Taliban'dan Uluslararası topluma manifesto Afganistan'da ABD liderliğindeki 50 ülkeli askeri koalisyona karşı 11 yıl boyunca direnen Taliban Hareketi artık uluslararası toplumda savaşın galibi olarak tanımlanıyor. Taliban Fransa'da düzenlenen konferansta ABD ve diğer düşman ülkelere barış şartlarını iletti. Hareket iktidarı devralacakları yakın gelecekte kuracakları devletin temel özelliklerini de ilan etti.
Afganistan'da ABD liderliğindeki 50 ülkeli askeri koalisyona karşı 11 yıl boyunca direnen Taliban Hareketi artık uluslararası toplumda savaşın galibi olarak tanımlanıyor. Taliban Fransa'da düzenlenen konferansta ABD ve diğer düşman ülkelere barış şartlarını iletti. Hareket iktidarı devralacakları yakın gelecekte kuracakları devletin temel özelliklerini de ilan etti. Uzmanlar Taliban'ın askeri alanda savaşı kazandığını ve Batı ülkelerinin Afganistan'da Taliban dışında bir yönetimin iktidarda kalmasının mümkün olmadığını anladıklarını belirtiyorlar.
İşte Taliban'ın yayınladığı bildiri.
Afganistan İslam Emirliği’nin Fransa'daki araştırma konferansında yaptığı konuşma Metni
-
Pazartesi 10 Sefer 1434
Pazartesi, 24 Aralık 2012 08:16
20-21 Aralık 2012 tarihlerinde Fransa Chantilly’deki araştırma konferansına davet edilen Afganistan İslam Emirliği Siyasi Ofisinden iki temsilci olarak Mawlawi Shahbuddin Dilawar ve Doktor Muhammed Naim tarafından yapılan konuşmanın tam metni:
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla- Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a salât ve selam peygamberimize onun ailesi ve ashabına olsun.
Bizler öncelikle Stratejik Araştırmalar Vakfı’na, vakfın yöneticisi Camille Grand’a insani anlayış ve empati temelinde Afgan halkının barış ve huzuruna katkı sağlayacak bu adımları attığı ve özellikle İslam Emirliğine düşüncelerini ifade etmesi için bir fırsat sağladıklarından dolayı teşekkür ediyorum. Ayrıca bu uğurda gayret gösteren diğer tüm taraflara da teşekkür ediyoruz.
Afganistan’ın gelecekteki yönetiminde siyasi güç dengesi
Afganistan Islam Emirliğinin gelecekteki islami yönetiminde güç dengesi ya da Afgan partilerinin yönetime katılma esasları anayasada aşağıdaki temel ilkeler çerçevesinde olmalıdır:
1 – Anayasanın Hazırlanması
Bugünkü dünyada her iktidar ve devlet sisteminin gelişme ve ilerlemesini sağlamak ve vatandaşlarının huzur ve refahını temin etmek için iç ve dış ilişkilerini düzenleyen bütünlüklü ve açık maddeleri olan bir anayasaya ihtiyacı vardır. Böylece her vatandaş hukukun sınırları içindeki hak ve görevlerini açıkça bilir. Anayasa her devlet için bütünleyici bir şarttır, çünkü onsuz bir ülkede karışıklık düzensizlik olacak ve devletin işleyişi aksayacaktır. Afganistan vatandaşlarının da temel insani sivil ve siyasal hakları anayasayla belirlenecek, ülkedeki tüm kardeş etnik gruplara ayrım yapılmadan hakları verilecek, halkın devletle olan şeffaf ilişkisi açıkça belirtilecek, yasama yürütme ve yargı erklerinin görev, yetki ve sınırları belirlenecek; kısaca Afganistan’ın iç ve dış ilişkileri açısından anayasa hem Afgan halkı hem de tüm dünya tarafından kabul görecektir.
Dolayısıyla Islam Emirliği onurlu halkının huzur ve refahı için Islam’ın temel ilkelerine, ulusal çıkarlarına, güçlü tarihsel geçmişimize ve sosyal adalete uygun böyle bir anayasayı gerekli görmektedir. İnsan Hakları ve ulusal değerlere bağlı kalacak, ülkenin bağımsızlığını ve tüm vatandaşlarının haklarını garanti altına alacak ve İslami ilkelere, ulusal çıkarlara ve Afgan örf ve adetlerine aykırı hiçbir madde ve fıkraya yer vermeyecektir. Bu anayasa, önümüzdeki hükümette tüm Afgan partilerinin katılımını sağlayacak siyasi güç dengesinin kurulmasına da zemin hazırlayacaktır.
Yeni anayasanın Afgan ilim adamları tarafından özgür bir atmosferde yazılacağını ve sonrasında onay için halka sunulacağını taahhüt ediyoruz. Mevcut anayasa meşru değildir, zira B-52 uçaklarının gölgesinde yazılmıştır.
2 - 2014 seçimleri
Bizler 2014 seçimlerinin Afgan halkının tereddütlerini çözeceğine inanmıyoruz, çünkü bu seçimler ülkemize yapılan saldırı ve işgal sırasında planlandı ve halen devam eden işgal altında gerçekleşecek; dolayısıyla sonuç daha önceki seçimlerden hiç de farklı olmayacaktır. Herkes 2004 ve 2009 seçimlerinin Afgan halkının problemlerini azaltmadığını tam tersine daha da artırdığını görmüştür. Sözde Millet Meclisi seçimleri de iki defa yapıldığı halde halkın sorunlarını çözememiş tam tersine katlayarak artırmıştır. Tüm bunların sebebi de seçim kanununun, kurumlar ve yetkililerin yabancıların keyfi istek ve taleplerine göre belirlenmiş olması, Afgan halkının talep ve ihtiyaçlarının ise görmezden gelinmesidir. Sözde seçimler Afgan halkının tereddütlerine cevap olmayı bir kenara bırakın, yardakçı rejimin batı destekçilerini de rezil etmiştir. Sahtecilik alabildiğine yaygındı, oy pusulaları eksikti, yemin töreni karışıklıklar içinde ve kesintilerle yapıldı ve meclisin açılış töreni birkaç ay gecikme ile yapılabildi.
3 – İslami Emirlik
Afganistan Islam Emirliği sevgili ülkemizin meşru yönetimi olarak bu gezegenin İslami bir realitesidir ve bütün gerekli kurumlara sahip olup birçok alanda başarıya sahiptir. Ülkenin çoğu yerinde insanlar emirliğin mahkemelerine gidiyor, emirliğimiz bugün burada bulunmamız örneğinde de görüldüğü gibi siyasi büro olarak kabul ediliyor ve Emirliğin yardımıyla ülkenin birçok yerinde eğitim imkânları ve kalitesi artıyor. Amerika 40’tan fazla ülkenin desteğiyle ülkemizi işgal etti. Islam Emirliği 11 yıldan fazladır işgale karşı cihad ediyor ve ülkesinin bağımsızlığı, dini ve onuru için sayısız şehitler verildi. Emirliğimiz işgalden önce ülkenin yüzde 95’inde huzur ve güvenliği sağlamıştı. Yasadışı silahları topladı, uyuşturucu üretimi ve satışının önüne geçti, sınırları güvence altına aldı, eğitim imkânları sağladı ve halkın serbestçe ve güven içinde iş ve ticaret yapmasına imkân sağladı. Gururla söyleyebiliriz ki Islam Emirliğinin o dönemdeki idaresinde batı dünyasının tüm askeri ve ekonomik imkânlarıyla dahi başaramadığı şeyleri gerçekleştirdik.
Emirül Muminin’in yaptığı açıklamalarında defalarca vurguladığı gibi bizler iktidarın tekelleşmesini istemiyoruz. Tüm Afgan halkının temsil edildiği kucaklayıcı bir iktidar istiyoruz. Emirimiz işgalcilerin kovulması ve halkımızın onurunun korunması için diğer farklı gruplara çağrıda bulunmuş, siyasi rakiplerine olan saygısını defalarca ifade etmiş ve iyi niyetini ve derin siyasi anlayışını gösteren tavırlarıyla kucaklayıcı olduğunu defalarca göstermiştir.
4 – Afganistan’ın Bağımsızlığı
Allah Teâlâ insanları hür olarak yaratmıştır ve bağımsızlık insan doğasının bir parçasıdır. Hiçbir insan topluluğu ekonomi, siyaset, kültür ve bilimde bağımsız olmadan veya kendi kaynakları, beceri ve üretimi üzerinde hâkim olmadan ilerleyemez. Afgan insanının damarlarında akan kanda bağımsızlık aşkı vardır. Tarih şahittir ki Afganlar bağımsızlıkları için hayatlarını ve herşeylerini feda etmişlerdir. Geçmiş onyıllarda yapılmış tüm savaşlar işgallere karşı bağımsızlık için verilmiştir. Hiçbir ekonomik, askeri veya siyasi güç bu gayelerinin önüne geçememiştir ve ne mücadele aracı, ne savaşacak insan azlığı ne de diğer tüm zor koşullar onlar için bir engel teşkil etmiştir.
Eğer yeniden ülkemizin doğal gelişimini ve itibarını yükseltmek istiyorsak, Afganistan’ın bağımsızlığı yeniden tesis edilmeli ve Afgan halkının kendi imkân ve ihtiyaçları doğrultusunda kendi başına kararlar verebilmesini sağlamak için işgal sona erdirilmelidir.
Şu bir gerçektir ki bağımsızlığını kazandıktan sonra her millet sınırlarını korumak, güvenlik ve egemenliği tesis etmek zorundadır ve bu da ancak halkına dinine ve milletine sadık ordu ve polis teşkilatı ile olur. Dolayısıyla güvenlik birimlerimizin dini prensipler ve ulusal bilinçle eğitilmesi, dilsel, etnik ve dini önyargılardan kurtulmaları ve böylece halkına hizmet ederek egemenliği güvence altına almaları zorunludur. Eğer böyle olmazsa ne islami ne de milli değerleri koruyabilir ve ne de ulusal ordu denilmeyi hak edebilir. Milli çıkarlar için çalışmak yerine kendi dinine, ülkesine ve halkına karşı kullanılacaktır. Kısaca Afganistan bir orduya ihtiyaç duyduğu ölçüde uygun eğitim ve düşünsel reforma da aynı hayatiyette ihtiyaç duymaktadır.
Afganistan ekonomik olarak az gelişmiş bir ülkedir. Ülkenin yıllık milli gelirinden kat be kat fazla tutacak maliyetler yüzünden uzun vadede yüksek ücretle asker bulunduramaz. Bu şartlar altında hükümet borç veren ülkelerin şartlarına ve bazen de makul olmayan taleplerine uymaya zorlanacak, tüm ulus faiz yükü altında kalacak ve ekonomik felakete sürüklenecektir. Bu yüzden tüm Afgan halkı için en iyisi ülkelerini savunmak için herkesin üzerine düşen sorumlulukları gerçekleştirmesidir.
Şu da bir gerçektir ki mevcut dünyada bir ülke güçlü bir savunma sistemi olmadan kendisini güvende ve huzurda hissedemez ve her zaman kendisini tehlikede görecektir. Dolayısıyla Afganistan’ın kendisini güvene almak için güçlü bir karasal güç kadar güçlü bir hava savunma sistemine de ihtiyacı var.
Tekrar vurgulamak isteriz ki, bağımsızlık anahtar koşuldur çünkü işgal olduğu sürece tüm askeri güç kendi halkına karşı ve başka ülkelerin çıkarlarına uygun olarak kullanılacaktır. Son on yılda şunu gördük ki siyasi kurumlarca tesis edilen bir ordu işgale karşı olmak yerine kendi halkına karşı kullanılmıştır ve sayısız trajedinin de müsebbibi olmuştur.
3. Afganistan’da kalıcı bir barış nasıl sağlanabilir?
İslami Emirlik halkına barış ve huzur getirmek için kurulmuştur:
Barış ve huzur Allah’ın tüm yarattıklarının özellikle de hepsinden daha çok buna ihtiyaç duyan insanoğlunun doğal bir isteğidir. Bugün insanoğlu öldürme ve yıkım için oldukça gelişmiş, küçük kimyasal ve nükleer silahlar üretmiştir. Bu yüzden bugün daha önce hiç olmadığı kadar barışa ihtiyacımız var ve dolayısıyla tüm çabalar barış eksenli olmalıdır.
İslam Emirliği barış ve düzen için sayısız kurbanlar vermiştir ve aslında ortaya çıkış sebebi de barış ve güvenliği tesis etmektir. Tüm dünya biliyor ki İslam Emirliği gelmeden önce Afgan halkı yolsuzluk ve emniyetsizliğin tavan yaptığı, insanların yaşama ve mülkiyet haklarının sürekli bir tehdit altında olduğu ve ülkenin dağılmanın eşiğinde olduğu o dönemlerde büyük sıkıntılar çekmişti. İslam Emirliği’nin liderleri Allah Teâlâ’nın yardımıyla ve halkın onlara desteğiyle bu uğurda birçok kurban verilmesi sonucu tüm bu anarşi ortamını sona erdirdi ve hiç kimse bu kadar güvensizlik ve kargaşanın nasıl güven ve barışa dönüşebildiğine inanamamıştı.
Eylül Olayı Kisvesi Altında Huzur ve Güvenliği Afgan Halkının Elinden Almak
İslam Emirliği ülkenin yüzde 95’inde huzur ve güvenliği sağlamıştı ve bu bile başlı başına Emirliğin dünyaya, bölgeye ve kendi ülke ve halkına karşı sorumlu davranışının bir göstergesidir. Ne var ki işgalciler Afgan halkını bu nimetten yoksun bıraktılar. Bu 11 yıllık savaş ve mücadelede Afgan halkına güvensizlik ve emniyetsizlik getirdiler, adaletsizlik ve yolsuzluk kültürünü yerleştirdiler, öldürme ve cinayetleri yaygınlaştırdılar, ortalığı kan gölüne çevirdiler, hapishaneleri Afgan halkıyla doldurdular, köylerdeki çocuklara, kadınlara, genç yaşlı herkese baskı yapmaya başladılar, kadınlara en temel hakları için dahi büyük zorluklar yaşattılar ve Afganistan’ın komşu ülkelerle olan ilişkilerinde de düşmanlık tohumlarını ektiler
Bu kanunsuz ve barışa darbe vuran işgalin yarattığı bazı temel sorunlar şunlardır:
1. Afganistan’ı işgal etmek ve barış atmosferine zarar vermek
2. Yolsuzluk ve uyuşturucuyla iç içe bir yönetimi Afgan halkına dayatmak
3. Afgan milletini ve ülkesini bölgesel, dilsel, kabilevi, siyasal ve dini düşmanlıklar temelinde bölmeye parçalamaya çalışmak.
4. İslam Emirliğinin tamamen sona erdirdiği uyuşturucu üretim ve pazarını yeniden tesis etmek ve büyütmek
5. Özellikle kadınlara karşı işledikleri suçlarla en temel insan haklarını çiğnemek. Objektif araştırmalara göre her yıl binlerce kadın baskı altında tutuluyor ve yüzlercesi de hayatlarını kaybetti.
İşgalciler ve onların müttefiklerinin barışa dair bir anlayışları yoktur.
Yabancılar ve Kabil yönetimi barışa eğilimli olmadıkları gibi barışın ilke ve kurallarına uymaya da hazır değiller. Eğer işgalciler gerçekten barışa inanmış olsalardı daha en başında İslam Emirliği’nin meşru taleplerini dikkate alırlardı. Askeri güç kullanmadan önce barışçıl yolları denerlerdi. Eğer barış gayretleri sonuçsuz olsaydı ancak o zaman savaş son çare olurdu. Ne var ki onlar savaşı birinci seçenek olarak kabul ettiler.
Şimdi bile bir şey söyleyip başka bir şey yapıyorlar. Bir yandan barışın tesis edilmesi gerektiğinden bahsediyorlar, diğer yandan ise yeni yeni insanları kara listeye alıyorlar; bir yandan Afganistan’dan ayrılacaklarını söylüyorlar, fakat diğer yandan stratejik anlaşmalar yaparak daha uzun süre işgali sürdürmenin yanlış umudu içindeler. Kabil yönetiminin Afgan halkını temsil etmediğini açıkça anladıkları halde hala onlarla Afgan halkının geleceği konusunda pazarlıklar yapıyorlar.
Kabil yönetiminin hiçbir yasal gücü ve iktidarı yoktur çünkü Afgan halkı kendi topraklarında ve Kabil’in bilgisi ve aracılığıyla işgalciler tarafından hapislere dolduruluyor! Onların varlığı ve yardımıyla Afganların evlerine tüm yasalara ve gelenekler hiçe sayılarak işgalciler tarafından geceleri pervasızca baskınlar düzenleniyor; uykularında kadınlar, çocuklar ve yaşlılar acımasızca öldürülüyor ve maalesef halkın bütün bunlara karşı atabilecekleri hiçbir adım, muhatap olacakları hiçbir merci yok
Kabil yönetimi barışa hiçbir zaman eğilimli görünmemektedir ve aslında barışa dair bir zihinsel çerçeveye bile sahip değiller. Bir yandan barış istediğini söylemekte, diğer yandan her gün onlarca mücahid şehid ediliyor, hapislere tıkılıyor ya da göçe zorlanıyor. Barışın çığırtkanlığını yaparken aynı zamanda da hapse atılmış mücahidleri uluslar arası hukuku hiçe sayarak adaletsizce ve vahşice infaz ediyor.
Bazen İslam Emirliği’yle görüşmek istediğini söylüyor bazen de Pakistan’la. Bu belirsiz tutumlar barış sürecine hiçbir zaman katkı sağlamayacaktır.
Gerçekte mücahidlerin barış adı altında teslim olmalarını, silahlarını bırakmalarını, işgalcilerin gölgesi altında hazırlanmış anayasaya tabi olmalarını ve onlara boyun eğip “söyleyecek hiçbir sözümüz yok demelerini” istiyorlar. Bu mudur barış? Afgan halkının son 11 yıldır verdiği sayısız şehidin işgalcilere teslim olmak için mi verildiğini sanıyorlar? Böylece hayatları güvence altına mı alınmış olacak? Açıkça görülüyor ki bunlar hiçbir zaman samimi değiller ve barış anlayışları da yok.
Barışa karşı şeytani propaganda:
Barışa zarar veren bir diğer faktör ise ülke içinde yaygınlaştırılan kara propaganda ile gerçeğin çarpıtılmaya çalışılmasıdır. Devam eden cihadla ilgili değişik iddialar propaganda olarak yaygınlaştırılıyor; bazen bu cihadın komşu ülkeler kaynaklı olduğu söyleniyor, bazen eğitime ve ülkenin gelişmesine karşı oldukları iddia ediliyor, bazen de sivil ölümlere sebep olmakla suçlanıyorlar, fakat hiçbir zaman sağlam delillere dayanmayan yalnızca tekrar tekrar anlatılıp durulan suçlamalardır. Bu kara propaganda ancak savaşı uzatmaya ve barış şansını ortadan kaldırmaya yarıyor.
Herkes biliyor ki İslam Emirliği’nin mensupları İslami ve milli davaları için işkence ve şehadeti sadece kendi ülkelerindeki hapishanelerde çekmeyip ülke dışındaki başka hapishanelerde de bu tür muamelelerin kurbanıdırlar. Bu azim, kararlılık ve ideolojiye sahip insanlar başkalarına kölelik yapabilirler mi?
Müminlerin Emiri (Allah onu muhafaza buyursun) tüm bayram mesajlarında mücahidlerine eğitim kurumlarının zarar görmemesi, sivillerin korunması, insanların toplu olarak bulunduğu mekânlarda bombalı saldırı yapılmaması gibi konularda açık tavsiye ve yönergelerde bulunuyor ve bu medyada da zaman zaman yer alıyor. Ne var ki bazı istihbarat birimlerinin köprüleri bombalamak, öğrencilerin yüzlerine asit dökmek, yol kenarlarına yerleştirilen bombalarla sivil araçları hedef almak gibi tuhaf eylemler yaptıklarını görüyoruz ve tüm bunlar karşısında Kabil yönetimi Müminlerin Emiri’nin yönerge ve uyarılarını hiç düşünmeden bu tür olayları hemen Emirliğe karşı kara propaganda olarak kullanmaktadır. Ayrıca bu eylemlerin Mücahidlerce yapılmadığına tam tersi istihbarat birimleri tarafından yapıldığına dair ortaya çıkan delilleri hiçbir zaman yayınlamıyorlar. Gerçeği açıklamak konusunda ya cesur değiller ya da çıkarları için sessiz kalmayı tercih ediyorlar.
Bu tür eylemlerle İslam Emirliği’ni kendi halkından ve dünyadan koparmaya, güçlerini bir süre daha muhafaza etmeye çalışıyorlar. Bu tür sorumsuz eylemler ve kara propaganda uzun vadede barışın önüne geçmektedir. Bu devam ettiği sürece de yalnızca barışa, ülkeye ve Afgan halkına zarar verecektir.
Kabil yönetimi ve onun destekçileri bu tür taktiklerin insanlara huzur ve güvenlik getirmediğinin, tam tersine onları öfke ateşine soktuğunun, haklarının çiğnendiğinin, işgal sürecini uzattığının ve kesinlikle barış getirmeyeceğinin farkına varmak zorundadırlar.
Gerçek barışa nasıl ulaşılabilir?
Afganistan’daki mevcut durumun içsel ve dışsal olmak üzere iki yüzü var. Dışsal yönü işgalci yabancılarla, içsel yönü ise Afgan halkıyla ilgilidir. Bu iki faktör ne yönde ve nasıl bir anlayış temelinde değişmeli ki halkın istekleri doğrultusunda dul kadınların gözyaşlarını silecek, halkın yaralarını saracak adalet, istikrar, gelişme, ekonomik kalkınma ve refah temelinde bağımsız bir islami yönetim kurulabilsin?
İslam Emirliği ülke içindeki tüm çabalarının yanında kalıcı barışı sağlayacak hakiki bir İslami sistem için de çalışmakta, bunu insan hayatı için çok önemli bir koşul olarak benimsemekte ve aşağıdaki noktaları önemli görmektedir:
Kalıcı barış için halkın istek ve taleplerine önem verilmelidir. İlk adım olarak işgal bir an önce sona ermelidir, zira yaşanan tüm trajedilerin ana kaynağı olan bu işgalin son bulması halkın tamamının isteğidir. İşgalciler ve onların destekçileri hiçbir uluslar arası gücün bir ülke halkının gücünü bastıramayacağını ve sorumsuz yasadışı anlaşmaların halkın tereddütlerini gidermeyeceğini bilmelidir.
İslam halkımızın dini ve ülkemizin ekonomik gelişmesi, sosyal adaleti ve milli birliği için yegâne teminatıdır. Bağımsız bir islami devlet dışında hiçbir sistem bizim problemlerimizi çözemez, zira Müslüman Afgan halkı bağımsız İslam devletiyle çelişen hiçbir sistemi kabul etmezler ve son otuz yılda bu uğurda sayısız şehit verdiler ve hala da veriyorlar.
Barış samimiyet ve iyi niyet gerektirir. Toplumsal ve milli çıkarlar kişisel çıkarların üstünde olmalı. Barış ancak bu şartlar altında gerçekleşebilir, aldatma ve kurnazlıklarla değil. Görüyoruz ki ne zaman İslam Emirliği barış için adım atsa Kabil yönetimi kendilerine göre taktik olarak gördükleri ve görünüşte zararlı olmayan fakat gerçekte barış sürecini yolundan saptıran politikalar yürütüyorlar. Mesela İslam Emirliği barış görüşmeleri için Doha’da siyasi bürosunu açtığı zaman Kabil yönetimi barış sürecini baltalamak için Amerika’nın desteğiyle büyükelçisini geri çağırdı.
İslam Emirliği’nin lideri Müminlerin Emiri (Allah onu muhafaza buyursun) bayram mesajında siyasi çalışmaları için bu büro yoluyla yalnızca tek kanaldan hareket ettiğimizi açıkça ifade etti ve herkesin bunu bilmesini istedi. Buna rağmen Kabil yönetimi İslam Emirliği tarafından atanmayan kişilerle bağlantı kurmakta ve sonra da İslam Emirliği’ni barışın önüne geçmeye çalışmakla suçlamakta, böylece barış sürecini sabote etmektedir. Barış iki tarafın da bir diğerini tuzağa düşürmek için pusuya yattığı bir satranç oyunu değildir. Barış karşılıklı bir sorumluluk ve tarafların kazanılmış haklarını vermenin ortalamasıdır. Barışa bu vizyonla bakmalı ve zemini ona göre hazırlamalıyız.
İslam Emirliği Afgan halkının faydasına çalışacak, Afgan normlarına ve islami prensipler ışığında insan haklarına uygun hareket edecek bütün sivil toplum kuruluşlarını olumlu karşılamaktadır.
Kadınların toplumsal rolüyle ilgili İslam Emirliği’nin politikası açık ve nettir. İslam’ın kadına verdiği bütün haklara uygun hareket edecektir. İslam’da kadın eşini seçme, mülkiyet edinme, miras alma, eğitim ve çalışma hakkına sahiptir. İslam Emirliği tarafından her türlü ihlal ve tecavüze karşı kadınların hakları koruma altına alınacak ve eğitim ve iş hayatının onların haysiyetlerine ve bununla beraber islami prensiplere zarar vermesi engellenecektir.
Barışın kural ve kaidelerine uygun olarak barışın mukaddesliğine inanan ve ülkede barış temsilcisi olarak tanınan dürüst kimselerin sürece katılması sağlanacaktır. Bu insanlar barışın Afganlar için hayati önemi olduğunu bilmeli ve meseleye yabancı ülkelerin vereceği telkinlerle yaklaşmamalıdır.
Barışın sağlanması için görüşmeler karşılıklı olmalıdır. Şu anda Kabil yönetimi ve onların dış müttefikleri kendi şartlarına göre barış yapmak için Mücahidler üzerinde baskı kurmaya çalışıyorlar fakat bu aslında sadece barışın önündeki engelleri arttırıyor.
Mücahidler hapislerde işkence ve zulüm altında günlerini geçirirken hakiki barış sağlanamaz.
İslam Emirliği karşılıklı saygı ve iki taraflı işbirliği temelinde dünya ve bölge ülkeleriyle ilişkilerini artırmak istemektedir. Daha önce kimseye zarar vermedi ve gelecekte de vermeyecek ve bir tarafın başka bir tarafa zarar vermek için Afgan topraklarını kullanmasına da müsaade etmeyecektir.
Bitirirken, barışın tesis edilmesiyle ilgili uluslar arası topluma bir çağrı:
1. Devletler olsun, halklar olsun, sivil toplum kuruluşları ya da toplumsal kitleler olsun uluslararası toplumun tüm tarafsız aktörleri, özellikle Uluslararası Ulema Konseyi, İslam Konferansı, İslami hükümetler ve sorumlu tüm insanlar işgalin sona ermesi ve Afgan halkıyla kurulacak bir müzakere zemininin inşası için çok yönlü gayret göstermelidirler.
Özellikle Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerin Filistin halkının yanında oldukları gibi baskı altındaki Afgan halkının da yanında olmalarını istiyoruz. Nasıl ki başkalarının zorlama ve baskılarına aldırış etmediniz benzer bir cesaretli tutumu Afgan halkı için de gösteriniz ki bir yandan zulüm altındaki bir halka yardım etmiş olursunuz diğer yandan zorbalar zulümlerine göz yumulmadığının farkına varacak ve yaptıklarına son vereceklerdir.
2.Amerika ve değişik adlar altında onunla müttefik olanlar Afgan halkının ve kendi ülke halklarının çağrılarına kulak vermeli, birliklerini geri çekmeli ve çaresiz Afgan halkını öldürmekten ve zulmetmekten vazgeçmelidir. Bunun yerine aralarında barış atmosferinin yayılacağı yardımda bulunmalıdırlar. Bu konuda Fransa’nın attığı adım değinilmeye değerdir. Tüm diğer müttefikler de Fransa’yı takip etmeli ve kendi halklarının seslerine kulak vermelidirler. Nasıl ki öldürmeyi, kaosu, adaletsizliği, yolsuzluğu ve ihaneti kendi toplumunuzda istemiyorsanız başkaları için de bunu istemeyiniz.
3.Evlatlarını kendi rızaları dışında buralara kadar masum Afgan halkını öldürmek için gönderen tüm devletlerin halklarına Fransız halkından örnek almaları ve birliklerinin ülkemizden çekilmesi için kendi hükümetleri üzerine baskı kurmaları için özellikle sesleniyoruz.
4.İslam Emirliği’ne kendini ifade etme fırsatı verilmeli, sesinin dünyaya duyurulması için yardım edilmelidir ki politikalarını ve taleplerini doğrudan dünyaya anlatabilsinler. Uluslar arası toplumdan ayrıca İslam Emirliği’nin tüm üyelerine bu tür imkânlar sağlamalarını ve aradaki engellerin kaldırılması için çaba sarf etmelerini istiyoruz.
Japon hükümetine ve Doshisha Üniversitesi yetkililerine İslam Emirliğine fikirlerini paylaşmak ve politikalarını anlatmak için fırsat verdikleri için teşekkür ediyoruz ve şimdi de Stratejik Araştırmalar Vakfı’na ve ilgili tüm taraflara İslam Emirliğine sağladıkları bu imkân için teşekkür ediyoruz. Gerçekleri anlamak isteyen diğer halklar da benzer adımlar atmalıdırlar.
5.Umarız uluslararası medya da Afgan halkının sesinin bölgeye ve dünyaya doğru bir şekilde duyurulması için yardımcı olur ve insanlara temel gerçekleri gösterirler. Bu hem bir insani sorumluluktur hem de gazetecilik etiğinin bir parçasıdır.
Ve bu Allah Teâlâ için hiç zor değildir.
International Pressmedya için çeviren Arş. Gör. Kenan Koç
pressmedya
Afganistan'da ABD liderliğindeki 50 ülkeli askeri koalisyona karşı 11 yıl boyunca direnen Taliban Hareketi artık uluslararası toplumda savaşın galibi olarak tanımlanıyor. Taliban Fransa'da düzenlenen konferansta ABD ve diğer düşman ülkelere barış şartlarını iletti. Hareket iktidarı devralacakları yakın gelecekte kuracakları devletin temel özelliklerini de ilan etti. Uzmanlar Taliban'ın askeri alanda savaşı kazandığını ve Batı ülkelerinin Afganistan'da Taliban dışında bir yönetimin iktidarda kalmasının mümkün olmadığını anladıklarını belirtiyorlar.
İşte Taliban'ın yayınladığı bildiri.
Afganistan İslam Emirliği’nin Fransa'daki araştırma konferansında yaptığı konuşma Metni
-
Pazartesi 10 Sefer 1434
Pazartesi, 24 Aralık 2012 08:16
20-21 Aralık 2012 tarihlerinde Fransa Chantilly’deki araştırma konferansına davet edilen Afganistan İslam Emirliği Siyasi Ofisinden iki temsilci olarak Mawlawi Shahbuddin Dilawar ve Doktor Muhammed Naim tarafından yapılan konuşmanın tam metni:
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla- Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a salât ve selam peygamberimize onun ailesi ve ashabına olsun.
Bizler öncelikle Stratejik Araştırmalar Vakfı’na, vakfın yöneticisi Camille Grand’a insani anlayış ve empati temelinde Afgan halkının barış ve huzuruna katkı sağlayacak bu adımları attığı ve özellikle İslam Emirliğine düşüncelerini ifade etmesi için bir fırsat sağladıklarından dolayı teşekkür ediyorum. Ayrıca bu uğurda gayret gösteren diğer tüm taraflara da teşekkür ediyoruz.
Afganistan’ın gelecekteki yönetiminde siyasi güç dengesi
Afganistan Islam Emirliğinin gelecekteki islami yönetiminde güç dengesi ya da Afgan partilerinin yönetime katılma esasları anayasada aşağıdaki temel ilkeler çerçevesinde olmalıdır:
1 – Anayasanın Hazırlanması
Bugünkü dünyada her iktidar ve devlet sisteminin gelişme ve ilerlemesini sağlamak ve vatandaşlarının huzur ve refahını temin etmek için iç ve dış ilişkilerini düzenleyen bütünlüklü ve açık maddeleri olan bir anayasaya ihtiyacı vardır. Böylece her vatandaş hukukun sınırları içindeki hak ve görevlerini açıkça bilir. Anayasa her devlet için bütünleyici bir şarttır, çünkü onsuz bir ülkede karışıklık düzensizlik olacak ve devletin işleyişi aksayacaktır. Afganistan vatandaşlarının da temel insani sivil ve siyasal hakları anayasayla belirlenecek, ülkedeki tüm kardeş etnik gruplara ayrım yapılmadan hakları verilecek, halkın devletle olan şeffaf ilişkisi açıkça belirtilecek, yasama yürütme ve yargı erklerinin görev, yetki ve sınırları belirlenecek; kısaca Afganistan’ın iç ve dış ilişkileri açısından anayasa hem Afgan halkı hem de tüm dünya tarafından kabul görecektir.
Dolayısıyla Islam Emirliği onurlu halkının huzur ve refahı için Islam’ın temel ilkelerine, ulusal çıkarlarına, güçlü tarihsel geçmişimize ve sosyal adalete uygun böyle bir anayasayı gerekli görmektedir. İnsan Hakları ve ulusal değerlere bağlı kalacak, ülkenin bağımsızlığını ve tüm vatandaşlarının haklarını garanti altına alacak ve İslami ilkelere, ulusal çıkarlara ve Afgan örf ve adetlerine aykırı hiçbir madde ve fıkraya yer vermeyecektir. Bu anayasa, önümüzdeki hükümette tüm Afgan partilerinin katılımını sağlayacak siyasi güç dengesinin kurulmasına da zemin hazırlayacaktır.
Yeni anayasanın Afgan ilim adamları tarafından özgür bir atmosferde yazılacağını ve sonrasında onay için halka sunulacağını taahhüt ediyoruz. Mevcut anayasa meşru değildir, zira B-52 uçaklarının gölgesinde yazılmıştır.
2 - 2014 seçimleri
Bizler 2014 seçimlerinin Afgan halkının tereddütlerini çözeceğine inanmıyoruz, çünkü bu seçimler ülkemize yapılan saldırı ve işgal sırasında planlandı ve halen devam eden işgal altında gerçekleşecek; dolayısıyla sonuç daha önceki seçimlerden hiç de farklı olmayacaktır. Herkes 2004 ve 2009 seçimlerinin Afgan halkının problemlerini azaltmadığını tam tersine daha da artırdığını görmüştür. Sözde Millet Meclisi seçimleri de iki defa yapıldığı halde halkın sorunlarını çözememiş tam tersine katlayarak artırmıştır. Tüm bunların sebebi de seçim kanununun, kurumlar ve yetkililerin yabancıların keyfi istek ve taleplerine göre belirlenmiş olması, Afgan halkının talep ve ihtiyaçlarının ise görmezden gelinmesidir. Sözde seçimler Afgan halkının tereddütlerine cevap olmayı bir kenara bırakın, yardakçı rejimin batı destekçilerini de rezil etmiştir. Sahtecilik alabildiğine yaygındı, oy pusulaları eksikti, yemin töreni karışıklıklar içinde ve kesintilerle yapıldı ve meclisin açılış töreni birkaç ay gecikme ile yapılabildi.
3 – İslami Emirlik
Afganistan Islam Emirliği sevgili ülkemizin meşru yönetimi olarak bu gezegenin İslami bir realitesidir ve bütün gerekli kurumlara sahip olup birçok alanda başarıya sahiptir. Ülkenin çoğu yerinde insanlar emirliğin mahkemelerine gidiyor, emirliğimiz bugün burada bulunmamız örneğinde de görüldüğü gibi siyasi büro olarak kabul ediliyor ve Emirliğin yardımıyla ülkenin birçok yerinde eğitim imkânları ve kalitesi artıyor. Amerika 40’tan fazla ülkenin desteğiyle ülkemizi işgal etti. Islam Emirliği 11 yıldan fazladır işgale karşı cihad ediyor ve ülkesinin bağımsızlığı, dini ve onuru için sayısız şehitler verildi. Emirliğimiz işgalden önce ülkenin yüzde 95’inde huzur ve güvenliği sağlamıştı. Yasadışı silahları topladı, uyuşturucu üretimi ve satışının önüne geçti, sınırları güvence altına aldı, eğitim imkânları sağladı ve halkın serbestçe ve güven içinde iş ve ticaret yapmasına imkân sağladı. Gururla söyleyebiliriz ki Islam Emirliğinin o dönemdeki idaresinde batı dünyasının tüm askeri ve ekonomik imkânlarıyla dahi başaramadığı şeyleri gerçekleştirdik.
Emirül Muminin’in yaptığı açıklamalarında defalarca vurguladığı gibi bizler iktidarın tekelleşmesini istemiyoruz. Tüm Afgan halkının temsil edildiği kucaklayıcı bir iktidar istiyoruz. Emirimiz işgalcilerin kovulması ve halkımızın onurunun korunması için diğer farklı gruplara çağrıda bulunmuş, siyasi rakiplerine olan saygısını defalarca ifade etmiş ve iyi niyetini ve derin siyasi anlayışını gösteren tavırlarıyla kucaklayıcı olduğunu defalarca göstermiştir.
4 – Afganistan’ın Bağımsızlığı
Allah Teâlâ insanları hür olarak yaratmıştır ve bağımsızlık insan doğasının bir parçasıdır. Hiçbir insan topluluğu ekonomi, siyaset, kültür ve bilimde bağımsız olmadan veya kendi kaynakları, beceri ve üretimi üzerinde hâkim olmadan ilerleyemez. Afgan insanının damarlarında akan kanda bağımsızlık aşkı vardır. Tarih şahittir ki Afganlar bağımsızlıkları için hayatlarını ve herşeylerini feda etmişlerdir. Geçmiş onyıllarda yapılmış tüm savaşlar işgallere karşı bağımsızlık için verilmiştir. Hiçbir ekonomik, askeri veya siyasi güç bu gayelerinin önüne geçememiştir ve ne mücadele aracı, ne savaşacak insan azlığı ne de diğer tüm zor koşullar onlar için bir engel teşkil etmiştir.
Eğer yeniden ülkemizin doğal gelişimini ve itibarını yükseltmek istiyorsak, Afganistan’ın bağımsızlığı yeniden tesis edilmeli ve Afgan halkının kendi imkân ve ihtiyaçları doğrultusunda kendi başına kararlar verebilmesini sağlamak için işgal sona erdirilmelidir.
Şu bir gerçektir ki bağımsızlığını kazandıktan sonra her millet sınırlarını korumak, güvenlik ve egemenliği tesis etmek zorundadır ve bu da ancak halkına dinine ve milletine sadık ordu ve polis teşkilatı ile olur. Dolayısıyla güvenlik birimlerimizin dini prensipler ve ulusal bilinçle eğitilmesi, dilsel, etnik ve dini önyargılardan kurtulmaları ve böylece halkına hizmet ederek egemenliği güvence altına almaları zorunludur. Eğer böyle olmazsa ne islami ne de milli değerleri koruyabilir ve ne de ulusal ordu denilmeyi hak edebilir. Milli çıkarlar için çalışmak yerine kendi dinine, ülkesine ve halkına karşı kullanılacaktır. Kısaca Afganistan bir orduya ihtiyaç duyduğu ölçüde uygun eğitim ve düşünsel reforma da aynı hayatiyette ihtiyaç duymaktadır.
Afganistan ekonomik olarak az gelişmiş bir ülkedir. Ülkenin yıllık milli gelirinden kat be kat fazla tutacak maliyetler yüzünden uzun vadede yüksek ücretle asker bulunduramaz. Bu şartlar altında hükümet borç veren ülkelerin şartlarına ve bazen de makul olmayan taleplerine uymaya zorlanacak, tüm ulus faiz yükü altında kalacak ve ekonomik felakete sürüklenecektir. Bu yüzden tüm Afgan halkı için en iyisi ülkelerini savunmak için herkesin üzerine düşen sorumlulukları gerçekleştirmesidir.
Şu da bir gerçektir ki mevcut dünyada bir ülke güçlü bir savunma sistemi olmadan kendisini güvende ve huzurda hissedemez ve her zaman kendisini tehlikede görecektir. Dolayısıyla Afganistan’ın kendisini güvene almak için güçlü bir karasal güç kadar güçlü bir hava savunma sistemine de ihtiyacı var.
Tekrar vurgulamak isteriz ki, bağımsızlık anahtar koşuldur çünkü işgal olduğu sürece tüm askeri güç kendi halkına karşı ve başka ülkelerin çıkarlarına uygun olarak kullanılacaktır. Son on yılda şunu gördük ki siyasi kurumlarca tesis edilen bir ordu işgale karşı olmak yerine kendi halkına karşı kullanılmıştır ve sayısız trajedinin de müsebbibi olmuştur.
3. Afganistan’da kalıcı bir barış nasıl sağlanabilir?
İslami Emirlik halkına barış ve huzur getirmek için kurulmuştur:
Barış ve huzur Allah’ın tüm yarattıklarının özellikle de hepsinden daha çok buna ihtiyaç duyan insanoğlunun doğal bir isteğidir. Bugün insanoğlu öldürme ve yıkım için oldukça gelişmiş, küçük kimyasal ve nükleer silahlar üretmiştir. Bu yüzden bugün daha önce hiç olmadığı kadar barışa ihtiyacımız var ve dolayısıyla tüm çabalar barış eksenli olmalıdır.
İslam Emirliği barış ve düzen için sayısız kurbanlar vermiştir ve aslında ortaya çıkış sebebi de barış ve güvenliği tesis etmektir. Tüm dünya biliyor ki İslam Emirliği gelmeden önce Afgan halkı yolsuzluk ve emniyetsizliğin tavan yaptığı, insanların yaşama ve mülkiyet haklarının sürekli bir tehdit altında olduğu ve ülkenin dağılmanın eşiğinde olduğu o dönemlerde büyük sıkıntılar çekmişti. İslam Emirliği’nin liderleri Allah Teâlâ’nın yardımıyla ve halkın onlara desteğiyle bu uğurda birçok kurban verilmesi sonucu tüm bu anarşi ortamını sona erdirdi ve hiç kimse bu kadar güvensizlik ve kargaşanın nasıl güven ve barışa dönüşebildiğine inanamamıştı.
Eylül Olayı Kisvesi Altında Huzur ve Güvenliği Afgan Halkının Elinden Almak
İslam Emirliği ülkenin yüzde 95’inde huzur ve güvenliği sağlamıştı ve bu bile başlı başına Emirliğin dünyaya, bölgeye ve kendi ülke ve halkına karşı sorumlu davranışının bir göstergesidir. Ne var ki işgalciler Afgan halkını bu nimetten yoksun bıraktılar. Bu 11 yıllık savaş ve mücadelede Afgan halkına güvensizlik ve emniyetsizlik getirdiler, adaletsizlik ve yolsuzluk kültürünü yerleştirdiler, öldürme ve cinayetleri yaygınlaştırdılar, ortalığı kan gölüne çevirdiler, hapishaneleri Afgan halkıyla doldurdular, köylerdeki çocuklara, kadınlara, genç yaşlı herkese baskı yapmaya başladılar, kadınlara en temel hakları için dahi büyük zorluklar yaşattılar ve Afganistan’ın komşu ülkelerle olan ilişkilerinde de düşmanlık tohumlarını ektiler
Bu kanunsuz ve barışa darbe vuran işgalin yarattığı bazı temel sorunlar şunlardır:
1. Afganistan’ı işgal etmek ve barış atmosferine zarar vermek
2. Yolsuzluk ve uyuşturucuyla iç içe bir yönetimi Afgan halkına dayatmak
3. Afgan milletini ve ülkesini bölgesel, dilsel, kabilevi, siyasal ve dini düşmanlıklar temelinde bölmeye parçalamaya çalışmak.
4. İslam Emirliğinin tamamen sona erdirdiği uyuşturucu üretim ve pazarını yeniden tesis etmek ve büyütmek
5. Özellikle kadınlara karşı işledikleri suçlarla en temel insan haklarını çiğnemek. Objektif araştırmalara göre her yıl binlerce kadın baskı altında tutuluyor ve yüzlercesi de hayatlarını kaybetti.
İşgalciler ve onların müttefiklerinin barışa dair bir anlayışları yoktur.
Yabancılar ve Kabil yönetimi barışa eğilimli olmadıkları gibi barışın ilke ve kurallarına uymaya da hazır değiller. Eğer işgalciler gerçekten barışa inanmış olsalardı daha en başında İslam Emirliği’nin meşru taleplerini dikkate alırlardı. Askeri güç kullanmadan önce barışçıl yolları denerlerdi. Eğer barış gayretleri sonuçsuz olsaydı ancak o zaman savaş son çare olurdu. Ne var ki onlar savaşı birinci seçenek olarak kabul ettiler.
Şimdi bile bir şey söyleyip başka bir şey yapıyorlar. Bir yandan barışın tesis edilmesi gerektiğinden bahsediyorlar, diğer yandan ise yeni yeni insanları kara listeye alıyorlar; bir yandan Afganistan’dan ayrılacaklarını söylüyorlar, fakat diğer yandan stratejik anlaşmalar yaparak daha uzun süre işgali sürdürmenin yanlış umudu içindeler. Kabil yönetiminin Afgan halkını temsil etmediğini açıkça anladıkları halde hala onlarla Afgan halkının geleceği konusunda pazarlıklar yapıyorlar.
Kabil yönetiminin hiçbir yasal gücü ve iktidarı yoktur çünkü Afgan halkı kendi topraklarında ve Kabil’in bilgisi ve aracılığıyla işgalciler tarafından hapislere dolduruluyor! Onların varlığı ve yardımıyla Afganların evlerine tüm yasalara ve gelenekler hiçe sayılarak işgalciler tarafından geceleri pervasızca baskınlar düzenleniyor; uykularında kadınlar, çocuklar ve yaşlılar acımasızca öldürülüyor ve maalesef halkın bütün bunlara karşı atabilecekleri hiçbir adım, muhatap olacakları hiçbir merci yok
Kabil yönetimi barışa hiçbir zaman eğilimli görünmemektedir ve aslında barışa dair bir zihinsel çerçeveye bile sahip değiller. Bir yandan barış istediğini söylemekte, diğer yandan her gün onlarca mücahid şehid ediliyor, hapislere tıkılıyor ya da göçe zorlanıyor. Barışın çığırtkanlığını yaparken aynı zamanda da hapse atılmış mücahidleri uluslar arası hukuku hiçe sayarak adaletsizce ve vahşice infaz ediyor.
Bazen İslam Emirliği’yle görüşmek istediğini söylüyor bazen de Pakistan’la. Bu belirsiz tutumlar barış sürecine hiçbir zaman katkı sağlamayacaktır.
Gerçekte mücahidlerin barış adı altında teslim olmalarını, silahlarını bırakmalarını, işgalcilerin gölgesi altında hazırlanmış anayasaya tabi olmalarını ve onlara boyun eğip “söyleyecek hiçbir sözümüz yok demelerini” istiyorlar. Bu mudur barış? Afgan halkının son 11 yıldır verdiği sayısız şehidin işgalcilere teslim olmak için mi verildiğini sanıyorlar? Böylece hayatları güvence altına mı alınmış olacak? Açıkça görülüyor ki bunlar hiçbir zaman samimi değiller ve barış anlayışları da yok.
Barışa karşı şeytani propaganda:
Barışa zarar veren bir diğer faktör ise ülke içinde yaygınlaştırılan kara propaganda ile gerçeğin çarpıtılmaya çalışılmasıdır. Devam eden cihadla ilgili değişik iddialar propaganda olarak yaygınlaştırılıyor; bazen bu cihadın komşu ülkeler kaynaklı olduğu söyleniyor, bazen eğitime ve ülkenin gelişmesine karşı oldukları iddia ediliyor, bazen de sivil ölümlere sebep olmakla suçlanıyorlar, fakat hiçbir zaman sağlam delillere dayanmayan yalnızca tekrar tekrar anlatılıp durulan suçlamalardır. Bu kara propaganda ancak savaşı uzatmaya ve barış şansını ortadan kaldırmaya yarıyor.
Herkes biliyor ki İslam Emirliği’nin mensupları İslami ve milli davaları için işkence ve şehadeti sadece kendi ülkelerindeki hapishanelerde çekmeyip ülke dışındaki başka hapishanelerde de bu tür muamelelerin kurbanıdırlar. Bu azim, kararlılık ve ideolojiye sahip insanlar başkalarına kölelik yapabilirler mi?
Müminlerin Emiri (Allah onu muhafaza buyursun) tüm bayram mesajlarında mücahidlerine eğitim kurumlarının zarar görmemesi, sivillerin korunması, insanların toplu olarak bulunduğu mekânlarda bombalı saldırı yapılmaması gibi konularda açık tavsiye ve yönergelerde bulunuyor ve bu medyada da zaman zaman yer alıyor. Ne var ki bazı istihbarat birimlerinin köprüleri bombalamak, öğrencilerin yüzlerine asit dökmek, yol kenarlarına yerleştirilen bombalarla sivil araçları hedef almak gibi tuhaf eylemler yaptıklarını görüyoruz ve tüm bunlar karşısında Kabil yönetimi Müminlerin Emiri’nin yönerge ve uyarılarını hiç düşünmeden bu tür olayları hemen Emirliğe karşı kara propaganda olarak kullanmaktadır. Ayrıca bu eylemlerin Mücahidlerce yapılmadığına tam tersi istihbarat birimleri tarafından yapıldığına dair ortaya çıkan delilleri hiçbir zaman yayınlamıyorlar. Gerçeği açıklamak konusunda ya cesur değiller ya da çıkarları için sessiz kalmayı tercih ediyorlar.
Bu tür eylemlerle İslam Emirliği’ni kendi halkından ve dünyadan koparmaya, güçlerini bir süre daha muhafaza etmeye çalışıyorlar. Bu tür sorumsuz eylemler ve kara propaganda uzun vadede barışın önüne geçmektedir. Bu devam ettiği sürece de yalnızca barışa, ülkeye ve Afgan halkına zarar verecektir.
Kabil yönetimi ve onun destekçileri bu tür taktiklerin insanlara huzur ve güvenlik getirmediğinin, tam tersine onları öfke ateşine soktuğunun, haklarının çiğnendiğinin, işgal sürecini uzattığının ve kesinlikle barış getirmeyeceğinin farkına varmak zorundadırlar.
Gerçek barışa nasıl ulaşılabilir?
Afganistan’daki mevcut durumun içsel ve dışsal olmak üzere iki yüzü var. Dışsal yönü işgalci yabancılarla, içsel yönü ise Afgan halkıyla ilgilidir. Bu iki faktör ne yönde ve nasıl bir anlayış temelinde değişmeli ki halkın istekleri doğrultusunda dul kadınların gözyaşlarını silecek, halkın yaralarını saracak adalet, istikrar, gelişme, ekonomik kalkınma ve refah temelinde bağımsız bir islami yönetim kurulabilsin?
İslam Emirliği ülke içindeki tüm çabalarının yanında kalıcı barışı sağlayacak hakiki bir İslami sistem için de çalışmakta, bunu insan hayatı için çok önemli bir koşul olarak benimsemekte ve aşağıdaki noktaları önemli görmektedir:
Kalıcı barış için halkın istek ve taleplerine önem verilmelidir. İlk adım olarak işgal bir an önce sona ermelidir, zira yaşanan tüm trajedilerin ana kaynağı olan bu işgalin son bulması halkın tamamının isteğidir. İşgalciler ve onların destekçileri hiçbir uluslar arası gücün bir ülke halkının gücünü bastıramayacağını ve sorumsuz yasadışı anlaşmaların halkın tereddütlerini gidermeyeceğini bilmelidir.
İslam halkımızın dini ve ülkemizin ekonomik gelişmesi, sosyal adaleti ve milli birliği için yegâne teminatıdır. Bağımsız bir islami devlet dışında hiçbir sistem bizim problemlerimizi çözemez, zira Müslüman Afgan halkı bağımsız İslam devletiyle çelişen hiçbir sistemi kabul etmezler ve son otuz yılda bu uğurda sayısız şehit verdiler ve hala da veriyorlar.
Barış samimiyet ve iyi niyet gerektirir. Toplumsal ve milli çıkarlar kişisel çıkarların üstünde olmalı. Barış ancak bu şartlar altında gerçekleşebilir, aldatma ve kurnazlıklarla değil. Görüyoruz ki ne zaman İslam Emirliği barış için adım atsa Kabil yönetimi kendilerine göre taktik olarak gördükleri ve görünüşte zararlı olmayan fakat gerçekte barış sürecini yolundan saptıran politikalar yürütüyorlar. Mesela İslam Emirliği barış görüşmeleri için Doha’da siyasi bürosunu açtığı zaman Kabil yönetimi barış sürecini baltalamak için Amerika’nın desteğiyle büyükelçisini geri çağırdı.
İslam Emirliği’nin lideri Müminlerin Emiri (Allah onu muhafaza buyursun) bayram mesajında siyasi çalışmaları için bu büro yoluyla yalnızca tek kanaldan hareket ettiğimizi açıkça ifade etti ve herkesin bunu bilmesini istedi. Buna rağmen Kabil yönetimi İslam Emirliği tarafından atanmayan kişilerle bağlantı kurmakta ve sonra da İslam Emirliği’ni barışın önüne geçmeye çalışmakla suçlamakta, böylece barış sürecini sabote etmektedir. Barış iki tarafın da bir diğerini tuzağa düşürmek için pusuya yattığı bir satranç oyunu değildir. Barış karşılıklı bir sorumluluk ve tarafların kazanılmış haklarını vermenin ortalamasıdır. Barışa bu vizyonla bakmalı ve zemini ona göre hazırlamalıyız.
İslam Emirliği Afgan halkının faydasına çalışacak, Afgan normlarına ve islami prensipler ışığında insan haklarına uygun hareket edecek bütün sivil toplum kuruluşlarını olumlu karşılamaktadır.
Kadınların toplumsal rolüyle ilgili İslam Emirliği’nin politikası açık ve nettir. İslam’ın kadına verdiği bütün haklara uygun hareket edecektir. İslam’da kadın eşini seçme, mülkiyet edinme, miras alma, eğitim ve çalışma hakkına sahiptir. İslam Emirliği tarafından her türlü ihlal ve tecavüze karşı kadınların hakları koruma altına alınacak ve eğitim ve iş hayatının onların haysiyetlerine ve bununla beraber islami prensiplere zarar vermesi engellenecektir.
Barışın kural ve kaidelerine uygun olarak barışın mukaddesliğine inanan ve ülkede barış temsilcisi olarak tanınan dürüst kimselerin sürece katılması sağlanacaktır. Bu insanlar barışın Afganlar için hayati önemi olduğunu bilmeli ve meseleye yabancı ülkelerin vereceği telkinlerle yaklaşmamalıdır.
Barışın sağlanması için görüşmeler karşılıklı olmalıdır. Şu anda Kabil yönetimi ve onların dış müttefikleri kendi şartlarına göre barış yapmak için Mücahidler üzerinde baskı kurmaya çalışıyorlar fakat bu aslında sadece barışın önündeki engelleri arttırıyor.
Mücahidler hapislerde işkence ve zulüm altında günlerini geçirirken hakiki barış sağlanamaz.
İslam Emirliği karşılıklı saygı ve iki taraflı işbirliği temelinde dünya ve bölge ülkeleriyle ilişkilerini artırmak istemektedir. Daha önce kimseye zarar vermedi ve gelecekte de vermeyecek ve bir tarafın başka bir tarafa zarar vermek için Afgan topraklarını kullanmasına da müsaade etmeyecektir.
Bitirirken, barışın tesis edilmesiyle ilgili uluslar arası topluma bir çağrı:
1. Devletler olsun, halklar olsun, sivil toplum kuruluşları ya da toplumsal kitleler olsun uluslararası toplumun tüm tarafsız aktörleri, özellikle Uluslararası Ulema Konseyi, İslam Konferansı, İslami hükümetler ve sorumlu tüm insanlar işgalin sona ermesi ve Afgan halkıyla kurulacak bir müzakere zemininin inşası için çok yönlü gayret göstermelidirler.
Özellikle Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerin Filistin halkının yanında oldukları gibi baskı altındaki Afgan halkının da yanında olmalarını istiyoruz. Nasıl ki başkalarının zorlama ve baskılarına aldırış etmediniz benzer bir cesaretli tutumu Afgan halkı için de gösteriniz ki bir yandan zulüm altındaki bir halka yardım etmiş olursunuz diğer yandan zorbalar zulümlerine göz yumulmadığının farkına varacak ve yaptıklarına son vereceklerdir.
2.Amerika ve değişik adlar altında onunla müttefik olanlar Afgan halkının ve kendi ülke halklarının çağrılarına kulak vermeli, birliklerini geri çekmeli ve çaresiz Afgan halkını öldürmekten ve zulmetmekten vazgeçmelidir. Bunun yerine aralarında barış atmosferinin yayılacağı yardımda bulunmalıdırlar. Bu konuda Fransa’nın attığı adım değinilmeye değerdir. Tüm diğer müttefikler de Fransa’yı takip etmeli ve kendi halklarının seslerine kulak vermelidirler. Nasıl ki öldürmeyi, kaosu, adaletsizliği, yolsuzluğu ve ihaneti kendi toplumunuzda istemiyorsanız başkaları için de bunu istemeyiniz.
3.Evlatlarını kendi rızaları dışında buralara kadar masum Afgan halkını öldürmek için gönderen tüm devletlerin halklarına Fransız halkından örnek almaları ve birliklerinin ülkemizden çekilmesi için kendi hükümetleri üzerine baskı kurmaları için özellikle sesleniyoruz.
4.İslam Emirliği’ne kendini ifade etme fırsatı verilmeli, sesinin dünyaya duyurulması için yardım edilmelidir ki politikalarını ve taleplerini doğrudan dünyaya anlatabilsinler. Uluslar arası toplumdan ayrıca İslam Emirliği’nin tüm üyelerine bu tür imkânlar sağlamalarını ve aradaki engellerin kaldırılması için çaba sarf etmelerini istiyoruz.
Japon hükümetine ve Doshisha Üniversitesi yetkililerine İslam Emirliğine fikirlerini paylaşmak ve politikalarını anlatmak için fırsat verdikleri için teşekkür ediyoruz ve şimdi de Stratejik Araştırmalar Vakfı’na ve ilgili tüm taraflara İslam Emirliğine sağladıkları bu imkân için teşekkür ediyoruz. Gerçekleri anlamak isteyen diğer halklar da benzer adımlar atmalıdırlar.
5.Umarız uluslararası medya da Afgan halkının sesinin bölgeye ve dünyaya doğru bir şekilde duyurulması için yardımcı olur ve insanlara temel gerçekleri gösterirler. Bu hem bir insani sorumluluktur hem de gazetecilik etiğinin bir parçasıdır.
Ve bu Allah Teâlâ için hiç zor değildir.
International Pressmedya için çeviren Arş. Gör. Kenan Koç
pressmedya