Makale Yakışıklılığı Sebebiyle Halife Tarafından Saçını Kestirip Basra'ya Sürdürerek Fitneyi Önlediği Şahıs?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Yakışıklılığı Sebebiyle Halife Tarafından Saçını Kestirip Basra'ya Sürdürerek Fitneyi Önlediği Şahıs?

Fitneyi Savaş Açan Ömer (r.anh);
نَصْرُ بْنُ الْحَجَّاجِ بْنِ عَلَاط : Nasr bin el Haccâc bin Âlât es Sulâmi
Yakışıklılığı sebebiyle Medine'de genç kadınlar arasında fitneye sebeb olan Benu Suleym'den olan Nasr b. Haccâc el-Selemi'nin evvela saçlarını kestiren;
saçları kesildiği için başına sarık saran Nasr bin Haccâc güzelliğini kaybetmeyince kadınlar arasında fitne kesilmediği için bu sefer emir'ul mûminin Ömer (r.anh) Nasr'ı Basra'ya sürgüne gönderdi. Nasr'ın sürgün edilme nedeni, Kendisinden kaynaklanmıyor, kadınların Onun yüzünden fitneye düşme tehlikesinden kaynaklanıyordu.
Hadise detaylı olarak şöyle cereyan etmiştir;
Nasr bin Haccâc el Selemi, Ömer (r.anh)'ın hilafeti döneminde Medine'de yaşayan yakışıklı bir gençtir.


: بينما عمر بن الخطاب رضي الله عنه يطوف ذات ليلة في سكك المدينة إذ سمع امرأة تقول
هل من سبيل إلى خمر فأشربها أم من سبيل إلى نصر بن حجاج…
Ömer (r.anh), bir gece Medine sokaklarını teftiş ederken (bir kadının şu şiiri okuduğunu) şu dizeleri duydu:
‘Şarabın yolunu bulsam içerdim…
ya da Nasr b. Haccâc’a ulaşsam!’”

Ömer (r.anh), hakkında şiir söylenen bu genci huzuruna çağırır:

…فلما جئ به فإذا هو من أحسن الناس وجهًا وأحسنهم شعرًا…
« فقال عمر: عزيمة من أمير المؤمنين لتأخذن من شعرك. فأخذ من شعره…»
Nasr getirildiğinde en güzel yüzlü ve saçlı (yakışıklı) erkek olduğu görüldü. Ömer (r.anh): ‘Sana emrediyorum, saçını keselim!’ dedi ve kesti.
Saçları kesildiği için başına sarık saran Nasr bin Haccâc 'ın gözleri daha da dikkat çekti, güzelliğini kaybetmeyince kadınlar arasında fitne kesilmedi.

«…فقال له: والله لا تساكنني في بلدة أنا فيها. ثم سيره إلى البصرة»
Ömer (r.anh),: ‘Allah’a yemin ederim, Benim bulunduğum yerde Sen barınamazsın.’ dedi. Bunun üzerine Nasr Basra’ya gönderildi.”

Nasr Basra’da uzun zaman kaldı. Nasr’ın annesi Medine’de muezzin sesiyle ezan ve ikamet arasında Hz. Ömer’in huzuruna geldi. O sırada Ömer gündelik elbisesiyle dolaşıyordu; anne şöyle dedi

«يا أمير المؤمنين والله لأقفنّ أنا وأنت بين يدي الله عز وجل وليحاسبنك… أيبيتن
Ey Mûminlerin Emiri! Allah'a yemin ederim ki, Sen ve Ben Yüce Allah'ın huzuruna çıkacağız ve O Sizden hesab soracaktır... (Senin çocukların) Abdullâh ve ‘Âsım yanında, Ben ve oğlum vadilerde mi kalacağız؟ Böyle huzurlu uyuyacak mısınız?»
Ömer şöyle karşılık verdi: ‘Oğullarım Abdullah ile Asım'ın isimleri kadınların dudaklarında dillendi mi? Hayır.’”
(
Ebu'l-Avn Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Sâlim Es-Seffârini El-Hanbeli, Gizau'l-Elbab Şerhu Manzumeti'l-Adab, Sf: 205 - 206)
(Ebu'l-Avn Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Sâlim Es-Seffârini El-Hanbeli, Gizau'l-Elbab Şerhu Manzumeti'l-Adab, Sf: 205)
gıza.jpg
Hadise farklı eserlerde de şöyle zikredilmiştir:


