E
Çevrimdışı
Ebu & Dücane
Misafir
Gündem şimdi “kimyasal silah”la biçimlendiriliyor. Neymiş, Suriye’de “kimyasal silah” kullanılarak 1300-1500 kişi öldürülmüş; bu, “ABD’nin kırmızı çizgisi”ni ihlal anlamına geliyormuş.
Ne olmuş 1500 kişi ölmüşse?… Bugüne kadar yaşananlardan farklı olan ne? Suriye’de çatışmaların başından bu yana “konvansiyonel silah”larla 100 binin üzerinde insan öldü! Milyonlarcası mülteci oldu. Şehirler harabeye döndü. Yani, 100 binin üzerindeki can kaybının önemi yok da, bu “ABD’nin kırmızı çizgileri”ni aşmıyor da, 1300-1500 ölüm mü aşıyor?
Daha dün, ABD’nin desteklediği Mısır Cuntası, “konvansiyonel silah”larla Mısır halkından “binlerce”sini, “dünyanın gözleri önünde”, birkaç saat içinde öldürmemiş miydi? Bu katliama ABD dahil, hiçbir Batı ülkesinin “katliam” dediğini duydunuz mu? Demediler… Onlara göre “Cunta” da zaten “demokrasi için” darbe yapmıştı!… Böylece, -hadi hediyemiz olsun-, “Siyaset Bilimi” sözlüğüne “demokratik darbe” kavramı eklendi.
Değişen ne? Ölüm aynı ölüm, ölüm yine kitlesel; sadece “silahın türü” değişik. Peki, birinde sus-pus oturup katliamı seyrederken, diğerinde gündemi “kırmızı çizgi muhabbeti”ne sarıp dikkatleri çelmek ne anlama geliyor?
Buna “Gündem Mafyacılığı”(1) denir ve “Küresel Şer Odakları”, her zaman olduğu gibi “kontrollü yönlendirme”yle gelişmeleri istedikleri biçime sokmak için, “İslam Coğrafyasının merkez bölgesi”ndeki oyunlarına bir yenisini eklemişlerdir.
Şimdi gelişmelerin seyrini gözden geçirelim:
Suriye’de “İslamcı muhalefet” başarmak üzereyken, tarihi boyunca “Ehl-i Sünnet müslümanlar”dan başkasıyla savaşmamış olan ve adı “İslam Cumhuriyeti” olan İran, “İslam ile alakası olmayan Esed zalimi”ne destek vermek için, gerek silah ve devrim muhafızlarını göndererek, gerekse kontrolü altındaki “Hizbullah” adı verilen örgütü saldırtarak, Suriye’de büyük bir “müslüman kıyımı”na ortak oldu.
Suriye’de kurulması muhtemel “İslamcı yönetim”i önlemeye yönelik bu hamle, ABD’nin, Avrupa ülkelerinin ve İsrail’in işine geldiği için, “binlerce insanın öldürülmesine rağmen” seslerini çıkarmadılar. Ancak bu, “özgürlük” söylemlerine aykırıydı ve “dünya kamuoyunun dikkatleri”ni dağıtmaları gerekiyordu. Bunun için, “ABD ve İsrail ile uşaklarının bölgesel çıkarları” açısından “kontrol dışı”na çıkan Mısır’daki “İhvan-ı Müslimin iktidarı”na karşı “darbe” yaptırdılar. Böylece dikkatler Mısır’a yönelirken, Suriye’deki melanet ikinci plâna itildi, soğutuldu.
Ancak Mısır’da işler istedikleri gibi gitmeyip de İhvan-ı Müslimin, umduklarının ötesinde direnç gösterince ve “darbe” tehlikeye girince, buna karşı “katliama varan müdahale”de bulunma lüzumunu hissettiler.
Cunta güçlerince sivil halka ateş edildi; binlerce insan öldürüldü, binlercesi yaralandı. Askeri müdahaleye “darbe” demeyen “küresel şer odakları”, bu “kitlesel kıyım”a da “katliam” demeyince, “dünya kamuoyu”nda zor duruma düştüler.
İşte bunun üzerine, dikkatleri dağıtmak için bir şeylerin yapılması gerekiyordu ve olan oldu. Suriye’de kimyasal silah kullanılıp 1500 kişi ölünce, bütün dikkatler, Mısır’daki “cuntanın zulmü”nden ve melanetlerinden de, “ABD, İsrail ve Avrupa’nın kirli zihniyet ve tutumu”ndan da çekilip Suriye’ye odaklandı. Böylece, dikkatleri, zaten devam eden Suriye meselesine çekerek, Mısır meselesini arada halletmiş oldular.
İşte şimdi, Suriye’de bu durumu nasıl izale edeceklerini plânlıyorlar. Bu zamana kadar ölmüş olan 100 binin üzerindeki insanı unutturdular ve geriye tek sorun olarak bu “kimyasal silah meselesi” kaldı. Öyle ya, kimyasal silah, “ABD’nin kırmızı çizgisi”ydi; müdahale gerektiriyordu. Ancak bu müdahale çıkarlarına aykırıydı. Çünkü bugün için müdahale demek, Suriye’de İslamcıların iktidarının yolunu açmak demekti. Oysa henüz Suriye muhalefetini istedikleri kıvama getirememişler, direnişe tümüyle hakim olamamışlardı. Eğer önlerini açarlarsa, Suriye’de bir “İslami yönetim” kaçınılmaz olurdu.
İşte, oyunun yeni bölümünde bu durumu nasıl halledeceklerini göreceğiz. İpuçlarına dikkat ediniz: Önce Suriye kimyasal silah kullandı. Sonra Rusya ve İran, bunu muhaliflere yıkarak kafaları karıştırmaya çalıştı. Batı ise ağırdan alıp “kaygı”sını ifade etti, “kanıt varsa durum vahim” dedi. Daha sonra İran, adres belirtmeden kimyasal silah kullanıldığını telaffuz etti. Ardından Rusya, BM heyetinin kimyasal silah kullanılan bölgeye girmesi çağrısında bulununca İran Suriye adına, buna izin verileceğini açıkladı. Bunun ardından Suriye, BM heyetinin incelemesine izin verdi. Son olarak da İngiltere noktayı koyup zemini hazırladı; “bir şey çıkmayabilir, herhangi bir kimyasal silah saldırısının kanıtları şimdiye kadar yok edilmiş olabilir” açıklaması yaptı.
Böylece “Suriye’yi aklayacağız” demiş oluyorlar; zira “kanıt bulunamayacağı”nı ilan ettiler. “Küresel şer odakları”, Suriye’ye “kimyasal aklama hediyesi” vererek, direnişi “kontrol edilebilir kıvam”a getirmek için “zaman kazanma”ya çalışacaklar.
(1) “Gündem Mafyacılığı”nın ayrıntıları için, Dr. Ramazan Uçar’ın, “ERGENEKON, Bir Geri Kalma Aygıtı” adlı kitabına bakınız.
Faruk Köse
Ne olmuş 1500 kişi ölmüşse?… Bugüne kadar yaşananlardan farklı olan ne? Suriye’de çatışmaların başından bu yana “konvansiyonel silah”larla 100 binin üzerinde insan öldü! Milyonlarcası mülteci oldu. Şehirler harabeye döndü. Yani, 100 binin üzerindeki can kaybının önemi yok da, bu “ABD’nin kırmızı çizgileri”ni aşmıyor da, 1300-1500 ölüm mü aşıyor?
Daha dün, ABD’nin desteklediği Mısır Cuntası, “konvansiyonel silah”larla Mısır halkından “binlerce”sini, “dünyanın gözleri önünde”, birkaç saat içinde öldürmemiş miydi? Bu katliama ABD dahil, hiçbir Batı ülkesinin “katliam” dediğini duydunuz mu? Demediler… Onlara göre “Cunta” da zaten “demokrasi için” darbe yapmıştı!… Böylece, -hadi hediyemiz olsun-, “Siyaset Bilimi” sözlüğüne “demokratik darbe” kavramı eklendi.
Değişen ne? Ölüm aynı ölüm, ölüm yine kitlesel; sadece “silahın türü” değişik. Peki, birinde sus-pus oturup katliamı seyrederken, diğerinde gündemi “kırmızı çizgi muhabbeti”ne sarıp dikkatleri çelmek ne anlama geliyor?
Buna “Gündem Mafyacılığı”(1) denir ve “Küresel Şer Odakları”, her zaman olduğu gibi “kontrollü yönlendirme”yle gelişmeleri istedikleri biçime sokmak için, “İslam Coğrafyasının merkez bölgesi”ndeki oyunlarına bir yenisini eklemişlerdir.
Şimdi gelişmelerin seyrini gözden geçirelim:
Suriye’de “İslamcı muhalefet” başarmak üzereyken, tarihi boyunca “Ehl-i Sünnet müslümanlar”dan başkasıyla savaşmamış olan ve adı “İslam Cumhuriyeti” olan İran, “İslam ile alakası olmayan Esed zalimi”ne destek vermek için, gerek silah ve devrim muhafızlarını göndererek, gerekse kontrolü altındaki “Hizbullah” adı verilen örgütü saldırtarak, Suriye’de büyük bir “müslüman kıyımı”na ortak oldu.
