Âleykumu's Selam we rahmetullahi we berakatuh ,
Zeytinyağı ve benzeri sıvılar deri / cilt üzerinde (katı olan donmuş terayağ, iç yağ gibi) tabaka oluşturmadığından abdeste mâni değildir.
Muhammed b. Salih el-Useymîn bu konuda ölçü olarak şunu söyler:
"Bir insan, abdest azalarında, krem ve zeytinyağı gibi yağlı maddeler kullanırsa, bu yağlı madde katı ise ve hacmi varsa, bu takdirde abdest azalarını yıkamadan önce onun izâle edilmesi gerekir. Yağlı madde, abdest azalarının üzerinde bu şekilde kalırsa, suyun deriye ulaşmasına engel olur ki, böyle olunca da abdesti sahih olmaz.
Eğer yağlı maddenin bir hacmi yoksa ve sadece abdest azalarının üzerinde eseri kalmışsa, bu takdirde abdeste bir zararı yoktur. Fakat bu durumda insanın abdest alırken elini abdest azasının üzerinden gezdirmesi gerekir. Çünkü yağlı madde, genellikle su ile birlikte farklılık arz eder ve ondan kolayca ayırt edilir. Dolayısıyla yağlı maddenin bulaştığı abdest azalarına su ulaşamayabilir." (Ebû Abdillah Muhammed b. Sâlih b. Muhammed b. ‘Useymîn el-Mukbil el-Vuheybî et-Temîmî, Fetâvâ Tahâra; sf: 147)
Bu konuda İbn Âbidin'in Taharat bahsinde şöyle geçer:
***
METİN
Erkeğin peliğini ıslatması kâfi değildir. Bilâkis çözmesi vacibtir. Velev ki Alevi veya Türk olsun. Zira saçı tıraş etmek imkânı vardır. Altına su işlemeyen sinek ve pire tersi ile kına sürmüş olsa bile gusle mani değildir Fetva bununla verilir.
Kir pas, yağ, toz, toprak velev ki tırnakda olsun, mutlak surette yani esah kavle göre, köylü olsun kasabalı olsun gusle mâni teşkil etmez. Hamur gibi şeyler bunun hilâfınadır. Boyacının tırnağındakiboya, dişlerin arasındaki veya kovuk dişin içindeki yemek dahi gusle manî değildir. Bununla fetva verilir. Bazıları katı ise gusle mâni olduğunu söylemişlerdir. Esah olan da budur. Yıkanan kimsenin yüzüğü darsa çıkarması yahud oynatması vacipdir. Küpe de öyledir. Kulak deliğinde küpe bulunmaz do kulağını yıkarken deliğe su girerse kâfidir. İçine su giren göbek ve kulağın hükmü de budur. Su girmezse parmağı ile olsun içine suyu işletir. Ama çubuk ve benzeri şeylerle uğraşarak işletmeye çalışmaz. Suyu işlemesinde muteber olan galebe-i zan yani kalbin kanaatıdır.
İZAH
Erkeğin başını tıraş etmek mümkün olduğu için yıkanan kimse Alevî veya Türk gibi saçını uzatıp pelik yapan kimselerden bile olsa çözerek yıkaması icap eder. Sahih olan kavil budur. Zira zaruret yoktur. Bilâkis bunda ihtiyat vardır. Bir rivayete göre âdet nazar itibara alınarak saçı çözmek icab etmez. «el-Munye» şerhinde de böyle denilmiştir. Saç örmek hususunda erkekle kadın bir değildir. Kadının saçını tıraş etmesi hadîsle men edilmiştir. Binaenaleyh şer'an o tıraş olamaz. Sinek, pire ve emsalinin terslerinin altına su işlemese bile gusle mâni değildir. Çünkü bunlardan korunmaya imkân yoktur. Fetva buna göredir. Bunu el-Munye» sahibi, kına, toprak ve kir meselesinde zaruretle illetlendirerek «ez-Zahîre»den naklen beyan etmiştir. Şerhinde de şöyle denilmektedir:
«Çünkü bu gibi şeyler menfezli ve sert oldukları, kaygan olmadıkları için onlara su işler. Bütün bunlarda itibara alınan şey suyun işlemesi ve bedene ulaşmasıdır».
Lakin buna da şöyle itiraz edilir:
Farz olan iş, gusüldür. O da damlatarak suyu akıtmaktır. Nitekim abdestin rükünlerinde görmüştük. Zahirdir ki bu söylediklerimiz suyu akıtmaya mamdır. En iyisi zaruretle ta'lildir. Fakat buna da şöyle itiraz edilebilir: Burun kirinde zaruret kına ve topraktan daha çoktur. Çünkü burun kirine nisbetle kına ve toprak nâdir tesadüf edilen şeylerdendir. Halbuki az yukarda burun kirinin altını yıkamak îcab ettiğini gördük. Öyle ise onun da yıkanması vâcib olmamak gerekirdi.
Buradaki kir ve pasdan murâd, burun kiri değil, bedenden doğan ve hamamda yıkamakla temizlenen kirlerdir. Burun kiri kuru olursa evvelce görüldüğü vecihle altına suyu işletmek îcab eder.
Yağdan murad da zeytinyağı. şırlan yağı gibi şeylerdir. Yoksa içyağ veya donmuş tereyağı gibi şeyler değildir. Hamur gibi şeylerden maksad; sakız, balmumu, balık pulu ve çiğneyerek lok haline getirilmiş ekmektir. Şârihe göre bunlar gusle mânidir. Altlarını yıkamak gerekir. Fakat «en-Nehir» sahibi şöyle diyor: «Bir kimsenin tırnaklarında toprak veya hamur bulunsa fetvaya göre o kimse köylü olsun şehirli olsun affedilir».
Evet. «el-Munye» şerhinde hamur hakkındaki hilâftan bahsedilmiş, bunun gusle mani olduğu daha munâsib görülmüştür. Çünkü hamurda bir kayganlık ve salabet vardır ki, suyun işlemesine mani olur.
……
Su kuyusu ile hamam havuzu da mucerred çıkmakla pislikten temizlenirler. Evvelce beyan ettiğimiz vecihle kuyu ve hamam havuzu hükmünde olan ve avuçlandığında hemen arkası gelen sular da akmakla temizlenirler.
TENBİH: Acaba büyük leğen ve tekne gibi şeyler havuz hükmüne girer mi? Bunlarda pis su bulunur da üzerlerine temiz su akarak etraflarından taşarsa kendileri ve içlerindeki su temiz olur mu olmaz mı? Zira bunları yıkamak için bir zaruret yoktur. Ben bu hususta bir müddet çekimser kaldım. Sonra «Hızanetu'l-Fetâvâ» da gördüm ki; havuzun suyu pislenir de bir kimse ondan tekne ile alarak su borusunun altına tutar ve teknedeki akarsa o sudan abdest almak caiz değildir. «ez-Zahîriyye» de havuz meselesinde söyle denilmiştir:
«Su, havuzun öbür tarafından çıkarsa içindekinin üç misli çıkmadıkça temizlenmez. Nitekim bazılarına göre tekne de böyledir. Ama sahih kavle göre içindekinin bir misli çıkmasa bile temizlenir. Anlaşıldığına göre «el-Hizâne»nin sözü sahih olan hilâfa dayanmaktadır. Bunu, «Bedâyi» sahibinin söyledikleri teyid etmektedir. «Bedây'ı» sahibi havuzun akması hususundaki üç kavlı naklettikten sonra aynen şöyle diyor:
«Pislenen hamam havuzun ve kaplara şâmildir». Bu sözün muktezası, sahih olan kavle göre kaplar dahi mücerred üzerinden su akmakla temiz olur, demektir. «Bedâyı'» sahibi bu kavlı şöyle ta'lil etmiştir: «Bu su akar su olmuştur. Biz onda necaset kaldığını yüzde yüz bilmeyiz». Allah'a hamd olsun ki bu hüküm açıklığa kavuşmuştur. Şimdi bir şey kalır ki bana sorulmuştur. O da şudur. Bir kova pislenir de birisi ona su doldurur ve etrafından taşarsa mücerred bununla temizlenir mi temizlenmez mi? Benim burada anlattıklarımdan ve geçen meselelerden anladığıma göre temiz olur. Çünkü akıntının bir şey yardımı ile olması şart değildir.
«Buna örf ve âdette akmak denilmez» şeklinde bir itirazı da kabul edemeyiz. Zira evvelce gördük ki, bir adamın ayağının kanı şıraya karışarak aksa şıra pislenmez. Şârihin ondan sonra bahsettiği küçük havuzdan dere açma ve oluğun bir tarafına su dökme ilah... meseleleri de böyledir. Ulema bütün bunları akarsu saymışlardır. Burada da öyledir. Evvelce gördüğümüz vecihle esah olan kavil sair mayilerin hükmü de su gibi olmasıdır. Hâsılı bu meselenin emsali çoktur. Aksini iddia edene sarih nakil ile davasını isbat düşer. Yoksa kuru bir iddia ile: «Böyle olsa idi ulema onu zeytinyağı gibi mayilerin temizlenmesi bahsinde anlatılırdı» demek meseleyi halletmez. Şu da var ki, ben bundan sonra Kuhistânî'de bu söylediğime delâlet eden beyanat gördüm. Orada şöyle deniliyor:
«Su ve pekmez gibi mayilerin temizlenmesi ya üzerlerine kendi cinslerinden bir şey karıştırarak akıtmakla olur nitekim İmam Muhammed'den rivayet edilen budur yahud su ile karıştırarak akıtmakla olur. Meselâ yağı çömleğe koyarak üzerine bir misli su döker ve çalkalar. Biraz durunca yağ suyun üstüne çıkar. Ve çömleği altından delerek suyu akıtır. Bunu üç defa tekrarlayınca yağ temizlenir. Nitekim «Zâhidî» de beyan olunmuştur. Bu açıkça gösterir ki mucerred akıtmakla temizlemek caizdir. Benim âcizane görüşüm budur. Ama her ilim sahibinin üstünde daha âlim vardır.
(Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdulazîz b. Ahmed b. Abdurrahîm ed-Dımaşkî eş-şehîr b. İbn Abidin, Reddu'l-Muhtâr ala'd-Durri'l-Muhtâr, Taharat bahsi)