E
Çevrimdışı
Sünnet'in Terim Anlamı ve Alimlerin Bazı Sözleri
Şer'î ıstılahta sünnet denilince, Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Kur'ân dışındaki söz ve fiil olarak emir, yasak ve teşvikleri (nedb) anlaşılır. Bu sebeple de şer'î delillerden maksadın Kitap ve sünnet, yani Kur'ân ve hadis olduğu ifade edilmiştir. İbnü'l-Esîr, en-Nihâye fî garîbi'l-hadîs, II, 409.
Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) ehl-i sünnet'in görüşlerine muhalefet edenlerden söz ederken, sünnet kavramını şu manada kullanmaktadır:
ل ة، زائ ن الجماع ارج م دع خ و مبت ا: فه اب قائله ا أو ع ن فيه فمن خالف شيئاً من هذه المذاهب، أو طع
عن منهج السنة وسبيل الحق. فكان قولهم: إن الإيمان قول وعمل ونية، وتمسك بالسنة
Bu mezheplerden birine muhalefet eden veya onu eleştiren yahut kınayan kimse, cemaatten ayrılmış bir bidatçi, sünnet çizgisinden ve hak yolundan sapmış biridir. O mezhepler, imanı, 'söz, amel, niyet ve sünnete sarılmak' şeklinde tanımlamışlardır. İbn Ebî Ya’lâ, Kâdî Ebu'l-Hüseyn Muhammed, Tabakâtu’l-Hanâbile, Beyrut ts., I, 24.
Ahmed b. Hanbel, akâide dair ve dalâlet fırkaları ile ilgili görüşlerini sıraladıktan sonra da sünnete sarılanlar için duâ etmektedir. İbn Ebî Ya'lâ, Tabakâtu’l-Hanâbile,I, 36. Bu da sünnetin, akâidi kapsayacak şekilde geniş manada kullanıldığını gösterir. Nitekim itikâd konularında eser veren ilk dönem musannıflarının eserlerine "es-Sünne" adını vermeleri de bu açıdan anlamlıdır. Bk. İbn Ebî Âsım, Ebû Bekr Amr b. ed-Dahhâk eş-Şeybânî, Kitabü's-Sünne, (thc. M.N.el-Elbânî), Beyrut 1400/1980; Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdirrahman eş-Şeybânî, Kitabü's-Sünne, (thk. Muhammed b. Salim el-Kahtânî), Riyad 1414/1994; Hallâl, Ebû Bekr Ahmed b. Muhammed b. Harun, es-Sünne, (thk. Atiyye ez-Zehrânî), Riyad 1410/1989.
Hatta Ehl-i sünnet ve'l-cemaat tabirindeki sünnet kavramı da, Hz. Peygamber'in, İslam'ın temel konularını anlama ve benimseme tarzı olarak tanımlanmıştır.
Şâfiî usulcüsü Sem'ânî de (ö. 489/1096) sünneti, Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) tuttuğu yol/yöntem olarak tanımlarken, O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) bu ümmet için meşru kıldığı her türlü söz ve fiilin de sünnet kapsamında yer aldığını belirtmektedir. Sem'ânî, Ebu'l-Muzaffar Mansûr b. Muhammed et-Temîmî, Kavati'u'l-edille fi'l-usûl, (thk. Muhammed Hasen Heytû), Beyrut 1417/1996, s. 51-52.
İbn Teymiyye'nin (ö. 728/1327) tanımında ise bu yaklaşım daha açıktır:
لم، ه وس...أن السنة التي يجب اتباعها، ويحمد أهلها ويذم من خالفها، هي سنة رسول الله صلى الله علي
في أمور الاعتقادات، وأمور العبادات، وسائر الديانات
Tâbi olunması gereken, taraftarları övülüp muhalifleri kınanan sünnet, Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) itikâd, ibâdet ve diğer dini meselelerdeki sünnetidir." İbn Teymiyye, Şeyhu'l-İslâm Takiyyüddîn Ahmed el-Harrânî, Mecmû'u'l-fetâvâ, (thc. Amir el- Cezzâr- Enver el-Bâz), Riyâd 1418/1997, III, 235.
İbn Receb el-Hanbelî'nin (ö. 795/1392) tarifi de benzer niteliktedir:
ادات ن الاعتق دون م السنة: هي الطريقة المسلوآة، فيشمل ذلك التمسك بما آان عليه هو وخلفاؤه الراش
ك مل ذل ا يش ى م نة إلا عل والأعمال والأقوال، وهذه هي السنة الكاملة، ولهذا آان السلف قديماً لا يطلقون اسم الس
آله، وروي معنى ذلك عن الحسن والأوزاعي والفضيل بن عياض
"Sünnet, tutulan/izlenen yol demektir. Bu itibarla Hz. Peygamber'in ve Râşid Halifelerinin bağlı oldukları itikad, amel ve sözlerin tamamını kapsar. İşte kâmil manadaki sünnet budur. Bu sebeple eskiden selef, 'sünnet' kavramını yalnızca bütün bu söylediklerimize şâmil olacak manada kullanmışlardır. Hasan-ı Basrî (ö. 110/728), Evzâî (ö. 157/774) ve Fudayl b. Iyâz'dan da (ö. 187/803) bu manada kullanımlar rivâyet edilmiştir. İbn Receb el-Hanbelî, Zeynüddîn Ebu'l-Ferec Abdurrahman b. Şihabuddin el-Bağdâdî, Câmiu'lulûmi ve'l-hikem, (thk. Şuayb el-Arnâût-İbrahim Bâcis), Beyrut 1419/1999, II, 120.
İbn Manzur da “Lisanu’l-Arab”da şöyle demektedir: “Hadiste sünnet lafzı ve bu kökten türeyen lafızlar çokça tekrar edilmiştir. Bunun asıl anlamı: Yol ve siret (yaşayış)dır. Şeriatte sünnet kullanılacak olursa, onunla Peygamber -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın emrettiği, yasakladığı ve teşvik ettiği Kitab-ı Aziz’in ifade etmediği hususlar -söz ya da fiil olsun- kastedilir. Bundan dolayı şeriatın delilleri: Kitab ve Sünnettir yani Kur’ân ve hadistir denilir.Lisanu-l-Arab XIII,225
Adî b. Müsafir -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- izinden gidenlere yazmış olduğu “el-Vasiyetu’l-Kübrâ” adlı risalesinde de şunları söylemektedir: “Siz -Allah sizi ıslah etsin- biliyorsunuz ki kendisine uyulması gereken, sahibleri övülen ve onlara muhalefet edenlerin yerildiği sünnet, Rasûlullah -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın itikadi hususlarda, ibadete dair hususlarda ve din ile ilgili diğer hususlardaki sünnetidir. Bu ise ancak Peygamber -Sallallahü aleyhi vesellem-’dan sabit olan söz ve fiillerini; terkettiği söz ve amellerini belirten hadisleri, diğer taraftan önden gidenlerin (es-sâbikûnun) ve onlara güzelce uyanların izledikleri yolları bilmekle mümkündür.Mecmuul Feteva III,378
Şer'î ıstılahta sünnet denilince, Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Kur'ân dışındaki söz ve fiil olarak emir, yasak ve teşvikleri (nedb) anlaşılır. Bu sebeple de şer'î delillerden maksadın Kitap ve sünnet, yani Kur'ân ve hadis olduğu ifade edilmiştir. İbnü'l-Esîr, en-Nihâye fî garîbi'l-hadîs, II, 409.
Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) ehl-i sünnet'in görüşlerine muhalefet edenlerden söz ederken, sünnet kavramını şu manada kullanmaktadır:
ل ة، زائ ن الجماع ارج م دع خ و مبت ا: فه اب قائله ا أو ع ن فيه فمن خالف شيئاً من هذه المذاهب، أو طع
عن منهج السنة وسبيل الحق. فكان قولهم: إن الإيمان قول وعمل ونية، وتمسك بالسنة
Bu mezheplerden birine muhalefet eden veya onu eleştiren yahut kınayan kimse, cemaatten ayrılmış bir bidatçi, sünnet çizgisinden ve hak yolundan sapmış biridir. O mezhepler, imanı, 'söz, amel, niyet ve sünnete sarılmak' şeklinde tanımlamışlardır. İbn Ebî Ya’lâ, Kâdî Ebu'l-Hüseyn Muhammed, Tabakâtu’l-Hanâbile, Beyrut ts., I, 24.
Ahmed b. Hanbel, akâide dair ve dalâlet fırkaları ile ilgili görüşlerini sıraladıktan sonra da sünnete sarılanlar için duâ etmektedir. İbn Ebî Ya'lâ, Tabakâtu’l-Hanâbile,I, 36. Bu da sünnetin, akâidi kapsayacak şekilde geniş manada kullanıldığını gösterir. Nitekim itikâd konularında eser veren ilk dönem musannıflarının eserlerine "es-Sünne" adını vermeleri de bu açıdan anlamlıdır. Bk. İbn Ebî Âsım, Ebû Bekr Amr b. ed-Dahhâk eş-Şeybânî, Kitabü's-Sünne, (thc. M.N.el-Elbânî), Beyrut 1400/1980; Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdirrahman eş-Şeybânî, Kitabü's-Sünne, (thk. Muhammed b. Salim el-Kahtânî), Riyad 1414/1994; Hallâl, Ebû Bekr Ahmed b. Muhammed b. Harun, es-Sünne, (thk. Atiyye ez-Zehrânî), Riyad 1410/1989.
