C
Çevrimdışı
Bilal ölmüş’ derlerse sakın inanma ana… Bil ki ben şehid olmuşumdur… Şehidler ölmez ana !..”
Şehidin Kardeşi Zuhal Yaldızcı Anlatıyor:
“Ağbim Bilal l967 yılında İzmir’in Ödemiş ilçesinde dünyaya geldi. Ağbimden bir yaş küçük Ablam Nihal ve en küçükleri ben Zuhal olmak üzere üç kardeşiz. ‘Kardeşiniz’ diyorum, çünkü O’nun şehid olması ebedi olarak aramızdan ayrılması demek değildir. Bilakis ağbimizi cismen yanımızda olmasa da manen her an aramızda hissediyoruz.
Ailemizin tek erkek evladı olması sebebiyle annem ve babam abimin üzerine çok düşüyorlardı. Onu toplum içerisinde belli bir mevkiye ulaştırmak istiyorlardı. Abimin içinde duyduğu düşünce ve hisleri anlayamadıkları için Abim, annem ve babam gibi düşünen daha nice ana ve babaları “Sözde müslümanlar” olarak nitelendiriyordu.
Onun lise yılları döneminde vermiş olduğu mücadeleler, kendi çevremizde ve ailemde büyük şaşkınlıklar meydana getiriyordu.
Birgün eve gece yarısı geldi. Hepimiz merak içerisinde onu bekliyorduk. O ise gayet rahatlıkla içeriye girdi. Zaten meraktan iyice yorgun düşen annem ağbimi sorularla boğdu. Biz başına bir iş gelmesinden korkuyorduk. Fakat hiç ummadığımız bir cevapla karşılaştık. Diyordu ki “Anneciğim şu anda Kabristandan geliyorum. Bu yaptığım şeyi 6 aydır sürekli yapıyorum. çünki içimdeki ölüm korkusunu yenebilmekti amacım. Gördüm ki doktoru, avukatı, zengini, fakiri hepsi bir arada ses çıkarmamacasına yatıyorlar… Ağbimin şehid haberi geldikten sonra müdürlük yaptığı kursun masasında küçük bir not bulundu “Allah’a şükür ölüm korkusunu yendim…” diye. .
Yine bir pazar günü dört arkadaşıyla birlikte Ödemiş’in bilinen bir dağı, Bozdağ’ına araba yolunu bırakarak, dağa tırmanarak çıkmışlar. Ağbimin böyle yapmaktaki amacı, Afganistan’a gittiğinde, orada Hindikuş dağlannda yürümekte zorluk çekmemek içindi.
“Müslüman kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir:’ hadisini kendine şiar edinmişti. Kendi hissettiklerini ve düşündüklerini müslüman kardeşlerine de yansıtabilmek için çok mücadele veriyordu.
Nihayet birgün vermek istediği mücadele fiiliyata dönüştü. Artık kendisi Türkiye’nin debdebeli hayatı içerisinde değildi. Afganistan’da şehid kanı kokan o topraklarda, mücahid kardeşleriyle aynı payı paylaşıyordu. Tabi biz bundan bihaberdik. Evden ayrılırken bize, Pakistan’a, İslam Üniversitesi’ne okumaya gidiyorum diyerek malumat vermişti. Biz O’nu okuyor düşünürken, Ağbimin Afganistan’da, Hindikuş dağlarında, Allah yolunda şehid düştüğü ve kanlı elbiseleriyle toprağa defnedildiği haberi ulaştı. Sonradan öğrendiğimize göre Ağbimin katılmış olduğu operasyonun yapıldığı bölgeye daha önceleri, Hindikuş dağlarından yürüyerek 24 günde gidiliyormuş. Garnizonun fethiyle 24 günlük yol bir haftaya düşürülmüş. Bu zorlu ve güç operasyonda şehid düşen mücahidlerden biri de canım ağbim Bilal Yaldızcı idi.
Ağbimin İslam davasını bizim omuzlarımıza yüklemesi ben içine kapanık kardeşini çok etkilemişti. Ramazanda ilk defa cemaate sohbete çıkmıştım ve ‘Yarabbi her’ adımıma 70 şehit sevabı ver’ diye, arzu ederek gitmiştim, eve döndüğümde yorgunlukla uyuya kalmıştım. Ve rüyamda canım ağbimi gördüm. Ağbimin kabrini ziyaret için Afganistan’a gitmiştik ve kabrini açtırmayı düşünüyorduk. Yanımızda bir Afganlı mücahid vardı. Kabri açtığımızda kabir bomboştu. Ve hepimiz şok olmuştuk. Üzülüp düşünceye dalınca baktık ki gök yüzünden nur şeklinde bir şey kabre doğru inip kabri genişletti. Ve aynı cennet manzarasını andırır hale geldi. Ve o nur ağbimin cismini alıverdi.
Bize diyordu ki “Anneciğim kardeşlerim ve babacığım, beni aradınız geldiniz gelin oturun sizlerle kucaklaşayım hasret gidereyim’… Ve biz de çok şaşkındık. En önemlisi daha yeni kurşun yarası almış gibi sıcacık taze kanları sızıyordu. Ağbim kabirden çıkarak anneme sarıldı sonra babama sanldı sıra bana geldi ben cesaret edemedim, tereddüt ettim. Ağbim benim bu durumumu anlamış olacak ki ‘Kardeşim sakın öyle düşünme bana sarılın ki bu kanlarım sizin elbiselerinize bulaşsın yarın kıyamet gününde sizleri o kanlarınızIa tanıyabileyim… O kan sizlere şahitlik edecek’ diye tatlı bir nasihatten sonra kucaklaşıp hasret giderdik. Ve birden kabir eski durumuna geldi açık bir şekilde bir anlığına gerçekleri yaşadık orada.
Daha sonra manevi bir halde anneme ziyarete falan gelip ona birçok şeyler anlatmaya çalışıyordu. Manen. Cenab-ı Allah şefaatinden tüm müminleri ayırmasın…”
**************************
***********
Şehid Bilal’in Ailesine Yazdığı Son Mektup
“Hamd ezeli ve ebedi, Rahman ve Rahim olan Allah’a… Salat ve selam O’nun resulü, tek hayat önderimiz Hz. Muhammed (sav)’e, al ve ashabına ve O’nun yolunda giden inananlara.
Sevgili anneciğim ve babacığım ve kardeşlerim, bugün Pakistan’a geleli iki buçuk ayı geçti. Şu anda Afganistana
doğru ‘yola çıkmayı bekliyoruz. Biraz sonra hareket edeceğiz. Allah (cc) niyetimi halis, ayaklarımı hak yol üzere sabit kılsın. Fırsattan istifade bunları yazıyorum. Bunu artık bir mektup mu kabul edersiniz yoksa bir vasiyet mi nasıl dilerseniz.
Afganistan’da gitmeyi planladığımız yer İşkemiş-Tahhar bölgeleri. Afganistan ile Rusya’yı birbirinden ayıran Amu Derya kıyısında bu yerler. Buraya gidebilmemiz içjn 25 gün yol yürüyoruz. Yanımda bir Türk arkadaş daha var. Bu arkadaşla daha önce de Kunar cephesine gittik. Bunları yazıyorum ama bunlar boş şeyler. Asıl yazmak istediğim Babacığım, nasibimde gidip dönmemek, Peygamberlikten sonra en büyük mertebe şehidlik var ise ki inşaallah vardır, sizin yapacağınız Allah’ın takdirine rıza göstermek, boyun eğmek, kesinlikle isyana yönelmemektir.
Şimdiye kadar islam’ın edebiyatını yapan bizler, artık gerçeğe yönelmek zorundayız. Gerçek ne kadar acı olsa da.
Sevgili anneceğim; biliyorum üniversiteye giremedim. Sizlerin boynunu buruk bıraktım.
Sevgili kardeşlerim NihaI ve Zuhal; benim sizlerden isteğim İslam’ı öğrenip onu hayatınıza tatbik etmeye çalışmanızdır. Kafirin hakim olduğu yerde cİhad kadın-erkek her müslümana farzı ayındır. Bunun şuuruna vararak hareket ediniz. çeyiz-meyiz bunlar boşşeyler. Dünyaya değer vermeyin. Daha önce cepheye gittiğimde gördüm ki dünya boş, dünya yalan. Ölümün kokusunu duyunca insan telaşlanıyor. İşte ‘şu ibadeti yapamadım işte şu olmadı vs.’ Hiç demiyor ki, ‘evimin badanasını yaptıramadan gideceğim, tüh şu masa örtüsünü yapamadan gidiyorum.’ Onun için kardeşlerim İslam’a sıkısarılın. Ve birbirinizden sakın kopmayın. Ağbinize de geçmiş günahlarının affı için dua edin.
Ödemiş’teki diğer akrabalar, tanıdıklar özellikle Hasan Ağbim haklarını helal etsinler. Ben herkese hakkımı helal ediyorum.
Not: Bu mektup ben şehid olursam sizlere gönderilecektir:’
BİLAL
Yine dağların sevdası düştü yüreğime anne
Kurşunların sevdası,
Zulümlerden bıktım usandım
Yüreğim kanıyor anne,
Kara bulutlar bir sağanaktır tutturmuş gider
Dünya zulüm, zulüm kokar anne
Bir bahar düşlüyorum anne
Gözlerimiz güneşe doymuş ışıl ışıl
Şehadet rüzgarına kapıldık yüreğimiz göçüyor anne
Bu savaş bitecek, bu savaş bitecek,
Hemde karanlığa kalmadan anne
Kanlı gömleğimi göğsüme basıp
Tağuta lanet okursun ağlarsın ana
Yürekler avuçta dağlara çıkıp
Şehit şehit vardık düşman üstüne ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Şarapnel altında kurşun altında
Tekbir getiririz marşlar söyleriz ana
Şafakla birlikte düşman üstüne
Cehennem alevi olur yağarız ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Dağlardan dünya bir başka görünür
Ölüm korkusu gözümden silinir ana
Her şehidin kanı bir lale olmuş
Haydi sende katıl bize katıl der ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Ve 29 ekim 1987
Bilal de can evinden vuruldu
Yaprak yaprak düştü
Şehit kanlarının karıştığı toprağa
Görün dağlar
Görün nasıl döne döne savaşıldığını
Görün sözlerinde duranları
Ve sonrakilerin nasıl sözlerinde durduklarını
Kaynak: ümmet haber
Şehidin Kardeşi Zuhal Yaldızcı Anlatıyor:
“Ağbim Bilal l967 yılında İzmir’in Ödemiş ilçesinde dünyaya geldi. Ağbimden bir yaş küçük Ablam Nihal ve en küçükleri ben Zuhal olmak üzere üç kardeşiz. ‘Kardeşiniz’ diyorum, çünkü O’nun şehid olması ebedi olarak aramızdan ayrılması demek değildir. Bilakis ağbimizi cismen yanımızda olmasa da manen her an aramızda hissediyoruz.
Ailemizin tek erkek evladı olması sebebiyle annem ve babam abimin üzerine çok düşüyorlardı. Onu toplum içerisinde belli bir mevkiye ulaştırmak istiyorlardı. Abimin içinde duyduğu düşünce ve hisleri anlayamadıkları için Abim, annem ve babam gibi düşünen daha nice ana ve babaları “Sözde müslümanlar” olarak nitelendiriyordu.
Onun lise yılları döneminde vermiş olduğu mücadeleler, kendi çevremizde ve ailemde büyük şaşkınlıklar meydana getiriyordu.
Birgün eve gece yarısı geldi. Hepimiz merak içerisinde onu bekliyorduk. O ise gayet rahatlıkla içeriye girdi. Zaten meraktan iyice yorgun düşen annem ağbimi sorularla boğdu. Biz başına bir iş gelmesinden korkuyorduk. Fakat hiç ummadığımız bir cevapla karşılaştık. Diyordu ki “Anneciğim şu anda Kabristandan geliyorum. Bu yaptığım şeyi 6 aydır sürekli yapıyorum. çünki içimdeki ölüm korkusunu yenebilmekti amacım. Gördüm ki doktoru, avukatı, zengini, fakiri hepsi bir arada ses çıkarmamacasına yatıyorlar… Ağbimin şehid haberi geldikten sonra müdürlük yaptığı kursun masasında küçük bir not bulundu “Allah’a şükür ölüm korkusunu yendim…” diye. .
Yine bir pazar günü dört arkadaşıyla birlikte Ödemiş’in bilinen bir dağı, Bozdağ’ına araba yolunu bırakarak, dağa tırmanarak çıkmışlar. Ağbimin böyle yapmaktaki amacı, Afganistan’a gittiğinde, orada Hindikuş dağlannda yürümekte zorluk çekmemek içindi.
“Müslüman kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir:’ hadisini kendine şiar edinmişti. Kendi hissettiklerini ve düşündüklerini müslüman kardeşlerine de yansıtabilmek için çok mücadele veriyordu.
Nihayet birgün vermek istediği mücadele fiiliyata dönüştü. Artık kendisi Türkiye’nin debdebeli hayatı içerisinde değildi. Afganistan’da şehid kanı kokan o topraklarda, mücahid kardeşleriyle aynı payı paylaşıyordu. Tabi biz bundan bihaberdik. Evden ayrılırken bize, Pakistan’a, İslam Üniversitesi’ne okumaya gidiyorum diyerek malumat vermişti. Biz O’nu okuyor düşünürken, Ağbimin Afganistan’da, Hindikuş dağlarında, Allah yolunda şehid düştüğü ve kanlı elbiseleriyle toprağa defnedildiği haberi ulaştı. Sonradan öğrendiğimize göre Ağbimin katılmış olduğu operasyonun yapıldığı bölgeye daha önceleri, Hindikuş dağlarından yürüyerek 24 günde gidiliyormuş. Garnizonun fethiyle 24 günlük yol bir haftaya düşürülmüş. Bu zorlu ve güç operasyonda şehid düşen mücahidlerden biri de canım ağbim Bilal Yaldızcı idi.
Ağbimin İslam davasını bizim omuzlarımıza yüklemesi ben içine kapanık kardeşini çok etkilemişti. Ramazanda ilk defa cemaate sohbete çıkmıştım ve ‘Yarabbi her’ adımıma 70 şehit sevabı ver’ diye, arzu ederek gitmiştim, eve döndüğümde yorgunlukla uyuya kalmıştım. Ve rüyamda canım ağbimi gördüm. Ağbimin kabrini ziyaret için Afganistan’a gitmiştik ve kabrini açtırmayı düşünüyorduk. Yanımızda bir Afganlı mücahid vardı. Kabri açtığımızda kabir bomboştu. Ve hepimiz şok olmuştuk. Üzülüp düşünceye dalınca baktık ki gök yüzünden nur şeklinde bir şey kabre doğru inip kabri genişletti. Ve aynı cennet manzarasını andırır hale geldi. Ve o nur ağbimin cismini alıverdi.
Bize diyordu ki “Anneciğim kardeşlerim ve babacığım, beni aradınız geldiniz gelin oturun sizlerle kucaklaşayım hasret gidereyim’… Ve biz de çok şaşkındık. En önemlisi daha yeni kurşun yarası almış gibi sıcacık taze kanları sızıyordu. Ağbim kabirden çıkarak anneme sarıldı sonra babama sanldı sıra bana geldi ben cesaret edemedim, tereddüt ettim. Ağbim benim bu durumumu anlamış olacak ki ‘Kardeşim sakın öyle düşünme bana sarılın ki bu kanlarım sizin elbiselerinize bulaşsın yarın kıyamet gününde sizleri o kanlarınızIa tanıyabileyim… O kan sizlere şahitlik edecek’ diye tatlı bir nasihatten sonra kucaklaşıp hasret giderdik. Ve birden kabir eski durumuna geldi açık bir şekilde bir anlığına gerçekleri yaşadık orada.
Daha sonra manevi bir halde anneme ziyarete falan gelip ona birçok şeyler anlatmaya çalışıyordu. Manen. Cenab-ı Allah şefaatinden tüm müminleri ayırmasın…”
**************************
***********
Şehid Bilal’in Ailesine Yazdığı Son Mektup
“Hamd ezeli ve ebedi, Rahman ve Rahim olan Allah’a… Salat ve selam O’nun resulü, tek hayat önderimiz Hz. Muhammed (sav)’e, al ve ashabına ve O’nun yolunda giden inananlara.
Sevgili anneciğim ve babacığım ve kardeşlerim, bugün Pakistan’a geleli iki buçuk ayı geçti. Şu anda Afganistana
doğru ‘yola çıkmayı bekliyoruz. Biraz sonra hareket edeceğiz. Allah (cc) niyetimi halis, ayaklarımı hak yol üzere sabit kılsın. Fırsattan istifade bunları yazıyorum. Bunu artık bir mektup mu kabul edersiniz yoksa bir vasiyet mi nasıl dilerseniz.
Afganistan’da gitmeyi planladığımız yer İşkemiş-Tahhar bölgeleri. Afganistan ile Rusya’yı birbirinden ayıran Amu Derya kıyısında bu yerler. Buraya gidebilmemiz içjn 25 gün yol yürüyoruz. Yanımda bir Türk arkadaş daha var. Bu arkadaşla daha önce de Kunar cephesine gittik. Bunları yazıyorum ama bunlar boş şeyler. Asıl yazmak istediğim Babacığım, nasibimde gidip dönmemek, Peygamberlikten sonra en büyük mertebe şehidlik var ise ki inşaallah vardır, sizin yapacağınız Allah’ın takdirine rıza göstermek, boyun eğmek, kesinlikle isyana yönelmemektir.
Şimdiye kadar islam’ın edebiyatını yapan bizler, artık gerçeğe yönelmek zorundayız. Gerçek ne kadar acı olsa da.
Sevgili anneceğim; biliyorum üniversiteye giremedim. Sizlerin boynunu buruk bıraktım.
Sevgili kardeşlerim NihaI ve Zuhal; benim sizlerden isteğim İslam’ı öğrenip onu hayatınıza tatbik etmeye çalışmanızdır. Kafirin hakim olduğu yerde cİhad kadın-erkek her müslümana farzı ayındır. Bunun şuuruna vararak hareket ediniz. çeyiz-meyiz bunlar boşşeyler. Dünyaya değer vermeyin. Daha önce cepheye gittiğimde gördüm ki dünya boş, dünya yalan. Ölümün kokusunu duyunca insan telaşlanıyor. İşte ‘şu ibadeti yapamadım işte şu olmadı vs.’ Hiç demiyor ki, ‘evimin badanasını yaptıramadan gideceğim, tüh şu masa örtüsünü yapamadan gidiyorum.’ Onun için kardeşlerim İslam’a sıkısarılın. Ve birbirinizden sakın kopmayın. Ağbinize de geçmiş günahlarının affı için dua edin.
Ödemiş’teki diğer akrabalar, tanıdıklar özellikle Hasan Ağbim haklarını helal etsinler. Ben herkese hakkımı helal ediyorum.
Not: Bu mektup ben şehid olursam sizlere gönderilecektir:’
BİLAL
Yine dağların sevdası düştü yüreğime anne
Kurşunların sevdası,
Zulümlerden bıktım usandım
Yüreğim kanıyor anne,
Kara bulutlar bir sağanaktır tutturmuş gider
Dünya zulüm, zulüm kokar anne
Bir bahar düşlüyorum anne
Gözlerimiz güneşe doymuş ışıl ışıl
Şehadet rüzgarına kapıldık yüreğimiz göçüyor anne
Bu savaş bitecek, bu savaş bitecek,
Hemde karanlığa kalmadan anne
Kanlı gömleğimi göğsüme basıp
Tağuta lanet okursun ağlarsın ana
Yürekler avuçta dağlara çıkıp
Şehit şehit vardık düşman üstüne ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Şarapnel altında kurşun altında
Tekbir getiririz marşlar söyleriz ana
Şafakla birlikte düşman üstüne
Cehennem alevi olur yağarız ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Dağlardan dünya bir başka görünür
Ölüm korkusu gözümden silinir ana
Her şehidin kanı bir lale olmuş
Haydi sende katıl bize katıl der ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Ve 29 ekim 1987
Bilal de can evinden vuruldu
Yaprak yaprak düştü
Şehit kanlarının karıştığı toprağa
Görün dağlar
Görün nasıl döne döne savaşıldığını
Görün sözlerinde duranları
Ve sonrakilerin nasıl sözlerinde durduklarını
Kaynak: ümmet haber