İDDİA«Zamanımızdaki insanlar La ilahe illAllah Muhammed un Rasulullah deyip namaz kılıyor ve zekat veriyorlar. Halbuki Rasulullah'tan önceki insanlar La ilahe illAllah Muhammed un Rasulullah demiyorlardı ve namaz da kılmıyorlardı.»Bu sebeple önce onlara tebliğ yapar sonra kabul etmezlerse tekfir ederiz diyenlere şu şekilde cevap verebiliriz.
CEVAP- «Biz bugün bu insanlara sırf müslüman olduklarını ve Muhammed (s.a.s)'e iman ettiklerini iddia ettikleri için müslüman hükmünü veremeyiz. Çünkü o günkü insanlar da Rasulullah gönderilmeden önce kendilerine gönderilen rasule ve onun getirdiği şeriate inanıyorlardı. Zaten putperestler biz müslümanız, diyorlar ve İbrahim (a.s)'in şeriatına bağlı olduklarını iddia ediyorlardı. Yahudiler de biz müslümanız, diyorlar ve Musa (a.s)'in şeriatına bağlıyız, diyorlardı. Onlar bütün bunları söylemelerine rağmen biz onlara kafir, diyoruz. Çünkü onların iddiaları doğru değildir. Çünkü onlar Allah’ın istediği şekilde O'na ve O'nun rasulüne inanmamışlar ve geldiği şekliyle resullerinin şeriatına bağlanmamışlardı. Bu yüzden de Allah ve Rasulü onlar hakkında müşrik hükmünü vermiştir.»
Sonuç olarak diyebiliriz ki, kuru bir iddia ile müslüman olunmaz. Bunun gibi manası anlaşılmadan söylenen bazı sözlerle de müslüman olunmaz. Adem (a.s)'dan Rasulullah'a gelene kadar geçen bütün rasullerin dini İslam idi. İslam ise bir kelime değil, tevhid akidesinin ta kendisidir. Tevhid akidesinin ise birtakım rükünleri vardır. Bu rükünleri tam olarak yerine getiren kişi müslümandır. Bu rükünlerden bir tanesini dahi bozan kişi müşriktir. Bu, Adem (a.s)'dan beri böyle cereyan etmiştir. Rasuller sadece insanlara bir takım kelimeleri tekrar etmelerini tebliğ için değil, tebliğ ettikleri şeylerin manalarını anlayıp pratik hayatlarında bunları yaşamalarını istemek için gönderilmiştir. Yoksa, insanlara bazı kelimeleri tekrar ettirmek için gönderilmemişler.
. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«Biz her rasulü ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik.»
(Nisa: 64)
Allah (c.c) imanın ve islamın rükünlerini bize açıkça bildirmiştir. Bütün rasuller de bu rükünleri ümmetlerine bildirmiştir ve bu konuda rasuller arasında bir farklılık söz konusu değildir. Bu yüzden her dönemde sadece imanın ve islamın rükünlerini yerine getiren kişi müslümandır. Sırf «ben müslümanım» demekle bu rükünler yerine getirilmiş sayılmaz.
Allah (c.c) ve Rasülü Muhammed (s.a.s) kendilerine tebliğ ulaşmadığı için şirk ve küfür içinde olanların müşrik olduklarını açıkça bildirmişlerdir. Bunun delilleri:
- Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse, Allah’ın kelamını işitip dinleyinceye kadar ona eman ver, sonra eman içinde bulunacağı bir yere ulaştır. Bu onların bilmeyen bir kavim olmalarından ötürüdür.»
(Tevbe:6)
Allah (c.c) bu ayetinde kendilerine henüz islami tebliğ ulaşmamış olup şirk içinde olan bir kavimden bahsediyor ve onlardan birisi eman istediğinde, İslam'i öğrenmeleri için ona eman verilmesini emrediyor. Fakat Allah (c.c) bu gibi kendisine İslami tebliğ ulaşmamış kimselere «Onlara tebliğ ulaşmadığı için onlar mazeretlidir ve müşrik değildir» demiyor. Daha onlara tebliğ ulaşmadan da onların müşrik olduğunu «Eğer müşriklerden birisi senden eman dilerse» ayetinde onlara daha tebliğ ulaşmadan ayetin başında onlara müşrik diyerek açıkça beyan ediliyor.
- Rasulullah (s.a.s)'in hayatına baktığımızda onun kendilerine tebliğ ulaşmamış fakat Allah'a şirk koşan kimseleri tekfir ettiğini görüyoruz.
Örneğin, Rasulullah’ın Ebu Bekir'e tebliğinde:
Ebu Bekir, Rasulullah ile karşılaşınca ona şöyle dedi: «Kureyş'in senin hakkında; bizim ilahlarımızı reddediyor, fikirlerimizi kıt görüyor ve babalarımızı tekfir ediyor, diye söylüyor, bu doğru mu?» Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):
«Evet» cevabini verdi. (Siyeri İbn-i Hişam)
Bu hadiste Rasulullah'ın Kureyş'in ölmüş babalarını putlara taptıkları ve Allah'a şirk koştukları için, tekfir ettiğine şahit oluyoruz. Halbuki Kureyş'in babalarına herhangi bir rasul gönderilmemişti ve onlara islami tebliğ ulaşmamıştı.
