UZAK DOĞUDA RABITA
Sofileriın, râbıtaya muhabbet olarak baktığı koca bir yalandır..
Bu çok masum bir yorumdur.. Aslında gerçeği örten bir avunma ve sindirmedir.. Rabıta açık bir şekilde Budizm ve Taoizm inançların da yapılan örnekleri gibi günün belli saatlerin de ve belli ritueller de yapılıyor. Hatta Nakşibendi tarikatında akşam namazından sonra, Ramazanda ise Öğleden sonra emredilen, yapılan bu ibadet şekli, namazdan ve zikirden daha efdal olarak görülüyor. (bkz. İmamı Rabbani - Mektubatlar) Ayrıca bu ibadet şekli bütün putperest inanışlarının ortak noktasıdır. İslam Öncesi Arap putperestlerin de ve Ad kavminin de râbıta ibadet şekilin de görülmektedir..Her ne kadar inkâr edip bu ibadet değil deselerde gerçekte olanı gün yüzüne çıkarmak görevimizdir..
Uzak Doğuda Rabıta :
Kim Tao’ya ulaşmak isterse, meleksi üstatlardan biriyle rabıta kurmak zorundadır.
Bu kişi, üstatlarının öğretileri üzerinde çalışmalı, ikilemle ilgili tüm kavramları çözümlemeli,
başkalarına hizmet için elinden geleni yapmalıdır. İç temizliğini yerine getirmeli, hocasını gereksiz engellerle rahatsız etmemeli, hocasının ilahi gücü ile manevi rabıtayı korumalıdır. Böylece karşısındaki tüm engelleri aşar, mutlak samimiyetini daima muhafaza eder. Kainatın duyarlılığını andıran alçak gönüllülüğü, azmi ve uyum yeteneği onu ilahi ışıkla doldurur
| LaoTzu, a.g.e, s. 32.|
Halidi Bağdadi - Risale-i Halidiye'de RABITA şöyle geçer
Rabıtanın en üstün derecesi, iki gözün ara*sında olan hayal hazinesi ile mürşidin ruhaniyeti*nin yüzüne hatta iki gözünün arasına bak*maktır. Zira orası feyiz kaynağıdır. Ondan sonra mürşide karşı kendini alçaltarak, son de*rece tevazu ile yal*varmak ve onu Mevlâ ile kendi arana vesile kılmak üzere, mürşidin ruha*niyetinin hayal hazinesine gi*rip oradan kalbine ve derinliklerine yavaş yavaş indiğini düşü*nüp, senin de peşinden yavaş ya*vaş oraya aktığını ve indiğini hayal ederek, şey*hini, kendi nefsinden geçinceye kadar hayal gö*zünden kaybetmemektir..
Peki Râbıta kimlere yapılır Kutup ve Gavs kimdir ?
İmamı Rabbani - Mektubatlar
İmam Rabbani’ye göre Kutb’ul-irşad son derece az bulunur. Uzun zamanlar ve asırlar geçtikten sonra ortaya çıkar, hidayet ve zuhurunun nuru ile karanlık cihanı aydınlatır. Onun irşadı bütün cihana yaygındır. Arştan yeryüzünün merkezine kadar her kime rüşt, hidayet, iman ve marifet ulaşırsa onun yolundan ulaşır ve ondan alınır. Onun aracılığı olmadan bu devlet kimseye nasip olmaz. Onun nuru, mesela büyük okyanus gibi cihanı kaplamıştır da bu denizde hiçbir hareket meydana gelmemiştir, sanki donmuş gibi durmaktadır. Ona yönelen ve samimiyetle inanan yahut onun yöneldiği talibin yönelme sırasında- sanki kalbinden bir pencere açılır ve bu yoldan, yöneliş ve samimiyeti nispetinde nasip alır ve doyar. İnkâr ettiği için değil de onu tanımadığı, bilmediği için (doğrudan) Allah’ın zikri ile meşgul olan ve gönlünü Allah’a yönelten kimse de – tıpkı o kutba yönelenler gibi- ondan istifade ederler; ancak birinci durumdaki istifade daha ziyadedir. “Kutbu inkar eden yahut ondan rahatsız olan kimselere gelince, Allah’ı zikir ile meşgul olsalar bile gerçek rüşd ve hidayetten mahrum olurlar. Onu inkâr ve rahatsız etmek kişinin feyz yolunu tıkar, kutub onu faydalandırmamayı, ona zarar vermeyi istemese bile o gerçek hidayetten uzak kalır. Onda bulunan, ancak rüşt ve hidayetin görünüşüdür (suretidir). Manadan uzak, içi boş suretin faydası da azdır. O kutbu seven ve ona içten inanan kimseler, ona gönülleriyle yönelmeseler, Allah’ı zikir ile meşgul olmasalar dahi, yalnızca sevgileri sebebi ile rüşt ve hidayetin nuru onlara ulaşır..
| İmam Rabbânî, el-Mektûbât, Arapça nüsha, tarih ve yer yok, c. I, s. 254, 260. mektubun son bölümü. Yukarıdaki tercüme için bkz. Hayreddin Karaman, İmamı Rabbani ve İslam Tasavvufu, İstanbul, 1992, s. 219-220.|
Tasavvufçuların tarif ettiği râbıtaya sadece şu âyet delil olabilir:
“ İyi bil ki, saf din ALLAH’ın dinidir. Onun berisinden veliler edinenler "Biz onlara başka değil sadece bizi ALLAH’a tam yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz." derler. İşte ALLAH, onların aralarında tartışıp durdukları şeyde hükmünü verecektir. ALLAH, yalancı ve gerçekleri örtüp duran kimseleri doğru yola sokmaz .”
( Zumer suresi 3.âyet )
Şöyle de diyebiliriz: Bir ibadet düşünün ki, Allah Resûlü onu hiç yapmamış, öğretmemiş ve onu izleyen selefi salihin de böyle bir şeyden haberdar olmamıştır. Böyle bir ibadetin olması mümkün değildir...