Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şia’nin Sünnet Hakkindaki Görüşleri

Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Şia'nın sünnet'e bakışları ve sünneti delil alış şekilleri çok farklıdır. İslâm fıkhının ikinci kaynağı olan sünneti kabul ederler. Delil olarak kabul ederler. Ancak şu şartla; Alınması gereken hadis mutlak manada Ehl-i Beyt kaynaklı olacaktır. Diğer sahabenin rivayet ettiği hadislerden ise hesaplarına gelenleri alırlar, gelmeyenleri almazlar. Zira, şia başta Hz. Ebu Bekir (Ra) ile Hz. Ömer olmak üzere sahabenin yekununu küfürle itham ederler. Hadisleri almada Ehl-i sünnet'le Şia arasında çok önemli farklar mevcuttur. Şia nasları anlamada kendi arzularına göre hareket etmişlerdir. Batıl tevillere sarılmışlardır. "YALAN HADÎS" uydurmuşlardır." (1)

Resulullah (sav)'ın ehl-i beytine nisbet edilen ve siyasi savaşlarında Hz. Ali (ra)'nin yanında bulunanların rivayet ettiği hadislerden başkasını kabul etmezler. Hadislerin kabulünde sahih olup olmadığına, senedine ve ilmi metoda ehemmiyet vermezler. Çok defa meçhul şahıslardan rivayet ederler ve derler ki: "Muhammed b. İsmail'den o da ashabımızdan birinden, o da bir adamdan rivayet etti ki şöyle dedi: ........"

Kitapları, sıhhatinin isbatı mümkün olmayan on binlerce hadisle doludur. Ve bu hadisler üzerinde dinlerini bina etmişlerdir. Bu tutumlarıyla Sünnet-i Nebeviye'nin dörtte üçünden fazlasını inkâr etmişlerdir. Bu nokta Şii'lerin diğer müslümanlardan ayrıldığı en mühim noktadır." (2)

"Al-i Beyt yoluyla rivayet edilmeyen hiç bir hadisi nazarı itibara almadıklarından, BUHARİ ile MÜSLİM başta olmak üzere Kütüb-ü Sitte-i Sahiha'yı kabul etmiyorlar." (3)

Yalnız Şia mı kabul etmiyor?

Bu gün Ehl-i sünnetim diyen bir çok mezhebsiz sapık da bahsi geçen hadis kitaplarındaki hadislerin hepsini kabule yanaşmıyor, bir çoğunu inkar ediyorlar! Mevdudi (rh.a); Hadisleri alırken Ehl-i şia'nın yaptığı hatayı şöyle belirtmektedir : "Ehl-i Şia, İslâm'i bilgi kaynağını tek bir kaynağa (Yani onların belirlediği ehl-i beyte) münhasır kılmakla bu hatayı yapmış ve diğer bütün bilgi kaynaklarını atmışlardır. Ama Ehl-i Sünnet imamları bu hatayı yapmamışlardır. Onlar Ehl-i beyt'te gördükleri, buldukları bilgiyi de, diğer sahabede olan bilgileri de almışlardır. İçinde Ehl-i Beyt'in ileri gelenlerinin rivayet ettiği hadislerin olmadığı hangi hadis kitabı vardır? Bir gösterin de görelim..." (4)

Yukarıdaki ifadelerden de açıkça anlaşılmaktadır ki; Ehl-i sünnet katı taassupla hareket etmemiştir. 'Ben kargadan başka kuş tanımam' düşüncesi bu fırkayı eli kolu ve ufku bağlı bir fırka haline getirmiştir. Ayrıca Ehl-i Şia olan İmamiyye-îsna-Aşeriyye kendini savunması ve akidesini haklı çıkarması için oldukça hadis uydurmuşlardır. Bu konuda İ.Lütfi Çakan Hocanın kaydettiklerine bakılırsa işin ciddiyeti daha güzel kavranabilir. " -Hadis uydurmada zındıklar ile Şia'nın başı çektiği tarihi bir gerçektir. Şiiler, Hz.Ali (r.a) hakkında, O'nu Hz. Peygamber (sav) 'in halife tayin ettiği, O'ndan önceki üç hâlifenin, haksız olarak bu makamı işgal ettikleri fikrini işleyen bir çok hadis uydurmuşlardır. Bunların en meşhuru "İnsanların en hayırlısı Ali (ra)' dir, bundan şüphe eden kâfirdir." uydurmasıdır. Hammad b.Zeyd "zındıklar ondört bin (14.000.) hadis uydurmuşlardır" der. (5)

Bu cümleler, "Buhari'de, Müslim'de zayıf hadis var"diyen ahmakların kulaklarına küpe olmalıdır.

Büyük hadis alimi Şa'bi'de "Batıl fırkaların en tehlikelisi olan Rafıziler, sevdikleri veya korktukları için değil, müslümanlara karşı duydukları kin ve nefret sebebiyle, onlara fenalık yapmak için İslâm'ı kabul etmişlerdir," der. Bunlar hiç bir ölçü tanımadan hadis uydurmuşlardır. "Ben nebilerin sonuncusuyum. Allah'ın dilediği hariç, benden sonra nebi yoktur", "Rabbını Mina'da boz bir deveye binmiş olarak gördüm..." gibi sözler bu ölçüsüzlüklerin hangi boyutlara ulaşmış olduğunu göstermektedir.....

Yine zındıklardan Âbdulkerim b.Ebi'l-Avca, asılmak üzere yakalandığı zaman, "Dininizde helali haram, haramı helal göstermek üzere bin (1.000) hadis uydurdum" diyerek ne azılı bir İslâm düşmanı olduğunu itiraf etmiştir." (6)

"Şia, İslâm tarihinde ortaya çıkmış ilk siyasi fırka olduğuna göre hadis vaz'ının da bunlarla başladığını tahmin etmek hatalı sayılmaz. Filhakika, şiilerin itimat ettikleri ve büyük değer verdikleri "Nehcül Belağa" şerhinde mutedil Şia imamlarından İbn Ebi'l-Hadid, bu konuda aynen şu ibareleri kullanmıştır ; "- Bilki, fa'dail .. ile ilgili yalan hadislerin aslı Şia cihetinden gelmiştir. Onlar bidayette imamları hakkında muhtelif hadisler vaz' etmişlerdir. Onları hadis vaz'ına sevkeden amil, hasımlarının düşmanlığı idi. Ne zaman ki Bekriyye, Şi'a'nın bu faaliyetini gördü , onlarda kendi imamları hakkında Si'anın hadislerine mukabil başka hadisler vazettiler. " (7)

Bir Şia imamının açık ve samimi itirafı diyebileceğimiz bu ifadeler, uydurma hadislerin ilk defa nereden geldiğini ortaya koymak bakımından büyük bir değer taşır. Şi'anın zuhurundan sonra vaz' işi, her geçen gün bir kat daha artmış ve Şia merkezi olan Irak, Malik bin Enes (ra)'in dilinde adeta bir darphane haline gelmiştir. Şiiler bu belde de "geceleri basıp gündüz harcıyorlardı". (8)

Sizin de okuduğunuz gibi meselenin aslı bizzat kendi alimleri tarafından gözler önüne, muazzam bir şekilde serilmiştir. Bizim yorum yapmamıza gerek bile kalmamıştır. Bazı aldatılmış kardeşlerimiz: "Şia'nın kaynak kitaplarını alın okuyun" diyorlar! İşte Şia'nın kaynak kitapları! Biz bulduk okuduk. Buyrun sizde okuyun! Şia'nın kendi alimleri gerçeği itiraf ediyorlar da, peki sizlere ne oluyor? Şia'nın binlerce hadis uydurduğunu kendi alimleri söylemiyor mu? Kraldan çok kralcı olmanızın sebebini anlamak mümkün değil!

Olacaksanız daha dürüst olmaya çalısın.

Onlar binlerce diyorsa, siz on binlerce deyin. "Şia Îsna-Aşeriyye mezhebi, Cumhur-u Sahabe'nin rivayet ettiği hadisleri reddeder ve Hz.Ali (ra)'nin ve Şia'sının (taraftarının) rivayetlerini alırlar. İmamlarının ÎSMET'ine inandıklarından, bu kabul ettikleri rivayetlerin onlar yolu ve usûlü üzere gelmesini gerekli görürler. İmam Şafiî (Rh.a) bu konuda şöyle der: "Yalan şahitlik etmede Rafizi'lerden daha aşırı davranan kimseye rastlamadım."

"El Ve Şia"nın sahibi de, bütün Şia kitapları Hz.Ali (ra)'nin oğulları olan imamların, ümmet imamlarından -kim olursa olsun- her hangi birinin rivayet ettiği her hadisi inkar ettiklerini, ümmetin aldığının karşıtını almanın, hakikati bulmada en kolay yol olduğunu, Ümmetin uygun gördüğü her haberin batıl ve karşıt haberinde hak ve rüşt yolu olduğunu, söylediklerini yazar. Ve imam şöyle der; "Topluluğun uygun bulduğunu bırakın, zira hakikat topluluğa aykırı olmadadır."Yine Şia; Hepsinin anlaştığı noktada durmak ve orada düşünmek lazım, der. Ve imam Sadık da; Umumun (Ehl-i sünnet ve Cemaatın) hilafına emrederek, Ali bir şeyi din edindiyse, ümmet ona aykırı giderek işini baltalamak için gayrısına yöneldi, der." (9) İslam'da fitne tohumları eken İslam düşmanlarının bir takım fitnelerinden bahsetmiştik. Burada da aynı ifadeleri görmek mümkündür. İmam Ca'fer es-Sadık (rha) hakkında ona ait olmayan, ona layık olmayan sözleri onunmuş gibi naklederek İmamın Şia olduğunu yani Ehl-i Bid'at olduğunu, Ehl-i Sünnet olmadığını, hatta daima hakkın bulunmasının ölçüsünün Ehl-i Sünnet'e muhalefet etmede olduğu ima edilmiştir.

Elbette bu ifadelerin hepsi imama iftiradır. İmama hakarettir. Asla bu düşünceleri kabul etmiyoruz. Bizim bildiğimiz ve inandığımız ve bizzat İmamın kendi ifadeleri, sahabe arasında fark gözetmez ve hiçbir sahabeye dil uzatmazdı. Üç büyük halife hakkında kendisine sorulan sualler ve cevapları ortada. İsteyen herkes İslâm tarihine bakabilir. Kaynak sorunu olanları kaynaklara davet ediyoruz.

"Ehl-i Sünnet uleması, ictihadlarında sadece Ehl-i Beyt'in ve Hz. Ali (ra)'nin rivayet ettiği hadisleri değil" (10) bütün ashabtan gelen hadisleri, sahihlik şartlarına uygunsa, delil kabul ederek ictihadlarına esas almış olduklarından, sünnete daha uygun (yorumlar) ve daha sağlıklı ictihadlar yapmışlardır... Kaynak bolluğu ve meşhur sünnete bağlılık neticesinde te'vile ve akli yorumlara fazla kaçılmamış, dolayısıyla "Sünnete bağlılık daha fazla gerçekleştiğinden" Ehl-i sünnetin, Şia'dan ayrılan usûl ve hareket noktasında, daha isabetli olduğuna şahitlik yapmaktayız." (11)

Dikkat edilirse yukarıda Caferi Mezhebi Fıkhı terimi geçti. Şia yanlısı olup ta 'Fıkıh' kavramına karşı çıkanlar, bu terim ve kavramlar karsısında cin çarpmışa dönebilirler! Onun için diyoruz ki; kafalarını, düşüncelerini kiraya veren gafil kardeşlerimiz biraz samimi olun. Gittiğiniz yolu öğrenin. Mezhebinizi, fıkhınızı, itikadi yapınızı şekillendiren akaidinizi, ilmihalinizi iyice öğrenin. Bid'at ehlinin estirdiği kasırgalara kapılmayın. "Şia'nın sünnet anlayışı oldukça garibdir. Bu da mezheblerinin dayanak noktası olan imamet anlayışından kaynaklanmaktadır. Onlar kendi mezheb imamlarının rivayetlerini kabul etmekte, sahabe çoğunluğunca rivayet edilmiş bulunan geniş hadis külliyatını reddetmektedirler. Hz. Ebu Bekir, Hz.Ömer, Hz.Osman, Hz. Aişe, Hz.Talha, Hz.Zübeyr...Hz.Ebu Hureyre (ra) gibi hadis ilminin en güvenilir isimlerini Resulullah (sav)'in vasiyetine ihanet etmiş olmakla suçlarlar. Dolayısıyla onların rivayetlerini güven verici ve itimada değer bulmazlar." (12)
Sahabeyi büyük ekseriyetiyle reddeden şiiler, hadis ilmini, adeta imamların menkıbeleri, Hz. Ali (r.a)'nin fazileti ve imamete layık olduğu gibi konuları ihtiva eden ailevi bir anlayış haline getirmişlerdir.

Şia hadis kaynaklarını tarayan insaflı bir araştırmacı üzülerek söyleyelim ki, çok garip ifadelerin Allah (c.c) Resulü (s.a.v.)'ne isnad edildiğini görecektir. Bu isnadların Resulullah (s.a.v.)'a ait olması hem dinin ruhuna, hem de selim akla aykırıdır..... Şia kaynakları, Hz. Ali (r.a)'nin neslinden olmayı tek ölçü kabul eden nakillerle doludur. Resulullah'ın (s.a.v.) şanlı sahabelerini hedef edinen bu kadar fazla rivayet insanı dehşete düşürmektedir. Yani Allah (c.c)'ın Rasülü (sav), hicret gibi en önemli dönüm noktasında kader birliği ettiği Hz. Ebu Bekir'i küçük mü düşürmüştür? Bu nasıl iddiadır? Zaman zaman reyiyle amel olunan Hz.Ömer (r.a) mi hiyanet içindedir? Ki Hz.Ali (r.a)'nin hilafetiyle ilgili hadisi halktan saklamış olsun!!! Hz. Osman (r.a)'ı en adi bir mizacın sahibi gibi gösteren bu uydurma hadisleri insan tüyleri ürpermeden nasıl nakleder? İnsana sormazlar mı, Resulullah (s.a.v.), kızlarını verirken damat olarak seçtiği Hz. Osman (r.a)'ın mizacını, şahsiyetini ve karakterini hiç mi hesaba katmadı? Bu nasıl peygamberdir ki, haşa iki kez aynı (hatayı) işi işlemiştir?

Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Zeynel Abidin, Hz.Muhammed Bakır, Hz. Cafer Sadık. ... .gibi Ehl-i Beyt 'in fazilet ve takvada üstün temsilcileri Şiilerin savuna geldikleri mübalağadan her zaman uzak durmuşlardır. Onların rivayet ettikleri mevzu hadisleri daima reddetmişlerdir. Bir yandan müfrit Şiilerin iddialarını reddetmiş, bir yandan da Ehl-i Sünnetin faziletli insanlarına iltifat etmişlerdir. Ve bu şerefli insanlar, Şii ulemasının insafsızca cerh ettiği sahabeye karşı daima saygılı davranmışlardır. Nitekim Muhammed Bakır hazretleri şöyle buyurmuşlardır : "-Irak 'ta bizi sevdiğini söyleyen, Ebu Bekir ve Ömer'e dil uzatan ve kendilerine benim böyle emrettiğimi iddia eden bir topluluk türemiş. Onlara benim kendilerinden beri olduğumu söyle! Allah'a and olsun ki, eğer ben halife olsam, onların hepsini Allah için öldürürüm. Ebu Bekir ve Ömer'e Allah'tan rahmet ve mağfiret dilemesem, Hz. Peygamber'in şefaatından mahrum kalırım. Allah'ın düşmanları onları hakkıyla tanıyamazlar." (13)

Ehl-i sünnet mü'minleri Şia kaynaklarına davet eden kaynak tanımaz nefisperestler! İşte kaynaklar böyle diyor. O büyük faziletli zatlar ilk büyük halifeler hakkında böyle buyurmuşlardır. Tarih böyle şahit olmuştur. Kaynaklar böyle şahittir. Ama baykuş ruhlu insanlar o günkü İslam düşmanlarının yaptığı gibi Ehl-i Beyt sevgisi adı altında ve onların yolunda gittiklerini söyleyerek o insanlara iftira ve hakarete devam etmektedirler!

Muhammed Bakır (rha)'ın o günkü aşırı sapkın şiilere dediklerini "kendilerinden uzak oldukları" bugünkü şiiler duysalardı acep Muhammed Bakır (rha)'a ne derlerdi? Öyle inanıyorum ki; eğer o gün söylenenleri bilselerdi,Muhammed Bakır (rha)'ı reddederlerdi!. Zira o büyük zatlar da sünnete sımsıkı sarılmış, nefsi hareket etmemişlerdir. "Bütün bunlar gösteriyor ki; Şia'nın hadis mecmuaları, faziletli Ehl-i Beyt alimlerinin ictihadlarının aksi yönde bir değişime maruz kalmıştır. İlk Ehl-i Beyt alimleri ile mutahhar Şii hadiscileri arasında te'lif edilemeyecek derin uçurumlar oluşmuştur." (14)

Bu hakikatleri biz söyleyince depresyon geçiren sapkın kardeşlerimiz, tarihe hiç mi hiç göz atmak istemezler. Daha hayatta iken Muhammed Bakır (rh.a) sapkın şiilerin iftiralarına maruz kaldığını, kendisi adına hadisler uydurulduğunu, kendisinin onlardan beri olduğunu haykırmıştır. Bu zavallılar kargadan başka kuşların olduğunu bir anlayabilseler hakikati görebilirler. Biz şuna kesinlikle inanıyoruz ki; "Ehl-i Beyt İmamları" diye bilinen o büyük zatlar ehl-i sünnet inancında idiler. Zira hiçbir ehl-i beyt imamı sünnete ve sahabeye arkasını dönmemiştir. Sahabeyi sürekli hayırla anmışlardır. Ehl-i Bid'at inancında değillerdi.
Hadislerle ilgili bir konuyu da gündeme getirelim. Hadis uydurma ile ilgili rivayetleri verdik. Şia'ya karşı diğer bid'at fırkalarının da boş durmadıklarını hadis uydurduklarını naklettik. Peki sonuç ne olmuştur? Akla böyle bir soru gelebilir. Bu uydurma hadisler nasıl temizlendi? Hadis alimlerinden Allahü Teala (cc) binlerce razı olsun. Onlara ne kadar dua etsek yine de azdır.

O büyük zatlar gecelerini gündüzlerine katmış hadisler üzerinde yıllarını, ömürlerini vererek çalışmışlardır. Îslâmi ilimlerden hadis ilmi ve usûl-ü hadis ilmi çok önemli bir ilim dalıdır. Bu sahada otoriter olan imamlar söz söyleme hakkına sahiplerdir. Kaynak eserlerimize bakıldığında uydurma hadislerin sahihlerinden nasıl ayırt edildiğini, hangi usûlleri kullandıklarını, hadisin sahih olmasının şartlarını ve bunlara ilaveten her hadis imamının usûlündeki şartlarının da ayrı olduğu, görülecektir. Ehl-i Bid'atın hadis konusunda ki, saldırıları hiç bir zaman durmamıştır. Ancak saldırılarının hiç birisi de cevapsız bırakılmamıştır. Her sapık fırka nasibine düşeni almıştır.

Günümüzde meydanı biraz boş gören bu fırkalar azda olsa at oynatma fırsatı bulmuşlardır. Bunlara karşı cevap vermesi gereken alimlerimizin bir kısmı parti cihadı peşinde, bir kısmı mürid toplama yarışında, bir kısmı makam ve mevki peşinde, bir kısmı "henüz bizim kapıya dayanmadılar" serbestliği içinde, bir kısmı ise; açık ve net tavır almamaktadırlar. Kısaca manzara budur.

Ancak sapık fırkalara yeri ve zamanı gelince cevap vermekten çekinmeyen alimlerimiz de yok değildir. Bu alimlerimizden yüce Rabbimiz razı olsun. Zaman bu alimlerimize şahitlik edecektir. Sırf dünyevi endişelerden, politik kaygılardan dolayı hakkı ortaya koymayan, koymaya yanaşmayan zatları da görüyoruz. Bunlarda mü’minler nazarında suçlu durumundadırlar. Ayrıca bu tipler mü'minlerin nefretini celbederken, Allahü Teala (c.c)'ın da lanetini hakk etmektedirler!...

Bu tablo çok vahim bir tablo!

Ehl-i sünnet akıdesinin nasıl oluştuğunu, kimlere karşı oluştuğunu daha evvel izah etmeye çalışmıştık. Ehl-i Sünnetin her inanç maddesi ve akıdesi, ehl-i bid'at fırkalarından birine red cevabını taşıdığını bilmeliyiz.

Kısaca izah edecek olursak; Ehl-i Bid'at fırkalarının ortalığı kasıp kavurduğu zamanlarda Peygamber (s.a.v)'in ve ashabının yolunda yürüyen mücahid ulema, onlara hak ettikleri dersi vermişlerdir. Tüm görüş ve düşüncelerinin batıl olduğunu delilleriyle isbat etmişlerdir. Günümüz ulemasında ise ihmal söz konusudur. Peygamberin varisi olarak nitelendirilen ulema, görevlerini yapmadığı zaman, Allah (c.c)’ın rızasına kavuşamayacakları gibi mü'minlerin de nefretlerini kazanacakları muhakkaktır.

Ehl-i Şia'nın taşkınlıkta daha ileri gidenleri hakkında, İmam Suyuti (rh.a) şunları anlatır :"Gulat-ı Şia'dan bir kısmı sünnetin hüccet oluşunu inkâra, kimi Kur'an'ı özetlemeye, kimi Hz.Ali (r.a)'nin nübüvvetine inanmaya ve Cibril'in onu Seyyidil Mürselin'e (sav) getirilişinde hata ettiğine, kimi de Nebinin (sav ) nübüvvetini kabullenerek, ancak hilafetin Ali (r.a)'nin hakkı olduğuna inanırlar. Sahabe bu meselede O'ndan Ebu Bekre yönelince de nasipsizler, Allah lanet etsin bunlar kafir oldular, müstahak olandan gayrisine vermekle zulmettiler, dediler. Ali (ra)'yi de hakkını istemeye kalkışmadığından (dolayı) tekfir ettiler. Zira hadisler onlara göre kafir bir kavmin rivayetlerinden gayrı bir şey değildir." (15)

KAYNAKLAR :
1- Osman Keskioğlu, İslam Hukuku, Ank.I969, Sh: 64-65.
2- Muhibbuddin Hatib,El-Hutut-u'l-Arıza Li ş-şiati'1-İsney Aşeriyye, Sh: 52-53.
3- Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, Sh:39—40 İlim Yay.
4- Mevdudi, Meseleler ve Çözümleri, ist. 1990, C 2, Sh: 244.
5- İtr, Menhec. sh.303
6- Doç.Dr.İ.Lütfi Çakan, Hadis Usûlü, İst.1991, Sh: 154-155.
7- İbn Ebi'l Hadid, Şerhû Nehcül Belağa. Kahire.C.3 sh:26.
8- Misak Dergisi Sayı:7, Sh:33.Şemsüddin Ez-Zehebi,El-Münteka, Min Minhacüs Sünne,Kahire,1374, Sh:88.
9- M. Tahir Hekim, Sünnetin Etrafındaki Şüpheler, Sh: 32-33. Musa Carullah, El-Ve Şia Nakdi Akaid'iş-Şia,Sh:26.
10- Caferi Mezhebi Fıkhı ve Esasları, Ayetullah Kaşiful Gıta, sh: 60 Sin yay.1992 İst.
11- Mehmed Sünbül, Müslümanın Bilgilenme ve Değerlendirme Metodu,Sh:35
12- Mustafa Sibai, İslam Hukukunda Sünnet, Sh: 136-137.
13- Prof .M. Ebu Zehra, Mezhepler Tarihi, Sh:I68-I69.
14- Bir Araştırma, Sh:9-I0.
15- Muhammed Tahir Hekim, Sünnet in Etrafındaki .Şüpheler, Sh: 33.İmam Suyuti, Miftah'ül-Cenne, Sh:3-4.


yazar:Nizameddin Demir
Islah haber
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt