H
Çevrimdışı
S)-TİLAVET VE ŞÜKÜR SECDESİ
Tilavet Secdesinin Fazileti ve Kur'ân'daki Secde Ayetleri
903/1773- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahü anh)[1]
Rasûlullah (Satiatiahaaleyhi w-seiie/n) dedi ki:
"Adem oğlu secde (ayeti) okuyup (secde ettiği) [2] zaman şeytan ağlar halde şöyle diyerek uzaklaşır:
'Eyvah. O secde ile emrolundu ve secde etti. Ona cennet var. Ben ise secde ile emrolundum ve isyan ettim. Bana da ateş (cehennem) var."'[3]
904/1114-Ebu'â-Derda:dan (Radıyaiiaha anh): [4]
Hz. Peygamber'le (Saitoiiahtı aleyhi ve setum) (Kur'ân'daki) on bir (yer için) secde ettim. Onlardan birisi de Necm suresinin secdesiydi. [5]
Açıklama
Kur'ân'daki tilavet secdelerinin sayısı on beştir: Bununla ilgili bazı rivayetler: -Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyallahü anh) başka tarikle gelen rivayet:
Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyallahü anh):[6]
Hz. Peygamber'le (Kur'ân'daki) on bir (yer için) secde ellim, onların içinde mufassal sureler yoktu: A'râf, Ra'd, Nahl, Benû İsrail, Meryem, Hac, Secde, Furkan, Süleyman (Nemf), Secde, Sâd ve Havamîm (Ha mim ile başlayan) surclerdeki secdeler.
-Amrb. Âs'tan (Radıyaltahüanh)gelen rivayet:
Amr b. Âs'tan fRadıyallahü anh): [7]
Rasûlullah onu Kur'ân'daki on beş secde ayetini okuttu. Onlardan üç tanesi mufassal surelerde, iki tanesi de Hac sürecindedir. [8]
Tilavet Secdesinde Okunan Dua
Allah Teâlâ buyurdu:
"De ki: Siz ona ister inanın, İster inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'ân) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar. Ve derlerdi ki: Rabbîmizi teşbih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir. Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kur'ân okumak) onların saygısını artırır." (İsra, 17/107-109) (Secde ayeti) [9]
905/1775-Hz. Aİşe'deil (Radıyallahü anha):[10]
Rasûlullah (Saitaiiaha aleyhi ve seiiem) Kur'ân'daki secdesinde şöyle derdi: "Yüzüm onu yaratana, hareketi/gücü[11] ve kuvvetiyle onda kulak ve göz var edene secde etti."
NOT: Tilavet secdesinde okunan dua ya da zikir namaz secdesİndekinin aynısıdır, yani 'Subhane Rabbiye'l-a'lâ" denir.
Ayrıca 'Subhane Rabbina in kâne va'dü Rabbina le mefûlâ' okumak müs-tehabdır. Çünkü Aliah Teâlâ secdeye kapanan velilerinin böyle söylediklerini ifade etmektedir. [12]
Yukarıda geçen zikri yapmak da sünnettir. [13]
Namazda Cehrî (Açıktan) ve Sırrî (Sessiz Olarak) Olarak Secde Ayetlerinin Okunması
906/1776-EbÜ Rafı'den: [14]
Ebû Hüreyre (Radıyatiahn anh) ile yatsı namazı kıldım. 'İze's-semâü'n-
şakkat' (suresini) okudu ve secde etti. Ben ona:
'Ey Ebû Hüreyre! (Bu ne secdesi?)[15] deyince şöyle cevap verdi: 'Ben Ebu'l-Kasım (Hz. Muhammed)'in (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) arkasında
bu surede secde ettim. Ben o secdeye ölünceye kadar[16] devam edeceğim.'[17]
907/1777-İbn Ömer'den (Radıyallahü anhüına) [18]
Hz. Peygamber ısaiiatiahü aleyhi ve setitm) öğle namazının ilk rekâtında (kıyamdayken) secdeye gitti. Ashabı onun 'Tenzilü's-secde' suresini okuduğunu anladı gördü.
§(Râvi Süleyman et-Teymî) şöyle dedi: 'Ben bunu Ebû Miclez'in kendisinden işitmedim.[19]
Açıklama
Râvilerden Süleyman et-Teymî senedde tedlis yaptı. Kendisi ile Ebû Miclez arasındaki râviyi zikretmedi. Ancak sorumluluktan-kurtulmak için kendisinin bunu Ebû Miclez'den işitmediğini de ifade etti.
Bu konudaki hadislerden sesli ve sessiz okunan bütün namazlarda imamla ya da münferit olsun secde ayetlerini okumanın ve secde yapmanın meşru olduğu görülmektedir. Bu konudaki ihtilaf:
1-İmam Ebû Hanife ve Ahmed b. Hanbel'e göre sessiz namazlarda cemaatin şaşırması söz konusu olduğunda secde ayeti okumak ve secdeye gitmek mekruhtur.[20]
2-1. Malik'e göre farz namazlarda cemaatin şaşırması söz konusu olduğunda ya da bunu adet haline getirerek secde ayeti okumak ve secdeye gitmek mekruhtur. [21]
3-İ. Şafiî'ye göre mekruh değildir. [22]
Secde Ayetini Okuyan ve Dinleyen Secde Eder
908/1778-İbn Ömer'den (Radıyaüahuankama); [23]
Rasûlullah (Saiiatiahu aleyhi ve seiiem) bize (Kur'ân'dan) sure okur, sonra secde ayeti(ne gelince onu da) okur, secde eder ve biz de kendisiyle beraber secde ederdik. (Kalabalıktan bazen) birimiz alnını koyacak bir yer bile bulamazdı.
NOT: İzdihamdan dolayı secde eımek için yer bulamayan kişinin durumunda ihtilaf edildi:
1-Hz. Ömer'e göre bu durumda kişi kardeşinin sırtına secde eder. Hanefi ve Hanbeliler bu görüşü aldılar.
2-Atâ ve Zührî'ye göre secde edecek yer bulamayan, diğerleri secdeden kalkıncaya kadar bekler, sonra secde eder. Maliki mezhebinin görüşü de bu şekildedir.
3-Şafiîlerde ise iki görüş vardır: a-Bu durumda kardeşinin sırtına secde eder, b-Ya da muhayyerdir, dilerse o şekilde secde eder, dilerse bekler sonra yere secde eder.[24]
909/1779-İbn Ömer'den (Radiyallahü anhüma)'[25]
Rasûlullah (Saiiatiahu aleyhi ve seiiem) bize Kur'ân öğretirdi. Kur'ân'daki secde ayetine geldiğinde secde etti, biz de kendisiyle beraber secde ettik.[26]
Açıklama
Dinleyenin secde etme zorunluluğu hakkında müçtehid alimlerin görüşleri:
I-Hanefi mezhebine göre secde ayetini işitene de secde yapmak vaciptir.
2-Şafiîlere göre dinleme kastı olmadıkça, bu ayeti duyan kişiye secde sünnet değildir.
Mafikiler ve Hanbeliler de Şafiî mezhebinin görüşündedirler. Ancak Malikiler dinleme kastının Kur'ân'in kıraatini ya da ahkamını öğrenmek olmasını şart koştular. Hanbeîiler ise okuyan ve dinleyen fmüstemi') kişinin secde yapmasını şart koştular, duyan (sami') için secde gerekmez, sünnet değildir, dediler.
Bu ihtilaf yukarıdaki ve ilgili hadislerin farklı anlaşılmasından kaynaklanmaktadır.
§Tilavet secdesi yapılırken tekbir getirmenin meşruiyetinde ihtilaf edildi:
1-Hanefi ve Maliklere göre burada başlama tekbiri sünnettir.
2-Bazı Şafiî alimlerine göre tilavet secdesine giderken iftitah tekbiri yanında nakil için de tekbir alınmalı.
-Bir kısım Şafiî alimleri de bilakis oturduğunda teşehhüd okur ve selam verir, dediler.
3-HanbeIilere göre ise secdeye giderken ve doğrulurken tekbir alınır, ancak iftitah tekbiri yoktur.[27]
Mufassal Surelerde Secde Yoktur Diyenlerin Delili
910/1780-Zeyd b. Sabitken (Radıyallahüanh):[28]
Hz. Peygamber'e (Saiiaiiahu aleyhi ve seüem) Necm suresini okudum, secde yapmadı.
NOT: Tilavet secdesinin vacip ya da sünnet oimasi konusunda alimlerin görüşleri:
1-Bu hadisten dolayı Maliki, Şafiî ve Hanbelîlere göre secde vacip değil, sünnettir.
2-Ebû Sevr'e göre sadece Necm suresinde secde zorunluluğu yoktur, sünnettir, diğerleri vaciptir.
3-Hanefilere göre ise bu yerlerde secde etmek vaciptir. Yukarıdaki hadisten muhayyerlik sonucu çıkmaz. Belki Rasûlullah sonra secde edecektir, böyle bir ihtimal bulunduğu için de asıl hükümden ayrılmak doğru değildir. [29]
Mufassal Surelerde Secde Vardır Diyenlerin Delili
911/1781-îbn Mes'Ûd'dan (Radıyailahüanh). [30]
Hz. Peygamber (Satiaitahü aleyhi ve seüem) Necm suresinde secde etti. Müslümanlar (ve müşrikler de) secde ettiler. Ancak Kureyş'ten bir kişi yerden bir avuç toprak alıp alnına götürdü ve ona secde yaptı.
§Abdullah ekledi: Daha sonra o kişinin (Bedir savaşında) kafir olarak öldürüldüğünü gördüm.[31]
Açıklama
Başka tarikten gelen sahih rivayetlerde Hz. Peygamber Mekke'de Necm suresini okuduğunda Müslümanlarla birlikte müşrikler de secdeye gitmişlerdi. Bu rivayet:
İbn Abbas'tan (RadıyaUahü anhüma)[32]
Hz. Peygamber Necm suresinde secde yaptı, kendisiyle birlikte Müslümanlar, müşrikler, ins ve cin secde yaptılar.
§Buhari'deki aynı yerde secdeye gitmeyen kişinin Ümeyye b. Halef olduğu belirtildi. [33]
912/1782-Ebû Hüreyre'den[34]
Hz. Peygamber (Sailalîahü aleyhi ve seitem) Necm suresini okudu, secde yaptı, onunla birlikte şöhret (öne çıkma) meraklısı iki kişi dışında herkes secdeye gitti. [35]
913/1783-Cafer b. Muttalib b. Ebû Vedâe babasından nakletti: [36]
Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) Mekke'de Necm suresini okudu ve secde yaptı, yanındakiler de secdeye gitti. Ben başımı kaldırdım ve secde etmekten kaçındım. O gün Muttalib Müslüman değildi. (Müslüman olduktan) sonra kimin o sureyi (secde ayetini) okuduğunu duyduysa secde etti.
§Aynı râviden ikinci tarikle gelen rivayet:
Rasûluilah'ı Necm suresini (okuduğunda) secde ederken gördüm, onunla birlikte insanlar da secde etti.
(Râvi) Muttalib dedi ki: 'Ben o günlerde müşrik olduğum için secde yapmadım.'
Muttalib ekledi: 'O suredeki secdeyi bir daha bırakmayacağım.'[37]
914/1784-Ebü Hüreyre'den[38]
'îze's-semâün şakkat' ve 4Ikra' bismi Rabbike' (surelerini) okuduğunda Rasûtullah'la (Sailalîahü aleyhi ir seiienu birlikte secde yaptık. [39]
Açıklama
Bu rivayetler Mufassal olan surelerde de secde yapmanın vücûbiyetini göstermektedir. Cumhurun görüşü bu şekildedir. Malikilere göre ise Mufassal surelerde secde zorunluluğu yoktur. Onların delili:
İbn Abbas'tan (Radtyallahüanhüma): [40]
Rasûlullah (Sallallalıü aleyhi ve seitem) Medine'ye hicret ettikten sonra Mufassal suerelerde(ki secde ayetlerinde) secde etmedi.
§îbn Abbas'tan gelen bu rivayetin senedi Nevevi[41] İbn Hacer[42] gibi alimlere göre zayıf, İbn Abdilber'e[43] göre ise münkerdir. Ayrıca Ebû Hüreyre'nin haber verdiği (914/1784 nolu) rivayet çok açıktır. Bizzat Ebû Hüreyre Rasölullah'la secde yaptıklarını beyan etmektedir. Ebû Hüreyre ise Peygamberimizin Medine'deki son dönemlerinde Müslüman olan kişilerden olduğu malumdur.
§Necm suresi okunduğunda Müslümanlarla birlikte müşriklerinde secdeye gitmesi farklı şekillerde anlaşıldı. Bu konuda en güzel yorum rahmetli Seyyid Kutub tarafından yapıldı:
".. .AllahTeâlâ buyurdu:
"Bu Kur'ân sizin tuhafınıza mı gidiyor?
Onu dinlerken ağlayacağınız yerde gülüyorsunuz.
Siz gaflet içinde yüzüyorsunuz."
Ayetteki orjinal deyimle "bu söz" yani Kur'ân, son derece ciddi ve önemlidir. İnsanların omuzlarına büyük görevler yüklediği gibi aynı zamanda kendilerini eksiksiz bir hayat sistemine iletiyor. Öyleyse onun nesini tuhaf görüyorlar, neresine gülüyorlar? Oysa onun yansıttığı katıksız ciddiyet, Önerdiği büyük yükümlülükler ve İnsanları bekleyen, yeryüzündeki hayatlarına ilişkin hesaplaşma, bütün bunlar ağlanacak bir durumla karşı karşıya olduklarını gösterir. Üstelik o hesaplaşmanın ötesinde daha nice korkunçluklarla ve sıkıntılarla yüz yüze geleceklerdir.
Bu noktada müşriklere gök gürlcmesinİ andıran bir uyarı yöneltiliyor. Kulaklarını ve gönüllerini tırmalayan yüksek bir ses tonunun yankısı ile sarsılıyorlar. Uçurumun kenarında titreşen bu şaşkınları kendi insiyatifleri ile yapmaları gereken bir görevi yerine getirmeye çağırıyor. Okuyoruz:
'Haydi, hemen Allah 'a secde edin, O'na kuttuk edin.'
Uzun bir hazırlama aşamasından sonra sure, işte bu kalpleri titreten, ürpertici ve akılları baştan alıcı bir çığlıkla noktalanıyctr.
Bundan dolayı dinleyenler hemen secdeye kapandılar. Müşrik oldukları halde bazıları da secdeye vardılar. Vahyi ve Kur'ân'ı şüphe ile karşıladıkları, Allah ve Peygamber hakkında tartıştıkları halde secdeye yattılar.
Kalplerine ardarda inen bu müthiş darbelerin etkisi altında alınlarını yere koydular. Peygamberimiz bu sureyi okuyor. Dinleyiciler arasında Müslümanlar da vardır, müşrikler de. Surenin sonunda Peygamberimiz secdeye kapanınca bütün Müslüman ve müşrik dinleyicileri onunla birlikte secdeye varıyorlar. Kur'ân'ın bu müthiş etkisine karşı koyamıyorlar, onun büyüleyici yaptırım gücü karşısında direnemiyorlar. Bİr süre sonra kendilerine geldiklerinde anlaşılıyor ki yaptıkları secdenin bilincinde değildirler. Tıpki secde ederken ne yaptıklarının bilincinde olmadıkları gibi.
Değişik kanallardan gelen rivayetler bu olayı aktardıktan sonra bu şaşırtıcı gelişmeyi açıklama konusunda farklı görüşler öne sürüyorlar. Oysa olay aslında garip ve şaşırtıcı değildir. Sebep şu Kur'ân'ın hayret verici etkisi ve gönüllere yönelik müthiş yaptırım gücüdür.
Garanik Olayı veya Şeytan Ayetleri
Değişik rivayet kanallarının bize aktardığı bu olay, yani müşriklerin Müslümanlarla birlikte secde etmeleri olayı, uzun zaman kafamı kurcaladı. Onu bir türlü açıklayamıyor, tutarlı bir nedene bağ] ayamı yordu m. Fakat daha sonra yaşadığım bir olay, bu olayın içimde meydana getirdiği duygusal deneyim ufkumu genişletti. Bu deneyim sayesinde artık sözkonusu olayı açıklayabilmiş, asıl sebebini açık bir biçimde görebilmiştim.
"Garanik Olayı" diye anılan bu olay hakkındaki uydurma rivayetleri daha önce okumuştum. İbn SaU "Tabakat" adlı eserinde ve İbn Ceriı Tâberi, ünlü "Tarih"inde bu rivayetleri aktardıkları gibi kimi tefsir bilginleri de aşağıdaki ayetleri açıklarken bu söylentilere yer vermişlerdir.
"Senden önce gönderdiğimiz bütün resuller ve nebiler bir şey dilediklerinde şeytan, bu dileklerine mutlaka birtakım beşeri arzular karıştırırdı. Fakat
Tilave eŞükür Secdesi
Allah, şeytanın körüklediği bu arzuları her defasında gidererek arkasından ayetlerini pekiştirirdi. Allah her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir.
Amaç şeytanın körüklediği bu arzular vesilesi ile kalpleri hasta olanları ve katı yüreklileri sınavdan geçirmektir. Hiç kuşkusuz zalimler gerçeğe son derece uzak düşen bir ayrılığa saplanmışlardır." (Hacc Suresi, 52-53)
Ünlü tefsir alimi İbn Kesir, tefsirinde bu rivayetlerden sözederken "Bunların tümünün rivayet zincirlerinde kopukluk var, aralarında rivayet zincirinin halkaları tamam olanına rastlamadım" der.
Bu rivayetlerin en ayrıntılısı, hurafelere en az batmış olanı ve Peygamberimize yönelik en az iftiraya yer vereni İbn Hatem'in aktardığı şu rivayettir. İbn Hatem diyor ki: Musa b. Ebu Musa Kufî'nin, .Muhammed b. İshak b. Şeybi, Muhammed b. Fuleyh ve Musa b. Akabe kanalı ile bize anlattığına göre İbn Şihab şöyle der:
"Necm suresi inmişti. O günlerde müşrikler şöyle diyorlardı: Eğer bu adam (yani Hz. Peygamber) bizim tanrılarımız hakkında saygılı bir dil kullansa biz de onu ve arkadaşlarını anlayışla karşılardık. Fakat o bizim tanrılarımıza karşı, dininin öbür karşıtları olan Yahudilere ve Hristiyanlara karşı kullandığından daha sert ve kırıcı sözler kullanıyor.
Bu sıralarda müşriklerin Peygamberimize ve arkadaşlarına yönelik baskıları ve yalanlama girişimleri doruk noktasına ulaşmıştı. Peygamberimiz bu eziyetlerden bıkmıştı. Adamların sapıklıkları O'nu üzüyor, bir an önce doğru yola gelmelerini temenni ediyordu. Necin suresi inip de "Lât ve uzza hakkındaki görüşünüz nedir? Ya bunların öbürü, üçüncüsü olan tnenat hakkında ne düşünüyorsunuz'!" ayetlerini okuyunca şeytan bu putların isimlerinin söylenişinden sonra araya girerek "Onlar kutsal kuğu kuşlarıdırlar. Kuşku yok ki, Allah katında onların aracılığı umulur" dedi. Bu sözleri şeytanın kendisi uydurmuştu, amacı zihinleri karıştırmaktı.
Bu iki cümle bütün Mekke müşriklerinin hoşuna gitmişti. Onları dilden dile aktarmaya koyulmuşlardı. Olaydan son derece memnun olmuşlar ve "Muhammed, eski dinine, atalarının inancına döndü" diyerek bu sevinçlerini dile getirmeye yönelmişlerdi.
Bu arada Peygamberimiz, surenin son ayetini okuyup da secdeye kapanınca Müslüman ve müşrik bütün dinleyicileri de secdeye kapandı. Sadece çok yaşlı bir ihtiyar olan Velİd b. Muğİre secdeye varamamıştı. O da avucuna doldurduğu toprağı yukan kaldırarak ona secde etmişti.
Her iki grup da taraftarlarının Peygamberimiz ile birlikte secde etmelerine şaşırmışlardı. Müslümanlar ise müşriklerin inanmadıkları, İkna olmadıkları halde secde etmelerine anlam veremiyorlardı. Çünkü şeytanın kulaklarına fısıldamış olduğu sözkonusu cümleleri işitmemişlerdi. Müşrikler ise istediklerine ermişlerdi. Şeytan, Peygamberimizin dileklerine müdahale ederek araya bazı cümleler katmış ve müşriklere bu sözleri Peygamberin kendisinin surenin bir parçası gibi okuduğunu sandirmiştı. Bunun üzerine müşrikler pullarına saygı gösterisi olarak secde etmişlerdi.
Bu sözler kısa sürede halk arasına yayıldı. Şeytan bu yayılmayı körüklemiş, öyle ki, yankıları Habeşistan'a kadar uzanarak, oradaki Müslümanların kulaklarına kadar varmıştı. Osman b. Maz'un ve arkadaşlarından oluşan Müslüman göçmenler Mekkelilerin topluca Müslüman olduklarını ve Peygamber İle birlikte namaz kıldıklarını işilmişlerdi. Velid b. Muğirc'nin de avucuna doldurduğu toprağa secde ettiğini. Müslümanların artık Mekke'de güven içinde yaşadıklarını haber almışlar, bu yüzden hemen Mekke'ye geri dönmüşlerdi.
Ama yüce Allah, şeytanın sözlerini silip atmış, ayetlerini sağlamlaştırmış ve bu aldatma girişiminden korumuştu. Bu amaçla "Senden önce gönderdiğimiz bütün resuller ve nebiler bir şey dilediklerinde şeytan bu dileklerine mutlaka birtakım beşerî arzular karıştırırdı' diye başlayan ayetleri indirdi. (Hacc Suresi, 52-53) Yüce Allah bu konudaki kesin hükmünü açıklayıp şeytanın uydurmalarını şilince müşrikler tekrar eski .sapıklıklarına ve nıüslümanlara yönelik düşmanlıklarına döndüler. Hatla bu düşmanlığın dozajını daha da arttırdılar." İfan Hatem'in sözleri burada sona eriyor.
Bu konuda daha aşın ve daha çok iftira dolu rivayetler de vardır. Bu rivayetler sözkonusu şeytan uydurması cümleleri Peygamberimizin araya katlığını ve bu işi -haşa- Kureyşli müşriklerin gönüllerini kazanmak amacı ile yaptığını öne sürecek kadar ileri giderler.
Ben daha işin başından beri bu rivayetlere tümü ile karşı çıkanı. Çünkü bu iki cümle Peygamberlerin yanılmazlığı ve Kur'ân'tn uydurma ve tahrif girişimlerine karşı korunmuşluğu ilkeleri ile bağdaşmadıkları gibi .surenin içeriğine de taban tabana ters düşüyorlardı. Sebebine gelince sure baştan sona kadar müşriklerin bu putlara ilişkin inançları ve onların çevresinde uydurulmuş masalları alaya alan ifadelerle dolu idi. O halde bu cümlelere surenin akışı içinde uygun bir yer bulmak asla mümkün değildi. Bu uyuşmazlık o kadar belirgindi ki, "Bu cümleleri şeytan sadece müşriklerin kulaklarına fısıldamıştı, müslümaniarın onlardan hiç haberleri olmamıştı" diyenlerin görüşleri bile inandırıcı olmaktan uzaktı. Çünkü Mekkeli müşrikler dillerinin ifade zevkini özümlemiş Araplardı. Bu niteliklerini gözönünde tutarak şöyle düşünelim: Adamlar bu uydurma, bu şeytan tarafından araya sokuşturulmuş cümleleri İşittikten sonra şu ayetleri dinlemiş olacaklardı:
"Demek erkekler sizin, dişiler Allah'ın, öyle mi? Öyleyse bu haksız bir bölüştürmedir.
Aslında bunlar sizin ve atalarınızın uydurduğu kuru isimlerdir. Allah, onlara ilişkin hiçbir kanıt indirmemiştir. "
"Ahirete inanmayanlar, meleklere dişi adlan takıyorlar. Oysa onların hu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece sanılarının peşinden gidiyorlar. Sanıları ise, gerçeğin kırıntısının bile yerini tutamaz."
"Göklerde nice melek var ki, Allah'ın dilediklerine ve hoşlandıklarına ilişkin izni olmadıkça şefaatleri hiçbir yarar sağlamaz. "
Adamlar o uydurma cümlelerin arkasından bu ayetleri işitince Peygamberimizle birlikte secdeye varmazlardı. Çünkü bu gerçek ayetler sözkonusu şeytan fısıltıları ile tanrılarına yönelik övgülerle ve onların Allah katında aracılık fonksiyonu üstleneceklerinin beklenmesi gerektiği yolundaki vurgulama ile asla bağdaşmaz. Zira Mekke müşrikleri bu rivayetleri uyduranlar kadar aptal değillerdi. Daha sonraları ya maksatlı olarak ya da bilmeyerek batılı oryantalistler o aptalca uydurmalara dört elle sarılmışlardır.
Durum böyle olunca gerek müşriklerin Peygamberimizle birlikte secde etmelerinin ve gerekse hicret eden Müslümanların Habeşistan'dan dönmelerinin ve bir süre sonra başka müslümanlarla birlikte oraya geri. gitmelerinin başka sebepleri olmalıydı.
Hicret eden Müslümanların neden önce Habeşistan'dan döndüklerini ve bir süre sonra niçin başkaları ile birlikte tekrar oraya gittiklerini incelemenin yeri burası değildir.
Müşriklerin secde etmelerine gelince burada bu konu üzerinde durmamız gerekir.
Uzun bir süre bu secde olayına tutarlı bir sebep aradım. Ara sıra böyle bir olayın olmadığını, sadece Habeşistan göçmenlerinin iki-üç ay sonra geri dönmelerini açıklamak için ileri sürüldüğünü düşünüyordum. Çünkü bu kısa süreli dönüşün mutlaka bir sebebi olmalıydı.
İşte bu tereddütlü günlerimden birinde yukarda sözünü ettiğim özel psikolojik deneyimi yaşadım. Kafamdaki tereddüt bulutlarını dağıtan olay şu oldu: Gecenin birinde idi. Birkaç arkadaş toplanmış, aramızda sohbet ediyorduk.
Derken bir ara kulağımıza Kur'ân sesi geldi. Sesin kaynağı yakınımızda idi. Necm suresi okunuyordu. Konuşmayı keserek Kur'ân'ı dinlemeye koyulduk. Okuyanın sesi etkileyici ve güzeldi. Kelimeleri tek tek ve çarpıcı bir ahenkle okuyordu.
Yavaş yavaş okunan ayetlerin ahengine ve içeriğine kapıldım. Peygamberimizin yüceler alemine yönelik yolculuğunu onun kalbi ile birlikle yaşadım. Cebrail'i, Allah tarafından yaratıldığı asıl süreri ile gördüğü sahneyi onunla birlikle yaşadım. Eğer insan düşünecek, haya! etmeye çalışacak olursa ne müthiş, ne çarpıcı bir olaydır bu! Peygamberimizle birlikte o yüce ve uyana yolculuğu yaşadım. "En uçtaki ağacın (Sidret-ül Mıtııieha'nın) yanında, "Me'va" cennetinin yanında onunla birlikte oldum. Havai gücümün elverdiği, sezgimin kanal çırpabildiği, duygularımın ve algılarımın kaldırabildiği oranda onunla birlikte yaşadım. Onun önderliğinde müşriklerin sapıklıklarını kavramaya çalıştım. 0 zavallıların meleklerin niteliklerine ilişkin masallarının, onları ilah sayan saplantılarının, onların erkek ya da dişi olduklarına yönelik kuruntularının ne kadar saçma olduğunu, bu iddiaların ilk okunuşta yıkılan oyuncak çocuk çadırlarına ne kadar benzediklerini gönlümün derinliklerinde hissettim.
"İnsan" denen varlığın topraktan yaratılışını ve analarının karnındaki "cenin"leri somutlaştıran sahnelerin önünde durdum. Yüce Allah'ın bilgisi bu olayları tek tek izliyor, onları kapsamı içinde tutuyordu. Surenin son keskindeki ardışık dokunuşların etkisi altında bütün vücudum titremeye başladı. Bilgimize kapalı "gayb" alemini yüce Allah'tan başka hiç kimse göremiyordu. Kayda geçen "ameller'in hiç biri hesaplaşma ve ödül-ceza verme işlemi sırasında, ihmal edilmiyor, gözden kaçırılmıyordu. Kulların üzerinden geçtikleri her yol sonunda yüce Allah'a varıp dayanıyordu. Ağlayanlar, gülenler. Ölüler ve diriler yığın yığın karşımda duruyordu. Bir meni damlası içinde yüzen embriyo hücresi karanlıklar içinde yol bularak adım adım gelişiyor ve sonunda sırlarını ortaya koyarak ya erkek ya da "dişi" kimliğinde karşımıza çıkıyor. Yeniden diriliş. Eski toplumların toplu vokoluş sahneleri. Yerin dibine geçen "iftiracı sapıklar" ve onları her yönden kuşatan ilahi gazap!
Derken "son uyarıcının" "müthiş felaketin eşiğindeki şu çığlığına kulak verdim: "Kıyamet günü iyice yaklaştı.
Onun dehşetini Allah 'tan başka hiç kimse başınızdan savamaz."
Arkasından son feryadın titreşimleri kulak zarlarıma çarptı ve bu müthiş "Bu Kur'ân sizin tuhafınıza mı gidiyor? Onu dinlerken ağlayacağınıza, gülüyorsunuz, öyle mi? Gaflet içinde yüzüyorsunuz değil mi?", darbe karşısında tiril tiril titredim
Bütün bunlardan sonra "Haydi, hemen Allah a secde ediniz, O'na kulluk ediniz ' ayetini duyunca kalbimin titremesi gerçekten eklemlerime, kemiklerime geçti. Artık tüm vücudum gözle görülür biçimde zangır zangır titriyordu. Çok uğraşmama rağmen bunu Önieyemiyordum. Ayrıca gözlerimden de sürekli yaşlar boşaltıyordu, bunu da bütün gayretime rağmen durduramıyordum.
İşte o anda sözkonusu "secde olayı"nın doğru olduğunu ve bu olayın nedenini açıklamanın hiç de zor olmadığını anladım. Olayın sebebi şu Kur'ân'm çarpıcı etkisi ve surenin ayetlerinde yankılanan bu sarsıcı nağmelerin büyüleyiciliği idi. Necm suresini ilk kez okuyor ya da dinliyor değildim. Fakat bu defa üzerimdeki etkisi ve benim ona karşı reaksiyonum böyle oldu. Bu da Kur'ân'ın bir başka esrarengiz özelliğidir. Önceden bilinmesi mümkün olmayan bazı uğurlu Özel anlar vardır. Belirli bir ayet, ya da belirli bir sure bu anlarda bambaşka bir duyarlılıkla algılanır ve insan kalbi ile güç kaynağı arasında kontak kurulur; o zaman da olacak olanlar olur.
Anlaşılan Necin suresinin o günkü bütün dinleyicilerinin kalpleri böyle bir ana yakalandılar. Peygamberimiz bu sureyi tüm benliği ile okuyordu. Daha önce bizzat yaşadığı olayların bu defa somut sahnelerinde yaşıyordu. Surenin burun potansiyel enerjisi Peygamberimizin sesinin dalgaları aracılığı ile dinleyicilerin sinir sistemine akıyor, onlar da "Haydi, hemen Allah'a secde ediniz, O'na kulluk ediniz' buyruğunu işirir-işitmez titremeye tutuluyorlar. Sonra Peygamberimiz ile müslümanlar secdeye varınca kendilerini tutamayarak secdeye kapanıyorlar. ,
Denebilir ki; "Sen bu açıklamayı yaparken kendi başından geçen bir anı yüz yüze geldiğin bir psikolojik deneyimi ölçü olarak alıyorsun. Sen Müslümansın. Bu Kur'ân'a İnanıyorsun. Onun senin ruhuna yönelik özel bir etkisi vardır. Oysa o adamlar müşrikti. İmanı da Kur'ân'ı da reddediyorlardı." Fakat bu İtirazı yapanlar şu iki önemli noktayı gözönünde tutmalı, hesaba katmalıdırlar.
1- O gün bu sureyi okuyan, Peygamberimize/!- O bu Kur'ân'ı kaynağından doğrudan doğruya almış, onu iliklerine kadar yaşamıştı Onu o kadar seviyordu ki, içinde Kur'ân okunan dostunun evinin önünden geçerken adını/arı ağırlaşıyor, kapının önünde dikilerek okuma bitinceye kadar dinlemekten kendini alamıyordu. Üstelik bu sureyi okurken yüceler aleminde yaşamış olduğu anların, Cebrail ile birlikle onu asıl hlığında görerek geçirdiği dakikaların anısını tazeliyordu. Oysa ben bu sureyi sıradan bir okuyucunun sesinden dinlemiştim. Bu iki pozisyon arasında büyük fark olduğu kuşkusuzdur.
2- Sözü edilen müşrikler. Peygamberimizi dinlerken ürpermekten ve titremekten kendilerini alamazlardı. Fakat yapmacık inatları onları dinlediklerini kabul etmekten alıkoyuyordu. Aşağıdaki iki olay onların kalplerinde doğan bu ürpermelerin tanığıdır:
İbn Asakir, azdı müşriklerden biri olan Utbe b. Ebu Leheb'in hayatını anlatırken şunları söyler: İbn İshak'tn Osman b. Urve, İbn Zübeyr ve İbn Zübeyr'in babası kanalı ile bize verdiği bilgiye göre Hennad b. Esved şöyle diyor: Ebu Leheb ile oğlu Utbe bir gün Şam'a gitmeye hazırlanmışlardı. Ben de onlarla birlikte gitmek üzere hazırlanmıştım. Ebu Leheb'in oğlu Utbe "Vallahi, Muhammed'e gideceğim ve O'na Rabb'i hakkında sataşacağım" dedi. Gerçekten Peygamberimizin yanına varıp "Ya Muhammed" diye söze girdi ve "Yüce ufuktayken sonra yaklaştı, yere doğru uzandı. Öyle ki, Peygamber İle araları iki yay aralığı ya da daha yakın oldu." (Necm Suresi, 7,9) ayetlerine inanmadığını belirtti. Peygamberimiz de ona "Ya Rabbi, bunun üzerine köpeklerinden birini sal" diye beddua etti.
Utbe Peygamberin varımdan ayrılarak babasının yanma döndü. Babası "Oğlum, Muhammed'e ne dedin?" diye sordu. Utbe. söv/ediklerini aktardı. Babası "Peki. o sana ne dedi?" diye sorunca kendisine "Ya Rabbi. bunun üzerine köpeklerinden birini sal" diye beddua ettiğini anlattı. Bunun üzerine Ebu Leheb "Onun bedduasının seni tutmayacağından vallahi emin değilim" dedi.
Yola çıktık. Sudde'deki "Ebrah" denen yerde mola verince bir Hristiyan rahibinin manastırına vardık. Rahip bize "Ey Araplar, burada ne işiniz var? Biz burada arslan gezdiririz. Sizin çayıra koyun saldığınız gibi" dedi. Ebu Leheb, Rahibe "Biliyorsunuz ben yaşlı bir adamım ve aramızda eskiden beri gelen bir dostluk var. Şu adam oğluma bir beddua yaptı da vallahi bedduası tutar diye korkuyorum" dedi. Sonra bize dönerek "Erzakınızı toplayıp manastıra taşıyın ve oğluma orada bir yatak serin ve kendi yataklarınızı da onun etrafına serin " dedi. Biz de dediği gibi yaptık. Bir ara arslan gelip yüzlerimizi kokladı. İstediğini bulamadığı için geri çekildi ve hemen erzaklarımızın üzerine atıldı. Arkasından Utbe'nin de yüzünü kokladı ve sert bir darbe ile başını dağıtıverdi. Bunun üzerine Ebu Leheb "Muhammed'in bedduasından yakasını kurtaramayacağını biliyordum" dedi.
Anlatılan bu ilk olayın merkezindeki kişi Ebu Leheb'dir. Bu adam Peygamberimizin en amansız düşmanıdır. Onun aleyhinde düzenlenen her komplonun elebaşısıdır, kendisi de ailesi de Peygamberimize ellerinden gelen her kötülüğü yapmışlardır Bu yüzden Kıır'ân'da kendisine ve ailesine şöyle beddua edilmiştir; "Ebu Leheb'in elleri kurusun, (kendisi de) yokolsun! Malı ve kazancı ona fayda vermez. O, kızgın alevli ateşe atılacaktır. Esi de boynunda bir urgan olduğu halde ona odun taşıyacaktır." f Leheb Suresi) Fakat bu azılı düşmanlığına rağmen Peygamberimiz ve onun sözü hakkındaki gerçek düşüncesi budur. Görüldüğü gibi Peygamberimizin onun oğluna yönelik bedduası karşısında kalbi iliklerine kadar titremektedir!
Müşriklerin Peygamberimizin hakkında besledikleri gerçek duyguyu belge-leven ikinci olay da şudur: Bu olayı yaşayan müşriklerden biri olan Utbe b. Ebu Rebia'dır. Bİr defasında Kureyşliler bu adamı Peygamberimize göndermişlerdi. Onunla pazarlık etmesini istemişlerdi. Bu pazarlığa göre Peygamberimiz Kureyş kabilesini ikiye bölen yeni dininden ve müşriklerin putlarını kötülemekten vazgeçmeyi kabul ettiği takdirde kendisine mal. mevki kadın, kısacası ne isterse verilecekti. Utbe teklifin: açıkladıktan sonra Peygamberin/iz kendisine "Ey Utbe söyleyeceklerin bitti mi?" dîye sorar. Utbe "Evet bitti" der. Bunun üzerine Peygamberimiz "öyleyse şimdi beni dinle" der. Utbe'nin "Peki söyle" demesi üzerine besmele çekerek "Fussilet" suresini okumaya başlar:
"Ha Mim. Bu, Rahman ve Rahim olan Allah tarafından indirilmiştir. Bilen bir toplum için ayetleri açıklanmış, arapça okunan bir kitaptır. Müjdele-yici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat çoktan onu anlayıp, kabul etmekten yüz çevirmiştir. Onlar işitmezler. '
Surenin devamında sıra "Eğer yüz çevirirlerse de ki; Ben sizi Ad ve Semtıdoğullarının başlarına gelen yıldırıma benzer bir yıldırım tehlikesine karşı uyardım " ayeti gelince Utbe, büyük bir korku içinde yerinden fırlayarak eli ile Peygamberimizin ağzını kapattı ve "Aramızdaki akrabalığın hatırı için seni susmaya çağırıyorum" dedi. Biraz sonra Kureyşlilerin yanına vararak olup bitenleri anlattıktan sonra sözlerini şu değerlendirme ile bağladı: "Muhammed bİrşey söyleyince yalan söylemeyeceğini biliyordum. Bu yüzden başınıza bir azap, bir bela geleceğinden korktum." (Bu olay değişik rivayetlerden özetlenerek aktarılmıştır)
İşte Müslüman olmayan bir adamın Peygamberimize yönelik gerçek duyguları. Bu duyguların ürperme içerdiği açıktır. İnadının ve kof gururunun baskısı altında kalan etkilenmİşliği meydandadır.
İşte bu gibi insanlar Peygamberimizin sesinden dinlediklerinde kalplerinin en duyarlı anını yaşamaları, bu yüzden işittikleri sözlere karşı koyamayarak kendilerini Kur'ân'ın çarpıcı etkisine kaptırmaları ve bunun sonucunda secdeye kapanan Müslümanlarla birlikte secdeye varmaları son derece akla yakın bir ihtimaldir. Yoksa bu davranışın sebebi ne "garanik" olayı, ne de uydurma rivayetlerin Heri sürdüğü başka bir gerçektir.[44]
Hac ve Sâd Surelerindeki Secde Ayetleri
915/1785-Ukbe b. Amir1 den (Radtyatiaha anh):[45]
Ben:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Hac suresi Kur'ân'daki diğer surelere iki secde (ayeti) ile üstün mü kılındı?' diye sorunca o şöyle buyurdu:
"Evet. Kim o iki (ayette) secde etmezse/etmeyecekse o ikisini okumasın."[46]
916/1786-İbn Abbas'tan {Radıyaliahu anhma): [47]
Rasûlullah'ı (Saiuaiaha aleyhi ve seüem) Sâd süresindeki (secde ayetini okuduğunda) secde ettiğini gördüm. [48]
917/1787-İbn Abbas (Radıyallaha anhlna),[49]
Sâd süresindeki secde hakkında şöyle dedi:
ıBen Rasûlullah'ı (Saiiaiiahualeyhi ve settem)ondaki (secde ayeti İçin) secde ederken gördüğüm halde onun secdesi (bana göre) kesin/vacip olan secdelerden değildir.'
NOT: Metinde geçen azâim kelimesinden fiildeki azimet anlaşılmaktadır. İbn Abbas'a göre Sâd süresindeki secde ayetinde secde yapmak kesin emirlerden değildir. Bu konuda Hz. Ali'nin görüşü:
Hz. Ali (Radıyaliahu anh) şöyle dedi: [50]
'Azimet (secde edilmesi kesin olan) sureler Elif lâm tenzil, Hâ mim secde, Necmvelkra' sureleridir.'
§Abdürrezzak ekledi: ben de bunların hepsinde, yani azimet kabul edilen surelerde secde ediyorum. [51]
918/1788 (Z.)-Sâib b. Yezid'den:[52]
Osman (b. Affan) (RadıycUiahüanh) Sâd suresînde(ki secde ayetinde) secde etti. [53]
919/1789-Avvâm b. Havşeb'den; [54]
Mücahid'e Sâd süresindeki secde durumunu sordum, şöyle dedi: 'Evet, ben de onu İbn Abbas'a (Radıyaiiahaanhuma) sordum, o şöyle dedi: '...onun soyundan da Davud ve Süleyman'ı...doğru yola erdirmiştik...' ayetinden sonraki '...sen de onların doğru yoluna tabi ol kısmına kadar okur musun? İşte Peygamberiniz de (Sâd suresinde) Davud (Peygambere ) tabi olmakla emrolundu.'[55]
Açıklama
İbn Abbas (Radıyallahü anhüma) bu rivayette geçen ayetleri, Sâd süresindeki secdenin sebebini açıklamak için okudu. Bu rivayet onun Kur'ân bilgisinin ne kadar kapsamlı olduğunu göstermektedir. Sâd süresindeki secde ayeti;
'Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakların çoğu, birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar azdır! dedi. Davud, kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeve kapandı, tövbe edip Allah'a yöneldi.' (Sâd, 38/24)
§Yukarıdaki Sâd suresinde geçen ayette secde yapılmasının nedeni En'âm süresindeki şu ayetlerdir:
'İşte bu, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir, (her şeyi) hakkıyla bilendir.
Biz ona İshak ve (İshak'ın oğlu) Ya'kub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik; biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.
Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de salih
insanlardandı.
İsmail, Elyesa', Yunus ve Lût'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.
Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (üstün meziyetler verdik). Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik.
İşte bu, Allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini ona iletir. Eğer onlar da Allah'a ortak koşsalardı yapmakta oldukları amelleri kesinlikle boşa giderdi.
İşte onlar kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (kafirler) bunları inkar ederse şüphesiz yerlerine bunları
inkar etmeyecek bir toplum getiririz.
O peygamberler Allah'n hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna tabi
ol! De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'an) âlemler için ancak bir öğüttür/hatırlatmadır.' (En'âm, 6/83-90)
§Peygamberimizin yolu, En'âm suresinde zikredildiği gibi önceki peygamberlerin yoludur. Bu nedenle Sâd suresinde Davud Peygamberin secde ettiği yerde Peygamberimiz de secdeye gitmiştir. İşte İbn Abbas bunu anlatmaktadır. Allah ondan razı olsun. [56]
Ebû Saîd el-Hudrî'nin Sâd Süresindeki Secde ile İlgili Rüyası
920/1790-Ebû Said el-Hudrî (Radıyaiiaha anh) anlattı:[57]
Rüyasında kendisi Sâd suresini yazarken gördü. Secde ayetine gelince yanındaki divit, kalem ve her şey secdeye gitmişti. Bu (rüyasını) Hz. Pey-gamber'e (Salkutaha aleyhi ve setlem) anlattı, ondan sonra (o ayette) secde etmeyi bırakmadı. [58]
Açıklama
Tilavet secdesi bölümünde zikredilen yerlerden Kur'ân'daki on beş ayette secde edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak bu surelerin hepsinde secde ayetlerinin vücubiyetinde ihtilaf edildi:
1-Hanefı mezhebine göre secde on dört ayette yapılır: [59]
-Araf suresi, 7/206,
-Ra'd, 13/15,
-Nahl,l6/49,
-İsra, 17/107,
-Meryem, 19/58,
-Hac suresinde ilk ayet, 22/18, (77. ayet ise onlara göre namazdaki secdeyi emretmektedir. Çünkü secdeye rükû emri eklendiğinde bundan namaz secdesi anlaşılır, tilavet secdesi değil.)
-Furkan, 25/60,
-Nemi, 27/25,
-Secde, 32/15.
-Sâd, 38/24,
-Fussiict, 41/38.
-Necm, 53/62, -İnşikak, 84/21, -Alak, 96/19.
2-Maliki mezhebine göre ise on bir ayette secde yaplılır:[60]
Bunlar Hanefi mezhebinde zikredilen ayetlerden üçünü istisna ederler: -Necm. 53/62, İnşikak, 84/21, Alak, 96/19. Ayrıca Hac, 22/77, yani ikinci secde ayetini de istisna etmektedirler.
3-Şafıî ve Hanbeli mezheplerine göre secde ayetleri on dörttür: [61]
Hac süresindeki İki secde ayetini ayrı ayrı sayarak Hanefilerdeki sıralamayı kabul etmektedirler. Sadece Sâd süresindeki ayetin tilavet değil de şükür secdesi olduğunu belirmektedirler.
§Bu konudaki ilgili ihtilaflar terk edilip ihtiyatla amel edilmelidir. Hac süresindeki iki ayet ve Sâd'daki ayette de secde kabul edildiğinde bu ayetlerin toplamının on beş olduğu ortaya çıkar. [62]
Şükür Secdesi
921/1791-Abdurrahman b. Avf tan (Radıyallahü anh)[63]
Rasûlullah (Satuaiahu aleyhi ve seiiem) çıktı. (Bir rivayette; Ben mescide girdim ve Rasûlullah'] mescitten çıkarken gördüm.) Hemen peşinden gittim. Bir hurma bahçesine girdi. Orada secde yaptı, secdeyi uzattıkça uzattı. (O kadar ki) ben Allah'ın onun ruhunu teslim almasından korktum. Kendisine bakmak için (yanına) geldim. Başını kaldırdı ve :
"Ey Abdurrahman! Sana ne oldu?" dedi. Ben durumu anlatınca şöyie dedi:
"Cibril {Altyhîsselâm) bana dedi ki:
'Sana bir müjde vereyim, istemez misin? izzet ve celaf sahibi Allah sana şöyle diyor: 'Kim sana salâvat getirirse ona rahmetimle karşılığını veririm. Kim sana selam verirse ben de ona selam veririm.'"'
§(Aym râviden) ikinci tarikle gelen rivayet:
Rasûlullah (SalhllaM aleyhi vs seiiem) çıktı ve kendi hurma bahçesine[64] yöneldi. Oraya girdi, kıbleye döndü ve secdeye kapandı. Secdesi uzadıkça uzadı, hatta izzet ve celal sahibi Allah'ın orada onun canını aldığım zannettim. Kendisine yaklaştım ve (yanına) oturdum. Başını kaldırdı ve:
"O kim?" dedi. Ben:
'Abdurrahman' deyince O:
"Sana ne oldu?"
'Ey Allah'ın Rasûlü! Öyle secde yaptın (ve orada durdun) ki izzet ve celal sahibi Allah'ın senin ruhunu teslim almasından korktum.1
"Cibril {Aleyhisselâm) bana geldi ve bir müjde verdi, dedi ki:
'İzzet ve celal sahibi Allah şöyle diyor: 'Kim sana salâvat getirirse (dua ederse) ona rahmetimle karşılığını veririm. Kim sana selam verirse ben de ona selam veririm.'
Ben de bunun üzerine izzet ve celal sahibi Allah'a şükür secdesi yaptım."'[65]
922/1792-Ebû Bekre vallahi: anlattı:[66]
Kendisi Hz. Peygamber'] (Saiuatahu aleyhi ve seiu-m) bir müjdeci geldiğinde gördü, ona ordusunun düşmanlara karşı zafer kazandığını müjdeliyordu. (O sırada) Rasûlullah'ın başı Hz. Âişe'nin kucağındaydı. Rasûlullah ayağa kalktı ve secdeye kapandı. Sonra müjde getiren kişiyi (düşman hakkında) sorguladı. O da düşmanın yönetimini bir kadının üstlendiğini haber verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi:
"Erkekler, kadınlara itaat ettiği zaman helak oldu. Erkekler, kadınlara itaat ettiği zaman helak oldu ..." Bunu üç kere tekrarladı.
NOT: Rasülullah Allah'ın nimetleri için muhtelif zamanlarda şükür secdesi yapardı, bu da onun şükreden/vefakâr bir insan olduğunu gösterir.
Kadınların yönetime geçmesi ise duygusal ve ince ruhlu oldukları için sakıncalı görülmektedir. Bu nedenle dünya tarihinde kadınların başkanlık yaptığı dönemler çok azdır. Bu durum kadının yaratılışı ile ilgilidir. Halta Peygamberimiz erkeklerden de duygusai olanların yönetime gelmelerini istememekledir. Mesela, sahabeden Ebû Zer duygusal bir insan olduğu için Peygamberimiz ondan yönetime talip olmamasını işlemiştir.[67]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Sened:
Sahih: Müsned, 11/443, H.no:9674; Müslim, îmân, 81; An Mâce, İkâme, 70, H.no:1052; ibn Huzeyme, 1/276, H.no:549. Enes'ten (Radıyaltahü anh) şahidi:
Bk. Heysemî, hadisin Bezzâr tarafından nakledildiğini, senedinde Kinaye b. Habele'nin bulunduğunu, bu râviyi Ebû Hâtim'in sika, diğerlerinin ise zayıf saydığını belirtir. Ayrıca Süheyl b. Ebû Hazm'in Yahya b. Maîn tarafından sika. büyük bir topluluk tarafından da zayıf sayıldığını, kalan diğer râvilerinin ise sika olduklarını ifade eder. Bk. Mecmu', 11/284.
İbn Mes'ûd'dan (Radıyaltahüanh) şahidi:
Bk. Heysemî, hadisin Taberânî tarafından (Kebîr'inde) nakledildiğini, râvilerinin sahih hadis ricalinden olduklarını, fakat İbn İshak'ın İbn Mes'ûd'dan semâmın bulunmadığını belirtir. Bk. age., 11/284,
[2] Bennâ, age.,IV/158
[3] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/308.
[4] Sened:
Basen: Müsned, VI/442, H.no:27367; Benzer rivâyei için bk. V/194, H.no:21588; Tirmizî, Cum'a, 47, H.no:568 (Bu konuda Hz. Ali, İbn Abbas, Ebû Hüreyre, İbn Mes'ûd, Zeyd b. Sâbrt ve Amr b. Âs'tan da nakiller vardır. Ebu'd-Derdâ'nın rivayeti gariptir); İbn Mûce, İkâme, 71, H.no: 1055; İbn Mâce'nİn bir rivayetinde ise secde âyetlerinin geçtiği sûrelerin iaimleri verilmiştir:
İkâme, 71, H.no:1056. Ebû Dâvûd da Amr b. Âs'ın hadisini naklettikten sonra Ebu'd-Derdâ rivayetine işaret eder ve isnadının zayıf olduğunu ifade eder.
Rivayetin senedinde zayıf sayılan Rişdîn bulunmaktadır. Ömer b. Hayyân ed-Dımaşkî de meçhul biridir. Ayrıca müphem (=^î ı^ki oî) bir râvi de vardır. Müsned'İn ikinci senedinde
Rişdiıı'in mütâbü (İbn Vehb) zikredilmektedir. İbn Mâce'nİn ikinci rivayetinde de mütabi vardır. Fakat bu rivayetin senedinde de Osman b. Fâid / Fâyİd bulunmakladır.
Amrb. Âs'tan (Radıyallahüanh) şahidi:
Bk. Ebû Dâvûd, Sücûd. 1, H.no: 1401; İbn Mâce, İkâme. 71, H.nü:lÜ57: Hakim, 1/345. No: 811; Bu hadisi Miinziri ve Nevevi hasen kabul etti. Abdülhak ise zayıf gördü. Bk. Mübarekpûrî, TuhfeNi'I'Ahvezi, MI/127.
Ebû Hüreyre'den (Radıyaüahü anh) şahidi için bk. 912/1782. hadis.
[5] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/308-309.
[6] Zayıf: İbn Macl îkâmeJl. No:l056: Beyhaki, 11/313, No: 3521; Ahmed b. Ebû Bekir. Misbahu'z-Zücâce, 1/121, No: 39 (Senedde bulunan Osman b. Fâid'den dolayı rivayet zayıftır.)
[7] Sened:
Hasen: Ebû Davud, Salât 328, No: 1401; İbn Mâce, İkâmet 73. No: 1057; Hakim, 1/345, No: 811: Bu hadisi Münzirİ ve Nevevi hasen kabul etti. Abdülhak ise zayıf gördü. Bk. Mübarekpûrî, Tuhfctü'l-Ahvezi, 111/127.
[8] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/309-310.
[9] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/310.
[10] Sahih: Miisned, Vl/30-31, H.no:23904; Benzer rivayet için bk. VI/217, H.no:25697Dâvûd, Sueûd, 7, H.no: 1414; Tirmizî, Cum'a, 55, H.no:580 (Tirmizî'nin senedinde EbuAl-Â3iye'nin öğrencisinin Hâlid el-Hazza olduğu görülmektedir. Tirmizî bu hadis içiı, hasen-sahih hükmü verir); Deavât, 33, H.no:3425 (hasen-sahih); Nesâî, Tatbik, 70, H.no: 1127; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, IX/231. H.no:515; Beyhakî, es-Sünenü's-suğrâ, s.509. H.no:907.
Hadisin senedinde müphem bir râvi vardır. Fakat diğer senedlercle bu râvinin Hâlid el-Hazzâ olduğu görülmektedir. Bazı rivayetlerde müphem bir râvi aracılığı İle bazı rivayetlerde ise aracısız olarak naklettiği anlaşılmaktadır. Bu da müphem şalısın önemli olmadığın' aklımıza getirmektedir. Tilâvet secdesi ile ilgili olarak İbn Abbas'lan nakledilen şu hadis ise bu rivayetin şahididir:
Tirmizî, Cum'a, 55, H.no:579 (Ebû Saîd'den (Radıyallahü anh) şahidi olan bu rivayet hasen-garibdir); Deavât, 33, H.no:3424 (garib bir rivayet olan bu hadis Ebû Saîd'den de nakledilmiştir); İbn Mâce, İkâme, 70, H.no: 1053.
[11] " Bu mana için bk. Nevevİ, Şerlin Sahihi. Müslim, IV/87; Aynı yerde Nevevi başka manaları da zikretti. Onlar: a-HavI Şerrin defi, Kuvve Hayrın tahsilidir. b-HavI: Allah'ın yasaklarından kaçınmak, Kuvve: Allah'ın emrettiklerini yapmaktır.
Râzi ise havi kelimesini güç olarak açıkladı. Bk. Muhtara 's-Sıhah, 163
[12] İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, 11/62; Şirbini, Muğni'l-muhlac, t/217
[13] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/310-311.
[14] Sahih: Müsned, 11/229. H.no:7140: Benzer rivayetler için bk. 11/529. H.no:10789; ü/487, H.no:10263: 11/466. H.no:9978; 11/466. H.nu:9977
11/461, H.no:9900 (914/1784. hadis); 11/459. H.no:9877; 11/456, H.no: 9840; 11/454, H.no:9821 (Senedindeki Abdülaziz b. Ayyaş meçhul bir râvidir); 11/451. H.no: 9591; 11/449, H.no:9765; 11/434, H.no:9573: 11/413. H.no:93I9:
11/281. H.no:7764; 11/249, H.no:7390; 11/247, H.no:7365.
Mâlik, Salâl. 478; öi/feK Ezan, 100-101;Sucûd.7. 8\ Müslim. Mesâcid, 107-109 ziyadesi ile; Ebû Dâvûd, Sucûd, 4, H.no:1407-1408 ziyadesi İle; Tirmizî,
Cum'a, 50, H.no:573 (hasen-sahih); Nesâî. İfiitâh. 51. 53. H.no:959-966; îbn Mâce, İkâme, 7I,H.no:1058-1059;/Mnmı, Salât, 162. H.no: 1476-1478: Bteyhakî, es-Sünenü's-suğm, s.5O8, H.no:905.
Ebû Hüreyre'den nakledilen benzer rivayet için bk. 914/1784. hadis.
[15] Bu cümle asıl nüshadan düşmüştür. Halbuki Müslim, Ebû Davud rivayetlerinde bulunmaktadır. Bu nedenle prantez içinde terceme edildi. Bk. Müslim, Mesâcid, 107 (578); Ebû Dâvûd, Salât, 731, No: 1408
[16] Bu kelime ölümden kinayedir. Bk. İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, 11/250
[17] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/311-312.
[18] Sened:
Hasen: Mü'sned, 11/83, H.ııo:5556; AbdurrezzÂk, 11/105, H.no:2678:
An EbîŞeybe, 1/381, H.no:4386; taVâ, X/113. H.no:5743; Hâkim, 1/343, H.no:806:
(Hâkim, Buhâri ve Müslim'in şartına/râvisine uygun olduğu halde eserlerine almadığı sahih bir hadis olarak değerlendirir. Zehebî de bu görüşü onaylar. Ayrıca Hâkim şunu ilâve eder: "İmamın açıktan okuduğu namazlarda tilâvet secdesi yaptığı gibi gizli kıraatta bulunduğu namazlarda da liiâvet secdesi yapması gerçekten ilginç sahih bir sünnettir") Hatîb, el-Bağdâdî, Târîhu Bağdûd, XII/310; Beyhakî, es-Sünenü's-suğrâ, s.508, H.no:906. Ahmed b. Hanbel'in bu rivayetinin metninde de görüldüğü gibi Süleyman et-Teymî, Ebû Miclez'den işitmediğini belirtmektedir. Dolayısıyle isnadında inkıta vardır. Fakat Ebû Dâvûd'dan nakledilen rivayette Süleyman ct-Teymfnin hocasının Ümeyye olduğu görülmektedir:
£6iî Dâvûd, Salât, 127, H.no:807 (Ebû Davud'un hocası Mııhammed b. îsâ, Ümeyye ismini zikreden kişinin de sadece kendi hocası Mu'temir b. Süleyman olduğunu İfade eder. Diğer hocaları Hüşeym ve -Ahmed b. Hanbel'in de hocası olan- Yezid b. Hârûn ise Ümeyyc'nİn ismini vermezler); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 11/322.
Müsned'deki benzer rivayet
Bk. 11/115, H.no:5957 (Bu rivayetin de senedinde Câbir el-Cu'fî bulunmaktadır. Heysemî, bu râvi hakkında tenkidin bulunduğunu, Şu'be ve Sevrî'nin bu râviyi sika saydıklarını söyler. Bk. Mecma', 11/285). Ebû Davud'un senedinde zikredilen Ümeyye zİyedİsi makbuldür. Çünkü bu ziyâdeyi yapan Mu'îemir b. Süleyman sika biridir. Sika birinin sened ve metinde yaptığı ziyadeler de makbuldür. Fakat Ümeyye mechûl bir râvidİr. Bk. Mizzî, Tehzîbü'l-Kemâl, III/342, Trc.no:563: Azîmâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, 111/17.
İbn Ömer'in (Radıyallalıü anhüma) de öğle namazında tilâvet secdesi yaptığı rivayet olunmaktadır:
Bk. İbn Ebî Şeybe, 1/381, H.no:4387. İbn Ömer'in uygulaması da yukarıda metni verilen rivayeti kuvvetlendirmekledir.
[19] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/312-313.
[20] ibn Nüceym. el-Bahru'r-râık, 11/130; İbn Müflih. MubdV, 11/32-33
[21] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, VI/168; Azimâbâdi, Avnü'l-Ma'bûd, III/289; Ebu'l-Hasen Bl-Maliki, Kifayetü't-talib, 1/456
[22] Nevevi, age., VI/68: Kaftal, Hilyetü'l-ulema, II/I24
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/313.
[23] Sened:
Sahih: Müsned, 11/17, H.no:4669; Benzer rivayetler için bk. 11/157. H.no:6461 (909/1779. hadis); 11/142. H.no:6285:
Buhârî, Sucûd, 8-9 12; Müslim.
Mesâcid. 103-104; £ö« Dâvûd, Sucûd, 6. H,no:1412 (Hocası Ahmed b. Hanbcl'den naklettiği hadislerden biridir. Ayrıca hocası Ahmed b. Ebû Şuayb kanalı ile naklettiği rivayette İbn Nümeyr'İn farklı şu lafzını da ekier: Müslim'in bir başka rivayetinde namaz dışında da gerçekleştiği anlatılmaktadır:
Bk. Müslim, Mesâcid, 103-104.
Ebû Davud'un bir rivayetinde ise bu namazın Mekke'nin fethi yılında kılındığı ifade edilmektedir:
Bk. Ebû Dâvûd, Sucûd, 6, H.no:1411
[24] Sehnûn, et-Müdevvenetü'l-kübra, I/147;Şirazi, Mühezzeb, 1/115; İbn Hacer, Feîhu'l-Bâru 11/560; İbn Mülih, MöWf, Kasâni, Bedâiu's-sanâi', i/210
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/313-314.
[25] Sened:
Hasen: Müsned, 11/157, H.no:6461; £öm Dâvûrf, Sücûd, 6, H.no:1413:
Senedinde yer alan Abdullah b. Ömerb. Hafs b. Âsımb. Ömer el-Umerî (v. 171) zayıf biridir. Bu râvi hakkında Ahmed b. Hanbel: "Salih biridir, kendisinde sakınca yoktur, isnadlara eklemelerde bulunur ve başkalarına muhalefet eder", Yahya b. Maîn: "Bİr beis yok, hadisleri yazılabilir", Yakûb b. Şeybe: "Sika-sadûk biridir, fakat hadislerinde ızdırap bulunmaktadır", îbn Adİy " Bir beis yok, sadûk biridir", Ali b. el-Medînî ise: "zayıftır" derler. Müslim mütâ-baatı ile birlikte iki yerde bu râviye yer verir. Bk. Müslim, Hudûd, 1686; Âdâb, 2132. Tİrmizî 12, Nesâî üç, Ebû Dâvûd on, İbn Mâce 16, Ahmed b. Hanbel 79 ve Dârimî altı rivayetini nakleder. Tirmizî iki rivayetine hasen hükmü verirken (bk. Sünen, Hac, H.no:854; Deavât, H.no:3432), diğerlerinde râvinin zayıf oluşunu belgelendirmiştir: "Yahya b. Saîd el-Kattân hafızasının zayıflığı yüzünden onun zayıf sayıldığını söyledi." Bk. Sünen, H.no:113, 172 (Hadis âlimlerince kuvvetli biri değildir, sadûk olduğu halde bu rivayetini muzdarİp saydılar), 346, 2185. Bir yerde de "hadiste zayıf sayılır" {Bk. Sünen, H.no:1891) demekle yetinir.
Ayrıca 908/1778. hadisle karşılaştırınız. Bu rivayetle hadis hasen li ğayrıhî seviyesine yükselir.
[26] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/314-315.
[27] Sehnûn, el-Müdevvenetü'î-kübra, T/111; Şİrazi. Müheızeh, 1/85; Şirbini, Muğni'l-Muhtac, 1/215; Kasâni, Bedaiu's-sanâi', 1/192; Jbn Müflih, Mübdi', 11/28, 30;
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/315
[28] Sened;
Sahih: Miİsned, V/183, H.no:21483; Benzer rivayet için bk. V/186, H.no:21515; Buhârî, Sucûd, 6; Müslim, Mesâcid, 106; Ebû Dâvûd, Sucûd, 2, H.no:1404; Tirmizî, Cum'a, 52, H.no: 576 (hasen-sahih); Afesdf, İftitâh, 50, H.no:958; Dârimi, Salât, 163, H.no:l480.
[29] İbn Abdilber, Temhid, XIX/119; Şirazi, Mühezzeb, 1/85; İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, U/14; İhnUüüih, Mübdi ',11/28
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/316.
[30] Sened: Sahih: Mjlsned, 1/388, H.no:3682; Benzer rivayetler için bk. 1/401, H.no:3805:
1/437, H.no:4164; 1/443, H.no:4235; 1/462, H.no:4405; Bu/iârf, Sucûd, Menâkıbü'l-ensâr, 29; Meğâzî, 8; Müslim, Mesâcid, 105; Ebû Dâvûd,
Sucûd, 3, H.no:1406; Nesâî, İftitâh, 49, H.no:957; Dârimi, Salât, 160, H.no:1473. Heysemî, Taberânî'nin Kebîr'ine nisbet ederek şu rivayetini de verir:
Bu rivayetin râvilerinin sika oldukların!, İbn Sîrîn'in İbn Mes'ûd'dan hadis işittiğini belirtir. Bk. Mecma', 11/286. Hadisin şâhîdleri: a-lbn Abbas'tan {Radıyailahü anhiima) şahidi:
Buhârî, Sucûd, 5; Tefsîru'i-Kur'ân, 53/4; Tirmizî, Cum'a, 51, H.no:575 (İbn mes'ûd ve Ebû Hüreyre'den de şahidi vardır. İbn Abbas rivayeti ise hasen-sahihtİr.)
b-Muttalibb. Ebû Vedâa'dan (Radıyailahü anh) şahidi 913/1783. hadis.
c-Ebû Hüreyre'den (Radıyailahü anh) şahidi İçin bk.912/1782. hadîs.
d-Hz. Aişe'den (RadıyaUahü anim) şahidi:
Bk. Heysemî. Taberânî'nin Evsat'mda nakledilen rivayetin senedinde münkeru'l-hadis sayılan Abdurrahman b. Beşîr'in bulunduğunu ifade eder. Bk. Mecma'. 11/285. e-Amr el-Cümahî"den (Radıyailahü anh) şahidi:
Bk. Heysemî, Taberânî'nin Kebîrinde nakledilen rivayetin senedinde bilinmeyen bir râvinin bulunduğunu, Osman b. Salih'in sahabeden sadece bir râviye yetişiiğini belirtir. Bk. Bge., 11/285.
f-İbn Ömer'den (Radıyailahüanhiima) şahidi:
Bk. Heysemî, Taberânî'nin Kebîr'inde nakledilen rivayetin senedinde Mus'ab b. Sâbit'İn bulunduğunu, bu râviyi İbn Hıbbân ve diğerlerinin sika, Ahmed b. Hanbel ve diğerlerinin ise zayıf saydıklarını belirtir. Bk. age., 11/285-286.
[31] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/316-317.
[32] Buhari, SücûdU'l-Kur'ân, 5; Taberani, el-Mu'cemü'l-evsat, 111/197, No: 2910 İbn Ömer'den şahidi için bk. Tahavi, Şerhu meâni'l-âsâr, 1/353
[33] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/317-318.
[34] Sahih: Müsned, 11/304, H.no:8021; Benzer rivayet için bk. 11/443, H.no:9673 Heysemî bu rivayeti zikreder, Ahmcd b. Hanbel ve Taberânî'ye (Kebîr'inde) nİsbet ederek râviferinirı sika olduklarını belirtir. Ayrıca Bezzâr'a nisbet ederek "râvileri sikadır" dediği bir rivayeti de verir:
Bk.Mmrcfl', 11/285.
Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyatlahü anh) şahidi için bk. 904/1774. hadis İbn Mes'ûd ve diğer sahabeden (Radıyallahu anhiim) şahidi için bk. 911/1781. hadisin tahrici.
[35] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/318.
[36] Sened:
Sahih: Müsned, 111/420, H.no:15404; Mükerrerleri için bk. IV/215-216, H.no:17819; VI/399-400, H.no:27120. İkinci rivayet için bk. 111/420, H.no:15403 (Mükerrer için bk. IV/215, H.no: 17818; VI/400, H.no:2712l); Nesâî, İflitâh, 49, H.no:956 (Hocası Abdülmelik b. Abdülhamid'in aracılığı ile Ahmed b. Hanbel'den naklettiği hadislerden biridir);
İbn Mes'ûd ve diğer sahabeden (Radıyallahuanhiim) şahidi için bk. 911/1781. hadisin tahrici.
[37] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/318-319.
[38] Sened:
Sahih: Müsned, 11/461. H.no:9900; Hbû Hüreyre'den nakledilen benzer rivayet için bk. 906/1776. hadis ve tahrici.
[39] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/319.
[40] Sened:
Ebû Davud, SücûdU'l-Kur'ân, 2, No: 1403; Taberani, el-Mucemu'î-kebir, XI/334, No: 1192
[41] Nevevi, Şerlm Sahihi Müslim, V/76
[42] İbn Hacer, Fetku'l-Bâri, 11/555 72fı İbn Abdilber. Temhid, XIX/120
[43] İbn Hıızeyme'deki açıklama için bk. Sahih, 1/280, No: 559
[44] Seyid Kutup, Fi zılâli'l-Kur'ân, VI/3418-3422
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/319-325.
[45] Sened:
Hasen: Müsned, [V/151, H.no:17297; Benzer rivayet için bk. IV/155, H.no:17343; Ebû Dâvûd, Sucûd, 1, H.no:1402; Tirmizt, Cum'a, 54, H.no:578 (isnadı o kadar kuvvetli değildir. Hz. Ömer ve oğlu İbn Ömer'den iki secde bulunması sebebiyle Hac sûresinin diğer sûrelere üstün oluşu ile ilgili rivayetler nakledilir); Beyhakî, 11/317.
Senedindeki îbn Lehîa ve Mişrah b. Hâân Ebû Mûsâ el-Meâfirî sebebiyle hadis zayıf sayılmıştır. İbn Lehîa ile ilgili geniş bilgi için bk.22/64. hadis. Mişrah b. Hâân ise makbul bir râvidir. Bk. İbn Hacer, Takrîb, Trc.no:6679; Zehebî de "sikadır" der. Bk. Kâşif, Trc.no:5456. Tirmizî üç, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce birer, Dârimî iki ve Ahmed b. Hanbel 18 rivayetini nakleder. Tirmizî rivayetlerinden ikisi için "isnadı kuvvetli değildir" derken, bir rivayeti için de hasen hükmü verir. Bk. Sünen, Cum'a, 54. H.no: 578; Mcnâkıb. 17, 48, H.no: 3686. 3844.
Hz. Ömer'den {Radıyaliahu anh) şahidi:
Bk. Mâlik, Salât, 479.
[46] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/326.
[47] Sened:
Sahih: Müsned, i/219, H.no:2521; Benzer rivayetler için bk. 1/364. H.no:3436 (Senedinde Leys b. Ebî Süleym bulunmaktadır): 1/360. H.no:3387-3388 (919/1789. hadis); Sw/iün, Sucûd, 3; Enbiyâ, 39; Tefsir, 6/5. 38:
[48] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/326-327.
[49] Tirmizî, Cum'a, 53, H.no:577 (hasen-sahih); Ebû Dâvûd, Sucûd, 5, H.no: 1409; Nesâî, tftitâh, 48, H.no:955 (Sonunda ziyâse ile); Dârimi, Salât, 160.
H.no:1473.
İbn Abbas'tan (Radıyaliahu anh) nakledilen diğer rivayetler için 917/1787 ve 919/İ789. hadislere bk.
Ebû Hüreyre'den (Radıyaliahu anh) şahidi:
Bk. Heysemî, hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî'nin (Evsat'ında) naklettiğini, senedinde Muhammed b. Amr'ın bulunduğunu, ve râvi hakkında tenkit yapıldığını, bununla birlikte rivayetlerinin hasen olduğunu belirtir. Bk. Mecma', 11/285.
İbn Mes'ûd'dan (Radıyaliahu anh) gelen bir rivayete göre de Sad sûresinde secde etmediği kayıtlıdır:
Bk. Heysemî, hadisi Taberânî'nin Kebîr'inde naklettiğini, râvilerinin sahih hadis ricali olarak sika olduklarını ifade eder. Bk. age., 11/284.
[50] sened:.
Sahih: Müsned, 1/359. H.no:3387; Tahrici için bir önceki 916/1786. hadise bk.
Hasen: Abdürrezzak, 111/336, No: 5863; İbn Hacer senedinin hasen olduğunu belirtti. Bk. Fethıt'l-Bâri, U/552
[51] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/327.
[52] Sahih: Müsned, 1/73, H.no:541; Heysemî, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'in râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecına', 11/285.
İbn Abbas'tan (Radıvallahii anlüimaj şahidi için 916-917, 919/1786-1787, 1789. hadislere bk.
[53] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/328.
[54] Sened:
Sahih: Müsned, 1/360, H.no:3387-3388. Tahrici için bir önceki 916/1786. hadise bk.
[55] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/328.
[56] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/328-329.
[57] '' Scned:
Sahih: Mösned, III/78, H.no:11680; Benzer rivayet için bk. 111/84, H.no:11738: BeyhaM, 11/318. Heysemî, Ahmed b. Hanbel'in râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/284. Hıımeyd et-Tavîl sika müdellis bîr râvidir. Fakat semâa delâlet eden tahdis sigası ila naklettiği İçin ittisale hamlolunur.
Ebû Dâvûd, Ebû Saîd el-Hudrî'den (Rcutıyaltahü anh) şu rivayeti nakleder:
Bk. Ebû Dûvûd, Sucûd, 5, H.no:1410; Dârimi, Salât, 161, H.no: 1474
Heysemî'nin Ebû Ya'lâ ve Taberânî'ye nisbet ederek zikrettiği bir rivayet daha vardır:
Bk. Heysemî Taberânî'nin Evsat'ında naklettiği rivayette: lafzının da bulunduğuna dikkat çeker. Ayrıca rivayetin senedinde el-Yemân b. Nasr'm bulunduğunu. Zelıebî'nin bu râviyi mechııl saydığını belirtir. Bk. age., 11/284-285
[58] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/329-330.
[59] Kâsâni, Bedâiu's-sanâi', 1/193
[60] İbn Abdilber, Temhid, XIX, 119
[61] Nevevi, Mecmu', IV/67: Şirbini, Muğni'l-Muhtac, 1/215; Maverdi. insaf, H/196
[62] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/330-331.
[63] Sened:
Sahih: Müsned, 1/191, H.no:1662-1663; İkinci rivâyel için bk. 1/191, H.no;1664; Makdisî, Muhtara, İÜ/126, H.no:926 (hasen); Heysemî, senedindeki râvilerin sika olduklarını belirtir Bk.Mecma ',11/287.
£feÖ Ka'M, 11/158, H.no:847:
Heysemî Ebû Ya'Ia'dan gelen ziyâdeii bir rivayete de yer verir ve birinci rivayette tanımadığı bir râvinin bulunduğunu, ikinci rivayette ise zayıf biri olan Mûsâ b. Ubcyde er-Rabezî'nin bulunduğunu söyler:
Bk. Mecma', X/160-161.
Muâz b. Cebel'den (Raüıycdlaim anlı) şahidi:
Bk. Taberânî, el-Mu'cemü'l-hebîr, XX/102, H.no:199; Müsnedü'ş-Şâıniyyîn, 11/122, H.no: 1032. Heysemî, Haccâc b. Osman es-Seksekî'nin Muaz'a yetişmediği halde ondan naklettiğini, İbn Hıbbân'ın bu zatı etbâu't-tâbiînden saydığını belirtir. Ayrıca bu rivayetin Bakıyye kanalı ile de nakledildiğini, bu zatın da an'ane yaptığını ifade eder. Ebû Katâde'nin Muâz'dan naklettiği bir başka rivayeti de şöyledir:
Heysemî, bu rivayeti de Taberânî'nin Evsat ve Sağîr'İnde naklettiğini, senedinde Müzeyneoğullarının mevlâsı İshak b. İbrahim el-Medcnî'nin bulunduğunu, bu râviyi Ebû Ziir'a ve diğerlerinin zayıf saydığını sözlerine ekler. Bk. oğe., 11/288.
Heysemî konu ile ilgili şâhid rivayetleri tek tek verir ve rivayetleri değerlendirir. Bu rivayetler Huzeyfe b. ei-Yemân, Câbir, Ömer b. el-Hattâb. Abdurrahman b. Ebû Bekir, Cerîr, Ebû Mûsâ. İbn Ömer, Arfece ve Esma bt. Ebû Bekir'dendir IRadıvullahii anhiim). Bk. age., 11/287-290.
[64] Bk. Bennâ, aee.. IV/185
[65] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/331-333.
[66] Sahih: Müsned, V/45, H.no:20334; Benzer rivayetler için bk. V/43, H.no:20317: V/38, H.no: 20281; V/47, H.no:20353, 20356-20357; V/50, H.no:20388 {vicâde yolu ile nakledilen hadislerden biridir); Buharı, Meğâzî, 83; Fiten, 18; Tirmizî, Fiten, 75, H.no: 2262 (hasen-sahih):
Ebû Bekre'den (Radıyaliahü anlı) bu konuda gelen bir diğer rivayet de şöyledir:
Tirmizî, Siyer, 25, H.no: 1578 (hasen-garib); Ebû Dâvûd, Cihâd, 162, H.no:2774; îbn Mâce, İkâme, 192, H.no: 1394
Şükür secdesi ile ilgili diğer rivayetler: a-Sa'd b. Ebî Vakkas'tan (Radıyaliahü anh);
Bk. £/w D«vtW, Cihâd, 162, H.no:2775 (hasen li ğayrihî);
b-Enes b. Mâlİk'ten (Radıyallahtitınhy. Bk. /fcn Mâce, İkâme, 192, H.no:1392 (hasen).
c-Ka'b b. Mâlik'ten {Radıyaliahü anh):
Bk. /ö/î Mâce, İkâme, 192, H.no:1393 (sahih). (Bu rivayetler Tebük savaşı ile İlgili bölümde uzunca verilecektir):
Bk. Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 111/369. d-Hz. Ali'den (Radıyallahıi anlı}:
Bk. Müsned, 1/147, H.no:1254; Benzer rivayetler için bk. 1/160, H.no:1378; 1/155. H.no:1330; 1/151, H.no:1302; 1/144, H.no:1223; 1/141, H.no:1196; 1/140-141, H.no:I188-1189; 1/139, H.no:1179; 1/134, H.no:1127; 1/131. H.no:1086; 1/126, H.no:1034; 1/122, H.no:988; 1/121, H.no:982-983; 1/113, H.no:904, 912; 1/107-108, H.no:848; 1/95, H.no:735; 1/91-92, H.no:706; 1/90, H.no:696-697; 1/88, H.no:672; t/83, H.no:626; 1/81, H.no:6l6; Buhârî, Ezan, 25; Müslim, Zekât, 154-155; Ebû Dâvûd, Sünnet. 28. H.no:4763, 4767-4768; îbn Mâce, Mukaddime, 12, H.no: 167.
e-Ebû Hüreyre'den (Radıyaliahü anh):
Bk. Müsned. 11/502. H.no:10469 (Bu rivayetin tahrici için bk. 695/1565 ve 705/1575. hadisler)
f-Berâ b. Azib'den {Radıyaliahü anh):
Hemedânlılann Müslümanlığı kabul etmesi ile ilgili olarak Hz. Ali'nin Yemen'den gönderdiği mektuptan sonra Peygamber efendimizin secdeye kapanması ile ilgili rivayet için bk. Bk. Rüyam, Müsned, 1/218, H.no:304; Beyhakî, age., İÜ/369.
[67] Tayalisi, 1/66, No: 485; Müslim, İmaret 16, 17, (1825), (1826); Ebû Davud. Vesaya 4, No: 2865; Nesâi, es-Sünenü'l-kübra, IV/112, No: 6494
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/334-335.
Tilavet Secdesinin Fazileti ve Kur'ân'daki Secde Ayetleri
903/1773- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahü anh)[1]
Rasûlullah (Satiatiahaaleyhi w-seiie/n) dedi ki:
"Adem oğlu secde (ayeti) okuyup (secde ettiği) [2] zaman şeytan ağlar halde şöyle diyerek uzaklaşır:
'Eyvah. O secde ile emrolundu ve secde etti. Ona cennet var. Ben ise secde ile emrolundum ve isyan ettim. Bana da ateş (cehennem) var."'[3]
904/1114-Ebu'â-Derda:dan (Radıyaiiaha anh): [4]
Hz. Peygamber'le (Saitoiiahtı aleyhi ve setum) (Kur'ân'daki) on bir (yer için) secde ettim. Onlardan birisi de Necm suresinin secdesiydi. [5]
Açıklama
Kur'ân'daki tilavet secdelerinin sayısı on beştir: Bununla ilgili bazı rivayetler: -Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyallahü anh) başka tarikle gelen rivayet:
Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyallahü anh):[6]
Hz. Peygamber'le (Kur'ân'daki) on bir (yer için) secde ellim, onların içinde mufassal sureler yoktu: A'râf, Ra'd, Nahl, Benû İsrail, Meryem, Hac, Secde, Furkan, Süleyman (Nemf), Secde, Sâd ve Havamîm (Ha mim ile başlayan) surclerdeki secdeler.
-Amrb. Âs'tan (Radıyaltahüanh)gelen rivayet:
Amr b. Âs'tan fRadıyallahü anh): [7]
Rasûlullah onu Kur'ân'daki on beş secde ayetini okuttu. Onlardan üç tanesi mufassal surelerde, iki tanesi de Hac sürecindedir. [8]
Tilavet Secdesinde Okunan Dua
Allah Teâlâ buyurdu:
"De ki: Siz ona ister inanın, İster inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'ân) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar. Ve derlerdi ki: Rabbîmizi teşbih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir. Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kur'ân okumak) onların saygısını artırır." (İsra, 17/107-109) (Secde ayeti) [9]
905/1775-Hz. Aİşe'deil (Radıyallahü anha):[10]
Rasûlullah (Saitaiiaha aleyhi ve seiiem) Kur'ân'daki secdesinde şöyle derdi: "Yüzüm onu yaratana, hareketi/gücü[11] ve kuvvetiyle onda kulak ve göz var edene secde etti."
NOT: Tilavet secdesinde okunan dua ya da zikir namaz secdesİndekinin aynısıdır, yani 'Subhane Rabbiye'l-a'lâ" denir.
Ayrıca 'Subhane Rabbina in kâne va'dü Rabbina le mefûlâ' okumak müs-tehabdır. Çünkü Aliah Teâlâ secdeye kapanan velilerinin böyle söylediklerini ifade etmektedir. [12]
Yukarıda geçen zikri yapmak da sünnettir. [13]
Namazda Cehrî (Açıktan) ve Sırrî (Sessiz Olarak) Olarak Secde Ayetlerinin Okunması
906/1776-EbÜ Rafı'den: [14]
Ebû Hüreyre (Radıyatiahn anh) ile yatsı namazı kıldım. 'İze's-semâü'n-
şakkat' (suresini) okudu ve secde etti. Ben ona:
'Ey Ebû Hüreyre! (Bu ne secdesi?)[15] deyince şöyle cevap verdi: 'Ben Ebu'l-Kasım (Hz. Muhammed)'in (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) arkasında
bu surede secde ettim. Ben o secdeye ölünceye kadar[16] devam edeceğim.'[17]
907/1777-İbn Ömer'den (Radıyallahü anhüına) [18]
Hz. Peygamber ısaiiatiahü aleyhi ve setitm) öğle namazının ilk rekâtında (kıyamdayken) secdeye gitti. Ashabı onun 'Tenzilü's-secde' suresini okuduğunu anladı gördü.
§(Râvi Süleyman et-Teymî) şöyle dedi: 'Ben bunu Ebû Miclez'in kendisinden işitmedim.[19]
Açıklama
Râvilerden Süleyman et-Teymî senedde tedlis yaptı. Kendisi ile Ebû Miclez arasındaki râviyi zikretmedi. Ancak sorumluluktan-kurtulmak için kendisinin bunu Ebû Miclez'den işitmediğini de ifade etti.
Bu konudaki hadislerden sesli ve sessiz okunan bütün namazlarda imamla ya da münferit olsun secde ayetlerini okumanın ve secde yapmanın meşru olduğu görülmektedir. Bu konudaki ihtilaf:
1-İmam Ebû Hanife ve Ahmed b. Hanbel'e göre sessiz namazlarda cemaatin şaşırması söz konusu olduğunda secde ayeti okumak ve secdeye gitmek mekruhtur.[20]
2-1. Malik'e göre farz namazlarda cemaatin şaşırması söz konusu olduğunda ya da bunu adet haline getirerek secde ayeti okumak ve secdeye gitmek mekruhtur. [21]
3-İ. Şafiî'ye göre mekruh değildir. [22]
Secde Ayetini Okuyan ve Dinleyen Secde Eder
908/1778-İbn Ömer'den (Radıyaüahuankama); [23]
Rasûlullah (Saiiatiahu aleyhi ve seiiem) bize (Kur'ân'dan) sure okur, sonra secde ayeti(ne gelince onu da) okur, secde eder ve biz de kendisiyle beraber secde ederdik. (Kalabalıktan bazen) birimiz alnını koyacak bir yer bile bulamazdı.
NOT: İzdihamdan dolayı secde eımek için yer bulamayan kişinin durumunda ihtilaf edildi:
1-Hz. Ömer'e göre bu durumda kişi kardeşinin sırtına secde eder. Hanefi ve Hanbeliler bu görüşü aldılar.
2-Atâ ve Zührî'ye göre secde edecek yer bulamayan, diğerleri secdeden kalkıncaya kadar bekler, sonra secde eder. Maliki mezhebinin görüşü de bu şekildedir.
3-Şafiîlerde ise iki görüş vardır: a-Bu durumda kardeşinin sırtına secde eder, b-Ya da muhayyerdir, dilerse o şekilde secde eder, dilerse bekler sonra yere secde eder.[24]
909/1779-İbn Ömer'den (Radiyallahü anhüma)'[25]
Rasûlullah (Saiiatiahu aleyhi ve seiiem) bize Kur'ân öğretirdi. Kur'ân'daki secde ayetine geldiğinde secde etti, biz de kendisiyle beraber secde ettik.[26]
Açıklama
Dinleyenin secde etme zorunluluğu hakkında müçtehid alimlerin görüşleri:
I-Hanefi mezhebine göre secde ayetini işitene de secde yapmak vaciptir.
2-Şafiîlere göre dinleme kastı olmadıkça, bu ayeti duyan kişiye secde sünnet değildir.
Mafikiler ve Hanbeliler de Şafiî mezhebinin görüşündedirler. Ancak Malikiler dinleme kastının Kur'ân'in kıraatini ya da ahkamını öğrenmek olmasını şart koştular. Hanbeîiler ise okuyan ve dinleyen fmüstemi') kişinin secde yapmasını şart koştular, duyan (sami') için secde gerekmez, sünnet değildir, dediler.
Bu ihtilaf yukarıdaki ve ilgili hadislerin farklı anlaşılmasından kaynaklanmaktadır.
§Tilavet secdesi yapılırken tekbir getirmenin meşruiyetinde ihtilaf edildi:
1-Hanefi ve Maliklere göre burada başlama tekbiri sünnettir.
2-Bazı Şafiî alimlerine göre tilavet secdesine giderken iftitah tekbiri yanında nakil için de tekbir alınmalı.
-Bir kısım Şafiî alimleri de bilakis oturduğunda teşehhüd okur ve selam verir, dediler.
3-HanbeIilere göre ise secdeye giderken ve doğrulurken tekbir alınır, ancak iftitah tekbiri yoktur.[27]
Mufassal Surelerde Secde Yoktur Diyenlerin Delili
910/1780-Zeyd b. Sabitken (Radıyallahüanh):[28]
Hz. Peygamber'e (Saiiaiiahu aleyhi ve seüem) Necm suresini okudum, secde yapmadı.
NOT: Tilavet secdesinin vacip ya da sünnet oimasi konusunda alimlerin görüşleri:
1-Bu hadisten dolayı Maliki, Şafiî ve Hanbelîlere göre secde vacip değil, sünnettir.
2-Ebû Sevr'e göre sadece Necm suresinde secde zorunluluğu yoktur, sünnettir, diğerleri vaciptir.
3-Hanefilere göre ise bu yerlerde secde etmek vaciptir. Yukarıdaki hadisten muhayyerlik sonucu çıkmaz. Belki Rasûlullah sonra secde edecektir, böyle bir ihtimal bulunduğu için de asıl hükümden ayrılmak doğru değildir. [29]
Mufassal Surelerde Secde Vardır Diyenlerin Delili
911/1781-îbn Mes'Ûd'dan (Radıyailahüanh). [30]
Hz. Peygamber (Satiaitahü aleyhi ve seüem) Necm suresinde secde etti. Müslümanlar (ve müşrikler de) secde ettiler. Ancak Kureyş'ten bir kişi yerden bir avuç toprak alıp alnına götürdü ve ona secde yaptı.
§Abdullah ekledi: Daha sonra o kişinin (Bedir savaşında) kafir olarak öldürüldüğünü gördüm.[31]
Açıklama
Başka tarikten gelen sahih rivayetlerde Hz. Peygamber Mekke'de Necm suresini okuduğunda Müslümanlarla birlikte müşrikler de secdeye gitmişlerdi. Bu rivayet:
İbn Abbas'tan (RadıyaUahü anhüma)[32]
Hz. Peygamber Necm suresinde secde yaptı, kendisiyle birlikte Müslümanlar, müşrikler, ins ve cin secde yaptılar.
§Buhari'deki aynı yerde secdeye gitmeyen kişinin Ümeyye b. Halef olduğu belirtildi. [33]
912/1782-Ebû Hüreyre'den[34]
Hz. Peygamber (Sailalîahü aleyhi ve seitem) Necm suresini okudu, secde yaptı, onunla birlikte şöhret (öne çıkma) meraklısı iki kişi dışında herkes secdeye gitti. [35]
913/1783-Cafer b. Muttalib b. Ebû Vedâe babasından nakletti: [36]
Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) Mekke'de Necm suresini okudu ve secde yaptı, yanındakiler de secdeye gitti. Ben başımı kaldırdım ve secde etmekten kaçındım. O gün Muttalib Müslüman değildi. (Müslüman olduktan) sonra kimin o sureyi (secde ayetini) okuduğunu duyduysa secde etti.
§Aynı râviden ikinci tarikle gelen rivayet:
Rasûluilah'ı Necm suresini (okuduğunda) secde ederken gördüm, onunla birlikte insanlar da secde etti.
(Râvi) Muttalib dedi ki: 'Ben o günlerde müşrik olduğum için secde yapmadım.'
Muttalib ekledi: 'O suredeki secdeyi bir daha bırakmayacağım.'[37]
914/1784-Ebü Hüreyre'den[38]
'îze's-semâün şakkat' ve 4Ikra' bismi Rabbike' (surelerini) okuduğunda Rasûtullah'la (Sailalîahü aleyhi ir seiienu birlikte secde yaptık. [39]
Açıklama
Bu rivayetler Mufassal olan surelerde de secde yapmanın vücûbiyetini göstermektedir. Cumhurun görüşü bu şekildedir. Malikilere göre ise Mufassal surelerde secde zorunluluğu yoktur. Onların delili:
İbn Abbas'tan (Radtyallahüanhüma): [40]
Rasûlullah (Sallallalıü aleyhi ve seitem) Medine'ye hicret ettikten sonra Mufassal suerelerde(ki secde ayetlerinde) secde etmedi.
§îbn Abbas'tan gelen bu rivayetin senedi Nevevi[41] İbn Hacer[42] gibi alimlere göre zayıf, İbn Abdilber'e[43] göre ise münkerdir. Ayrıca Ebû Hüreyre'nin haber verdiği (914/1784 nolu) rivayet çok açıktır. Bizzat Ebû Hüreyre Rasölullah'la secde yaptıklarını beyan etmektedir. Ebû Hüreyre ise Peygamberimizin Medine'deki son dönemlerinde Müslüman olan kişilerden olduğu malumdur.
§Necm suresi okunduğunda Müslümanlarla birlikte müşriklerinde secdeye gitmesi farklı şekillerde anlaşıldı. Bu konuda en güzel yorum rahmetli Seyyid Kutub tarafından yapıldı:
".. .AllahTeâlâ buyurdu:
"Bu Kur'ân sizin tuhafınıza mı gidiyor?
Onu dinlerken ağlayacağınız yerde gülüyorsunuz.
Siz gaflet içinde yüzüyorsunuz."
Ayetteki orjinal deyimle "bu söz" yani Kur'ân, son derece ciddi ve önemlidir. İnsanların omuzlarına büyük görevler yüklediği gibi aynı zamanda kendilerini eksiksiz bir hayat sistemine iletiyor. Öyleyse onun nesini tuhaf görüyorlar, neresine gülüyorlar? Oysa onun yansıttığı katıksız ciddiyet, Önerdiği büyük yükümlülükler ve İnsanları bekleyen, yeryüzündeki hayatlarına ilişkin hesaplaşma, bütün bunlar ağlanacak bir durumla karşı karşıya olduklarını gösterir. Üstelik o hesaplaşmanın ötesinde daha nice korkunçluklarla ve sıkıntılarla yüz yüze geleceklerdir.
Bu noktada müşriklere gök gürlcmesinİ andıran bir uyarı yöneltiliyor. Kulaklarını ve gönüllerini tırmalayan yüksek bir ses tonunun yankısı ile sarsılıyorlar. Uçurumun kenarında titreşen bu şaşkınları kendi insiyatifleri ile yapmaları gereken bir görevi yerine getirmeye çağırıyor. Okuyoruz:
'Haydi, hemen Allah 'a secde edin, O'na kuttuk edin.'
Uzun bir hazırlama aşamasından sonra sure, işte bu kalpleri titreten, ürpertici ve akılları baştan alıcı bir çığlıkla noktalanıyctr.
Bundan dolayı dinleyenler hemen secdeye kapandılar. Müşrik oldukları halde bazıları da secdeye vardılar. Vahyi ve Kur'ân'ı şüphe ile karşıladıkları, Allah ve Peygamber hakkında tartıştıkları halde secdeye yattılar.
Kalplerine ardarda inen bu müthiş darbelerin etkisi altında alınlarını yere koydular. Peygamberimiz bu sureyi okuyor. Dinleyiciler arasında Müslümanlar da vardır, müşrikler de. Surenin sonunda Peygamberimiz secdeye kapanınca bütün Müslüman ve müşrik dinleyicileri onunla birlikte secdeye varıyorlar. Kur'ân'ın bu müthiş etkisine karşı koyamıyorlar, onun büyüleyici yaptırım gücü karşısında direnemiyorlar. Bİr süre sonra kendilerine geldiklerinde anlaşılıyor ki yaptıkları secdenin bilincinde değildirler. Tıpki secde ederken ne yaptıklarının bilincinde olmadıkları gibi.
Değişik kanallardan gelen rivayetler bu olayı aktardıktan sonra bu şaşırtıcı gelişmeyi açıklama konusunda farklı görüşler öne sürüyorlar. Oysa olay aslında garip ve şaşırtıcı değildir. Sebep şu Kur'ân'ın hayret verici etkisi ve gönüllere yönelik müthiş yaptırım gücüdür.
Garanik Olayı veya Şeytan Ayetleri
Değişik rivayet kanallarının bize aktardığı bu olay, yani müşriklerin Müslümanlarla birlikte secde etmeleri olayı, uzun zaman kafamı kurcaladı. Onu bir türlü açıklayamıyor, tutarlı bir nedene bağ] ayamı yordu m. Fakat daha sonra yaşadığım bir olay, bu olayın içimde meydana getirdiği duygusal deneyim ufkumu genişletti. Bu deneyim sayesinde artık sözkonusu olayı açıklayabilmiş, asıl sebebini açık bir biçimde görebilmiştim.
"Garanik Olayı" diye anılan bu olay hakkındaki uydurma rivayetleri daha önce okumuştum. İbn SaU "Tabakat" adlı eserinde ve İbn Ceriı Tâberi, ünlü "Tarih"inde bu rivayetleri aktardıkları gibi kimi tefsir bilginleri de aşağıdaki ayetleri açıklarken bu söylentilere yer vermişlerdir.
"Senden önce gönderdiğimiz bütün resuller ve nebiler bir şey dilediklerinde şeytan, bu dileklerine mutlaka birtakım beşeri arzular karıştırırdı. Fakat
Tilave eŞükür Secdesi
Allah, şeytanın körüklediği bu arzuları her defasında gidererek arkasından ayetlerini pekiştirirdi. Allah her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir.
Amaç şeytanın körüklediği bu arzular vesilesi ile kalpleri hasta olanları ve katı yüreklileri sınavdan geçirmektir. Hiç kuşkusuz zalimler gerçeğe son derece uzak düşen bir ayrılığa saplanmışlardır." (Hacc Suresi, 52-53)
Ünlü tefsir alimi İbn Kesir, tefsirinde bu rivayetlerden sözederken "Bunların tümünün rivayet zincirlerinde kopukluk var, aralarında rivayet zincirinin halkaları tamam olanına rastlamadım" der.
Bu rivayetlerin en ayrıntılısı, hurafelere en az batmış olanı ve Peygamberimize yönelik en az iftiraya yer vereni İbn Hatem'in aktardığı şu rivayettir. İbn Hatem diyor ki: Musa b. Ebu Musa Kufî'nin, .Muhammed b. İshak b. Şeybi, Muhammed b. Fuleyh ve Musa b. Akabe kanalı ile bize anlattığına göre İbn Şihab şöyle der:
"Necm suresi inmişti. O günlerde müşrikler şöyle diyorlardı: Eğer bu adam (yani Hz. Peygamber) bizim tanrılarımız hakkında saygılı bir dil kullansa biz de onu ve arkadaşlarını anlayışla karşılardık. Fakat o bizim tanrılarımıza karşı, dininin öbür karşıtları olan Yahudilere ve Hristiyanlara karşı kullandığından daha sert ve kırıcı sözler kullanıyor.
Bu sıralarda müşriklerin Peygamberimize ve arkadaşlarına yönelik baskıları ve yalanlama girişimleri doruk noktasına ulaşmıştı. Peygamberimiz bu eziyetlerden bıkmıştı. Adamların sapıklıkları O'nu üzüyor, bir an önce doğru yola gelmelerini temenni ediyordu. Necin suresi inip de "Lât ve uzza hakkındaki görüşünüz nedir? Ya bunların öbürü, üçüncüsü olan tnenat hakkında ne düşünüyorsunuz'!" ayetlerini okuyunca şeytan bu putların isimlerinin söylenişinden sonra araya girerek "Onlar kutsal kuğu kuşlarıdırlar. Kuşku yok ki, Allah katında onların aracılığı umulur" dedi. Bu sözleri şeytanın kendisi uydurmuştu, amacı zihinleri karıştırmaktı.
Bu iki cümle bütün Mekke müşriklerinin hoşuna gitmişti. Onları dilden dile aktarmaya koyulmuşlardı. Olaydan son derece memnun olmuşlar ve "Muhammed, eski dinine, atalarının inancına döndü" diyerek bu sevinçlerini dile getirmeye yönelmişlerdi.
Bu arada Peygamberimiz, surenin son ayetini okuyup da secdeye kapanınca Müslüman ve müşrik bütün dinleyicileri de secdeye kapandı. Sadece çok yaşlı bir ihtiyar olan Velİd b. Muğİre secdeye varamamıştı. O da avucuna doldurduğu toprağı yukan kaldırarak ona secde etmişti.
