Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şeyhulislam İbni Teymiyye'nin eserlerinde vuku bulan tahriflerden ikinci örnek

A Çevrimdışı

ammar huseyn

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla



Şeyhulislam İbni Teymiyye'nin eserlerinde vuku bulan tahriflerden ikinci örnek


Hamd alemlerin Rabbi olan Allah c.c. içindir. Salat selam efendimiz Muhammed'in s.a.v. ve ailesinin ve ashabının ve yolları üzerinde gidenlerin üzerine olsun. Allah'ın gazabı, onların düşmanlarının üzerine olsun. Bundan sonra:


Öncelerde, Şeyhulislam İbni Teymiyye'nin eserlerinde yapılan bir tahrifi isbat etmiştim. Ardından Şeyhulislamın Bekri'ye reddiyesinin günümüzde güvenilir bir nushası olmadığını isbat ettim.

Bu risalemde ise Allah'ın izni ile Şeyhulislamın eserlerinden birisinde vuku bulan bir tahrifi ortaya çıkaracağım.

Çok ilginçtir, İslam düşmanları yüz yıllardır alimlerimizin sözlerini değiştirmeye çalışmışlar. Bizlerin bilmesi gereken ise şudur: Kafir'ler ve onların yandaşları olup kendilerini islamiyete nisbet eden Munafıklar, İslamiyeti karşıdan gelen bir güç ile bitiremeyeceklerini ve yenemiyeceklerini anlamışlar.

Peki ne yapmışlar? Yapabileceleri tek şey ortadadır. O da: İslam ümmetini güdenlere bakmak. İslam ümmetini kimler güder?

İslam ümmetini ilim ehli güder.

O zaman şunu düşünmüşler: Bizler bu İslam dinini ancak alimleri yenerek yok edebiliriz. Peki alimleri nasıl yenebiliriz?

Ebetteki karşıdan gelen bir güçle değil, yine alttan altta onları rezil etmeliyiz diye düşünmüşler.

Bu planlamayı yaparkende iki hedef belirlemişler:

Bir: Eski alimlerin eserlerinde oynanacak oyun.

Bu oyun da iki yönden olacak: Hem alimlerin sözleri tahrif edilip değiştirilecek. Hemde onların maksadları farklı anlatılacak.

Misal verelim: Şeyhulislam ibni Teymiyye sabah akşam kabire tapanların küfründen bahsetmiş, onların tekfirinin gerekli olduğunu söylemiştir. Kafir'ler ise, birkaç nakil kitaplarına sokup, Şeyhin kalan bütün sözlerini yanlış açıklatmışlardır.

Sonuç olarak şu ortaya çıkmıştır: Demek ki Şeyhulislam bazen kabire tapanlar hakkında sert konuşsada, kendisi onları tekfir etmiyor! Hatta birkaç tanesi hariç hiç kimseyi muayyen olarak tekfir etmiyor! Hatta onların en ilimli adamları için cahil diyor, alim olan kişi cahilliğinden dolayı tekfir edilmezmiş diyor!

İşte bu sapık inançların hepsi eski alimlerin eserlerine sokulan tahriflerden meydana gelmiştir.

Elbetteki Şeyhulislamın eserlerine açıktan şirk ifadeleri gibi, kabre tapanları hiç tekfir etmeme sözleri gibi şeyler sokuşturmamışlardır. Yalnız sadece manayı bulandıracak ve farklı yönlere çekilebilecek bir çok söz sokuşturmuşlardır.

Çükü direk Şeyhulislamın vb. sözlerine şirk soksalar, bunu bir çok kişi anlıyabilir. En azından Şeyhulislamı artık kimse takip etmez. Ama eğer alttan alta ve yavaş yavaş hafif mana aydırıcı sözler sokuşturullursa, uzun zaman içinde bir İslam itikadını yerle bir edebilirler! İşte Kafir'ler böyle düşümüşlerdir.

İki: İslam düşmanlarının kullandıkları ikinci yöntem ise şudur: Bu tahrifleri ve oyunları oynadıktan sonra, ortaya Arabistan, Kuveyt ve Mısır gibi Müslümanların bulunduğu topraklara birkaç tane istihparattan eleman sokmak. Bu istihparat elemanlarıda kendilerini alimlermiş gibi gösterecekler. Bundan sonra bu adamlar eski alimlerin eserlerinde tahrif edilen sözleri ele alıp alimlerin farlı düşündüklerini, aslında onların böyle bütün kafirleri tekfir etmediklerini açıklamaya gayret gösterecekler.

Bundan sonra artık insanlarda şu anlayış ortaya çıkar: Evet, demek ki bizler kafirlerle savaşamayız. Çünkü o kafirler belki Müslümandır! Arabistan hükümeti mesela, hükümetin başkanı gibi bazıları küfür işlese bile küfrün şartları varmış! Küfrü sadece alimler yaparmış! Ben kimim ki onlar hakkında konuşayım! Onlarla savaşılır kimse diyemez!

İşte Kafir'ler bu gibi küfri sözleri insanların içine yerleştirirler. Maalesef bir çok ilim talebeside bunlara kanar ve dinden okun yaydan çıktığı gibi çıkar.

İşte bu sapkın fikirler Muasır Murcie dediğimiz Kafir fırkayı doğurmuştur.

Bilindiği gibi bu Muasır Murcielerin bir kısmı, Türkiye'de ilimli gibi gezinen birkaç cahilden oluşmaktadır. Bu cahiller şöyle derler: Adam kemalist olsun, Şeriata inanmasın, bizler bunları tekfir etmeyiz. Çünkü cehalet mazerettir! Çünkü Tekfir'in şartları vardır!

Eğer onlara cahil olmadıklarını isbat edersen, bu durumda derler ki: Tevil vardır. Tevil ile adam böyle dedi, bu nedenle Kafir değillerdir.

İşte böyle, en sonunda görürüz ki bu adamlara göre Şeriatı değiştirmek, Şeriatın olmadığına inanmak zaten küfür değilmiş. İster bunu itiraf etsinler, ister etmesinler. Yaptıkları şeyler, inançlarının bu olduğunu ortaya koyar.

İşte benim bu risalem, özellikle bu gibi küfri sözleri söyleyen Kafir'lere bir hediyem olsun. Umulur ki tövbe ederler ve İslam dinine girerler.

Şeyhulislamın tahrif edildiğini iddia ettiğimiz sözün tahrifliğinin isbatı


Şeyhulislamın ufak bir risalesi vardır. Bu risalesini yazmasının sebebide ona bir soru yöneltilmesidir. Soru da kabir ziyaretleri, kabirdekinden yardım isteme ile alakalıdır. ''Ziyaretul Kubur vel İstincadi Bil Mekbur'' diye bilinmektedir. Yani: Kabir ziyareti ve kabirdekinden yardım dilemek.

Şeyhulislam bu eserinde çok güzel bir şekilde, Şirk işleyenin ve Allah'tan başkasına dua edenin Kafir olacağını isbat etmiştir.

Ama maalesef bu risaleside, Şeyhulislamın tahrife uğrayan onlarca eserinden birisidir.

Tahrife uğrayan sözünü tahrif edildiği şekli ile zikredelim:


Şeyhulislam İbni Teymiyye r.h. şöyle demiştir:

Eğer Melek'leri ve Peygamberleri Rab'ler edinenler Kafir oluyorlarsa, o zaman onlar dışındaki Şeyhleri(hocaları) ve başkalarını Rab'ler edinenler ne olur?

(Yani Şeyhulislamın kasd ettiği şudur: Nasıl ki Melek'ler ve Peygamberler gibi büyüklere dua etmek kişiyi Muayyen olarak dinden çıkarır, halbuki bunlar Allah katında yüce kişiler oldukları halde onları Rab'ler edinen dinden çıkar. O zaman bu kişilerden seviye ve makam olarak daha az seviyelerde olan hocalardan ve Şeyhlerden yardım dileyen nasıl Muayyen olarak Kafir olmasın ki? Hocaya dua eden, Peygambere dua edenden çok daha önce kafir olur zaten.)

Bu sözün açıklanması ise şu şekildedir: Şüphesiz ki kulun istediği şey, eğer sadece Allah'tan istenilmesi gereken şeylerden ise, nasıl ki hastasını Adem oğlundan veya hayvanlardan iyileştirmesini istemesi, veya her hangi bir cihetten olmaksızın borcunun giderilmesini(Allah dışında başkasından) istemesi, veya Ailesini iyileştirmesini istemesi, Dünya ve Ahiret belalarını gidermesini istemesi, düşmanını yenmesini istemesi, kalbini hidayet etmeyi istemesi, günahlarının affolunmasını istemesi, Cennet'e sokmasını veya Cehennemden kurtarmasını istemesi, Kuran'ı ve İlmi öğrenmeyi istemesi, veya kalbini ıslah etmesini istemesi, ahlakını düzletmesini istemesi, nefsini tezkiye etmeyi istemesi ve benzeri şeyler, işte bunların hepsi sadece Allah'tan istenmesi gereken şeylerdendir. Bunlardan hiç biri ne bir Melek'e, nede bir Peygambere, nede bir hocaya söylenmemesi gerekir. İster hayatta olsun, ister ölü olsun. ( Onlara şöyle diyemez: ) Benim günahlarımı affeyle, veya beni düşmanlarıma karşı zafere ihsan et, veya benim hastama şifa ver, veya bana afiyet ver, veya aileme veya bineğime afiyet ver. Ve benzeri şeyler(i yapmaması gerekmektedir).

İşte kim bunları bir yaratıktan isterse, kim olursa olsun, o kişi rabbin'e karşı Müşrik olmuş olur.

Bunun bu şirki Melek'lere ve Peygamberlere ibadet eden, onların resimlerini kendileri gibi çizen Müşriklerin yaptıklarındandır.

Yine onların bu yaptığı, Haristiyanların Mesih'e (İsa'ya s.a.v.) ve annesine yaptıkları dua gibidir…

(Mecmuul Fetava 27.clt. 67-68.s. / Bu risale Ziyaretul Kubur adı altında mustakil bir risale olarak da basılmıştır 9-10.s. yine aynı şekilde burada da tahrif edilmiş hali ile bulunmaktadır)

Derim ki: Allah'a şükürler olsun, Allah c.c. Kafir'lerin gözlerini öyle kör etmiş ki, bizler Allah'ın izni ile onların tahrif ettikleri bu sözden bir çok bilgi çıkarabileceğiz. Hatta sırf bu nakillerden cehaletin mazeret olmadığı, Şirk işleyenin kafir olacağını ortaya koyabiliriz. İnşalah bu faydaları tahrifi isbat ettikten sonra zikredeceğiz.

Tahrif edilen sözü zikredelim


Şeyhulislamın çevirdiğimiz geçmiş sözünün şurasından devam edelim:

İşte kim bunları bir yaratıktan isterse, kim olursa olsun, o kişi rabbin'e karşı Müşrik olmuş olur.

''''''Tövbe ettirilmesi gerekir. Eğer etmezse Had ile öldürülür.''''''

Bunun bu şirki Melek'lere ve Peygamberlere ibadet eden, onların resimlerini kendileri gibi çizen Müşriklerin yaptıklarındandır.

Yine onların bu yaptığı, Haristiyanların Mesih'e (İsa'ya s.a.v.) ve annesine yaptıkları dua gibidir…

Derim ki: İşte sözün şu kısmı maalesef tahrif edilmiştir. Basılı nushada zikredilmemiştir: ''''''Tövbe ettirilmesi gerekir. Eğer etmezse Had ile öldürülür.''''''


El yazıyı nushaya bakarak tahrif edilen noktayı inceleyelim:



Şimdi resmini koyacağım bu el yazılı nusha, Ezheri Şerif'in el yazılı nushaları sitesinden yayınlanmıştır. Nushanın numarası şudur: 319100.


Nushanın üçüncü yaprağını zikrediyorum. Tahrif edilen noktayı beyazla işaretledim:


c59feyhulislamc4b1n-tahrif-edilen-sc3b6zc3bcnc3bcn-aslc4b1.jpg



Basılı nushaya bakıp tahrif edilen nokayı görelim


c59feyhulislamc4b1n-tahrif-edilen-sc3b6zc3bc.png



Peki neden tahrif edilmiştir!?


Bunun bir çok nedeni olabilir. Ancak bunları şu şekilde özetleyebiliriz:

Elbetteki Kafir'ler tahrif ederken bir çok satırları çıkartmayı kolay kolay başaramazlar. Halbuki bazen başarmışlarda. Nasıl ki ileride başka tahrifleri zikrederken isbat edeceğimiz gibi. Ama bu risalede Kafir'ler çok uzunca bir söz tahrif edememişlerdir. Allah'a şükürler olsun.

Eğer bu nakli tahrif etmeselerdi, önceki ve sonraki cümlelerin arasına böyle sertçe bir sözün gelmesi, açık bir şekilde Şeyhulislamın cehaleti ve tevili kabire tapanlarda bir mazeret addetmediğini ortaya çıkarırdı. Nasıl ki artık bunu ortaya koyduğumuz gibi.

Ama eğer bu nakil ortadan kaybolursa, bu durumda manayı farklı yönlere çekerek, Şeyhulislamın burada her şirk işleyeni tekfir etmediğini ortaya koymaya çalışabilirler. Şöyle diyebilirler: Bakın, Şeyhulislam bunu demiş ama, sadece şirk işlediğini haber vermiş. Öldürülmesinden hiç bahsetmemiş! Öldürülmesinden bahsetmemiş, çünkü o böyle yapan herkesin öldürülmesi taraftarı değil! Çünkü o cehalet mazeret diyor!

İşte Allah'ın düşmanları bu gibi sözler ile Şeyhulislam İbni Teymiyye'nin sözlerini değiştirmeye çabalamışlar. Allah'a şükürler olsun ki bizler bunun tahrif edildiğini isbat edebildik.

Ama bizim isbat ettiğimiz ve Kafir'lerin Şeyhulislamın eserinden iftira ile çıkarttıkları sözü, çıkartılan bölgeye yerleştirdiğimizde, mükemmel bir mana ortaya çıkıyor. Bu mükemmel mana, güneş gibi cehaletin mazeret olmadığını isbatlıyor. Şirke düşenin kim olursa olsun kafir olacağını, dinden çıkacağını, bu küfründen tövbe etmediği takdirde hadden boynunun vurulacağını ortaya koyuyor.

İşte Şeyhulislamın bu sözü, asla manasının değiştirilemeyeceği bir sözdür.

Şeyhulislam İbni Teymiyye'nin sözünden alınacak bazı faydalar

1- Birinci fayda: Zikrettiğimiz nakilde Şeyhulislam diyor ki:

Eğer Melek'leri ve Peygamberleri Rab'ler edinenler Kafir oluyorlarsa, o zaman onlar dışındaki Şeyhleri(hocaları) ve başkalarını Rab'ler edinenler ne olur?...

Bunun bu şirki Melek'lere ve Peygamberlere ibadet eden, onların resimlerini kendileri gibi çizen Müşriklerin yaptıklarındandır.

Yine onların bu yaptığı, Haristiyanların Mesih'e (İsa'ya s.a.v.) ve annesine yaptıkları dua gibidir…

Derim ki: Şeyhulislam burada şunu kasd ediyor:

Melek'lere ibadet etmek ile, kabirdeki hocalara ibadet etmek arasında hiçbir fark yoktur.

Yani cehalet mazerettir diyenlere şöyle bir reddiye veriyor: Eğer sizler kabirdeki hocaya tapan cahil diyorsanız, o zaman Melek'lere tapanında cahil olduğunu söyleyin! İkisi arasında bir fark yoktur.

Yine bu nakilden şunuda anlarız: Nasıl ki bir kişi eğer Melek'lere tapan Müşrikleri her hangi bir mazeret ile tekfir etmiyorsa Kafir olur, aynı şekilde kabre tapanları her hangi bir mazeret ile (cahillik vb.) tekfir etmeyen Kafir olur.

Çünkü ikisnini arasında her hangi bir fark yoktur.

Zikrettiğimiz nakin şurasına çok dikat edelim: Yine onların bu yaptığı, Haristiyanların Mesih'e (İsa'ya s.a.v.) ve annesine yaptıkları dua gibidir…

Demek ki, Kim kabre tapanları cahillik ile tekfir etmiyorsa, Haristiyanları cahillik ile tekfir etmeyenden bir farkı yoktur! Bu nedenle ikiside Kafir olur.

2- İkinci fayda: Şeyhulislamın şu sözüne de dikkat edelim:

İşte kim bunları bir yaratıktan isterse, kim olursa olsun, o kişi rabbin'e karşı Müşrik olmuş olur.

Derim ki: İşte Şeyhulislam bu naklinde güneş gibi apaçık bir şekilde, Allah'tan başkasından yardım dileyen herkesin, cahilmiş değilmiş gibi hiçbir ayırım yapmadan, Muayyen olarak Tekfir edilmesi gerekildiğini söylemiştir.

İmamın kullandığı kim olursa olsun sözü, ço neti bir şekilde büyük şirkte her ahngi bir mazeret olmadığını ortaya koyar.

İşte burada Necid ulemasının sabah akşam anlattıkları önemli bir meselenin hakikati ortaya çıkıyor:

Şeyhulislam nerede ve ne zaman derse ki: Şöyle yapan Muayyen olarak kafir değildir. İşte bu gibi sözlerinin hepsi, hafi meselelerdedir.

Şeyhulislam Akide meselelerini hafi ve zahir meseleleri diye ikiye ayırmıştır.

Zahir meseleler ise Şirk ve Tevhid meseleleridir. İşte bu meselelerde hiç kimseyi mazeretli görmemiştir. Nasıl ki şimdi naklettiğimiz sözü buna delalet ediyor.

Hafi meseleler ise, Kuran'ın yaratık olma meselesi gibi meselelerdir. Şeyhulislama göre bu gibi Küfürler hafi meselelerdendir. Allah'a şirk koimak gibi zahir meselelerden değildir. Bu nedenle bu meselelerde Şeyhulsialm yumuşa davranmış ve bir çok kişiyi mazeretli görmüştür.

Tabi ki bu dediğimiz, ona nisbat edilen bazı sözlerin doğru olduğu tahmininde bulunursak. Elbetteki hafi meselelerde herkesin muayyen olara tekfir edilip edilmeme meselesi biizm konuştuğumuz konunun dışındadır. Bu meselede Selef ulemasının sözü Şeyhulislamın sözlerindne daha farklıdır. Bu meselenin açıklanması ise burada değildir.

Önemli olan: Her halukarda anlıyoruz ki Şeyhulislam, büyük şirke düşen kişiyi asla mazeretli görmemiştir.

3-üçüncü fayda: Şeyhulislamın tahrif edilmiş sözüne bakalım:

''''''Tövbe ettirilmesi gerekir. Eğer etmezse Had ile öldürülür.''''''

İşte bu sözü, çok net bir şekilde cehaletin mazeret olmadığını, Allah'tan başkasına dua edenin ve kabre tapanın her halukarda Müşrik olacağını ortaya koymaktadır.

Görüldüğü gibi Şeyhulislam onları istitabe ettirilmesi gerekiltiğini haber vermiştir. İstitabe: Tövbe ettirmektir.

Eğer Allah'tan başkasına dua eden kişi, Kafir olmadı ise nasıl tövbe ettirilsin ki?

Eğer Müslüman ise onun zaten tövbe ettirilmesine gerek yok ki?

Demek ki o kişi Kafir oluyorda tövbeye davet ettiriliyorlar.

İşte Kafir'ler, Şeyhulislamın bu mükemmel sözü çok tehlikeli olduğu için bu paragraftan çıkartmışlardır ve sözünü tahrif etmişlerdir. Allah'a şükürler olsun.

Son söz


Öncedende dediğimiz gibi bilinmesi gerekir ki: Kafir'ler alimlerin eserlerini tahrif etmeyi tam manada başaramamışlardır. Ama kısmen başarabilmişlerdir. Bu nedenle alimlerin sözlerinin içinde hep çelişki görebiliyoruz. Bir yerde tekfir ederken başka bir yerde tekfir etmediği görülebiliyor. Bunlara da dikkat etmemiz gerekiyor. En doğrusunu Allah c.c. bilir.

Şeyhulislamın bu risalesinde gerçekten çok önemli ve değerli bir çok sözünü gördüm. Allah ondan razı olsun. İnşallah bu risaledeki nakillerini bir araya getirip yakında yayınlayacağım. Bir çok delil ile cehaletin mazeret olmadığını isbat etmiştir. Allah ondan razı olsun.


Allah'a şükürler olsun. Hamd ona olsun.



 
Üst Ana Sayfa Alt