Sabah erken saatlerinde telefonun sesi ile uyanmak ürkütür beni nedense..
Üzücü haberleri bu saatte aldığımdan olsa gerek.. Ve yine çalmıştı bu sabah, yine ürkerek bakmıştım..
Ve ölüm gelmişti daha 25 yaşında ki gencimize.. Hastaneye koştuk apar topar.. Evet doğruydu Rabbin biçtiği ömür bitmiş yol alınmıştı..
Eve dönmek isterken babamın ani kararı ile istemeden mezarlığa gitmek zorunda kalmıştım. Allah Rasulü sallahu aleyhi we sellem'in kadınların cenaze peşinden gitmesini yasakladığını billdiğim için, mezarlığın girişinde bi bankın üzerinde oturup daldım bi an mezarlıklara..
Çok mu az tefekkür ediyoruz diye içimden geçmedi değil.. Bir mezar kazılmış, içini doldurmak için çaba sarf eden bu insanlar, kendilerini onun yerine koyuyorlar mıydı?acaba.. Ölüm bu kadar hazırken bize, biz ne kadar hazırız ona..
Başlangıcı olan her işin bir sonu olduğu gibi, bize de geliyordu bir son, ama asıl olan başlangıç için..
Düşündüm de şuan o toprakta ben olsam Rabbe varacak yüzüm olacak mı? Utandım, bugün Rabbimden utandım, hemde çok.. Yüzüm yok Ya Rab! Başımı göğe kaldırdım, etrafa baktım, içinde olduğum nimetleri gördüm ve utandım..
Rabbim dedim ben sana karşı mutaffifin mi oldum yoksa.. Bu yüzle sana varamıyorum ve senden başkasına da gidemiyorum.. Ne olacak bizim bu halimiz bu kadar günahla..
Hasan Basri bir cenazeye katılmıştı. Defin işlemleri bittikten sonra yanındaki bir zata sordu:
“–Bu vefât eden zât, acaba şu anda dünyaya geri dönüp sâlih amellerini, zikirlerini artırmayı ve günahlarına daha fazla istiğfar etmeyi düşünüyor mudur?” O zât da:
“–Evet, tabiî ki düşünüyordur.” dedi. Bunun üzerine Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle buyurdu:
“–O hâlde bize ne oluyor ki bu vefât eden kişi gibi düşünmüyoruz?” (İbnü’l-Cevzî, el-Hasenü’l-Basrî)
İnsanın, bitmek tükenmek bilmeyen dünyevî emelleri, fani ümid ve tesellileri, kabir toprağına düşen ne müthiş bir yaprak dökümüdür vesselâm..
Üzücü haberleri bu saatte aldığımdan olsa gerek.. Ve yine çalmıştı bu sabah, yine ürkerek bakmıştım..
Ve ölüm gelmişti daha 25 yaşında ki gencimize.. Hastaneye koştuk apar topar.. Evet doğruydu Rabbin biçtiği ömür bitmiş yol alınmıştı..
Eve dönmek isterken babamın ani kararı ile istemeden mezarlığa gitmek zorunda kalmıştım. Allah Rasulü sallahu aleyhi we sellem'in kadınların cenaze peşinden gitmesini yasakladığını billdiğim için, mezarlığın girişinde bi bankın üzerinde oturup daldım bi an mezarlıklara..
Çok mu az tefekkür ediyoruz diye içimden geçmedi değil.. Bir mezar kazılmış, içini doldurmak için çaba sarf eden bu insanlar, kendilerini onun yerine koyuyorlar mıydı?acaba.. Ölüm bu kadar hazırken bize, biz ne kadar hazırız ona..
Başlangıcı olan her işin bir sonu olduğu gibi, bize de geliyordu bir son, ama asıl olan başlangıç için..
Düşündüm de şuan o toprakta ben olsam Rabbe varacak yüzüm olacak mı? Utandım, bugün Rabbimden utandım, hemde çok.. Yüzüm yok Ya Rab! Başımı göğe kaldırdım, etrafa baktım, içinde olduğum nimetleri gördüm ve utandım..
Rabbim dedim ben sana karşı mutaffifin mi oldum yoksa.. Bu yüzle sana varamıyorum ve senden başkasına da gidemiyorum.. Ne olacak bizim bu halimiz bu kadar günahla..
Hasan Basri bir cenazeye katılmıştı. Defin işlemleri bittikten sonra yanındaki bir zata sordu:
“–Bu vefât eden zât, acaba şu anda dünyaya geri dönüp sâlih amellerini, zikirlerini artırmayı ve günahlarına daha fazla istiğfar etmeyi düşünüyor mudur?” O zât da:
“–Evet, tabiî ki düşünüyordur.” dedi. Bunun üzerine Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle buyurdu:
“–O hâlde bize ne oluyor ki bu vefât eden kişi gibi düşünmüyoruz?” (İbnü’l-Cevzî, el-Hasenü’l-Basrî)
İnsanın, bitmek tükenmek bilmeyen dünyevî emelleri, fani ümid ve tesellileri, kabir toprağına düşen ne müthiş bir yaprak dökümüdür vesselâm..