَّة أنَّ السلف والأئمة لم يتكلموا في ذلك في حق الله لا بنفي ولا بإثبات، بل بدَّعوا أهل الكلام بذلك وذموهم غاية الذم ... ومن أسباب ذمهم للفظ الجسم والعرض ونحو ذلك ما في هذه الألفاظ من الاشتباه ولبس الحق كما قال الإمام أحمد يتكلمون بالمتشابه من الكلام ويلبسون على جهال الناس بما يشبهون عليهم." “Cisim, araz, taraf tutma ve buna benzer ifadeler ıstılahi lafızlardır. Daha önce birçok kez belirttiğimiz gibi Selef ve imamlar Allah hakkında ne nefyetme ne de isbat cihetiyle bunlar hakkında konuşmuşlardır. Aksine kelâmcıları bunları konuştuklarından dolayı bid'atçı saymış ve en şiddetli şekilde onları zemmetmişlerdir.” (Beyânu Telbîsi’l-Cehmiyye, C. 1, Sf: 371-372)
Tecsîm mucmel ve anlamı kapalı bir sözcüktür. Bu nedenle onu reddetmek veya kabul etmek bazı açıklama ve delillere ihtiyaç duymaktadır. Tecsîmi kabul eden, bundan Allah’ın alemin üstünde ve onun haricinde olmasını kastederse kabul edilebilir. Reddeden kişi de bunda ki amacının mahlûkatın Allah’ı kapsamadığı ve ona benzer olmadığı ise, bu da doğrudur. (İbn Teymiyye, Mecmû’etu’l-Fetava, 5/307)
İbn Teymiyye, teşbih lafzı için de aynı şekilde mücmeldir demektedir.(İbn Teymiyye, Mecmû’etu’l-Fetava, 5/564)
O, bu kelimenin doğuracağı sonucu kişilerin maksadı çerçevesinde ele almaktadır. Dolayısıyla ona göre tecsim sözcüğünü kabul veya reddetmek kişilerin kastettikleri anlama bağlıdır.
Mucessime Allah’ı cisim olarak nitelerken O’nun kendi zatıyla kâim basit bir varlık mı, bileşik bir varlık mı olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. İbn Teymiyye, Allah hakkında fâsid bir mana benimsemiş oldukları için bu kesimin tekfir edilemeyeceğini söylemektedir. (İbn Teymiyye, Mecmû’etu’l-Fetava, 5/428) O, bununla ilgili kullanımların dil yönünden hatalı olduğunu belirtmektedir.(İbn Teymiyye, Mecmû’etu’l-Fetava, 5/429)
İbn Teymiyye tecsîm sözcüğünün selefin hiçbir sözünde olumlu ya da olumsuz şekilde kullanılmadığına dikkat çekmiştir. İbn Teymiyye, Selefin Muşebbiheyi Cehmiyyeye göre daha az tenkid ettiğini ifade etmiştir. Mucessimeyi tenkit etmede tecsim sözcüğünün kullanılıb kullanılmadığının bilinmediğini söylemektedir. (İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 1/249)
İbn Teymiyye, Kur'an’da temsil sözünün olduğunu (İbn Teymiyye, Mecmû’etu’l-Fetava, 3/166), tecsim ve teşbih ifadelerinin olmadığını belirtmektedir. (Yazıcı, İbn Teymiyye’nin Ehl-i Bid’at Fırkalarına Bakışı, sf: 367)
Kullanım olarak bakıldığında Allah’ın sıfatlarını mahlûkatın sıfatlarına benzetmeye ‘temsîl’, bu yapan kimselere ‘mümessile’ denir. Temsilde denk tutma vardır ve sıfatlardaki denklik zâtta denkliği gerektirir. (Yazıcı, İbn Teymiyye’nin Ehl-i Bid’at Fırkalarına Bakışı, sf: 368)
Esasında teşbih Allah’ı yarattıklarına benzetmektir. Bunu yapanlara ‘müşebbihe’ denir. Benzetme bir yönden değil de birçok yönlerden olmalıdır, dolayısıyla teşbih sadece isim yönünden değil bir keyfiyet olarak bir çok yönden yapılır. Teşbih ile tavsifi, birbirine karıştırılmaması gerektiğini söylemiştir. Çünkü, sıfatları kabul etmek veya te'vile gitmeyib bu sıfatları olduğu gibi kabul etmek ve Allah’a nisbet etmek tecsim veya teşbih değildir. Allah’ın kendini tavsif ettiği şekilde Allah’ı vasıflamak Resul’ün vasıflandırdığı gibi Allah’ı vasıflandırmak da teşbih olmaz. Çünkü sıfatlarla mevsuf olmak, dil açısından zorunlu olarak cisim
olmayı gerektirmez. Çünkü cisim olması için parça, cevher ve maddeden oluşması gerekir. Öyleyse teşbihte keyfiyet vardır ama tavsif de keyfiyet yoktur. Teşbih gibi temsilde de denklik vardır bazı noktalarda farklılaşma olabilmektedir.747
İbn Teymiyye’ye göre, sıfatları kabul etmek teşbih veya tecsim olarak nitelenemez. Bu bağlamda teşbihe düşme gerekçesiyle sıfatlar reddedilemez. Teşbih esasında, Allah ve Resul’ünün bildirdiği sıfatlardan başka sıfatlar kabul etmekle ilgilidir.748
Bu noktada İbn Teymiyye, Allah’ın kendini bizzat vasıflandırdığı ve Resulullah’ında aynı şeylerle tavsif ettiği sıfatlarda teşbih ve tecsimin söz konusu olamayacağını savunmaktadır.749
Teşbihten kaçınmak üzere sıfatları bütünüyle reddetmek ne kadar yanlış ise aynı şekilde sıfatları mutlak anlamda kabul etmek de yanlıştır. Çünkü sıfatların mutlak anlamda kabul edilmesi, Allah’ı bir şeye benzetme riski taşımaktadır.750
İbn Teymiyye, nasslarda bildirilen sıfatları ve özellikle de haberi sıfatları bize geldiği gibi kabul etmede teşbih yoktur. Bu sıfatlarla Allah’ı nitelemek ta'til, tahrif, teşbih, tekyif ve temsil içermemektedir. Bu sıfatlarda Allah kendini nasıl tavsif etmişse sadece o anlam bulunmaktadır.751
Ümmetin selefi ve imamları Allah’ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde hiçbir şeye benzetilemeyeceğinde ittifak etmişlerdir.752
Selef, haberi sıfatları inkâr etmemiş aksine ispat etmiştir. Onların bu konudaki metotları ‘ta'til’ ve ‘teşbih’ değildir, halis tevhiddir.753
747 Yazıcı, İbn Teymiyye’nin Ehl-i Bid’at Fırkalarına Bakışı, s368
748 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/20,23,76,82
749 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/126; 5/263
750 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/63-70
751 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/129-130, 373; 5/39,59,63-64
752 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/126; 3/46-46; 5/27,28,347-349; 12/264-265
753 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 4/149-150; c.5, s.109,196
Çünkü onlar, Allah kendi zatını nasıl nitelemişse o şekilde nitelemeğe, tahrif, temsil, ve tekyiften uzak kalmaya dikkat etmişlerdir.754
İbn Teymiyye, itikadi fırkaların görüşlerini ve mahlûkatla yaratanın aynı olduğunu savunan vahdeti vücudçuların görüşlerini de tenkit etmektedir.755
Ona göre haberi sıfatları olduğu gibi kabul etmeyip tevile gidenler aslında bir teşbihten kaçarak başka bir teşbihe düşmektedirler. Onun gözünde müşebbihe belli bir grup değildir. Tüm sıfatlar ve haberi sıfatlar hususunda teşbihsiz ispat ve ta'tilsiz tenzih tavrı ortaya koymayan herkes müşebbihedir. Bu bakımdan her grubun içinde müşebbihe olabilir. İbn Teymiyye’nin incelediği ve üzerinde durduğu şey fikirlerdir, mezhepler ve gruplar değildir. Yaratıcı ile yaratılmışların zâtta, sıfatlarda ve fiillerde ayrı olduğunun üzerinde ısrarlı bir şekilde durmaktadır.756
Her bir varlık, diğerinden ayrılan bazı niteliklere sahiptir. Bunları reddeden kimse varlığı işlevsiz hale getirmiş olur ki buna ta'til denir.757
