Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

"Yalnız Sana İbadet Ederiz" in Gerçekleşmesi - İbni Kayyım (r.aleyh)

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
"Yalnız Sana İbadet Ederiz" in Gerçekleşmesi


Bu hususlar bilindikten sonra, kul “Yalnız Sana İbadet Ederiz” i şu iki esası yerine getirmeden gerçekleştirmiş olmaz. Bunların:


Birincisi: Allah’ın Rasulüne (s.a.v) uymak,
İkincisi: Mabud olan Allah’a karşı ihlaslı olmak.

“Yalnız sana ibadet ederiz” in gerçekleşmesi ancak bunlarla mümkündür. Yine insanlar bu iki esasa göre de dört gruba ayrılırlar.


Birincisi: Allah’a karşı ihlaslı olanlar ve Rasulullah’a (s.a.v) uyanlar.

Bunlar gerçek anlamda “yalnız sana ibadet ederiz” ayetinin mensuplarıdır. Bunların bütün amelleri, sözleri, vermeleri, vermemeleri, sevmeleri, ve buğz etmeleri Allah içindir. Açık ve gizli bütün muameleleri Allah rızası içindir. Onlar bu şekilde davranırlarken insanlardan bir karşılık ve teşekkür beklemezler, insanlar nezdinde bir makam,onlardan bir övgü, onların gönüllerinde yer tutma, ya da kötülemelerinden kaçmak içînde böyle davranmazlar. Bilakis bunlar insanları hiçbir fayda, zarar, ölüm ve hayat vermeyen kabir halkı gibi kabul ederler.

İnsanları tanıyan biri kesinlikle onlar için, onların nezdinde bir yer ve makam tutmak, onlardan fayda ve zarar geleceğini umarak amel etmez. Böyle bir davranış olsa olsa insanların özelliklerini bilmeyen ve Rabbini tanımayanlardan sadır olabilir.

Şu halde kim insanları hakkıyla tanırsa, onları gerçek yerlerine oturtur. Allah’ı tanıyan da amellerini, sözlerini, verip - vermemesini, sevgisini ve buğzunu Allah için ihlasla yapar.

Gerçek şu ki, ancak Allah’ı ve insanları hakkıyla tanımayan biri, Allah’ı bırakıp da insanlardan biri için amel edebilir. Kul, Allah’ı ve insanları tanısa, Allah için amel etmeyi, insanlara hoş görünmek için amel etmeye tercih eder.

Aynı şekilde bunların bütün amel ve ibadetleri, Allah’ın emrine, sevip razı olduğu şeye muvafıktır, uygundur. Bu amel öyle bir ameldir ki Allah bunu yapanlardan başkasınınkini kabul etmez. Bu kendisi sebebiyle Allah’ın kullarını ölüm ve hayatla imtihan ettiği ameldir.

Nitekim Allah Teala da:

“O ki ölüm ve hayatı hanginizin daha güzel amel edeceğini denemek için yarattı” (Mülk,2) buyurur.

Allah Teala insanların hangilerinin daha güzel amel edeceğini sınamak için yeryüzünü süslü yapmıştır.

Fudayl b. lyaz der ki:

Güzel olan amel; en ihlaslı ve en doğru olarak yapılan ameldir.

Dediler ki:

Ey Ebu Ali, amelin en ihlaslısı ve doğru olanı hangisidir?

Fudayl şöyle cevap verdi:

- Amel halis olduğu halde, doğru olmazsa kabul olunmaz.

- Doğru olup da halis olmayan amel de kabul görmez,

- Amelin kabul edilmesi için hem halis, hem de doğru olması gerekir.

- Amelin halis olması; Allah için olması, doğru olması da sünnet üzere bulunmasıdır.

Allah Teala’nın şu ayetinde zikredilen de budur.

“ Kim Rabbine kavuşmak istiyorsa, salih amel işlesin ve Rabbine ibadet ederken de hiç kimseyi ortak koşmasın” (Kehf, 110).

“İhlasla yüzünü Allah’a çevirenden daha güzel dinli kim vardır?” (Nisa, 125).

Öyle ise Allah Teala kendi emrine uyularak ve kendi rızası için yapılmayan ameli asla kabul etmez. Halis amellerin dışındaki ameller sahibine geri iade edilir, darmadağınık olarak kendisine geri verilir. Hz. Aişe’den gelen sahih bir rivayette Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurur:

“Bizim din ve sünnetimize uygun olmayan her amel merduttur”. (Buhari, Sulh, 5; Müslim, Akdiye, 17)

Usulüne göre yapılmayan her amel sahibini Allah’dan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Allah Teala’ya ancak emrettiği şekilde ibadet edilir, insanların görüşleri ve hevalarına göre ibadet edilmez.


İkinci Kısım:

Ne İhlası, ne de Rasul’e ittibası olmayanlardır.

Bunun ameli dine uygun olmadığı gibi, Allah için halis değildir. Allah ve Rasulunün meşru kılmadığı halde gösteriş ve süs olsun diye amel edenlerin amelleri böyledir. Bunlar yaratıkların en şerlisi, Allah’a (c.c.) göre insanların en çok nefret duyulanıdır. Allah Teala’nın şu ayetinde en çok nasibi eri olanlar da bunlardır:

“Ortaya koyduklarından dolayı sevinenleri ve yapmadıkları şeylerle övülmek isteyenleri sakın ve sakın azabdan kurtulmuş zannetme, onlar için elem verici bir azab vardır.” (Al-i İmran,188)

Bunlar ortaya koydukları bidat, dalalet ve şirkten dolayı ferah duyarlar, sünnet ve ihlasa sarılıyor denmesinden de hoşlanırlar. Bu kısmın pek çoğunu, ilim, fakr ve ibadete intisab ettikten sonra sırat-ı müstakimden sapanlar teşkil eder. Doğrusu bunlar bidatları, sapıklıkları, riyası, şöhreti ve gösterişi irtikab edenlerdir. İlim ve ihlasa sarılmak gibi yapmadıkları şeylerden dolayı da övülmeyi isterler. İşte bunlar gadab ve dalal ehlidirler.


Üçüncü kısım:

Amellerinde ihlaslı olan, fakat onu Allah’ın emrine ve rasulünün sünnetine uygun yapmayanlardır.

Cahil abidler, zühd ve fakr yoluna intisab edenler bu gruptandır. Allah’a, emrettiğinin dışında bir şeyle ibadet eden ve bu ibadetinin kendisini Allah’a yaklaştıracağına inanan herkesin durumu böyledir. Bu kimselerin durumu musiki terennüm edilip el çırpıldığı, cumanın ve cemaatle namazın terk edildiği bir halvetin Allah’a yakınlık olduğunu zannedenin durumu gibidir. Gece gündüz kesintisiz oruç tutmanın, insanlar bayram ederken oruç tutmanın, bu ve benzeri şeylerin Allah’a bir yakınlık ve fazilet olduğunu zannedenin durumu gibidir.


Dördüncü Kısım:

Amelleri sünnete uygun olduğu halde Allah’dan başkası için amel edenlerdir.

Mürainin ibadet etmesi, riya, hamiyyet, şecaat için çarpışan adamın durumu, desinler diye hacc eden, Kur’an okuyan kişinin durumu hep böyledir. Bunların amelleri dış görünüş itibariyle emrolunan salih ameller gibidir. Fakat aslında salih amel değildir. Dolayısıyla da asla kabul edilmez.

“Siz sadece dini Allah’a halis kılarak O’na ibadete etmekle emrolundunuz”. (Beyyine, 5)

O halde herkes sadece Allah’ın emrettiği şekilde Allah’a ibadet etmekle yükümlüdür ve ibadetinde Allah’a karşı ihlaslı davranmakla sorumludur. İşte bu emri yerine getirenler “yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz” ehlidirler.
 
E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
"Yalnız Sana İbadet Ederiz" Makamında Bulunanların Fazileti


Sonra “Yalnız sana ibadet ederiz” makamındakilerin, ibadetin en faziletlisi, faydalısı ve tercihe en şayan olanı konusunda takip ettikleri dört yol vardır. Bu konuda onlar dört sınıftırlar.


Birinci Sınıf: Bunlara göre ibadetlerin en faziletlisi, nefslere en meşakkatli ve en zor gelenidir. Bunlar derlerki:

Bu, nefsin hevasından en uzak olan ibadet şeklidirki, kulluğun özü de budur. Mükafat, meşakkat miktarıncadır. Bu konuda aslı olmamakla beraber şöyle bir hadis naklederler:

“Amellerin en faziletlisi en kırmızı olanıdır” yani en meşakkatli ve zor olanıdır.

Bunlar nefislerine karşı mücadele eden cevr ve mücahade ehlidirler. Yine derler ki:

Nefisler ancak bu şekilde doğru yola gelirler, zira onların tabiatında gevşeklik ve tembellik ve bu dünyada ebedi kalma isteği vardır. Öyle ise nefsler ancak korku, meşakkat ve sıkıntı ile doğru yola gelebilir.


İkinci Sınıf: İbadetlerin en faziletlisi dünyadan el etek çekmek, imkan dahilinde en azla yetinmek, dünyaya önem vermemek ve dünyalık hiç birşeyi çoğaltmamaktır, diyenlerdir.

Bunlar da iki kısma ayrılırlar:

a - Avam olanlar: Bunlar zühdün bir amaç olduğunu zannederek zühd için gayret ve çaba sarfederler, zühde göre amel ederler ve insanları dünyadan el-etek çekmeye çağırırlar. Bunun ilim ve ibadetin en üstün derecesi olduğunu söylerler. Bu yüzden zühdü, dünyada her ibadetin başı ve gayesi olarak görürler.

b - Seçkinler: Bunlar, zühdün, bizzat amaç değil başka bir şeye vasıta olduğunu görenlerdir. Zühdden maksat, kalbin tamamen Allah’a yönelmesi düşüncelerin, niyyetlerin Allah(c.c.) üzerinde toplanması, kalblerin Allah sevgisiyle dolup taşması,Allah’a tevekkül edip, dönmesi ve kalbin Allah’ın razı olduğu şeylerle ilgilenmesidir. Bunlar, ibadetlerin en faziletlisi olarak Allah üzerinde yoğunlaşmayı, kalb ve dille Allah’ın zikrine devam etmeyi, kalbi herşeyden arıtarak deruni murakebe ve müşahadelere dalmayı kabul ederler. Bunlar da aralarında ikiye ayrılır.

Bir kısmı sünnete ve dine uyan ariflerdir. Bunlar bir emir ve nehy gelince O’nu harfiyyen yerine getirmeye çalışırlar. Bu durum onların zikrini bozup,dikkatlerini dağıtsa bile emir ve nehiylere uymaya koşarlar,

Diğer kısmı, inhiraf edenler.Bunlar dinin dışına çıkanlardır. İbadetten amaç kalbin Allah’la beraber olmasıdır derler. Öyle ise Allah’dan uzaklaştıran, ayıran birşey gelince ona iltifat edilmez. Bunlardan biri kimi zaman şöyle der:


Kalbi gafil olanlar, virdlerle istekte bulunur.

Oysa bütün vakitleri virdle dolu olan kalble nasıl istenir?


Bu grup da kendi içinde ikiye ayrılır:

Bunlardan bir kısmı Allah’la beraber olmalarından dolayı bütün farzları ve vacibleri terk ederler. Bir kısmı farz ve vacibleri yerine getirirler ama sünnet ve nafileleri terk ederler, kalblerinin Allah’la beraber olması için faydalı ilim öğrenirler.

Bunlardan birisi Arif bir şeyhe şöyle bir soru sordu:

Ben, Allah’la beraber ve zikir halindeyken müezzin ezan okumaya başlarsa kalkıp namaza gitsem bu halimden ayrılacak; ve bu halime devam edecek olsam, bu iki işten hangisini yapmam hakkımda daha hayırlı ve faziletlidir.

Şeyh şöyle cevap verdi:

Sen Allah’ın arşı altında iken, müezzin ezan okumaya başlarsa, kalk ve Allah’ın da’vetine icabet et. Eski haline sonra yine dönersin. Çünkü bu Allah’la birlikte olma hali ruhun ve kalbin payıdır, çağırana icabet etmekse Rabbin hakkıdır. Kim ruhunun payını Rabbinin hakkına tercih ederse O “Yalnız Sana İbadet Ederiz” ehlinden değildir.


Üçüncü Sınıf: Bunlar ibadetlerin en faydalı ve faziletlisini içinde başkalarına faydası bulunan ibadetler olarak kabul edenlerdir. Bu tür ibadeti, faydası sadece kendine ait ibadetten daha faziletli görürler. Fakirlere hizmet etmeyi, insanların ihtiyaçlarım gidermeyi, onların maslahatlarıyla ilgilenmeyi, mal,makam ve faydalı şeylerle insanlara yardım etmeyi en faziletli ibadet olarak sayarlar. Nebi (sav)’in bir hadisiyle buna delil getirirler:

“Bütün insanlar Allah’ın ailesi mesabesindedir. İnsanların Allah’a en sevimlisi O’nun ailesine en çok faydalı olanlardır”. Bu hadisi Ebu Yala rivayet etmiştir. (el-Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, VIK, 191)

Bunlar, abidin ibadeti sadece kendine aittir, başkaları için çalışanın amelinin faydası başkasıyla da ilgilidir, bu nerede, o nerede? diyerek delil getirirler. İşte bunun içindir ki alim,abidden ayın diğer yıldızlara üstün olduğu gibi, daha üstün ve daha faziletlidir.

Bu gruptakiler yine derler ki: Rasulullah (sav), Ali b. Ebi Talib’e şöyle demiştir:

“Şüphesiz Allah’ın senin sayende bir adamı hidayete erdirmesi senin için bütün dünya nimetlerinden daha hayırlıdır.” (Buhari, Cihad, 102; Müslim, Fadaili’s-Saha-be,35; Müsned, V, 333)

Bu fazilet başkasında da geçen bir faydayla ilgilidir. Bunlar Rasulullah’ın şu hadisini de delil getirirler:

“Kim hidayete çağırırsa, hidayete uyanların ecri kadar, o da ecir kazanır. Hidayete uyanların ecirlerinden hiç bir şey eksiltilmez” (Müslim, İlm, 16; Tirmizi,İlm,15; İbnMace, Mukaddime, 14)

Şu hadislerle de delil getirirler:

“Allah ve melekleri insanlara hayrı öğretenlere dua ederler” (Tirmizi, İlm,19)

“Alim için gökteki ve yerdeki bütün varlıkl ar mağfiret taleb ederler,denizin derinliklerindeki balıklara, yuvasındaki karıncalara kadar.” (Tirmizi, İlm, 19; Ebu Davud, İIm,1)

Diğer bir delilleri de şudur: Abid ölünce ameli kesilir, başkası için faydalı iş yapanın ameli ise kendisine nisbet edilen fayda devam ettiği müddetçe kesilmez.

Diğer bir delilleri şudur: Nebiler ancak, halka ihsan etmek, onları hidayete erdirmek, dünya ve ahiretlerinde onlara faydalı olmak için gönderildiler, halvete çekilmek, insanlardan uzaklaşmak ve onlardan kaçmak için gönderilmediler. İşte bu yüzden Rasulullah (s.a.v) ibadet amacıyla toplumdan uzaklaşmak isteyen bir grubu hiç de hoş karşılamamıştır. Bu grup, Allah’ın emri ve itaat için halvetten çıkmayı,kullara iyilik ve ihsanda bulunmayı, inzivadan ve Allah’la başbaşa olmaktan dana faziletli kabul etmişlerdir.

Dördüncü Sınıf: Bunlar, ibadetlerin en faziletlisinin, her vaktin gereğine göre, Rabbin rızası için çalışmak olduğunu söyleyenlerdir.

Buna göre mesela cihad zamanı en faziletli iş, cihad etmektir. Cihad zamanı gece namazı kılmak, gündüz oruç tutmak gibi nafile ibadetleri ve virdleri terketmek daha evladır. Hatta barış zamanında olduğu şekliyle farz bir namazı tamamlamaması bile mümkündür.

Yine misafir geldiği zaman, müstehab virdleri bırakarak, misafirle ilgilenmek, onun hakkını yerine getirmek ibadetlerin en faziletlisidir. Eşinin ve çocuklarının hakkını eda etmek te böyledir.

Seher vakitlerinde namaz kılmak, Kur’an okumak, dua ve zikr yapmak, mağfiret istemek daha faziletlidir.

Cahillere öğretme, irşad olmak isteyeni eğitme zamanında bu işlere yönelmek daha faziletlidir.

Ezan vakitlerinde virdlerini terk etmek ve müezzine icabet etmek daha faziletlidir.

Namaz vakitlerinde en güzel şekilde namazları yerine getirmeye çalışmak, vaktin başından itibaren namaza yönelmek ve camiye gitmek üzere yola çıkmak en faziletli olanıdır. Eğer cami uzaksa namaz daha da faziletli olur.

Makam, beden ve mal yardımına ihtiyacı olanın muzdar kaldığı vakitlerde, ona yardım etmekle ilgilenmek, onun isteğine yardımcı olmak, bu yardımı halvet ve virdlerine tercih etmek daha faziletlidir.

Kur’an okuma zamanı, kalbin sanki Allah’la konuşuyormuş gibi, Kur’an’ın manaları üzerinde yoğunlaşması daha faziletlidir. Kur’an’ın emirlerini yerine getirmeye azmetmek, kişinin kendisine bir padişahtan mektup gelip de kalbinin onunla meşgul olmasından daha önemli ve daha layık bir iştir.

Arafat’taki vakfe zamanında niyaz, dua ve zikre çalışmak,diğerlerinden daha faziletlidir.

Zilhiccenin ilk on gününde ibadet etmek, özellikle tekbir, tehlil ve tahmidi çokça yapmak daha faziletlidir. Bu, ortaya çıkmamış bir cihaddan daha faziletlidir.

Ramazanın son on gününde; mescidlere bağlı kalmak,halvet ve itikafta bulunmak toplum içinde olmaktan daha faziletlidir. Hatta birçok alime göre başkalarına Kur’an okutmak ve ilim öğretmekten de faziletlidir.

Müslüman kardeşini ölümü veya hastalığı sebebiyle ziyaret etmek, cenazesinde hazır bulunmak, bunu halvete takdim etmek daha faziletlidir.

İnsanların eza verdiği ve başına belalar geldiği vakitlerde de onların içinde kalarak gerekli sabrı göstermek, onlardan ayrılmaktan daha faziletlidir. İnsanların verdiği ezaya sabretmek için onlarla içice olan mümin,insanların ezasına dayanamayıp kaçan müminden daha hayırlıdır. Hayır için insanlarla senli - benli olmak, hayır için onlardan uzaklaşmaktan daha hayırlıdır. Şerr için insanlardan uzaklaşmak, şerr gayesiyle onlarla senli - benli olmaktan daha hayırlıdır. Eğer kişinin insanlarla beraber olmasının şerri izale edeceği veya azaltacağı bilinirse, o vakit insanlarla senli - benli olmak, uzletten daha hayırlıdır. Her halükarda en faziletli olan amel, Allah’ın razı olduğu şeyleri tercih etmek ve her vaktin münasib vazifeleriyle meşgul olmaktır.

İşte bunlar sırf ibadet ehlinin ta kendileridir.

Bunlardan önceki gruplar ise, kayıtlı ibadet ehlidirler. Bunlardan birisi ilgilenmekte olduğu ibadetin dışına çıkıp, ibadetini bıraktığı zaman sanki ibadetini noksan yapmış ve terketmiş gibi olur. Çünkü bu kişi Allah’a tek bir açıdan ibadet etmektedir.

Sırf ibadet ehlinden olan biri ise böyle değildir.

- Onun gözünde ibadet sadece başkalarına tercih edeceği bir işten ibaret değildir, aksine onun amacı nerede olursa olsun Allah’ın razı olduğu şeyleri araştırmak ve peşinden koşmaktır.

- Onun kulluğunun mihveri Allah’ın rızasıdır. O kulluğun mertebeleri arasında dolaşır durur, ne zaman önüne bir menzil çıksa o menzile ulaşmak için gayret eder, başka bir mertebeye ulaşıncaya kadar öncekiyle meşgul olmaya devam eder. O’nun bu azmi ve gayreti amacına ulaşıncaya kadar sürer gider.

- Alimleri görsen, onu da onlarla beraber görürsün, abidleri görsen onu da onların yanında bulursun, mücahidleri görürsün, o da onlarladır, zakirleri görürsün o, onların yanındadır. İhsan ve tasadduk edenleri görürsün o da onlarladır. Halvet erbabını, kalbleri Allah’a yönelmişleri görsen o da oradadır. İşte, ibadette sınır tanımayan kul budur.

- Onu sınırlar kuşatamadığı gibi, bağlarla da kayıtlanamaz.

- O’nun ameli, kendi arzusu, rahatı ve kendi zatı için değildir. Aksine nefsinin ve zatının rahatı başka şeylerde olsa bile, o yalnız rabbinin rızası için çalışır.

- Bu kişi kelimenin tam anlamıyla “Sadece sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz” i gerçekleştiren, bu iki esası hakkıyla dosdoğru yerine getiren kişidir.

- Ne bulursa onu giyer, ne bulursa onu yer, Allah her vakitte ne emrettiyse onlara meşgul olur.

- Nereye giderse orası O’nun konaklama ve halvet yeri olur.

- Ona işaret malik olamaz, kayıtlarla bağlanamaz. O gerçek manada mutlak hürdür.

- Nereye giderse Allah’ın emriyle olur.

- Bineği nereye götürürse götürsün, o amirinin emrini tutar.

- Kılıcı nereye vurursa vursun, O Allah’la beraber olur.

- Her hakşinas onunla ülfet eder, her batıl inançlı olan da ondan uzaklaşır.

- O, yağdığı yere fayda veren yağmur, yaprakları dökülmeyen hurma gibidir, bu hurmanın yapraklarının hepsi dikenlerine varıncaya kadar faydalıdır.

- O, Allah’ın haramlarını çiğneyenlere bir öfkedir.

- O Allah’ındır ve Allah’la beraberdir.

- Şüphesiz o, halkla beraber olmaksızın Allah’la beraber, nefsi ile başbaşa kalmaksızın da insanlarla beraberdir.

- Dahası o, Allah’la ile beraber olunca toplumdan uzaklaşır ve onları terk eder, Allah’ın kullarıyla beraber olunca da nefsini oradan kaldırır ve O’nu terk eder.

- Fakat ne yazık ki toplum içinde böyle insanlar ne kadar da azdır ve kendini ne kadar da yalnız hisseder. Ama Allah’la ne büyük ünsiyet elde etmiş ve sevinci ne çoktur Allah’a karşı ne kadar mutmain ve ne kadar huzurludur!

Allah yardım istenen ve kendisine dayanılandır...



İBN KAYYIM EL- CEVZİYYE / Medaricu’s-Salikin
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
ALLAH razı olsun ahi
 
Üst Ana Sayfa Alt