Bir kimse "müslümanım" dediği zaman, tebliğ yapmıyor, tebliğ ve ifadenin tüm çeşitlerini uygulamıyorsa; İslam'a aykırı bir şahidlik yapıyor demektir..
Yani islam için şahidlik yapacağına islam dışı bir şahidlik yapıyor demektir. Oysa ki, Allah azze we celle islam için şahidlik yapmasını istemektedir..
"Aynı şekilde sizi, insanlara şahidlik edesiniz, peygamber de size şahidlik etsin diye orta (adil) bir ümmet kıldık." (Bakara/143)
İslam için şahid olmak; kişinin kendisinden, evinden, ailesinden ve daha sonra aşiretinde başlar. Davet edilen İslam'ın pratik bir örneği olarak şahitlik yapılır..
Şahitliğin ikinci adımı, ümmeti davet etmektir. İslam'ı, hayatın tümünde uygulamaya davet etmektir..
Bu şahidliğin son merhalesi ise cihaddır. İnsanları saptıran ve fitneye uğratan tüm beşeri engelleri ortadan kaldırmak için cihad etmektir.
İşte "şehid" bu cihadda öldürülen kimseye denir. Çünkü o, dini için şahidlik yaparak Rabbinin huzuruna gitmiştir. İşte şehid, sadece bu kimsedir. Allah'ın dinine inanmış müslümandan istenen şey, bu din için şahidlik yapmaktır. Bu dinin kalıcılık hakkını onaylayan ve bu dinin insanlığa vereceği hayrı sağlayan bir şahidlik..
Kendisini, kişiliği, ahlakı, davranışı ve yaşamıyla bu dinin canlı bir örneği haline getirmeyen kimse, şahidlik görevini yapmamış demektir. İnsanların, yüce bir örnek yaşam olarak göreceği bir şahidlik görevini..
Bu dinin, dünya yüzeyinde bulunan tüm düzen ve örgütlerden çok daha iyi, mükemmel ve daha çok yaşam hakkına sahip olduğunu ispatlayacak bir şahitlik:
"Ey Rabbimiz! Biz indirmiş olduğuna iman edip Peygamber'e uyduk. Sen de bizi, şahidlerle beraber yaz." (Ali İmran/53)
Bu dini;
- hayatına esas,
- toplumuna nizam,
- nefis ve kavmine şeriat olarak almayan kimse, istenen şahidliği yapmamıştır..
İçinde yaşadığı toplum bu sağlam ve sağlıklı hayat sistemiyle yönetilmedikçe şahidliğini ifa etmemiştir. İslami bir toplumun kurulması ve bu toplumda islam nizamının uygulanması uğrunda ölümü hayata tercih etmedikçe ve Allah'ın nizamını hayatına uygulamayan toplumlara karşı cihad etmedikçe şahidliğini ifa etmemiştir..
O, bu şahidliğini ifa etmemiştir, islami bir toplumun kurulması ve bu toplumda islam nizamının uygulanması uğrunda ölümü hayata tercih etmedikçe ve Allah'ın nizamını hayatına uygulamayan toplumlara karşı cihad etmedikçe şahidliğini ifa etmemiştir. O, bu şahidliğiyle bu dinin; yaşamdan bile üstün ve canlıların önem verdiği her şeyden daha aziz olduğunu ispatlamak durumundadır. Cihadı sonunda öldürülünce kendisine "şehid" denmesinin nedeni budur..
Bu hakikati iyice anlamak gerekir. Dini uğrunda bu şahidliği yapmayıp ketmeden kimse, günahkar olmuştur..
"Müslüman" olduğunu söyleyip de islam'ın yolunu izlemeyen veya islam'ı kişisel planda benimsediği halde dışarıya yayılmasına çalışmayan, rahatını düşünüp kişisel hayatını dinin yaşamasına tercih ederek ilahi nizamın hayata geçmesi yolunda cihad etmeyen kimse ise görevini eksik yapmıştır. Şahidliğini ihmal etmekle kalmayarak, bu dine aykırı bir şahitlik yapmıştır. Yani müslüman olduğunu söyleyen kimselerin islam'ın lehinde değil, aleyhinde şahitlik yaptıklarını gören kimseleri hak yola girmekten önleyen bir aykırılık..
Gerçekte müminlerden olmadığı halde "mümin olmak" iddiasıyla insanları Allah'ın dininden önleyen kimselerin vay haline!..
Bu dinin şahidliğini yapmak bir emanettir. Bu şahidlik, en başta nefiste gerçekleşmelidir.
- Nefisle cihad yapılmadan bu dinin canlı bir örneği olunamaz. Bu canlı örnekliğin, kişinin bilinç ve davranışlarında gerçekleşmesi şarttır, öyle ki imanın nefiste canlanmış halini gören insanlar; "Bu iman ne güzeldir; ne temiz ve ne paktır" diyebilmelidirler.
Taraftarlarının kişiliğini birer ahlak ve kemal abidesi olarak örnekleştiren iman bulununca bu dinin nefiste billurlaşan şahitliğinden muhakkak ki, başka insanlar da etkilenecektir. Bu kadarla da bitmez.
"Şahitlik meziyetini" nefsinde yaşatıp üstünlüğünü ispatlayan davetçi, daha sonra insanları da davet etmelidir. İslam'ın üstünlük ve meziyetlerini ortaya koyup davet ederek şahitliğini sürdürmelidir. Kendi kişiliğinde imanın şahitliğini yapıp da insanları islam'a davet etmeyen bir davetçi, yetersizlik içindedir. Çünkü bu haliyle, davet, tebliğ ve açıklama görevini yapmamış sayılır.
Daha sonra sıra, islam nizamını hayata egemen kılmaya yönelik şahitliktedir. Bu dinin gerek mü'minler ve gerekse tüm insanlık için bir hayat nizamı olması yolunda çalışmaktır. Gerek ferdi ve gerekse toplumsal tüm vesilelere başvurarak çalışmak gerekir. Çünkü insanlık hayatında ilahi nizamın egemen olması, kişisel imandan sonra gelen en büyük emanettir. Bü büyük emanetten ne bir ferd, ne de bir cemaat muaf tutulamaz. Bundan dolayı cihad, bu esas gereğince Kıyamet Günü'ne değin sürecektir.
Akide ve şeriat emanetini taşımak; anlayış, kavrayış ve bilgi gerektiren bir şeydir. Bu emaneti, salih amel işlemek suretiyle ruh ve hayat alemlerinde gerçekleştirmek gerekir. Yalnız bu arada hayırsız, umutsuz ve çarpık bir durum söz konusu olabilir. Bu durum, emaneti taşımakla emrolundukları halde taşımayan kimselerle ilgilidir. Bu kimselerin gerçek durumunu ortaya koyan bir hakikattir bu. Büyük büyük kitaptan sırtında taşıyıp da yükünün ağırlığından öte bundan bir şey anlamayan eşeğin durumu gibi..
Tevratı uygulamakla emrolundukları halde onu taşımayan (uygulamayan) kimselerin durumu, kitap yükünü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan bu kimselerin durumu ne de kötü bir durumdur. Allah, zalim kimseleri hidayete erdirmez." (Cuma/5)
Tevrat'la amel etmekle emrolundukları halde onunla amel etmeyenler..
Ve akide emanetini taşımakla emrolundukları halde onu taşımayan herkes..
Pek çok kuşağı geride bırakarak bu zamana kadar gelen ve "müslüman" adını taşıdıktan halde müslümanca amel etmeyen herkes..
Özellikle de Kur'an'ı ve diğer kitapları okudukları halde içindekilerle amel etmeyenler..
Evet bunların tümü, kitap yükünü taşıyan eşekler gibidirler. Bu tip örnekler gerçekten çoktur. Bu bakımdan mesele, taşınan ve incelenen kitapların meselesi değildir. Asıl mesele (dava), kitaptakileri anlayıp uygulama meselesidir..
Yani islam için şahidlik yapacağına islam dışı bir şahidlik yapıyor demektir. Oysa ki, Allah azze we celle islam için şahidlik yapmasını istemektedir..
"Aynı şekilde sizi, insanlara şahidlik edesiniz, peygamber de size şahidlik etsin diye orta (adil) bir ümmet kıldık." (Bakara/143)
İslam için şahid olmak; kişinin kendisinden, evinden, ailesinden ve daha sonra aşiretinde başlar. Davet edilen İslam'ın pratik bir örneği olarak şahitlik yapılır..
Şahitliğin ikinci adımı, ümmeti davet etmektir. İslam'ı, hayatın tümünde uygulamaya davet etmektir..
Bu şahidliğin son merhalesi ise cihaddır. İnsanları saptıran ve fitneye uğratan tüm beşeri engelleri ortadan kaldırmak için cihad etmektir.
İşte "şehid" bu cihadda öldürülen kimseye denir. Çünkü o, dini için şahidlik yaparak Rabbinin huzuruna gitmiştir. İşte şehid, sadece bu kimsedir. Allah'ın dinine inanmış müslümandan istenen şey, bu din için şahidlik yapmaktır. Bu dinin kalıcılık hakkını onaylayan ve bu dinin insanlığa vereceği hayrı sağlayan bir şahidlik..
Kendisini, kişiliği, ahlakı, davranışı ve yaşamıyla bu dinin canlı bir örneği haline getirmeyen kimse, şahidlik görevini yapmamış demektir. İnsanların, yüce bir örnek yaşam olarak göreceği bir şahidlik görevini..
Bu dinin, dünya yüzeyinde bulunan tüm düzen ve örgütlerden çok daha iyi, mükemmel ve daha çok yaşam hakkına sahip olduğunu ispatlayacak bir şahitlik:
"Ey Rabbimiz! Biz indirmiş olduğuna iman edip Peygamber'e uyduk. Sen de bizi, şahidlerle beraber yaz." (Ali İmran/53)
Bu dini;
- hayatına esas,
- toplumuna nizam,
- nefis ve kavmine şeriat olarak almayan kimse, istenen şahidliği yapmamıştır..
İçinde yaşadığı toplum bu sağlam ve sağlıklı hayat sistemiyle yönetilmedikçe şahidliğini ifa etmemiştir. İslami bir toplumun kurulması ve bu toplumda islam nizamının uygulanması uğrunda ölümü hayata tercih etmedikçe ve Allah'ın nizamını hayatına uygulamayan toplumlara karşı cihad etmedikçe şahidliğini ifa etmemiştir..
O, bu şahidliğini ifa etmemiştir, islami bir toplumun kurulması ve bu toplumda islam nizamının uygulanması uğrunda ölümü hayata tercih etmedikçe ve Allah'ın nizamını hayatına uygulamayan toplumlara karşı cihad etmedikçe şahidliğini ifa etmemiştir. O, bu şahidliğiyle bu dinin; yaşamdan bile üstün ve canlıların önem verdiği her şeyden daha aziz olduğunu ispatlamak durumundadır. Cihadı sonunda öldürülünce kendisine "şehid" denmesinin nedeni budur..
Bu hakikati iyice anlamak gerekir. Dini uğrunda bu şahidliği yapmayıp ketmeden kimse, günahkar olmuştur..
"Müslüman" olduğunu söyleyip de islam'ın yolunu izlemeyen veya islam'ı kişisel planda benimsediği halde dışarıya yayılmasına çalışmayan, rahatını düşünüp kişisel hayatını dinin yaşamasına tercih ederek ilahi nizamın hayata geçmesi yolunda cihad etmeyen kimse ise görevini eksik yapmıştır. Şahidliğini ihmal etmekle kalmayarak, bu dine aykırı bir şahitlik yapmıştır. Yani müslüman olduğunu söyleyen kimselerin islam'ın lehinde değil, aleyhinde şahitlik yaptıklarını gören kimseleri hak yola girmekten önleyen bir aykırılık..
Gerçekte müminlerden olmadığı halde "mümin olmak" iddiasıyla insanları Allah'ın dininden önleyen kimselerin vay haline!..
Bu dinin şahidliğini yapmak bir emanettir. Bu şahidlik, en başta nefiste gerçekleşmelidir.
- Nefisle cihad yapılmadan bu dinin canlı bir örneği olunamaz. Bu canlı örnekliğin, kişinin bilinç ve davranışlarında gerçekleşmesi şarttır, öyle ki imanın nefiste canlanmış halini gören insanlar; "Bu iman ne güzeldir; ne temiz ve ne paktır" diyebilmelidirler.
Taraftarlarının kişiliğini birer ahlak ve kemal abidesi olarak örnekleştiren iman bulununca bu dinin nefiste billurlaşan şahitliğinden muhakkak ki, başka insanlar da etkilenecektir. Bu kadarla da bitmez.
"Şahitlik meziyetini" nefsinde yaşatıp üstünlüğünü ispatlayan davetçi, daha sonra insanları da davet etmelidir. İslam'ın üstünlük ve meziyetlerini ortaya koyup davet ederek şahitliğini sürdürmelidir. Kendi kişiliğinde imanın şahitliğini yapıp da insanları islam'a davet etmeyen bir davetçi, yetersizlik içindedir. Çünkü bu haliyle, davet, tebliğ ve açıklama görevini yapmamış sayılır.
Daha sonra sıra, islam nizamını hayata egemen kılmaya yönelik şahitliktedir. Bu dinin gerek mü'minler ve gerekse tüm insanlık için bir hayat nizamı olması yolunda çalışmaktır. Gerek ferdi ve gerekse toplumsal tüm vesilelere başvurarak çalışmak gerekir. Çünkü insanlık hayatında ilahi nizamın egemen olması, kişisel imandan sonra gelen en büyük emanettir. Bü büyük emanetten ne bir ferd, ne de bir cemaat muaf tutulamaz. Bundan dolayı cihad, bu esas gereğince Kıyamet Günü'ne değin sürecektir.
Akide ve şeriat emanetini taşımak; anlayış, kavrayış ve bilgi gerektiren bir şeydir. Bu emaneti, salih amel işlemek suretiyle ruh ve hayat alemlerinde gerçekleştirmek gerekir. Yalnız bu arada hayırsız, umutsuz ve çarpık bir durum söz konusu olabilir. Bu durum, emaneti taşımakla emrolundukları halde taşımayan kimselerle ilgilidir. Bu kimselerin gerçek durumunu ortaya koyan bir hakikattir bu. Büyük büyük kitaptan sırtında taşıyıp da yükünün ağırlığından öte bundan bir şey anlamayan eşeğin durumu gibi..
Tevratı uygulamakla emrolundukları halde onu taşımayan (uygulamayan) kimselerin durumu, kitap yükünü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan bu kimselerin durumu ne de kötü bir durumdur. Allah, zalim kimseleri hidayete erdirmez." (Cuma/5)
Tevrat'la amel etmekle emrolundukları halde onunla amel etmeyenler..
Ve akide emanetini taşımakla emrolundukları halde onu taşımayan herkes..
Pek çok kuşağı geride bırakarak bu zamana kadar gelen ve "müslüman" adını taşıdıktan halde müslümanca amel etmeyen herkes..
Özellikle de Kur'an'ı ve diğer kitapları okudukları halde içindekilerle amel etmeyenler..
Evet bunların tümü, kitap yükünü taşıyan eşekler gibidirler. Bu tip örnekler gerçekten çoktur. Bu bakımdan mesele, taşınan ve incelenen kitapların meselesi değildir. Asıl mesele (dava), kitaptakileri anlayıp uygulama meselesidir..