Suriye’de kurulması muhtemel “İslamcı yönetim”i önlemeye yönelik bu hamle, ABD’nin, Avrupa ülkelerinin ve İsrail’in işine geldiği için, “binlerce insanın öldürülmesine rağmen” seslerini çıkarmadılar. Ancak bu, “özgürlük” söylemlerine aykırıydı ve “dünya kamuoyunun dikkatleri”ni dağıtmaları gerekiyordu. Bunun için, “ABD ve İsrail ile uşaklarının bölgesel çıkarları” açısından “kontrol dışı”na çıkan Mısır’daki “İhvan-ı Müslimin iktidarı”na karşı “darbe” yaptırdılar. Böylece dikkatler Mısır’a yönelirken, Suriye’deki melanet ikinci plâna itildi, soğutuldu.
Ancak Mısır’da işler istedikleri gibi gitmeyip de İhvan-ı Müslimin, umduklarının ötesinde direnç gösterince ve “darbe” tehlikeye girince, buna karşı “katliama varan müdahale”de bulunma lüzumunu hissettiler.
Cunta güçlerince sivil halka ateş edildi; binlerce insan öldürüldü, binlercesi yaralandı. Askeri müdahaleye “darbe” demeyen “küresel şer odakları”, bu “kitlesel kıyım”a da “katliam” demeyince, “dünya kamuoyu”nda zor duruma düştüler.
İşte bunun üzerine, dikkatleri dağıtmak için bir şeylerin yapılması gerekiyordu ve olan oldu. Suriye’de kimyasal silah kullanılıp 1500 kişi ölünce, bütün dikkatler, Mısır’daki “cuntanın zulmü”nden ve melanetlerinden de, “ABD, İsrail ve Avrupa’nın kirli zihniyet ve tutumu”ndan da çekilip Suriye’ye odaklandı. Böylece, dikkatleri, zaten devam eden Suriye meselesine çekerek, Mısır meselesini arada halletmiş oldular.
İşte şimdi, Suriye’de bu durumu nasıl izale edeceklerini plânlıyorlar. Bu zamana kadar ölmüş olan 100 binin üzerindeki insanı unutturdular ve geriye tek sorun olarak bu “kimyasal silah meselesi” kaldı. Öyle ya, kimyasal silah, “ABD’nin kırmızı çizgisi”ydi; müdahale gerektiriyordu. Ancak bu müdahale çıkarlarına aykırıydı. Çünkü bugün için müdahale demek, Suriye’de İslamcıların iktidarının yolunu açmak demekti. Oysa henüz Suriye muhalefetini istedikleri kıvama getirememişler, direnişe tümüyle hakim olamamışlardı. Eğer önlerini açarlarsa, Suriye’de bir “İslami yönetim” kaçınılmaz olurdu.
İşte, oyunun yeni bölümünde bu durumu nasıl halledeceklerini göreceğiz. İpuçlarına dikkat ediniz: Önce Suriye kimyasal silah kullandı. Sonra Rusya ve İran, bunu muhaliflere yıkarak kafaları karıştırmaya çalıştı. Batı ise ağırdan alıp “kaygı”sını ifade etti, “kanıt varsa durum vahim” dedi. Daha sonra İran, adres belirtmeden kimyasal silah kullanıldığını telaffuz etti. Ardından Rusya, BM heyetinin kimyasal silah kullanılan bölgeye girmesi çağrısında bulununca İran Suriye adına, buna izin verileceğini açıkladı. Bunun ardından Suriye, BM heyetinin incelemesine izin verdi. Son olarak da İngiltere noktayı koyup zemini hazırladı; “bir şey çıkmayabilir, herhangi bir kimyasal silah saldırısının kanıtları şimdiye kadar yok edilmiş olabilir” açıklaması yaptı.
Böylece “Suriye’yi aklayacağız” demiş oluyorlar; zira “kanıt bulunamayacağı”nı ilan ettiler. “Küresel şer odakları”, Suriye’ye “kimyasal aklama hediyesi” vererek, direnişi “kontrol edilebilir kıvam”a getirmek için “zaman kazanma”ya çalışacaklar.
(1) “Gündem Mafyacılığı”nın ayrıntıları için, Dr. Ramazan Uçar’ın, “ERGENEKON, Bir Geri Kalma Aygıtı” adlı kitabına bakınız.
Faruk Köse