Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Ümmet Alimlerine Ve Liderlerine Güvenebilir Mi?

H Çevrimdışı

Hatve

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
250px-Gustave_dore_crusades_death_of_frederick_of_germany.jpg


Selahaddin Eyyubi, Müslümanları kutsal topraklar etrafında birleştirerek yola çıktı ve kendisinden önceki, bir şey yapmaktan korkan emirler gibi olmamaya karar verdi. Ve bu Haçlılarla savaşın başlangıcıydı. Haçlılar Kudüs dahil tüm sahil şeridini ve Şam bölgesinin birçok önemli şehrini ele geçirmişlerdi.

Müslüman liderler, Selahaddin’e Rumlara karşı savaşmanın çılgınlık olduğunu anlatıyorlardı. Onlar, Rumların “uçsuz bucaksız bir deniz” olduğunu söylüyorlardı. Bir diğer deyişle diyorlardı ki; Rumlar bize bir sel gönderecekler, çünkü Avrupa birleşmiş ve halkı da çok büyük ve bölünmüş bir ümmetle savaşacaklar. Öyle ki Selahaddin, ümmetin bir bölümüyle savaşıyordu ve o dönemde ümmet paramparça bir vaziyetteydi.

Bir çok alim, cihad aşkıyla Şam’da savaşmak için hazırlandılar ancak sayıyı duyduklarında birçoğu geri döndü. Onlar neden geri döndüler? Sayı fazla olunca fıkıh değişiyor muydu?

Onlar Allah yolunda cihada gittiler ama sayı ve “ulema” olmaları nedeniyle geri döndüler. Burada önemli bir ders var ve şunu bilmek de önemlidir ki “ulema yanılmaz değildir ve onlar enbiya değildir”. Eğer insanlar körü körüne ulemanın peşinden giderlerse ulemanın onları doğru yola götüreceğine dair bir garanti yoktur. Bu, tüm alimler için bir genelleme değil, ibn Atir’in dediği gibi geri dönen bazıları içindir.

Bu ümmet içerisinde her zaman sorumluluktan kaçma yolları arayanlar var olacaktır ve bunlar hep “alimler diyor ki”, “bu alim bize fetva vermedi”, “bu alim bize Allah yolunda cihad etmemizi söylemedi” vs. argümanlara tutunacaklardır.

Fakat ulema, gerçekten de ulema ise, başka türlü konuşuyorsa, doğru şeyleri anlatıyorsa ve doğru menhece sahipse onu derhal suçlarlar. Onlar hapiste olabilirler, öldürülebilirler, yeraltında bulunabilirler, TV kanalları hutbelerini yayımlamadığı için meşhur olmayabilirler ancak onlar gerçek “Ulema”dırlar.

Bir diğer konu da; bir kişinin ilminin O’nun ne kadar meşhur olduğuna bağlı olduğu enteresan bir zamanda yaşıyoruz. İlmin standardı bu değildir. Eski zamanlarda bir alim, ulemanın şahitliğiyle alim olurdu. Hocası O’na tezkiye verirdi ve artık bir alim olduğunu söylerdi. Alimler içinde en bilgili olduğu düşünülen kişi, fetva makamına oturabilirdi ama şimdi hükümet bir kişiyi alim olarak atıyor ve o kişi birden “Alim” oluveriyor. Çünkü O, gerçekten alim olduğu için değil, hükümet tarafından bu pozisyona getirildiği için ‘Alim’dir. Ve artık O, uydu kanallarında, radyo programlarında çıkan meşhur bir alim olur. Fakat bu ilim için doğru bir standart değildir. Bizler, nerede olursa olsun Hakk’ı izlemek zorundayız.

İbn Kesir diyor ki, bu alimler sayıyı duyduklarında kaçtılar. Çünkü bunlar ‘alim’diler ve bunun için kendilerine delilleriyle mazeret buluyorlardı. Ayetleri nasıl eğip bükeceklerini biliyorlardı ve bunları da uygulanacak şeriat gibi gösteriyorlardı. “üzgünüm, ben bir korkağım. Cihada gidemem!” diyerek korktuklarını itiraf etmiyor, onun yerine cihada çıkmakta bir hikmet olmadığını veya Selahaddin’in bir deli olduğunu, O’na savaşa çıkmamasını söylediklerini ama yine de O’nun savaşa çıktığını, yine Selahaddin’in ilim sahibi olmadığını, doğru dürüst Arapça bilmediğini, O’nun fetva verecek yada ümmeti bu zahmetli yola götürecek ve bu devasa orduyla savaştırarak felaket getirecek biri olmadığını vs. söylediler. “Ulemaya gelip bizden fetva almalıydı ama gelmedi. Şimdi gitsin, ölsün” dediler. Böylece onlar savaştan kaçtılar. Fakat ne oldu? Bu, Allah’ın bu alimler için, Selahaddin için ve bu ümmet için bir imtihanıydı.

Onlar Akka’ya varana kadar 300000 kişilik ordu, 1000 kişiye düşmüştü. 300000 kişiden sadece 1000’i Selahaddin’e ulaşmıştı. Peki kim akıllıydı? Selahaddin mi, yoksa savaştan kaçan alimler mi?


Şeyh Enver Evlaki

Tercüme: Rasul Hanif
 
Abdulafuv Çevrimdışı

Abdulafuv

Hak Ehli Susarsa Batıl Ehli Kendini Hak Zanneder
İslam-TR Üyesi
okunmaya değer tam bir ders niteliğinde. Allah razı olsun. Rabbim. bunca küfür orduları karşısında o az ve istikamet sahibi olan topluluktan eylesin
 
H Çevrimdışı

Huzeyfe

Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter.
İslam-TR Üyesi
250px-Gustave_dore_crusades_death_of_frederick_of_germany.jpg


Selahaddin Eyyubi, Müslümanları kutsal topraklar etrafında birleştirerek yola çıktı ve kendisinden önceki, bir şey yapmaktan korkan emirler gibi olmamaya karar verdi. Ve bu Haçlılarla savaşın başlangıcıydı. Haçlılar Kudüs dahil tüm sahil şeridini ve Şam bölgesinin birçok önemli şehrini ele geçirmişlerdi.

Müslüman liderler, Selahaddin’e Rumlara karşı savaşmanın çılgınlık olduğunu anlatıyorlardı. Onlar, Rumların “uçsuz bucaksız bir deniz” olduğunu söylüyorlardı. Bir diğer deyişle diyorlardı ki; Rumlar bize bir sel gönderecekler, çünkü Avrupa birleşmiş ve halkı da çok büyük ve bölünmüş bir ümmetle savaşacaklar. Öyle ki Selahaddin, ümmetin bir bölümüyle savaşıyordu ve o dönemde ümmet paramparça bir vaziyetteydi.

Bir çok alim, cihad aşkıyla Şam’da savaşmak için hazırlandılar ancak sayıyı duyduklarında birçoğu geri döndü. Onlar neden geri döndüler? Sayı fazla olunca fıkıh değişiyor muydu?

Onlar Allah yolunda cihada gittiler ama sayı ve “ulema” olmaları nedeniyle geri döndüler. Burada önemli bir ders var ve şunu bilmek de önemlidir ki “ulema yanılmaz değildir ve onlar enbiya değildir”. Eğer insanlar körü körüne ulemanın peşinden giderlerse ulemanın onları doğru yola götüreceğine dair bir garanti yoktur. Bu, tüm alimler için bir genelleme değil, ibn Atir’in dediği gibi geri dönen bazıları içindir.

Bu ümmet içerisinde her zaman sorumluluktan kaçma yolları arayanlar var olacaktır ve bunlar hep “alimler diyor ki”, “bu alim bize fetva vermedi”, “bu alim bize Allah yolunda cihad etmemizi söylemedi” vs. argümanlara tutunacaklardır.