«بينما عمر بن الخطاب يعس بليلة وإذا امرأة تقول:
هل من سبيل إلى خمر فأشربها أم إلى نصر بن حجاج؟
فلما أصبح سأل عن ذلك، فأُحضر نصرُ، فإذا هو من أحسن الناس وجهاً وشعراً… فأمر عمر أن يحلق شعره، ففعل، فاستحسّ جمالَه، فأمره أن ينفته عن المدينة إلى البصرة…»
"Ömer (r.anh) bir gece Medine sokaklarında devriyede iken bir kadın şöyle diyordu:
‘Şarabı bulursam içerim, ya da Nasr b. Haccâc’ın yanına ulaşsam!’
Sabah olunca Ömer bu kişiyi çağırttı.
O, en güzel yüzlü, saçlı gençti. Ömer saçlarını kısalttırdı; güzelliği azalmadı. Medine’de fitne çıkaracağı gerekçesiyle Basra’ya sürgün etti.”
(İbn Şebbe, Târîkh Medîne, C.  2, Sf:  772; İbn el-Kharâ’îtî, I‘ṭiḷāl al-Qulūb, C. 2, Sf:  600; İbn el-Cevzî, Zemmu’l-Ḥavâ, Sf:  123)

Bu rivayetin bazı varyantlarında, Ömer (r.anh), Basra’ya sürgün ettikten sonra Nasr’ın annesinin şöyle yakarışı vardır:
“Ey Emirul‑Mûminîn! Allah’a andolsun, Sen de Ben de ahirette hesab vereceğiz; oğlum vadilere mi kalacak?”
Bu sözle birlikte Ömer (r.anh) anneye şu cevabı verir: “Oğullarım Abdullah ile Asım da kadınlar meyledip dudaklarında zikredilmiyor”
Nasr'ın Medine'ye dönmesine musaade etmeyeceğini, çünkü Onun kadınlar için fitne unsuru olduğunu söyler.
(Serahsi, el-Mebsut, C. 9, Sf: 45; İbn Sad, Tabakat, C. 3, Sf: 205; Rıza Savaş, Raşid Halifeler Devrinde Kadın, İstanbul 1996, Sf: 51, 53–54)
Ömer (r.anh) döneminde Basra o sırada yeni kurulmuş bir garnizon şehriydi, askerî ağırlıklıydı kadınlar azınlıkta ve İslam’ın merkezinden daha uzaktı. Basra'da beyaz tenli ve kendisi gibi yakışıklı denilebilecek erkekler çok olduğu için Nasr'ı oraya sürgüne göndermiştir.



İbn Hacer (rahimehullah), el el-İsâbe adlı eserindre bu rivayeti geçerli bulmuş, güvenilir kabul etmiştir.
Muhammed Zirkulî, el-ʿÂʾlâm adlı eserinde olayı şöyle yorumlar:
“Ömer, Nasr b. Haccâc’ı Medine’de kalmasının sakıncalı olduğunu görerek Basra’ya gönderdi.”

İbn Asâkir Târîhu Dimaşk eserinde üstteki rivayet hakkında hadis isnadını nakleder ve İbn Şebbe ile İbn el-Cevzî’den aşmış bir özenle aktarır (binaenaleyh kayıtlarda güvenilirlik kazanmıştır). (İbn Asâkir, Târîhu Dimashq, C.  62, Sf: 102)
İbn Hacer (rahimehullah), sahabî olup olmadığı ihtilaflı kişiler için “fihe nazar (hakkında şubhe var)” veya “zukira fî sahâbetihî nazar” tabirlerini kullanır. Nasr b. Haccâc hakkında da bu tarz bir ihtiyat ifadesi yer almaktadır.

