Yahuda'nın Çocukları
“Son akşam yemeği” Hristiyan inancının en önemli anlatılarından biridir.Dört İncil’de de geçen bu anlatıya göre Hz İsa, Kudüs’te Zeytindağı eteklerindeki bir bahçede on iki havarisi ile akşam yemeğine oturur. Yemekte, “İçinizden biriniz bana ihanet edecek” der. Havariler, dehşet ve şaşkınlık içinde bunu tartışırlarken içlerinden Yahuda, sessizce oradan ayrılır. İsa’yı öldürmek için gelen Romalı lejyonların yanına gider. Yerini ihbar ederek yakalanmasını sağlar. İhanet bedeli olarak 30 Dinar para alır.
Da Vinci’den Carl Bloch’a birçok ressam tarafından da resmedilen bu olay, ihanetin, paraya tamahın ve ikiyüzlülüğün tuallere yansımış halidir. Aynı zamanda asla güvenilemeyecek lanetli bir kavmin genetik köklerini anlatır.
............
Müslümanların, 8. Yüzyılda kurdukları Endülüs İslam Devleti üç asır yaşadı. Sonrasında yıkıldı, çözülüp küçük devletçiklere bölündü. Son kale olan Gırnata düştüğünde tarihler 1492 yılının Ocak ayını gösteriyordu. Bu düşüşün ardından Kastilya Kraliçesi İsabel ile Aragon Kralı II. Fernando evlenerek güçlerini birleştirdiler. Böylece Katolik İspanya’nın birleşmesi yönünde önemli bir adım attılar. Zira her ikisi de koyu birer Katolik’ti.
Gırnata, Yahudi nüfusun yoğun olduğu bir bölgeydi. Müslüman idarede “zımmî” statüsüyle rahatça yaşamış, ticaretlerini yapmış, büyük paralar kazanıp zenginleşmişlerdi.
Kral ve Kraliçenin yaptığı ilk iş, “sapkın Hristiyanları” cezalandırmak, bunun için de engizisyon mahkemeleri kurmak oldu. Hedeflerinde, Yahudiler vardı. Hristiyanlığa geçtiklerini söyleyip kendi dinlerini gizlice yaşamaya devam eden bu topluluğu sapkın olarak nitelendirdiler. Ardından tüm Yahudileri ülkeden çıkarma kararı aldılar.
Bu karar, Portekiz’li zengin Yahudilerden Don İzak Abravanel’i harekete geçirdi. Kararın geri alınması için Kral Fernando’ya 600 bin Düka altını tutarında bir rüşvet önerdi.
Önerilen bu servet karşısında Kral’ının yumuşadığını gören Engizisyon Mahkemesi Başkanı Torguemada, elinde kutsal kitapla sarayın yolunu tuttu. “Son akşam yemeği” bahsini açarak şöyle dedi: “Bunlar para karşılığı İsa’ya ihanet eden Yahuda’nın çocuklarıdır. İspanya’da kalabilmek için para teklif ediyorlar. Para söz konusu olduğunda size de ihanet etmekten çekinmezler. Dinleri para, sözleri yalandır.”
Bu sözler, Yahudilerin son umutlarını söndürdüğü gibi sürgün sürecini de hızlandırdı.
31 Mart 1492 tarihinde ünlü Elhamra Kararnamesi yayınlandı. Toplumu sapkınlığa ve ikiyüzlülüğe teşvik eden Yahudilerin hangi yaş ve cinsiyetten gelirlerse gelsinler dört ay içerisinde ülkeyi terk etmeleri istendi. Giderken yanlarında altın ve gümüş eşya götüremeyecek, sürenin sonunda ülkede kalanlar idam edileceklerdi. Aynı ceza, Yahudileri evlerinde saklayanlar için de geçerli olacaktı.
Kararnamenin ilanıyla birlikte 200 ila 500 bin civarında Yahudi, kendilerine yeni yurt arayışına girişti. Büyük kısmı Kuzey Afrika’ya özellikle de Magrip’e geçti. Bir kısmı Portekiz’e yöneldi, bir kısmı Hollanda ve İngiltere’ye giderken önemli bir kısmı da Osmanlı topraklarına geldi.
O tarihlerde Osmanlı Devletinin başında Sultan II. Beyazıt vardı. Sığınılacak bir liman arayan Yahudilere kapıları açmakta tereddüt etmemiş, iki ülke arasındaki mesafenin uzak olması sebebiyle İspanya’ya gemiler göndermiş, diplomat, zanaatkâr, tüccar ve bilim insanının ağırlıkta olduğu binlerce Yahudi’yi büyük bir trajediden kurtarmıştı.
“Sefarad” denilen İspanyol Yahudilerini taşıyan ilk gemi, 4 Ağustos 1492’de İstanbul’a ulaştı. Onu diğerleri takip etti. İstanbul dışında Selanik, İzmir ve Edirne’ye yerleştirildiler.
Kuzey Afrika’ya geçenlerin çoğu çöl şartları ve vahşi hayvanların saldırılarında telef olurken, Portekiz’e gidenler beş yıl içinde daha büyük sıkıntılarla karşılaştılar. Osmanlı Devletine gelenler ise tarihlerinin en huzurlu dönemlerini yaşadılar. II. Beyazıt, Yahudi sığınmacıların yoğunlaştığı şehirlerin idarecilerine bir ferman göndererek onlara eziyet etmeyi ve kovmayı yasaklamış, yumuşak davranılıp iyilik yapılmasını emretmişti. Sonraki dönemlerde de zora düşen Avrupa Yahudilerinin ilk koştukları yerin Osmanlı Devleti olması bu yüzdendi.
Osmanlı, Müslüman bir devletti ve gayrimüslim vatandaşlarıyla ilişkisini İslam Hukukuna dayandırmıştı. Hristiyanlar gibi Yahudiler de bu hükme tabiydiler. Temel yaşam hakları Müslümanların garantisi altındaydı. Bunun yanında “zımmî” statüsünde yaşar, efendileri olan Sultan’a itaat eder, cizye ve haraç öderlerdi. Müslümanların taraf olduğu şer’i mahkemelerde şahitlikleri kabul edilmezdi. Müslümanlara mahsus kıyafetleri giyemez, silah taşıyamaz, evlerini Müslümanlardan yüksek yapamaz, açık renkte boyayamaz, Müslümanların gözü önünde ibadet edemezlerdi.
Osmanlı Yahudileri, asırlar boyunca bu hukuka riayet ederek yaşadılar. Ticaretten, zanaata birçok alanda faaliyet gösterdiler. Devlet katlarında diplomatlık, tercümanlık, hekimlik yaptılar. Yüzyıllarca Yeniçeri Ocağının bezirganlığı gibi yeniçerilerin ihtiyacı olan çuhaların imalatı da onların tekelinde kaldı. Çok büyük servetler kazandılar. Parayla ilişkileri zaten din gibiydi. Onu kullanmakta, çoğaltmakta mahirdiler.
Devlet onların bu maharetiyle ticareti ve ekonomiyi besledi, onlar da itaat ve sükûnet içinde bir hayat yaşadılar.
Ta ki devlet güçten düşene kadar...
Yeniçeri Ocağının bozulması, bu bozukluğun Yahudi bezirganlar tarafından nasıl fırsata çevrildiğini göstermesi bakımından örnekti. III. Murat’ın gözdesi Safiye Sultan’ın danışmanlığını yapan Esperanzo Malchi’nin sarayda rüşvetle iş yapıp politik entrikalara girmesi de...
Çözülme arttıkça olumsuz örnekler de çoğaldı.
Sonrasında Islahat ve Tanzimat fermanlarıyla yeni bir hukuk düzenine geçildi. Cizye vergisi kaldırıldı. Gayrimüslimlerle Müslümanlar eşit statüye getirildiler. 1876 Anayasasıyla oluşturulan Meclis’e gayrimüslimler de mebus olarak girdiler.
İspanyol Engizisyon Mahkemesi Başkanının, Kralını ikna etmek için dile getirdiği kehanet asırlar sonra Osmanlı topraklarında gerçekleşti. Güçlü dönemlerin itaatkâr taifesi olan Yahudiler, Osmanlı Sultanından parayla ülke satmasını isteyecek kadar pervasızlaştılar.
Sefarad Yahudisi Emenuel Karasu, Abdülhamit Han’ın huzuruna kadar çıkıp hal fetvasını okuyacak kadar arsızlaştı.
.......
Geçtiğimiz günlerde İsrail Başbakanı Netanyahu’nun söylediği, “Osmanlı İmparatorluğunun yakın zamanda geri döneceğini düşünmüyorum” sözü, tarih denizinin sahile vuran küçük bir dalgası...
Zımmîlik dönemlerinin kompleksi... Eski efendilerinin geri döneceği korkusu...
Ne de olsa onlar Yahuda’nın çocukları. Asırlar geçse de genetik değişmiyor.

Zekeriya Yıldız / HABER7 YAZARI

Yahuda'nın çocukları - Zekeriya Yıldız - Haber 7
Zekeriya Yıldız isimli köşe yazarının Yahuda'nın çocukları başlıklı yazısı. Haber 7
