E
Çevrimdışı
Bu iki temel ilke İslam'ın özünü oluşturan "şehadet cümleleri"ne gerçeklik kazandırır. Yani Allah'dan başka ilah olmadığını ve Rasulullah'ın (s.a.v.) Allah'ın Rasulü olduğunu ifade eden şehadet cümlelerine.
Çünkü Allah'dan başka ilah olmadığına şehadet etmek, ilahlığı sadece Allah'a isnad etmek anlamına gelir. Buna göre bu cümleyi dile getiren bir insan kalbinin ne sevgi, ne korku, ne umut ne yüceltme, ne büyük sayma, ne rağbet ve ne de çekinme yolu ile başka bir şeyi Hah edinmemesi gerekir. Bunun tersine kesinlikle dinin tümü ile Allah'a yöneltmesi icabeder. Tıpkı Cenab-ı Allah'ın (c.c.) şu ayet'te buyurduğu gibi:
"Fitne (kargaşalık ve bozgunculuk) tamamen ortadan kalkıp da din tümü ile Allah'a ait hale gelinceye kadar kafirlerle savaşınız" (Enfal: 8/39)
Öteyandan Tirmizi'de yer alan bir Hadis'e göre Rasulul-lah (s.a.v.) dinin kemale ermesini şöyle tanımlıyor:
"Kim Allah için sever, Allah adına nefret eder, Allah için verir ve Allah için vermekten kaçınırsa İmanını kemale erdirmiş olur"
Buna karşılık eğer bir kısmı Allah'a ve bir kısmı da başkasına ait sayılırsa ortada, "başkasına" ayrılan pay oranında şirk (müşriklik) var demektir. Başka türlü söylersek mü 'minlerin sevgileri ya Allah 'a dönüktür veya Allah için*dir. Buna karşılık müşriklerin sevgisi Allah için başkaları arasında bölüştürülmüştür. Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
"Kimi insanlar Allah'a Allah'ın dışında eşler koşarlar ve bu eş koştukları şeyleri Allah'ı sevdikleri gibi severler. Mü'minler ise en çok Allah'ı severler"
(Bakara: 2/165)
Rasulullah'ın (s.a.v.) Allah'ın Rasulü olduğunu dile getiren ikinci şehadet cümlesi Rasulullah'ı (s.a.v.) haber verdiği her konuda onaylamayı ve verdiği tüm emirleri yerine getirmeyi içerir. Onun var saydığı her şeyi var kabul etmek ve O'nun karşı çıktığı her şeye karşı olmak gerekir. Bunun sonucu olarak Rasulullah (s.a.v.) Allah için hangi isim ve sıfatlan sabit gördü ise insanlar da sabit saymalı, buna karşılık o Allah'a hangi isini ve sıfatları yakışıksız gördü ise "yaratıklara benzemek gibi" insanlar da o tür isim ve sıfatları Allah'a yakıştırmaktan kaçınmalıdırlar. Ancak o zaman "tadil (yok sayma)" ve "temsil (benzetme)" tehlikelerinden uzak kalarak "benzetmesiz var sayma" ve "yok saymasız arandırma" özelliklerini senteze kavuşturmuş hayırlı bir inanç sistemine sahip olabilirler.
