Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Tağutu İnkar ve Tağutu Tekfir Etme Durumu ?

Abu Hudhaifah 1996 Çevrimdışı

Abu Hudhaifah 1996

Üye
İslam-TR Üyesi
salam 3alaykum.. abdul muizz cevap versin insha allah...

bugun ebu muaz denen cakma selefi,nin bir kitabina baktim.. diyor ki, tagutu inkar etmek farzdir, fakat tagutu tekfir etmek diye bir ey yoktur.. cunku kuran ve sunnete tagutu tekfir etmek diye bir sey yoktur.. tagutu inkar etmek var...

bu nedir yahu ? dogru bir soz mudur ?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Tağutu İnkâr Etmek mi? Tekfir Etmek mi?


Her tağut olarak isimlendirilenin tekfir edilmesi gerekir diye kat'i bir nas / kaide yoktur.
Mezhebsel bazı görüşlerde bazılarının kâfir dediği sihirbaz, kahin gibilerin tağut olarak isimlendirilse de tekfiri tevbesinden sonraya bırakılıb bırakılmayacağı ihtilaflı olduğundan her tağutun tekfiri mutlak olduğu söylenemez.

Sana indirilene ve senden önce indirilene iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Onlar, tağutun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Hâlbuki tağutu inkâr etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” (Nisa 60)

…Kim tağutu reddedib Allah’a iman ederse, muhakkak o, kopmayan sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.” (Bakara 256)


Ayeti ‘La ilahe illallah’ın tam manasıdır. Çünkü tâğutu tekfir “La ilahe’nin manasıdır. Allah'a inanmak illallah’ın manasıdır. Yani kim Allah'ın kanunundan hariç kanun yapanı tekfir ederse, Allah'ın istediği gibi İslâm’a inanırsa ve edebildiği kadar hayatına tatbik etmeye gayret ederse Müslüman olur. Sağlam bir kulpa tutunmuş olur.
Fakat eğer Allah'ın kanunlarını kaldıran, toplumu kendi kanunlarıyla idare eden tâğutları tekfir etmezse, ya da Allah'ın istediği gibi Allah'a inanmazsa, namaz kılsa da, oruç tutsa da boşunadır, mu’min sayılmaz.

Zira İslâm’ın –bu ayetin de ifade ettiği gibi- binasına girmek ve Müslüman vasfını kazanmak için iki şart vardır:
Birincisi tâğutları tanımayıp onları tekfir etmektir.
İkincisi ise Allah'a Allah'ın istediği gibi iman getirmektir.
Şayet bu şartlardan birisi olmazsa, kişi Müslüman olamaz. Zira şartın yokluğu meşrutun yokluğu demektir.

Allah'a Allah'ın istediği gibi iman getirmek demek, Allah'ın varlığına inandığı gibi, kanun yapma hakkının, egemenliğin kayıtsız şartsız O’nun olduğuna inanmaktır. Mutlak egemenliği O’ndan başka kimseye vermemek demektir. Şayet kişi Allah'ın varlığına inanıb, buna rağmen egemenliği, kanun yapma hakkını başkalarına verirse, bu kişi ne kadar namaz da kılsa oruçta tutsa, kendisini şirkten kurtaramaz. Zaten birinci cahiliye devrinin şirki de buydu. Zira onlar da Allah'ın varlığına inanırlardı, buna rağmen egemenlik hakkını O’na vermezlerdi. Tıpkı çağımızdaki ikinci cahiliye devri gibiydiler.

Tâğutu tekfir etmek üç şeyle olur. Şayet bu üç şarttan birisi olmazsa, tâğut tekfir edilmiş olmaz. Dolayısıyla kişi Müslüman vasfını kazanamaz.
Bu şartların birincisi, kalbinde tâğutları tekfir etmektir. Onlardan nefret edib, kin beslemesi gerekir. Ta Müslüman olana kadar bu kin devam etmelidir.
İkincisi, sözleriyle tekfir etmektir. Yani “Bunlar tâğuttur, bunları tekfir etmek farzdır” demelidir. Fakat bu sözde tekfiri her yerde söylemeye mükellef değildir. Bazı korku ortamlarında söyleme mecbur değildir.
Üçüncüsü ise, fiille tekfir etmesidir. Yani ikrah olmadan onların küfrüne itaat etmemelidir.
Şayet ikrah olmadan onlara itaat edip desteklerse, bu fiillerinden dolayı küfre girer.

