Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tevessül

Mikdad Çevrimdışı

Mikdad

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Meşru ve Bid’at Tevessül

Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salâtu Selâm Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar onları dost edinen herkesin üzerine olsun.
Ehli Sünnet Ve’l Cemaat alimlerinin çoğunluğu tevessülün meşruluğunda birleşmişler ve bu konuda ayetleri ve sahih hadisleri delil edinmişlerdir. Ancak tevessül kavramı bazı müslümanların zihninde kitap, sünnet ve bu ümmetin salih selefinin sunduğu biçimden farklı bir anlayışa bürünmüştür.
Bu kimseler, tevessülü İslamın ruhu ve Allah Rasulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in medoduyla çelişir bir tarzda algılayarak zayıf ve mevzu hadisleri kendilerine delil edinmişler, dahası tevessül hakkında gelen ayetleri yanlış anlayışlarıyla uyaşacak biçimde tevil etmişlerdir.
Oysa bu kimseler, sahabe ve tabiun’un bu kavramı nasıl anladıklarına bir bakmalıydılar. Zira bu ümmetin selefi olarak bilinen ilk dönem müslümanları, ayetleri ve hadisleri anlamada insanların anlayış olarak en üstün, doğruluk açısından en güvenilir olanlarıdır. Onlar Allah Rasulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şu tanıklığıyla bu ümmetin en hayırlılarıdırlar.
“İnsanların en hayırlısı benim çağımdakilerdir. Sonra onları izleyen çağdakiler, sonra bunların peşinden gelenler...”
Buhari
Allah’a ve ahiret gününe iman eden her müslüman, şeytanın amelinden olan hevâya ve şüphelere tabi olmayı bırakmalı, selef-i salih’in gittiği yola tabi olmalıdır. Bu noktadan hareketle bid’at ve heva ehlinin diline doladığı bu konuya gücümüz yettiğince ve bu birkaç satırın elverdiği ölçüde açıklama getirmeyi hedefledik. Yardım Allah’tandır.
Tevessülün Tanımı:

Vesile, sözlük anlamıyla, kendisiyle başkasına yaklaşılandır. Talebedilene yakın olmak ve ona arzuyla varmak anlamına da gelir. Diğer bir anlamı da sultanın katındaki mevki, yakınlık derecesidir.
Şer’i istılahta ise, Allah katında yüksek bir derece elde etmek, bir fayda sağlamak veya bir zararı savmak suretiyle ihtiyaç gidermek veya dünya ve ahirette arzulanan bir şeyi elde etmek için Allah’a ve Rasulü’ne iteatte bulunup salih amel işlemek suretiyle Allah’a yakın olmaktır. Allah’a tevessülde bulunmak ancak onun çizdiği sınırlar içerisinde mümkündür.
Vesile, Üç esasa Dayanır:

1) Kendisine tevessülde bulunulan. Bu Lütuf ve Kerem sahibi Allah’dır.
2) Tevessülde bulunan. İhtiyacının giderilmesini arzulayan kuldur.
3) Kendisiyle tevessülde bulunulan. Bu da, kendisiyle Allah’a yaklaşılan salih ameldir.
Tevessülün Fayda Sağlaması, İhtiyacın Giderilmesi İçin Gözetilmesi Gereken Şartlar:

a) Tevessülde bulunan kul salih bir mü’min olmalı, ameliyle Allah’ın vechini gözetmelidir.
b) Kendisiyle tevessülde bulunulan amel, Allah’a yakınlığı elde etmeleri için, O’nun kullarına şeriat kıldığı amellerden olmalıdır.
c) Yapılan amel meşru olmalı, Allah Rasulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünnetine uygun düşmelidir. Bu amel ona bir şey ekleyerek ya da ondan bir şeyi eksilterek yahut yapılması şeriatle sabit olan zaman ve yerini değiştirerek yapılmamalıdır.
Görüldüğü üzere, nasıl ki mümin olmayanların ameli Allah’a yakınlık vesilesi olmaz ise, bid’at amellerle de O’na tevessülde bulunulmaz.
Tevessül Çeşitleri:

1) Meşru Tevessül

2) Bid’at Tevessül

1) Meşru Tevessül ve Çeşitleri:

Meşru tevessül; söz, fiil veya inanç olarak Allah’ın sevip hoşnut olduğu vacip veya müstehap amellerle Allah’a yakın olmaktır. Çeşitleri şunlardır:
a) Güzel İsimleri ve Yüce Sıfatlarıyla Allah’a Tevessül:

Bunlarla tevessül en hayırlı tevessül çeşitlerinden olup, onların en yücesi ve en faydalısıdır. Bu tevessül türüne delil olarak şu ayeti verebiliriz. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Güzel isimler Allah’ındır. Onlarla Allah’a duada bulunun”
A’raf: 180
Ayetten de anlaşılacağı gibi Allah’a isimlerinden veya sıfatlarından biriyle tevessülde bulunmak Allah’ın sevip hoşnut olduğu amellerdendir. Bu nedenle Allah Rasulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu tevessül türü ile tevessülde bulunmuştur.
Bize düşen de Allah Rasulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabının ve tabiûn’un dua ettiği gibi duada bulunmak, Allah’a yaklaşmaya, yakın olmaya çalışırken onları kendimize örnek almaktır.
b) Salih Amelle Tevessül

Bir müslümanın “Allah’ım! Sana olan imanım, Rasulü’ne duyduğum sevgi ve inançla beni rahata erdirmeni senden dilerim” demesi bu türdendir. Kulun; namaz, oruç, cihad, Kur’an tilaveti, zikir, istiğfar, hayır işleyip haramdan sakınmak gibi salih amellerle Allah’a yakınlık aramasıdır.
Buna delil olarak Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Derler ki Rabbimiz! İman ettik. Günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru...”
Âl-i İmrân: 16
Ayetini verebiliriz. Sünnetten getirilecek delil ise mağara ashabının kıssasıdır. Bu kıssada geçmiş ümmetlerden üç kişi kötü hava koşullarında bir mağaraya sığınırlar. Derken bir kaya düşerek mağaranın girişini tıkar. Onlar da yapmış oldukları salih amellerle dua edip tevessülde bulunarak Allah’tan yardım dilerler. Allah’da taşı aralayarak kurtulmalarını sağlar.
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Sizden önceki kavimlerden üç kişi beraber yolda yürürlerken onlar yağmura yakalandılar. Hemen dağdaki bir mağaraya girip sığındılar. Akabinde mağaralarının ağzına dağdan büyük bir kaya düşüp mağaranın girişini kapattı. Bunun üzerine onlardan biri diğerlerine:
−Riya ve şöhret isteği olmaksızın, sırf Allah rızâsı için yapmış olduğunuz amellere bakın da, onları söylemek suretiyle Allah’a dua ediniz. Umulur ki, Allah mağaranın kapısını açar! dedi. Bu teklif üzerine onların biri şöyle dedi:
-Ey Allah’ım! Şu muhakkak ki, benim yaşlı ihtiyar ana-babam ve küçük çocuklarım vardı. Ben çobanlık yaparak onları geçindirirdim. Akşamleyin sürüyü otlaktan döndürüp onların yanına getirdiğim zaman sütü sağar, çocuklarımdan evvel ana-babama süt içirirdim. Şu da muhakkak ki, bir gün geç kaldım da ben tâ akşam oluncaya kadar sürüyü getirememiştim. Geç vakitte geldiğimde onları uyumuş hâlde buldum. Her zaman ki gibi yine sütleri sağdım ve sağdığım sütü kabıyla getirip başuçlarında dikildim. Onları uykularından uyandırmayı istemiyordum. Onlardan önce çocuklarıma süt içirmeyi de istemiyordum. Çocuklar ise ayaklarımın dibinde açlıktan sızlanıyorlardı. İşte o gece gün doğuncaya kadar benim hâlim böyle dikilmekle, onların hâli de uyumakla devam etti. Şüphesiz Sen bilmektesin ki, ben bunu sırf Senin rızânı kazanmak için yapmıştım. Bundan dolayı bizim için bir yarık aç da, biz oradan semâyı görelim! diye duâ etti. Allah onlara semâyı görecekleri kadar bir yarık açtı.
Onların ikincisi de şöyle dedi:
-Ey Allah’ım! Şu muhakkak ki, benim amcamın kızım vardı. Ben onu erkeklerin kadınları sevmekte oldukları sevginin en şiddetlisi ile seviyordum. Bir keresinde ondan nefsini istedim.
Amcamın kızı:
−Yüz dînâr getirmedikçe olmaz! dedi.
Ben bu parayı kazanmak için çalıştım, nihayet yüz dînârı topladım. Sonunda amcamın kızına bu yüz dînâr ile kavuştum. İki bacağı arasına oturduğum zaman amcamın kızı:
−Ey Allah’ın kulu! Allah’tan kork! Yaratıcı kudretin bekâret mührünü (nikâh hakkını yerine getirmeden) açma! dedi.
Ben de onu çok sevdiğim hâlde bu sözü üzerine kendisinden kalkıp ayrıldım. Allah’ım, Sen şüphesiz bilmektesin ki, ben bunu sırf Senin rızânı kazanmak için yapmıştım. Bunun hatırına buradan bizim için bir yarık aç! dedi. Allah onlar için biraz daha açtı.
Üçüncüleri de şöyle dedi:
−Ey Allah’ım! Ben bir miktar pirinç karşılığında bir işçiyi ücretle tutmuştum. O işçi işini bitirdiği zaman:
−Bana hakkım olan ücretimi ver! dedi.
Ben de ona hakkı olan ücreti arzettim. Fakat işçi ücretini almadan bıraktı ve uzaklaşıp gitti. Ben de onun pirincini her sene tekrar tekrar ekip çoğalttım, nihayet onun parasıyla bir sürü sığır topladım, bir de çoban tuttum. Bir müddet sonra o işçi bana geldi de:
−Allah’tan kork, bana zulmetme, hakkımı bana ver! dedi.
Ben de ona:
−Git şu görünen sığırları ve çobanı al, dedim.
Adam bana:
−Allah’tan kork, benimle alay etme! dedi.
Bende ona:
−Ben seninle alay etmiyorum, bu sığırları ve çobanı al dedim. O da bunları alıp gitti. Sen şüphesiz bilmektesin ki, ben bu işi sırf Senin rızânı kazanmak için yapmıştım. Bunun hatırına kayanın kalan kısmını da aç! dedi. Allah da onlardan kayayı açıp kurtardı’ buyurdu.”
Buhari, Müslim
c) Salih Kimselerin Dualarıyla Tevessül