Fakat ulema, gerçekten de ulema ise, başka türlü konuşuyorsa, doğru şeyleri anlatıyorsa ve doğru menhece sahipse onu derhal suçlarlar. Onlar hapiste olabilirler, öldürülebilirler, yeraltında bulunabilirler, TV kanalları hutbelerini yayımlamadığı için meşhur olmayabilirler ancak onlar gerçek “Ulema”dırlar.

Bir diğer konu da; bir kişinin ilminin O’nun ne kadar meşhur olduğuna bağlı olduğu enteresan bir zamanda yaşıyoruz. İlmin standardı bu değildir. Eski zamanlarda bir alim, ulemanın şahitliğiyle alim olurdu. Hocası O’na tezkiye verirdi ve artık bir alim olduğunu söylerdi. Alimler içinde en bilgili olduğu düşünülen kişi, fetva makamına oturabilirdi ama şimdi hükümet bir kişiyi alim olarak atıyor ve o kişi birden “Alim” oluveriyor. Çünkü O, gerçekten alim olduğu için değil, hükümet tarafından bu pozisyona getirildiği için ‘Alim’dir. Ve artık O, uydu kanallarında, radyo programlarında çıkan meşhur bir alim olur. Fakat bu ilim için doğru bir standart değildir. Bizler, nerede olursa olsun Hakk’ı izlemek zorundayız.

İbn Kesir diyor ki, bu alimler sayıyı duyduklarında kaçtılar. Çünkü bunlar ‘alim’diler ve bunun için kendilerine delilleriyle mazeret buluyorlardı. Ayetleri nasıl eğip bükeceklerini biliyorlardı ve bunları da uygulanacak şeriat gibi gösteriyorlardı. “üzgünüm, ben bir korkağım. Cihada gidemem!” diyerek korktuklarını itiraf etmiyor, onun yerine cihada çıkmakta bir hikmet olmadığını veya Selahaddin’in bir deli olduğunu, O’na savaşa çıkmamasını söylediklerini ama yine de O’nun savaşa çıktığını, yine Selahaddin’in ilim sahibi olmadığını, doğru dürüst Arapça bilmediğini, O’nun fetva verecek yada ümmeti bu zahmetli yola götürecek ve bu devasa orduyla savaştırarak felaket getirecek biri olmadığını vs. söylediler. “Ulemaya gelip bizden fetva almalıydı ama gelmedi. Şimdi gitsin, ölsün” dediler. Böylece onlar savaştan kaçtılar. Fakat ne oldu? Bu, Allah’ın bu alimler için, Selahaddin için ve bu ümmet için bir imtihanıydı.

Onlar Akka’ya varana kadar 300000 kişilik ordu, 1000 kişiye düşmüştü. 300000 kişiden sadece 1000’i Selahaddin’e ulaşmıştı. Peki kim akıllıydı? Selahaddin mi, yoksa savaştan kaçan alimler mi?


Şeyh Enver Evlaki

Tercüme: Rasul Hanif
cezakellahu hayran
 
H Çevrimdışı

Hatve

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
300.000 - 500.000 kişilik komuta ettiği ordusunun az ilerisinde giden 68 yaşında ki yaşlı Alman kral Mersin/Silifke civarında nehirden geçer iken atının ayağının sürtmesi sonucu atından düşerek zırhınında vermiş olduğu ağırlıkla suda boğulmuştu. Bu ani ölüm haberi ordunun moralini alt üst etmişti. Selahaddin Eyyubi'nin ordusuyla karşılaşana kadar Alman Haçlı Ordusun asker sayısı 5.000 'e kadar düşmüştü ve Alman Haçlı Ordusu, Selahaddin Eyyubi karşısında ağır bir mağlubiyet almaktan kaçamamıştı... Planları olan Alman kralın dirisi değil sirke ile muhafaza ettikleri cesedi bile Kuduse gidememişti...

Zafer Allah'tandır ; güçlü olan akidedir...
 
Üst Ana Sayfa Alt