Buna bağlı olarak insanlar Rasulullah'ın (s.a.v.) emrettiklerini yapmalı, yasakladıklarını yapmaya son vermeli, O'nun helal dediklerini helal bilip haram saydıklarını haram kabul etmelidirler. Başka bir biçimde söylersek Allah'ın ve Rasulullah'ın (s.a.v.) haram saydıklarından başka haram ve Allah ile Rasulullah'ın (s.a.v.) meşru kıldıklarından başka din olamaz. Unutmayalım ki, Cenab-i Allah (c.c.) Kur'an'ın bir çok yerinde bunun tersini yaptıkları gerekçesi ile müşrikleri kınamaktadır. Yani müşrikler Allah'ın haram kılmamış olduğu bazı şeyleri haram saymakta ve Allah'ın izin vermemiş olduğu biçimde bir din ortaya sürmektedirler. Örnek olarak şu ayet'leri okumalıyız:
"Allah'ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah'a pay ayırdılar ve zanlarınca "Bu Allah'a ve bu da ortak koştuklarımıza" dediler. Ortak koştuklarına ayırdıkları paylar Allah'a ulaşmazken Aüah'a ayırdıkları paylar ortak koştuklarına düşüyor. Verdikleri hükümler ne kadar fenadır! Zanlarınca dediler ki; "Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediklerimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtların binilmesi yasak hayvanlardır. Bazı hayvanları da Allah'ın adını anmaksızm boğazlarlar. Bütün bunları Allah'a iftira olarak ortaya attılar. Fakat Allah yakında onlara bu iftiralarının cezasını verecektir"(En'am: 6/136-138)
Bir de şu ayet-i incelemeliyiz:
"Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği biçimde din ortaya koyan ortak ilahları mı var?" (Şuara: 26/21)
Öteyandan Cenab-ı Allah (c.c.) Kur'an'da Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle seslenmektedir:
"Ey Peygamber, biz seni şahid (örnek), müjdeleyici, uyarıcı, izni uyarınca Allah'a çağırıcı ve aydınlık saçıcı bir kandil olarak gönderdik" (Ahzab: 33/45)
Görüldüğü gibi Cenab'ı Allah (c.c.) Rasulullah'ı, kendi izni ile insanları kendisine çağırmakla görevlendirdiğini belirtmektedir
Buna göre kim Allah'dan başkasına dua eder, ondan bir şey dilerse Allah'a şirk koşmuş olur. Bunun yanında kim Allah'a, "O'nun izin vermediği şekilde" dua ederse o kimse bir bid'atçidır. Şirk bir tür bid'at olduğu gibi bid'atçılık da git gide şirke götürür. Hiç bir bid'atçi bulunamaz ki, şu veya bir oranda şirke bulaşmamış olsun. Nitekim Cenab-i Allah (c.c.) yahudiler ile hıristiyanlar hakkında buyuruyor ki:
"Allah'ı bir yana bırakarak hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i ilah edindiler. Oysa kendilerine sadece tek Allah'a kulluk etmeleri emredildi. Kendisinden başka ilah olmayan ve onların koştukları ortaklardan münezzeh olan Allah'a" (Tevbe: 9/31)
Yahudiler ile hıristiyanların müşrikliklerinin sebeplerinden biri, ayet'te sözü geçen dini önderlerin haramları helal saydıklarında onlara itaat etmeleri, buna karşılık helalleri de haram sayarken yine o kimselere boyun eğmeleridir. Şimdi de şu ayet-i okuyalım:
"Kendilerine Kitap verilmiş olanlardan Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasulullah'm haram kıldıklarını haram saymayan ve hak dini din edinmeyen kimselerle boyun eğerek kendi elleri ile cizye verecekleri zamana kadar savaşınız" (Tevbe: 9/29)
Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah (c.c.) bu kimselerin Allah'a ve ahiret gününe inanmamalarını, Allah'ın ve Rasulullah'm (s.a.v.) haram kıldıklarını haram saymamak ve hak dini din edinmemekle aynı düzeyde değerlendirerek yanyana almaktadır.
Buna karşılık mü'minler Rasulullah'm (s.a.v.) Allah ve ahiret günü hakkında anlattıklarını onaylayan, Allah'a ve ahiret gününe inanan; emirleri, yasakları, helal kıldıkları ve haram saydıkları konusunda Rasulullah'a (s.a.v.) itaat eder, Allah'ın ve Rasulullah'm (s.a.v.) haram kıldıklarını haram sayarak hak dini din edinen kimselerdir. Zaten Allah iyiliği emredip kötülüklerden alıkoysun, temiz şeyleri helal kılıp pis şeyleri haram ilan etsin diye peygamber göndermiştir. Başka türlü söylersek onlara iyi olan her şeyi emredip kötü olan her şeyden kaçınmalarını istemiş, temiz olan bütün şeyleri helal kılarak pis olan bütün şeyleri haram ilan etmiştir
İbni Teymiyye.
Çünkü Allah'dan başka ilah olmadığına şehadet etmek, ilahlığı sadece Allah'a isnad etmek anlamına gelir. Buna göre bu cümleyi dile getiren bir insan kalbinin ne sevgi, ne korku, ne umut ne yüceltme, ne büyük sayma, ne rağbet ve ne de çekinme yolu ile başka bir şeyi Hah edinmemesi gerekir. Bunun tersine kesinlikle dinin tümü ile Allah'a yöneltmesi icabeder. Tıpkı Cenab-ı Allah'ın (c.c.) şu ayet'te buyurduğu gibi:
"Fitne (kargaşalık ve bozgunculuk) tamamen ortadan kalkıp da din tümü ile Allah'a ait hale gelinceye kadar kafirlerle savaşınız" (Enfal: 8/39)
Öteyandan Tirmizi'de yer alan bir Hadis'e göre Rasulul-lah (s.a.v.) dinin kemale ermesini şöyle tanımlıyor:
"Kim Allah için sever, Allah adına nefret eder, Allah için verir ve Allah için vermekten kaçınırsa İmanını kemale erdirmiş olur"
Buna karşılık eğer bir kısmı Allah'a ve bir kısmı da başkasına ait sayılırsa ortada, "başkasına" ayrılan pay oranında şirk (müşriklik) var demektir. Başka türlü söylersek mü 'minlerin sevgileri ya Allah 'a dönüktür veya Allah için*dir. Buna karşılık müşriklerin sevgisi Allah için başkaları arasında bölüştürülmüştür. Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
"Kimi insanlar Allah'a Allah'ın dışında eşler koşarlar ve bu eş koştukları şeyleri Allah'ı sevdikleri gibi severler. Mü'minler ise en çok Allah'ı severler"
(Bakara: 2/165)
Rasulullah'ın (s.a.v.) Allah'ın Rasulü olduğunu dile getiren ikinci şehadet cümlesi Rasulullah'ı (s.a.v.) haber verdiği her konuda onaylamayı ve verdiği tüm emirleri yerine getirmeyi içerir. Onun var saydığı her şeyi var kabul etmek ve O'nun karşı çıktığı her şeye karşı olmak gerekir. Bunun sonucu olarak Rasulullah (s.a.v.) Allah için hangi isim ve sıfatlan sabit gördü ise insanlar da sabit saymalı, buna karşılık o Allah'a hangi isini ve sıfatları yakışıksız gördü ise "yaratıklara benzemek gibi" insanlar da o tür isim ve sıfatları Allah'a yakıştırmaktan kaçınmalıdırlar. Ancak o zaman "tadil (yok sayma)" ve "temsil (benzetme)" tehlikelerinden uzak kalarak "benzetmesiz var sayma" ve "yok saymasız arandırma" özelliklerini senteze kavuşturmuş hayırlı bir inanç sistemine sahip olabilirler.