ذُكِرَ نَصْرُ بْنُ حَجَّاجٍ في السِّياقِ، ولَمْ يُثْبَتْ لَهُ صُحْبَةٌ صَريحَةٌ
"Nasr b. Haccâc sahabe olarak zikredilmiştir; ancak Onun sahabeliği açık ve sabit değildir.” (İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi's-Sahâbe, C. 6, Sf: 329)
Yine İbn Abdilberr (rahimehullah) , sahabe biyografilerini topladığı el-İstîâb fî Mâʿrifeti’l-Aṣḥâb isimli eserinde Nasr b. Haccâc’ın ismi bu eserde sahabe olarak zikredilmez.
Muhammed Ziriklî de el-Âʿlâm adlı eserde, Onun hakkında “Ömer (r.anh) zamanında yaşamış, fitne korkusuyla Basra’ya sürgün edilen yakışıklı bir gençti” der; ama sahabîliğiyle ilgili bir ifade geçmez.

***
İslam devletinde Emir; toplumun umûmî maslahatının kollanması gerektiği durumlarda veya bir fitne ve fesadın söz konusu olduğunda önü alınması için, siyaset-i şeriyye bağlamında daha başka türlü olağanüstü tedbirler alma hak ve yetkisine sahibdir. Ancak bu yapılırken dinin açık nassları ve genel prensipleriyle çelişilmemelidir.
Emirin yaptırım için illa suç olması gerekmez, Emir toplumun (kamu) maslahatı gözetir.
Ehl-i Sünnet ulemasına göre bu uygulama zulûm değildir, hatta emr-i mârûf ve toplumun ıslahı adına içtihada dayalı bir idârî tedbirdir.

İdarecinin maslahata dayalı tasarruf yetkisi vardır.
Ömer bu kararı herhangi bir suç sabit olduğu için değil, fitnenin önüne geçmek, toplumun iffetine zarar gelmesini önlemek için almıştır. Bu tür tasarruflara "siyâset-i şer‘iyye" denir.
Kur’ân’da geçen “fitne öldürmekten beterdir” (Bakara 191) ayetinde olduğu gibi, fitneyi önleme sorumluluğu vardır.
Ömer (r.anh) bu kararı tek başına ve keyfi bir şekilde değil, delile, gözleme ve maslahat ilkelerine göre verdi. Onun hilafeti, adaletiyle meşhurdur.
İslâm hukukunda “zaruretler, bazı normal hakları sınırlandırabilir” kaidesi vardır. Bu da o kapsamda değerlendirilebilir.
Hiçbir İslam âlimi bu kararı "zulûm" diye nitelemez. Tam aksine, örnek bir yöneticilik ve “fitneye karşı uyanıklık” olarak takdir edilir.
Mesela İbn Hacer el-Askalânî, olayı aktarır ama asla eleştirmez. İmam Nevevî, bu tür müdahalelerin caiz olduğunu beyan eder.

“Zararı def etmek, fayda celbetmekten önceliklidir.”

Bu kaideye göre, Ömer, Nasr’ı Medine’den uzaklaştırarak fitneye sebeb olacak bir güzelliği bertaraf etmiştir. Kadınların Onun hakkında konuşması ve şiirler söylemesi, toplumsal bir zaafın kapısını aralıyordu.
Şeyh Suleyman el-Ulvân "İslam devletinin yöneticisi, ümmeti koruma ve kalpleri günaha sevk edecek fitneleri engelleme ile mükelleftir."
(Şeyh Suleyman el-Ulvân, “Şerhu Siyaset’il-Şer’iyye” ders notlarından)

“Emr bi’l-ma’rûf nehiy ani’l-münker” ilkesinin icrası

Bu olay, bir munkerin doğmadan önce önlenmesi gibidir. Nasr herhangi bir haram işlememiş olsa bile, fitneye kapı aralaması nedeniyle bir tür korunma tedbiri olarak Basra’ya gönderilmiştir. Bu da yöneticinin selahiyetindedir.

“Zâhiri günah değilse bile bâtıni fitneye sebebse önlem alınabilir.”

Et-Tarifi, Ömer (r.anh)’in icraatını şöyle değerlendirir: "Fitne bazen fiilden değil, görüntüden veya insanların kalbindeki zaaflardan kaynaklanır. Nasr’ın güzelliği bir suç değilse de insanların kalbindeki zaafı harekete geçirmesi fitnedir."

“Fitneyi uzaklaştırmak için hicret-sürgün caizdir”

Et-Tarifi’ye göre bu olayda, bir kişiyi bir beldeden çıkarmak meşru bir uygulamadır. Delil olarak Ömer’in bu icraatını gösterir ve bu uygulamanın "tâzîr" nevinden olduğunu söyler. Şu ifadeyi kullanır:
"Bu, tâzîr türü bir sürgündür. Suçlu olmaksızın ama toplumun maslahatı için yapılan bir icraattır. Bu da yöneticinin salahiyetindedir." (Şeyh Abdulaziz et-Tarifi)

Zahirde günah olmasa bile, fesada götüren sebeb engellenir
Şeyh şöyle der: "İdareci, toplumun kalblerini ve ahlakını korumak için günahın doğrudan kendisi değil, ona götüren sebebleri de engeller." (Şeyh Nasır el-Fahd, et-Tebyîn fî en-Nusra li Dînillâh risalesi)

Şeyh Nasır el-Fahd, tâzîr cezalarının sınırlı olmadığını ve toplumun selameti için idareciye geniş yetkiler verildiğini belirtir. Şöyle der:
"Tâzîr; maslahatla bağlantılı olarak, maslahat neredeyse oraya kaydırılır. Bazen günah olmayan şeylerden dolayı da tâzîr uygulanabilir, çünkü maksad toplumu korumaktır."
Bu bağlamda, Ömer (r.anh)’in kararı şer‘îdir ve benzeri uygulamalar günümüzde de meşru yöneticiler tarafından maslahatla uygulanabilir.

İslam devletinde yöneticinin görevi sadece hadleri uygulamak değil, fitneleri engellemektir

Şeyh Nasır el-Fahd, “devlet”in görevinin sadece mahkeme kurmak, cezalar vermek olmadığını; aksine insanların kalplerini bozacak her türlü sebebi ortadan kaldırmak olduğunu şöyle açıklar:
"Bazı insanlar günah işlememiş olsalar bile, onları görünce başkalarının günaha girmesi ihtimali varsa, bu da bir munkerdir. Yöneticinin görevi sadece şahısların günahlarıyla uğraşmak değil, toplumun içine düşeceği fitneleri de bertaraf etmektir."
 
Quds Çevrimdışı

Quds

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
***
İslam devletinde Emir; toplumun umûmî maslahatının kollanması gerektiği durumlarda veya bir fitne ve fesadın söz konusu olduğunda önü alınması için, siyaset-i şeriyye bağlamında daha başka türlü olağanüstü tedbirler alma hak ve yetkisine sahibdir. Ancak bu yapılırken dinin açık nassları ve genel prensipleriyle çelişilmemelidir.

Hocam sürgüne gönderilmesi için bir suçunun sabit olması gerekmez mi ? Yani bir tedbirse annesinin söylediği hak olmaz mı ? Veya sürgün yerine kadınların ahlakını ve dilini tutmaları konusunda bir fetva çıkarılması gerekmez miydi ? Ne kadar doğru bilmiyorum ama Osmanlı sultanlarının kardeş katli fetvası'na benzettim.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Hocam sürgüne gönderilmesi için bir suçunun sabit olması gerekmez mi ? Yani bir tedbirse annesinin söylediği hak olmaz mı ? Veya sürgün yerine kadınların ahlakını ve dilini tutmaları konusunda bir fetva çıkarılması gerekmez miydi ? Ne kadar doğru bilmiyorum ama Osmanlı sultanlarının kardeş katli fetvası'na benzettim.
Emirin yaptırım için illa suç olması gerekmez, Emir toplumun (kamu) maslahatı gözetir.
Ehl-i Sünnet ulemasına göre bu uygulama zulûm değildir, hatta emr-i mârûf ve toplumun ıslahı adına içtihada dayalı bir idârî tedbirdir.

İdarecinin maslahata dayalı tasarruf yetkisi vardır.
Ömer bu kararı herhangi bir suç sabit olduğu için değil, fitnenin önüne geçmek, toplumun iffetine zarar gelmesini önlemek için almıştır. Bu tür tasarruflara "siyâset-i şer‘iyye" denir.
Kur’ân’da geçen “fitne öldürmekten beterdir” (Bakara 191) ayetinde olduğu gibi, fitneyi önleme sorumluluğu vardır.
Ömer (r.anh) bu kararı tek başına ve keyfi bir şekilde değil, delile, gözleme ve maslahat ilkelerine göre verdi. Onun hilafeti, adaletiyle meşhurdur.
İslâm hukukunda “zaruretler, bazı normal hakları sınırlandırabilir” kaidesi vardır. Bu da o kapsamda değerlendirilebilir.
Hiçbir İslam âlimi bu kararı "zulûm" diye nitelemez. Tam aksine, örnek bir yöneticilik ve “fitneye karşı uyanıklık” olarak takdir edilir.
Mesela İbn Hacer el-Askalânî, olayı aktarır ama asla eleştirmez. İmam Nevevî, bu tür müdahalelerin caiz olduğunu beyan eder.


“Zararı def etmek, fayda celbetmekten önceliklidir.”

Bu kaideye göre, Ömer, Nasr’ı Medine’den uzaklaştırarak fitneye sebeb olacak bir güzelliği bertaraf etmiştir. Kadınların Onun hakkında konuşması ve şiirler söylemesi, toplumsal bir zaafın kapısını aralıyordu.
Şeyh Suleyman el-Ulvân "İslam devletinin yöneticisi, ümmeti koruma ve kalpleri günaha sevk edecek fitneleri engelleme ile mükelleftir."
(Şeyh Suleyman el-Ulvân, “Şerhu Siyaset’il-Şer’iyye” ders notlarından)


“Emr bi’l-ma’rûf nehiy ani’l-münker” ilkesinin icrası

Bu olay, bir munkerin doğmadan önce önlenmesi gibidir. Nasr herhangi bir haram işlememiş olsa bile, fitneye kapı aralaması nedeniyle bir tür korunma tedbiri olarak Basra’ya gönderilmiştir. Bu da yöneticinin selahiyetindedir.

“Zâhiri günah değilse bile bâtıni fitneye sebebse önlem alınabilir.”

Et-Tarifi, Ömer (r.anh)’in icraatını şöyle değerlendirir: "Fitne bazen fiilden değil, görüntüden veya insanların kalbindeki zaaflardan kaynaklanır. Nasr’ın güzelliği bir suç değilse de insanların kalbindeki zaafı harekete geçirmesi fitnedir."

“Fitneyi uzaklaştırmak için hicret-sürgün caizdir”

Et-Tarifi’ye göre bu olayda, bir kişiyi bir beldeden çıkarmak meşru bir uygulamadır. Delil olarak Ömer’in bu icraatını gösterir ve bu uygulamanın "tâzîr" nevinden olduğunu söyler. Şu ifadeyi kullanır:
"Bu, tâzîr türü bir sürgündür. Suçlu olmaksızın ama toplumun maslahatı için yapılan bir icraattır. Bu da yöneticinin salahiyetindedir." (Şeyh Abdulaziz et-Tarifi)

Zahirde günah olmasa bile, fesada götüren sebeb engellenir
Şeyh şöyle der: "İdareci, toplumun kalblerini ve ahlakını korumak için günahın doğrudan kendisi değil, ona götüren sebebleri de engeller." (Şeyh Nasır el-Fahd, et-Tebyîn fî en-Nusra li Dînillâh risalesi)

Şeyh Nasır el-Fahd, tâzîr cezalarının sınırlı olmadığını ve toplumun selameti için idareciye geniş yetkiler verildiğini belirtir. Şöyle der:
"Tâzîr; maslahatla bağlantılı olarak, maslahat neredeyse oraya kaydırılır. Bazen günah olmayan şeylerden dolayı da tâzîr uygulanabilir, çünkü maksad toplumu korumaktır."
Bu bağlamda, Ömer (r.anh)’in kararı şer‘îdir ve benzeri uygulamalar günümüzde de meşru yöneticiler tarafından maslahatla uygulanabilir.


İslam devletinde yöneticinin görevi sadece hadleri uygulamak değil, fitneleri engellemektir

Şeyh Nasır el-Fahd, “devlet”in görevinin sadece mahkeme kurmak, cezalar vermek olmadığını; aksine insanların kalplerini bozacak her türlü sebebi ortadan kaldırmak olduğunu şöyle açıklar:
"Bazı insanlar günah işlememiş olsalar bile, onları görünce başkalarının günaha girmesi ihtimali varsa, bu da bir munkerdir. Yöneticinin görevi sadece şahısların günahlarıyla uğraşmak değil, toplumun içine düşeceği fitneleri de bertaraf etmektir."
 

Benzer konular

Üst