Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Namaz Gibi İbadetler Niye Borç Oluyor?

Burhanuddin Aldiyaî Çevrimdışı

Burhanuddin Aldiyaî

Aktif Üye
İslam-tr Yazar

Namaz.jpg
Hocam selamun aleykum, nasılsınız? Size bir sorum olacak, ilmi bir soru... Çok kıymetli bir dostum sormamı rica etti. Namaz ya da oruç, kılınmaz ise ya da tutulmaz ise neden dinen borç olarak not edilir gibi oluyor. Yani olduğunda sorun yok iken olmadığında neden borç gibi alacak verecek yönünden değerlendiriliyor. Bilginizi rica ederim, anlaşılmaz ise konuşabiliriz de, lakin yazılı cevap olur ise güzel olur doğrudan yollarım.


Aleyküm selam kardeşim. Ben sorudan şunu anladım; birisi namaz kılmadığı veya oruç tutmadığı zaman niye Allah’a karşı borçlu kalıyor?

Öncelikle Müslüman olmak demek, evrenin bir yaratıcısının var olduğu, evrene bir düzen verdiği ve bu düzenin insanın hayatını da kapsadığı gerçeğini bütün içtenlik ve samimiyetle kavramış, anlamış, benimsemiş ve ona göre iman etmiş yani inanmış demektir. Diğer bir ifadeyle Müslüman olmak, kendini bizzat Allah ismiyle tanıtan evrenin sahibine boyun eğmek ve hem dünya hem de ahiret hayatımızın saadeti için koyduğu yasalara riayet etmek suretiyle her şekilde teslim olmak demektir. İşte bu teslim oluşa kulluk diyoruz ve örnek olarak Zariyat Suresi 56. ayette bu anlam, Kur’an’ın direk muhatabı olan cinler ve insanlar için çok açık ve net bir biçimde ifade edilmiştir. Söz konusu kulluk ise, namaz veya oruç gibi ibadetlerle sınırlı değildir. Hayatın her alanında konulmuş bütün kanun ve yasalara riayet etmekle olur. Aksi halde iddiadan öteye gitmeyen sözde bir kulluk olmuş olur ki bu anlamda da Ankebut Suresi’nin ilk ayetleri örnek gösterilebilir.

Buna mukabil, İslam’a göre sen hayatında kimin kanunlarını uyguluyor isen, onun kulu olmuş olursun. Bu manada beşeri sistemleri din olarak ifade eden Yusuf Suresi 76. ayet, Kafirûn Suresi gibi ayetler örnektir. Diğer bir ifadeyle hayatını mutlaka bir şeylere göre düzenliyorsundur, bunlar nefsinin kayıtsız arzuları dahi olabilir ve bu anlamda Kur’an, Furkan Suresi 43. ayet gibi birçok yerde nefsin hevasını ilah edinmekten bahseder. Yoksa Allah’a inandığını söyleyip hayatını başka düzenlemelere göre yaşıyorsan, bu inanç iddiadan ibaret olur ve bir değeri kalmaz. Anlaşılması için şöyle bir örnek verebiliriz. Mesela günümüzdeki beşeri sistemlerde demokrasi diye bir idare şekli vardır ve bunun en başat göstergesi de, siyasal idarenin seçim yoluyla iş başına gelmesidir. Bir ülkenin idaresi demokratik olduğunu söyleyip seçim yoluyla iş başına gelmemişse, bu söylemi iddiadan ibaret kalır ve bir anlamı olmaz.

Özetle bu evrenin bir parçası olarak seni yaratan ve ona göre hayatına düzen veren Allah’ın kanunlarına uyarsan, O’nun kulu olursun ve mükâfat olarak Allah Teâlâ sana ölümden sonra başlayacak ebedi hayatında, dünyevî algılarımızın ötesinde nimetler barındıran cenneti vadediyor. Ancak hayatını başka bir yaşam biçimine göre geçirirsen, onu koyanın kulu olmuş olur ve dolayısıyla mükâfatını ondan beklemen gerekir. Ayrıca bu durum yaratana isyan olduğu için, haliyle cezası olacaktır ki Allah Teâlâ ona da cehennem diyor. Aslında Kur’an'da, her şey açıklandıktan sonra insana bu anlamda istediğini seçme özgürlüğü de veriliyor. Örnek olarak Kehf Suresi 29. ayette, Kur’an’ın muhtevası kastedilerek; «De ki: Hak Rabbinizdendir.» dedikten sonra; «Artık isteyen iman etsin, isteyen de kâfir olsun (inkâr etsin).» şeklinde ihtarvari bir seçim alanı bırakılır. İman edip Allah’ın yasalarına göre yaşayanların mükâfatı ile inkâr edip kendine başka yaşam biçimleri edinenlerin cezası da Kur’an’da detaylıca açıklanır zaten.

Namaz, oruç, hac, zekât gibi temel ibadetler ise, bu kulluğun başat ifadeleridir. Allah’a karşı boyun eğişin, teslim oluşun ve şükranın edası olması hasebiyle Allah katında önemli olduğu gibi, bir insanın Müslüman olup olmadığını anlayabilmenin göstergesi olduğundan, bizim açımızdan da önemlidir. Örneğin bir insanın Müslüman olup olmadığını anlamanın en bariz alameti, günde beş vakit namazını aksatmamasıdır. Bir insanda bunu gördüğümde, Allah’a inandığını ve dolayısıyla hayatını Allah’ın yasalarına göre yaşadığını anlarım veya en azından zahiren öyle düşünürüm ve evlilikten, öldüğünde namazını kılmaya kadar onunla alakamı ona göre düzenlerim.

Burada açıklayıcı olacağı için, tanıdığım birisinin anlattığı bir anekdotu da paylaşmak iyi olur. Bilindiği gibi Mardin civarlarında Hıristiyanlar vardır ve bir gün papazın biri cemaatinden birkaç kişiyle komşu köyden Müslüman bir tanıdığını görmeye gider. Evine vardığında namaza gittiği söylenir ve papaz da, o zaman camiye gidip orada görelim der. Cami avlusuna gidince içerde cemaatle namaz kılındığını ve dışarıda da bazı kişilerin oturduğunu görüp Müslüman olmadıklarını düşünerek; “Siz de mi Hıristiyanlarısınız, neredensiniz?” diye sorar. Böyle bir soruya muhatap kalan oradakiler kızarak Müslüman olduklarını söylerler. Papaz da, Müslümanlar içeride namaz kılıyor, sizin onlara katılmadığınızı görünce bizim gibi Hıristiyan olduğunuzu sandım, nereden bileyim diye ilginç bir cevap verir. Nitekim Peygamber ﷺ de bazı hadislerde; «Kişi ile şirk ve küfür arasında (ayıraç olarak) namazın terki vardır.» der [Müslim, hadis No. 141].

Çok uzatmadan bu ibadetlerin yerine getirilmemesi durumunda niye borç olduğuna gelirsek, hayatını Allah’ın emirlerine göre yaşama hususunda özellikle bazı yasaklarda taksirat olması halinde, bir daha yapmamak üzere pişman olup Allah’tan bağışlanma dilenirse, Allah Teâlâ bunları affediyor ve kıyamette cezalandırmıyor. Ancak vecibe dediğimiz yükümlülüklerin çoğu böyle değildir, her hâlükârda ve zamanında yerine getirilmesi gerekir. Buna da günümüz vakıasından zihinlere yaklaştırıcı bir örnek vermemiz gerekirse, mesela vatandaş olan her kişi ömrünün belli bir aşamasında belli bir süre için askerlik yapmakla yükümlüdür. Bunu yerine getirmeyen kişi, her zaman ülkeye karşı borçlu kabul edilir. Dolayısıyla vecibelerini yerine getirmeyen bir mü’min, yükümlülüklerini aksatmış ve aslında cezaya müstahak olmuş olur. Ancak Allah Teâlâ burada da Müslümanlara bir kolaylık getirmiş ve herhangi bir sebepten dolayı vecibelerinden birini zamanında yerine getirmemiş birisi için, daha sonra kaza ederek yükümlülükten ve sonuç olarak ahiretteki cezasından kurtulma olanağı vermiştir. Bu manada örnek olarak oruçla ilgili olan Bakara Suresi 185. ayette; «Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez.» denilir.

Özetle zamanında yerine getirilmemiş vecibelerin borç olarak kalması, aslında daha sonra kaza edilmek üzere sağlanan bir fırsat ve netice olarak bir kolaylıktır. Dolayısıyla edimlerini hiçbir şekilde yerine getirmeden ölen kişi, Allah’ın huzuruna sorumlu bir şekilde çıkmış olur ve sonucunda cezaya müstahak kalır. İnşallah soru sahibi için yeteri bir cevap olmuştur. Vesselam.

Burhanüddin Aldiyaî
 
Son düzenleme:
Üst Ana Sayfa Alt