Allah (c.c.) tâğutun tekfirinin üç şeyle olduğunu şu ayette beyan etmiştir:

Gerçekten sizin için İbrahim’de ve beraberindekilerde güzel bir örnek vardı. Hani kavimlerine şöyle demişlerdi: ‘Biz sizlerden ve Allah'tan başka taptıklarından beriyiz. Siz bir olan Allah'a iman edinceye kadar tekfir ediyoruz. Sizinle aramızda ebedi düşmanlık ve kin baş gösterdi.” (Mumtehine: 4)

Allâme Muhammed Emin Şankıtî bu ayetin tefsirinde şöyle der:
“İbrahim’i örnek almak üç şeyle olur:

a- Tâğutlardan ve ideolojilerinden beri olarak.
b- Onları tekfir ederek.
c- Tek Allah'a iman edene kadar muşrikler düşmanlık ve kin besleyerek.
Tabii bu da onlarla kavimleri arasında son derece alakayı kesmekle olur.” (Edvau’l-Beyan, 8/138)

Allah işiten ve bilendir.”
Ayetinden açıkça anlaşılır ki, Allah insanların sözlerine, fikirlerine ve tasavvurlarına son derece önem vermektedir. Zira Allah tâğutu tekfir eden, hakiki iman getirenlerin sözlerini işitir. İçinde sakladığı tasdik veya tekzibi bilir. Zaten tâğutun tekfiri biraz evvel söylediğimiz gibi bazen sözle, bazen de içindeki inançla olduğu için Allah (cc) bu ayetin sonunda ‘işiten ve bilen’ vasfını getirmiştir.
Ayrıca bazıları sözde tâğutu tekfir ederler. Fakat içinde bizim devlet, bizim ordu, bizim vatan deyip sevgi ve velayı devam ettirirler ve bunu da tâğutların tekfiri sanırlar.
Allah (cc) “Ben sizin zahirinizi bildiğim gibi, gizlediğiniz fikirlerinizi de bilirim” deyip, hakiki imana davet eder ve bir nevi böyle yapmayanı tehdit eder. İşte bunun için bu ayetin sonunda bu iki sıfatı getirmiştir.


Bazıları bu ayetteki tâğutu, ‘şeytan’(la sınırlayarak) diye tercume ederler. Tâğutu tekfiri de ‘şeytanı red veya inkâr’ olarak Türkçeye aktarırlar.
Hâlbuki tâğutların çeşitleri çoktur. Fakat başları genelde beştir.
1- Şeytan.
2- Radı olduğu halde ibadet edilen.
3- Toplumu kendisine ibadet etmeye çağıran.
4- Gayb ilmini bildiğini iddia eden.
5- Allah'ın indirdiklerinden hariç hüküm verenler.

Malum, şeytanlar da insî ve cinnî olarak ikiye bölünürler. Fakat bu tahrifçiler tâğutu bu anlamda belirtmezler. Bilakis cinnî şeytanı kastederler. Dolayısıyla çağımızın bütün tâğutlarını örtbas ederler.
Ayrıca ayette geçen tâğutu tekfir, şeytanı inkâr veya red diye tercume etmesi büyük bir tahriftir. Zira inkâr ve red, küfrün bir çeşididir. Küfrün tümü değildir. Çünkü kufrun çeşitleri vardır; kufr-i inkari olduğu gibi, kufr-i inadi, kufr-i cuhudi, kufr-i i’razi ve kufr-i cehli vardır.
Ayrıca tekfir kalble olduğu gibi, fiil ve sözle de olabilir. Ama inkâr yalnızca kalple olur. Birde, “ke-fe-ra” fiili “red-de” fiili manasına gelmez. Dolayısıyla “ke-fe-ra” fiilini “red-de= reddetti” diye tercume etmek büyük tahriftir.
Bir de “en-ke-ra= inkâr etti” fiili “ke-fe-ra”- nin bir kısmıdır, tümü değildir.
Dolayısıyla “ke-fe-ra” fiilini “en-ke-ra” fiili ile tercume etmek de büyük bir yanlışlıktır.
(Alaeddin Palevi, Tağutu İnkâr Etmenin Gerekliliği)
 
Abu Hudhaifah 1996 Çevrimdışı

Abu Hudhaifah 1996

Üye
İslam-TR Üyesi
Anliyorum akhi fakat bak Ebu Muaz diyor ki :

Tagutların kâfir olduklarını söylemeyi şart koşmaya gelince, bu ne kitabın ne de sünnetin delalet etmediği bir şarttır. Allah’ın kitabında gelmeyen her şart da batıldır. Evet bazı, tagutlar kafir olmasına rağmen, her tagutun kafir olması şart değildir. Ama her halukarda reddedilmesi, itaat edilmemesi gerekir. Misal; Allah’a itaatten alıkoyan veya Allah’ın emrine aykırı hüküm ve emirde bulunan her şey taguttur. Günahkâr bir baba, evladına içki getirmesini emrettiğinde şüphesiz tagutluk yapmaktadır. Lakin evladı, bu emri reddetmekle mükellef iken, babasını tekfir etmekle mükellef olmadığı gibi, babası bunu helal saymadıkça tekfir etmeye de hakkı yoktur. Yine evlat bu emri yerine getirdiğinde de, bu fiilini helal saymadıkça kâfir olmaz. Hatta bazen tagut, söyleyen kişiyi kâfir kılmayan, asî de kılmayan, aksine iyilik yapıp Allah katında ecir kazanan bir kişinin izlediği bir yol da olabilir. Şöyle ki, eğer müçtehit ve takva sahibi bir âlim, herhangi bir fetvasında hakka isabet edemese, bir başkası da onun hatasını apaçık görse ve bu konuda hata ettiğinden en ufak bir tereddüdü bile olmasa, işte bu müçtehidin fetvası, Allah’ın şeriatının dışına taşmış yani tuğyan etmiş bir fetvadır. Ona ittiba eden bir kişi, onun batıl olduğunu görmesine rağmen tabi olduğu sürece taguta ittiba ediyor demektir.

Fakat bu durum, bu fetvayı veren kişinin müçtehit ve iyilik yapmış olduğu durumunu değiştirmeyeceği gibi, Allah katında hakkı bulmayı kastettiği sürece isabet ettirememiş bile olsa, ictihadı dolayısıyla ecir kazanmasını engelleyici değildir. Tagut isminin sadece sapıklığa davet eden müşrik insana verileceğini, kafirden başkasına tagut denemeyeceğini gösteren bir nas bilmiyoruz. Eğer nas varsa, biz de o nassa tabi olur, söylediklerimizden nukul ederiz.


bu benim kafami biraz karistiriyor.. buna bir cevap verebilirmisin ? anlamamda biraz kitlik varda, kusura bakma
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Abu Hudhaifah;218409' Alıntı:
Anliyorum akhi fakat bak Ebu Muaz diyor ki :

Tagutların kâfir olduklarını söylemeyi şart koşmaya gelince, bu ne kitabın ne de sünnetin delalet etmediği bir şarttır. Allah’ın kitabında gelmeyen her şart da batıldır. Evet bazı, tagutlar kafir olmasına rağmen, her tagutun kafir olması şart değildir. Ama her halukarda reddedilmesi, itaat edilmemesi gerekir. Misal; Allah’a itaatten alıkoyan veya Allah’ın emrine aykırı hüküm ve emirde bulunan her şey taguttur. Günahkâr bir baba, evladına içki getirmesini emrettiğinde şüphesiz tagutluk yapmaktadır. Lakin evladı, bu emri reddetmekle mükellef iken, babasını tekfir etmekle mükellef olmadığı gibi, babası bunu helal saymadıkça tekfir etmeye de hakkı yoktur. Yine evlat bu emri yerine getirdiğinde de, bu fiilini helal saymadıkça kâfir olmaz. Hatta bazen tagut, söyleyen kişiyi kâfir kılmayan, asî de kılmayan, aksine iyilik yapıp Allah katında ecir kazanan bir kişinin izlediği bir yol da olabilir. Şöyle ki, eğer müçtehit ve takva sahibi bir âlim, herhangi bir fetvasında hakka isabet edemese, bir başkası da onun hatasını apaçık görse ve bu konuda hata ettiğinden en ufak bir tereddüdü bile olmasa, işte bu müçtehidin fetvası, Allah’ın şeriatının dışına taşmış yani tuğyan etmiş bir fetvadır. Ona ittiba eden bir kişi, onun batıl olduğunu görmesine rağmen tabi olduğu sürece taguta ittiba ediyor demektir.

Fakat bu durum, bu fetvayı veren kişinin müçtehit ve iyilik yapmış olduğu durumunu değiştirmeyeceği gibi, Allah katında hakkı bulmayı kastettiği sürece isabet ettirememiş bile olsa, ictihadı dolayısıyla ecir kazanmasını engelleyici değildir. Tagut isminin sadece sapıklığa davet eden müşrik insana verileceğini, kafirden başkasına tagut denemeyeceğini gösteren bir nas bilmiyoruz. Eğer nas varsa, biz de o nassa tabi olur, söylediklerimizden nukul ederiz.

bu benim kafami biraz karistiriyor.. buna bir cevap verebilirmisin ? anlamamda biraz kitlik varda, kusura bakma

Ebu Muaz demogoji yapıyor. Kur'an-ı Kerimdeki ve akaiddeki tağut kavramını, lugavi manası ile birlikte kullanarak içtihadında yanılan muctehidi, oğluna içki getirmesini söyleyen babanın lugatteki azgınlığını/tuğyanlığını, akidedeki Tağutun tekfir edilmesi gibi karıştırarak, "o zaman bunları da -muctehid ve baba- tekfir etmemiz gerekir ki bu yanlıştır, bu sebeble her tağut tekfir edilmez" mantığını ileri sürmekte ki bu armut ile elmayı toplayarak hukum verdiğinin resmiidir.
"Oğluna içki aldıran baba veya ictihadında yanılan Muctehidin tağut olduğunu söyleyen hiç kimse olmamıştır.


Her tağut olarak isimlendirilenin tekfir edilmesi gerekir diye kat'i bir nas / kaide yoktur. Mezhebsel bazı görüşlerde bazılarının kâfir dediği sihirbaz, kahin gibilerin tağut olarak isimlendirilse de tekfiri tevbesinden sonraya bırakılıb bırakılmayacağı ihtilaflı olduğundan her tağutun tekfiri mutlak olduğu söylenemez.

Tağut kelimesiyle kastedilenin farklı kişi veya şeyler olmasından dolayı da farklı tavırlar değişmektedir. Misal olarak Tağut, bir put olduğu zaman üzerimize düşen görev; bu putun gerçekten saygınlığını ve yüceliğini inkar etmemiz, onun hiçbir zarar ve fayda vermeyeceğine kesin olarak inanmamız, ona saygı göstermememiz, onu yüceltmememiz, dini vecibeleri onun için yapmamamız veya ondan bereket istemememizdir. Kim bunları yaparsa Allah’ın emirlerini tam olarak yerine getirmiş olur.
Put da tağuttur ve Allahu Teala’dan başka onlara da ibadet edilmektedir. Onlardan sakınmak, uluhiyyetinden beri olmak ve onları inkar etmek gerekir. Ancak putlar tekfir edilmemektedir. Çünkü putlar cansız varlıklar olup aklı veya sahib olma gibi yetenekleri yoktur ki kafir olsun veya tekfir edilsin. Çünkü naslarda buna dair bir şey yoktur. Bilakis Allah-u Teala, putun cansız olduğunu, akıl sahibi, mumeyyiz ve mukellef olmadığını kesin olarak bildirmiştir. Dolayısıyla ona küfür veya İslam hükmü verilemez."

İbni Kayyım (rahimehullah), Tağut hakkında şöyle demiştir:
"Tagut; kendisine ibadet edilme, bağlanılma ve itaat edilme konusunda haddini aşan kul demektir. İnsanların tagutu; Allah-u Teâlâ ve rasulunun kanunlarıyla hükmetmeyen, Allah-u Teâlâ'dan başka kendisine muhakeme olunan, ibadet edilen ve Allah-u Teâlâ'nın emrine dayanmaksızın ve Allah-u Teâlâ'ya itaat etmeksizin zatı için tabi olunanlardır. İşte alemlerin tagutu bunlardır.
Bunları düşünür ve insanların durumuna bakarsan, insanların çoğunun Allah-u Teâlâ'ya değil, tagutlara ibadet ettiğini, Allah-u Teâlâ ve rasulünün hükümlerine değil tagutların hükümlerine muhakeme olduğunu, Allah-u Teâlâ ve rasulüne değil, taguta itaat edip tabi olduklarını görürsün." (A’lamu’l Muvakkiin c: 1 s: 50)

Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "İman edenlerin velisi Allah’tır. Onları karanlıklardan nura çıkarır. Küfredenlerin velileri ise tağutlardır. Onları nurdan karanlıklara sokarlar. İşte onlar ateş ehlidirler ve orada ebedi kalıcıdırlar." (Bakara: 257)

Puta kafir denilmemesi başka, putun inkar edilip tağut denmesi bir yana, Put haricindeki Tağut (ıstılahi) sınıfına girenler için İmam Şankıti, Şer'iata muhalif hükmeden ve hükmolunanlar hakkında şöyle demektedir:
"Bize bildirilen bu semavi naslar apaçık göstermektedir ki, şeytanın kendi dostlarının diliyle Allah’ın şer’iatine muhalefet olarak koyduğu beşeri kanunlara tabi olanların kafir ve muşrik oldukları konusunda şüphe eden kimseler, ancak bu kafir ve muşrikler gibi Allahın gözlerine perde indirdiği ve vahiy nuru karşısında kör ettiği kimselerdir." (Edvau’l Beyan c: 4, sf: 83-84)

İmam Şankıti son söz olarak şunları söylemektedir :
"Tağutu reddetmek; Allah-u Teâlâ'dan başkasına yapılan ibadetin geçersizliğine inanmak, Allah-u Teâlâ'dan başkasına ibadet yapmamak, Allah-u Teâlâ'dan başka ibadet edilenlere buğzetmek, Allah-u Teala'dan başkasına ibadet edenleri tekfir etmek ve onlara düşman olmak, demektir." (Mecmuatu’l Fetava ve Er-Resail ve’l Ecube)

Allah'ın sınırlarının dışına çıkmayı emretmediği sürece tağuta itaat edilir mi?
Yoksa iyiyi de emretse Allah adına olmadığı için itaat edilmez mi?

Tağut, Allah'ın sınırlarının dışına çıktığı için tağuttur!
 
Son düzenleme:
K Çevrimdışı

kelime-i şehadet

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Leheb ile Ebu Talib, Mekke ile Habeşistan aynı mıdır?
Ebu Leheb gibi Ebu Talib de tağut mudur?
Darun Nedve'den yönetilen Mekke devleti gibi adil kral Necaşi Ashame'nin yönettiği Habeşistan devleti de tağut mudur?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ebu Leheb ile Ebu Talib, Mekke ile Habeşistan aynı mıdır?
Ebu Leheb gibi Ebu Talib de tağut mudur?
Darun Nedve'den yönetilen Mekke devleti gibi adil kral Necaşi Ashame'nin yönettiği Habeşistan devleti de tağut mudur?

Ebu Leheb ve Ebu talib ikisi de kafir olarak ölmüş, muşriklerdir. Ebu Talibin durumu ve Peygambere yardımları dolayısıyla azabı cehennemde en hafif ceza ile karşılaşacaktır.
Ebu Leheb hakkında cehennemde önemli decerede -hakkında Tevbe suresi inen- cehennemde bir azaba ducar olacaktır. Muşriktir fakat Tağut değildir. Tağut , Velid bin Muğire, Amr bin Hişam bin Ebu'l Hakem (ebu Cehil)'dir.
Mekke'nin hangi döneminden bahsediyorsun?
Necaşi ve idaresi Tağut olsaydı Rasulullah (s.a.v.) cenaze namazını kılmazdı. Sahabeleri kollayan , muşriklerden koruyan Necaşi'nin idaresindeki ülke ile; Aşiret reislerin biraraya gelerek, Rasulullah (s.a.v.)e suikast yapmak için toplanıb karar aldıkları Dar'un Nedve küfür meclisi bir değildir.




Peygamber, Tağuta şefaat etmez!


Yine sahiheyn'de (Buhari, Muslim) geçtiğine göre Abbas b. Abdulmutalib Radıyallahu Anhu şöyle dedi:
"Ya Rasulullah hiç Ebu Talib'e faydan oldu mu? Çünkü o seni korurdu ve sana taraf çıkardı",

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Evet o az ateşin olduğu bir yerdedir, eğer şefaatim olmasaydı Cehennemin en alt tabakasında olurdu."

Muslim'de geçen bir rivayette ise Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Onu ateşin derinliklerinde buldum ve az ateşin bulunduğu bir yer çıkardım."



MUVAHHİD
https://www.islam-tr.org/konu/muvahhid-kitap.7215/

DAR’UL-HARB VE DAR’UL- İSLAM
https://www.islam-tr.org/konu/dar’ul-harb-ve-dar’ul-islam-kitap.7235/
 
K Çevrimdışı

kelime-i şehadet

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Leheb hakkında cehennemde önemli decerede -hakkında Tevbe suresi inen- cehennemde bir azaba ducar olacaktır. Muşriktir fakat Tağut değildir. Tağut , Velid bin Muğire, Amr bin Hişam bin Ebu'l Hakem(ebu Cehild)'dir.
Mekke'nin hangi döneminden bahsediyorsun?
Necaşi ve idaresi Tağut olsaydı Rasulullah (s.a.v.) cenaze namazını kılmazdı. Sahabeleri kollayan , muşriklerden koruyan Necaşi'nin idaresindeki ülke ile; Aşiret reislerin biraaraya gelerek, Rasulullah (s.a.v.)e suikast yapmak için toplanıp karar aldıkları Dar'un Nedve küfür meclisi bir değildir.

Ebu Leheb gibi cehennemlik olduğu ayetle sabit biri tağut olmuyorken nasıl oluyor da Ebu Cehl ve Velid bin Muğire tağut oluyorlar?
Cahiliye Mekke döneminden bahsediyorum.
Hristiyan necaşi ashame tağut değildir, ülkesi de darul harb değildir.
Muşrik putperest mekke reisleri ise tağutturlar, ülkeleri de darul harb hükmündedir diyorum.
 
M Çevrimdışı

mutmain

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ebu Talib tağut mudur? Nasıl tağut oluyor? Ebu Talib, Rasulullah'ı hangi tuğyana davet etmiş ya da zorlamış?
ebu talib nesebinden dolayı hz muhammedi korumuş olsada mekkenin ileri gelen yöneticisi konumundaydı
onun musadesine baş vurulmadan mekke hakkında karar alınamazdı
darunnedvenin başkanıydı bundan daha iyi tağut mu olur
hz muhammede iman etmedi atasının dininin üzere ölmede ısrar etti
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
ebu talib nesebinden dolayı hz muhammedi korumuş olsada mekkenin ileri gelen yöneticisi konumundaydı
onun musadesine baş vurulmadan mekke hakkında karar alınamazdı
darunnedvenin başkanıydı bundan daha iyi tağut mu olur
hz muhammede iman etmedi atasının dininin üzere ölmede ısrar etti
Zırvalıyorsun!

Ebu talib'in , dar'un Nedve Meclisi başkanı olduğunu isbatla! Dar'un Nedve'nin resisi Ebu Cehil idi!

Tağut, Peygamberi kollar, yardım eder mi? Üstelik Ebu Talib, Muhammed'in (s.a.v.) peygamberliğini kabullenmiş fakat kınama küfrü sebebiyle imanını açıklayamamış, bile bile irk üzere ölmüş, cehennemlik kalmıştır.

Rasulullah (s.a.v.), Ebu Cehil hakkında "Her ummetin bir firavunu vardır, Bu Ummetin Firavunu Ebu Cehil'dir" buyurmuşken; Abdullah ibnu Mesud, Bedir'de Ebu Cehil'in kafasını kesmeden önce göğsüne çıkıb "Allah'a hamd olsun ki, zafer ve galebe İslâm'dadır. Yeis ve keder içinde öl!" demişken , Ebu Cehil'in zulmunden sakındırmaya çalışan Ebu Talib mi Tağut olacak! Görüyorum ki kendini Muvahhid zannedenlerin pek çoğu daha Tağutta bulunması gereken vasıflardan habersiz!



Ebu Leheb gibi cehennemlik olduğu ayetle sabit biri tağut olmuyorken nasıl oluyor da Ebu Cehl ve Velid bin Muğire tağut oluyorlar?
Cahiliye Mekke döneminden bahsediyorum.
Hristiyan necaşi ashame tağut değildir, ülkesi de darul harb değildir.
Muşrik putperest mekke reisleri ise tağutturlar, ülkeleri de darul harb hükmündedir diyorum.
Ebu Leheb vasıfsız bir kafirdir! Rasulullaha düşmanlığı hasedliğinden, aynı soydan gelmesinden dolayı kıskanması, küçük ve hakir görmesinden ötürüdür. Kafir, zalim olması ayrı tağut vasfını almak ayrı şeydir!
İslam alimlerinden Ebu Leheb'e tağut diyen çıkmamıştır!
 
M Çevrimdışı

mutmain

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Zırvalıyorsun!

Ebu talib'in , dar'un Nedve Meclisi başkanı olduğunu ispatla! dar'un nedvenin resisi Ebu Cehil idi!

Tağut, Peygamberi kollar, yardım eder mi? Üstelik Ebu Talib, Hz. Muhammedin (s.a.v.) peygamberliğini kabullenmiş fakat kınama küfrü sebebiyle imanını açıklayamamış, bile bile irk üzere ölmüş, cehennemlik kalmıştır.

Rasulullah (s.a.v.) Ebu Cehil hakkında "Her ummetin bir firavunu vardır, Bu Ummetin Firavunu Ebu Cehil'dir" buyurmuşken; Abdullah ibnu Mesud, Bedir'de Ebu Cehil'in kafasını kesmeden önce göğsüne çıkıp "Allah'a hamd olsun ki, zafer ve galebe İslâm'dadır. Yeis ve keder içinde öl!" demişken , Ebu Cehil'in zulmunden sakındırmaya çalışan Ebu Talib mi Tağut olacak! Görüyorum ki kendini Muvahhid zannedenlerin pek çoğu daha Tağutta bulunması gereken vasıflardan habersiz!


abi ebu cehl umeyye oğullarının başkanıydı
ebu talib muttallib oğullarının büyüğü
abdulmuttalibdeb sonra mekkenin yönetimini elinde bulundurdu
eğer ebu talib en üst otorite olmasaydı resulullaha şiddetli zulmederlerdi
son söz ebu talibin olduğundan kimse resullulaha ilişemiyordu
ebu cehlin başa geçmesi ebu talibden sonradır

yanlış bilgilenmiş isem lütfen siz delil getirin
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
mutmain;218754' Alıntı:
abi ebu cehl umeyye oğullarının başkanıydı
ebu talib muttallib oğullarının büyüğü
abdulmuttalibdeb sonra mekkenin yönetimini elinde bulundurdu
eğer ebu talib en üst otorite olmasaydı resulullaha şiddetli zulmederlerdi
son söz ebu talibin olduğundan kimse resullulaha ilişemiyordu
ebu cehlin başa geçmesi ebu talibden sonradır

yanlış bilgilenmiş isem lütfen siz delil getirin

Dar'un Nedve'de Rasulullah (s.a.v.)e suikast için toplantı:

Nihayet Ebu Cehil: "Aklıma bir fikir geldi. Görüyorum ki hiçbirinizin aklına bu fikir gelmedi." dedi. "Nedir o?" diye sordular.
Ebu Cehil anlattı; "Kanaatimce Kurayş'in her bir kabilesinden güçlü-kuvvetli yiğit bir delikanlı alırız, sonra ellerine keskin birer kılıç veririz, hepsi birden bir tek adam vurmuş gibi vurur onu öldürürler. Böylece kanı, bütün kabilelere dağılır. Bundan sonra Abdimenâfoğulları ne yapacaklarını bilemezler, bütün kabilelerin düşmanlığını göze alamazlar. Biz de onlara onun diyetini öderiz!" (İbn Hişâm, es-Sîre, 1/480-483. Râvileri sikadır; ancak İbn İshak'm hadisi kendisinden aldığı üstadı meçhuldur. İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/76.)

Muşriklerin Dar'un Nedve'de Toplanması ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hakkında İstişare Etmeleri :

Kureyş, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in taraftarlar bulduğunu ve başka bir yerde ashabının çoğaldığını ve Mekke'li Müslüman ashabının da onlara katıldıklarını gördükleri zaman, onların bir yurda yerleşmiş olduklarını ve bir kuvvet teşkil ettiklerini anladılar.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de onlara katılmasından korktular. Kendilerine karşı savaş için adam topladığını sanıyorlardı. Bunun üzerine Darun-Nedve'de toplandılar. Burası, Kusay b. Kilab'ın evi olub Kurayş kabilesinin kararlar aldığı tek meclistir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in durumundan korkunca ona ne yapacaklarını tartıştılar.
Buna karar verdikleri ve Daru'n-Nedve'de Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in durumu hakkında muşavere etme konusunda sözleştikleri günün sabahında toplandılar. Bugüne "zahmet günü" ismi verilirdi. İblis yaşlı bir ihtiyar suretinde onlara göründü. Üzerinde kalınca bir giysi vardı.
Evin kapısı önünde durdu ve onun orada durduğunu gördükleri zaman dediler ki:
"Kimdir bu ihtiyar?"
- "Necid halkındanım" dedi.
- "Muhammed hakkında toplanacağınızı işitmiş, sizi dinlemek için gelmiştir. Umulur ki sizden görüş ve nasihatlarını esirgemez."
Muşrikler:
- "Peki, girsin."
O da bunun üzerine onlarla beraber girdi. Orada Kurayş'in bütün eşrafı toplanmıştı. Bunlar;
Beni Abd-i Şems'den; Utbe b. Rebia, Şeybe b. Rebia, Ebu Sufyan b. Harb idi.
Beni Nevfel b. Abd-i Menaf dan; Tuayme b. Adiyy Cubeyr b. Mutim, Haris b. Amir b. Nevfel idi.
Beni Abduddar b. Kusay'dan; Nadr b. Haris b. Kelde idi.
Beni Esed b. Abdi'l Uzza'dan; Ebul Bahteri b. Hişam ve Zem'e b. el-Esved b. Muttalib ve Hakim b. Hizam idi.
Beni Mahzum'dan; Ebu Cehl b. Hişam idi.
Beni Sehm'den Haccac'ın oğulları Nubeyh ve Munebbeh idiler.
Beni Cumeh'den; Umeyye b. Halef idi. Onların dışında Kurayşli sayılmayan başka Mekkeliler de vardı. (Haşim oğullarından ise kimse yoktu.)
Birbirlerine dediler ki:
- "Bu adamın işi gördüğünüz gibi gelişiyor. Onun ve ona tabi olanların bize saldırmalarından emin değiliz. Artık onun hakkında birleşmemiz lazım."
Böylece muşavere yaptılar. Sonra onlardan birisi dedi ki:
- "Onu demir içinde hapsediniz ve onun üzerine kapıyı kilitleyiniz. Sonra daha önce onun benzeri olan Zuheyr ve Nabiğe gibi şairlerin başına gelenlerin onun başına gelmesini bekleyiniz."
Necidli ihtiyar dedi ki:
- "Hayır, vallahi sizin için yararlı bir görüş değildir. Vallahi eğer dediğiniz gibi onu hapsederseniz, elbette onun haberi ve tebliğleri kapının ötesine çıkar. Siz ashabına karşı onun kapısını kapatırsanız yakında size saldırırlar ve size galebe çalacak kadar çoğalırlar. Onu sizin elinizden kurtarırlar. Bu sizin için iyi bir görüş değildir. Başka bir şey düşününüz ve müşaverenizi yapınız."
Sonra onlardan birisi dedi ki:
- "Onu aramızdan çıkaralım ve beldelerimizden uzaklaştıralım. Bizden ayrıldığı zaman nereye giderse gitsin ve nereye düşerse düşsün karışmayız. Yeter ki bizden kaybolsun ve biz ondan kurtulalım. Böylece işimiz düzelir ve bağlılığımız olduğu gibi kalır."
Bunun üzerine Necidli o ihtiyar dedi ki:
- "Hayır vallahi bu sizin için iyi bir görüş değildir. Onun güzel sözlerini ve tatlı konuşmasını görmüyor musunuz? Yaptığı şeylerle adamların kalblerini kendisine çeker. Vallahi şayet bunu yaparsanız araplardan bir kabilenin yanına yerleşmesinden emin olamazsınız. Çünkü o bir kabileye giderse sözleri ile onları tesir altına alır. Nihayet onlar da ona tabi olurlar. Sonra onlarla birlikte size gelir ve memleketlerinizde sizi ezer geçerler. Böylece sizin işinizi elinizden alır. Sonra size dilediğini yapar. Onun hakkında bundan başka görüş ortaya atınız."
Bunun üzerine Ebu Cehl b. Hişam dedi ki:
- "Vallahi onun hakkında benim bir görüşüm vardır. Ama sizden daha ona değinen görmedim."
Dediler ki: - "Ey Eba'l-Hakem! O nedir?"
Dedi ki: - "Diyorum ki, her bir kabileden kuvvetli, kavminde şerif, nesebi yüksek birer tane genç alalım. Sonra gençlerden her birine keskin bir kılıç verelim. Onun evini bassınlar ve o kılıçla bir tek adamın vuruşu gibi ona vurup öldürsünler. Böylece biz de ondan kurtulmuş oluruz. Çünkü o gençler bunu yaptıkları zaman onun kanı kabilelerin hepsine dağılır. Benu Abd-i Menaf, bütün kavimlerle savaşmaya kadir olamaz ve bizim diyet ödememize razı olur. Biz de onlara onun diyetini öderiz."
Bunun üzerine; Necidli ihtiyar dedi ki:
- "Söz bu adamın sözüdür. Bundan daha uygun bir görüş görmüyorum."
Böylece kavimler bunun üzerine ittifak ettikten sonra oradan ayrıldılar.(Siyeri İbn-i Hişam)
Bu teklifi "elebaşı" Ebu cehil yapmıştı. (Safiyyurrahman Mubarek furi)


İki gün içinde bu dediklerini hadis ve siyerden delillendirmeni bekliyorum. Aksi taktirde ya yazılarından döndüğünü yazacaksın! ...


Ayrıca hakka engel olan her kafir tağut olmaz. Aksi durumda ebu Talib'den başka hemen hemen bütün kafirlere tağut demek gerekir ki bu batıl bir iddiadır.
 
Üst Ana Sayfa Alt