Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Bidat Kavramı

Ahıskalı Çevrimdışı

Ahıskalı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BİDAT KAVRAMI

Bidat öncesinde bir benzeri bulunmayan uygulama veya düşünce hatta mevcud manasına gelen şey manasına gelir. Mesela Allah Tealanın isimlerinden biri de Mübdi’/مبدع ‘dir yani daha önce bir örneği tasavvur edilemeyecek veya kıyaslanamayacak bir şekilde birşeyi var eden manasını taşır. Allah teala bir şey var etmiştir, madumiyetten mevcudiyyet sahasına çıkarmıştır. Bu şey öyle birşeydir ki daha önce Allahın yarattığı hiçbirşeye benzememektedir. Allah’ın Mübdi’ isminin tezahürü budur ve bidat kelimesiyle aynı kökten türetilmiştir. Hatta günümüzde takipçilerinin Bediüzzaman olarak nitelediği Said el-Nursi’nin bu lakabı kendi zamanının eşsiz kişisi/alimi manasına tekabül etmektedir. Kelime manalarını ve sair türetilmiş kelimeleri böylece örnekledikten sonra bidat kelimesin dini yani ıstılahi manasını önce hadislerden ve sonra alimlerin tariflerinden açıklayalım.

Ebu Davud’un Süneninde geçen bir hadiste Rasulullah ﷺ şöyle buyurmuştur;

وإياكم ومحدثات الأمور ؛ فإن كل محدثة بدعة ، وكل بدعة ضلالة

‘’Sizi sonradan meydana çıkan her işten sakındırırım, bunların hepsi bidattır ve her bidat daleletten ibarettir.’’

Buradaki bidat tanımı şer’i manasını ihtiva eden bidattır. Yani Allah’ın emretmediği, Peygamberin ﷺ öğretmediği ve bu dine aykırı uygulama, söz, ibadet ve fiilleri kapsar. İleride açıklaması gelecektir.

Nesai de Süneninde aktardağı bir hadiste Rasulullah ﷺ şöyle buyurmuştur;

إن أصدق الحديث كتاب الله ، وأحسن الهدي هدي محمد ، وشر الأمور محدثاتها ، وكل محدثة بدعة ، وكل بدعة ضلالة ، وكل ضلالة في النار

‘’En doğru söz Allah’ın kitabıdır. Hidayetin en ala derecesi Muhammedin irşadıdır. İşlerin en şirreti sonradan ortaya konanlardır ve bunların hepsi bidattır. Her bidat dalalettir ve her dalalet ateştedir.’’

Rasulullah’ın ﷺ irşadıyla hidayet bulmayı bırakıp başka mecralardan başka fikriyattan sözler ve ameller ithal etmek veya dinde olmayan bir ibadeti uydurmakla alakalı Abdullah ibn Mes’ud –radıyallahu anhu-nun kendi zamanında adeta Nakşibendilerin hatmesine neredeyse birebir benzeyen bu bidatı icra eden bidatçılara gösterdiği tepki de bu minvaldedir ve inşallah ileride sahabenin peygamberden öğrenmediği ibadetleri icad ve ithal eden kimselere gösterdikleri tepkiyi aktarınca meselenin vahametini inşallah daha iyi idrak edeceğiz.

Buhari ve Müslim’in sahihlerinde şu hadis varittir;

من أحدث في أمرنا هذا ما ليس منه فهو رد

‘’Bizim bu işimizde/dinimizde bununla alakasız bir şeyi ihdas ederse bu iş dinen merduttur.’’

Müslim’in sahihinde geçen bu hadisin başka bir şahidide bidat kavramına dair bi önceki hadisi şerh eder niteliktedir;

من عمل عملاً ليس عليه أمرنا فهو رد

‘’Kim dinimiz üzere olmayan bir ameli işlerse bu amel merduttur.’’

Amel kelimesinin Türkçe karşılığı iştir. Yani bir ibadet icad etmek, Kur’ana, sünnete ve hulefai raşidin sünenine muhalif her bir itikadi fikir veya bedeni amel/ibadet bu hadisten anlaşılacağı üzere red edilmiştir. Şatıbi el-İ’tisam adlı eserinde bu hadisin alimler nezdinde İslam’ın üçte biri mesabesinde addedildiğini belirtmiştir ki, bidat kavramının ehemmiyetine açıklamak için rastgeldiğim bu sözü burda sizlere aktarmak dahi pek bi isabetli olacaktır.

Yine Hakim’in Müstedrekinde aktardığı ve bu aktaracağım lafızlarından müteşekkil varyantına sahih dediği hakeza aynı manada başka imamlarında sahih gördüğü bir hadiste Rasulullah ﷺ sahabisi Huzeyfe bin Yeman –radıyallahu anhu-ya bu konu bağlamında şu nasihati menkuldür;

سيَكونُ بعْدي أئمَّةٌ لا يَهْتدُون بهَدْيي، ولا يَستَنُّون بسُنَّتي.

‘’Benden sonra bir takım imamlar türeyecek ve irşadımla/hidayetimle hidayet etmeye rağbet etmeyip sünnetimi de terkedeceklerdir.’’

Bidat bağlamında bu hadisten anlaşılan şudur; İleride nakledeceğimiz üzere Abdullah ibn Mes’ud –radıyallahu anhu- bidat bir amel olan hatmeyi icra eden cemaate; ‘’Rasulullah’ın hidayetinden başka bir hidayetle mi doğru yola eriştiniz?’’ manasında serzenişte bulunacak ve onları zemmedecektir. Yani bu hadiste mezkur imamlar Rasulullah’ın ﷺ öğretisini ve talim ettiği amelleri yetersiz görüp ya hevalarından başka ritüeller uyduracaklar veya başka medeniyetlerin ayinlerini islami pozda bizlere yutturacaklardır binaenaleyh bu bidat fiilleri ve ibadetleri Allaha yaklaşmada ve Ona ulaşmada öyle mühim bir hale getirmeye çalışacaklardır ki en sonunda tarikatta duyduğum şu sözü bile söylemekten çekinemeyeceklerdir; ‘’Rabıta tek başına Allaha ulaştırıcıdır.’’ Neuzubillah… Peygamberin sünnetini terketmekte peygamberin sünnetini tezkiyeye ve tasfiyeye kafi görmeyip bu bidat amelleri icat edip şeytanlarına müridlerini yem etmek gayesi gözeteceklerdir.

Rasulullah’ın ﷺ Huzeyfe bin Yeman’a –radıyallahu anhu- bidat konsundaki bu veciz öğütünü azami surette benimseyip idrak ederek bizlere bu konuda öyle bir söz söylemiştir ki günümüzün ehli sünnet kavramını istismar edip hurafe ve bidat neşreden tarikatlarına veya cemaatlerinin şahsı manevilerinin suratlarına adeta balyoz vurup onları pis akideleriyle beraber gebertivermiştir; Şatıbi, el-İ’tisam adlı eserinde bu güzide sahabenin şu sözünü bizlere aktarmıştır;

كلُّ عبادةٍ لا يتعبدُها أصحابُ رسولِ اللهِ ﷺ فلا تعبدوها، فإن الأولَ لم يدعْ للآخرِ مقالًا

‘’Sahabenin yapmadığı –yani Peygamberin ﷺ öğretip tavsiye etmediği- bir ibadeti yapmaktan sakının. Zira öncüler geriden gelenlere söz edecek tek bir kelime bile bırakmamıştır.’’

Abdullah ibn Mes’ud’un –radıyallahu anhu- yapmadığı ve sahabenin bilmediği hatta icad edenleri de zemmetmesine karşın günümüz Nakşibendi tarikatında yere göğe sığdıramadıkları münkerat dolu –hatta sürekli duyardım Nakşibendi sadatı hatta Rasulullah ﷺ bu hatmeleri ziyaret eder manevi hediyeler dağıtırlamış!- bu bidat ameli tebcil etmeleri bir yana müntesib olduğum Gavsı Sani denilen şeyhin en büyük oğlu ve günümüzde üçe bölünüp arda kalan sofilerin çoğunu kendine bağlayarak ayrı bir vakıf altında çalışma yürüten Seyyid Muhammed Saki el-Huseyni(?) denen üçlü gavsın evveli hatmeyle alakalı yazdığı eserde nasıl bir düzenbazlık güderek bu bidati meşru kılma çabasına girdiğini de ileride sizlere hatme başlığı adı altında inşallah açıklayacağım!