Buna bağlı olarak insanlar Rasulullah'ın (s.a.v.) emrettiklerini yapmalı, yasakladıklarını yapmaya son vermeli, O'nun helal dediklerini helal bilip haram saydıklarını haram kabul etmelidirler. Başka bir biçimde söylersek Allah'ın ve Rasulullah'ın (s.a.v.) haram saydıklarından başka haram ve Allah ile Rasulullah'ın (s.a.v.) meşru kıldıklarından başka din olamaz. Unutmayalım ki, Cenab-i Allah (c.c.) Kur'an'ın bir çok yerinde bunun tersini yaptıkları gerekçesi ile müşrikleri kınamaktadır. Yani müşrikler Allah'ın haram kılmamış olduğu bazı şeyleri haram saymakta ve Allah'ın izin vermemiş olduğu biçimde bir din ortaya sürmektedirler. Örnek olarak şu ayet'leri okumalıyız:
"Allah'ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah'a pay ayırdılar ve zanlarınca "Bu Allah'a ve bu da ortak koştuklarımıza" dediler. Ortak koştuklarına ayırdıkları paylar Allah'a ulaşmazken Aüah'a ayırdıkları paylar ortak koştuklarına düşüyor. Verdikleri hükümler ne kadar fenadır! Zanlarınca dediler ki; "Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediklerimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtların binilmesi yasak hayvanlardır. Bazı hayvanları da Allah'ın adını anmaksızm boğazlarlar. Bütün bunları Allah'a iftira olarak ortaya attılar. Fakat Allah yakında onlara bu iftiralarının cezasını verecektir"(En'am: 6/136-138)
Bir de şu ayet-i incelemeliyiz:
"Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği biçimde din ortaya koyan ortak ilahları mı var?" (Şuara: 26/21)
Öteyandan Cenab-ı Allah (c.c.) Kur'an'da Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle seslenmektedir:
"Ey Peygamber, biz seni şahid (örnek), müjdeleyici, uyarıcı, izni uyarınca Allah'a çağırıcı ve aydınlık saçıcı bir kandil olarak gönderdik" (Ahzab: 33/45)
Görüldüğü gibi Cenab'ı Allah (c.c.) Rasulullah'ı, kendi izni ile insanları kendisine çağırmakla görevlendirdiğini belirtmektedir
Buna göre kim Allah'dan başkasına dua eder, ondan bir şey dilerse Allah'a şirk koşmuş olur. Bunun yanında kim Allah'a, "O'nun izin vermediği şekilde" dua ederse o kimse bir bid'atçidır. Şirk bir tür bid'at olduğu gibi bid'atçılık da git gide şirke götürür. Hiç bir bid'atçi bulunamaz ki, şu veya bir oranda şirke bulaşmamış olsun. Nitekim Cenab-i Allah (c.c.) yahudiler ile hıristiyanlar hakkında buyuruyor ki:
"Allah'ı bir yana bırakarak hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i ilah edindiler. Oysa kendilerine sadece tek Allah'a kulluk etmeleri emredildi. Kendisinden başka ilah olmayan ve onların koştukları ortaklardan münezzeh olan Allah'a" (Tevbe: 9/31)
Yahudiler ile hıristiyanların müşrikliklerinin sebeplerinden biri, ayet'te sözü geçen dini önderlerin haramları helal saydıklarında onlara itaat etmeleri, buna karşılık helalleri de haram sayarken yine o kimselere boyun eğmeleridir. Şimdi de şu ayet-i okuyalım:
"Kendilerine Kitap verilmiş olanlardan Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasulullah'm haram kıldıklarını haram saymayan ve hak dini din edinmeyen kimselerle boyun eğerek kendi elleri ile cizye verecekleri zamana kadar savaşınız" (Tevbe: 9/29)
Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah (c.c.) bu kimselerin Allah'a ve ahiret gününe inanmamalarını, Allah'ın ve Rasulullah'm (s.a.v.) haram kıldıklarını haram saymamak ve hak dini din edinmemekle aynı düzeyde değerlendirerek yanyana almaktadır.
Buna karşılık mü'minler Rasulullah'm (s.a.v.) Allah ve ahiret günü hakkında anlattıklarını onaylayan, Allah'a ve ahiret gününe inanan; emirleri, yasakları, helal kıldıkları ve haram saydıkları konusunda Rasulullah'a (s.a.v.) itaat eder, Allah'ın ve Rasulullah'm (s.a.v.) haram kıldıklarını haram sayarak hak dini din edinen kimselerdir. Zaten Allah iyiliği emredip kötülüklerden alıkoysun, temiz şeyleri helal kılıp pis şeyleri haram ilan etsin diye peygamber göndermiştir. Başka türlü söylersek onlara iyi olan her şeyi emredip kötü olan her şeyden kaçınmalarını istemiş, temiz olan bütün şeyleri helal kılarak pis olan bütün şeyleri haram ilan etmiştir
İbni Teymiyye.