Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale SORU SORMAK

Necati Koçkesen Çevrimdışı

Necati Koçkesen

İyi Bilinen Üye
İslam-tr Yazar
SORU SORMAK

Soru sormak çok önemli bir şeydir. Çünkü soru sormak bilmenin, öğrenmenin başlangıcı, anahtarıdır. Kişi bilmediği şeyleri sorarsa öğrenebilir. Sormadan onun bilmediği şeyleri, ihtiyacını kim nasıl bilsinki ona cevap versin. Bilmediklerimiz şeyleri sormayı bizzat Allah Azz eve Celle emrederek buyuruyor ki:

Bilmiyorsanız, zikir ehlinden (bilenlerden) sorunuz.” (Nahl: 43 ve Enbiya: 7)

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz de soru sormanın önemini belirten bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:

“– Cehâletin ilacı sormaktır”
(Ebû Dâvûd, Tahâret, 125)

Yine soru sormak, hele hele soruyu güzel sormak hakkında da:

"Güzel sual sormak, ilmin yarısıdır" buyurmuştur. (Taberani)

Kendisine soru sorulan ilim ehline düşen de soru soran kimsenin sorusunu sonuna kadar dikkatle dinlemesi, soru sorana müşfik bir şekilde davranması, onu korkutmaması, ürkütmemesidir. Kendisine soru sorulan âlim eğer sorunun cevabını tam olarak biliyorsa cevaplamalıdır. Çünkü kendisine soru soran kimse belki îtikadla ilgili bilmediği veya yanlış bildiği bir konuda soruyordur. Cevabını alınca îtikadını düzeltecektir belki. Veya haramlar hakkında soruyordur, sorusunun doğru cevabını aldığı zaman haramlardan kaçınarak kendisini günaha girmekten koruyacaktır. Veya farz olan, sünnet olan bir ibâdet hakkında soruyordur, cevabını aldığı zaman o ibâdeti doğru olarak yapacaktır. Bilmeyenlerin bilmedikleri meseleler hakkında soru sormaları, kendisine soru sorulan âlimin de sorulan sorunun cevabını bildiği taktirde cevap vermesi konusunda şöyle buyrulmuştur:

"Âlimin bildiğini söylememesi, cahilin de bilmediğini sormaması helal değildir. Çünkü Allahü teâlâ,
“Bilmiyorsanız, ilim ehline sorun” buyurdu" [Taberani]

Kendisine soru sorulduğu, sorulan sorunun cevabını da bildiği halde soruyu cevaplamayan ilim ehli hakkında tehdit ifâde eden hadislerin en önemlilerinden birisi de şu hadistir:

عن أبي هريرة قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم من سئل عن علم ثم كتمه ألجم يوم القيامة بلجام من نار

"Kime bildiği meselede bir soru sorulduğu halde onu ketmederse (gizleyerek cevaplamazsa) kıyamet günü o kimseye ateşten bir gem vurulacaktır.”
(İbn Mace, Mukaddime 24; Ebû Davûd, İlim, 17; Tirmizi, İlim 3)

Eğer kendisine soru sorulan kimse sorulan mesele hakkında tam bir bilgiye sâhip değilse "bilmiyorum" demekten çekinmemelidir. Çünkü "bilmiyorum" demek haddini bilmektir. Haddini bilmek de ilim ehlinin vasıflarındandır. Nice büyük âlimler kendilerine sorulan bazı sorulara "bilmiyorum" demekten çekinmemişlerdir. Şöyle bir hikâye anlatılır; İmam Ebû Yusuf Harun Reşid'in kadıl kudatı iken (bugünkü anlamda adâlet bakanı gibi) bir gün tam atına bineceği zaman halktan birisi kendisine bir şey sorar. İmam da "bilmiyorum" diye cevap verir. O avamdan olan kişi bunun üzerine; "utan, utan" der. "Bir de devletin hazinesinden maaş alıyorsun." İmam Ebu Yusuf atına biner ve atının üzerinden adama doğru eğilerek; "ben bildiğim karşılığında maaş alıyorum, eğer her şeyi bilseydim devletin hazinesi bana yetmezdi" der.

Kendisine soru sorulan ve fakat sorulan sorunun cevabını teferruatı ile bilmeyen bir âlim muhatabına; "bu konuyu şu anda tam olarak bilmiyorum, kitaplara bir bakayım, doğrusunu öğrenirsem sana bildiririm" de diyebilir.

Bir başka mesele de; kendisine soru sorulan bir âlim sorulan soruya cevap verdikten sonra verdiği cevabın yanlış olduğunu anladığında hemen o adama ulaşıp ona; "sana şu konuda şöyle şöyle cevap vermiştim ama verdiğim cevap yanlışmış, doğru cevap şudur" demelidir. Verdiği cevabın yanlış olduğunu öğrendiğ halde onu düzeltmeyen âlim bir başkasının yanlış olarak amel etmesine göz yumuyor demektir ki bu onun bütün vebâlini üzerine almak demektir.

Soru sormanın da bazı şartları ve edebi vardır. Buna göre;

Soru, bilmediği bir şeyi öğrenmek için veya yarım, yanlış bildiği bir şeyi düzeltmek için sorulmalıdır.

Soru soran kişinin sorduğu soru îtikadla ilgili ise yani bir şeyin küfür mü şirk mi olduğu hakkında ise ve aldığı cevap da o şeyin küfür veya şirk olduğunu bildiriyorsa, kendisinde de o durumlar varsa derhal tevbe etmeli, tecdidi îmanda bulunmalıdır.