Huzeyfe’nin –radıyallahu anhu- tarifi şer’i manada tamamen mezmum olan ibadet icad etmek, kurana ve sünnete aykırı görüşler serdedip selefin akidesini ifsad etmek manasına gelen bidat kavramını mükemmel bir derecede açıklığa kavuşturmaktadır. Rabbim bizleri selefe ve Rasulullah’a ﷺ tabi olanlardan kılsın ve yine onların deyimiyle tabi olmayı yeterli görmeyip şeytanın iğvasıyla bidat çıkaranlardan eylemesin amin…

BİDAT HAKKINDA MÜHİM BİR TAKIM DEĞİNİŞLER

İbn Kesir –rahimehullah- meşhur rivayet tefsirinde bidat kavramı hakkında Huzeyfe bin Yeman –radıyallahu anhu-nun tanımına emsal bir cümle kurup bu mana ehli sünnete aittir demiştir;

أهل السنة والجماعة يقولون في كل فعل وقول لم يثبت عن الصحابة: هو بدعة؛ لأنه لو كان خيرا لسبقونا إليه، لأنهم لم يتركوا خصلة من خصال الخير إلا وقد بادروا إليها

‘’Ehli Sünnet ve’l-cemaat uleması şöyle dedi; Sahabenin söylemediği söz yapmadığı bir fiil bidat niteliği taşır. Eğer bu manada bidatta bir hayr olsaydı onlar bizden bu konuda geride kalmaz ve gerekeni yaparlardı. Zira kendileri her türlü hayır içerikli hasletlere ve özelliklere sahiptiler.’’

Sahabenin söylemediği söz… ve… yapmadığı fiil… Yapmadığı fiiller arasında acaba tarikatçılar hatmesi veya hoplamalı-zıplamalı-bayılmalı rakkas meclisleri kendilerine yakıştırılabilir miydi? Günümüz muasır maturidi, cehmi, mutezili, ve muasır eşarileri() gibi Allah zamandan ve mekandan münezzehtir,–bazıları abartıp Allah ne alemin içinde ne de dışındadır diyerek adeta Allahın zatını nefyediyorlar, olmayan bir ilaha tapıyorlar!- veya Ebu Hanifeye bağlılıklarını iddia ettikleri halde Ebu Hanife; Allahın sıfatları tevil edilmez, edilirse sıfat iptal olur bunuda mutezili olan yapar diyorken, kendileri niye teviller öne sürüp Ebu Hanifeyi ezip geçmektedir? Her neyse bu eserde bu akidevi mevzuyu belki ileride zikrederim. Mevlam görelim neyler neylerse güzel eyler.

Hakeza İbn Kesir’e ait aynı tefsirinde bir tanımlama daha vardır;

وَالْبِدْعَةُ عَلَى قِسْمَيْنِ: تَارَةً تَكُونُ بِدْعَةً شَرْعِيَّةً، كَقَوْلِهِ: فَإِنَّ كُلَّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ، وَكُلَّ بِدْعَةٍ ضَلَالَةٌ. وَتَارَةً تَكُونُ بِدْعَةً لُغَوِيَّةً، كَقَوْلِ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ عَنْ جَمْعِهِ إِيَّاهُمْ عَلَى صَلَاةِ التَّرَاوِيحِ وَاسْتِمْرَارِهِمْ: نعْمَتْ البدعةُ هَذِهِ.

‘’Bidat iki çeşitti; Şer’i manada bidat ve buna şu hadis delalet eder; Her muhdes sapkınlıktır. Bir de luğavi manada bidat vardır; Müminlerin emiri Ömer bin Hattab –radıyallahu anhu- teravih namazının cemaatle kılınmasını ve devamını gördüğünde; Bu ne güzel bidattır! Demesi de luğavi manada bidatı kastetmesidir.’’

Aynı manada İbn Hacer el-Askalaninin de –rahimehullah- bir tanımı Fethu’l-Bari adlı eserinde şöyle geçmektedir;

"وأما "البِدَع" : فهو جمع بدعة ، وهي كل شيء ليس له مثال تقدّم ، فيشمل لغةً ما يُحْمد ، ويذمّ ، ويختص في عُرفِ أهل الشرع بما يُذمّ ، وإن وردت في المحمود : فعلى معناها اللغوي"

‘’Bidat: Geçmişte bir misli olmayan herbirşey manasına gelir. Luğat açısından zemmedilesi ve övülesi çeşitleri de vardır. Şeriat ehlince bidat kelimesi zemmolunan manasıyla aktarılmıştır. Övülmüş bir bidat hakkında varid olan haberlerde luğavi manaya hamledilir.’’

Hazreti Ömer –radıyallahu anhu-nun teravih adına uygulamasına hernekadar kendisi –luğavi manada olsa bile- bidat deyu isim vermiştir. Halbuki burada luğavi manada olan bidat; Kur’anın Mushaf haline getirilmesi, İslami ilimlerin tasnifine dayalı icad edilen terimler, minare vs. sünneti hasene denilen uygulamalara şamildir ve sünneti hasene sahih hadislerce övülmüştür. Ama kimse buradan iyi bidatta vardır diye ibadet icad ederse, Allahın lanetini hak eder. Yine İmam Şatıbi, meşhur el-İ’tisam adlı eserinde senediyle –senette bir şahıs için daifu’l-hadis deniyor ama kendisi İmam Malikin mezhebine ve fıkhına hakim olması nedeniyle Şatıbi Maliki olarak İmam Malik’in bu sözünü nezdinde sabit görmüş ve bizlere aktarmıştır. İmam Malik şöyle demektedir;

وَقَالَ ابْنُ حَبِيبٍ: أَخْبَرَنِي ابْنُ الْمَاجِشُونِ أَنَّهُ سَمِعَ مَالِكًا يَقُولُ: التَّثْوِيبُ ضَلَالٌ؟ قَالَ مَالِكٌ: وَمِنْ أَحْدَثَ فِي هَذِهِ الْأُمَّةِ شَيْئًا لَمْ يَكُنْ عَلَيْهِ سَلَفُهَا فَقَدْ زَعَمَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم خَانَ الدِّينَ، لِأَنَّ اللَّهَ تَعَالَى يَقُولُ: {الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ} ‌فَمَا ‌لَمْ ‌يَكُنْ ‌يَوْمَئِذٍ ‌دِينًا، لَا يَكُونُ الْيَوْمَ دِينًا

‘’Dinin önde gelenleri(sahabe ve selef) nin bilmediği bir şeyi bu ümmete sokan bir kimse muhakkak, Rasulullah ﷺ dini tebliğ hususunda –haşa- hainlik etmiş demek ister. Çünkü Allah Teala diyor ki; (Bugün size dininizi kemale erdirdim) asrı saadette din olmayan bugün dahi dini bir hususiyet kazanmaz.

Ulema arasında bidat taksimi tartışmaları yaşanmıştır, iki tarafında kendilerinin tesbit ettiği hüccetler vardır. Buradaki ulemanın görüşleri arasında tercih yapmak yerine İbn Kesir ve İbn Hacer el-Askalaninin luğavi ve şer’i bidat taksimini burada sizlere aktarmayı uygun gördüm. Zira en orta yollu yaklaşım bu şekilde olacaktır ve kafadaki karışıklıklar bu şekilde giderilecektir. Luğavi manada bidatın meşruiyyeti günümüzün tarikatçıları için ibadet icad etmelerinin veya ritüel ithal edip dine sokmak suretiyle adeta bu ritüeli vazgeçilmez kılmanın hiçbir cevaz teşkil etmez. Zaten Hazreti Ömer –radıyallahu anhu- cemaatle teravihi bidat sayarken aslında bir açıdan Rasulullah’ın ﷺ ‘’Hulefa-i raşidinin, sünnetine uyunuz.’’ Hadisi gereğince Hazreti Ömer’in bu uygulamasının ittiba edilmesi gereken bir sünnet olduğunu telakki etmek ve bunu Hz. Peygamberin bir emri olarak itaat etmek gerekir. Yine burada Hazreti Ömer’in –radıyallahu anhu- telaffuz ettiği bidat kelimesi raşid bir halife olması hasebiyle Memduh bir sünnet niteliği taşır ve günümüzde hiçbir tarikat önderinin ben bu zikri icad ettim bidattır ama Hazreti Ömer’in dediği surette beyanda bulunması fehminin, fıkhının kıtlığını gösterir ve nefsi emmaresini ilah edinip şeytanlarıyla peşinden koşanları helak eder!

İmam Şafiiden Ebu Nuaym’ın Hilyetü’l-Evliya adlı eserinde nakledilen şu sözü de bu bağlamda açıklayıp bu konuyu noktalandırmak istiyorum. İmam Şafiiden rivayet edildiğine göre kendisi İbn Kesir ve İbn Hacer gibi şu manada bir bidat taksimi ortaya koymuştur;

البدعة بدعتان: بدعة محمودة، وبدعة مذمومة، فما وافق السنة، فهو محمود، وما خالف السنة، فهو مذموم

‘’Bidat iki çeşittir: Övülen ve yerilen bidat. Sünnete uygun olanı övülmüştür ve sünnete aykırı olanı yerilmiştir.’’

Diyerek yine Hazreti Ömerin sözünü örnek gösterdi. İbn Hacer el-Askalaninin yukarıdaki tanımından anlıyoruz ki burada mezmum olan bidat luğavi manadadır. İbadet icad etmek değil, ibadeti ve itaati destekliyici yenilikler ortaya koymaktır. Mesela eskiden eserleri divitle kağıda yazarlardı acizane ben de bu yazdıklarımı bilgisayar vasıtasıyla yazıveriyorum. Burada bilgisayar geçmişe göre emsalsizliği açısında bir bidattir ve ilim öğrenmeme fazlasıyla destek olmaktadır. Luğavi manada bidattan(yenilikten) kasıtta bu yaptığımdır.

İBN HACER EL-ASKALANİ VE BİR BİDAT OLARAK MEVLİD HAKKINDA FETVASI

Suyutinin –rahimehullah- Havi li’l-Fetava adlı eserinde naklettiğine göre İbn Hacer bu konuda şu fetvayı veriyor;

أصل عمل المولد بدعة ، لم تنقل عن أحد من السلف الصالح من القرون الثلاثة، ولكنها مع ذلك قد اشتملت على محاسن وضدها، فمن تحرى في عملها المحاسن ، وتجنب ضدها : كان بدعة حسنة ؛ وإلا فلا "

‘’Mevlid ameli aslen bidattır ve ilk üç neslin temsilcileri selefi salihin tarafından böyle bir amelin işlendiğini de kimse nakletmemiştir. Durum böyle iken bu mevlid ameli bir takım güzel yönler ve çirkin hususlar içerir. Mevlid kutlanırken güzellikleri tercih edip münker olanından da yüz çevirirse bu mevlid bidatı hasene hükmünü taşır. Aksi halde zemmedilir.

İbn Hacerin dediği gibi mevlid bir bidat olarak telakki edilmeli ve sahabenin, tabiinin ve peşlerinden gelen üçüncü hayırlı neslin bilmediği ve yapmadığı bir amel olması suretiyle mevlid bağlamında dikkat edilmesi gereken hususlar vardır.

İbn Hacerin bahsettiği güzelliklerden kasıt; Kur’an tilaveti, açları doyurmak, sadaka vermek veya kalplerin muhabbet kesbetmesine vesile nebevi kasidelerle günü değerlendirmektir. Hoplayıp, zıplayarak bayılıvermek vs. kafir hasletlerini derç etmek ise münkerata dahildir. Sakınılması suretiyle bidatı hasene hükmünü alır. Yine İbn Hacer’in daha deminki bidat tarifi üzere bu bidat inkar edilen ve sakındırılan şer’i bidat(ibadet icat etmek) manasında değil, luğavi manadadır. Belki mevlid amelinin bir sevinci izhar etmek maksadıyla cahiliyye zamanında aslı olup o dönemin azılı müşriği Ebu Lehebin Rasulullah’ın doğumuyla kölesini azat etmek suretiyle cehennemde kısa bir an su içmesi gibi gibi Şeyhülislam İbn Teymiyye’nin dediği gibi bidat kavramından habersiz müminlerin mevlid gününde yaptıkları hasenatına binaen sevaba kavuşmalarıyla ecir elde etmeleri mümkündür.

Bidat konusunda kişiyi ikna edici, intibahına vesile şekilde Rasulullah’ın ﷺ, sahabenin, tabiinin, tebeuttabiinin hatta muteber meşhur ulemadan aktardığım sözleri ve haberleriyle meramımı açıkça ifade edebildiğimi umuyorum ve artık bidat bağlamında tarikatların icad ettiği ritüellerin hakikatini sizlerle paylaşmak istiyorum. Şuan ki gönlümün meyelanıyla ilk olarak rabıta dedikleri ritüelin hakikatini sizlerle paylaşıyorum. Başarım ve sabrım ancak Allahın desteğiyle mümkündür.
 
Üst Ana Sayfa Alt