Selef ve müçtehit imamlar tabiin asrının sonlarında ortaya çıkarak sıfatları inkâr eden Cehmiyyenin görüşünü redderken, aslında onların işlevsizlik anlayışlarına karşı çıkmışlardır. 758
Sıfatlar konusunda ta'til görüşünde olanlar, Allah’ın sıfatlarını ve isimlerini reddetmekle kabul etmek arasında bir konumda yer almaktadırlar. Burada Allah’ın ilim, kudret, irade gibi sıfatları olmadığını; Allah’ın zâtıyla âlim ve kadir olduğunu ileri sürerek Allah’ın kelamının mahlûk olduğunu iddia eden ve sonuç olarak teşbihe düşme endişesiyle sıfatları inkâr eden Mu'tezile ve Cehmiyye bu durumdadır. Bunlar bu tavırlarıyla aslında Allah’ı yokluğa benzetmişlerdir. Oysa sıfatları olmayan bir varlığın zâtı da yoktur.759
754 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 6/515
755 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/126
756 Yazıcı, İbn Teymiyye’nin Ehl-i Bid’at Fırkalarına Bakışı, s.372-372
757 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/75
758 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/75
759 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/72,73,99,374
İbn Teymiyye’ye göre Allah’ın sıfatlarını ve isimlerini reddeden Cehmiyye, filozoflar ve Karmatİler de bu gruptadırlar.760
Mutlak varlık fikrini iddia ederek yaratanı işlevsiz kılarak yaratan ile mahlûkatı özdeşleştiren vahdet-i vücudcu Bâtınî sûfîlerde muattıladandırlar.761
İbn Teymiyye, fiillerde ta'til yaklaşımını benimseyenler arasında Allah’ın yaratma fiilini inkâr ederek başka varlıklara yaratma sıfatını veren Mu'tezile ve Kaderiyyeyi ile Allah’ın varlığını kabul edip bazı mahlûkatta başka mahlûkatları yaratma özelliği gören felsefecileri, tabiatçıları ve astrologları zikretmiştir.762
Ona göre fiili sıfatları te'vil ederek ihtiyari fiillerin Allah ile kâim olmadığını iddia eden bazı Eş'ariler ile Küllabîler de bu gruba dahil olmaktadır.763
İbn Teymiyye, âlemi Allah’tan soyutlamak sûretiyle yaratıcıyı inkâr eden ve zâtta ta'til yapanların dinden çıkmış olduklarını iddia etmiş ve bunların muattıladan sayılamayacağını kabul etmiştir. .764
O, bunları ta'til-i mahz olarak nitelendirmiştir. Diğerlerini ise ta'til-i sıfat olarak daha yaygın olduğunu ifade etmiştir. Bunların ta'tillerinin, vâcibül-vücud olan Allah’ı mümteniu’l-vücud yani varlığı imkânsız olan hususlarla vasıflamaları sebebiyle zâtı ta'til edenlerin ta'tiline benzer olduğunu kabul etmiştir.765
760 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/100; 5/355
761 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/92,241,561; 3/102; Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 8/243
762 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 3/98
763 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, c.5, s.536-545(vd851)
764 İbn Teymiyye, Mecmû’etü’l-Fetava, 2/91-92,196; Minhacü’s-Sünne, 2/292; Der’u Tearuzi’l-Akli
ve’n-Nakl, 7/73
765 İbn Teymiyye, Minhacü’s-Sünne, 2/292
İbn Teymiyye muattıladan başka aynı manaya gelen ‘Nufat’ kelimesini de kullanır. Bu yaklaşımıyla o, Nüfat ile Muattıla arasında sanki fark olduğunu ortaya koymuştur. Yani daha açık bir ifadeyle o, sıfatların inkârı ile ilgili ele aldığı konuların hepsinde, bu iki kelimeyi rast gele kullanmayıp sanki her muattıla nüfattır ama her nüfat muattıla değildir gibi bir farklılığı muhatabına sezdirmek istemektedir.
Nufatu’l-Ahval(haller nazariyesini inkâr edenler)766,Nüfatü’l-Esbab(sebeblerin tesirini inkâr edenler)767, Nufatu’l-Cûz(cüzleri-atomları inkâr edenler)768, Nufatü’l-Cihet(yön nazariyesini inkâr edenler)769, Nüfatü’l-Kıyas el-marufune bi’s-sünneti(ehl-i sünnetten kıyası inkâr edenler)770 ve Nüfatü’l-Kıyasi’t-temsil fi’l-akliyyat ve’ş-şeriat(şer’i ve akli konularda temsili kıyası inkâr edenler)771
766 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl,.5/36, 45; 6/233; 7/118, 10/234
767 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 6/50
768 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl,.7/42
769 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl,.4/54; 6/214
770 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 7/337-341
771 İbn Teymiyye, Der’u Tearuzi’l-Akli ve’n-Nakl, 6/125
Nitekim dil açısından bakıldığında her ikisi de red ve inkâr içerse aralarında anlam farkı olduğundan dolayı bazı yerlerde bu iki kelime birbirinin yerinde kullanılamaz.
***
İbn Teymiyye ; kendisinin kâbul etmeyib benimsemediği, “Allah cisimdir ama cisimler gibi değildir” diyen isbat ehli kelâmcılara ait şöyle bir sözü nakletmektedir:
قال ابن تيمية: "ثم المتكلمون من أهل الإثبات لما ناظروا المعتزلة تنازعوا في الألفاظ الاصطلاحية فقال قوم: العلم والقدرة ونحوهما لا تكون إلا عرضا وصفة حيث كان فعلم الله وقدرته عرض وقالوا أيضا: إن اليد والوجه لا تكون إلا جسما فيد الله ووجهه كذلك والموصوف بهذه الصفاة لا يكون إلا جسما فالله تعالى جسم لا كالأجسام. قالوا: وهذا مِمَّا لا يمكن النزاع فيه إذا فهم المعنى المراد بذلك، لكن أي محذور في ذلك، وليس في كتاب الله ولا سنة رسوله ولا قول أحد من سلف الأمة وأئمتها أنَّه ليس بجسم وأنَّ صفاته ليست أجساماً وأعراضاً؟! فنفي المعاني الثابتة بالشرع والعقل بنفي ألفاظ لم ينف معناها شرع ولا عقل جهلٌ وضلالٌ، قالوا: وكذلك فالعقل...")
“Eğer Kur’an’da, sünnette ve Selef ulemasının sözlerinde ‘Allah cisim değildir’ diye bir ifade yoksa, Allah’ın cisim olmadığı ifade edilmiyorsa, ben ‘Allah cisimdir’ demekle Kur’an, sünnet ve şeriattan dışarı çıkmam.” (Beyânu Telbîsi’l-Cehmiyye, C. 1, Sf: 372-373)قال ابن تيمية: "وتحرير الأمر أن يقال: الوجه السابع والسبعون: أنَّ لفظ الجسم والعرض والمتحيز ونحو ذلك ألفاظ اصطلاحية، وقد قدمنا غير مرَّة أنَّ السلف والأئمة لم يتكلموا في ذلك في حق الله لا بنفي ولا بإثبات، بل بدَّعوا أهل الكلام بذلك وذموهم غاية الذم ... ومن أسباب ذمهم للفظ الجسم والعرض ونحو ذلك ما في هذه الألفاظ من الاشتباه ولبس الحق كما قال الإمام أحمد يتكلمون بالمتشابه من الكلام ويلبسون على جهال الناس بما يشبهون عليهم."
فمن قال هو جسم لا كالأجسام كان مشبهاً
“Allah cisimdir ama cisimler gibi değildir” diyen Muşebbihedir.(Deru Teârudi’l-Akli ve’n-Nakli, C. 10, Sf: 31 - 32)