ﺑﺴﻢﺍﻟﻠﻪﺍﻟﺮﺣﻤﻦﺍﻟﺮﺣﻴﻢ
BEN MÜSLÜMAN’IM…
Hamd; ilkte de sonda da âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.
Çünkü ben;
- Allah’ı (Azze ve Celle), hem Rububiyette, hem Ulûhiyette ve hem de İsim ve Sıfatlarında TEVHİD ETMEKTEYİM!
- O’ndan başka ilah olduğunu düşünenleri ya da ilahlaştırılan tağutları tekfir ettim!
- İbadete layık tek ilah olarak Allah’ı kabul ettim!
Çünkü ben;
- Muhammed (sas)’in Allah’ın Rasulu ve kulu olduğunu kabul ettim!
- Allah’a olan tüm ibâdetlerimi heva ve hevesime göre değil Rasulullah’ın öğrettiği şekilde yapmayı kabul ettim!
Çünkü ben;
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir” (Mâide: 44) ve
“Hüküm ancak Allah’ındır. Allah kendisinden başkasına değil, ancak kendisine ibadet edilmesini emretmiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf:40) ayetleri gereğince; Allah’ın şeriatından başka bir yolu, yürürlüğe konulmuş olan kanunları, sistemi ve her türlü düşünceyi tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Sana ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. (Nisa:60) ve
“Hayır, Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe ve sonra senin vereceğin karara içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça hiç biri asla iman etmiş olmaz.” (Nisa:65) ayetleri gereğince; Allah’tan başka hüküm koymuş olan tağutların ve yahut kanunların mahkemelerini tekfir ettim! Tağutun muhakemesine zorla çıkarıldığım takdirde onların muhakemesini reddettiğimi açıkça belirtir onlardan müspet ya da menfi bir hüküm beklenti içerisine girmez, muhakeme ortamına ihtilaf ederim!
Çünkü ben;
“Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere asla yol ver¬meyecektir.” (Nisa:141) ve
“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasulüne çağırıldıklarında “işittik ve itaat ettik” demek sadece mü’minlerin söyleyeceği sözdür, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur: 51) ayetleri gereğince; tağutun zindanına düştüğümde ya da normal zamanlarda beni savunması için yahut hakkımı almak için tutmama izin vermiş olduğu ve de benim durumumu yine tağutun muhakemesine sunacak olan avukata vekâlet vermiyorum, benim üstümdeki velayet hakkını kabul etmiyorum! Yine tağuta gidip, “şu konuda bizim için İslam’ın bu hükmünü icra et” deyip ona velayet vermeyi ve “günümüzde İslam mahkemesi yoktur sadece tağutun mahkemesi vardır, bu yüzden ondan hüküm alabilirim” i de tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Allah'a ve Ahiret Gününe inanan bir milletin; babalan, oğulları, kardeşleri, ya da akrabaları olsalar bile, Allah'a ve Rasulü'ne karşı gelen kimselere sevgi beslediklerini göremezsin...” (Mücadele: 22),
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe: 23),
“Müminler, müminleri bırakıp ta kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allahtan bekleyeceği hiçbir şey yoktur. Ancak onlardan sa¬kınmanız hâli müstesnadır. Allah sizi, kendisinden sakındırır. Sonunda dö¬nüş ancak Allah’adır.” (A-li İmran: 28),
“Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanlar dost edinmeyin. Onlar, birbiri¬nin dostudur. Sizden kim, onları dost edinirse, şüphesiz ki onlardan olur. Mu¬hakkak ki Allah, zalim kavmi hidayete erdirmez.”(Mâide: 51),
"Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin ..." (Nisa:144) ve
"Kâfirler birbirlerinin velileridirler. Siz bunu (birbirinize gerekli yardımı) yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve büyük bir kargaşa olur." (Enfal: 73) ayetleri gereği; Allah’ın emir ve yasaklarını kabul etmeyip küfre düşen kâfirlere karşı kim olursa olsun –anne, baba, kardeş vs- Allah’ın izin vermediği sevgi türünden zerre kadar dahi beslemeyi tekfir ettim! Ve bu sevgisizlikle birlikte onlarla dost olmayı, sırdaş edinmeyi, onlarla Müslümanlar gibi ilişkiler kurmayı da tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir” (Mâide: 44),
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse zâlimlerin ta kendileridir” (Mâide: 45) ve
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse fâsıkların ta kendileridir” (Mâide: 47) ayetlerinde bahsi geçen kâfir, zâlim ve fâsık olan tağutların ve kanunlarının hakimiyetini;
“Diyorlar ki hüküm vazetme işinde bize bir pay var mı? Deki: “Emir ve hüküm yalnız Allah’a mahsustur’’ (A’li İmran: 154)
“Yerin ve göklerin hükümranlığı Allah’ındır, bütün işler Allah’a döndürülür.’’ (Hadid: 5)
“Onlar cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? İnanmış, akıllı bir topluluk için Allah’tan daha iyi yasa koyucu var mıdır?’’ (Mâide: 50) ayetleri gereğince reddettiğimden dolayı; bu tağutların kanunlarını, düşüncelerini ve dinleri olan demokrasilerini kabul manasına gelecek herhangi bir işte çalışmayı tekfir ettim! Bundan dolayı demokrasi dininin hakimlik, avukatlık, polislik, öğretmenlik, imam (!) ve yahut buna benzer, sistemin bekası için çalışan, sistemi koruyan yada gelişmesini sağlayan, fikirlerini enjekte edip, onlar için meslek edinilmiş her türlü memurluk dallarında çalışmayı tekfir ettim!
Çünkü ben;
“İman edenler Allah yolunda savaşır, kâfirler tağutun yolunda savaşır.” (Nisa: 76) ayeti gereğince; küfür nizamı olan demokrasi ve laiklik veya buna benzer olarak Allah’ın şeriatından başka kanunlarla yönetilen herhangi bir diyarın askeri olmayı tekfir ettim! Bu tağutun ordusu-askerlik Allah’ın şeriatına karşı bizzat savaş açmış olan bir kurum olduğu için “Kim imanından sonra Allah'a (karşı) küfre sapıp ta, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde baskı altında zorlanan hariç- küfre göğüs açarsa, işte onların üstünde Allah'tan bir gazap vardır ve büyük azap onlarındır” (Nahl:106) ayeti ile vermiş olduğu ruhsatı dışında herhangi bir bahane ile gitmeyi tekfir ettim! Paralı askerlik bahanesini, “bir kere yakalandım, en iyisi yapıp geleyim” bahanesini, “tağutun askerliği bizatihi küfür değildir, bu yüzden orada kendimi şirkten-küfürden korurum” bahanesini, “oraya tağutu çökertmek yada askeri eğitim amacı ile gidiyorum” bahanesini, “sen cemaate lazımsın” diyerek üstat izin verdi (!) bahanesini, yakalandıktan sonra geçerli bir ikrah olmaksızın kaçma girişiminde bulunmamayı tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Diyorlar ki; hüküm verme işinde bize bir pay var mıdır? De ki; emrin ve hükmün tamamı yalnız Allah'a aittir.” (Al-i İmran: 154) ve
“Hüküm vermek ancak Allah’a aittir.” (Yusuf: 40) ayetlerinde hâkimiyetin ve teşrinin sadece Allah’a ait olma özelliğini “Yoksa Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi kanun kılacak ortakları mı var?” (Şura:21) ayetinde geçtiği üzere; demokrasi dininde kişilerin kendilerini yönetecek, nizama sokacak hükümleri çıkaracak olan ilahlarını oy vererek seçmeyi tekfir ettim! Ve hatta onların şirk olan demokrasi dinlerinin bir parçası olan oy binasına gitmenin onların bu demokratik parlamenter sistemini tanımaktan başka bir çıkarılış gayesi taşımadığı için boş oy atmayı ve sandık başına gitmeyi de tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Onlar Allah'ı bırakarak kendilerine ne zarar ve ne de yarar dokunduramayan putlara tapıyorlar ve "Bunlar Allah katında bizim aracılarımızdır" diyorlar. Onlara de ki; "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz? Allah onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.” (Yunus: 18),
“İyi bil ki, halis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka dostlar edinerek, "Onlar bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz " derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde hüküm verecektir. Allah, yalancı, inkârcı insanı doğru yola iletmez.” (Zümer: 3) ve
“Rabbiniz buyurdu ki: "Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min: 60) ayetleri gereğince; şeyhlerini, tarikat liderlerini “günahsız (!), temiz (!), takva sahibi (!), Allah dostu (!)” gibi takdim edip kendileri ile Allah (Azze ve Celle) arasında aracılar kılıp, onlara dua edip; dua etmek bir ibadet olduğu için Allah’a dua etmeyip onlardan medet bekleyen şirk düşüncesini tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da arşa istiva eden O'dur.” (Hadid: 4 – A’raf: 54) ayeti gereğince; Allah’ın zatı ile her yerde olduğunu ya da her şeyin Allah olduğunu söyleyip, hulul ve ittihad fikirlerini savunan vahdet-i vücud felsefesini tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Allah size indirdiği kitapta onun ayetlerinin inkar edildiğini ya da alaya alındığını işittiğinizde başka bir konuya geçmedikleri sürece onlarla bir arada oturmamanızı, yoksa sizin de onlar gibi olacağınızı bildirdi. Hiç kuşkusuz Allah münafıklar ile kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa: 140) ve
“Ayetlerimiz hakkında asılsız lâf ebeliğine dalanları gördüğünde (bu adamlar) başka bir söze geçinceye kadar yanlarından uzaklaş. Eğer şeytan sana yanlarından kalkmayı unutturursa, hatırladıktan sonra sakın o zalimler ile birlikte oturma.” (En’am: 68) ayetleri gereğince; demokrasi lideri tağutların çığırını açmış olduğu şirk yuvaları olan ve Kemalist düzenin put haneleri olan; içeriğindeki şirk ve küfür unsurları ihtiva eden eğitim – öğretim hanelerinde eğitim görmeyi küfre iştirak ve rıza göstermeden dolayı tekfir ettim! Bu konuda getirilen “çocuğuma gerekli eğitim verdim, küfürlere karşı gelir” bahanelerini, “çocuğuma bilgi verip ant, marş ya da saygı duruşu esnasında o halleri bozucu hareketlerde bulundururum” bahanelerini de; temyiz yaşına gelmemiş olup buluğa ermemiş çocuğun şahitliğinin muteber olmadığından dolayı tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere asla yol ver¬meyecektir.” (Nisa:141) ayeti gereğince; ibadet olan nikâh akdi meselesinde kâfir memura yetki vererek ona vela gösterip nikâhın geçerliliğini onaylayıcı imza attırmak ya da mühür bastırmak suretiyle resmi nikâh yaptırmayı tekfir ettim! Resmi nikâh meselesinde hem prosedüre imza atmak sureti ile hem de ibadet olan, Müslümanları ilgilendiren bir meselede kâfire vela/üstünlük vermekten dolayı oluşan küfür amelini tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Sana ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. (Nisa:60),
“Hayır! Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe ve sonra senin vereceğin karara içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça hiç biri asla iman etmiş olmaz.” (Nisa:65) ve
“Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere asla yol ver¬meyecektir.” (Nisa:141) ayetleri gereğince; trafik kazaları esnasında iki kişi arasında oluşan ihtilaf bir davadır. Bu yüzden oluşan ihtilafın çözümü için “trafik polisi” adı altında ya da başka bir sıfatla ile bir kimsenin çağrılıp hakem tayin edilmesini; kâfirlere, ibadet olan muhakeme meselesinde yetki/vela/üstünlük vermekten dolayı tekfir ettim!
Çünkü ben;
“İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan ayetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya, mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler.” (Bakara:59),
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de, bununla az pir pay alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka bir şey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azap vardır. İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!” (Bakara: 174-175) ve
“Allah’ın ayetlerini az bir çıkara değiştirdiler de Allah yolundan engellediler. Gerçekten de bunlar ne fena şeyler yapa geldiler.” (Tevbe:9) ayetleri gereğince; firavunların en çok ihtiyaç duyduğu, kendi sisteminin batıllığını gizleyip İslam süsü veren “İmam (!)” kimliğini kullanan “Bel’am”lar gibi Allah’ın dinini gizlemeyi tekfir ettim! “Tevhidi anlatan (!) bel’amlar vardır” safsatalarını da tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Hayır, Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe ve sonra senin vereceğin karara içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça hiç biri asla iman etmiş olmaz.” (Nisa:65) ayeti gereğince; içeriğinde küfür ve şirk maddeleri geçen bir mecmuaya, sözleşmeye (senet, vs) geçerli bir ikrah olmaksızın gönül rızası ile imza yahut kabul manasına gelecek her hangi bir davranışı tekfir ettim! Tahrif ederek imza atanlar her ne kadar işlev olarak küfür ibaresine imza atmayıp küfürden kurtulsalar da, Necaşi ile aynı konumda olmadıklarını da bilmeleri gerekmektedir!
Çünkü ben;
“Kıyamet gününde, “biz bundan habersizdik demeyesiniz” diye Rabbin Âdemoğulların-dan, onların bellerinden zürriyetlerini aldı ve onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (Onlar da) “evet (rabbimiz olduğuna) şahit olduk” dediler. Yahut (ne yapalım) “daha önce babalarımız Allah’a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onun için biz de onların izinden gittik). (Ahdi) iptal edenlerin yüzünden bizi helak edecek misin?” (demeyesiniz diye) İşte böylece (kâfirlikten) dönmeleri için ayetleri açıklıyoruz. (Araf: 172–174) ayeti gereğince; dinin temeli olan Allah’ın ulûhiyeti, rububiyeti ve isim sıfatlarını ilgilendiren asıllarda (usuluddin de) cehaleti mazeret görmeyi tekfir ettim! Çünkü böyle yapmak kâfire Müslüman hükmü verdirecektir!
Çünkü ben;
“Yoksa Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi kanun kılacak ortakları mı var?” (Şura:21) ve
“Nesi’ (haram ayların yerlerini değiştirmek) ancak inkârda bir artıştır. Bununla kâfirler şaşırtılıp şaşırtılıp saptırılır. Allah’ın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar. Böylelikle Allah’ın haram kıldığını helal kılmış oluyorlar. Yaptıklarının kötülüğü kendilerine "çekici ve süslü" gösterilmiştir. Allah, inkârcı bir topluluğa hidayet vermez.” (Tevbe: 37) ayetlerinde geçtiği üzere; herhangi bir şeyin helal yahut haram olduğunu bildirme yetkisini –Allah’ın belirttiği nassların dışına çıkarak- kendisinde gören ya da haramı helâl, helâlı haram kılma fiilini ve failini tekfir ettim!
Çünkü ben;
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Bizimle sizin aranızda, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır.”” (Mümtahine: 4),
“(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum...” (Meryem: 48)
“(İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub’u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık.” (Meryem: 49) ve
“De ki: “Ey kâfirler!...” (Kâfirun: 1) ayetleri gereğince; Allah’ın Kur’an’da şirk-küfür diye belirttiği şeylerden herhangi birisini işleme fiilini ve dolayısı ile failini tekfir ettim! Ve tekfiri (küfrü reddetmeyi) akideden görmeyenleri de tekfir ettim!
BİZİ İSLAM’LA ŞEREFLENDİREN ALLAH’A SAYISIZ ŞEKİLDE HAMD U SENALAR OLSUN! VE SON NEFESİMİZDE MÜSLÜMANLAR OLARAK ÖLMEYİ NASİP ETSİN! (ÂMİN)
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
1 Muharrem 1431 – Ebu Rumeysa Zeyd el-Muhaciri
BEN MÜSLÜMAN’IM…
Hamd; ilkte de sonda da âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.
Çünkü ben;
- Allah’ı (Azze ve Celle), hem Rububiyette, hem Ulûhiyette ve hem de İsim ve Sıfatlarında TEVHİD ETMEKTEYİM!
- O’ndan başka ilah olduğunu düşünenleri ya da ilahlaştırılan tağutları tekfir ettim!
- İbadete layık tek ilah olarak Allah’ı kabul ettim!
Çünkü ben;
- Muhammed (sas)’in Allah’ın Rasulu ve kulu olduğunu kabul ettim!
- Allah’a olan tüm ibâdetlerimi heva ve hevesime göre değil Rasulullah’ın öğrettiği şekilde yapmayı kabul ettim!
Çünkü ben;
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir” (Mâide: 44) ve
“Hüküm ancak Allah’ındır. Allah kendisinden başkasına değil, ancak kendisine ibadet edilmesini emretmiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf:40) ayetleri gereğince; Allah’ın şeriatından başka bir yolu, yürürlüğe konulmuş olan kanunları, sistemi ve her türlü düşünceyi tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Sana ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. (Nisa:60) ve
“Hayır, Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe ve sonra senin vereceğin karara içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça hiç biri asla iman etmiş olmaz.” (Nisa:65) ayetleri gereğince; Allah’tan başka hüküm koymuş olan tağutların ve yahut kanunların mahkemelerini tekfir ettim! Tağutun muhakemesine zorla çıkarıldığım takdirde onların muhakemesini reddettiğimi açıkça belirtir onlardan müspet ya da menfi bir hüküm beklenti içerisine girmez, muhakeme ortamına ihtilaf ederim!
Çünkü ben;
“Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere asla yol ver¬meyecektir.” (Nisa:141) ve
“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasulüne çağırıldıklarında “işittik ve itaat ettik” demek sadece mü’minlerin söyleyeceği sözdür, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur: 51) ayetleri gereğince; tağutun zindanına düştüğümde ya da normal zamanlarda beni savunması için yahut hakkımı almak için tutmama izin vermiş olduğu ve de benim durumumu yine tağutun muhakemesine sunacak olan avukata vekâlet vermiyorum, benim üstümdeki velayet hakkını kabul etmiyorum! Yine tağuta gidip, “şu konuda bizim için İslam’ın bu hükmünü icra et” deyip ona velayet vermeyi ve “günümüzde İslam mahkemesi yoktur sadece tağutun mahkemesi vardır, bu yüzden ondan hüküm alabilirim” i de tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Allah'a ve Ahiret Gününe inanan bir milletin; babalan, oğulları, kardeşleri, ya da akrabaları olsalar bile, Allah'a ve Rasulü'ne karşı gelen kimselere sevgi beslediklerini göremezsin...” (Mücadele: 22),
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe: 23),
“Müminler, müminleri bırakıp ta kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allahtan bekleyeceği hiçbir şey yoktur. Ancak onlardan sa¬kınmanız hâli müstesnadır. Allah sizi, kendisinden sakındırır. Sonunda dö¬nüş ancak Allah’adır.” (A-li İmran: 28),
“Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanlar dost edinmeyin. Onlar, birbiri¬nin dostudur. Sizden kim, onları dost edinirse, şüphesiz ki onlardan olur. Mu¬hakkak ki Allah, zalim kavmi hidayete erdirmez.”(Mâide: 51),
"Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin ..." (Nisa:144) ve
"Kâfirler birbirlerinin velileridirler. Siz bunu (birbirinize gerekli yardımı) yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve büyük bir kargaşa olur." (Enfal: 73) ayetleri gereği; Allah’ın emir ve yasaklarını kabul etmeyip küfre düşen kâfirlere karşı kim olursa olsun –anne, baba, kardeş vs- Allah’ın izin vermediği sevgi türünden zerre kadar dahi beslemeyi tekfir ettim! Ve bu sevgisizlikle birlikte onlarla dost olmayı, sırdaş edinmeyi, onlarla Müslümanlar gibi ilişkiler kurmayı da tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse kâfirlerin ta kendileridir” (Mâide: 44),
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse zâlimlerin ta kendileridir” (Mâide: 45) ve
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse fâsıkların ta kendileridir” (Mâide: 47) ayetlerinde bahsi geçen kâfir, zâlim ve fâsık olan tağutların ve kanunlarının hakimiyetini;
“Diyorlar ki hüküm vazetme işinde bize bir pay var mı? Deki: “Emir ve hüküm yalnız Allah’a mahsustur’’ (A’li İmran: 154)
“Yerin ve göklerin hükümranlığı Allah’ındır, bütün işler Allah’a döndürülür.’’ (Hadid: 5)
“Onlar cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? İnanmış, akıllı bir topluluk için Allah’tan daha iyi yasa koyucu var mıdır?’’ (Mâide: 50) ayetleri gereğince reddettiğimden dolayı; bu tağutların kanunlarını, düşüncelerini ve dinleri olan demokrasilerini kabul manasına gelecek herhangi bir işte çalışmayı tekfir ettim! Bundan dolayı demokrasi dininin hakimlik, avukatlık, polislik, öğretmenlik, imam (!) ve yahut buna benzer, sistemin bekası için çalışan, sistemi koruyan yada gelişmesini sağlayan, fikirlerini enjekte edip, onlar için meslek edinilmiş her türlü memurluk dallarında çalışmayı tekfir ettim!
Çünkü ben;
“İman edenler Allah yolunda savaşır, kâfirler tağutun yolunda savaşır.” (Nisa: 76) ayeti gereğince; küfür nizamı olan demokrasi ve laiklik veya buna benzer olarak Allah’ın şeriatından başka kanunlarla yönetilen herhangi bir diyarın askeri olmayı tekfir ettim! Bu tağutun ordusu-askerlik Allah’ın şeriatına karşı bizzat savaş açmış olan bir kurum olduğu için “Kim imanından sonra Allah'a (karşı) küfre sapıp ta, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde baskı altında zorlanan hariç- küfre göğüs açarsa, işte onların üstünde Allah'tan bir gazap vardır ve büyük azap onlarındır” (Nahl:106) ayeti ile vermiş olduğu ruhsatı dışında herhangi bir bahane ile gitmeyi tekfir ettim! Paralı askerlik bahanesini, “bir kere yakalandım, en iyisi yapıp geleyim” bahanesini, “tağutun askerliği bizatihi küfür değildir, bu yüzden orada kendimi şirkten-küfürden korurum” bahanesini, “oraya tağutu çökertmek yada askeri eğitim amacı ile gidiyorum” bahanesini, “sen cemaate lazımsın” diyerek üstat izin verdi (!) bahanesini, yakalandıktan sonra geçerli bir ikrah olmaksızın kaçma girişiminde bulunmamayı tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Diyorlar ki; hüküm verme işinde bize bir pay var mıdır? De ki; emrin ve hükmün tamamı yalnız Allah'a aittir.” (Al-i İmran: 154) ve
“Hüküm vermek ancak Allah’a aittir.” (Yusuf: 40) ayetlerinde hâkimiyetin ve teşrinin sadece Allah’a ait olma özelliğini “Yoksa Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi kanun kılacak ortakları mı var?” (Şura:21) ayetinde geçtiği üzere; demokrasi dininde kişilerin kendilerini yönetecek, nizama sokacak hükümleri çıkaracak olan ilahlarını oy vererek seçmeyi tekfir ettim! Ve hatta onların şirk olan demokrasi dinlerinin bir parçası olan oy binasına gitmenin onların bu demokratik parlamenter sistemini tanımaktan başka bir çıkarılış gayesi taşımadığı için boş oy atmayı ve sandık başına gitmeyi de tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Onlar Allah'ı bırakarak kendilerine ne zarar ve ne de yarar dokunduramayan putlara tapıyorlar ve "Bunlar Allah katında bizim aracılarımızdır" diyorlar. Onlara de ki; "Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz? Allah onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.” (Yunus: 18),
“İyi bil ki, halis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka dostlar edinerek, "Onlar bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz " derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde hüküm verecektir. Allah, yalancı, inkârcı insanı doğru yola iletmez.” (Zümer: 3) ve
“Rabbiniz buyurdu ki: "Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min: 60) ayetleri gereğince; şeyhlerini, tarikat liderlerini “günahsız (!), temiz (!), takva sahibi (!), Allah dostu (!)” gibi takdim edip kendileri ile Allah (Azze ve Celle) arasında aracılar kılıp, onlara dua edip; dua etmek bir ibadet olduğu için Allah’a dua etmeyip onlardan medet bekleyen şirk düşüncesini tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da arşa istiva eden O'dur.” (Hadid: 4 – A’raf: 54) ayeti gereğince; Allah’ın zatı ile her yerde olduğunu ya da her şeyin Allah olduğunu söyleyip, hulul ve ittihad fikirlerini savunan vahdet-i vücud felsefesini tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Allah size indirdiği kitapta onun ayetlerinin inkar edildiğini ya da alaya alındığını işittiğinizde başka bir konuya geçmedikleri sürece onlarla bir arada oturmamanızı, yoksa sizin de onlar gibi olacağınızı bildirdi. Hiç kuşkusuz Allah münafıklar ile kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa: 140) ve
“Ayetlerimiz hakkında asılsız lâf ebeliğine dalanları gördüğünde (bu adamlar) başka bir söze geçinceye kadar yanlarından uzaklaş. Eğer şeytan sana yanlarından kalkmayı unutturursa, hatırladıktan sonra sakın o zalimler ile birlikte oturma.” (En’am: 68) ayetleri gereğince; demokrasi lideri tağutların çığırını açmış olduğu şirk yuvaları olan ve Kemalist düzenin put haneleri olan; içeriğindeki şirk ve küfür unsurları ihtiva eden eğitim – öğretim hanelerinde eğitim görmeyi küfre iştirak ve rıza göstermeden dolayı tekfir ettim! Bu konuda getirilen “çocuğuma gerekli eğitim verdim, küfürlere karşı gelir” bahanelerini, “çocuğuma bilgi verip ant, marş ya da saygı duruşu esnasında o halleri bozucu hareketlerde bulundururum” bahanelerini de; temyiz yaşına gelmemiş olup buluğa ermemiş çocuğun şahitliğinin muteber olmadığından dolayı tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere asla yol ver¬meyecektir.” (Nisa:141) ayeti gereğince; ibadet olan nikâh akdi meselesinde kâfir memura yetki vererek ona vela gösterip nikâhın geçerliliğini onaylayıcı imza attırmak ya da mühür bastırmak suretiyle resmi nikâh yaptırmayı tekfir ettim! Resmi nikâh meselesinde hem prosedüre imza atmak sureti ile hem de ibadet olan, Müslümanları ilgilendiren bir meselede kâfire vela/üstünlük vermekten dolayı oluşan küfür amelini tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Sana ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. (Nisa:60),
“Hayır! Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe ve sonra senin vereceğin karara içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça hiç biri asla iman etmiş olmaz.” (Nisa:65) ve
“Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere asla yol ver¬meyecektir.” (Nisa:141) ayetleri gereğince; trafik kazaları esnasında iki kişi arasında oluşan ihtilaf bir davadır. Bu yüzden oluşan ihtilafın çözümü için “trafik polisi” adı altında ya da başka bir sıfatla ile bir kimsenin çağrılıp hakem tayin edilmesini; kâfirlere, ibadet olan muhakeme meselesinde yetki/vela/üstünlük vermekten dolayı tekfir ettim!
Çünkü ben;
“İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan ayetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya, mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler.” (Bakara:59),
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de, bununla az pir pay alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka bir şey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azap vardır. İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!” (Bakara: 174-175) ve
“Allah’ın ayetlerini az bir çıkara değiştirdiler de Allah yolundan engellediler. Gerçekten de bunlar ne fena şeyler yapa geldiler.” (Tevbe:9) ayetleri gereğince; firavunların en çok ihtiyaç duyduğu, kendi sisteminin batıllığını gizleyip İslam süsü veren “İmam (!)” kimliğini kullanan “Bel’am”lar gibi Allah’ın dinini gizlemeyi tekfir ettim! “Tevhidi anlatan (!) bel’amlar vardır” safsatalarını da tekfir ettim!
Çünkü ben;
“Hayır, Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe ve sonra senin vereceğin karara içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça hiç biri asla iman etmiş olmaz.” (Nisa:65) ayeti gereğince; içeriğinde küfür ve şirk maddeleri geçen bir mecmuaya, sözleşmeye (senet, vs) geçerli bir ikrah olmaksızın gönül rızası ile imza yahut kabul manasına gelecek her hangi bir davranışı tekfir ettim! Tahrif ederek imza atanlar her ne kadar işlev olarak küfür ibaresine imza atmayıp küfürden kurtulsalar da, Necaşi ile aynı konumda olmadıklarını da bilmeleri gerekmektedir!
Çünkü ben;
“Kıyamet gününde, “biz bundan habersizdik demeyesiniz” diye Rabbin Âdemoğulların-dan, onların bellerinden zürriyetlerini aldı ve onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (Onlar da) “evet (rabbimiz olduğuna) şahit olduk” dediler. Yahut (ne yapalım) “daha önce babalarımız Allah’a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onun için biz de onların izinden gittik). (Ahdi) iptal edenlerin yüzünden bizi helak edecek misin?” (demeyesiniz diye) İşte böylece (kâfirlikten) dönmeleri için ayetleri açıklıyoruz. (Araf: 172–174) ayeti gereğince; dinin temeli olan Allah’ın ulûhiyeti, rububiyeti ve isim sıfatlarını ilgilendiren asıllarda (usuluddin de) cehaleti mazeret görmeyi tekfir ettim! Çünkü böyle yapmak kâfire Müslüman hükmü verdirecektir!
Çünkü ben;
“Yoksa Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi kanun kılacak ortakları mı var?” (Şura:21) ve
“Nesi’ (haram ayların yerlerini değiştirmek) ancak inkârda bir artıştır. Bununla kâfirler şaşırtılıp şaşırtılıp saptırılır. Allah’ın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar. Böylelikle Allah’ın haram kıldığını helal kılmış oluyorlar. Yaptıklarının kötülüğü kendilerine "çekici ve süslü" gösterilmiştir. Allah, inkârcı bir topluluğa hidayet vermez.” (Tevbe: 37) ayetlerinde geçtiği üzere; herhangi bir şeyin helal yahut haram olduğunu bildirme yetkisini –Allah’ın belirttiği nassların dışına çıkarak- kendisinde gören ya da haramı helâl, helâlı haram kılma fiilini ve failini tekfir ettim!
Çünkü ben;
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Bizimle sizin aranızda, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır.”” (Mümtahine: 4),
“(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum...” (Meryem: 48)
“(İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub’u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık.” (Meryem: 49) ve
“De ki: “Ey kâfirler!...” (Kâfirun: 1) ayetleri gereğince; Allah’ın Kur’an’da şirk-küfür diye belirttiği şeylerden herhangi birisini işleme fiilini ve dolayısı ile failini tekfir ettim! Ve tekfiri (küfrü reddetmeyi) akideden görmeyenleri de tekfir ettim!
BİZİ İSLAM’LA ŞEREFLENDİREN ALLAH’A SAYISIZ ŞEKİLDE HAMD U SENALAR OLSUN! VE SON NEFESİMİZDE MÜSLÜMANLAR OLARAK ÖLMEYİ NASİP ETSİN! (ÂMİN)
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
1 Muharrem 1431 – Ebu Rumeysa Zeyd el-Muhaciri