Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

TERÖR İSLAMDANDIR ONU İNKAR EDEN KAFİRDİR

C Çevrimdışı

cevan_pedayi2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İNSANLIĞA BEYANAT
TERÖR İSLAMDANDIR ONU İNKAR EDEN KAFİRDİR


Abdulkadir bin Abdulaziz




Not: "Bu beyanname Şeyh Abdulkadir bin Abdulaziz’e (Seyyid İmam Abdulaziz eş-Şerif) ait bir müsveddedir. Şeyh bu çalışmayı 11-Ekim-2001 tarihinde esir alındığı için tamamlayamamıştır. Devlet güvenlik mahkemesinde oldukça kötü şartlarda tutuklanmış, 28-Şubat-2004 yılında beş arkadaşı ile birlikte askeri mahkeme tarafından müebbed hapse ve idama mahkum edilmiştir. Bu süreçte Mısır Kralına teslim edilinceye kadar, başkent San’a da okuması ve yazması yasaklanmıştır.

Bizler bu nuru ortaya çıkararak asrın Hubel’i (putu) Amerika’ya ve onun yandaşı mürted hükümetlere karşı olan savaşlarında Muhammed (sallALLAHu aleyhi ve sellem)’in ümmetine, ışık tutmak istedik.





İNSANLIĞA BEYANAT
Terör (Korkutma) İslam’dandır ve Bunu İnkar Eden Kafirdir
Bütün övgüler alemlerin Rabb’i olan Allah’a özgüdür. Salat ve selam âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed (s)’in, O’nun ailesinin, ashabının ve kıyamete kadar O’na tabi olacakların üzerine olsun.
11-Eylül-2001/Salı günü Amerika’da meydana gelen ve binlerce kişinin ölümüne sebep olan patlamanın ardından, doğusuyla batısıyla bütün dünya sarsıldı. Amerika ihanete uğradı, küçük düştü, şerefi beş paralık oldu. Ve bu ayıbı temizlemek istedi. Saldırının üzerinden bir ay gibi kısa bir süre geçti ki, kendisine karşı yapılan saldırının sorumlularını barındırdığı gerekçesi ile (üstelik şu ana kadar hiç bir delil sunmaksızın) Afganistan’a intikam kustu. Tarih: 7-Ekim-2001
Medya, apar topar bu olayla ilgili, siyasetçilerin, din adamlarının, habercilerin ve sıradan insanların şer’i açıdan yanlışlarla dolu hatta apaçık küfür derecesindeki açıklamalarını yayınladı. Korkarım bunlar karşısında susulduğu takdirde bu görüşeler insanlar nazarında din olarak kabul edilecekler. Özellikle de dinde cehaletin ve taklidin yaygın olmasından dolayı.
Kendilerine özellikle dini ilimlerden nasiplenmiş kimselerin bu mesele üzerinde hassasiyetle durmaları gerekmektedir. Zira Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, -Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz- diye söz almıştı.” (Ali İmran/187)
“İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler. Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.” (Bakara/159-160)
Sahabe (radıyallahu anhum) işte bu anlayışla Resulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) ancak hak sözü söyleyeceklerine ve Allah’ın dini uğruna kınayıcıların kınamalarından korkmayacaklarına dair biat ediyorlardı.
Yahudilik ve Hıristiyanlık, bid’atler ve sapıklıklara düçar olarak tahriflere maruz kalmış, mensuplarının da bu tür olaylar karşısında kötülüklerden sakındırmak yerine sessizliği tercih etmeleri sonucunda bu yanlış ve bozuk anlayışlar, bu gün Yahudi ve Hıristiyanların tabi oldukları birer din haline gelmiştir. Nitekim Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin keyiflerine uymayın.” (Maide/77)
Yahudi ve Hıristiyanlar arasında hakkı bilenler, dinlerini tiranların zorbalıkları karşısında, manastır ve kiliselere kaçırmışlar, orada ölmüşler ve onlarla beraber hak da ölmüştür.
“Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.” (Hadid:27)
Artık durum öyle bir hal almıştı ki, Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) risaletle gönderildiği günlerde yeryüzünde hak dini bilen sayılı birkaç kişi dışında hiç kimse kalmamıştı. Nitekim Resulullah (s) şöyle buyurmuştur:
“…Sonra Allah Teala arz ehline baktı ve Ehl-i Kitap'tan bir kısmı hariç onların Arap, acem hepsine öfkelendi…”
Bu duruma Zeyd bin Amr bin Nüfeyl hakkında Buhari’de rivayet edilen hadiste delalet etmektedir.
Ancak bu tür bir değişim ve bozulma İslam dini için asla söz konusu değildir. Her ne kadar İslam ümmeti içinde bid’at ve sapık itikadlar zaman içerisinde zuhur etmişse de, İslam Dini’nin bozulmaması, hakkı talep edenler için üzerinde yürünebilecek sapasağlam bir yol olması ve Allah’ın hüccetinin kıyamet gününe kadar kulları üzerinde baki kalması için Allah (Subhanehu ve Tealâ) bu sapık görüşleri reddeden, onların sahteliklerini açığa çıkaran, hakkı ortaya koyan kullarını devamlı surette insanlar arasında var etmiştir. Bu böyledir; çünkü Resulullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra bir Resul gönderilmeyecektir.
“Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da hiç şüphesiz biziz.” (Hicr/9)
Hadisi şeriflerde de peş peşe gelecek olan ve kendilerine yardım edilmiş bir taifeden (Taifetu-l Mansura) bahseder ki, bu taife İslam ümmeti arasında her zaman var olacak ve Allah’ın emri gelene kadar (yani kıyamet gününe kadar), ne onları terk edenler, ne onları yardımsız bırakanlar ve ne de onlara karşı çıkanlar kendilerine hiçbir şekilde zarar veremeyeceklerdir.
Allah’tan bizleri bu noktada da hakkı apaçık bir şekilde ayakta tutanlardan kılması için dua ediyorum. Hiç şüphesiz o bizim velimizdir ve buna gücü yetendir.
Bu girişten sonra Allah’tan başarı dileyerek şu geçtiğimiz günlerde yaygınlık kazanan sapkınlık ve safsatalara dair diyorum ki:
1- Terör İslam’dandır; Bunu İnkar Eden Kafirdir
Allahu (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurur: “Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Ki bununla Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer (düşmaları) korkutup caydırasınız.” (Enfal/60)
Kâfirleri korkutma adına hazırlık yapmak, bu ayetin apaçık ifadesine göre şer’i bir gerekliliktir. Kim bunu inkâr ederse Allahu Teala’nın şu kavline göre kâfirdir:
“Bizim ayetlerimizi ancak kafir olanlar inkar eder.” (Ali İmran/47)
Ayette geçen “cuhd” kelimesi dille inkar ve yalanlama demektir. Nitekim bir başka ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden veya kendisine hak geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim kimdir? Küfre sapanlara cehennem içinde bir konaklama yeri mi yok?” (Ankebut/68)
Her kim ki “İslam terörden (korkutmadan) uzaktır” derse ya da İslam ile terörü birbirinden ayırmaya kalkarsa kâfir olur. Çünkü terör İslam’dandır.
Bununla birlikte bilinmelidir ki; teröre karşı savaşmak istediklerini söyleyenler hakikatte İslamla savaşmak istemektedirler. Yani burada terörler mücadele, İslamla mücadele anlamındadır. Onlar hakikatin üzerini cehaletle örtmeye çalışmaktadırlar.
2- Amerika Allah’ın, Resulü’nün ve Mü’minlerin Düşmanı Olan Bir Devlettir
“Hiç şüphesiz, kitap ehlinden ve müşriklerden küfre sapanlar....”(Beyyine/6)
“Andolsun, “Gerçekten Allah, Meryem oğlu Mesih’tir diyenler küfre saptı.” (Maide/72)
“Andolsun, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler küfre sapmıştır.” (Maide/73)
“Kendilerine kitap verilen, allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allh’ın ve resulunun haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam’ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülmüşler olarak, cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.” (Tevbe/29)
İbn-i Teymiye ve diğer alimlerinde (radıyallahu anhum) söylediği gibi, Yahudi ve Hristiyanlar –yani ehli kitap- kafirdir. Bu dinin zaruri olarak bilinmesi gereken konuları arasındadır. Kim bunu inkâr ederse kafirdir.
“Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmalarınızdır.” (Nisa/101)
Amerika, küfrünü ve düşmanlığını sürdürdüğü sürece ona karşı terör farzdır. Fakat bugün Amerika Müslümanlarla savaşırken, onlara eziyet edip baskı uygularken, servetlerini gasp ederken ve Müslümanlarla savaşan herkes –ki bunlar Yahudiler, Türkler ve diğer kâfir yöneticilerdir- ona yardım ederken Amerika’ya karşı koymak nasıl mümkün olur?
Bugün Amerika dünya çapında bir gangsterdir. Tıpkı Allahu Tealâ’nın Kur’an’da tarif ettiği Ad kavmine benzemektedir:
“Âd kavmine gelince onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar ve: "Bizden daha kuvvetli kim vardır?" dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.” (Fussilet:15)
Amerika türlü türlü bahanelerle, dünyada pek çok ülkenin işlerine burnunu sokuyor. Kah güven ve huzuru sağlamak, kah terörle mücadele ve insanlığı savunma bahanesiyle… Bütün bunlar dışı rahmet, içi azab olan bahanelerdir.
Korsanlardan ve Avrupalı maceraperestlerden oluşan bu günahkâr devlet, hangi insanlıktan bahsediyor. Onlar ki bu kıtaya göç ettikleri zaman oranın asıl sahipleri olan Kızıl Derelilerin köklerini kuruttular. Daha sonra ise, topraklarında çalıştırmak için Afrika’dan köleler getirdiler. Hatta Afrika nüfusunun yarsını çaldılar. Köleleriyle işleri bitince de kendi nimetlerinden faydalandırmamak için onları Afrika’nın batısında bunun için kurdukları Liberya’ya postaladılar.
Evet! Bu günahkar devlet hangi insanlıktan bahsediyor. Savaşta atom bombasını kullanan (Hiroşima ve Nagasaki Üzerinde) ilk ve son ülke Amerika değil midir?
Bu günahkâr devletin insanlık diye bahsettiği şey, eski başkanlarından Nikson’un, Viyetnam’ı taş devrine (yani çok eski çağlara) çevirme cabası değil midir?
Amerika’nın insanlığı, Iraklılara karşı, bebeklerde doğumsal anomalliklere sebep olan, kanser oranını yükselten seyreltilmiş uranyum bombası kullanmak mıdır? Ve nitekim bunu şimdi de Afganistan’da uygulamıyorlar mı?
Sorarım size, Filistin’i harabeye çeviren ve yeryüzünde fesat, kargaşa çıkaran Yahudilerin en büyük destekçisi olan bu günahkâr devlet hangi insanlıktan bahsediyor? Öyle ki Amerika, bugün hala İsrail’i, işlediği uluslar arası suçlara karşı, Birleşmiş Milletler (sözde) Güvenlik Konseyinde sahip olduğu veto hakkını kullanarak korumaktadır.
Hangi insanlık? Dünyanın dört bir yanındaki Müslüman mücahitleri önce kaçırıp, sonra da öldürülmeleri ya da hapsedilmeleri için ülkelerine teslim etmek mi onların bahsettiği insanlık? Nitekim daha önce Hırvatistan, Azerbaycan, Arnavutluk ve diğer ülkelerde bunu yapmışlardı.
3- “Siviller Masumdur” Sözü Büyük Bir Hatadır
İnsanları sivil ve asker olarak ikiye ayırmak yeni bir uygulamadır ve şeriatta yeri yoktur. Şer’i sınıflandırma şu şekildedir:
Savaşçılar: On beş yaş ve üzerindeki erkekler. Bunlar şer’i açıdan savaşçıdırlar ve fiilen savaşa katılamıyor olsalar bile öyle kabul edilirler.
Savaşçı olmayanlar: Buluğa ermemiş çocuklar, kadınlar, yaşı ilerlemiş ihtiyarlar, savaşmalarına mani olan müzmin hastalığı bulunan yetişkin erkekler; kör, topal, sağır ve buna benzer kimseler. Bu saydıklarımızdan herhangi biri söz ya da fiille savaşa katılacak olurlarsa o zaman savaşçı kabul edilirler.
Bunun yanı sıra Amerika, İngiltere, İsrail gibi ülkelerdeki kadınlar, bizzat orduda askeri eğitim aldıkları için savaşçı kabul edilir. Askeri hizmette katılmayışları ihtiyatendir.
“Savaşçı olmayanlar içinde saydıklarımızdan, savaşa müdahil olanlar öldürülür” sözümüze gelince, bu konuda alimler arasında bir ihtilaf yoktur. Konu hakkında ayrıntılı bilgiyi İbn-i Kudame Hanbeli’nin “el-Muğni” adlı eserinde ve diğer fıkıh kitaplarında “cihad” babında bulabilirsiniz.
“Sivillerin masum olduğu” görüşü sahih bir görüş değildir. Aksine sivil kabul edilen kadın ve erkeklerin büyük bölümü şer’an savaşçıdır. Nasıl mı? Malum patlamalardan sonra yapılan istatistiklere göre Amerika halkının büyük çoğunluğu, haçlıların çocuğu Bush’un Afganistan’a yönelik intikam saldırısını desteklemektedirler. Bu sadece Amerikan halkı ile de sınırlı değil. Buna Kanada, İngiltere gibi haçlı zihniyeti taşıyan diğer halklar da dahildir.
Gerçek masumlara gelince; Çocuklar ve düşmanlar arasında ticaret ve buna benzer şer’an mübah işlerinden dolayı bulunan Müslümanlardır. Buhari’nin rivayet ettiği Sağb bin Cüsame nin nakletti bir hadis’i Şerif’e göre ayırdedilmesi mümkün olmayan bir ortamda kadın ve çocukları öldürmenin de günahı yoktur.
Sa’b bin Cessame’den (radıyallahu anhu) rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: “Resulullah (s) Ebva veya Veddan’da bize uğramıştı. Kendisine gece baskını yapılan müşriklerin ev halkı soruldu. Çünkü bu baskınlarda onların kadın ve çocukları da isabet alıyordu. Resulullah (s) “Onlar da onlardandır” buyurdu.
Günümüzde “etten zırh” denilen ve savaşçı konumundaki bir kafiri koruyan ama kendisi savaşmayan kimsenin öldürülmesini cevazı ise daha farklı bir konudur. Bunun teferruatlı bir şekilde incelenmesi gerekmektedir.
Kafirler içinde öldürülen Müslüman mazur görülür. Allah onu kıyamet gününde ameline göre değerlendirir. İbni Ömer’in zikrettiği ve müttefikun aleyh olan hadis buna delildir:
İbni Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (s) buyurdular ki: “Allah bir kavme azap indirdi mi, o azab, kavmin içinde bulunan herkese isabet eder. Sonra, (kıyamet gününde) herkes niyetlerine göre diriltilirler.”
Yine bu konuda Hz. Aişe’den rivayet edilen bir hadiste o şöyle demiştir: Resulullah “Bir ordu Kabe’ye saldırmak üzere harekete geçer. El-Beyda’da iken başından sonuna kadar ordunun tamamı yerin dibine geçer” buyurdular. Bunun üzerine ben de “ Ya Resulullah! İçlerinde çarşı esnafı varken, kendilerinden olmayanlar varken ordunun tamamı nasıl başından sonuna kadar yerin dibine geçer” dedim. Resulullah (s) şöyle buyurdular: “Başından sonuna kadar yerin dibine geçirilir. Sonra da kıyamet gününde orada bulunma niyetlerine göre diriltilirler.”
Meselenin özü şudur: Öldürülmesi caiz olan kişilerle, caiz olmayan kişilerin karışık bulunması ve birbirlerinden ayırmanın mümkün olmadığı durumlarda hepsinin öldürülmesine bir engel yoktur.
Mademki siviller masumdur, Bosna’da gömülen binlerce masum hakkında ne denebilir? Iraktaki, Filistin’deki, Afganistan’daki ve diğer yerlerdeki masumlar..? Yapılan istatistiklere göre bu gün dünyadaki mültecilerin yarısını Müslümanlar oluşturuyor. Yani Müslümanların kanı ucuz ama kafirlerinki pahalı öyle mi? Yoksa hüzün ve katledilmek sadece Müslümanların kaderi mi?
4- Amerikalıların Başına Gelen Olaylardan Dolayı Üzülmenin Ve Onları Teselli Etmenin Haram Oluşu
Allahu Tealâ’nın 11-Eylül olayları ile Amerikalılara indirdiği azabın hemen ardından, dünya ülkelerinin yöneticiler, ulusal ve resmi örgütlerin yöneticileri, Müslüman kardeşler gibi bazı İslamî cemaatlerin liderleri, Amerika, Avrupa ve Kanada gibi ülkelerde bulunan İslami teşkilatlar bu olayı kınadıklarını, Amerika halkı için duydukları üzüntü ve eseflerini dile getirdiler.
Böyle bir şey Müslümanların dininden kesinlikle caiz değildir. Bunun delili ise Allahu Teala’nın, Resulune söylediği şu sözüdür:
“Şu halde kâfir olan bir toplum için üzülme!” (5, Maide/68)
Ve yine Allahu Tealâ’nın Hz. Musa’ya (as) yönelik şu buyruğu da bunun delilidir:
“O fâsık kavim için üzülme!” (5, Maide/26)
Allah (Subhanehu ve Tealâ) Medyen halkına azab indirdiği ve halk şiddetli sarsıntı ile sarsıldığı zaman evlerinde dizleri üzerinde çöküp kalmışlardı. O zaman Şuayb (a.s) onlara şöyle demişti:
“Artık kafir bir kavme nasıl acırım?” (7, Araf/93)
İşte bu nebilerin dinidir… Kâfirlere indirilen musibetler karşısında esef duymanın, hüzne kapılmanın haram olduğu din…
Yine Allah (Subhanehu Tealâ) şöyle buyurur: “Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mümin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.” (9. Tevbe/14)
Allahu Tealâ bu ayette kafirler için indirdiği azab ve rezaletin mü’minlerin kalbine şifa olacağını açıklamaktadır. Her kim ki, bunun tersini iddia ederse ya da kafirlerin başına gelen azaplardan dolayı hüzne kapılır ve üzülürse o kimse ne mü’minlerdendir ne de kendisine saygı duyulacak onurlu bir kimliğe sahiptir. Bu durum ancak, kişinin imanın zayıflığından, dinde aşırı cehaletinden, dinî gayret ve hırs eksikliğinden değil midir?
“Şu halde kâfir olan bir toplum için üzülme!” (5, Maide/68)
5- Amerika ile Müslümanlara Karşı Yürüttüğü Savaşta Yardımlaşan Kafirdir
Bu sadece Amerika’ya karşı Müslümanlarla savaşında yardım eden kimseler için özel bir hüküm olmayıp aksine Müslümanlara karşı savaşan günümüzün mürted yöneticilerine yardım eden herkes için genel bir hükümdür. Onlara yardım eden de kâfirdir. Bunun delili ise, Maide Suresi’nin 51-54 ayetleridir. Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.
Kalblerinde hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.
İman edenler: "Sizinle beraber olduklarına dair, Allah'a bütün güçleriyle yemin edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir ve kaybedenlerden olmuşlardır.
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” (5, Maide/54)
Allahu Tealâ bu ayetlerde kafirleri dost tutan ve onlara destekçi olan, onlara yardım edenlerinde onlardan olduğunu açıklamıştır. Be bu hükmü “Sizden kim dininden dönerse…” ayeti de pekiştirmektedir. Bilinmelidir ki yardım etmek dostluğun bir gereğidir. Nitekim Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur.” (42, Şura/46)
Kafirlere küfürlerinde ve Müslümanlara karşı olan mücadelelerinde yardım eden herkes kafirdir. Bu Müslüman olduğunu iddia eden, kendi nefislerini Müslüman olarak isimlendiren yöneticilerin üzerine apaçık şekilde terettüb eden bir hükümdür ve onlar da kafirdirler. Gerek Pakistan, gerek körfez ülkeleri ve gerek diğer ülkelerin yöneticileri… Ve bu devletlerin hepsi kafir devletlerdir. Gerçi Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemelerinden dolayı onlar bundan önce de kafirdiler.
Aslen kafir olan devletlere gelince, onların küfrü zaten ortadadır. Ancak Müslümanlara karşı olan savaşları onların küfrünü bir kat daha artırmaktadır.
Kafir devletler günümüzde kendilerini Müslüman olarak isimlendiren devletlerin liderlerini, çeşitli bahanelerle Müslümanlara karşı savaşma ve Müslümanları vurma hususunda kendi yanlarına çekmektedirler. Ve bu hususta oldukça maharetlidirler.
Yaklaşık bir asır önce İngilizler, Mekke Şerifi, Şerif Hüseyin’in oğlu eliyle “Büyük Arap İsyanı” adı altında Türklere karşı Arapların savaşını yönettiler. Bu aslında “Büyük Arap İhaneti” idi. Şam’ı ele geçirdiler ve Türkleri oradan kovdular. (1916-1918 M.) O zaman İngiliz komutan Lord Lenby (Lord Lawrence) “İşte döndük Selahaddin!!” demişti. Sykes-Picot anlaşmasına göre; İngilizler, Filistin’i yahudilere verdiler. Fransa; Suriye ve Lübnan’ı aldı, İngilizler ise Irak ve Ürdün’ü aldılar. Şerif Hüseyin’e dah önce kral olacağı vadinde bulunmalarına rağmen, Hırıstiyan bir ülke olan Kıbrıs’a sürdüler.
Ve bu şerefsizlerin torunları –bu gün Ürdün de olduğu gibi- hala hakimdirler. Filistin sadece ve sadece hala devam eden “Büyük Arap İhaneti” sonucunda kaybedilmiştir. Zamanında İngilizler’de Irak’ı Türklerden, Haliç yönünden girerek komutanları Müslüman(!) olan Hind ordusu ile almışlardı. Hatta o zaman Şerif Hüseyin ve Mekke ulemasından olan yandaşları bu savaşın caizliğine fetva verinceye kadar, Müslüman Hintliler, Hilafet Devleti olan Osmanlı ile savaşmaktan çekilmişlerdi.
İngilizler, İslam topraklarını ancak Müslümanlar(!) sayesinde alabildiler.
Aynı şekilde, Fransa 1920’de Sykes-Picot anlaşmasına dayanarak Suriye ve Lübnan’a girebilmek için sömürgesi olan Tunus ve Cezayir ordularını kullanmış, 1954-1964 yıllarındaki bir milyondan fazla şehid verilen Cezayir’in Bağımsızlık Savaşına direk müdahil olamamıştır. Bunu ancak “Harekiyyun” adını verdikleri Cezayirli yandaşları sayesinde yapabildi. Sayıları çeyrek milyonu buluyordu. Onlardan sağ kalanlar, Cezayir’den ayrıldıkları zaman, Fransızlarla birlikte Fransa’ya gittiler.
Hıristiyan Amerika’da, Arap topraklarına Haremeyni Şerif’in haini ve kendi yandaşları olan alimlerin verdiği fetvalar sayesinde girebildi. Ve kâfir Hıristiyan ordusunu şer’i vasıflara muhalefet etmelerine rağmen “dost güçler” diye isimlendirerek halkı ve sıradan insanları kandırmışlardır.
Irakta savaşan ve Irak topraklarını harabeye çeviren Amerika değil, Müslüman olduklarını iddia eden Mısır ve Suriye ordularıydı. Hala daha Amerika Irak’ı, Müslüman olarak isimlendirilen, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Türkiye’den kalkan uçakları sayesinde vurabilmektedir.
Bu gün Amerika Afganistan’ı, Müslüman olarak isimlendirilen Pakistan topraklarından vuruyor. Afganistan halkından olan Taliban savaşını yine Afganlılar (kuzey ittifakı) ile yürütmektedir. (Rabbani ve Raşid Dostum ile)
Eskiden de haçlılar ilk seferleri sırasında Şam sahillerine Şam Emiri’nin ihanet edip, Hıristiyanlarla anlaşma yapması sayesinde çıkabilmişlerdi. Ve Endülüs... Kralının ihaneti ve Hıristiyanlarla anlaşması sonucunda Hıristiyanların eline düşen bir başka islam diyarı…
Her seferinde küfür kazanıyor, Müslümanlar kaybediyor. Mallarını, canlarını, topraklarını kaybediyorlar. Ama bunlardan önce kendilerini kuşatan mürted yöneticiler sayesinde küfür ve irtidada düşerek dinlerini kaybediyorlar.
Kafir devletlere gelince, her biri Amerikanın bir parçası olarak onun Afganistan saldırısını kutluyorlar.
Kanada, İngiltere, Avustralya... Her biri haçlı zihniyetini korumak adına Amerika’yı destekliyorlar.
Fransa ve Japoya ise, Afganistan’ın geleceğini belirlemekte söz sahibi olabilmek için Amerika’yı destekliyor. Türkiye’ye gelince; o da Avrupa Birliğine kabul edilebilmek için Amerika’ya hizmetçilik yapmaktadır.
Özbekistan… Özbek Raşid Dostum Amerika’yı desteklemektedir.
Tacikistan… Rabbaniye destek vermek amacı ile Amerika’nın yanında yer alıyor. Ve Afganistan’ın kuzeyindeki bütün devletler, İslam’ın yayılması endişesi ile Amerika’yı destekliyorlar.
Pakistan; Hindistan’ın yolunu kesmek ve Keşmir’de Amerika’nın desteğini alabilmek, Afganistan’ın geleceğini belirlemede söz sahibi olabilmek için Amerika’yı desteklemektedir.
Rusya ve Çin’e gelince; Onlar işledikleri insan hakları ihlallerini Amerika görmezden gelsin diye ve ayrıca Amerika, Viyetnam’da olduğu gibi zor duruma düşüp rezil olsun beklentisi ile Amerika’yı destekliyorlar.
Körfez devletleri; Tıpkı bir kölenin efendisine itaati misali Amerika’yı destekliyorlar. Çünkü tahtlarını koruyan Amerikadır. O krallar ki eskiden de halklarının kralı, fakat İngiliz lortlarının kölesi olmuşlardı. Bu günde Amerika karşısında aynı konumdalar. Bir asır önce İngiliz kralının naibi vasıtası ile kendi geleceklerini belirliyorlardı. Şimdi ise onun yerini Washington aldı.
Sonuç olarak; Küfre -Amerika ve diğerleri gibi- Müslümanlarla olan savaşında destek çıkan herkes kafirdir.
“Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur.”
6- Batılı Devletlerin “Uygar Devletler” Olarak İsimlendirilmesi Büyük Bir Hatadır
Amerika ve Avrupalı ülkeler kendilerini “Uygar Ülkeler” olarak isimlendirdiler. Buna dünyevi ilimler ve teknoloji alanlarında gerçekleştirdikleri ilerleme yüzünden böyle dediler. Ve tarih boyunca olduğu gibi yine yanıldılar.
“Daha yeryüzünde gezip de bir bakmazlar mı? Kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş? Onlar kendilerinden hem daha çok, hem de kuvvetçe ve yeryüzündeki eserlerinin sağlamlığı bakımından daha çetindiler. Öyle iken o kazandıkları şeyler, kendilerini kurtaramadı. Çünkü onlara peygamberleri, delillerle geldikleri zaman, kendilerinde bulunan ilme güvendiler de o alay ettikleri şey onları kuşatıverdi.” (40, Mü’min/82-83)
Sahih olan ise, bu kafir devletlerin sapkınlık ve zulüm ehli olduklarıdır.
“İnkâr edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalırlar.” (2, Bakara/257)
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktirler.” (9, Tevbe/28)
Müşrikler ve kafirler yer yüzünün haşaratından ve diğer hayvanlardan da aşağılık varlıklardır. -Çünkü onlar hayvanların bile kabul etmediği zina ve eşcinselliği özgürlük adı altında mübah görmektedirler. Buhari Meymune bin Mihran’dan, onun zina eden bir maymun gördüğünü, bunu üzerine diğer maymunların toplanıp onu recm ettiğini rivayet eder. Müslim’de benzerini Ebu Reca el-Utaridî’den rivayet eder.
Onlar eşyaya dair isimleri değiştirerek ve bunlara tam aksi yönde anlamlar vererek kendilerini “uygar devletler” olarak isimlendirmektedirler. Nitekim onlar kendilerini şöyle isimlendiriyorlardı:
“Yahudiler ve Hıristiyanlar -Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz- dediler.” (5, Maide/18)
Halbuki Allahu Teala onları “gazaba uğramışlar” ve “sapmışlar” (1, Fatiha/7) olarak isimlendirmektedir. Aynı şekilde onların “uygar devletler” oldukları sözü de doğru değildir. Çünkü onlar hak yoldan ayrılmış, zulüm ve necaset ehlidirler. Onlar şeytanın dostları, İblis’in köleleridir.
7- Ulusular arası hukuk Allah’tan Başka İbadet Edilen Bir Tağuttur
Kafirlerin ve Müslümanlardan onlara tabi olanların bunu sık sık kullanması ve bu kullanımın yayılması 1990 yılında Amerikanın Irak saldırısından sonradır. Bu tarihlerde Sovyetler birliği sona ermiş, Amerika dünya liderliğinde tek süper güç olarak kalmıştı. Uluslararası hukuk denilen şey de Amerika’nın istekleri ve iradesi oluverdi. Tabi ki bu kanunları çıkaran Washington’daki “Beyaz Saray” değil, New York’ta bulunan “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi” idi. Bu konsey beş büyük pislikten oluşuyor. Amerika yapmak istediği işte etki alanını genişletmek istediği zaman bunları toplar böylece daha etkin bir destek elde eder. Irak Savaşı konusundaki üçlü ittifak gibi… Bu gün Afganistan’ı vururken oluşturduğu destek grubu gibi… Böyle yapıyor ki dünyanın gözünde bütün kararları kendi başına aldığı ortaya çıkmasın. Bu kararlar münferid değil aksine dünya devletlerinin çoğunun icma ettiği kararlardır.(!) İşte “Uluslar Arası Hukuk” ismi buradan gelmektedir.
Tabi ki bu uluslar arası hukuk kuralları sadece zayıflara uygulanır. Bunlara dayanılarak, Irak ve Afganistan vurulur, Libya ve Sudan muhasara altına alınır. Güçlü dostlar mı? Mesela İsrail gibi… Onlar için bu hukukun kuralları uygulanamaz.
Gerek ferdi ve gerek devlet olarak Müslümanlar için bu kanunlara göre karar vermek, tatbikini ve saygı duyulmasını istemek caiz değildir. Çünkü bütün bunlar büyük küfürdür ve kişinin İslam’dan çıkmasına sebep olur. Peki nasıl? Günümüz sözde alimlerinin sık sık tekrar kullandığı, halkında krallarına ve yöneticilerine uymak adına onları taklit ettiği bir durumda nasıl olurda bu kanunlar dinden çıkmaya sebep olur.
Bunu şöyle açıklayabiliriz: Uluslararası hukukun kanunlarını, İslamı hiç kale almaksızın, kafir devletler belirler. Sonrada bütün dünyada uyulmasını zorunlu kılarlar. Bu durumda o Allah2ın dışında kendisiyle hükmedilen ve kendisine muhakeme olunan bir tağuttur.
“Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor.” (4, Nisa/60)
Bu şer’i hükümlerin dışında kendisine muhakeme olunan bütün kanunların tağut olduğuna dair apaçık bir hükümdür. Kim bu hükümlere muhakeme olursa, ona ibadet etmiş ve ona iman etmiş demektir. Allahu Tealâ’nın şu sözünü görmüyor musun?
“tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde…”
Yani her kim Allah’tan başkasının hükmüne muhakeme olursa ona iman etmiş demektir. Çünkü iman etmenin muhalifi onu inkar etmektir. Yine aynı şekilde her kim Allah’ın hükmü dışında hükümlere muhakeme olursa ona ibadet etmiştir. Şu ayetin apaçık beyanını görmüyor musun?
“Hüküm ancak Allah’ındır. O ancak kendisine ibadet etmenizi emretmiştir.” (12, Yusuf/40)
Her kim ki kendisine emredildiğinin aksine hükmetme ya da muhakeme olma noktasında Allah’a ibadet etmez ise kafir olur. Zira kişinin İslam’ı ancak tağutu inkar etmekle mümkündür.
“Kim tağutu inkar eder ve Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa yapışmıştır.” (2, Bakara/256)
Sözde Ulusular arası hukuk, beşeri kanunlar ve anayasalar da tağutun hükmü kapsamına girmektedir. Bu kanunları koyanlar ya da bu kanunlarla hükmedenler… Yine bu kanunlara muhakeme olan ya da bu kanunlardan razı olanlar… İşte bunlar apaçık bir şekilde kâfirdirler.
Ayrıca bu kanunların uygulanması uğrunda savaşan herkes de kâfirdir.
“İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.” (4, Nisa/76)
8- Beşeri Kanunlar Yeni Bir Dindir. Onları Koyanlar Ve Uygulayanlar Kâfirdirler
Dinin manalarından biri de: İnsan hayatını düzenleyen kaideler ve kanunlardır. Bu kanunların hak ya da batıl olması arasında bir fark yoktur. Kafirun Suresi ayetleri bütünüyle bu hususa delalet etmektedir:
“Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (109, Kafirun/6)
Kafirlerin üzerinde bulundukları kanunlar din olarak isimlendirilmektedir. Ayrıca şu ayette bu söylediklerimizin delilidir.
“Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır.” (3, Ali İmran/85)
Yani İslam’ın dışında da bir şeyler din olarak isimlendirilir fakat bunlar Allah’ın kabul ettiği dinler değildirler.
Ne zaman ki beşeri kanunlar, insanların hayatlarını düzenlemeye başlarsa ve muhakemelerinde bu beşeri kanunlarla hükmedilirse işte o zaman bu kanunlar, onları uygulayanların dini olurlar. Ve bu kimseler de İslam dininde başka bir dine tabi oluşlarından dolayı kafir olurlar. Her ne kadar İslam dininden bazı şeyleri üzerlerinde taşıdıklarını iddia etseler de kafirdirler. Bu kimselerin durumu cahiliye dönemindeki Araplar’ın durumu gibidir. Onlar da Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) tevbe Suresi’nin ayeti gereği “artık bundan sonra müşrikler hac etmeyeceklerdir” diyerek onların Kabe’de haccetmesini yasaklayana kadar, Kabeyi tavaf ettikleri için kendilerini İbrahim (aleyhisselam)’ın dininden zannediyorlardı.
Nitekim Allahu Tealâ böyle kimseler hakkında “Onların çoğu Allah’a ortak koşmadan iman etmezler” (12, Yusuf/106) buyurmaktadır. Yani namaz, oruç gibi hususlarda Allah’a ibadet ederlerken hükmetme, kanun koyma noktasında kendileri gibi insanlara ibadet etmektedirler. İşte kim ki hakimiyet ve teşri noktasında bu beşeri kanunlara tabi olursa kafir olur. Nitekim şu ayette bu söylediklerimizin delilidir:
“İnkar etmekle emrolundukları halde tağuta muhakeme oluyorlar.” (4, Nisa/60)
Bu kanunlarla hüküm vermenin tağuta iman etmek ve ona ibadet olduğunu daha önce anlatmıştık.
Yine daha önce de anlattığımız gibi“Hüküm ancak Allah’ındır. O ancak kendisine ibadet etmenizi emretmiştir.” (12, Yusuf/40) ayeti de bu söylediklerimizin delilidir. Hükmetme ve muhakeme olma noktasında Allah’ı birlemek sadece O’na ibadet etmenin bir gereğidir. Nitekim tevhidin manası da budur. Kim Allah’tan başkasının hükümlerine muhakeme olursa, ona ibadet etmiş ve Allah’a şirk koşmuştur.
Kehf Suresi’nin “O’nun hükmünde hiçbir ortağı yoktur” ayeti de bu söylediklerimizin delilidir. Bu ayette Allahu Tealâ hükümde, kendisine ortaklar edinilmesini yasaklıyor. Kim ki onun şeriatından başka bir şeriata muhakeme olursa, hükümde Allah’a şirk koşmuştur ki bu sahibini dinden çıkaran büyük şirktir.
Yine şu ayette bu söylediklerimizin delilidir: “Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler… İşte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (5, Maide/44)
Bu ayet Allah’ın indirdiği hükümleri terk ederek başka hükümlerle hükmeden (beşeri kanunlar, anayasa, ulusal hukuk) kimsenin kafir olduğuna dair apaçık bir nastır.
Bu ayet, iman ettiğini iddia ettiği halde Allah’ın farz kıldığı kanunlarla (insanlar arasında güç sahibi bir kimse zina ettiği zaman onu recmetmeyen ve Allah’ın hükümünün dışında başka bir hükümle hükmeden) Yahudiler hakkında nazil olmuştur. Bundan dolayı Allah onların küfrüne hükmetmiştir. Ayetin ifadesi umumidir ve bu şekilde davranan herkesi kapsar.
Günümüzde söz de Müslüman ülkelerde şahit olunan durum bu ayetin nuzulüne sebep olan vakıa ile aynıdır. İman ettiklerini ve Müslüman olduklarını iddia eden bu kimseler Allah’ın hükümlerini terk etmişler, yeni yeni kanunlarla hüküm vermektedirler. Fıkıh usulüne göre, kat’i bir şekilde ayetin sebebi nuzulünün kapsamına giren herkes bu hükmün kapsamındadır. İşte bundan dolayı bugün Allah’ın indirdiği hükümlerin dışında hükümlerle hükmeden herkes mutlak surette kafirdirler.
Bunun küfür olmadığını, ya da sahibini dinden çıkarmayan küçük küfür olduğunu söyleyenlere aldanma… Bu konuda İbni Abbas’a dayandırılan bir görüş olsa da bu zayıftır. Çünkü bu rivayeti sadece Hişam bin Huceyr nakleder. Eğer rivayet sahih olsa bile bu görüş kabul edilmez. Çünkü “Bu küfür” diyen İbni Mesud gibi diğer sahabeler buna karşı çıkmıştır. Sahabe kavli umumi bir nassı hususileştiremeyeceği gibi, eğer onunla çatışan başka bir sahabe sözü varsa onunla hüküm verilemez. İkisi arasında delil bakımından kuvvetli olan tercih edilir. Yine bu ayeti kerime de “küfür” lafız marife olarak “elif-lam” ile gelmiştir. Bu yüzden bu düpedüz küfürdür. Bütün bu saydıklarımız müttefikun aleyh olan usul kaideleridir.
Aynı şekilde, size “bu ayeti kerimede geçen küfrün büyük küfür olması için kişinin işlediği günahı helal görmesi gerekir” diyen olursa da aldanmayın. Bu, insanların kitaplarında, herhangi bir delil olmaksızın ve düşünmeksizin sadece taklitle naklettikleri yanlışlardan biridir. Bu fukahanın kitaplarına sızan, uç fikirli Mürcielerin görüşüdür. Sahabenin icmasına göre, zatı itibarı ile küfür olan günahlar, onu işleyenin inkarı ve helal görüp görmediği göz önüne alınmaksızın kişiyi kafir yapar. Mesela, İbni Kayyim’in “Namaz” adlı kitabında bahsettiği gibi “namazın terki” meselesi buna örnektir.
Ancak içki içmek gibi zatı itibarı ile küfür olmayan günahlar, bu günahı işleyen kişi onu helal görmediği sürece küfre girmez. Nitekim Kudame b. Mazun olayına dair sahabenin icmasında olduğu gibi… Zatı itibarı ile küfür olan günahlar failinin küfrüne delalet eder. Bu konuda tartışma götürmeyecek şer’i naslar vardır. Ve Allah’ın indirdiği hükümleri terk etmek, beşeri kanunarla hükmetmek zatı itibarıyla küfür olan amellerdendir. Çünkü Allahu Teala, “Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler… İşte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (5, Maide/44) buyurmaktadır.
Bugün içinde yaşadığımız şu durumda en çok sinirlendiğim husus onların Allah’ın haram kıldığı şeyler üzerine “bu helaldir, bu caizdir” damgası vurarak düpedüz onları helalleştirmeleridir. Onlar kanunlarıyla Allah’ın haramlarını meşru hale getirmektedirler. Ve hatta apaçık haram olan şeyleri insanlara mecbur kılmaktadırlar. Faizi, karşılıklı rıza halinde zinayı, içki içmeyi mübahlaştırıyorlar. Tüm bunlar kat’i bir surette Allah’ın haram kıldığı şeylerdir. Nitekim onların kanunlarında şu madde vardır:
“Bir suçun işlenmesi karşısında susmak, o suça izin vermek anlamındadır.”
Ben beşeri kanunlarla hükmedilmeyen bir ülke bilmiyorum. Ne Suudi Arabistan ne de diğerleri.. En basit örnel faizle işleyen bankalara izin verilmesidir ki bu faizi mübah kılmaktır. Ya ticaret kanunları, iş ve işçi kanunları ve beşeri cezalara ne demeli. Bunların hepsi şeriata zıt kanunlardır. Ayrıca Müslüman olduğunu iddia eden bu ülkelerin hepsinde birden, şer’i hadlerin tamamen terkedilmesi de cabası.
Sözün özü; Bilin ki Müslüman olduğunu iddia eden ve Afganistan’ı vurmak konusunda Amerika ile dayanışma içinde bu ülkeler, öncelikle Allah’ın şeriati dışında hükümlerle hükmetmeleri dolayısı ile kafirdirler, Müslüman değillerdir. Bu devletlere karşı ayaklanmak, bu devletlerin yöneticilerini bulundukları konumdan indirip yerlerine Müslüman idarecileri getirmek vaciptir. Nitekim müttefekun aleyh bir hadiste geçtiği üzere bu idarecilerden açık bir küfür sadır olduğu zaman onlara karşı ayaklanmak vaciptir. Her Müslümanın bunun için çalışması vaciptir. Çalışana ecir, özür sahibi olmadığı halde oturana ise günah vardır. Kim onlardan razı ise, o onlardandır.
9- Demokrasi Yeni Bir Dindir. Ona İtaat Eden Ve Davet Eden Kafirdir
Orta çağda kilisenin desteklediği kralların, halk üzerinde baskısı artınca, insanlar kralları, kiliseyi ve kilisenin rabbini inkâr ettiler. Hatta onların düşünürlerinden Mayribu: “En son kralı en son rahibin bağırsakları ile asın” demiştir. Böylece insanlar kiliseden ve onun dininden kurtuldular. Kendileri için hoşlarına giden ve diledikleri zaman değiştirebilecekleri kanunlar koydular.
Fransız devrimi ile İngiltere ve Fransa’da da aynı şey oldu. Bütün bu yeni fikirleri, Avrupalı maceraperestler ve göçmenler, Amerikaya taşıdılar. Ve onların dini bu oldu. Böylece Amerika, dünyada demokrasinin en önde gelen hamisi oldu. Ülkeleri demokratik ve demokratik olmayan diye sınıflandırırken, demokratik sistemi korumak, seçimleri denetlemek vb. bahanelerle diğer ülkelerin işlerine burnunu sokar hale geldi.....
Müsvedde burada bitiyor. Allah’u Teala’dan Şeyh Abdulkadir bin Abdulaziz’i ve bütün esir düşen ulemayı esaretten kurtarmasını niyaz ediyorum.amin amin amin yrabbel alemin :agliyorum :agliyorum :agliyorum
 
K Çevrimdışı

kıtmir

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
a.s
konu güzelde törer lafı bana ters geldi..çünkü törer lafını kullanıldığı zaman müslüman olmayan pkk gibi gruplarda var...onun için isim bana ters geldi...
 
V Çevrimdışı

vuslatım

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
bencede o terörün bu teör oldugna inanmıyorum çünkü şimdiki teör manası sebebsiz cana kıymakmanasında kullanılmaktadır yanı anlam kayması vardır ........selametle
 
C Çevrimdışı

cevan_pedayi2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
kıtmir ' Alıntı:
a.s
konu güzelde törer lafı bana ters geldi..çünkü törer lafını kullanıldığı zaman müslüman olmayan pkk gibi gruplarda var...onun için isim bana ters geldi...
s.a kardeşim yazıyı tam okumanızı tavsiye ederim yazının başlığı doğru ters bir şey deyildir
küfür ehli müslümanlara saldırınca islam ümmeti yok etmeyi göze alıb vahşet yapınca bunun adı barış getiriyoruz diyorlar bizim müslümanlar da inanıyor müslüman lar direniş ve islamın yücelmesi yapılan zülüm ve vahşete müdahale edince bunun adı terör diyorlar evet bu terördür devam da edecek direnmek mucadele etmek terördür bunu kimse kötü anlama çekemezler bu kısmınıda iyi okumanızı isterim

1- Terör İslam’dandır; Bunu İnkar Eden Kafirdir
ALLAHu (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurur: “Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Ki bununla ALLAH’ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip ALLAH’ın bildiği diğer (düşmaları) korkutup caydırasınız.” (Enfal/60)
Kâfirleri korkutma adına hazırlık yapmak, bu ayetin apaçık ifadesine göre şer’i bir gerekliliktir. Kim bunu inkâr ederse ALLAHu Teala’nın şu kavline göre kâfirdir:
“Bizim ayetlerimizi ancak kafir olanlar inkar eder.” (Ali İmran/47)
Ayette geçen “cuhd” kelimesi dille inkar ve yalanlama demektir. Nitekim bir başka ayette şöyle buyrulmaktadır:
“ALLAH hakkında yalan uydurup iftira edenlerden veya kendisine hak geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim kimdir? Küfre sapanlara cehennem içinde bir konaklama yeri mi yok?” (Ankebut/68)
Her kim ki “İslam terörden (korkutmadan) uzaktır” derse ya da İslam ile terörü birbirinden ayırmaya kalkarsa kâfir olur. Çünkü terör İslam’dandır.
Bununla birlikte bilinmelidir ki; teröre karşı savaşmak istediklerini söyleyenler hakikatte İslamla savaşmak istemektedirler. Yani burada terörler mücadele, İslamla mücadele anlamındadır. Onlar hakikatin üzerini cehaletle örtmeye çalışmaktadırlar.
2- Amerika ALLAH’ın, Resulü’nün ve Mü’minlerin Düşmanı Olan Bir Devlettir
selametle
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Son zamanlarda kafir güçler özellikle medya ile insanları himaye etmeye çalışmaktadır.Ve bunlarda da çoğu kez başarıya ulaşmaktadırlar.Yazıda birşey yok ama bende terör lafına karşıyım neden bizim ki terör olsun ki asıl terör onların ki bizim ki cihad...Tabii herkesin yazıyı okuyup bunun anlamında ne kastedildiğini beklemek de uzun bir yazıda güç olur tşkler yazı için..


Asıl terör özgürlük savaşçısı,medeniyet savunucusu Amerika ve köpeği israildir..Hiç bir zaman terör islamdır demem.Çünkü terör kelimesi beyinlere cihad manasında nufüs edilmemiştir.O yüzden kişisel olarak buna katılmıyorum KAfirlerinki boş uğraş olan terör bizim ki yani müslümanların ki cihad sonucunda vaad edilen cennettir.
 
C Çevrimdışı

cevan_pedayi2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
[

Asıl terör özgürlük savaşçısı,medeniyet savunucusu Amerika ve köpeği israildir..Hiç bir zaman terör islamdır demem.Çünkü terör kelimesi beyinlere cihad manasında nufüs edilmemiştir.O yüzden kişisel olarak buna katılmıyorum KAfirlerinki boş uğraş olan terör bizim ki yani müslümanların ki cihad sonucunda vaad edilen cennettir.
[/quote]

ALLAH razı olsun akhiy yazı daki maksatda bu zaten madem cihadımıza terör diyorsunuz ozaman buda islamdaki terör tabi bu onların bir türlü diyemedikleri cihat kelimesinin anlamı vesselam
 
E Çevrimdışı

ebumuhammed

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
inzar= korkutma, evet

korkutma=terör ,asla değildir

terör kelimesini islamla yan yana kullanmak doğru değil,bunu yapan birileri var onlarında zaten durumu malum, kimlerin ekmeğine yağ sürdüğümüze dikkat edelim,sitemizi meselelere vakıf olmayan birçok ziyaretçide takibetmekte, hani kaş yapalım derken göz çıkarmayalım....!
 
M Çevrimdışı

m_yasir

Üye
İslam-TR Üyesi
Alıntı: www.xxxxxxxxxxx
Assalamu Alaykum ve Rahmetullah

“Terör İslam’dandır. Onu İnkar Eden İse Kafirdir” başlıklı yazımızdan sonra gerek reel ortamda gerekse sanal ortamda olumlu/olumsuz bir çok eleştirinin gelmesi ve özellikle sanal ortamda konunun tamamen mecrasından farklı bir şekilde tartışılması üzerine bu zaruri açıklama yapılmaktadır.

Özellikle bir çok arkadaşımızın Şeyh Abdulkadir’i “Terör İslam’dandır” ifadesini dediği için bu sözünü ilimsiz bir söz olarak nitelendirmeleri oldukça içler acısı bir durumda olduğumuzu göstermektedir. Zira yapılan bütün tartışmalar metnin orijinali üzerinde değil, bilakis tercümesi üzerinde yapılmaktadır. Metnin orjinali Şeyh’in görüşlerini net olarak ortaya koyarken tercümesi ise sadece mütercimlerin tercihleridir. Şimdi bunu şu örnekle açıklamaya çalışalım… …

Şeyh Abdulkadirin yazısının başlığı şu şekildedir:

[size=16pt]“الإرهاب من الإسلام” Yani “irhabilik” İslamdandır. İslam’ın bir parçasıdır ve O’ndan bir çüzdür…

ALLAHu Teala ise Kafirlere karşı hazırlık yapılmasını emretmiş ve bu hazırlığın temel illetini “تُرْهِبُونَ بِهِ” “Onları İrhab edesiniz” diye açıklamıştır. Yani Enfal Suresi’nde geçen emrin illeti, sebebi, temel dayanağı “İrhabiliktir.” Peki şimdi acaba “İrhabilik” İslam’dan mıdır yoksa değil midir? Delaleti ve subutu kat’i bu nassın emrini inkar edenin hükmü nedir?

Şu üzerinde hiçbir tartışmaya yer vermeyecek bir husustur ki… “İrhabilik İslamdandır ve Onu inkar eden apaçık bir kafirdir.”

Zannedersem “irhabiliğin” İslam’ın kesin bir emrinin illeti olduğu hususunda ben Müslümanım diyen iki kişi arasında bir ihtilafın olmayacağı açıktır.

Peki “İrhabilik” nedir? Diğer bir anlamı ile kafirlere karşı hazırlık yapılmasının temel illeti/sebebi olan “ruhbe” ne demektir. Ruhbe bir korkutmadır. Muhatabınızı korkutma… Ama bu sadece salt bir korkutma değildir. Bu korkutmanın altında yatan esas “ele geçirilememek, aşırı dikkatli ve tedbirli olmak, muhatabın huzurunu kaçırmak, düzensizlik çıkarmak, isyan ve başkaldırıdır.” (Ragıb el-İsfehani, 209) “İrhabilik” muhatabın sizden dolayı devamlı endişe duyması, sizin gücünüzden dolayı içinde sizden gelebilecek bir saldırıya karşı devamlı korku duyması, sizden kaynaklanabilecek bir isyan, başkaldırı ve düzeni bozmaya yönelik eylemden dolayı huzursuz olmasıdır. Bunun sebebi ise, 1- onların korkudan dolayı İslam topraklarına girememesi 2- İçlerindeki bu şiddetli korkudan dolayı sizinle anlaşarak cizye vermeye ya da İslama yönelmelerini sağlamaktır. (Bahru-l Muhıyt, 4/508) Yani sizde öyle bir güç olmalıdır ki, kafirler, münafıklar ve diğer düşmanlar devamlı surette sizden gelebilecek bir tehlikeden, sizin ani bir baskınınızdan, her an onların düzenini bozmaya yönelik girişimlerinizin olabileceği endişesinden dolayı içlerinde bir endişe, huzursuzluk ve kaygı taşımalıdırlar.

Bu açıklamadan sonra diyoruz ki… Bizler bu tanımlamanın karşılığı olarak metindeki “İrhabi” başlığına “terör” anlamını verdik. Bu bizim tercihimizdir. Zira kelimenin ifade ettiği anlamı ancak bu şekilde ortaya koyabileceğimizi düşündük… Şimdi diyoruz ki:

Bizler devamlı surette kuvvet hazırlama içinde olmalıyız. Bunun sebebi ise;

Kafirlerin bizden dolayı devamlı endişe duymaları…

Bizden onlara her an isabet etmesi muhtemel bir saldırıdan emin olmamaları…

Onların düzenini bozacağımız, huzurlarını kaçıracağımız, içlerinde isyan çıkararak başkaldıracağımız kaygısını nefislerinin derinliklerinde hissetmeleri…

Devamlı surette bizim aşırı tedbirli, zaptedilemeyecek bir yapıya sahip olduğumuzu bilmeleri…

Ve bundan dolayı da 1- Bize saldırmayı düşünememeleri 2- Bizimle anlaşma yaparak bize cizye vermeğe yönelmeleri 3 Ya da ALLAH’ın dinini seçmeleri gerekmektedir.

İşte biz buna “terör” diyoruz. Peki şimdi biz soruyoruz…

1-Kafirlerin bizden korku duymaları

2- Bizden her an onlara yönelik isabet edebilecek bir saldırıdan emin olmamaları

3- Nefislerinde devamlı surette huzursuzluk çıkarabileceğimizi, onlara karşı isyan edeceğimizi, hiç emin olmadıkları bir anda onların üzerine saldırabileceğimize dair kaygı duymaları anlamına gelen “تُرْهِبُونَ بِهِ” ayetini sizler nasıl tercüme ederdiniz…? Ve bu ayetin çerçevesinde Şeyh Abdulkadir’in “الإرهاب من الإسلام” başlığını nasıl tercüme ederdiniz…?

Sakın hiç kimse kes/kopyala/yapıştır sureti ile tefsirlerden alıntı yaparak “müfessirler sizin gibi anlamamış” demesin… Zira sizlerin bu şekilde getirdiğiniz alıntılar kes/kopyala/yapıştır yaptığınız tefsirlerin mütercimlerinin hatalı tercihleridir. Emin olun ki sizler müfessirlerin görüşlerini değil, mütercimlerin hatalı tercihlerini kes/kopyala/yapıştır yapıyorsunuz…

Evet günlerce “kafirlere karşı güler yüzlü, merhametli, yumuşak bir Müslüman portresi çizmeye çalışanlar…” Lütfen kelimeyi tahrif etmeden, filolojik kökenini terk etmeden aşağıdaki iki ifadeyi tercüme edin….

“الإرهاب من الإسلام” “تُرْهِبُونَ بِهِ”
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
ALLAH razı olsun açıklamaların için m_yasir.

Bizim eleştiriler cihad edenler üzere olmadığı bellidir.Sadece eleştirimiz kafir basın ve medya'nın bu tür kelimeler üzerinde insanların beyinlerini bulandırmaktadırlar.Ve ben onların ağzı ile konuşmakdan ar ederim..


Üstüne basa basa diyorum bizim ki terör değil onların ki terör bizim ki bilakis ALLAH yolunda cihaddır.Biz eğer buna terör dersek en basitinden bizim yaşadığımız coğrafyada dhkpc,pkk gibi terör örgütleri ile aynı çağrışım yapmakda bunu ise asla kabul etmem kafirlerin mücadelesi batıldır bizim ki ise HAK'dır..Biz onların ağzı ile konuşmayalım onlar bizim ağzımızla konuşsunlar onlar bize terörist diyeceklerine bunlar Mucahid desinler..

Gelelim isim noktasına..Yazılmış olan esere kattiyeten en ufak eleştirim yok ALLAH yazandan ve yayınlayanlardan razı olsun.Arapça ilmim olmadığı için beni mazur görün yanlız sizin bu açıklamalardan kafamda şekillenen kitap ismi..Korkutmak islam'dandır.Zira ALLAH cc kitabında ve gerekse Resulu sav devamlı olarak kafirleri korkutmaktadır.O yüzden islam kafirlere korku salan bir dindir.

Kitabın ismi ''Korkutmak İslam'dandır.'' olsa daha isabet ederdi.


ALLAH razı olsun.

Not: Arapça bilmiyorum o yüzden hata etmiş olabilirim sadece mevcut bilgimden düşünerek bu ismi kafamda şekillendirdim.Doğrular ALLAH'dan yanlışlar bizdendir..
 
E Çevrimdışı

ebumuhammed

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
m_yasir ' Alıntı:
Alıntı: www.xxxxxxxxx

[size=12pt]

Sakın hiç kimse kes/kopyala/yapıştır sureti ile tefsirlerden alıntı yaparak “müfessirler sizin gibi anlamamış” demesin… Zira sizlerin bu şekilde getirdiğiniz alıntılar kes/kopyala/yapıştır yaptığınız tefsirlerin mütercimlerinin hatalı tercihleridir. Emin olun ki sizler müfessirlerin görüşlerini değil, mütercimlerin hatalı tercihlerini kes/kopyala/yapıştır yapıyorsunuz…



şimdi ,her tefsir tercümesi yanlış ,bir seninki doğru öylemi, kes yapıştır ,kopyala yapıştır, ...! bu nasıl bir hitap şeklidir anlamadım,sen elindeki 3 kitaptan alıp her konuya ordan cevap veriyorsun,neden birileri,ibn.kesir, taberi vs tefsirlerden bunu yapmasınki, o mütercimlerin tercümesi hatalı ,bir senmi doğrusun,
(((Bu açıklamadan sonra diyoruz ki… Bizler bu tanımlamanın karşılığı olarak metindeki “İrhabi” başlığına “terör” anlamını verdik. Bu bizim tercihimizdir. Zira kelimenin ifade ettiği anlamı ancak bu şekilde ortaya koyabileceğimizi düşündük…)))

islami bir kavram olan terhib e bu anlamı veriyorsun ki yanlış, birde tutup,kaynaklardan alıntı yapmayın i,tercümesi hatalı diyorsun

bu sözü tr de birtek m.gezenler böyle tevil eder........!

onun sebebide kişileri kaynak kitaplardan şüpelendirmek ve kendi batıl tevillerini kişilere empoze etmek için.
 
K Çevrimdışı

kıtmir

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ey resulum sen insanlara bir öğüt verici bir korkutucu bir.... gönderildin...
 
M Çevrimdışı

m_yasir

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

!sLaM4eVeR ' Alıntı:
ALLAH razı olsun açıklamaların için m_yasir.

Kitabın ismi ''Korkutmak İslam'dandır.'' olsa daha isabet ederdi.
ALLAH razı olsun.

Sevgili Kardeşim! Edep ve ahlak dairesi içerisinde iftira etmeden, sadece hakkı ortaya çıkarma niyetiyle yaptığınız eleştirinizden dolayı Allah sizden razı olsun…

Çalışmanın isminin “Korkutmak İslamdandır” şeklinde olmasını daha uygun olduğunu söylüyorsunuz. Ancak bu isim şu sebeplerden dolayı bizce uygun görülmemiştir.

Öncelikle “korkutmak islamdandır” şeklinde bir isim yazının içeriği ile ilgili değildir. Yazı 11 Eylül olaylarından, ABD’ye karşı savaştan ve buna benzer konulardan bahsetmektedir. Ayrıca özellikle “el-Umde fi’ İ’dadil Udde” isimli eserinde Şeyh Abdulkadir’in bu kelimeye nasıl bir anlam yüklediğini çok iyi bildiğimiz için bizler böyle bir tercümeyi uygun gördük.

İkincisi ve en önemlisi ise; kelimenin filolojik kökeninde korkutmaktan ziyade daha derin bir anlam yatıyor. Yukarıda bunu İslam alimlerinin kabul ettiği sözlüklerden anlatmaya çalışmıştım. İsterseniz sözlüklerden aktardığım yukarıdaki manaları bir daha gözden geçiriniz. Daha sonra ise “İrhab” kelimesine sadece korkutma olarak isimlendirebilir miyiz karar verin…

Selam ve Dua ile…
 
M Çevrimdışı

m_yasir

Üye
İslam-TR Üyesi
ebumuhammed ' Alıntı:
şimdi ,her tefsir tercümesi yanlış ,bir seninki doğru öylemi, kes yapıştır ,kopyala yapıştır, ...! bu nasıl bir hitap şeklidir anlamadım,sen elindeki 3 kitaptan alıp her konuya ordan cevap veriyorsun,neden birileri,ibn.kesir, taberi vs tefsirlerden bunu yapmasınki, o mütercimlerin tercümesi hatalı ,bir senmi doğrusun,
bu sözü tr de birtek m.gezenler böyle tevil eder........!
onun sebebide kişileri kaynak kitaplardan şüpelendirmek ve kendi batıl tevillerini kişilere empoze etmek için.

Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

Subhanellah… Kardeş ne oluyor… Altı üstü bir kelimenin Türkçe karşılığı üzerinde tartışıyoruz… Din değil iman değil… Bu kadar kin ve öfke dolu bir saldırı nedendir anlayamadım…??? Biraz sakin ol, kovulmuş şeytandan ALLAH’a sığın… Hatalarımız ne ise mukarrer usuller etrafında izah et… Böylesi ALLAH için daha hayırlı olmaz mı sence???

Gelelim konuya… Sevgili Arkadaşım! Neyi tartıştığımızı iyi düşün… Arapça bir kelimenin filolojik kökenini, tam olarak bir başka dile aktarılırken nasıl aktarılması gerektiğini tartışıyoruz… Peki bu tartışma Türkçe tercümeler vasıtası ile mi olmalıdır, yoksa üzerinde ihtilaf edilen kelimenin asli anlamına ulaşmak Arapça sözlükler vasıtası ile mi olmalıdır? Benim bildiğim, bir kelimenin tam olarak anlamını verebilmek ancak o kelimeye ait kabul görmüş sözlükler vasıtası ile olur. Ve ben de böyle yapmışım… Tüm dünyanın tüm ümmetin üstünde karar kıldığı iki kaynaktan kelimenin filolojik kökenini yazmışım. Bunun neresi suç…? Size bir tavsiyem olur ki, Türkçe olarak kavramlarla ilgili yayınlamış istediğiniz esere bakabilirsiniz. Mutlaka o kavramın anlamına dair Ragıb el İsfehani’nin Mefredatından açıklamalar getirir. Benim yaptığım gibi…

ebumuhammed ' Alıntı:
onun sebebide kişileri kaynak kitaplardan şüpelendirmek

Gerçekten bu sözün hiç yakışık almamış arkadaşım… Gerçekten bunun böyle olduğuna sen inanıyor musun? Elini vicdanına koy… Benim kaynak kitaplardan şüphelendirmek gibi bir niyetimin olduğuna sen inanıyor musun? Sence yazdığı 10-15 sayfalık makalelerde onlarca kaynak eserden delil getiren bir kimsenin kaynak eserlerden dolayı şüpheye düşürme düşüncesi olabilir mi? Gerçekten elini vicdanına koy ve tekrar düşün… Sadece düşünürken göğsünde geçen bu düşüncenin ALLAH’a mutlak surette hesabını vereceğini bilerek düşün… Benden sana bir kardeş nasihati…

ebumuhammed ' Alıntı:
bu sözü tr de birtek m.gezenler böyle tevil eder........!

Öncelikle benim yaptığım tevil değil tercüme… Burada bilgi yanlışlığı var onu hemen düzeltelim… Daha sonra evet belki de Türkiyede tek ben böyle bir anlam verebilirim ama yazının tamamını bir okurmusun… O zaman Şeyh Abdulkadir bin abdulaziz’in de aynı manayı verdiğini göreceksin. Ancak ben bununla yetinmedim. Elimdeki bilgileri gönderiyorum… 67 Sayfa… 11 ayrı çalışma… Yeryüzünün doğusundan batısına kadar çok farklı kültürden alimlerin “İRHABİLİK” hakkında yaptıkları çalışma… Değerlendirdiğiniz zaman belki Türkiyede bu kelimeye sadece benim böyle bir anlamı verdiğimi iddia edebilirsiniz ama göreceksiniz ki, dünya yüzeyinde şu an yaşayan alimlerin hemen hemen bir çoğu benim verdiğim anlamı vermişlerdir….

Buyurun Link: xxxxxxxxxxxxxxxxx

ebumuhammed ' Alıntı:
kendi batıl tevillerini kişilere empoze etmek için.

Bu sözünüze karşılık hiçbir şey demeyeceğim… Sadece ALLAH her bir sözden bizleri sorumlu tutacaktır… Bunu bir kez daha hatırlatmak isterim…

Selam ve Dua ile…
 
E Çevrimdışı

ebumuhammed

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
m_yasir ' Alıntı:
ebumuhammed ' Alıntı:
şimdi ,her tefsir tercümesi yanlış ,bir seninki doğru öylemi, kes yapıştır ,kopyala yapıştır, ...! bu nasıl bir hitap şeklidir anlamadım,sen elindeki 3 kitaptan alıp her konuya ordan cevap veriyorsun,neden birileri,ibn.kesir, taberi vs tefsirlerden bunu yapmasınki, o mütercimlerin tercümesi hatalı ,bir senmi doğrusun,
bu sözü tr de birtek m.gezenler böyle tevil eder........!
onun sebebide kişileri kaynak kitaplardan şüpelendirmek ve kendi batıl tevillerini kişilere empoze etmek için.



[size=12pt]Öncelikle benim yaptığım tevil değil tercüme… Burada bilgi yanlışlığı var onu hemen düzeltelim… Daha sonra evet belki de Türkiyede tek ben böyle bir anlam verebilirim ama yazının tamamını bir okurmusun… .



ebumuhammed ' Alıntı:
kendi batıl tevillerini kişilere empoze etmek için.

Bu sözünüze karşılık hiçbir şey demeyeceğim… Sadece ALLAH her bir sözden bizleri sorumlu tutacaktır… Bunu bir kez daha hatırlatmak isterim…

Selam ve Dua ile…



bana getirdiğin isim islamda ölçü olmayan birisi, sırf o dedi diye bizler ,bir islami bir kavramı ,o şekilde kabul edemeyiz,bunu yaparker sen zaten selefin yolundan ayrı bir durumdasın ,islami olan bir kavramı ele alıp bidat bir tevi,l ile insanlara istediğin doğrultuda tevil edemezsin, gerçi bu senin huyun,karşımda konuştuğundada böyle garip tevillerle garip cevaplar veriyordun, bana şimdi çıkıp,hamaset yapma zira seni iyi tanıyorum, girdiğin her ortamdaki kişilere önce şüphe atarsın, sözlerini yayar ve dinleyenlere, benden dinlediğinizi gidip hocalarınıza sormayın,onlar yanlış anlam veriyor,aslı budur der, yada, yukarıda yaptığın gibi kitapların tercümelerinde hatalar var,yanlış tercüme ediyorlar der,kişileri ulaşabilecekleri kaynaklardanda (alimlerinden şüpelendirdiğin gibi) şüphelendirir,batıl fikirlerini yaymaya çalışırsın,sonra sana inanan bu kişiler,önüne geleni tekfir etmeye başlar.
şunu unutma birgün toprağın altına gireceksin ve girerken bir,girdiğinde bir,birde tekrar kalkınca hesap vereceksin.

islam4ever seni tanısa idi zaten gereken cevabı yazardı sana, onun için edep hamasetide yapma.

giripte bu konuyu yazdığın netten dolayı, kullandığın ,kimlik,ehliyet,telefonundaki hat, vs bunlardan dolayı sende imza atıyor ve kanunlara kabul veriyorsun,sana birşey yok,ama bunu yapan başkalarına hemen kafir damgasını yapıştırıyorsun,sen bunları yaparken nekadar rahat isen bu yazıları yazarken bende o kadar rahatım.

seni biliyorum...! akideni biliyorum......! dahasıda var ama buraya yazmıyorum.....!


kişileri harici fikirler ile zehirleyipte,okun avı delip geçtiği gibi islamdan çıkmalarına sebep olmaktan esas sen bir korkmayı dene ALLAHU AZZE VECELLEDEN.
 
K Çevrimdışı

kıtmir

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
iddia delil ister.o yüzden islami konular kilitlenmemektedir.kilidi açıyorum.
devam edebilirsiniz..
 
E Çevrimdışı

ebumuhammed

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
kıtmir ' Alıntı:
iddia delil ister.o yüzden islami konular kilitlenmemektedir.kilidi açıyorum.
devam edebilirsiniz..

kimin hangi iddiasına ispat istiyorsun alıntı yaparak yazarsan sevinirim
 
R Çevrimdışı

rizademir

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ALLAH AZZE VE CELLE ŞEYH ABDULKADİR B. ABDULAZİZİ KAFİRLERİN ELLERİNDE KURTARSIN GERÇİ ŞEYHİN AKIBETİ BELLİ DEĞİLDİR UZUN SÜREDİR KENDİNDE HABER ALINAMAMAKTADIR. ŞEYHİN BÜTÜN ESERLERİ HARİKA HERKESE TAVSİYE EDERİM İMAN VE KÜFÜR MESELELERİNİ VE KENDİSİ ÖZELLİKLE CİHADIN İÇİNDEN GELDİĞİ İÇİN TAM BİR MÜCAHİTTİR CİHADLA İLGİLİ ESERLERİNİ ALIP OKUYUN ÖZELLİKLE EL-UMDE
 
M Çevrimdışı

mümkündür

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
terör kavamını, müslümanlara,tağutlar tarafından yaftalanır.müslümanlar bu kavramın dışında ve terör değillerdir.islamı kabul edenin ve teslim olanın ismi müslümandır.
kim islama ve müslümana hangi ismi takarsa taksın müslümanlar bu isimleri kendilerine yakıştırmamalıdırlar kanaatindeyim.

fussilet.33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?
 
leylinur Çevrimdışı

leylinur

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
TERÖRÜN TANIMI

Türkçe’ye Fransızca “terreur” sözcüğünden geçmiş olan “terör” sözcüğü aslında Latince kökenlidir. Bunun anlamı ise; “korkudan titreme ve titremeye sebep olmaktır”.

Fransızca Petit Robert sözlüğünde; “Bir toplumda bir gurubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku” olarak tanımlanır.

Oxford İngilizce sözlükte; 'Genellikle siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak' olarak tanımlanır.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde; 'Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş' olarak tanımlanır. Tedhiş ise; dehşete düşürme, sürekli ve sistemli şiddet hareketleri, cinayet vb. faaliyetlerle korku uyandırma, yıldırma, terör, demektir.

Terörün ıstılah tanımının; bu sözlük tanımlarında geçtiği gibi korku, şiddet, sindirme, dehşet yoluyla bir siyasi amacı gerçekleştirmeye yönelik silahlı propaganda yöntemi olduğu noktasında dünyada toplumlarda genel bir kabul vardır.

Bu tanımlarda ortak olarak, toplumlarda şiddetli korku salma, yıldırma havası estirmeye vurgu yapılmaktadır. Bunun aracı olarak da şunlar kullanılmaktadır; adam kaçırmak, insanlara işkence yapmak, öldürmek ve pazar yerlerine, okullara, sinemalara, tren, metro, otobüs, uçak, gemi gibi toplu taşıma araçlarına ve onların istasyonlarına ve limanlarına vb. yerlere bomba yerleştirmek, ateşli silahlar ile tarama yapmak ya da kimyasal silahlar ile toplu katliamlar yapmak.

Bu araçlar ile terör estiren şahıs ya da guruplar aslında sadece şahıs yada örgüt isimlerini duyurmaktan öte hiç bir şey elde etmiyorlar.

TERÖRÜN DOĞURDUĞU SONUÇLAR

Terör toplumlarda can ve mal güvenliğini ortadan kaldırır. Zira teröre maruz kalan guruplar da tepkisel olarak terör yoluyla intikam almaya yönelirler. Terör terörü doğurur ve insani yaşam ortamını tamamen ortadan kaldırır. İnsanların bir çoğu kendisini hem savcı, hem hakim, hem infaz memuru olarak görüp bazı fertleri ve insan guruplarını kendilerine göre suçlu ilan ederek infaz etmeye yönelirler. Bu da haksız yere binlerce insanın öldürülmesine, yaralanmasına, mallarının telef olmasına yol açar.

Kısacası terör; fitne, fesad, kaos, anarşi, zulüm demektir. Terör insanlık suçu demektir.

Böylesi bir anlayış İslam’da olmadığı ve asla tasvip edilmediği için müslümanların ıstılahında / termilojesinde “terör” terimine yer verilmemiştir. Onun için “terör” müslümanlara yabancı bir terimdir.

Teröre kaynaklık ve yataklık yapan, zemin oluşturan kültür ve ideoloji asla İslam değildir, bilakis Batı kültürü ve ideolojileridir. Zira Fransız ihtilalinden sonra şimdiki formatına ulaşmış olan Batı kültürü ve yaşam tarzı Komünizm ve Kapitalizm gibi insanlığın başının belası olmuş fitne, fesad, zulüm ideolojilerini üretmiştir. Nitekim Komünizim anarşi ve terörü yayılma yöntemi olarak benimsemiştir. Kapitalizm de “kaostan yeni düzen çıkartma” ilkesi ile sürekli kriz, fitne, çatışma, kaos çıkartmayı sömürü için üslup olarak benimsemiştir. Yani ister komünizm ile olsun ister kapitalizm ile olsun terörü üreten ve terörizimle beslenen Batı kültürüdür.

Günümüzde küresel ve ulusal kapitalistlerin sömürgeci yayılma üsluplarından birisi de terörizim olmuştur. Onu üretip kullanıyorlar ve onun bahanesi ile ülkeleri işgal edip oraların stratejik servetlerini ve mevkilerini ele geçirmeye çalışıyorlar.

Terör bir insanlık suçudur. Günümüzdeki asıl teröristler de küresel ve ulusal kapitalist güçler ve onların eli altındaki “devlet” denilen taguti örgütlenmelerdir.

Onun için mevcut devletlerin ve onlara bağlı yada uydu kurum ve kuruluşların “terör” tanımlarına değer vermiyoruz. Zira gerçekci değildir. Çoğu saptırma, karalama, iftira, yoluyla kendi çıkarlarına göre yapılan tanımlar yada ithamlardır. Günümüzdeki her devlet kendi rejimine, çıkarına karşı olanı “terörist”, “terör yanlısı yada destekcisi” olarak itham etmektedir. Mesela; Rusya’nın işgaline karşı direnen Afgan halkı o zaman ABD’nin Avrupa Devlet’lerinin menfaatlarına uygun düştüğü için “kahraman direnişciler”, “mücahidler” olarak anılmıştı. Rusya ise onları terörist ilan etmişti. Aynı Afganistan halkı ABD’nin ve NATO’nun işgaline karşı da direniş gösterince birden “teröristl” oluverdi.! .

Müslümanların evlatlarından bazılarının adlarının çeşitli nedenlerle ve şekillerde bazı terör eylemlerine karışmış olması nedeni ile hemen “İslami terör” yaftalaması yapılmaktadır. Halbuki yahudi, hristiyan, hindu yada budist gibi başka din mensupları ister fert olarak, ister örgüt olarak ister ise devlet olarak daha kapsamlı, kanlı, vahşi terör eylemleri yaptıkları halde hiç bir şekilde “yahudi terörü” yada “hristiyan terörü” yada “hinduzim terörü” yada “budizim terörü” denilmemektedir. Neden? ! ..

İşte bu iki örnek, dahi mevcud devletlerin ve onların güdümündeki medyanın “terör ve terörist” tanımlamalarının ne kadar subjektif ve saptırıcı olduğunun kanıtıdır.

Mevcud devletler “terörle mücadele” adı altında asimetrik bir savaş yaptıklarını itiraf etmektedirler. Yani aslında sömürgeci devletler birbirleri ile sömürü pastasının paylaşımı üzerine kavga yapıyorlar. İşte bu kirli-pis savaşlarında birbirlerine karşı “terör” silahını kullanmaktadırlar.Faturasını da ortak düşman olarak gördükleri ve şu anda devleti olmayan “garib” durumda olan İslam’a biçmektedirler.

Böylece yeryüzünü içine düşürüldüğü zulümattan yani zulüm, fitne, fesattan, kirli bilgi ve cehaletten vahşetten kurtarıp insanlığı nura / aydınlığa, adalete, asayişe, ilme ve insani değerlere, huzura, güvenliğe, esenliğe kavuşturacak olan İslam’ı karalamaya çalışmaktadırlar. Ancak çabaları boşunadır. Zira gecenin en karanlık olduğu anı sabaha en yakın olduğu andır. Onlar kinlerini, fitne ve fesadlarıyla, zulümleriyle siyasi varlıklarının / devletlerinin ömürlerini uzatamayacaklardır. Allahu Teala’nın bildirdiği şu hakikat kesinlikle gerçekleşecektir;

“Allah'ın nûrunu (risaleti İslam’ı) ağızlarıyla (iftiralarıyla) söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” (Tevbe; 32)


TERÖR İSLAMİ HİÇBİR AMAÇ VE AMEL YÖNTEMİ DEĞİLDİR

1- TERÖR İSLAM`A DAVET YÖNTEMİ OLAMAZ

“İslam’a davet” denildiğinde insanların anladığı; ya İslam dinine girmeye yani müslüman olmaya davettir, ya da müslümanları İslam’ın kurallarına uymaya davettir. Bunların ikisinin de yönteminin terör olamıyacağının izahı ise şöyledir:

-İSLAM DİNİNE GİRMEYE DAVET

İslam dinine girmeye yani müslüman olmaya davet; kişinin İslam’a inanması için aklına ve gönlüne hitab ederek akletmesini sağlamak yoluyla olur. Bunu Allahu Teala şöyle emrediyor:

“Rabbının yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde tartış. Muhakkak ki Rabbın; yolundan sapanları en iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl: 125)

İslam dinine girmeye davet ve İslam muhalifleri ile tartışma, hem bu ayeti kerimenin hem de insan tabiatının gereği olarak delil ile ve hüsnü / güzel muamele ile olur. Baskı, şiddet, tehdid yani terör ile olmaz. Zira terör kişilerin akıl ve gönüllerini açmaz bilakis kapatır, sevdirmez nefret ettirir, benimsetmez inkar ettirir.

Nitekim Allahu Teala, Resulüne ve onun şahsında mü’minlere gayri müslimleri İslam’a davet hususunda zorba ve baskıcı olmamayı gayet açık şekilde şöyle emretmektedir:

“Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.” (Kaf:45)

“Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin. Ancak kim yüz çevirir ve inkâr ederse Allah, onu en büyük azab ile azablandırır. Şüphesiz onların dönüşleri bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de elbette bize aittir. “ (Gaşiye: 21-26)

“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? ” (Yunus: 99)

İslam’a davet karşısında kör ve sağır, katı, tavır sergileyenlere karşı takınılacak tutumu da şu şekilde açıklıyor:

“Eğer onları doğru yola çağırırsanız işitmezler. Onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler bile. Sen afv yolunu benimse (onlara aldırma) , örfü (İslâm'a uygun olanı) emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf: 198-199)

Müslümanlar tarih boyunca, Allahu Teala’nın, resulünün şahsında kendilerine yaptığı bu çağrılara kulak vermişler, insanları İslam dinine girme konusunda terörü yada terörvari hiç bir yolu asla benimsememişlerdir. Bunun delili müslümanların arasında yaşıyan gayri müslim toplulukların asırlardır varlıklarını sürdürebilmiş olmasıdır. Örneğin; Lübnan’da, Suriye’de, Irak’ta bir Hıristiyan topluluk olan maruniler, süryaniler gibi topluluklar, Mısır’da kıptiler, Orta Asya’da ermeniler, Kafkaslarda gürciler, Anadolu’da rumlar, ermeniler, yahudiler, Balkanlar’da hıristiyan Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Hırvatlar vb. gibi.

Eğer müslümanlar Allahu Teala’nın o hitaplarına kulak vermemiş olsalardı bu gayri müslim unsurlar müslümanların bağrında varlıklarını sürdüremezlerdi. Ya sürgün edilirlerdi ya da soykırımına maruz kalırlardı. Avrupalıların müslümanlara İspanya’da ve Bosna’da yaptıklarını bu gayri müslim unsurlara mülümanlar yapmadılar. Asırlardır müslümanların yönetiminde yaşıyan İspanya’da şimdi hiç müslüman topluluk kaldı mı? ! ..

Müslümanlar böylesi soykırım terörü gibi bir insanlık suçu işlemediler. Çünkü dinleri buna izin vermez. Bilakis o bu gayri müslim unsurlar müslümanların zimmeti altında (koruma ve himayesi altında) güvenlik ve huzur içinde varlıklarını sürdürdüler.

-İSLAM’IN KURALLARINA UYMAYA DAVET

Bu davetin muhatapları müslümanlardır. Bu, müslümanların biribirlerine “hakkı tavsiye”, “marufu emretmek ve münkerden nehyetmek”, “Allah’ın emirlerini “hatırlatmak” sorumlulukları kapsamındadır. Bu sorumluluğu yerine getirme yöntemi asla terör değildir.

Allah’ın emir ve nehiylerine uymayanlara uygulanması söz konusu olan müeyyideleri / şeri yaptırımlar ve cezaları dünyada uygulama yetkisi hiç bir müslüman fert ve cemaata ait değildir. Şeri müeyyidelerin uygulanması sorumluluğu bütün müslümanlaradır. Ancak bu sorumluluğu yerine getirme yetkisi müslümanların biat yoluyla nasbedecekleri halifeye aittir. Yani Hilafet Devletine aittir. Hilafet Devleti kurulmadıkca hiçbir kimse şeri müeyyideleri uygulama yetkisine sahip olamaz. Buna rağmen Hilafet Devletini kurmak için çalışmak yerine şeri hükümlerden kaynaklanan müeyyideleri uygulamaya kalkanlar ancak yetkisiz iş yapan fitne ve fesatcı konumuna düşerler ve terör üretirler. Bu ise asla caiz değildir.
2- İSLAM’IN HÜKÜMLERİNİN HAKİM KILINMASININ YANİ İSLAM DEVLETİNİN KURULMASININ YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR

İslam devletinin kurulmasının yöntemi, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin siretidir / takip ettiği yoludur. O, Sallallahu Aleyhi Vesellem, Mekke’de başlayıp Medine’de sona eren 23 yıllık risalet siretinde İslam Devletinin nasıl kurulacağını İslam Davetinin aleme devlet eliyle ve cihad yoluyla nasıl taşınacağını, nasıl korunacağını müslümanlara gösterdi. O halde müslümanlara düşen, onu model örnek edinerek onun bu siretinden takip edilecek işaret taşlarını çıkartıp o yolda yürümeleridir.

Onun yolundaki önemli işaret taşları şunlardır:
-Toplumsal değişim çalışması yapması. Bu da toplumda eğemen, baskın fikir, duygu, kriter / ölçü ve nizamları İslami fikir, duygu, kriter / ölçü ve nizamlarla değiştirme isteği uyandırmak için çalışmakla olur.
-Bu çalışma ise, ne yapacağını, niçin ve nasıl yapacağını bilen basiret üzerine kurulu sadece İslam akidesi ve fikirleri ile donanmış, sadece İslam’a davet eden bir fikri-siyasi kitle ile olur.
-Bu kitle, çalışmasında hak ile batılı karıştırmadığı gibi taguti güçler ile asla uzlaşma masasına oturmayı da kabul edemez.
-Bu çalışmada sadece Allah’a dayanılır. Nusret / toplumu değiştirme ve devleti kurma neticesine ulaşmak sadece Allah’tan beklenir.

Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem siretinde bu değindiğimiz noktalara riayet ederek çalışmış. Ashabı ile oluşturduğu kitlesi ile basiret üzere, toplumdaki her türlü cahiliyye inancı, ölçüsü, anlayışı ve kurallarını eleştirmiş, batıllığını, yanlışlığını, zulmünü deşifre etmiştir. Hakkı yani vahiyle gelen doğruları açıkca duyurmuştur. Böylelikle toplumda bir fikri dalgalanma oluşturmaya çalışmıştır. Bundan rahatsız olan baskın, zorba yöneticilerin kendisine ve ashabına karşı kullandıkları işkenceye, şiddete ve kaba kuvvete, teröre rağmen o asla aynı yöntemle tepki vermemiştir. Sabır ve basiretle neticeyi yani nusreti sadece Allah’tan bekleyerek tebliğ yoluyla çalışmasını sürdürmeye devam etmiştir. Sonunda bu sabırlı ve ısrarlı, basiretli çalışma Medine’de semeresini bulmuştur. Medine toplumunda İslam ile değişme isteği oluşmuştur. Allah’ın nusreti de gelince ilk İslam Devleti orada kurulmuştur.

Bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde anlatmayı ileride Allah izin verirse ele alacağımız “İslam’a Davet Yöntemi” isimli çalışmamıza bırakarak şunu vurgulamak istiyoruz; Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, İslam devletini kurma sürecinde hiç bir şekilde tepkisel davranışlara, zorbalığa, teröre başvurmamıştır. O, Sallallahu Aleyhi Vesellem ve ashabı, Allahu Teala’nın şu ayeti kerimede belirttiği yolunda sebatla devam etmişlerdir:

“De ki: “İşte bu, benim yolumdur. Ben bana tâbi olanlarla birlikte, basiretle Allah'a davet ediyorum. Allah'ı (her çeşit noksan ve kusurdan) tenzih ediyorum. Ben, aslâ müşriklerden değilim.” (Yusuf: 108)


3-İSLAM DEVLETİNİN İSLAM DAVETİNİ ALEME TAŞIMASININ YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR

İslam Davetini aleme taşımanın anlamı, “ i’lai kelimetillah” yani “Allah’ın kelimesinin en üstün kılınması “dır. Başka bir ifade ile Allah’ın dininin aleme hakim kılınmasıdır. Bunun yolu-yöntemi ise cihaddır. Cihad; insanların dinlerini zorla değiştirip müslüman olmalarını sağlamak için yada mallarını mülklerini zorla alıp köleleşmelerini sağlamak yada ülkelerinin zenginliklerini ve stratejik mevkilerini elegeçirerek sömürgeleşmesini sağlamak için yapılmaz. Cihad asla bir terör eylemi değildir. Gayesi ülkelerdeki küfür-taguti, azgın/taşgın, arsız, cani, zalim, mücrim ideolojiler ve yönetimler yüzünden var olan fitne, zulüm, fesad / düzensizlik ve her türlü kirlilikleri ortadan kaldırıp yeryüzünün tamamında Allah’ın sözünün geçmesini sağlamaktır. Yani Allah’ın dinini hakim kılarak tüm insanları zulümattan nura, aydınlığa, adalete, güvenliğe, esenliğe ve temizliğe kavuşturup insanların hidayete girmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasını sağlamaktır. Bu Allahu Teala’nın şu emri gereğidir:

“İslam'a çağrıldığı halde, Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez. Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu kafirler hoş görmese de tamamlayıcıdır. Müşrikler hoşlanmasalar da Resulünü, bütün dinlere üstün / hakim kılmak üzere hak din ve hidayet ile gönderen O’dur.” (Saff:7-9)

“Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür.” (Enfal: 39)

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve «Rabbimiz! Halkı zâlim olan şu ülkeden bizi çıkarıp kurtar ve kendi katından işlerimizi düzene koyacak bir sahip ve kendi tarafından bize bir yardımcı gönder» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyor- sunuz? ! İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise şeytan yolunda savaşırlar. Öyle ise ey müminler haydi, şeytanın taraftarlarıyla savaşın. Şeytanın hilesi, cidden zayıftır.” (Nisa:75-76)

Bu anlamda cihadı İslam devleti yapar. Fert yada gurupların bilhassa günümüzde böylesi imkanları olamaz. Bu mücadelede hedef; fitne, fesad, zulüm, cehalet odağı durumundaki tağuti devletlerdir. Yani taguti yöneticiler ve onların maddi gücü durumundaki askeri varlıklardır. Hedef, müslüman olmasalar da sivil halk ve fertler değildir. Onun için onlara yönelik hiç bir terör eylemi cihad esnasında dahi caiz kılınmamıştır.

İslam’da cihad; cihad ahkamı ile disipline edilmiştir. Cihad, rastgele sırf intikam duygularıyla yapılan bir savaş değildir. Hidayetin önündeki engelleri aşmak, kapıları açmak anlamındaki “fetih cihadı” öncesi söz konusu ülkenin yöneticileri İslam’a girmeye davet edilirler. Kabul ederlerse, ideoloji ve rejimlerini terk edip ülkenin İslam ülkesine dahil edilmesi ve o ülkede de İslam ahkamının hakim kılınması sağlanır. O ülke insanlarından İslam devletinin tebası olmak istemeyenlere ülkeyi terk etmeleri için fırsat sağlanır. Ülkede kalmak isteyenler ise müslüman olmasalar da zimmet akdi / sözleşmesi kapsamında İslam devletinin tebası olurlar. Onların can ve malları İslam devletinin koruması altındadır. Onların imkanı olanlarından zimmet ahkamına göre haraç alınır.

Eğer o yöneticiler İslam’a girmeyi yani müslüman olmayı kabul etmezler ise; yönetimlerini ilga edip ülkenin İslam ülkesine dahil edilmesini kabul etmeleri istenir. Bunu da kabul etmeyip İslam Davetinin önünde durmakta inatcı ve ısrarcı olurlar ise, o zaman İslam devletinin orduları tarafından fetih operasyonu ile onların maddi / askeri güçleri kırılıp ülkenin kapıları açılarak o ülke insanlarının zulümattan kurtulup nurla / hidayetle buluşmaları sağlanır.

Bu operasyonlarda asla teröre yer verilmez. Hatta cihad ahkamına göre; ekili arazilere, ağaçlara ve hayvanlara dahi zarar verilmez.


4- İSLAM DEVLETİNİN ÜLKESİNE KARŞI YAPILAN SALDIRILARI DEFETMEDE DE YÖNTEM TERÖR DEĞİLDİR

İslam devleti, hem İslam ülkesini hem de tebasını tüm düşman saldırılarından korumakla yükümlüdür. İslam ülkesine yapılan bir saldırıyı kırmaya ve saldırganı defetmeye çalışır. Gücü yettiğince saldırgan orduyu gerekirse tamamen imha eder. Fakat “aşırı gitmez” yani saldırgan ülkenin savaşa fiilen katılmayan sivil halkını kendi evlerinde, köylerinde, şehirlerinde katletmeye, tepelerine bombalar yağdırmaya ve onlar üzerinde terör estirmeye kalkmaz. Zira Allahu Teala bunu şu şekilde emretmektedir:

“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara: 190)

Müslümanlar Allah’ın bu emrine tarih boyunca riayet etmişlerdir. Devlet varken dahi devlet imkanları ile terör estirmemişlerdir.


5-MÜSLÜMANLARIN NEFSİ MÜDAAFA YÖNTEMİ

-GAYRİ MÜSLİM ÜLKELERDE YAŞIYAN MÜSLÜMANLARIN MARUZ KALDIKLARI ÇEŞİTLİ SALDIRILARA KARŞI KOYMA YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR

Mesela ABD ve Avrupa ülkeleri gibi gayri müslim ülkelerde yaşıyan müslümanlar ister çeşitli guruplar tarafından ister ise hükümetlerin aldıkları bazı kararlar yoluyla olsun dinlerine, değerlerine, kutsallarına saldırı, hakaret, baskı söz konusu olduğunda, kendi inançlarını ve müslüman kimliklerini korumaya çalışırlar. Bunun için; o toplumdaki ideolojik değil de salt insani hamiyet duygusu ile hareket eden etkili fert ve grupların desteğini alarak yapılan bu haksızlığa, ahlaksızlığa karşı fikri mücadele yoluyla kamuoyunun dikkati çekilmeye çalışılır. Kamuoyu desteği alarak bu saldırıların engellenmesine uğraşılır. Buna imkan yoksa yani gösterdikleri tepkiler kamuoyunun kendi aleyhlerine çevrilmesine yol açıyor ise, o saldırılara aldırmazlar, din ve kimlikleri üzerinde sebat ederler. Karşı tarafa saldırı yapmazlar.

Eğer saldırıların dozacı tahammül sınırlarını aşarsa yani doğrudan mal, can, namusa yönelirse, yapılacak iş, o ülkeyi terk ederek din, mal, can, namusunu koruyabileceğini umduğu bir başka ülkeye hicret etmektir. Yapılması gereken o ülkede saldırganlara karşı maddi çatışma ortamlarına girmek yada terör estirmek değişldir! .. Zira Allahu Teala resulünün şahsında şöyle buyurdu:

“Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel. O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin. Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl. “ (Müzzemmil: 8-10)

“Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?) ” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya! ” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir. Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır. Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah’a ve resulüne hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Nisa: 97-100)
Bu ayetlerin ışığında da anlaşılacağı üzere; halkı müslüman olmayan gayri müslim ülkelerde yaşıyan müslümanlar aslında azınlık konumundadırlar. Onların bu konumları Kur’an’da geçen “mustazaflar” kapsamında değerlendirilirler. İşte onların, dinlerinde fitneye düşürülmek yani inanç ve müslüman kimliklerini kaybetmek yada can, mal, namus güvenliğini kaybetmek durumları ile karşılaştıklarında yapacakları iş, o ülkede kavga yapmak, terör çıkartmak değil de o ülkeden ayrılmaktır. Yani hicret etmektir, terör değil! ...


-İSLAM TOPRAKLARINDA HALKI MÜSLÜMAN ÜLKEKERİN KAFİR DEVLETLERİ TARAFINDAN İŞGAL EDİLMESİ DURUMUNDA NEFSİ MÜDAAFA YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR

İşgalci kafir devletleri, bir halkı müslüman ülkeyi işgal edince, o ülkede yaşıyan müslümanların o işgalci kafirlere karşı koymaları can, mal, namus, din ve topraklarını savunmaları üzerlerine hem haktır hem de vecibedir. İşgalci güçler tamamen yok edilesiye kadar yada ülkeden atılasıya kadar onlara karşı direnirler. Ancak bunun ötesine gitmezler. İşgalci devletin hakim olduğu ülkelerde sivil halka karşı intikam amaçlı terör eylemleri yapamazlar. Yaptıkları zaman kendileri haddi aşmış ve haksız konuma düşmüş olurlar, zalim olurlar. Allah zalimleri ve haddi aşanları sevmez. Nitekim Allahu Teala şöyle buyuruyor:

“Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.” (Bakara: 194)

SONUÇ
Yukarıda yapılan izahlardan da anlaşılacağı gibi terör hiç bir şekilde İslami bir yöntem değildir.
-Gayri müslimleri İslam’a davet yöntemi terör değildir.
-Müslümanları İslam kurallarına uymaya davet yöntemi de terör değildir.
-İslam hükümlerinin hakim kılınmasının yani İslam devletinin kurulmasının yöntemi de terör değildir.
-İslam devletinin yeryüzünde İslam Davetini taşımasının yöntemi de terör değildir.
-İslam devletinin ülkesine karşı yapılan saldırıları defetmede de yöntem terör değildir
-Halkı müslüman olmayan ülkelerde yaşıyan müslümanların maruz kalabilecekleri saldırılara karşı koyma yöntemi de terör değildir.
-Halkı müslüman ülkelerin kafir devlet yada devletler tarafından işgal edilmelerine karşı mücadele yöntemi de terör değildir.
 
Üst Ana Sayfa Alt