Her iki grup da taraftarlarının Peygamberimiz ile birlikte secde etmelerine şaşırmışlardı. Müslümanlar ise müşriklerin inanmadıkları, İkna olmadıkları halde secde etmelerine anlam veremiyorlardı. Çünkü şeytanın kulaklarına fısıldamış olduğu sözkonusu cümleleri işitmemişlerdi. Müşrikler ise istediklerine ermişlerdi. Şeytan, Peygamberimizin dileklerine müdahale ederek araya bazı cümleler katmış ve müşriklere bu sözleri Peygamberin kendisinin surenin bir parçası gibi okuduğunu sandirmiştı. Bunun üzerine müşrikler pullarına saygı gösterisi olarak secde etmişlerdi.
Bu sözler kısa sürede halk arasına yayıldı. Şeytan bu yayılmayı körüklemiş, öyle ki, yankıları Habeşistan'a kadar uzanarak, oradaki Müslümanların kulaklarına kadar varmıştı. Osman b. Maz'un ve arkadaşlarından oluşan Müslüman göçmenler Mekkelilerin topluca Müslüman olduklarını ve Peygamber İle birlikte namaz kıldıklarını işilmişlerdi. Velid b. Muğirc'nin de avucuna doldurduğu toprağa secde ettiğini. Müslümanların artık Mekke'de güven içinde yaşadıklarını haber almışlar, bu yüzden hemen Mekke'ye geri dönmüşlerdi.
Ama yüce Allah, şeytanın sözlerini silip atmış, ayetlerini sağlamlaştırmış ve bu aldatma girişiminden korumuştu. Bu amaçla "Senden önce gönderdiğimiz bütün resuller ve nebiler bir şey dilediklerinde şeytan bu dileklerine mutlaka birtakım beşerî arzular karıştırırdı' diye başlayan ayetleri indirdi. (Hacc Suresi, 52-53) Yüce Allah bu konudaki kesin hükmünü açıklayıp şeytanın uydurmalarını şilince müşrikler tekrar eski .sapıklıklarına ve nıüslümanlara yönelik düşmanlıklarına döndüler. Hatla bu düşmanlığın dozajını daha da arttırdılar." İfan Hatem'in sözleri burada sona eriyor.
Bu konuda daha aşın ve daha çok iftira dolu rivayetler de vardır. Bu rivayetler sözkonusu şeytan uydurması cümleleri Peygamberimizin araya katlığını ve bu işi -haşa- Kureyşli müşriklerin gönüllerini kazanmak amacı ile yaptığını öne sürecek kadar ileri giderler.
Ben daha işin başından beri bu rivayetlere tümü ile karşı çıkanı. Çünkü bu iki cümle Peygamberlerin yanılmazlığı ve Kur'ân'tn uydurma ve tahrif girişimlerine karşı korunmuşluğu ilkeleri ile bağdaşmadıkları gibi .surenin içeriğine de taban tabana ters düşüyorlardı. Sebebine gelince sure baştan sona kadar müşriklerin bu putlara ilişkin inançları ve onların çevresinde uydurulmuş masalları alaya alan ifadelerle dolu idi. O halde bu cümlelere surenin akışı içinde uygun bir yer bulmak asla mümkün değildi. Bu uyuşmazlık o kadar belirgindi ki, "Bu cümleleri şeytan sadece müşriklerin kulaklarına fısıldamıştı, müslümaniarın onlardan hiç haberleri olmamıştı" diyenlerin görüşleri bile inandırıcı olmaktan uzaktı. Çünkü Mekkeli müşrikler dillerinin ifade zevkini özümlemiş Araplardı. Bu niteliklerini gözönünde tutarak şöyle düşünelim: Adamlar bu uydurma, bu şeytan tarafından araya sokuşturulmuş cümleleri İşittikten sonra şu ayetleri dinlemiş olacaklardı:
"Demek erkekler sizin, dişiler Allah'ın, öyle mi? Öyleyse bu haksız bir bölüştürmedir.
Aslında bunlar sizin ve atalarınızın uydurduğu kuru isimlerdir. Allah, onlara ilişkin hiçbir kanıt indirmemiştir. "
"Ahirete inanmayanlar, meleklere dişi adlan takıyorlar. Oysa onların hu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece sanılarının peşinden gidiyorlar. Sanıları ise, gerçeğin kırıntısının bile yerini tutamaz."
"Göklerde nice melek var ki, Allah'ın dilediklerine ve hoşlandıklarına ilişkin izni olmadıkça şefaatleri hiçbir yarar sağlamaz. "
Adamlar o uydurma cümlelerin arkasından bu ayetleri işitince Peygamberimizle birlikte secdeye varmazlardı. Çünkü bu gerçek ayetler sözkonusu şeytan fısıltıları ile tanrılarına yönelik övgülerle ve onların Allah katında aracılık fonksiyonu üstleneceklerinin beklenmesi gerektiği yolundaki vurgulama ile asla bağdaşmaz. Zira Mekke müşrikleri bu rivayetleri uyduranlar kadar aptal değillerdi. Daha sonraları ya maksatlı olarak ya da bilmeyerek batılı oryantalistler o aptalca uydurmalara dört elle sarılmışlardır.
Durum böyle olunca gerek müşriklerin Peygamberimizle birlikte secde etmelerinin ve gerekse hicret eden Müslümanların Habeşistan'dan dönmelerinin ve bir süre sonra başka müslümanlarla birlikte oraya geri. gitmelerinin başka sebepleri olmalıydı.
Hicret eden Müslümanların neden önce Habeşistan'dan döndüklerini ve bir süre sonra niçin başkaları ile birlikte tekrar oraya gittiklerini incelemenin yeri burası değildir.
Müşriklerin secde etmelerine gelince burada bu konu üzerinde durmamız gerekir.
Uzun bir süre bu secde olayına tutarlı bir sebep aradım. Ara sıra böyle bir olayın olmadığını, sadece Habeşistan göçmenlerinin iki-üç ay sonra geri dönmelerini açıklamak için ileri sürüldüğünü düşünüyordum. Çünkü bu kısa süreli dönüşün mutlaka bir sebebi olmalıydı.
İşte bu tereddütlü günlerimden birinde yukarda sözünü ettiğim özel psikolojik deneyimi yaşadım. Kafamdaki tereddüt bulutlarını dağıtan olay şu oldu: Gecenin birinde idi. Birkaç arkadaş toplanmış, aramızda sohbet ediyorduk.
Derken bir ara kulağımıza Kur'ân sesi geldi. Sesin kaynağı yakınımızda idi. Necm suresi okunuyordu. Konuşmayı keserek Kur'ân'ı dinlemeye koyulduk. Okuyanın sesi etkileyici ve güzeldi. Kelimeleri tek tek ve çarpıcı bir ahenkle okuyordu.
Yavaş yavaş okunan ayetlerin ahengine ve içeriğine kapıldım. Peygamberimizin yüceler alemine yönelik yolculuğunu onun kalbi ile birlikle yaşadım. Cebrail'i, Allah tarafından yaratıldığı asıl süreri ile gördüğü sahneyi onunla birlikle yaşadım. Eğer insan düşünecek, haya! etmeye çalışacak olursa ne müthiş, ne çarpıcı bir olaydır bu! Peygamberimizle birlikte o yüce ve uyana yolculuğu yaşadım. "En uçtaki ağacın (Sidret-ül Mıtııieha'nın) yanında, "Me'va" cennetinin yanında onunla birlikte oldum. Havai gücümün elverdiği, sezgimin kanal çırpabildiği, duygularımın ve algılarımın kaldırabildiği oranda onunla birlikte yaşadım. Onun önderliğinde müşriklerin sapıklıklarını kavramaya çalıştım. 0 zavallıların meleklerin niteliklerine ilişkin masallarının, onları ilah sayan saplantılarının, onların erkek ya da dişi olduklarına yönelik kuruntularının ne kadar saçma olduğunu, bu iddiaların ilk okunuşta yıkılan oyuncak çocuk çadırlarına ne kadar benzediklerini gönlümün derinliklerinde hissettim.
"İnsan" denen varlığın topraktan yaratılışını ve analarının karnındaki "cenin"leri somutlaştıran sahnelerin önünde durdum. Yüce Allah'ın bilgisi bu olayları tek tek izliyor, onları kapsamı içinde tutuyordu. Surenin son keskindeki ardışık dokunuşların etkisi altında bütün vücudum titremeye başladı. Bilgimize kapalı "gayb" alemini yüce Allah'tan başka hiç kimse göremiyordu. Kayda geçen "ameller'in hiç biri hesaplaşma ve ödül-ceza verme işlemi sırasında, ihmal edilmiyor, gözden kaçırılmıyordu. Kulların üzerinden geçtikleri her yol sonunda yüce Allah'a varıp dayanıyordu. Ağlayanlar, gülenler. Ölüler ve diriler yığın yığın karşımda duruyordu. Bir meni damlası içinde yüzen embriyo hücresi karanlıklar içinde yol bularak adım adım gelişiyor ve sonunda sırlarını ortaya koyarak ya erkek ya da "dişi" kimliğinde karşımıza çıkıyor. Yeniden diriliş. Eski toplumların toplu vokoluş sahneleri. Yerin dibine geçen "iftiracı sapıklar" ve onları her yönden kuşatan ilahi gazap!
Derken "son uyarıcının" "müthiş felaketin eşiğindeki şu çığlığına kulak verdim: "Kıyamet günü iyice yaklaştı.
Onun dehşetini Allah 'tan başka hiç kimse başınızdan savamaz."
Arkasından son feryadın titreşimleri kulak zarlarıma çarptı ve bu müthiş "Bu Kur'ân sizin tuhafınıza mı gidiyor? Onu dinlerken ağlayacağınıza, gülüyorsunuz, öyle mi? Gaflet içinde yüzüyorsunuz değil mi?", darbe karşısında tiril tiril titredim
Bütün bunlardan sonra "Haydi, hemen Allah a secde ediniz, O'na kulluk ediniz ' ayetini duyunca kalbimin titremesi gerçekten eklemlerime, kemiklerime geçti. Artık tüm vücudum gözle görülür biçimde zangır zangır titriyordu. Çok uğraşmama rağmen bunu Önieyemiyordum. Ayrıca gözlerimden de sürekli yaşlar boşaltıyordu, bunu da bütün gayretime rağmen durduramıyordum.
İşte o anda sözkonusu "secde olayı"nın doğru olduğunu ve bu olayın nedenini açıklamanın hiç de zor olmadığını anladım. Olayın sebebi şu Kur'ân'm çarpıcı etkisi ve surenin ayetlerinde yankılanan bu sarsıcı nağmelerin büyüleyiciliği idi. Necm suresini ilk kez okuyor ya da dinliyor değildim. Fakat bu defa üzerimdeki etkisi ve benim ona karşı reaksiyonum böyle oldu. Bu da Kur'ân'ın bir başka esrarengiz özelliğidir. Önceden bilinmesi mümkün olmayan bazı uğurlu Özel anlar vardır. Belirli bir ayet, ya da belirli bir sure bu anlarda bambaşka bir duyarlılıkla algılanır ve insan kalbi ile güç kaynağı arasında kontak kurulur; o zaman da olacak olanlar olur.
Anlaşılan Necin suresinin o günkü bütün dinleyicilerinin kalpleri böyle bir ana yakalandılar. Peygamberimiz bu sureyi tüm benliği ile okuyordu. Daha önce bizzat yaşadığı olayların bu defa somut sahnelerinde yaşıyordu. Surenin burun potansiyel enerjisi Peygamberimizin sesinin dalgaları aracılığı ile dinleyicilerin sinir sistemine akıyor, onlar da "Haydi, hemen Allah'a secde ediniz, O'na kulluk ediniz' buyruğunu işirir-işitmez titremeye tutuluyorlar. Sonra Peygamberimiz ile müslümanlar secdeye varınca kendilerini tutamayarak secdeye kapanıyorlar. ,
Denebilir ki; "Sen bu açıklamayı yaparken kendi başından geçen bir anı yüz yüze geldiğin bir psikolojik deneyimi ölçü olarak alıyorsun. Sen Müslümansın. Bu Kur'ân'a İnanıyorsun. Onun senin ruhuna yönelik özel bir etkisi vardır. Oysa o adamlar müşrikti. İmanı da Kur'ân'ı da reddediyorlardı." Fakat bu İtirazı yapanlar şu iki önemli noktayı gözönünde tutmalı, hesaba katmalıdırlar.
1- O gün bu sureyi okuyan, Peygamberimize/!- O bu Kur'ân'ı kaynağından doğrudan doğruya almış, onu iliklerine kadar yaşamıştı Onu o kadar seviyordu ki, içinde Kur'ân okunan dostunun evinin önünden geçerken adını/arı ağırlaşıyor, kapının önünde dikilerek okuma bitinceye kadar dinlemekten kendini alamıyordu. Üstelik bu sureyi okurken yüceler aleminde yaşamış olduğu anların, Cebrail ile birlikle onu asıl hlığında görerek geçirdiği dakikaların anısını tazeliyordu. Oysa ben bu sureyi sıradan bir okuyucunun sesinden dinlemiştim. Bu iki pozisyon arasında büyük fark olduğu kuşkusuzdur.
2- Sözü edilen müşrikler. Peygamberimizi dinlerken ürpermekten ve titremekten kendilerini alamazlardı. Fakat yapmacık inatları onları dinlediklerini kabul etmekten alıkoyuyordu. Aşağıdaki iki olay onların kalplerinde doğan bu ürpermelerin tanığıdır:
İbn Asakir, azdı müşriklerden biri olan Utbe b. Ebu Leheb'in hayatını anlatırken şunları söyler: İbn İshak'tn Osman b. Urve, İbn Zübeyr ve İbn Zübeyr'in babası kanalı ile bize verdiği bilgiye göre Hennad b. Esved şöyle diyor: Ebu Leheb ile oğlu Utbe bir gün Şam'a gitmeye hazırlanmışlardı. Ben de onlarla birlikte gitmek üzere hazırlanmıştım. Ebu Leheb'in oğlu Utbe "Vallahi, Muhammed'e gideceğim ve O'na Rabb'i hakkında sataşacağım" dedi. Gerçekten Peygamberimizin yanına varıp "Ya Muhammed" diye söze girdi ve "Yüce ufuktayken sonra yaklaştı, yere doğru uzandı. Öyle ki, Peygamber İle araları iki yay aralığı ya da daha yakın oldu." (Necm Suresi, 7,9) ayetlerine inanmadığını belirtti. Peygamberimiz de ona "Ya Rabbi, bunun üzerine köpeklerinden birini sal" diye beddua etti.
Utbe Peygamberin varımdan ayrılarak babasının yanma döndü. Babası "Oğlum, Muhammed'e ne dedin?" diye sordu. Utbe. söv/ediklerini aktardı. Babası "Peki. o sana ne dedi?" diye sorunca kendisine "Ya Rabbi. bunun üzerine köpeklerinden birini sal" diye beddua ettiğini anlattı. Bunun üzerine Ebu Leheb "Onun bedduasının seni tutmayacağından vallahi emin değilim" dedi.
Yola çıktık. Sudde'deki "Ebrah" denen yerde mola verince bir Hristiyan rahibinin manastırına vardık. Rahip bize "Ey Araplar, burada ne işiniz var? Biz burada arslan gezdiririz. Sizin çayıra koyun saldığınız gibi" dedi. Ebu Leheb, Rahibe "Biliyorsunuz ben yaşlı bir adamım ve aramızda eskiden beri gelen bir dostluk var. Şu adam oğluma bir beddua yaptı da vallahi bedduası tutar diye korkuyorum" dedi. Sonra bize dönerek "Erzakınızı toplayıp manastıra taşıyın ve oğluma orada bir yatak serin ve kendi yataklarınızı da onun etrafına serin " dedi. Biz de dediği gibi yaptık. Bir ara arslan gelip yüzlerimizi kokladı. İstediğini bulamadığı için geri çekildi ve hemen erzaklarımızın üzerine atıldı. Arkasından Utbe'nin de yüzünü kokladı ve sert bir darbe ile başını dağıtıverdi. Bunun üzerine Ebu Leheb "Muhammed'in bedduasından yakasını kurtaramayacağını biliyordum" dedi.
Anlatılan bu ilk olayın merkezindeki kişi Ebu Leheb'dir. Bu adam Peygamberimizin en amansız düşmanıdır. Onun aleyhinde düzenlenen her komplonun elebaşısıdır, kendisi de ailesi de Peygamberimize ellerinden gelen her kötülüğü yapmışlardır Bu yüzden Kıır'ân'da kendisine ve ailesine şöyle beddua edilmiştir; "Ebu Leheb'in elleri kurusun, (kendisi de) yokolsun! Malı ve kazancı ona fayda vermez. O, kızgın alevli ateşe atılacaktır. Esi de boynunda bir urgan olduğu halde ona odun taşıyacaktır." f Leheb Suresi) Fakat bu azılı düşmanlığına rağmen Peygamberimiz ve onun sözü hakkındaki gerçek düşüncesi budur. Görüldüğü gibi Peygamberimizin onun oğluna yönelik bedduası karşısında kalbi iliklerine kadar titremektedir!
Müşriklerin Peygamberimizin hakkında besledikleri gerçek duyguyu belge-leven ikinci olay da şudur: Bu olayı yaşayan müşriklerden biri olan Utbe b. Ebu Rebia'dır. Bİr defasında Kureyşliler bu adamı Peygamberimize göndermişlerdi. Onunla pazarlık etmesini istemişlerdi. Bu pazarlığa göre Peygamberimiz Kureyş kabilesini ikiye bölen yeni dininden ve müşriklerin putlarını kötülemekten vazgeçmeyi kabul ettiği takdirde kendisine mal. mevki kadın, kısacası ne isterse verilecekti. Utbe teklifin: açıkladıktan sonra Peygamberin/iz kendisine "Ey Utbe söyleyeceklerin bitti mi?" dîye sorar. Utbe "Evet bitti" der. Bunun üzerine Peygamberimiz "öyleyse şimdi beni dinle" der. Utbe'nin "Peki söyle" demesi üzerine besmele çekerek "Fussilet" suresini okumaya başlar:
"Ha Mim. Bu, Rahman ve Rahim olan Allah tarafından indirilmiştir. Bilen bir toplum için ayetleri açıklanmış, arapça okunan bir kitaptır. Müjdele-yici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat çoktan onu anlayıp, kabul etmekten yüz çevirmiştir. Onlar işitmezler. '
Surenin devamında sıra "Eğer yüz çevirirlerse de ki; Ben sizi Ad ve Semtıdoğullarının başlarına gelen yıldırıma benzer bir yıldırım tehlikesine karşı uyardım " ayeti gelince Utbe, büyük bir korku içinde yerinden fırlayarak eli ile Peygamberimizin ağzını kapattı ve "Aramızdaki akrabalığın hatırı için seni susmaya çağırıyorum" dedi. Biraz sonra Kureyşlilerin yanına vararak olup bitenleri anlattıktan sonra sözlerini şu değerlendirme ile bağladı: "Muhammed bİrşey söyleyince yalan söylemeyeceğini biliyordum. Bu yüzden başınıza bir azap, bir bela geleceğinden korktum." (Bu olay değişik rivayetlerden özetlenerek aktarılmıştır)
İşte Müslüman olmayan bir adamın Peygamberimize yönelik gerçek duyguları. Bu duyguların ürperme içerdiği açıktır. İnadının ve kof gururunun baskısı altında kalan etkilenmİşliği meydandadır.
İşte bu gibi insanlar Peygamberimizin sesinden dinlediklerinde kalplerinin en duyarlı anını yaşamaları, bu yüzden işittikleri sözlere karşı koyamayarak kendilerini Kur'ân'ın çarpıcı etkisine kaptırmaları ve bunun sonucunda secdeye kapanan Müslümanlarla birlikte secdeye varmaları son derece akla yakın bir ihtimaldir. Yoksa bu davranışın sebebi ne "garanik" olayı, ne de uydurma rivayetlerin Heri sürdüğü başka bir gerçektir.[44]
Hac ve Sâd Surelerindeki Secde Ayetleri
915/1785-Ukbe b. Amir1 den (Radtyatiaha anh):[45]
Ben:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Hac suresi Kur'ân'daki diğer surelere iki secde (ayeti) ile üstün mü kılındı?' diye sorunca o şöyle buyurdu:
"Evet. Kim o iki (ayette) secde etmezse/etmeyecekse o ikisini okumasın."[46]
916/1786-İbn Abbas'tan {Radıyaliahu anhma): [47]
Rasûlullah'ı (Saiuaiaha aleyhi ve seüem) Sâd süresindeki (secde ayetini okuduğunda) secde ettiğini gördüm. [48]
917/1787-İbn Abbas (Radıyallaha anhlna),[49]
Sâd süresindeki secde hakkında şöyle dedi:
ıBen Rasûlullah'ı (Saiiaiiahualeyhi ve settem)ondaki (secde ayeti İçin) secde ederken gördüğüm halde onun secdesi (bana göre) kesin/vacip olan secdelerden değildir.'