Sorulan soru bid'atlar hakkında ise ve sorduğu soru neticesinde bâzı şeylerin bid'at olduğunu öğrenmişse, o bid'atları işlemekten artık kaçınmalıdır.

Soru soran kişinin sorduğu soru bir haramla ilgili ise ve aldığı cevapta onun haram olduğunu öğrenmişse o haramı derhal terketmelidir. Zîrâ bir şeyin haram olduğunu öğrendikten sonra o haramı terketmemek büyük bir vebaldir.

Soru soran kişinin sorduğu soru amellerle ilgili ise ve ibâdetlerin farzları, vacibleri, sünnetleri, mekruhları hakkında ise, o zamana kadar yanlış bildiği şeylerin doğrusunu öğrendikten sonra yanlışlarından vazgeçmeli, ibâdetlerini düzeltmelidir.

Soru soran kişinin sorduğu soru âlimlerin hakkında haram mı helal mi diye ihtilaf ettikleri bir mesele hakkında ise ve bazı âlimlerin haram, bazı âlimlerin de helal dedikleri bir mesele ise, en iyisi takvâya uymak için haram yönü tercih edilerek onu terketmektir. Çünkü şüpheli şeyler etrafında fazla dolaşmak insanı haram işlemeye götürür.

Bugün soru soran kardeşlerimizin bir çoğu evet, sormak, öğrenmek ve öğrendikleri ile amel etmek için soruyorlar. Fakat soru soranların bir kısmı da laf olsun diye soru soruyorlar. Bir sorayım bakalım bu meselenin hükmü neymiş? Diye soru soruyor ama aldığı cevapla amel etmiyor.

Bir kısım kimseler de haram işlemeyi kafalarına koymuşlar fakat vicdanlarını rahatlatmak için kendilerine bir cevaz kapısı arıyorlar. Mesela fâizli krediler hakkında, tokiden ev almak hakkında vb. gibi durumlarda daha önce sordukları ve "haramdır" fetvası aldıkları bir meselede acebâ "câizdir" diyecek birisini bulabilir miyim diye hareket ediyor ve öyle bir âlim arıyor. Mesela kıytırık, haramlara kolayca cevaz veren bir âlim müsveddesi bulduğu zaman da onu kendisine dayanak ediniyor ve "ben fetvâsını aldım" diyor. Halbuki bu onun ne kadar kötü niyetli bir kimse olduğunu ortaya koyar ve âlim müsveddesinden aldığı cevapla amel etmek kendisine helal olmaz.

Bâzı kimseler de âlimleri birbirlerine düşürmek, fitne çıkarmak için soru soruyorlar ki böyle bir soru sormak haramdır. Çünkü kişilerin birbirlerine sû-i zan beslemelerine, birbirbirlerinin gıybetini yapmalarına vesîle olmak birilerinin haram işlemelerine vesîle olmak olacağından haramdır.

Bir kimsenin ihtilaflı olan meselelerde fitne çıkarmak için değil de o meselede doğruya, takvâya en uygun görüşün hangisi olduğunu öğrenmek için soru sorması ise câizdir. Çünkü o bununla şüpheli şeylerden kaçınmak ve takvâya en uygun hükümle amel etmek için soru sormaktadır.

Soru soran kişinin âlim olan bir kimseyi imtihan etmeye kalkması ise edepsizlik ve ahlaksızlıktır. Bir kimsenin tıbbı bilmediği halde tıp hakkında bir doktorla tartışması, hendese ilmini bilmediği halde hendese ile ilgili meselede bir mühendisle tartışması nasıl ukelâlık ise bilmediği bir konuda bir âlime soru sorup sonra da o soru hakkında âlimle tartışmaya kalkmak da aynı öyle hattâ ondan daha beter bir ukelâlık ve ahlaksızlıktır.

Kişinin bildiği zaman îtikadına veya ameline yaramayacak, bilmediği zaman da zararı olmayacak yâni kendisini ilgilendirmeyen şeyler hakkında soru sorması da yasaklanmıştır.

Hiç unutmam, Almanya'ya ilk gittiğm yıllardı (takrîben 1981 yılı). Bir ikindi namazını kıldıktan sonra hoca ile en son ben çıkmıştım. Dışarı çıktığımızda bizden önce çıkan ve bizim 20 metre kadar ilerimizde yürüyen cemaatten birisi birden geri döndü ve bize doğru gelmeye başladı. Hocaya, "hocam, bir sorum olacaktı" dedi. Hoca da, "sor bakalım" dedi. Adam ne sordu biliyor musunuz? "Hocam, dedi, Hz. İsmâil'e indirilen koçun derisi ne oldu?" diye sordu. Hoca bu soruya çok kızmıştı. "Ne bu soru şimdi, bu soruyu sormak sana ne kazandıracak? Sen bunlardan sorulacak mısın? Halbuki senin bilmediğin bir çok mesele varken bula bula bu soruyu mu buldun?" demişti. M3alesef bu tip sorular soranlar da çok oluyor. Bu ise cehâletin ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor.

Soru sormak hakkında daha bir çok şey söylenebilir ama konuyu uzatmamak, meselenin özünü anlatabilmek için bu kadar kısaca bir şeyler yazmak istedim.

Allah bizleri ihtiyacımız olan şeyleri soran, doğru sorular soran ve sorusuna aldığı cevaplarla da amel eden kimselerden eylesin. Selam ve duâ ile. Necati Koçkesen.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt