Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tevbenin fazileti

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Tevbenin fazileti


Cenâb-ı Hak Kitâb-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:

"Kuşkusuz Allah çokça tevbe edenleri ve çokça temizlene nleri sever." (Bakara, 2/222)

Verilen bilgilere göre yüce Allah, bir kimse muhtaç olduğu yiyeceği içeceği ve bineğini yitirip de bulmaktan ümidini kestiği bir sırada onları bulduğu anda onun duyduğu sevinçten daha büyüğünü, tevbekâr kulunun kendisine tevbe ettiği sırada duyar.

Bu sevinç Rabb'in tevbe eden kulun tevbesi karşısında duyduğuna göre bu aynı zamanda O'nun sevgisidi r.

Hal böyle iken onun sevgisine yeniden dönüş yoktur görüşü nasıl savunulab ilir. Oysa o şöyle buyuruyor:

"O çok bağışlayan ve çok sevendir."

"Arş'ın sahibidir, yücedir."

"Dilediğini yapandır." (Burûc, 85/14-16)

Ne var ki, O'nun sevgisi ve dostluğu, tevbe ettikten sonra kulun O'na yaklaşmasına göredir.

Kulun tevbe etmesinin ardından "Hak"ın sevdiği eylemlerd e bulunması, tevbe etmezden önce yaptıklarından daha faziletli dir; Allah'ın da tevbe ettikten sonra o kuluna duyduğu sevgi, tevbe etmeden önce duyduğu sevgiden daha büyüktür.

Eylem noksan olursa buna bağlı olarak meydana gelecek iş de noksan olur. Çünkü ceza (karşılık) eylemin cinsine göredir. Zira senin Rabb'in kullara zulmedici değildir.

Öte yandan Buhârî'nin Sahih'inde naklettiği bir hadiste Rasûlullah şöyle buyurmakt adır:

"Şanı yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Her kim benim dostum olan bir kuluma düşmanlık ederse ben de ona savaş ilân ederim. Kul kendisine farz kıldığım ibâdetleri yerine getirerek bana yaklaştığı gibi hiçbir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibâdetlerle bana öylesine yaklaşır ki neticede onu severim. Ben onu sevdiğim zaman artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Artık bundan böyle benimle duyar, benimle görür, benimle tutar ve benimle işitir. Eğer ki diliyle benden bir şey isterse kesinlikl e onu kendisine veririm; benden bir şey hakkında sığınma dileğinde bulunursa, o sığındığı şeyden onu korurum; ben yapmayı dilediğim hiçbir şey hakkında, mü'minin ölümü karşısındaki tereddüdüm gibi tereddüt etmedim. Fakat bunda kulum ölümden hoşlanmıyordu, ben de kuluma acı gelen şeyi sevmiyord um." (Buhari, Kitabür-Rekâik, c. VII, s. 190)

Peygamber lerden sonra en faziletli velilerin Muhacir ve Ensâr'dan ilk dönem müslümanlarının olduğunu biliyoruz . Zira Rabblerin e küfür, fısk ve isyandan tevbe ettikten sonra onlara olan sevgisi ve dostluğu, sevgi ve dostluğun en yücesidir. Her ne zaman farz namazlard an sonra nafile ibâdetle O'na yaklaşmışlarsa sevgileri ve dostlukla rı o nisbetle artmıştır.

Cenâb-ı Hak şöyle buyurmakt adır:

"Belki de Allah sizinle, onlardan düşman olduklarınız arasına bir sevgi koyar. Allah kadirdir. Allah gafurdur, rahimdir." (Mümtahine, 60/7)

Bu âyet Ebû Süfyân b. Harb, Ebû Süfyân b. El-Hâris, Haris b. Hişâm, Süheyl b. Amr, İkrime b. Ebû Cehil, Safvan b. Ümeyye ve diğer kimseler hakkında indirilmiştir.

Bu kimseler Hendek ve diğer savaşlarda Allah'a ve Resûlü'ne karşı düşmanlık ilân etmiş müşriklerdi. Bu zevat Allah ve Resûlü'ne düşmanlıkta bulundukt an sonra Cenâb-ı Hak onlarla elçisi ve mü'minler arasına bir sevgi koydu. Onlardan herbirisi diğerinden daha faziletli idi bu hususta.

Sözgelimi İkrime, Süheyl ve Haris b. Hişâm, Ebû Süfyân b. Harb vb. den sevgi açısından daha üstün bir konumda idiler.

Bunun böyle olduğu Buhârî'nin kaydettiği şu hadis ile tesbit edilmiştir:

"Muâviye'nin annesi, Ebû Süfyân'ın karısı Hind Allah Resûlü'ne şöyle dedi:

"Allah'a yemin olsun ki ey Allah'ın Resulü zamanında yeryüzünde senin hâne halkın kadar hor ve hakir olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yoktu. Sonra durum değişip bugün oldu, yeryüzünde senin ev halkın kadar üstün ve saygın olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yoktur, dedi.

Rasûlullah, kendisini n de aynı durumda olduğunu Hind'e anlattı."

(Buhârl, Menâkîb'ül-Ensâr, c. IV, s. 232; Yeminler ve Adaklar, c. VII, s. 220; El-Ahkâm, c. VIII, s. 109; Müslim, Akdıye, c. II, s. 1339, H. No 8-9; Beyhâki Delâil-ün-Nübüvve, c. 5, s. 100)

 
Üst Ana Sayfa Alt