Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tevhid'in Farklı Anlamları

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Tevhid'in Farklı Anlamları


Bazı kimseler “Tevhid” in sadece tek ilâhın varlığını onaylamak ve Allah'ın her şeyin yaratıcısı olduğuna inanmakta n ibaret olduğunu sanıyorlar. Buna “Tevhid-i Efal (fiiller bakımından Tevhid)” deniyor.

Bazı kelâm alimleri de Tevhidin bu yorumunu anlatmak için uzun açıklamalar yapmışlardır. Bu yorumu yaparken ya birden çok ilâhın varlığının farzedilm esi halinde bunun “kudret” ve “kemal” nitelikle rinde eksikliğe yol açacağından, birden çok “failin (yaratıcının)” bir tek “meful (yaratık)” etki çatışmasına düşeceği gerçeğinden hareket etmişler veya başka gerekçelere dayanmışlardır.

Söz konusu kelâmcılar böylece Allah'ın birliği ilkesini oturttukl arını, Allah muktedir olmak demek olduğunu sanmışlardır. Bu durumda Allah'dan başka hiç kimsenin yaratma gücünde olmadığı ispat edildiği takdirde onlara göre “lâilâhe illellah (Allahdan başka ibadete layık ilâh yoktur)” ilkesi gerçekleşmiş oluyordu.

Oysa bilemedil er ki; Tevhidin bu anlamını İslâmda önceki müşrik araplar bile kabul ediyorlar dı. Nitekim bu gerçeği bize şu ayetler haber vermekted ir:

“Eğer onlara “Gökleri ve yeri kim yarattı” diye soracak olsan mutlak “Allah yarattı” diyecekle rdir.” (Lokman: 25)

“De ki; “Biliyorsa nız, söyleyin bakalım: Dünya ve dünyadaki her şey kime aittir? Onlar “Allah'a aittir” diyecekle rdir.” (Mü'minun: 84)

“Onların çoğu Allah'a ortak koşmaksızın O'na inanmazla r.” (Yusuf: 106)

Ünlü sahabi İbn-i Abbas (Allah ondan razı olsun) müşriklerin bu inanç çelişkisini:

“Eğer onlara “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye soracak olursan “Allah'dır” derler, ama buna rağmen Allah'dan başkasına taparlar(ibadet ederler)” diyerek gayet sade bir dille açıklıyor.”

“Tevhid”in bu yorumu, hiç kuskusuz “Tevhid”in gerekli şartıdır, ama yeterli şartı değildir.

Yani sırf bu kadarlık bir “Tevhid” inancı ile günahların en büyüğü olan ve Allah'ın af kapsamı dışında tuttuğu “müşriklik” günahından kurtulmak mümkün değildir.

Müşriklikten tamamen uzak sayılabilmek için; bu temel inanç yanında;

- Kulluğu ve dini sırf Allah'a yöneltmek (has kılmak) ondan başka hiçbir şeye kulluk sunmamak (ibadet etmemek) ve ayrıca;

- O’nun direktifl eri uyarınca kendisine kulluk (ibadet) etmek gerekir. Ancak o zaman din tümü iIe Allah'a yöneltilmiş (has kılınmış) olur.

“İlâh” deyince kalbler tarafından “yüceliği” benimsene n, kulluğa müstahak tek merci olarak bilinen, bütün sıfatlarında eksiksiz bir yetkinliğe sahip olduğu kabul edilen “Tek bir Allah”ı düşünmek gerekir.

- Onun dışında hiç bir nesnenin,varlığın kulluğa ve sevilmeye müstahak olamayacağını kesinleştirmek lâzımdır.

- Onun rızasını amaçlamayan her ibadet “batıl”dır.

- O'ndan başkasına kulluk sunmak (ibadet etmek), O'ndan başkasını sevmek “fesada (yıkıma)” götürür diye inanmalıdır.

Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Eğer yerde ve göklerde. Allah’dan başka ilahlar olsaydı, yer de gökler de fesada uğrar, kargaşalığa düşerdi.” (Enbiya: 22)

Bazı kelâm bilginler inin sandıkları gibi bu ayet, sadece Allah'ın ortaksız birliğine delil olan “yetki çatışması”nı ifade etmez. Çünkü yetki çatışması, herhangi bir yaratığın var olmasını engeller, yoksa varlık alanına intikal etmiş yaratıkların fesada (kargaşalığa ve yıkıma) uğramasını gerektirm ez.

Birinci anlam yapıcı oluşturucu faktörlerden olan ilk sebepler ile ilgili iken; ikinci anlam amaçları oluşturan hikmetler ile ilgilidir . Cenab-ı Allah'ın:

“Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım isteriz.” şeklindeki buyruğu gibi. (Fatiha: 4)

Bu ayette asıl amaç olan “gaye” bu gayeye ulaştıran “vesile”den önde tutulmakt adır.

Bu arada tasavvuf metodu uyarınca “Tevhid” ilkesini açıklamaya çalışan bazı kimselerd e Allah'ın birliğini onaylamanın “gaye” ve bu inançta “yok olmanın (fena fillâh telâkkisinin)” “son” olduğunu, bu safhaya ulaşan kimseden şeriatın “iyi” diye ilân ettikleri şeyleri iyi sayıp “kötü” olduğunu belirttiği şeyleri kötü sayma yükümlülüğünün düşeceğini sanmışlardır. Bu anlayış, onları emirleri, yasakları, vaadleri ve uyanları geçersiz ve fonksiyon suz saymaya sürüklemiştir.

Bu kimseler böyle düşünmekle Allah'ın (c.c.) tüm varlıkları içeren “meşiyeti (dileği)” ile sadece ibadetler e özgü olan “rızası” ve “muhabbeti” arasında, her şeyi kapsamı altına alan kudreti dolayısıyle iyi-kötü herkesi içeren geniş kapsamlı sözleri ile sadece peygamber leri ile dostlarının onayladığı dini sözleri arasında fark gözetmemiş olmaktadırlar. Daha doğrusu bu iki kategori arasında var olan büyük farkı kavramamış olmaktadırlar.

Başka bir deyimle kul, Allah'ın, iyi-kötü, mümin-kâfir bütün kulları içeren yaygın ilâhlığı yanında, sırf mümin kullarına özgü olan ilâhlığını da onaylamalı, şehadet kelimesin i dile getirirke n bu özel anlamı da kasdetmel idir.

O mümin kullar ki; sırf Allah'a kulluk ederler, O'nun emirlerin e uyarlar ve peygamber lerine uyarlar. Aşağıdaki ayetleri bu anlayışla okuyup yorumlama mız gerekir:

“Yoksa biz inanıp iyi ameller işleyenleri, yer yüzünde bozguncul uk çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yoksa Allah'ın azabından sakınanları yoldan çıkmışlar gibi mi tutacağız?” (Sad: 28)

“Yoksa kötülük işleyen kimseler, kendileri ni inanıp iyi ameller işleyenler gibi tutacağımızı mı sanıyorlar? Hayatları ve ölümleri aynı onlar gibi olacak diye mi düşünüyorlar. Verdikler i hüküm ne kadar yanlıştır!” (Casiye: 21)

“Biz hiç müslümanları, mücrimlerle bir tutar mıyız?” (Kalem: 35)

Allah'ın dostları ile düşmanları arasında, emrettiği ve farz kıldığı iman, ve salih amel ile hoşlanmadığı, yasakladığı ve nefret ettiği küfür, fasıklık ve isyan arasında fark gözetmeyenler; Allah'ın kudretini n, dileğinin ve yaratıcılığının herşeyi kapsamına aldığını onaylamak la birlikte bu ayırımı yapmayanl ar, Allah tarafından inanç tarzları bize şu ayette anlatılan müşrikler ile aynı paralele girerler:

“Müşrikler “Eğer Allah dileseydi, ne biz ne de babalarımız Allah'dan başkasına tapmaz ve O'nun haram kıldıklarından başka hiç bir şeyi haram saymazdık” derler.” (Nahl: 35)
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt