Eleştirirken Kırmadan, Kırılmadan: Sandviç Tekniği

Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Eleştirirken Kırmadan, Kırılmadan: Sandviç Tekniği

Es selamu aleykum,

Eleştiri, iletişimin kaçınılmaz bir parçası. Ancak çoğu zaman, iyi niyetle dile getirilen eleştiriler bile karşı tarafın incinmesine ya da savunmaya geçmesine sebep olabiliyor. Bunu önlemenin yollarından biri sandviç tekniği olarak bilinen bir yöntemdir.

Bu teknik, eleştiriyi daha kabul edilebilir hale getirmek için olumlu bir giriş ve motive edici bir kapanış ile çerçevelemeyi esas alır. Yani bir kişiyi eleştirirken, eleştiriyi onun güçlü yönlerini vurgulayan iki cümlenin arasına yerleştiririz.

Sandviç Tekniğinin Uygulanışı

Örnek olarak şu cümleye bakalım:

"Çok çalışkan bir gençsin ve bu gerçekten takdir edilesi bir özellik.

Bununla birlikte, sıklıkla işe geç kaldığını gözlemliyorum ve bunun senin verimli çalışma düzenini olumsuz etkileyebileceğini düşünüyorum.

Ama senin azmini bildiğim için, bu konuya odaklanarak kısa sürede çözüm bulacağına eminim."

Burada üç aşama var:

1. Takdir (Olumlu başlangıç)

2. Eleştiri (Geliştirilmesi gereken alan)

3. Motive Edici Bağlayış (Cesaretlendirme ve güven)


Bu yapı sayesinde eleştiri, kişiyi savunmaya itmeden ve kırmadan iletilmiş oluyor.

Eleştiride “Ama, Ancak, Fakat” Kullanımı

Sandviç tekniğini etkili hale getiren en önemli unsurlardan biri "ama, ancak, fakat" gibi kelimeleri doğru yerde kullanmaktır. Çünkü bu kelimeler yanlış konumlandırıldığında, cümlenin duygusunu tamamen değiştirebilir.

Örneğin:

"Sen çok başarılı birisin, ama hataların var." → Burada "ama" övgüyü sıfırlıyor, kişi sadece eleştiriye odaklanıyor.


Ancak şu şekilde kullanırsak:

"Senin bir hatan var, ama sen aşarsın, bunu bilirim." → Bu kez de eleştirinin ağırlığı kayboluyor, çünkü "ama" o kısmı yumuşatıyor.


Yani "ama" kelimesini eleştirinin başına koyarsak övgüyü yok eder, eleştirinin sonuna koyarsak ise eleştirinin ağırlığını alır.

Bu nedenle eleştiri cümlesinin başına "ama" koymamak gerekir. Ama motive edici kapanışa geçerken "ama" kullanmak, geri bildirimi daha yapıcı hale getirir.

Özetle Sandviç Tekniğinin Formülü

✔ Övgüyle Başla: Kişinin çabasını ve iyi yönlerini vurgula.

✔ Eleştiriyi Net ve Açık Ver: Başına "ama" koymadan, doğrudan söyle.

✔ Destekleyici Kapanış Yap: Eleştirinin ağırlığını hafifleten, motive edici bir son cümle kur.

Sözün Başı Selam Olsun

Bir Müslüman olarak eleştiriye başlamadan önce selam vermek, muhataba dostane bir yaklaşım sunar. Bu, şeytanın vesvesesine kapı kapattığı gibi, karşıdaki kişiye "Ben dostum, benden sana zarar gelmez" mesajını da verir.

O hâlde, önce güzel bir sözle gönül alalım, ardından hataları en güzel şekilde düzeltmeye yardımcı olalım. Çünkü dilimizin üslubu, eleştirinin nasıl karşılanacağını belirleyen en önemli faktördür.
 
Mustafa bin Yılmaz Çevrimiçi

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Eleştirirken Kırmadan, Kırılmadan: Sandviç Tekniği

Es selamu aleykum,

Eleştiri, iletişimin kaçınılmaz bir parçası. Ancak çoğu zaman, iyi niyetle dile getirilen eleştiriler bile karşı tarafın incinmesine ya da savunmaya geçmesine sebep olabiliyor. Bunu önlemenin yollarından biri sandviç tekniği olarak bilinen bir yöntemdir.

Bu teknik, eleştiriyi daha kabul edilebilir hale getirmek için olumlu bir giriş ve motive edici bir kapanış ile çerçevelemeyi esas alır. Yani bir kişiyi eleştirirken, eleştiriyi onun güçlü yönlerini vurgulayan iki cümlenin arasına yerleştiririz.

Sandviç Tekniğinin Uygulanışı

Örnek olarak şu cümleye bakalım:

"Çok çalışkan bir gençsin ve bu gerçekten takdir edilesi bir özellik.

Bununla birlikte, sıklıkla işe geç kaldığını gözlemliyorum ve bunun senin verimli çalışma düzenini olumsuz etkileyebileceğini düşünüyorum.

Ama senin azmini bildiğim için, bu konuya odaklanarak kısa sürede çözüm bulacağına eminim."

Burada üç aşama var:

1. Takdir (Olumlu başlangıç)

2. Eleştiri (Geliştirilmesi gereken alan)

3. Motive Edici Bağlayış (Cesaretlendirme ve güven)


Bu yapı sayesinde eleştiri, kişiyi savunmaya itmeden ve kırmadan iletilmiş oluyor.

Eleştiride “Ama, Ancak, Fakat” Kullanımı

Sandviç tekniğini etkili hale getiren en önemli unsurlardan biri "ama, ancak, fakat" gibi kelimeleri doğru yerde kullanmaktır. Çünkü bu kelimeler yanlış konumlandırıldığında, cümlenin duygusunu tamamen değiştirebilir.

Örneğin:

"Sen çok başarılı birisin, ama hataların var." → Burada "ama" övgüyü sıfırlıyor, kişi sadece eleştiriye odaklanıyor.


Ancak şu şekilde kullanırsak:

"Senin bir hatan var, ama sen aşarsın, bunu bilirim." → Bu kez de eleştirinin ağırlığı kayboluyor, çünkü "ama" o kısmı yumuşatıyor.


Yani "ama" kelimesini eleştirinin başına koyarsak övgüyü yok eder, eleştirinin sonuna koyarsak ise eleştirinin ağırlığını alır.

Bu nedenle eleştiri cümlesinin başına "ama" koymamak gerekir. Ama motive edici kapanışa geçerken "ama" kullanmak, geri bildirimi daha yapıcı hale getirir.

Özetle Sandviç Tekniğinin Formülü

✔ Övgüyle Başla: Kişinin çabasını ve iyi yönlerini vurgula.

✔ Eleştiriyi Net ve Açık Ver: Başına "ama" koymadan, doğrudan söyle.

✔ Destekleyici Kapanış Yap: Eleştirinin ağırlığını hafifleten, motive edici bir son cümle kur.

Sözün Başı Selam Olsun

Bir Müslüman olarak eleştiriye başlamadan önce selam vermek, muhataba dostane bir yaklaşım sunar. Bu, şeytanın vesvesesine kapı kapattığı gibi, karşıdaki kişiye "Ben dostum, benden sana zarar gelmez" mesajını da verir.

O hâlde, önce güzel bir sözle gönül alalım, ardından hataları en güzel şekilde düzeltmeye yardımcı olalım. Çünkü dilimizin üslubu, eleştirinin nasıl karşılanacağını belirleyen en önemli faktördür.
Kimin ile muhabbet edersen et, hangi yaş grubu ile muhabbet edersen et, hangi cinsiyet ile muhabbet edersen et, hangi insan tipi ile muhabbet edersen hep hepsinde işe yaşıyor Allahualem.

Not: İnsan devamını merak ediyor. Biraz daha olsa da okusam diyor. Size her zaman söylediğim gibi, bir kitab yazmanız gerekli. Cezekallahu hayr
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Kimin ile muhabbet edersen et, hangi yaş grubu ile muhabbet edersen et, hangi cinsiyet ile muhabbet edersen et, hangi insan tipi ile muhabbet edersen hep hepsinde işe yaşıyor Allahualem.

Not: İnsan devamını merak ediyor. Biraz daha olsa da okusam diyor. Size her zaman söylediğim gibi, bir kitab yazmanız gerekli. Cezekallahu hayr

Ve entum fe cezâkumullâhu hayran, ahi. Aynen, herkeste işe yarar. Nitekim hepimizin içinde, çocukken olduğu gibi alıngan bir yan vardır ve ona nefs diyebiliriz. Buna biraz daha devam edersem:

Çocuklukta bu yanımız en saf/yalın hâlindedir; eleştiri haklı olsun ya da olmasın, kırılabiliriz ve çoğu kez de sorgulamadan kabul ederiz.

Ergenlik ve gençlikte ise tekrar tekrar kırılmanın getirisiyle bir isyan hâli gelişir: kendini koruma refleksi oluşur. Bu yüzden eleştiri gelir gelmez savunmaya geçilir, hatta karşı saldırıya yönelmek de "hep birlikte gözlemlediğimiz üzere" oldukça yaygındır. (Geçmişte çokça yaralanmış olanlar ise "En iyi savunma saldırıdır." anlayışıyla hareket edebilir; eleştiriden korktukları için, "eleştiri alacaklarını düşündükleri kişilere önceden saldırarak" kendilerini korumaya çalışırlar.) Ve bunların hepsinde ortak olan bir şey vardır: "Çoğu zaman eleştirinin doğruluğunu sorgulamak bile akla gelmez."

Zamanla insan olgunlaştıkça "kırılmayı tamamen bırakmasa da", eleştirinin doğru yanlarını ayıklamayı öğrenir ve bunları kendini geliştirmek için kullanır.

Olgunluğun en yüksek seviyesinde ise "üsluba takılmadan" sadece eleştirinin içeriğine odaklanılır. "Doğru olan kısım fark edilir, memnuniyetle alınır ve hayata geçirilir." (Hiçbir şekilde kırılmazlar, çünkü eleştiride doğru üslubun herkeste olamayabileceğini kabullenmişlerdir ve bunları kişisel algılamazlar.)

İşte genel olarak bu yüzden sandviç tekniği herkes için işe yarar. Çünkü çoğu insan, hangi yaşta olursa olsun, eleştiriyi doğrudan aldığında savunmaya geçme eğilimindedir. Ama olumlu bir giriş ve çıkış ile sunulduğunda, içerikteki yapıcı yönleri görüp kabul etme ihtimalleri çok daha yüksek olur inşaAllah.
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Not: İnsan devamını merak ediyor. Biraz daha olsa da okusam diyor. Size her zaman söylediğim gibi, bir kitab yazmanız gerekli.
Kitap konusuna gelirsek: "İnşaAllah bir gün" diyorum ) Ama yazmak belki nasip olmasa da, şunları söyleyebilirim:

Neredeyse bildiğim her şeyi geçmişten bu yana bu forumda dile getirmişimdir. Ve benim bilgi temelim Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet üzerine kurulu. Bunun yanında, "Kur'an-ı Kerim ve Sünnetin uygulanışı gibi gördüğüm" kişisel gelişim ve psikoloji alanında "sosyal medyada açıkça paylaşılan, yani rahatça ulaşılabilen bilgiler" mevcut farkındalığımın %99'unu oluşturuyor. Yani çok sıradışı bilgiler değil, her gün sosyal medyada gezinirken bunlar karşıma çıkmaya devam ediyor. Öyle ki benim için oldukça sıradanlaşmış durumda, "Yeni bir şey yok mu ya?" şeklinde çoğu kez boş boş dolanıyorum )

Bu arada katıldığım birkaç online kurs oldu ama buralarda da çok sıra dışı bilgiler yoktu. Daha çok, rehberlik yaparken kullanabileceğim pratik yöntemler, şemalaştırılmış kalıp sorular gibi şeyler öğrendim. Mesela SWOT analizi, Balık Kılçığı tekniği, SMART Hedef Belirleme tekniği gibi yöntemler. "Eğer aldığım kurslardan yola çıkarak bu alanda meslek edinseydim", bunlar danışanlarımda kullanacağım yöntemler olurdu ) (Bu arada meslek olarak bu işi yapmasam da, gerekli olan yerde yine bunları öneriyorum.)

Ve tüm hepsini birleştirerek sunmam gerekirse, "kişinin kendi kendiyle ve insanlar arasındaki iletişimini sağlıklı şekilde sağlamak üzere", bunların hepsi: "vesvese ile mücadele" yöntemi benim için.

Kişinin kendi içindeki vesveseleri aşması: Kişisel Gelişim ise,

Kişinin "başkasının içindeki vesveseleri uyandırmadan" iletişim kurma sanatı ise: İkna Teknikleri alanını kapsıyor.

Yani "Kişisel gelişim ve İkna Teknikleri (genel olarak Psikoloji)" alanı, İslam'daki "Nefs terbiyesi ve Vesveselerle Mücadele, artı Tebliğ Usulü" alanının bilimsel hâli. Dikkatli bakılırsa %99.9 oranında İslam ile örtüştüğü, çeşitli ayet ve hadisleri açıklar nitelikte olduğu görülecektir. Dünyalık ilim gözüyle bakılıp, genel olarak dışlanıyor olsa da: bir Müslüman için bu alanda "dinini güzelce yaşamaya ve tebliğine faydalı" çokça kolaylık var.

Sonuç olarak buradaki kardeşlerin önemli bir kısmından tek farkım da bu benzerliği fark etmemdir. Şu an bu satırları okuyup, mevzuyu çakan kim olursa, çok kısa sürede benimle aynı duruma gelebilir; hatta benim geç öğrenen biri olduğumu düşünürsek: kısa sürede bana ders verir hâle gelebilir )


Bu son mesajımla, kitabı yazacak imkânım olmasa da, yazmış kadar olduğumu düşünüyorum ) Giriş kapısını gösterdim çünkü; İslam ile Psikoloji alanının benzerliğini ve bu alandaki çalışmaların İslami hayata kattığı kolaylıkları... Geriye "bu alanlara bu gözle bakmak veya bakmamak" seçimi kalıyor )
 
Mustafa bin Yılmaz Çevrimiçi

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Olgunluğun en yüksek seviyesinde ise "üsluba takılmadan" sadece eleştirinin içeriğine odaklanılır. "Doğru olan kısım fark edilir, memnuniyetle alınır ve hayata geçirilir." (Hiçbir şekilde kırılmazlar, çünkü eleştiride doğru üslubun herkeste olamayabileceğini kabullenmişlerdir ve bunları kişisel algılamazlar.)
Bu noktaya herkes ulaşabilirimi? Yani yaptığı eleştirinin içeriğine odaklanarak eleştiri yapmaya herkes odaklanabilir mi?
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
Bu noktaya herkes ulaşabilirimi? Yani yaptığı eleştirinin içeriğine odaklanarak eleştiri yapmaya herkes odaklanabilir mi?
Gerek kötü üslupla yapılmış bir eleştiriden alınmamak; ve sadece eleştirinin özünü alıp kullanmak;

Gerek eleştiriyi doğru şekilde yapmak;

Gerekse duygu, düşünce ve davranış alanında ne varsa her konuda gelişim:

Zihinsel bir sağlık sorunu vb engeli olmayan, "ortalama herkes için" mümkündür ahi.

Doğuştan yaratılış özellikleri olarak farklı olsak da;

Büyürken farklı şeyler yaşayıp, kimi konularda daha hassas ve tepkili olsak da;

Sonuç olarak hepimizin üzerinde çalışması gereken eksiklerimiz/yanlışlarımız sınav gereği farklı farklı konularda olsa da:

Hepimiz kendimizi olması gereken ortalama çizgiye getirebilecek güçteyiz elhamdülillah.

Daha sinirli olan daha sakin olmayı;

Daha alıngan olan, manen daha güçlü olmayı;

Daha çekingen olan daha atılgan olmayı;

Çok atılgan olan, biraz geride durmayı;

Çok hızlı olan yavaşlamayı;

Çok yavaş olan hızlanmayı;

Ve benzeri ne varsa herkes "çok olan ne varsa azaltarak; az olan ne varsa çoğaltarak" İDEAL DENGEYİ bulabilir.

Yeter ki bu konuda "Allah'ın hepimize verdiği 'irade gücünün' pasif bir şey olmadığını" fark etsin. Kur'an-ı Kerim'deki "Nefsini ıslah eden kurtulmuştur" ayeti ve nefsin eğitilebilir olduğunu işaret eden tüm ayet ve hadisler, bu konuda ortak bir şekilde gelişim yolumuzun açık olduğunu işaret ediyor. Bize ise sadece gayret etmek kalıyor. Ama doğru şekilde, ki o doğru yol da özetle şu:

Şeytana zerre kulak asmadan: "Yapamazsın, başaramazsın, senin durumun farklı" vb. vesveselere kulak tıkayarak;

Allah'a güvenerek: Allah iman edenlerin yardımcısıdır, çalışana çalıştığının karşılığını dua edene duasının karşılığını verir;

Ve gelişim için acele etmeyerek: nitekim Allah "Sabredenleri müjdele" demiştir. Bunlar için emek ortaya koyacağız; bir yandan araştırıp öğrenirken bir yandan zihnimizin, nefsimizin bunları benimsemesi için süre tanıyacağız. Bir anda olmasını beklersek, kısa sürede "olmuyor, yapamıyorum" der vazgeçeriz (ki bu şeytanın vesvesesine kapılmaktır) ve ama Allah pes edenlere hiçbir şey vaad etmemiştir. Bu açıdan: sabır, azim, istikrar ile, yola "Allah için" devam etmek gerek. Ardınca, "bireysel çapta, kişisel gelişim adına" bu türden başarılamayacak hiçbir şey olduğunu düşünmüyorum.
 
Mustafa bin Yılmaz Çevrimiçi

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Gerek kötü üslupla yapılmış bir eleştiriden alınmamak; ve sadece eleştirinin özünü alıp kullanmak;

Gerek eleştiriyi doğru şekilde yapmak;

Gerekse duygu, düşünce ve davranış alanında ne varsa her konuda gelişim:

Zihinsel bir sağlık sorunu vb engeli olmayan, "ortalama herkes için" mümkündür ahi.

Doğuştan yaratılış özellikleri olarak farklı olsak da;

Büyürken farklı şeyler yaşayıp, kimi konularda daha hassas ve tepkili olsak da;

Sonuç olarak hepimizin üzerinde çalışması gereken eksiklerimiz/yanlışlarımız sınav gereği farklı farklı konularda olsa da:

Hepimiz kendimizi olması gereken ortalama çizgiye getirebilecek güçteyiz elhamdülillah.

Daha sinirli olan daha sakin olmayı;

Daha alıngan olan, manen daha güçlü olmayı;

Daha çekingen olan daha atılgan olmayı;

Çok atılgan olan, biraz geride durmayı;

Çok hızlı olan yavaşlamayı;

Çok yavaş olan hızlanmayı;

Ve benzeri ne varsa herkes "çok olan ne varsa azaltarak; az olan ne varsa çoğaltarak" İDEAL DENGEYİ bulabilir.

Yeter ki bu konuda "Allah'ın hepimize verdiği 'irade gücünün' pasif bir şey olmadığını" fark etsin. Kur'an-ı Kerim'deki "Nefsini ıslah eden kurtulmuştur" ayeti ve nefsin eğitilebilir olduğunu işaret eden tüm ayet ve hadisler, bu konuda ortak bir şekilde gelişim yolumuzun açık olduğunu işaret ediyor. Bize ise sadece gayret etmek kalıyor. Ama doğru şekilde, ki o doğru yol da özetle şu:

Şeytana zerre kulak asmadan: "Yapamazsın, başaramazsın, senin durumun farklı" vb. vesveselere kulak tıkayarak;

Allah'a güvenerek: Allah iman edenlerin yardımcısıdır, çalışana çalıştığının karşılığını dua edene duasının karşılığını verir;

Ve gelişim için acele etmeyerek: nitekim Allah "Sabredenleri müjdele" demiştir. Bunlar için emek ortaya koyacağız; bir yandan araştırıp öğrenirken bir yandan zihnimizin, nefsimizin bunları benimsemesi için süre tanıyacağız. Bir anda olmasını beklersek, kısa sürede "olmuyor, yapamıyorum" der vazgeçeriz (ki bu şeytanın vesvesesine kapılmaktır) ve ama Allah pes edenlere hiçbir şey vaad etmemiştir. Bu açıdan: sabır, azim, istikrar ile, yola "Allah için" devam etmek gerek. Ardınca, "bireysel çapta, kişisel gelişim adına" bu türden başarılamayacak hiçbir şey olduğunu düşünmüyorum.
O zaman yaşadığımız şeyler, ruh halimize göre bu erken veya geç olarak kazanılan bir yöntem.
 
Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبنا الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
O zaman yaşadığımız şeyler, ruh halimize göre bu erken veya geç olarak kazanılan bir yöntem.
Aynen, ruh haline göre süreler değişiyor ahi. İrademizin henüz aktif olmadığı zamanda, çocukluktan yetişkinliğe miras kalan ruh halinin ne durumda olduğu kadar, yetişkinlikte irademiz ile "bu ruh hallerini değiştirmekte" ne kadar dirençli olduğumuzun da etkisi var.

Bu konuda:

Çocukluktan gelme duygu halini ve mizacı kader olarak görürken,

Ergenlik sonrası kısmın net irade olduğunu söyleyebilirim.

Herkesin aynı şartlarda dünyaya gelmediği bir gerçek ve haliyle bazıları bazı konularda daha çok emek sarfedebilir ve zaman harcayabilir. Bununla birlikte "zorlukla ilerleyen kim varsa" hepsinin ecri, aynı konularda ötekilerden üst düzeydedir.


Bu arada ne zaman bunu söylesem, sırada şu soru akla geliyor:

"Ya çok iyi koşullarda, sağlam psikoloji ve ilmi eğitimle yetişenler? Onların kader olarak bu nimetlerle donatılmış olması, diğer zorluklarla karşılaşanlara göre haksızlık değil mi?"

Değil.

Çünkü, nimet içinde olanların da hesabı var. Allah diyecek ki "Sana şunları şunları verdim, sen bunlarla ne yaptın?" Ve, eğer kişi bu nimetlerle sadece kendi hayatını daha lüks yaşadıysa, eyvah... Ancak o nimetler ile, "Nimetin hakkı sadakadır." deyip ümmetle paylaştıysa, ve bunu elindeki nimetin oranınca yaptıysa, işte o zaman o da kurtulur.

Yani bu alanlarda, kimin önden veya geriden başladığının Allah katında bir önemi yok. Allah, irade verilmesi sonrasında "kişinin ne kadar çabaladığına bakıyor". Bu açıdan, sarhoş, ayyaş diye küçümsenen biri "Allah için" zorluklar eşliğinde bu halini bırakırsa; ailesinden ilim ve terbiye aldığı halde bunun sadakasını vermeyip, kendi halinde rahat rahat yaşayan kişiyi kesinlikle geçer.

Not: Her ikisinin de Müslüman olduğunu varsayarak örneklendirdim.
 
Mustafa bin Yılmaz Çevrimiçi

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Aynen, ruh haline göre süreler değişiyor ahi. İrademizin henüz aktif olmadığı zamanda, çocukluktan yetişkinliğe miras kalan ruh halinin ne durumda olduğu kadar, yetişkinlikte irademiz ile "bu ruh hallerini değiştirmekte" ne kadar dirençli olduğumuzun da etkisi var.

Bu konuda:

Çocukluktan gelme duygu halini ve mizacı kader olarak görürken,

Ergenlik sonrası kısmın net irade olduğunu söyleyebilirim.

Herkesin aynı şartlarda dünyaya gelmediği bir gerçek ve haliyle bazıları bazı konularda daha çok emek sarfedebilir ve zaman harcayabilir. Bununla birlikte "zorlukla ilerleyen kim varsa" hepsinin ecri, aynı konularda ötekilerden üst düzeydedir.


Bu arada ne zaman bunu söylesem, sırada şu soru akla geliyor:

"Ya çok iyi koşullarda, sağlam psikoloji ve ilmi eğitimle yetişenler? Onların kader olarak bu nimetlerle donatılmış olması, diğer zorluklarla karşılaşanlara göre haksızlık değil mi?"

Değil.

Çünkü, nimet içinde olanların da hesabı var. Allah diyecek ki "Sana şunları şunları verdim, sen bunlarla ne yaptın?" Ve, eğer kişi bu nimetlerle sadece kendi hayatını daha lüks yaşadıysa, eyvah... Ancak o nimetler ile, "Nimetin hakkı sadakadır." deyip ümmetle paylaştıysa, ve bunu elindeki nimetin oranınca yaptıysa, işte o zaman o da kurtulur.

Yani bu alanlarda, kimin önden veya geriden başladığının Allah katında bir önemi yok. Allah, irade verilmesi sonrasında "kişinin ne kadar çabaladığına bakıyor". Bu açıdan, sarhoş, ayyaş diye küçümsenen biri "Allah için" zorluklar eşliğinde bu halini bırakırsa; ailesinden ilim ve terbiye aldığı halde bunun sadakasını vermeyip, kendi halinde rahat rahat yaşayan kişiyi kesinlikle geçer.

Not: Her ikisinin de Müslüman olduğunu varsayarak örneklendirdim.
Cezekallahu hayr. Anladım elhamdülillah.
 
Geri
Üst Ana Sayfa Alt