Hatta Ehl-i sünnet ve'l-cemaat tabirindeki sünnet kavramı da, Hz. Peygamber'in, İslam'ın temel konularını anlama ve benimseme tarzı olarak tanımlanmıştır.
Şâfiî usulcüsü Sem'ânî de (ö. 489/1096) sünneti, Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) tuttuğu yol/yöntem olarak tanımlarken, O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) bu ümmet için meşru kıldığı her türlü söz ve fiilin de sünnet kapsamında yer aldığını belirtmektedir. Sem'ânî, Ebu'l-Muzaffar Mansûr b. Muhammed et-Temîmî, Kavati'u'l-edille fi'l-usûl, (thk. Muhammed Hasen Heytû), Beyrut 1417/1996, s. 51-52.
İbn Teymiyye'nin (ö. 728/1327) tanımında ise bu yaklaşım daha açıktır:
لم، ه وس...أن السنة التي يجب اتباعها، ويحمد أهلها ويذم من خالفها، هي سنة رسول الله صلى الله علي
في أمور الاعتقادات، وأمور العبادات، وسائر الديانات
Tâbi olunması gereken, taraftarları övülüp muhalifleri kınanan sünnet, Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) itikâd, ibâdet ve diğer dini meselelerdeki sünnetidir." İbn Teymiyye, Şeyhu'l-İslâm Takiyyüddîn Ahmed el-Harrânî, Mecmû'u'l-fetâvâ, (thc. Amir el- Cezzâr- Enver el-Bâz), Riyâd 1418/1997, III, 235.
İbn Receb el-Hanbelî'nin (ö. 795/1392) tarifi de benzer niteliktedir:
ادات ن الاعتق دون م السنة: هي الطريقة المسلوآة، فيشمل ذلك التمسك بما آان عليه هو وخلفاؤه الراش
ك مل ذل ا يش ى م نة إلا عل والأعمال والأقوال، وهذه هي السنة الكاملة، ولهذا آان السلف قديماً لا يطلقون اسم الس
آله، وروي معنى ذلك عن الحسن والأوزاعي والفضيل بن عياض
"Sünnet, tutulan/izlenen yol demektir. Bu itibarla Hz. Peygamber'in ve Râşid Halifelerinin bağlı oldukları itikad, amel ve sözlerin tamamını kapsar. İşte kâmil manadaki sünnet budur. Bu sebeple eskiden selef, 'sünnet' kavramını yalnızca bütün bu söylediklerimize şâmil olacak manada kullanmışlardır. Hasan-ı Basrî (ö. 110/728), Evzâî (ö. 157/774) ve Fudayl b. Iyâz'dan da (ö. 187/803) bu manada kullanımlar rivâyet edilmiştir. İbn Receb el-Hanbelî, Zeynüddîn Ebu'l-Ferec Abdurrahman b. Şihabuddin el-Bağdâdî, Câmiu'lulûmi ve'l-hikem, (thk. Şuayb el-Arnâût-İbrahim Bâcis), Beyrut 1419/1999, II, 120.
İbn Manzur da “Lisanu’l-Arab”da şöyle demektedir: “Hadiste sünnet lafzı ve bu kökten türeyen lafızlar çokça tekrar edilmiştir. Bunun asıl anlamı: Yol ve siret (yaşayış)dır. Şeriatte sünnet kullanılacak olursa, onunla Peygamber -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın emrettiği, yasakladığı ve teşvik ettiği Kitab-ı Aziz’in ifade etmediği hususlar -söz ya da fiil olsun- kastedilir. Bundan dolayı şeriatın delilleri: Kitab ve Sünnettir yani Kur’ân ve hadistir denilir.Lisanu-l-Arab XIII,225
Adî b. Müsafir -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- izinden gidenlere yazmış olduğu “el-Vasiyetu’l-Kübrâ” adlı risalesinde de şunları söylemektedir: “Siz -Allah sizi ıslah etsin- biliyorsunuz ki kendisine uyulması gereken, sahibleri övülen ve onlara muhalefet edenlerin yerildiği sünnet, Rasûlullah -Sallallahü aleyhi vesellem-’ın itikadi hususlarda, ibadete dair hususlarda ve din ile ilgili diğer hususlardaki sünnetidir. Bu ise ancak Peygamber -Sallallahü aleyhi vesellem-’dan sabit olan söz ve fiillerini; terkettiği söz ve amellerini belirten hadisleri, diğer taraftan önden gidenlerin (es-sâbikûnun) ve onlara güzelce uyanların izledikleri yolları bilmekle mümkündür.Mecmuul Feteva III,378