- Bu konuya benzer diğer bir delil ise Rasulullah ile Kureyş arasında uzlaşma yapmak için Rasulullah'a gelmiş olan Utbe b. Rabia'nın sözleridir.
Utbe, Rasulullah'a şöyle demiştir:
«Ey kardeşimin oğlu! Sen kavmine büyük bir işle geldin. Onunla kavmimizin birliğini dağıttın, onların akıllarını akılsızlıkla itham ettin, ilahlarını ve bağlı oldukları dinlerini küçülttün ve onların ölmüş olan atalarını tekfir ettin.»
(Siyeri İbn-i Hişam)
Bu rivayet de Rasulullah'ın kendilerine islami tebliğ ulaşmayan Kureyş'in atalarını tekfir ettiğini açıkça gösteriyor.
- Yine Rasulullah (s.a.s)'in amcası Ebu Talib ölüm döşeğinde iken Rasulullah ona «La ilahe illAllah» kelimesini söylemesini telkin etmesine rağmen Ebu Talib'in son sözleri: «O (yani ben) Abdulmuttalib'in dini üzereyim.» olmuş ve kafir olarak ölmüştür.
(Buhari - Müslim)
Demek ki, Rasulullah'ın dedesi Abdulmuttalib'e tebliğ ulaşmamış olmasına rağmen Abdulmuttalib kafir idi. Çünkü onun dini üzere ölen Ebu Talib kafir olarak ölmüştür.
- Bunun gibi Ebu Talib'in ölümünden sonra yeğeni Muhammed (s.a.s)'i himayesine alan Ebu Leheb ile Rasulullah arasında geçen konuşma da buna açık bir delildir. Kureyşliler Ebu Leheb'i himayeden vazgeçirebilmek için, ona:
«Git, Muhammed'e dedesinin nerede olduğunu sor.» dediler. Ebu Leheb, Rasulullah (s.a.s)'e gelip sorduğunda Rasulullah (s.a.s.):
«Abdulmuttalib ve onun gibi olanlar cehenneme girerler.» buyurdu.
(İbn-i Cevzi)
Bu hadis Rasulullah'ın Abdulmuttalib ve onun durumunda olan, kendilerine tebliğ ulaşmamış dahi olsa Allah'a şirk koşan kişileri tekfir ettiğini açıkça göstermektedir.
- Bu konuda çarpıcı bir diğer örnek ise Rasulullah'dan rivayet edilen şu hadistir:
Rasulullah annesinin kabrinin kalıntısında oturdu ve sonra ağlayarak kalktı. Saha biler bunun sebebini sorunca Rasulullah:
«Ben annemin kabrini ziyaret hususunda Rabbimden izin istedim de bana bu hususta izin verdi. Ona mağfiret dilemek için izin istedim, bana izin vermedi.» buyurdu.
(İbn-i Cerir, İbn-i Ebu Hatim)
Şurası bilinen bir gerçektir ki Tevbe: 84 ayetinde de belirtildiği gibi ölüler için mağfiret dilenmesi sadece müslüman olmayan ölüler için caiz değildir. Rasulullah'ın annesine tebliğ ulaşmadığı halde Allah (c.c), Rasulullah’ın onun için dua etmesini niçin yasaklıyor? Demek ki, tebliğ ulaşmamış olsa dahi şirk üzere yaşayan kimselere müslüman denilemez ve onlara müslüman muamelesi yapılamaz.
O halde bu deliller ışığı altında şöyle bir sonuca varıyoruz. Rasulullah’ın tebliğinden önce şirk üzere yaşayan kişiler müslüman değillerdi. Çünkü bir kişiye müslüman diyebilmek için onun islamın rükünlerine sahip olması ve islami bozacak şeylerden uzak durması gerekir. İslamın rükünlerine sahip olmayan kimse müslüman olamaz. Bu gibi kimseler gerek bilmediklerinden gerekse kendilerine tebliğ ulaşmadığından olsun, islamın rükünlerini tam olarak yerine getirmedikleri müddetçe veya zahiren ibadette Allah'a şirk koştukları müddetçe, Allah’ın bu gibi kimseler hakkındaki hükmü müslüman değil, müşriktir.
Fakat «kendine tebliğ ulaşmayan kişiler işledikleri şirklerden dolayı cehennemde ebedi olarak kalacaklar mi?» sorusuna gelince bu konunun hükmü Allah'a aittir. Çünkü, Allah (c.c):
«Biz rasul göndermedikçe kimseye azab edecek değiliz.»
(İsra: 15)
buyurarak rasul göndermedikçe kimseye azab etmeyeceğini bildiriyor.
Bununla birlikte Allah Tevbe: 6 ayetinde de bildirdiği gibi rasul göndermemiş dahi olsa şirk işleyen kişilerin müşrik olduklarını bildiriyor. .
Allah, insanlara taşıyamayacakları yükü yüklemez ve tebliğ ulaştırmadığı kimselere ise azab etmez. Fakat bir kişi tebliğe ulaşma imkanı varken gerekli gayreti sarf etmeyip yeterince araştırma yapmazsa bu kişinin Allah katında cehaleti mazeret değildir. Allah, insanların tebliğe ulaşabilip ulaşamayacaklarını en iyi bilen olduğu için durumlarına göre bu gibi kullarını dilerse affeder, dilerse azab eder