NOT: Metinde geçen azâim kelimesinden fiildeki azimet anlaşılmaktadır. İbn Abbas'a göre Sâd süresindeki secde ayetinde secde yapmak kesin emirlerden değildir. Bu konuda Hz. Ali'nin görüşü:
Hz. Ali (Radıyaliahu anh) şöyle dedi: [50]
'Azimet (secde edilmesi kesin olan) sureler Elif lâm tenzil, Hâ mim secde, Necmvelkra' sureleridir.'
§Abdürrezzak ekledi: ben de bunların hepsinde, yani azimet kabul edilen surelerde secde ediyorum. [51]
918/1788 (Z.)-Sâib b. Yezid'den:[52]
Osman (b. Affan) (RadıycUiahüanh) Sâd suresînde(ki secde ayetinde) secde etti. [53]
919/1789-Avvâm b. Havşeb'den; [54]
Mücahid'e Sâd süresindeki secde durumunu sordum, şöyle dedi: 'Evet, ben de onu İbn Abbas'a (Radıyaiiahaanhuma) sordum, o şöyle dedi: '...onun soyundan da Davud ve Süleyman'ı...doğru yola erdirmiştik...' ayetinden sonraki '...sen de onların doğru yoluna tabi ol kısmına kadar okur musun? İşte Peygamberiniz de (Sâd suresinde) Davud (Peygambere ) tabi olmakla emrolundu.'[55]
Açıklama
İbn Abbas (Radıyallahü anhüma) bu rivayette geçen ayetleri, Sâd süresindeki secdenin sebebini açıklamak için okudu. Bu rivayet onun Kur'ân bilgisinin ne kadar kapsamlı olduğunu göstermektedir. Sâd süresindeki secde ayeti;
'Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakların çoğu, birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar azdır! dedi. Davud, kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeve kapandı, tövbe edip Allah'a yöneldi.' (Sâd, 38/24)
§Yukarıdaki Sâd suresinde geçen ayette secde yapılmasının nedeni En'âm süresindeki şu ayetlerdir:
'İşte bu, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir, (her şeyi) hakkıyla bilendir.
Biz ona İshak ve (İshak'ın oğlu) Ya'kub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik; biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.
Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de salih
insanlardandı.
İsmail, Elyesa', Yunus ve Lût'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.
Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (üstün meziyetler verdik). Onları seçkin kıldık ve doğru yola ilettik.
İşte bu, Allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini ona iletir. Eğer onlar da Allah'a ortak koşsalardı yapmakta oldukları amelleri kesinlikle boşa giderdi.
İşte onlar kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar (kafirler) bunları inkar ederse şüphesiz yerlerine bunları
inkar etmeyecek bir toplum getiririz.
O peygamberler Allah'n hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna tabi
ol! De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'an) âlemler için ancak bir öğüttür/hatırlatmadır.' (En'âm, 6/83-90)
§Peygamberimizin yolu, En'âm suresinde zikredildiği gibi önceki peygamberlerin yoludur. Bu nedenle Sâd suresinde Davud Peygamberin secde ettiği yerde Peygamberimiz de secdeye gitmiştir. İşte İbn Abbas bunu anlatmaktadır. Allah ondan razı olsun. [56]
Ebû Saîd el-Hudrî'nin Sâd Süresindeki Secde ile İlgili Rüyası
920/1790-Ebû Said el-Hudrî (Radıyaiiaha anh) anlattı:[57]
Rüyasında kendisi Sâd suresini yazarken gördü. Secde ayetine gelince yanındaki divit, kalem ve her şey secdeye gitmişti. Bu (rüyasını) Hz. Pey-gamber'e (Salkutaha aleyhi ve setlem) anlattı, ondan sonra (o ayette) secde etmeyi bırakmadı. [58]
Açıklama
Tilavet secdesi bölümünde zikredilen yerlerden Kur'ân'daki on beş ayette secde edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak bu surelerin hepsinde secde ayetlerinin vücubiyetinde ihtilaf edildi:
1-Hanefı mezhebine göre secde on dört ayette yapılır: [59]
-Araf suresi, 7/206,
-Ra'd, 13/15,
-Nahl,l6/49,
-İsra, 17/107,
-Meryem, 19/58,
-Hac suresinde ilk ayet, 22/18, (77. ayet ise onlara göre namazdaki secdeyi emretmektedir. Çünkü secdeye rükû emri eklendiğinde bundan namaz secdesi anlaşılır, tilavet secdesi değil.)
-Furkan, 25/60,
-Nemi, 27/25,
-Secde, 32/15.
-Sâd, 38/24,
-Fussiict, 41/38.
-Necm, 53/62, -İnşikak, 84/21, -Alak, 96/19.
2-Maliki mezhebine göre ise on bir ayette secde yaplılır:[60]
Bunlar Hanefi mezhebinde zikredilen ayetlerden üçünü istisna ederler: -Necm. 53/62, İnşikak, 84/21, Alak, 96/19. Ayrıca Hac, 22/77, yani ikinci secde ayetini de istisna etmektedirler.
3-Şafıî ve Hanbeli mezheplerine göre secde ayetleri on dörttür: [61]
Hac süresindeki İki secde ayetini ayrı ayrı sayarak Hanefilerdeki sıralamayı kabul etmektedirler. Sadece Sâd süresindeki ayetin tilavet değil de şükür secdesi olduğunu belirmektedirler.
§Bu konudaki ilgili ihtilaflar terk edilip ihtiyatla amel edilmelidir. Hac süresindeki iki ayet ve Sâd'daki ayette de secde kabul edildiğinde bu ayetlerin toplamının on beş olduğu ortaya çıkar. [62]
Şükür Secdesi
921/1791-Abdurrahman b. Avf tan (Radıyallahü anh)[63]
Rasûlullah (Satuaiahu aleyhi ve seiiem) çıktı. (Bir rivayette; Ben mescide girdim ve Rasûlullah'] mescitten çıkarken gördüm.) Hemen peşinden gittim. Bir hurma bahçesine girdi. Orada secde yaptı, secdeyi uzattıkça uzattı. (O kadar ki) ben Allah'ın onun ruhunu teslim almasından korktum. Kendisine bakmak için (yanına) geldim. Başını kaldırdı ve :
"Ey Abdurrahman! Sana ne oldu?" dedi. Ben durumu anlatınca şöyie dedi:
"Cibril {Altyhîsselâm) bana dedi ki:
'Sana bir müjde vereyim, istemez misin? izzet ve celaf sahibi Allah sana şöyle diyor: 'Kim sana salâvat getirirse ona rahmetimle karşılığını veririm. Kim sana selam verirse ben de ona selam veririm.'"'
§(Aym râviden) ikinci tarikle gelen rivayet:
Rasûlullah (SalhllaM aleyhi vs seiiem) çıktı ve kendi hurma bahçesine[64] yöneldi. Oraya girdi, kıbleye döndü ve secdeye kapandı. Secdesi uzadıkça uzadı, hatta izzet ve celal sahibi Allah'ın orada onun canını aldığım zannettim. Kendisine yaklaştım ve (yanına) oturdum. Başını kaldırdı ve:
"O kim?" dedi. Ben:
'Abdurrahman' deyince O:
"Sana ne oldu?"
'Ey Allah'ın Rasûlü! Öyle secde yaptın (ve orada durdun) ki izzet ve celal sahibi Allah'ın senin ruhunu teslim almasından korktum.1
"Cibril {Aleyhisselâm) bana geldi ve bir müjde verdi, dedi ki:
'İzzet ve celal sahibi Allah şöyle diyor: 'Kim sana salâvat getirirse (dua ederse) ona rahmetimle karşılığını veririm. Kim sana selam verirse ben de ona selam veririm.'
Ben de bunun üzerine izzet ve celal sahibi Allah'a şükür secdesi yaptım."'[65]
922/1792-Ebû Bekre vallahi: anlattı:[66]
Kendisi Hz. Peygamber'] (Saiuatahu aleyhi ve seiu-m) bir müjdeci geldiğinde gördü, ona ordusunun düşmanlara karşı zafer kazandığını müjdeliyordu. (O sırada) Rasûlullah'ın başı Hz. Âişe'nin kucağındaydı. Rasûlullah ayağa kalktı ve secdeye kapandı. Sonra müjde getiren kişiyi (düşman hakkında) sorguladı. O da düşmanın yönetimini bir kadının üstlendiğini haber verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi:
"Erkekler, kadınlara itaat ettiği zaman helak oldu. Erkekler, kadınlara itaat ettiği zaman helak oldu ..." Bunu üç kere tekrarladı.
NOT: Rasülullah Allah'ın nimetleri için muhtelif zamanlarda şükür secdesi yapardı, bu da onun şükreden/vefakâr bir insan olduğunu gösterir.
Kadınların yönetime geçmesi ise duygusal ve ince ruhlu oldukları için sakıncalı görülmektedir. Bu nedenle dünya tarihinde kadınların başkanlık yaptığı dönemler çok azdır. Bu durum kadının yaratılışı ile ilgilidir. Halta Peygamberimiz erkeklerden de duygusai olanların yönetime gelmelerini istememekledir. Mesela, sahabeden Ebû Zer duygusal bir insan olduğu için Peygamberimiz ondan yönetime talip olmamasını işlemiştir.[67]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Sened:
Sahih: Müsned, 11/443, H.no:9674; Müslim, îmân, 81; An Mâce, İkâme, 70, H.no:1052; ibn Huzeyme, 1/276, H.no:549. Enes'ten (Radıyaltahü anh) şahidi:
Bk. Heysemî, hadisin Bezzâr tarafından nakledildiğini, senedinde Kinaye b. Habele'nin bulunduğunu, bu râviyi Ebû Hâtim'in sika, diğerlerinin ise zayıf saydığını belirtir. Ayrıca Süheyl b. Ebû Hazm'in Yahya b. Maîn tarafından sika. büyük bir topluluk tarafından da zayıf sayıldığını, kalan diğer râvilerinin ise sika olduklarını ifade eder. Bk. Mecmu', 11/284.
İbn Mes'ûd'dan (Radıyaltahüanh) şahidi:
Bk. Heysemî, hadisin Taberânî tarafından (Kebîr'inde) nakledildiğini, râvilerinin sahih hadis ricalinden olduklarını, fakat İbn İshak'ın İbn Mes'ûd'dan semâmın bulunmadığını belirtir. Bk. age., 11/284,
[2] Bennâ, age.,IV/158
[3] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/308.
[4] Sened:
Basen: Müsned, VI/442, H.no:27367; Benzer rivâyei için bk. V/194, H.no:21588; Tirmizî, Cum'a, 47, H.no:568 (Bu konuda Hz. Ali, İbn Abbas, Ebû Hüreyre, İbn Mes'ûd, Zeyd b. Sâbrt ve Amr b. Âs'tan da nakiller vardır. Ebu'd-Derdâ'nın rivayeti gariptir); İbn Mûce, İkâme, 71, H.no: 1055; İbn Mâce'nİn bir rivayetinde ise secde âyetlerinin geçtiği sûrelerin iaimleri verilmiştir:
İkâme, 71, H.no:1056. Ebû Dâvûd da Amr b. Âs'ın hadisini naklettikten sonra Ebu'd-Derdâ rivayetine işaret eder ve isnadının zayıf olduğunu ifade eder.
Rivayetin senedinde zayıf sayılan Rişdîn bulunmaktadır. Ömer b. Hayyân ed-Dımaşkî de meçhul biridir. Ayrıca müphem (=^î ı^ki oî) bir râvi de vardır. Müsned'İn ikinci senedinde
Rişdiıı'in mütâbü (İbn Vehb) zikredilmektedir. İbn Mâce'nİn ikinci rivayetinde de mütabi vardır. Fakat bu rivayetin senedinde de Osman b. Fâid / Fâyİd bulunmakladır.
Amrb. Âs'tan (Radıyallahüanh) şahidi:
Bk. Ebû Dâvûd, Sücûd. 1, H.no: 1401; İbn Mâce, İkâme. 71, H.nü:lÜ57: Hakim, 1/345. No: 811; Bu hadisi Miinziri ve Nevevi hasen kabul etti. Abdülhak ise zayıf gördü. Bk. Mübarekpûrî, TuhfeNi'I'Ahvezi, MI/127.
Ebû Hüreyre'den (Radıyaüahü anh) şahidi için bk. 912/1782. hadis.
[5] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/308-309.
[6] Zayıf: İbn Macl îkâmeJl. No:l056: Beyhaki, 11/313, No: 3521; Ahmed b. Ebû Bekir. Misbahu'z-Zücâce, 1/121, No: 39 (Senedde bulunan Osman b. Fâid'den dolayı rivayet zayıftır.)
[7] Sened:
Hasen: Ebû Davud, Salât 328, No: 1401; İbn Mâce, İkâmet 73. No: 1057; Hakim, 1/345, No: 811: Bu hadisi Münzirİ ve Nevevi hasen kabul etti. Abdülhak ise zayıf gördü. Bk. Mübarekpûrî, Tuhfctü'l-Ahvezi, 111/127.
[8] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/309-310.
[9] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/310.
[10] Sahih: Miisned, Vl/30-31, H.no:23904; Benzer rivayet için bk. VI/217, H.no:25697Dâvûd, Sueûd, 7, H.no: 1414; Tirmizî, Cum'a, 55, H.no:580 (Tirmizî'nin senedinde EbuAl-Â3iye'nin öğrencisinin Hâlid el-Hazza olduğu görülmektedir. Tirmizî bu hadis içiı, hasen-sahih hükmü verir); Deavât, 33, H.no:3425 (hasen-sahih); Nesâî, Tatbik, 70, H.no: 1127; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, IX/231. H.no:515; Beyhakî, es-Sünenü's-suğrâ, s.509. H.no:907.
Hadisin senedinde müphem bir râvi vardır. Fakat diğer senedlercle bu râvinin Hâlid el-Hazzâ olduğu görülmektedir. Bazı rivayetlerde müphem bir râvi aracılığı İle bazı rivayetlerde ise aracısız olarak naklettiği anlaşılmaktadır. Bu da müphem şalısın önemli olmadığın' aklımıza getirmektedir. Tilâvet secdesi ile ilgili olarak İbn Abbas'lan nakledilen şu hadis ise bu rivayetin şahididir:
Tirmizî, Cum'a, 55, H.no:579 (Ebû Saîd'den (Radıyallahü anh) şahidi olan bu rivayet hasen-garibdir); Deavât, 33, H.no:3424 (garib bir rivayet olan bu hadis Ebû Saîd'den de nakledilmiştir); İbn Mâce, İkâme, 70, H.no: 1053.
[11] " Bu mana için bk. Nevevİ, Şerlin Sahihi. Müslim, IV/87; Aynı yerde Nevevi başka manaları da zikretti. Onlar: a-HavI Şerrin defi, Kuvve Hayrın tahsilidir. b-HavI: Allah'ın yasaklarından kaçınmak, Kuvve: Allah'ın emrettiklerini yapmaktır.
Râzi ise havi kelimesini güç olarak açıkladı. Bk. Muhtara 's-Sıhah, 163
[12] İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, 11/62; Şirbini, Muğni'l-muhlac, t/217
[13] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/310-311.
[14] Sahih: Müsned, 11/229. H.no:7140: Benzer rivayetler için bk. 11/529. H.no:10789; ü/487, H.no:10263: 11/466. H.no:9978; 11/466. H.nu:9977
11/461, H.no:9900 (914/1784. hadis); 11/459. H.no:9877; 11/456, H.no: 9840; 11/454, H.no:9821 (Senedindeki Abdülaziz b. Ayyaş meçhul bir râvidir); 11/451. H.no: 9591; 11/449, H.no:9765; 11/434, H.no:9573: 11/413. H.no:93I9:
11/281. H.no:7764; 11/249, H.no:7390; 11/247, H.no:7365.
Mâlik, Salâl. 478; öi/feK Ezan, 100-101;Sucûd.7. 8\ Müslim. Mesâcid, 107-109 ziyadesi ile; Ebû Dâvûd, Sucûd, 4, H.no:1407-1408 ziyadesi İle; Tirmizî,
Cum'a, 50, H.no:573 (hasen-sahih); Nesâî. İfiitâh. 51. 53. H.no:959-966; îbn Mâce, İkâme, 7I,H.no:1058-1059;/Mnmı, Salât, 162. H.no: 1476-1478: Bteyhakî, es-Sünenü's-suğm, s.5O8, H.no:905.
Ebû Hüreyre'den nakledilen benzer rivayet için bk. 914/1784. hadis.
[15] Bu cümle asıl nüshadan düşmüştür. Halbuki Müslim, Ebû Davud rivayetlerinde bulunmaktadır. Bu nedenle prantez içinde terceme edildi. Bk. Müslim, Mesâcid, 107 (578); Ebû Dâvûd, Salât, 731, No: 1408
[16] Bu kelime ölümden kinayedir. Bk. İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, 11/250
[17] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/311-312.
[18] Sened:
Hasen: Mü'sned, 11/83, H.ııo:5556; AbdurrezzÂk, 11/105, H.no:2678:
An EbîŞeybe, 1/381, H.no:4386; taVâ, X/113. H.no:5743; Hâkim, 1/343, H.no:806:
(Hâkim, Buhâri ve Müslim'in şartına/râvisine uygun olduğu halde eserlerine almadığı sahih bir hadis olarak değerlendirir. Zehebî de bu görüşü onaylar. Ayrıca Hâkim şunu ilâve eder: "İmamın açıktan okuduğu namazlarda tilâvet secdesi yaptığı gibi gizli kıraatta bulunduğu namazlarda da liiâvet secdesi yapması gerçekten ilginç sahih bir sünnettir") Hatîb, el-Bağdâdî, Târîhu Bağdûd, XII/310; Beyhakî, es-Sünenü's-suğrâ, s.508, H.no:906. Ahmed b. Hanbel'in bu rivayetinin metninde de görüldüğü gibi Süleyman et-Teymî, Ebû Miclez'den işitmediğini belirtmektedir. Dolayısıyle isnadında inkıta vardır. Fakat Ebû Dâvûd'dan nakledilen rivayette Süleyman ct-Teymfnin hocasının Ümeyye olduğu görülmektedir:
£6iî Dâvûd, Salât, 127, H.no:807 (Ebû Davud'un hocası Mııhammed b. îsâ, Ümeyye ismini zikreden kişinin de sadece kendi hocası Mu'temir b. Süleyman olduğunu İfade eder. Diğer hocaları Hüşeym ve -Ahmed b. Hanbel'in de hocası olan- Yezid b. Hârûn ise Ümeyyc'nİn ismini vermezler); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 11/322.
Müsned'deki benzer rivayet
Bk. 11/115, H.no:5957 (Bu rivayetin de senedinde Câbir el-Cu'fî bulunmaktadır. Heysemî, bu râvi hakkında tenkidin bulunduğunu, Şu'be ve Sevrî'nin bu râviyi sika saydıklarını söyler. Bk. Mecma', 11/285). Ebû Davud'un senedinde zikredilen Ümeyye zİyedİsi makbuldür. Çünkü bu ziyâdeyi yapan Mu'îemir b. Süleyman sika biridir. Sika birinin sened ve metinde yaptığı ziyadeler de makbuldür. Fakat Ümeyye mechûl bir râvidİr. Bk. Mizzî, Tehzîbü'l-Kemâl, III/342, Trc.no:563: Azîmâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, 111/17.
İbn Ömer'in (Radıyallalıü anhüma) de öğle namazında tilâvet secdesi yaptığı rivayet olunmaktadır:
Bk. İbn Ebî Şeybe, 1/381, H.no:4387. İbn Ömer'in uygulaması da yukarıda metni verilen rivayeti kuvvetlendirmekledir.
[19] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/312-313.
[20] ibn Nüceym. el-Bahru'r-râık, 11/130; İbn Müflih. MubdV, 11/32-33
[21] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, VI/168; Azimâbâdi, Avnü'l-Ma'bûd, III/289; Ebu'l-Hasen Bl-Maliki, Kifayetü't-talib, 1/456
[22] Nevevi, age., VI/68: Kaftal, Hilyetü'l-ulema, II/I24
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/313.
[23] Sened:
Sahih: Müsned, 11/17, H.no:4669; Benzer rivayetler için bk. 11/157. H.no:6461 (909/1779. hadis); 11/142. H.no:6285:
Buhârî, Sucûd, 8-9 12; Müslim.
Mesâcid. 103-104; £ö« Dâvûd, Sucûd, 6. H,no:1412 (Hocası Ahmed b. Hanbcl'den naklettiği hadislerden biridir. Ayrıca hocası Ahmed b. Ebû Şuayb kanalı ile naklettiği rivayette İbn Nümeyr'İn farklı şu lafzını da ekier: Müslim'in bir başka rivayetinde namaz dışında da gerçekleştiği anlatılmaktadır:
Bk. Müslim, Mesâcid, 103-104.
Ebû Davud'un bir rivayetinde ise bu namazın Mekke'nin fethi yılında kılındığı ifade edilmektedir:
Bk. Ebû Dâvûd, Sucûd, 6, H.no:1411
[24] Sehnûn, et-Müdevvenetü'l-kübra, I/147;Şirazi, Mühezzeb, 1/115; İbn Hacer, Feîhu'l-Bâru 11/560; İbn Mülih, MöWf, Kasâni, Bedâiu's-sanâi', i/210
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/313-314.
[25] Sened:
Hasen: Müsned, 11/157, H.no:6461; £öm Dâvûrf, Sücûd, 6, H.no:1413:
Senedinde yer alan Abdullah b. Ömerb. Hafs b. Âsımb. Ömer el-Umerî (v. 171) zayıf biridir. Bu râvi hakkında Ahmed b. Hanbel: "Salih biridir, kendisinde sakınca yoktur, isnadlara eklemelerde bulunur ve başkalarına muhalefet eder", Yahya b. Maîn: "Bİr beis yok, hadisleri yazılabilir", Yakûb b. Şeybe: "Sika-sadûk biridir, fakat hadislerinde ızdırap bulunmaktadır", îbn Adİy " Bir beis yok, sadûk biridir", Ali b. el-Medînî ise: "zayıftır" derler. Müslim mütâ-baatı ile birlikte iki yerde bu râviye yer verir. Bk. Müslim, Hudûd, 1686; Âdâb, 2132. Tİrmizî 12, Nesâî üç, Ebû Dâvûd on, İbn Mâce 16, Ahmed b. Hanbel 79 ve Dârimî altı rivayetini nakleder. Tirmizî iki rivayetine hasen hükmü verirken (bk. Sünen, Hac, H.no:854; Deavât, H.no:3432), diğerlerinde râvinin zayıf oluşunu belgelendirmiştir: "Yahya b. Saîd el-Kattân hafızasının zayıflığı yüzünden onun zayıf sayıldığını söyledi." Bk. Sünen, H.no:113, 172 (Hadis âlimlerince kuvvetli biri değildir, sadûk olduğu halde bu rivayetini muzdarİp saydılar), 346, 2185. Bir yerde de "hadiste zayıf sayılır" {Bk. Sünen, H.no:1891) demekle yetinir.
Ayrıca 908/1778. hadisle karşılaştırınız. Bu rivayetle hadis hasen li ğayrıhî seviyesine yükselir.
[26] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/314-315.
[27] Sehnûn, el-Müdevvenetü'î-kübra, T/111; Şİrazi. Müheızeh, 1/85; Şirbini, Muğni'l-Muhtac, 1/215; Kasâni, Bedaiu's-sanâi', 1/192; Jbn Müflih, Mübdi', 11/28, 30;
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/315
[28] Sened;
Sahih: Miİsned, V/183, H.no:21483; Benzer rivayet için bk. V/186, H.no:21515; Buhârî, Sucûd, 6; Müslim, Mesâcid, 106; Ebû Dâvûd, Sucûd, 2, H.no:1404; Tirmizî, Cum'a, 52, H.no: 576 (hasen-sahih); Afesdf, İftitâh, 50, H.no:958; Dârimi, Salât, 163, H.no:l480.
[29] İbn Abdilber, Temhid, XIX/119; Şirazi, Mühezzeb, 1/85; İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, U/14; İhnUüüih, Mübdi ',11/28
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/316.
[30] Sened: Sahih: Mjlsned, 1/388, H.no:3682; Benzer rivayetler için bk. 1/401, H.no:3805:
1/437, H.no:4164; 1/443, H.no:4235; 1/462, H.no:4405; Bu/iârf, Sucûd, Menâkıbü'l-ensâr, 29; Meğâzî, 8; Müslim, Mesâcid, 105; Ebû Dâvûd,
Sucûd, 3, H.no:1406; Nesâî, İftitâh, 49, H.no:957; Dârimi, Salât, 160, H.no:1473. Heysemî, Taberânî'nin Kebîr'ine nisbet ederek şu rivayetini de verir:
Bu rivayetin râvilerinin sika oldukların!, İbn Sîrîn'in İbn Mes'ûd'dan hadis işittiğini belirtir. Bk. Mecma', 11/286. Hadisin şâhîdleri: a-lbn Abbas'tan {Radıyailahü anhiima) şahidi:
Buhârî, Sucûd, 5; Tefsîru'i-Kur'ân, 53/4; Tirmizî, Cum'a, 51, H.no:575 (İbn mes'ûd ve Ebû Hüreyre'den de şahidi vardır. İbn Abbas rivayeti ise hasen-sahihtİr.)
b-Muttalibb. Ebû Vedâa'dan (Radıyailahü anh) şahidi 913/1783. hadis.
c-Ebû Hüreyre'den (Radıyailahü anh) şahidi İçin bk.912/1782. hadîs.
d-Hz. Aişe'den (RadıyaUahü anim) şahidi:
Bk. Heysemî. Taberânî'nin Evsat'mda nakledilen rivayetin senedinde münkeru'l-hadis sayılan Abdurrahman b. Beşîr'in bulunduğunu ifade eder. Bk. Mecma'. 11/285. e-Amr el-Cümahî"den (Radıyailahü anh) şahidi:
Bk. Heysemî, Taberânî'nin Kebîrinde nakledilen rivayetin senedinde bilinmeyen bir râvinin bulunduğunu, Osman b. Salih'in sahabeden sadece bir râviye yetişiiğini belirtir. Bk. Bge., 11/285.
f-İbn Ömer'den (Radıyailahüanhiima) şahidi:
Bk. Heysemî, Taberânî'nin Kebîr'inde nakledilen rivayetin senedinde Mus'ab b. Sâbit'İn bulunduğunu, bu râviyi İbn Hıbbân ve diğerlerinin sika, Ahmed b. Hanbel ve diğerlerinin ise zayıf saydıklarını belirtir. Bk. age., 11/285-286.
[31] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/316-317.
[32] Buhari, SücûdU'l-Kur'ân, 5; Taberani, el-Mu'cemü'l-evsat, 111/197, No: 2910 İbn Ömer'den şahidi için bk. Tahavi, Şerhu meâni'l-âsâr, 1/353
[33] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/317-318.
[34] Sahih: Müsned, 11/304, H.no:8021; Benzer rivayet için bk. 11/443, H.no:9673 Heysemî bu rivayeti zikreder, Ahmcd b. Hanbel ve Taberânî'ye (Kebîr'inde) nİsbet ederek râviferinirı sika olduklarını belirtir. Ayrıca Bezzâr'a nisbet ederek "râvileri sikadır" dediği bir rivayeti de verir:
Bk.Mmrcfl', 11/285.
Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyatlahü anh) şahidi için bk. 904/1774. hadis İbn Mes'ûd ve diğer sahabeden (Radıyallahu anhiim) şahidi için bk. 911/1781. hadisin tahrici.
[35] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/318.
[36] Sened:
Sahih: Müsned, 111/420, H.no:15404; Mükerrerleri için bk. IV/215-216, H.no:17819; VI/399-400, H.no:27120. İkinci rivayet için bk. 111/420, H.no:15403 (Mükerrer için bk. IV/215, H.no: 17818; VI/400, H.no:2712l); Nesâî, İflitâh, 49, H.no:956 (Hocası Abdülmelik b. Abdülhamid'in aracılığı ile Ahmed b. Hanbel'den naklettiği hadislerden biridir);
İbn Mes'ûd ve diğer sahabeden (Radıyallahuanhiim) şahidi için bk. 911/1781. hadisin tahrici.
[37] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/318-319.
[38] Sened:
Sahih: Müsned, 11/461. H.no:9900; Hbû Hüreyre'den nakledilen benzer rivayet için bk. 906/1776. hadis ve tahrici.
[39] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/319.
[40] Sened:
Ebû Davud, SücûdU'l-Kur'ân, 2, No: 1403; Taberani, el-Mucemu'î-kebir, XI/334, No: 1192
[41] Nevevi, Şerlm Sahihi Müslim, V/76
[42] İbn Hacer, Fetku'l-Bâri, 11/555 72fı İbn Abdilber. Temhid, XIX/120
[43] İbn Hıızeyme'deki açıklama için bk. Sahih, 1/280, No: 559
[44] Seyid Kutup, Fi zılâli'l-Kur'ân, VI/3418-3422
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/319-325.
[45] Sened:
Hasen: Müsned, [V/151, H.no:17297; Benzer rivayet için bk. IV/155, H.no:17343; Ebû Dâvûd, Sucûd, 1, H.no:1402; Tirmizt, Cum'a, 54, H.no:578 (isnadı o kadar kuvvetli değildir. Hz. Ömer ve oğlu İbn Ömer'den iki secde bulunması sebebiyle Hac sûresinin diğer sûrelere üstün oluşu ile ilgili rivayetler nakledilir); Beyhakî, 11/317.
Senedindeki îbn Lehîa ve Mişrah b. Hâân Ebû Mûsâ el-Meâfirî sebebiyle hadis zayıf sayılmıştır. İbn Lehîa ile ilgili geniş bilgi için bk.22/64. hadis. Mişrah b. Hâân ise makbul bir râvidir. Bk. İbn Hacer, Takrîb, Trc.no:6679; Zehebî de "sikadır" der. Bk. Kâşif, Trc.no:5456. Tirmizî üç, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce birer, Dârimî iki ve Ahmed b. Hanbel 18 rivayetini nakleder. Tirmizî rivayetlerinden ikisi için "isnadı kuvvetli değildir" derken, bir rivayeti için de hasen hükmü verir. Bk. Sünen, Cum'a, 54. H.no: 578; Mcnâkıb. 17, 48, H.no: 3686. 3844.
Hz. Ömer'den {Radıyaliahu anh) şahidi:
Bk. Mâlik, Salât, 479.
[46] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/326.
[47] Sened:
Sahih: Müsned, i/219, H.no:2521; Benzer rivayetler için bk. 1/364. H.no:3436 (Senedinde Leys b. Ebî Süleym bulunmaktadır): 1/360. H.no:3387-3388 (919/1789. hadis); Sw/iün, Sucûd, 3; Enbiyâ, 39; Tefsir, 6/5. 38:
[48] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/326-327.
[49] Tirmizî, Cum'a, 53, H.no:577 (hasen-sahih); Ebû Dâvûd, Sucûd, 5, H.no: 1409; Nesâî, tftitâh, 48, H.no:955 (Sonunda ziyâse ile); Dârimi, Salât, 160.
H.no:1473.
İbn Abbas'tan (Radıyaliahu anh) nakledilen diğer rivayetler için 917/1787 ve 919/İ789. hadislere bk.
Ebû Hüreyre'den (Radıyaliahu anh) şahidi:
Bk. Heysemî, hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî'nin (Evsat'ında) naklettiğini, senedinde Muhammed b. Amr'ın bulunduğunu, ve râvi hakkında tenkit yapıldığını, bununla birlikte rivayetlerinin hasen olduğunu belirtir. Bk. Mecma', 11/285.
İbn Mes'ûd'dan (Radıyaliahu anh) gelen bir rivayete göre de Sad sûresinde secde etmediği kayıtlıdır:
Bk. Heysemî, hadisi Taberânî'nin Kebîr'inde naklettiğini, râvilerinin sahih hadis ricali olarak sika olduklarını ifade eder. Bk. age., 11/284.
[50] sened:.
Sahih: Müsned, 1/359. H.no:3387; Tahrici için bir önceki 916/1786. hadise bk.
Hasen: Abdürrezzak, 111/336, No: 5863; İbn Hacer senedinin hasen olduğunu belirtti. Bk. Fethıt'l-Bâri, U/552
[51] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/327.
[52] Sahih: Müsned, 1/73, H.no:541; Heysemî, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'in râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecına', 11/285.
İbn Abbas'tan (Radıvallahii anlüimaj şahidi için 916-917, 919/1786-1787, 1789. hadislere bk.
[53] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/328.
[54] Sened:
Sahih: Müsned, 1/360, H.no:3387-3388. Tahrici için bir önceki 916/1786. hadise bk.
[55] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/328.
[56] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/328-329.
[57] '' Scned:
Sahih: Mösned, III/78, H.no:11680; Benzer rivayet için bk. 111/84, H.no:11738: BeyhaM, 11/318. Heysemî, Ahmed b. Hanbel'in râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/284. Hıımeyd et-Tavîl sika müdellis bîr râvidir. Fakat semâa delâlet eden tahdis sigası ila naklettiği İçin ittisale hamlolunur.
Ebû Dâvûd, Ebû Saîd el-Hudrî'den (Rcutıyaltahü anh) şu rivayeti nakleder:
Bk. Ebû Dûvûd, Sucûd, 5, H.no:1410; Dârimi, Salât, 161, H.no: 1474
Heysemî'nin Ebû Ya'lâ ve Taberânî'ye nisbet ederek zikrettiği bir rivayet daha vardır:
Bk. Heysemî Taberânî'nin Evsat'ında naklettiği rivayette: lafzının da bulunduğuna dikkat çeker. Ayrıca rivayetin senedinde el-Yemân b. Nasr'm bulunduğunu. Zelıebî'nin bu râviyi mechııl saydığını belirtir. Bk. age., 11/284-285
[58] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/329-330.
[59] Kâsâni, Bedâiu's-sanâi', 1/193
[60] İbn Abdilber, Temhid, XIX, 119
[61] Nevevi, Mecmu', IV/67: Şirbini, Muğni'l-Muhtac, 1/215; Maverdi. insaf, H/196
[62] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/330-331.
[63] Sened:
Sahih: Müsned, 1/191, H.no:1662-1663; İkinci rivâyel için bk. 1/191, H.no;1664; Makdisî, Muhtara, İÜ/126, H.no:926 (hasen); Heysemî, senedindeki râvilerin sika olduklarını belirtir Bk.Mecma ',11/287.
£feÖ Ka'M, 11/158, H.no:847:
Heysemî Ebû Ya'Ia'dan gelen ziyâdeii bir rivayete de yer verir ve birinci rivayette tanımadığı bir râvinin bulunduğunu, ikinci rivayette ise zayıf biri olan Mûsâ b. Ubcyde er-Rabezî'nin bulunduğunu söyler:
Bk. Mecma', X/160-161.
Muâz b. Cebel'den (Raüıycdlaim anlı) şahidi:
Bk. Taberânî, el-Mu'cemü'l-hebîr, XX/102, H.no:199; Müsnedü'ş-Şâıniyyîn, 11/122, H.no: 1032. Heysemî, Haccâc b. Osman es-Seksekî'nin Muaz'a yetişmediği halde ondan naklettiğini, İbn Hıbbân'ın bu zatı etbâu't-tâbiînden saydığını belirtir. Ayrıca bu rivayetin Bakıyye kanalı ile de nakledildiğini, bu zatın da an'ane yaptığını ifade eder. Ebû Katâde'nin Muâz'dan naklettiği bir başka rivayeti de şöyledir:
Heysemî, bu rivayeti de Taberânî'nin Evsat ve Sağîr'İnde naklettiğini, senedinde Müzeyneoğullarının mevlâsı İshak b. İbrahim el-Medcnî'nin bulunduğunu, bu râviyi Ebû Ziir'a ve diğerlerinin zayıf saydığını sözlerine ekler. Bk. oğe., 11/288.
Heysemî konu ile ilgili şâhid rivayetleri tek tek verir ve rivayetleri değerlendirir. Bu rivayetler Huzeyfe b. ei-Yemân, Câbir, Ömer b. el-Hattâb. Abdurrahman b. Ebû Bekir, Cerîr, Ebû Mûsâ. İbn Ömer, Arfece ve Esma bt. Ebû Bekir'dendir IRadıvullahii anhiim). Bk. age., 11/287-290.
[64] Bk. Bennâ, aee.. IV/185
[65] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/331-333.
[66] Sahih: Müsned, V/45, H.no:20334; Benzer rivayetler için bk. V/43, H.no:20317: V/38, H.no: 20281; V/47, H.no:20353, 20356-20357; V/50, H.no:20388 {vicâde yolu ile nakledilen hadislerden biridir); Buharı, Meğâzî, 83; Fiten, 18; Tirmizî, Fiten, 75, H.no: 2262 (hasen-sahih):
Ebû Bekre'den (Radıyaliahü anlı) bu konuda gelen bir diğer rivayet de şöyledir:
Tirmizî, Siyer, 25, H.no: 1578 (hasen-garib); Ebû Dâvûd, Cihâd, 162, H.no:2774; îbn Mâce, İkâme, 192, H.no: 1394
Şükür secdesi ile ilgili diğer rivayetler: a-Sa'd b. Ebî Vakkas'tan (Radıyaliahü anh);
Bk. £/w D«vtW, Cihâd, 162, H.no:2775 (hasen li ğayrihî);
b-Enes b. Mâlİk'ten (Radıyallahtitınhy. Bk. /fcn Mâce, İkâme, 192, H.no:1392 (hasen).
c-Ka'b b. Mâlik'ten {Radıyaliahü anh):
Bk. /ö/î Mâce, İkâme, 192, H.no:1393 (sahih). (Bu rivayetler Tebük savaşı ile İlgili bölümde uzunca verilecektir):
Bk. Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 111/369. d-Hz. Ali'den (Radıyallahıi anlı}:
Bk. Müsned, 1/147, H.no:1254; Benzer rivayetler için bk. 1/160, H.no:1378; 1/155. H.no:1330; 1/151, H.no:1302; 1/144, H.no:1223; 1/141, H.no:1196; 1/140-141, H.no:I188-1189; 1/139, H.no:1179; 1/134, H.no:1127; 1/131. H.no:1086; 1/126, H.no:1034; 1/122, H.no:988; 1/121, H.no:982-983; 1/113, H.no:904, 912; 1/107-108, H.no:848; 1/95, H.no:735; 1/91-92, H.no:706; 1/90, H.no:696-697; 1/88, H.no:672; t/83, H.no:626; 1/81, H.no:6l6; Buhârî, Ezan, 25; Müslim, Zekât, 154-155; Ebû Dâvûd, Sünnet. 28. H.no:4763, 4767-4768; îbn Mâce, Mukaddime, 12, H.no: 167.
e-Ebû Hüreyre'den (Radıyaliahü anh):
Bk. Müsned. 11/502. H.no:10469 (Bu rivayetin tahrici için bk. 695/1565 ve 705/1575. hadisler)
f-Berâ b. Azib'den {Radıyaliahü anh):
Hemedânlılann Müslümanlığı kabul etmesi ile ilgili olarak Hz. Ali'nin Yemen'den gönderdiği mektuptan sonra Peygamber efendimizin secdeye kapanması ile ilgili rivayet için bk. Bk. Rüyam, Müsned, 1/218, H.no:304; Beyhakî, age., İÜ/369.
[67] Tayalisi, 1/66, No: 485; Müslim, İmaret 16, 17, (1825), (1826); Ebû Davud. Vesaya 4, No: 2865; Nesâi, es-Sünenü'l-kübra, IV/112, No: 6494
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 6/334-335.