Kul dara düştüğünde kendini Allah’a karşı günahkâr hissederek salih bir kimsenin duasını talep edebilir. Ancak bu kimse itikadı düzgün, ilim ve takva sahibi bir kimse olmalıdır. Bu tevessül türüne delil olarak Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Rabbimiz! Bizi ve imanda bizi geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla!”
Haşr: 10
Ayeti verilebilir. Ayrıca Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in:
“Mü’minin, müslüman bir kimsenin gıyabında kardeşi için yapmış olduğu dua kabul edilir.”
Müslim
Hadisi de bu tevessül türüne delildir. Yine Enes bin Malik (Radiyallahu Anh)’den rivayet edilen şu olay deliller cümlesindendir.
“Kıtlık zamanı Ömer (Radiyallahu Anh) Abbas bin Abdulmuttalib (Radiyallahu Anh) ile yağmur duasına çıkarak şöyle dua etti:
‘Allah’ım! Sana Nebi’miz ile tevessülde bulunurduk sen de bize yağmur yağdırırdın. Şimdi Sana Nebi’mizin amcası ile tevessülde bulunuyoruz. Bize yağmur indir.’ Ravi dedi ki: Yağmur inmiştir.”
Buhari
Ömer (Radiyallahu Anh)’ın sözünün anlamı:
Biz Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘den bizim için dua etmesini böylece onun duasıyla Allah’a yakın olmayı kastediyorduk. Şimdiyse Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Allah’ın rahmetine kavuştuğundan dolayı bizim için dua edemez. Bu nedenle bizim için dua etmesini amcasından istiyoruz.
Meşru tevessülün çeşitleri bunlardır. Bunların dışındakiler herhangi bir delile dayanmamaktadır. Meşru tevessül çeşitlerinin hükümleri farklıdır. Allah’ın isimleri ve sıfatları, iman ve tevhid ile tevessülde bulunmak vacip, salih ameller ve salih kimselerin dualarıyla tevessül ise müstehaptır.
Her müslümanın zorluk anında Allah’tan korkarak, O’ndan haya ederek ve sırf O’na itaatte bulunmak gayesiyle meşru tevessül çeşitleriyle Allah’a tevessülde bulunması gerekir.
2) Bid’at Tevessül ve Çeşitleri:

Allah’ın sevmediği ve hoşnut olmadığı söz, fiil ve inançlarla Allah’a yakınlık aramak bid’at tevessülün kapsamına girer. Bu tevessül çeşidi ile meşgul oluşları, bazı insanları Allah’ın göstermiş olduğu meşru tevessül şekillerinden gaflete düşürüp, onların bütün gayretlerinin boşa çıkıp hüsrana uğramalarına sebep olmuştur.
Şimdi Müslümanları uyarmak ve İslam’ın bu konudaki gerçeğini ortaya koymak üzere bid’at tevessülün bazı türlerini açıklamaya çalışalım.
a) Allah’a Bir Kimsenin Hatırı veya Makamı-Mevkii İle Tevessül:

Bid’at tevessül türlerinden birisi Allah’tan bir kimsenin hatırı, makamı-mevkii ile istekte bulunmaktır.
“Allah’ım! Nebi’nin veya kulun filancanın yüzüsuyu hürmetine senden isterim” demek böyledir. Böyle bir tevessül anlayışı İslam dininde yoktur. Allah-u Teâlâ’nın:
“Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”
Enâm: 38
Dediği Kur’an’da, veya Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ın:
“Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize tuvalete girmek dâhil her şeyi öğretti.”
Müslim
Diyerek kapsamını ortaya koyduğu sünnette bu tür tevessüle delil yoktur. Aynı şekilde sahabenin yaşantısında da bu türden örneklere rastlamak mümkün değildir. İslamın emrettiği, Allah’a güzel isimleri ve yüce sıfatlarıyla tevessülde bulunmaktır.
Bu bid’at tevessül türünde şayet kişi Allah’ın sultanlar, krallar gibi aracılara ihtiyacı olduğu şeklinde bir inanca sahip olursa bu onu büyük şirk’e sokar. Çünkü bu yaratıcıyı yaratılana benzetmektir. Bu çok kötü bir kıyastır.
Oysa Allah Subhanehu ve Teâlâ yarattıklarına kıyas edilemez. Allah’ın bir kulundan hoşnut olması için aracı gerekmez. Bir kuluna gazap ettiğinde de hiçbir aracı fayda vermez. Melek, Nebiler ya da her ne olursa olsun hiçbir mahluk Allah’a kıyas edilemez. Yaratılan her şey yaratana muhtaçtır. Yaratan ise ne aracıya ne de herhangi bir yaratılmışa muhtaç değildir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Onlar, Allah’tan başka, kendilerine göklerde ve yerde olan rızıktan hiç bir şey veremeyen ve buna asla güçleri yetmeyen şeylere ibadet ediyorlar. İşte böylece siz de Allah’a birtakım benzerler icat etmeyin. Çünkü Allah her şeyi bilir. Hâlbuki siz bilmezsiniz.”
Nahl: 73-74
İşte bu nedenle sahabe, vefatından sonra Allah Rasulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessül etmeyi bırakıp dua etmesi için amcası Abbas (Radiyallahu Anh)’a yönelmiştir. Bu, onların Allah Rasulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sağlığında:
“Allah’ım! Nebi’nin yüzüsuyu hürmetine bize yağmur indir” dediklerini, O vefat ettikten sonra ise:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in amcası Abbas (Radiyallahu Anh)’ın hürmetine” demeye başladıklarını göstermez.
Bu tür bid’at duaların ne Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünnetinde ne de Allah’ın kitabında bir yeri olmadığını iyi bildikleri için böyle bir şeye başvurmamışlardır. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in vefatından sonra, bir kimsenin hatırıyla tevessül caiz olsaydı onun hatırıyla tevessül öncelik kazanırdı. Bu tür tevessül Mekke müşriklerinin şirkiyle benzeşmektedir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Onlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.”
Zümer: 3
Makamı-mevkii ne olursa olsun bir yaratılmış ile herhangi bir fayda sağlamak veya bir zararı başından savmak için güç yetirir olduğuna inanarak tevessülde bulunmak büyük şirktir. Allah korusun insanı dinden çıkarır.
b) Ölmüş Evliya ve Salihlere Seslenmek, Onlardan Yardım Dilemek, Adaklar Adamak:

Salih kimselere seslenerek, onları çağırmak, onlara adak adamak gibi fiiller Allah’ın dininden değildir. Bunlar tevhidi ortadan kaldıran, büyük şirk kapsamına giren fiillerdir. Bir kimsenin:
“Ey Seyyidim filan, ey şeyhim falan!... Elimden tut, şu hacetimi gider” türünden sözler sarfetmesi bu türün kapsamındandır. Ölmüş kimselere adak adamak da meşru bir tevessül türü değildir. Bir kimsenin:
“Ey efendim filan! Allah beni rızıklandırırsa... şu dileğim yerine gelirse... senin için şunları yapacağım, kurban keseceğim” vb. sözleri bu bağlamdadır. Bunların tümü ibadet türü olan dua ve adağı Allah’tan başkasına sarfetmektir ki İslam dini bu gibi şeylerden uzaktır. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ekinlerinden, hayvanlarından Allah’a pay ayırıp dediler ki Bu Allah’ın iddialarına göre bu da ortak koştuklarımızındır. Ortak koştukları için olanlardan Allah’a pay düşmez. Allah için ayırdıklarından ise ortak koştuklarına da aktarırlar. Ne kadar kötü hüküm veriyorlar.”
Enâm: 136
Allah’tan başkasına yönelmek, onlara duada bulunmak, onlar için türbeler yapıp içinde mum yakmak ki günümüzde birçok cahil kimse bunları İslâm adına yapmaktadır. Ne Nebi’mizin ne de Selefi Salih’in yapmadığı İslama zıt davranış biçimleridir. Çünkü onlar dua’nın sadece Allah’a edilmesi gerektiğine inanan kimselerdi. Şu ayetle emrolundukları gibi Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Kullarım sana benden sorarlarsa bilsinler ki ben yakınım. Dua ettiğinde bana dua edene karşılık veririm. Öyleyse çağrıma karşılık versinler ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulurlar.”
Bakara: 186
Ve Muvahhidlerin İmamı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de onlara şunu öğretmiştir:
“Dua, ibadetin ta kendisidir.”
Tirmizî
Dua ibadet iken nasıl olur da Allah’a mahsus bir ibadet biçimi O’ndan başkasına sarfedilebilir? Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Eğer onları çağırırsanız, sizin çağırmanızı işitmezler. Eğer işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin (onları Allah’a) ortak koşmanızı reddederler. (Bu gerçeği) sana, her şeyden haberi olan (Allah’tan) başka hiç kimse haber veremez.”
Fatır: 14
Bil ki, bu amellerin bütünü tevhidle, Nebi’lerin gönderiliş amacı ile çelişmektedir. Nebi’ler, Allah’tan başkasına ibadeti ortadan kaldırıp, ibadeti yalnızca bir olan Allah’a yöneltmek için gönderilmişlerdir. Yine Nebi’ler, Allah’ın amelleri kabulü için şu iki şartın yerine gelmesi gerektiğini beyan etmişlerdir. Bu şartlar:
1) Amelin salih olması

2) Allah’ın şeriatine uygun olmasıdır.

Allah şirkten başka her şeyi bağışlar. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz Allah, şirkten başka her şeyi dilediği kimsede bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse büyük bir iftirada bulunmuştur.”
Nisa: 48
c) Velilerin Ruhlarına Kurban Kesmek ve Kabirleri Etrafında Ta’zimde Bulunmak:

Günümüzde cahillerin yaptığı işlerden bazıları, velilerin türbeleri önünde kurban kesmek, belirli zamanlarda etrafında toplanıp ta’zimde bulunmak, şifa umuduyla hastaları onlara taşımak, oralarda geceleyip ölmüş olan velilerden şefaat istemek, onlara seslenip dua talep etmek, onlardan meded ummak gibi şeylerdir. Bunların tümü Allah’ın şeriatinde bulunmayan cahiliyye işi sapıkça bid’atlerdir. Allah’a, ibadette başkalarını ortak koşmaktır. Allah, bu tür şirklerden kullarını sakındırmıştır. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.”
Nisa: 36
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Bile bile Allah’a eşler koşmayın.”
Bakara: 22
Bu işleri yapanla, yapılmasına rıza gösteren hüküm açısından aynı konumdadır. Bu hüküm şirktir, iman ettikten sonra küfre sapmaktır. Allah cümlemizi bundan korusun...
Şaşırtıcı bir gerçektir ki, bu tür bid’at tevessüllere başvuran kimseler meşru tevessül çeşitlerini kullanmak yönünden pek zayıftırlar. Kur’an ve sünnet kaynaklı meşru tevessül çeşitlerini bırakıp kendi uydurdukları dualar ve bid’at tevessül çeşitleriyle Allah’a yakın olmayı ummaktadırlar. Oysa Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ve ashabının uygulamaları bu konuda en hayırlı ve en faydalı olanıdır. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Hayırlı olanı daha aşağısıyla mı değişiyorsunuz.”
Bakara: 61
İnkâr edilmeleri dinde asıl olan, iftira yolu ile ona eklenmeye yeltenilen bu gibi bid’atleri ilk defa reddeden biz değiliz. Bilakis bu, sahabe, tabiûn ve dört imam ile kıyamete kadar onlara uyan kimselerin yoludur.
Müslümanların Tevessül Konusunda Yanlışa Düşme Nedenleri

1) En önemli sebep taklittir. Taklit, bir kimsenin herhangi bir delile dayandırmadığı bir görüşünü, kabullenmektir. Bu, şer’i açıdan yanlış bir tutumdur ve yasaktır. Mukallid, delilini bilmeden taklit ettiği kimsenin görüşünü aksi sabit olsa da bağnazca savunan kimsedir. Allah birçok ayette bu tutumdan sakındırmıştır. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Onlara Haydi, Allah’ın indirdiğine ve Rasule gelin, dendiğinde derler ki babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyler bize yeter. Ya babaları bir şey bilmeyen, doğru yola ermemiş kimseler idiyse?...”
Maide: 104
Selef âlimleri ve müçtehid imamlar aynı şekilde taklitten sakındırmışlardır. Zira taklit, çekişme, zayıflık ve saflarda bölünme sebebidir. Bu nedenle bütün meselelerde tek bir kişiyi taklit eden bir sahabiye rastlamak mümkün değildir.
Dört İmâm da görüşlerinde bağnaz bir tutum içerisine girmeyip kendilerine Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sahih bir hadisi ulaştığında derhal görüşlerini terketmişlerdir. Ayrıca kullandıkları delilleri bilmeksizin kendilerini taklit etmekten başkalarını sakındırmışlar, şu ayetin manasını hakkıyla anlamış olduklarını ortaya koymuşlardır. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Size indirilene uyun. Ondan başkasını dost edinip de uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!..”
Araf: 3
2) Bir konuyu değerlendirirken ayet ve hadislerin bir kısmını alıp bir kısmını almamak. Bununla beraber, delil edindikleri ayet ve hadisler de, hâlbuki ne onların ispat etmek istediklerine delil olabilir, ne de görüşlerini destekler mahiyettedir. Ancak kesin olan şu ki; onlar nasların delalet ettiği doğru tefsiri bilmiyorlar, ya da onları delalet ettiğinden çok uzak anlamlara tevil ediyorlar. Şu ayette olduğu gibi Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve ona doğru vesile arayın.”
Maide: 35
Bu ayette “vesile” den murad, taat ve hoşnut olduğu amellerle Allah’a yakın olmaktır. Müfessirler arasında bu konuda ihtilaf yoktur. Oysa bazı kimseler bu ayeti Allah’tan başkasından medet ummaya delil getirmektedirler. Bu, Allah’ın kelamını tahrif etmektir. Allah’ın emrettiği vesile, müfessirlerin ittifak ettiği gibi salih ameller vasıtasıyla Allah’a yakın olma talebidir.
Bazı kimselerin bahsi geçen Yağmur Duası hadisinde Ömer (Radiyallahu Anh)’ın Abbas (Radiyallahu Anh)’la yaptığı tevessülü, Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e yakınlığı nedeniyle zatiyle yapmış bir tevessül olarak değerlendirmeleri buna örnektir.
Peki o zaman, Muaviye’nin ve diğer müslümanların Yezid bin Esved el Cüreşî ile yaptıkları tevessüle ne buyrulur?...
Cureşi dua eder etmez yağmur yağmaya başlamıştır. Bu konuya örnek olarak Âmâ hadisini de verebiliriz. Âmânın biri Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek:
−Bana afiyet vermesi için Allah’a dua et der. Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona:
−“Dilersen dua ederim. Dilersen sabredersin. Bu senin için daha hayırlıdır” der. Âmâ da:
−Dua et” diye ısrarını bildirir. Bunun üzerine Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona güzel bir şekilde abdest alıp şu duayı söylemesini emreder.
“Allah’ım! Sana Rasulün Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile yöneliyorum. Ey Muhammed! Hacetimin giderilmesi için seninle Rabbime yöneliyorum. Allah’ım! Benim hakkımda onu şefaatçi kıl!” Adam denileni yapar ve gözleri açılır. Hadiste görüldüğü gibi Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den dua talebi vardır. Aynı zamanda Allah’ın Rasulünün duasını kabulü için âmâ da dua etmekte “Allah’ım! Benim hakkımda onu şefaatçi kıl” demektedir.
3) Aslı astarı olmayan hatta bazen dinin asıllarıyla çelişen uydurma hadislerle ve Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e nisbeti kesinlik kazanmamış zayıf hadislerle amel etmek. Örnek olması hasebiyle bunlardan birkaçını zikredelim.
“Makamımla tevessülde bulunun. Şüphesiz Allah katında makamım büyüktür”
Bu hadis uydurmadır, batıldır.
“Âdem (Aleyhisselam) günah işleyince dedi ki:
−Ya Rab! Muhammed’in hakkı için senden beni bağışlamanı dilerim. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ:
−“Ey Âdem! Henüz yaratmadığım halde Muhammed’i nasıl biliyorsun?” diye sordu. Âdem (Aleyhisselam):
−Ya Rab! Beni elinle yaratıp bana ruhundan üfleyince başımı kaldırdım ve arşın direkleri üzerinde şu yazıyı gördüm:
La ilahe İllallah Muhammeden Rasulullah. Bildim ki Sen adının yanına ancak en sevdiğin kimsenin adını yazarsın Allah-u Allah-u Teâlâ’da şöyle buyurdu:
−“Seni bağışladım Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım.”
İmam Zehebi (Rahmetullahi Aleyh) “Mizan” adlı eserinde der ki:
Bu haber batıldır, uydurmadır.
”Herkim evinden namaza çıkıp Allah’ım! Senden isteyenler hakkı için bu yürüyüşüm hakkı için senden isterim, derse dileği kabul olur.”
Bu hadis zayıftır. İbni Teymiyye ve Zehebi (Rahmetullahi Aleyh) bu hadisi zayıf görmüşlerdir.
Son Olarak:
Muvahhid bir kula düşen, kişiyi büyük şirke, küçük şirke veya haram olan bir bid’ate düşüren bid’at tevessül türlerinden sakınmaktır. Zira bu, duada haddi aşmaktır ve duanın karşılıksız kalmasını gerektirir.
Çünkü Allah (Azze ve Celle) ancak şer’i ölçüler içerisindeki duaları kabul eder. Ayrıca mü’min kul, dualarını Kur’an ve Sünnet’ten seçmeye özen göstermelidir. Zira bu, kabul edilme açısından daha güvenilirdir ve de kişiye sevap kazandırır.
Allah’ım! Güzel isimlerin, yüce sıfatların, Sana olan imanımız, Rasulüne duyduğumuz sevgi ve sünnetine olan bağlılığımız, ancak senin vechini gözettiğimiz salih amellerimiz ve içimizden salih kimselerin duasıyla Sana yakınlık umarız. Bizleri yolunda çaba gösteren, yoluna çağıran Nebin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünnetine bağlı, haktan ayrılmayan muvahhid kimseler kılmanı, bizi düşmanlarımıza galip getirip aziz dinin islamı yüceltmeyi bizlere nasip etmeni Senden dileriz.
 
Üst Ana Sayfa Alt