Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

YETİM MESCİDİ AKSA VE MAZLUM ŞAMI

  • Konbuyu başlatan Ebu & Dücane
  • Başlangıç tarihi
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
YETİM MESCİD-İ AKSA VE MAZLUM ŞAMI DÜŞÜNÜREKEN AKLIMA GELENLER

( Sanki Ebu Lü’lüe ölmemiş, kanlı hançeri elinde, parçalıyor ümmetin cesedini)

Kudüs ya da “beytu’l-makdis” Allah’ın Rasulü’ne (sallallahu aleyhi ve selem) Ka’be’den önce İslam’ın ilk kıblesi kıldığı belde.Yüzyıllarca Nasranilerin göz diktikleri ve İslam’ın elinden almak istedikleri belde. Bugün işgal altında. Mescid-i Aksa Yahudilerin saldırısına uğruyor. Ümmet’in kalbinden çıkarılmış olan Aksa, sessiz hazin ve içten içe ağlıyor. Ömer’in ve Salahuddin’in yağız savaşçılarının hayalleri gözlerimin önünde geziyor.

İslam şeriatı ve Allah’ın hükümleri artık kâfirler tarafından değil, münafıkların kâfirlere olan itaatı ve sevgisi yüzünden İslam topraklarında uygulanamıyor.

İslam esir, Ka’be esir ve Mescid-i Aksa esir. Âlimlerimiz hapsediliyor, düşüncemize ve akidemize karşı yerli ve yabancı kâfir savaş ilan ediyor. Kudüs işgal altında iken Mekke ve Medine’nin özgür olduğunu düşünen yanılıyordur. Kudüs böyle yetimken ve Yahudi’nin ayaklarıyla kirletilirken, bizim özgür olduğumuzdan kim söz edebilir?

Ümmet; yaralı bir arslan gibi bütün topraklarımızda boylu boyunca yere devrilmiş ve yaralı gövdesine çakallar ve leş kargaları üşüşmüşler.. Ümmet kalbinden, aklından ve nefsinden büyük yara almışken, bir bakın halimize; Suriye’de olanları bir düşünün.. İslam âleminde bunca akıl ve bunca imkân ve iktidar sahibi güçler ve hükümetler olmasına rağmen, Yahudi ve Nasranilerin Ümmete yaptıklarına bir bakın bir de bizlerin içine düştüğümüz çıkmazlara bir bakın.


Mescid-i Aksa pis Siyonistlerin necis ayakları altında inlerken, Suriye’de Beşşar el-Esed tağutunun Hz.. Hüseyin (radiyallahu anhu) gibi kıyam ettiğini söylemek acaba hangi vicdanın hangi aklın kârıdır?

Ne yazık ki, Yahudiler Filistin’de Müslümanları bir yüzyıldır soykırımdan geçirirken bizler batının demokrasileri uğrunda ümmetin ve halkımızın kanlarını akıtıyoruz. Evet, işte Bengladeş, işte Myannmar, işte Afganistan ve Çeçenistan ve bütün bir İslam Coğrafyası.

Her yerde zulüm her yerde kıyım yıkım ve kan.

Ümmet zor günler geçiriyor.

Kudüs’te Müslümanların kıblesi tamamen elden çıkmak üzereyken, bizlerin Beşşar, İran ve bilmem kimin kavgasını vermesine ne demeli?

Yahudi Mescid-iAksa’yı işgal planını adım adım hayata geçiriyor..

Madem Kudüs Şam’ın kardeşidir. Madem Mescid-i Aksa Mescid-i Haram’ın kardeşidir. Peki olanlara ne demeli?

Şam’ı esir alanla, Kudüs esir alanın ve Ka’beyi esir alanların kim olduğunu hala göremiyoruz. Bugün üç Mescidimiz de Allah’ın razı olduğu ve Cihadı hayata geçirecek ve İslam’ın kıyamını hazırlayacak hiçbir yönetim yok.

Peki, Şam’ı yıkıp yakan bir Nusayri Neron’una karşı bu ümmet neden sessiz?

Şimdi oturup iyice düşünmek lazım. Gördüğümüz durum bizlere neler söylüyor:

Gördüğümüz manzara bize diyor ki: Allah’ın kitabına ve Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünneti’ne sırt dönmemizdenn sonra Allah’ın gazabı azabı ve laneti sizin için hak olmuştur. Zalimlere yardım ettiğinizi için siz de zalimlerden oldunuz.

Ne Haremeyni elinde tutan Al-i Suud rejim ve ne de İran İslam Cumhuriyeti diye Müslümanları aldatan Velayet-i fakih İsna Aşeriyye Şia devleti; bizim ve İslam’ın izzeti için ümmetin önünü açacak ve ümmetin birbirini Kur’an ve Sünnet üzere kucaklaşmasına vesile olacak devletler değildir.

Kendilerini Müslüman zanneden demokratik, liberal ve laik şirk yasalarıyla Allah’ın dinine vurulan zalim ve sefil prangaları özgürlük olarak bize sunan zavallı kukla iktidarlar da bize Allah’a giden yolu göstermeyecektir.

Batılılar Türkiye’yi pohpohlarken, Yahudi daha çok Filistin’i topraklarını ilhak ediyor. Türkiye’nin İslam’a neler yaptığı ma’lum..Buna rağmen bu Türkiye İslamî dönüşüm ve nifakta İslam alemi için örnek gösteriliyor. Buyruklarımız Amerika’dan, Allah’tan ve Rasulü’nden (sallallahu aleyhi ve selem) değil.

Eskiden İranlılar Kudüs’e giden yol Kerbela ve Necef’ten geçer diyorlardı. Bugün de diyorlar ki; “Kudüs’e giden yol Şam’dan geçer” Yarın da; ‘Kudüs’e giden yol Mekke ve Medine’den geçer’ diyecekler, ama bunu söyleyenler bir gün dahi Kudüs’te olmayacaklar.

İslam âleminde batı yanlısı rejimler, İslam’ın bedenini paramparça ediyorlar.

Korkunç ve acımasız bir hiçleştirme projesi; siyasiler, kanaat önderleri dedikleri yapay ve hain liderlikler üzerinden, Modern Kur’an okuyucuları denen liberal ve Münafık düşünürler ve haysiyetlerini ayakları altına almış ve Batının kırıntılarını şeref madalyası gibi alınlarının ortasında taşıyan öğrenim görmüş ciddi bir kesim, bu projede yerini almış. Kur’an tahrif ediliyor, Sünneti inkâr hareketleri doğrudan ABD’den, İsrail’den ve İngiltere’den besleniyor.

Hain yerli müsteşrikler ve müşrikler tarafından; Kur’an’ın ve Sünnet’in ahkâmı tebdil ve tağyir ediliyor. Eskiden Haçlı düşman ordularıyla ülkelerimizi işgal ediyordu. Bugün ise; kültürü mantığı, dünyaya bakış felsefeleri, gelenekleri ve İslam’a karşı geliştirdikleri yöntemlerle; hem de içerden olanlarla bizimle savaşıyorlar.

Kudüs can çekişirken ve Mescid- Aksa feryad ederken; bu feryada bir diğer beldemiz katıldı. Şam beldesi. Bağdad’ın çektiğini hiç sormayın..! İsrail işgal ettiği topraklarımızda rahat oturabilmek ve genişlemesini sürdürebilmek için çevresinde fitne savaşları çıkarmak için elinden geleni yapıyor. İsrail’in ne demek olduğunu, Şiî Sünnî savaşının ne demek olduğunu akıl sahibi Müslümanlar bir an önce oturup tanımını yapmalılar.

Bölgemizde süren savaşların hangisi neyle ve kiminle ilgilidir ve bu savaşlardaki aktörler kimdir ve hangi bahaneleri, fikri, akidevi ve dini silahları kullanıyorlar, bunu bilmek zorundayız. Topraklarımızı işgal edenlere topraklarımızın siyasî ve dinî olarak özgürleşmesine engel olmada nasıl destek oluyoruz? İslam beldelerindeki kıyam hareketlerinin anatomisini iyi okuyabilmeliyiz. Bize meydan okuyan ve insanımızı can evinden vuran yozlaştırma ve ahlaksızlaştırma savaşını nasıl bertaraf ederiz veya en azından yıkılmadan nasıl ayakta durabiliriz? Öyleyse, doğru ve akidevi bir yöntem ortaya koymak zorundayız.

Kudüs’te Mescid-i Aksa Yahudilerin bir mabedi haline getirilirken, Kudüs’ün kardeşi Şam’da kan dinmiyor. Kanımızı Yahudi akıtmıyor, kanımızı arkasına önce İran’a sonra Rusya’ya ve Çine dayayan ve kendilerini –Fransızların akıl hocalığıyla- Alevî olarak isimlendiren Nusayriler akıtıyor. Bugün ise Suriye’de, dünkü tuğyanı ve İslam düşmanı rejimi ikame eden İsrail ve Fransa vefalı dostları Nusayrileri İran’ın ve Hizbu’ş-Şia’nın silahlı desteğiyle koruyor. Suriye’de Nusayrileri koruyan sistemler Lübnan’da Hizbu ş-Şia’yı koruyorlar. Bu derin siyasi ittifakın görülmemesi için de zaman zaman tatbikat cinsinden çatışmalar sahne gerisindeki oyunları gizlemek içindi.

‘Şam olmadan Kudüs asla olmaz’ diyenler ile ‘Kudüs olmadan asla Şam olmayacaktır’ diyenlerin hangisi doğru söylüyor? Kudüs’ü mü istismar ediyoruz Şam’ı mı? Gerçekten kim Şam’ın İslamîleşmesini istiyor, kim istemiyor? Gerçekten Kudüs’ü özgürleştirmek isteyenler; onu İslamîleştirmek mi istiyorlar; yoksa Araplaştırmak ya da Şiileştirmek için mi istiyorlar?

İran güçlendikçe, akidevî savaşlar boynuzunu göstermeye başladı. Afrika, Filipinler, Endonezya, Pakistan, Afganistan, Bahreyn, Irak vb. Şimdi de Suriye.. Düşünün on yıl gibi Irak’la savaşan İran, ABD’nin Irak’a girmesinden bu yana da lojistik ve siyasi olarak Irak’ta ve şimdi de Suriye’de savaşıyor. On iki yıl, buna Irak İran savaşını da ekleyin yirmi iki yıl. Yirmi iki yıldır savaşan bir ülke var karşımızda ve bu savaş ABD’ye ve İsrail’e karşı gibi gösterilmesine rağmen, siyaset bitti dediğiniz yerde yeni kedi fare oyunu ya da it dalaşı başlıyor ve yeni bir macerayla bizleri gerçekleri görmekten alıkoyuyorlar.

Eğer bu savaşı biz İran’a karşı veriyor olsa idik, biz şimdi çoktan yok olmuştuk. Yani ABD ve İngiltere sonra da İsrail bu savaşın en büyük taraftarları olarak karşımıza çıkacaklardı. Bölgemizde olan savaşları ABD’de, İngiltere de akide savaşları olarak göstermemeye azami gayret sarf ediyor. Gerçekte İran’la Araplar arasındaki savaş akidevi ve ırkîdir. Çünkü İran’ın Ehl-i Sünnet iken ve Arap kültürü ile mamur iken İran’a fetheden Ömer’in en büyük düşmanlarının İran’da çıkması Arapları çok rahatsız etmekte ve Araplar kadim Farisi İmparatorluğunun yeniden diriltildiğinde korkuyorlar.

Bu sebeple Araplar asla İran’ı sevmediler ve İranlılar da Arapları sevmiyorlar. Bunu anlamak için İranlıların Kur’an ayetlerini okumalarına dikkat edin, Arap harflerinin okunuşunu nasıl tahrif ediyorlar; RAMADAN’a Ramazan demeleri gibi. “waw”a “v” demeleri de öyle. Bu bakımdan hepimiz ciddi bir şekilde Fars kültürünün etkisindeyiz.

Evet, gerçekten, Kudüs ve Şam bizim için çok mu önemli? Kudüs’ün özgür olmasını niçin istiyoruz? Niçin hakikatleri konuşmuyoruz da semboller ve tarihsel mekânlar ve ütopyalardan söz ediyoruz ve bu ütopyalar üzerine hayal kuruyoruz?

Şimdi Şam İslam’ın elinde mi ki yarın Kudüsü İslam’ın elinde olsun? Ömer’in Şamı bugün Ömer’in düşmanları tarafından işgal altında. Farisi imparatorluk kini ve nefreti; semboller yoluyla İslam ümmetini uyuşturmakta ve ümmetin gövdesini kemirmektedir. Biz ise, Suriye’deki tecavüzlere ve katliamlara tebrikler gönderen zalimlere, hain siyasilere ve İran’ın güdümüne girmiş olan Safevî Türklere bir kez olsun, neden Ömer İbnu’l-hattab’a Ebu Cehl’den daha çok düşmanlık beslediklerini sormadık ve bir güne bir gün de Nusayrilerin Türkiye’de savaşına destek olanlar Sünni kökenli olanları dahi sizinle oturup bunu konuşmazlar, hatta sizin bunu konuşmanıza fırsat bile vermezler. Niçin mi? Ömer’i kafir ve despot gördükleri için. Ali şeriati’nin dediği gibi. Peki, bunu ne ile gizleyecekler? ABD ve İsrail düşmanlığı ile. İran -Arap savaşlarını, Şia ve Sünnet farklılığını konuştuğunuzda, hemen ellerine ABD ve İsrail maşasını alırlar.

Farkların olduğunu asla konuşmazlar, fakat bütün mücadeleleri bu farkı derinleştirmek içindir.

Şimdi Şam beldesindeki savaşın bir özgürleşme savaşı değil de İslam’ın en kutsal mezhebi olan Şia’ya bey’at etmemenin ve İmamiyye akidesini kabul etmemenin cezasını mı ödüyor, yoksa Şiileri zorla Sünnileştirmek için verilen bir savaş mı bu?

Irak, bu cezayı bunu yapmadığı halde çok ağır ödedi. Sıra şimdi Şam’da. Bu suçu Şam da işlemediği halde Şam da cezasını ödüyor. Peki Kudüs? Kudüs neyine cezasını ödüyor?

Kudüs, Şam ve Mekke ümmetin günahının ve işlediği şirklerin ve dalaletlerin karşılığında bizden intikam alıyor.

Düşüncelerinde ve akidelerinde İslam’ı kıble edinmeyenler; istedikleri kadar tarihsel mekanları kıble edinsinler.. Kalplerinde İmanın ve tevhidin ka’besi ve Mescidi yıkılmış olanlar asla Kudüs’ü, Şam’ı ve Mekke’yi kurtaramayacaklardır.

Akide’de ve Din’i tarif etmede tevhidi yakalayamamış hiçbir topluluk ne Kudüs’ü ve ne de Şam’ı kurtaracaktır. Kudüs ve Şam; bugün İran’ın Mehdilik ideolojisi ve siyaset politikasında mutlak kıyametten önce ele geçirilmesi gereken kutsal mekânlardır. Müslümanların içinde bulunduğu duruma bakın ve bizlerin mekânlar ve mezhepler üzerinden verdiğimiz kavgaya bakın.

İslam’ın gövdesi içinde kendisine zorla yer edinmeye çalışan Şia ve İran, ümmetin uğradığı saldırıların hangisini defetmede Kur’an’ı ve Müslümanların “vahdet”ini esas alarak hareket etmektedir diye kendimize sormamız gerekir.

Arap ülkelerini elinde tutan iktidarların hainliği ve zalimliği; İran’ın İslamiliğini, Ümmeti tevhid ve Sünnet akidesi üzerine bir araya getirici bir vasfını ona vermez. Vermemektedir de. Şam’daki savaşın Kudüs için olduğunu söyleyenler; bilerek veya bilmeyerek -ya da takiyye olarak- diyorlar ki: Şam’daki kafirler ve Sünni mürtedler temizlenmeden Kudüs’e giden yol açılmayacaktır.

Sünnet Ehli Müslümanlar; Şia’nın gözünde Kudüs’e giden yolu tıkıyorlar nasıl mı? Cihad ve savaş sancağını onların elinden alarak. Bunu nasıl mı yaptı? Irak’ta ve Afganistan’da dünyanın bütün tağutlarına karşı savaşarak. Ama İran bu savaşta tağutun yanında yer alıyor ve izlediğini söylediği Ehli- beyt’in akidesini ayaklar altına alıyor.

Öyle olmadığını söylüyorsanız; Şam’daki savaşın haklı tarafın Beşşar ve İran olduğunu söylemiş olursunuz.

II

Fatımilerin Antakya’daki Haçlı ordularıyla olan ilişkilerine bakan bugün Suriye’de, yani Şam beldesinde neler olduğunu çok iyi anlar. İslam savaşçıları Irak’ta şereflice Amerika ve İngiltere’ye karşı savaştılar. Ama Sistani denen hain onları 200 milyon dolara sattı.

İran bu hiyaneti onayladı. Onaylaması gerekiyordu. Çünkü Kudüs’e giden yol Kerbela’dan geçiyordu. Bugün Şam’ı kime satacaklar onu bilmiyoruz. Araplar çoktan hiyanetlerini tescil etmişlerdi. Gazze için ayaklananlar, sadece İsraili düşman görüyorlardı. Araplar ve devrimleri İslam’dan vazgeçmişlerken, biz Arapların davasını savunur olduk. Araplar bizi Kudüs’le ve Filistinle aldatarak kullanıyorlar. Ama diğer tarafta Şam’da yüzbinlerce Müslüman katledilirken ve onların namusları kirletilirken ve acımasız bir katliam sürerken, ne yazık ki Gazze için ayaklanan ve sokakları dolduran milyonların hepsi hain olduklarını ve nasıl kardeşlerini Şam’da İran ve israil’e sattıklarını da böylece ispat etmiş oldular.

Aynı şeyi biz de yaşadık. Bosna günlerini bir hatırlayın derin devletin de propaganda ve teşviki ile milyonlarla insan; Ankara, Konya ve istanbul’da sokaklara taşıyor spor salonlarında Bosna için milyarlarca dolarlık yardımlar toplanıyordu. İnsanlar, evlerini arabalarını ve evlerinde altınları bağışlıyorlardı Bosna için. Ama aynı şey, Çeçenistan için, Şam için görülmedi. Aynı hamaseti Afganistan ve Irak için göstermedik. İşte bu hiyanetin karakterini iyi anlamak, nifakın nasıl Din suretinde hamasetle İslam’ı ve takatimizi kullandığını iyi görmek gerekiyor.

Suriye’deki Afganistan savaşını görmedikçe, Suriye’deki Irak savaşını ve Irak’ı işgal edenlere yardım edenlerin bugün Şam’da aynı düşmana nasıl yardım ettiğini ve Şam’ın elimize geçememesi için nasıl sinsi bir şekilde savaştığını görmedikçe İslam’ın gerçeğini de görmeyeceğiz. Daha önceki yazılarımda söyledim. İran; kendi Hizbinin Lübnan’da geleceğini ve Suriye’de de Şiileştirdiği Nusayrilerin geleciğini teminat altına almak için Suriye’de demokrasiyi ilk destekleyen güç olacaktır.

Arapların hiyanetini Arap Mücahidler ortaya koydu. İran’ın hıyanetini kim ortaya koyacak? . Türkiye’nin ABD ve İsrail’den yana tavır alması ve Rusya’nın korkusu karşısında dut yetmiş bülbül gibi olması İran’ın hiyanetini gizleyen en önemli faktörlerden olacaktır. Türkiye pragmatik bir devlettir ve çıkarlarının hesabını yanlış yapmaktadır, zaten çıkarları olarak düşündüğü şeyler onu gelecekte çok zor durumda bırakacaktır.

Türkiye devlet ve hükümet olarak Müslümanların özgürlüğü için asla bir bedel ödemeyecektir. İran’ın bedel ödeme propagandalarının da ne kadar gerçek olduğunu; Afganistan, Irak ve Suriye’deki politikalarında tavrından anlamak mümkün.

Bugün Suriye’de azınlık durumunda Nusayriler için bu kadar kan dökülmesine göz yuman İran, yarın Filistin’de de aynı senaryoyu tekrarlar mı? Irak, Afganistan ve Suriye’de yaptıklarından sonra hâlâ hangi sebep ve vesileye dayanarak, İran’ın Filistinlileri kullanmadığını ve onları da feda etmeyeceğinin garantisi hangi, davranışıdır dersiniz? Irak, İran’ın Filistin ile ilgili politikalarının en hayırlı deneyimidir diyebilir miyiz? Afganistan ve Sünni olan Taliban’a karşı bu kadar düşman olması (Taliban da İran’a düşman fakat onun düşmanıyla ona karşı işbirliği yapmıyor) onun, Filistin’de Müslümanların yanında olacağının bir belgesidir diyebilir miyiz?

Biz, gerçek anlamda Allah’ın kitabına dönmedikçe ve batınî olan Şii Kur’an tefsirlerini terk etmedikçe Şia ile kardeş olmaktan söz edemeyiz. İran, Ehl-i Sünnet’in dinine; yani akide ve fıkhına düşmanlığının temelini teşkil eden bütün ideolojik yapıları desteklemektedir. Bundan vazgeçmediği sürece bu kan durmayacak ve zaten siyasî duruş da bu kan dökücülük mitolojisi üzerine inşa edilmiştir.

Ayetullah Muhammed Teshiri’yle aramızda ve onlarca insanın şahidlilk ettiği bir toplantıda kendisine dedim ki: “Üstad Türkiye’de siz de okuyup gelen talebelerinizi ve sizden huccetullah ünvanını elde edecek kadar ilim tahsil etmiş olan birçok ilim talebesi; sahabeyi tekfir ediyorlar ve Hz. Aşie’ye iftira ediyorlar Ebu Bekr, Ömer ve Osman hakkında Müslümanların nefretini celbedici propagandalar yapıyorlar. Dedi ki: biz asla böyle bir şey yapılmasından yana değiliz. Bizim bunlarla da hiçbir ilişkimiz yoktur. Biz sahabe hakkında kötü şeyler söylemiyoruz.!

Dedim ki: Üstad öyle diyorsanız ama Kum’daki bütün medreselerde, sahabeyi tekfir eden eserler hâlâ okutuluyor. İran’da bu kitaplar hala basılıyor. Eğer İran’da bizim bilmediğimiz Şii bir fırka veya topluluk var da onlara sahabeyi tekfir etmiyorlar veya da tekfir edenler –bizdeki safların ve uyanıkların dediği gibi –marjinal bir kesimse, siz İran Devleti olarak sahip olduğunuz imkanlarla bütün dünya Müslümanlarına sahabeyi tekfir etmediğinizi, sahabeye kafir diyenlerin İran devletinin akidesini temsil etmediklerini ve kendilerinden beri olduğunuz ilan eden bir deklerasyon yayınlayın da biz de sizleri sahabeyi, tekfir edenler olarak bildiğimiz yanlış düşüncemizden geri adım atalım ve size iftira etmeyelim.”

Türkiye’de gözümüzün içine baka baka sahabeyi tekfir eden Kum mollarına şahid olmamıza rağmen, sırf Şia mezhebinin akidesi bilinmesin ve ajandasında neleri sakladığı öğrenilmesin diye kraldan çok kralcı müteşeyyiler ümmeti yalan söyleyerek aldatıyorlar. Teshiri’ye bu soruları yöneltmeme rağmen Teshiri; “evet biz de çok az taife bu akideye sahiptir, biz bu akideye sahip değiliz ve bunun ispatı da şu beyanlarımızdır” diyemedi.

Ali Hameini bile Yasir el-Habib denen adamcağız, Hz Aişe’ye hakeret edip onu “fahişe “olarak nitelendirmesine rağmen Ali Hameini ancak ve sadece şu takiyye dolu sözleri söyleyebilmiştir. Bizim de ağzımız kulaklarımıza vardı şamatadan.

Demişti ki:

“ Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin dini remizlerine dil uzatmayalım”.

Peki Aişe (radiyallahu anha) dini remz (sembolümüz müymüş?) Kur’an’a göre Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve selem) eşleri neyimiz oluyorlar? Aİşe (radıylallahu anha) dini bir sembol ama onların değil bizimmiş..! Adamlar Aişe’yi (radiyallahu anha) sahiplenmediklerini açıkça ortaya koydukları halde, bizdeki dalalet tellalları bunu Hameni’nin Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve selem) hanımlarının savunması olarak afişe ettiler.

Kördük ya. İran Veliyyi nimetimiz olmuştu ya? İran olmasa idi İslamı bilemeyecektik ya?

Suriye kimin -hangi İslam’a demeyeceğim- hangi dine iman ettiğini ortaya çıkmıştır. Suriye’de kimin hangi din üzere olduğunu, Nusayrilerin tecavüzleri ve zalimliği karşısında susanlar bize açık bir şekilde göstermişlerdir. Türkiye’de halkın önünde Sünnet Ehli gibi namaz kılıp kalpleri Şiîleşmiş olan zalimlerin hemen hemen çoğu Suriye’de olanları birer komplo olarak görmekteler. Onların gözleri Suriye’deki tecavüzleri görmüyor. Onların bir genç kızın ve kadının ailesinin gözleri önünde bile namusuna el uzatılmasının ve ırzının kirletilmesinin iman ettikleri dine göre ne olduğunu ve bunun karşısında susmanın ne demek olduğunu konuşmuyorlar.

Onlar Amerika’yı konuşmalı, israili konuşmalı . Fakat İsrail’den daha acımasız, ABD’den daha acımasız bir şekilde Müslümanları katleden ve birçok Mescidi yerle bir eden ve kendilerini dünyanın tanrıları gibi gören Nusayrileri neden bu kadar desteklediklerini ise asla sizinle konuşmazlar.

Çünkü Suriye’deki tecavüzler bir “Din” ve “Akide” gereği yapılmaktadır.

Bizde şunu iyi biliyoruz ki bu hain katliamı ve zalim kıyımı lanetlemeyen ve buna karşı Müslümanların namuslarını ve ırzlarını koruma için savaşmayan ve bu savaşta ırzımıza tecavüz edenlerle birlikte olanların; İslam üzere olmadıklarını ve kâfirlerin dostları olduğunu artık söylemek zorundayız.

Eğer durum böyle olunca;, hangi İslam’dan ve hangi Ehli Beyt ahlakından ve akidesinden söz edebilriz ki? Eğer bu tavır; Kisralık ve Mecusilik akidesini gizlemek değilse, mutlaka bu zulme karşı çıkmalısınız İran’a ve Hizbine askerlerini Suriye’den çekmesini ve Müslümanlara yardım edilmesi için seslerinizi yükseltmelisiniz. Nerede zinayı, tecavüzü ve özellikle kadınların namuslarını ve ırzlarını korumak için kesin hükümler koyan dininiz islam? Eğer Beşşar’ın yaptıklarını onaylıyorsanız, bu sizin dininizden kaynaklanmaktadır. Bu din de İslam değildir.

İran, Irak’ta ve Afganistan’da yaptıklarıyla; Ömer’den ve Ümmetten intikam alıyor. Eğer aramızda bir Din savaşı yoksa, İran evine dönmelidir. İran, İsrail’in, ABD’nin ya da İngiltere’nin gövdesini değil, ümmetin gövdesinin delik deşik ediyor ve Ehli Sünnet’in kanını akıtıyor. Dün Saddam’ın İran’a ilan ettiği savaşa da karşı idik. Bunu her fırsatta dile getiriyorduk. Peki, bugün neden İran ile Müslümanların savaşını konuşamayacak kadar aklımız başımızdan gitmiş (!) oluyor ki?

Şia İran’ı Ömer’den kurtardı, şimdi sıra O’nun fetih beldeleri olan Şam’a ve Kudüs’e geldi. Farisiler Ümmetten intikam alıyor. Ebu Lü’lüe ölmedi. Ebu Lülüe Bağdad ı ele geçirmiş.. Ebu Lülüe Şam’da , Ebu Lülüe Hıms’ta , Hama’da ve Ebu Lü’lüe Lübbnan’da. Bugün de Mısır’da, yarın Tunus’ta, Cezayir’de ardında Fas’ta olacak.

Ebu Lü’lüe Ömeri’in fetih topraklarını döktüğü kanlarla kızıla boyuyor. Bilir misiniz Ebu Lülüe kimdir? Farisilerin Baba Şücauddin dedikleri, Müminlerin Emiri Ömer’i (radiyallahu anhu) katleden Mecusi. İran’da türbesi Ka’be gibi ziyaret edilen kâfir ve mülhid. (aleyhi minellahi ma yestehikku)

Türkiye’de Safevî bir Türk demokrat Partisinin lideri Beşşar’ı Huseyn’e (radiyallahu anhu) benzetiyor. Halbuki O Ebu Lü’lüe’ye daha çok benziyor. Zira Huseyn (radiyallahu anhu) cennet şehidlerinin efendisi bu ümmetin nazlı şehidi, asla bunu ümmetten bir tek kimsenin kanını dökmedi, tıpkı Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve selem) dökmediği gibi. Bu lider Beşşar’ı Huseyn’e (radiyallahu anhu) benzetiyor. Huseyn (radiyallahu anhu) bu ümmetten kimsenin ırzını ensarına helal kılmadı. Yezid (aleyhi minellahi ma yestehikku) gibi Müslümanların kanlarını ve canları helal kılmadı. Onun ordusu gibi namuslara ilişmedi. Peki, şimdi Beşşar gerçekten Huseyn (radiyallahu anhu) kadar mazlum ve Huseyn (radiyallahu anhu) kadar kanı ümmete haram mı?

Türkiye’de Şia ve İran yanlısı bütün zevat da bu sözleri duydular. Ne onlardan ve ne de bizden tek bir itiraz yükselmedi. Neden, çünkü biz de Ömer’e sırt çevirdik, hiyanet edenlerin güruhuna eklendik. Niçin? Ömer’in düşmanları Suriye’de bizimle savaşırken, biz ahmakça ve sefilce hâlâ elimizde Şia’nın çomağı ÜMMETİN VAHDETİ TÜRKSÜSÜ’nü söylüyoruz. Kardeşim bırakın şu “vahdet” yalanını ve takiyyesini de Suriye’deki mezbahaları ve tecavüzleri konuşalım. ABD’nin ve İsrail’in düşmanıysanız, İsrail’in hamisi olan Rusya’nın ve ABD’nin Suriye üzerindeki ittifaklarını da görün. Neden tek düşman ABD imiş ki? Neden düşman sadece İsrail imiş ki?

Evet, Türk Ebu Lülüe’ler kardeşleri, Nusayri Ebu Lülüe’yi elbette destekleyeceklerdir. Çünkü öyle buyuruyor Zerdüşt..!

Huseyin (radiyallahu anhu) Beşşar’a ya da Beşşarı da Huseyn’e benzetebilmek için ya cinnet geçirmiş olmak ya da İmandan ve İslam’dan zerre kadar nasibi olmamak gerekir. Ümmet’in şehidi Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve selem) torunu Huseyn İbn Ali İbn Ebi Talib (radiyallahu anhu) eğer bugün hayatta olsaydı, Beşşar’ın yanında yer alırdı demekten başka bir anlamı yoktur bu sözlerin.

Beşşar Huseyn (radiyallahu anhu) oluyor, Ömer de Bush gibi gösteriliyor. Bu Türk Safevi partisinin lideri, bütün ümmete küfrediyor, ama Ümmet adına bu adama dur diyemiyoruz. Türk Beşşar’ı da kanlarımızı; Nusayri Beşşar’ı gibi helal kılmak istiyor onun için M. Kemal yalakalığı yapıyor ya..! Arkasına askeri almak ve askeri M. Kemal üzerinden göreve davet etmek. Alışmışlardı ya, hemen sıkışınca yetiş ya Atatürk meded ya Atatürk demeye. Şia; “Ya Huseyn” “ya Ali” diye meded umuyor.. Bunlar da M. Kemal’e yetiş diyorlar. Kişi ğaybî bir yardımı ancak ilahı olandan ister. İlah olmayan gaybî bir yardımda bulunamaz. İlah da ancak âlemlerin rabbi olan Allah’tır. Hiç bir ölü ölümünden sonra bir canlıya yardım edemez.

09.05.2013

Mehmet Emin Akın
 
Üst Ana Sayfa Alt