Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Bizim Mahallede Ümmet

S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
BEN DİYEYİM MAHALLE SEN DE MEMLEKET
...Peşinden gelen adam daha ciddi o da sakallı, o sünneti falan bilir, yalnız o da kendi için yaşar. Etrafındakilere biraz acır ama nazik değildir... Belli ki kitabın yarısında henüz. Allah tamamına erdirsin...

­ Adı ümmet olan şu kalabalıkların bir portresini çizelim mi, ne dersiniz ?
­ İyi de nasıl ?
­ Aklıma bir fikir geldi. Bizim mahalle memleketin kopyası sanki.
­ Haydi gidelim o zaman.
­ Yoo, asıl kopya bizim mahalledir. Hem beni mahalleye kadar bırakırsınız, hem de portrenizi çizersiniz.
­ Mülayim amcamın hatırı var, buyurun gidelim.
­ İşte geldik burası bizim mahalle, kim çizecekse portreyi, buyursun.
­ Hayır biz portre çizelim derken ana hatlarıyla tanıyalım demek istedik. Şimdi sen kısaca tanıtacaksın bu mahallenin insanlarını bize.
­ İyi, ondan kolay ne var.
­ Bakın takkeli bir adam; kesin tarikatçıdır, hangisinden acaba ?! Sakalı da var bir de ağzında sigarası ! Adıyaman nakşisi bu ben bilirim, sırf şeyhi sigara içerdi diye sigaranın tadını çıkarır bunlar.
­ Tahminde bulunmayın lütfen, bildiklerinizi konuşun.
­ Peşinden gelen adam daha ciddi o da sakallı, o sünneti falan bilir, yalnız o da kendi için yaşar. Etrafındakilere biraz acır ama nazik değildir. Eline bir günahkar düşmeye görsün, kasabın deriyi sevdiği gibi güçlü bir muhabbetle sever onu. Belli ki kitabın yarısında henüz. Allah tamamına erdirsin.
­ Bakın şu parlak yüzlü çocuk, incecik de bıyığı var, sakallılara pek hoş bakmıyor, selam bile vermedi, biraz utangaç biraz da ajan gibi baktı geçti, tanıdınız mı ? Nurcu bunlar nurcu. Bunların da birbirlerini kötüleyen, kendini üstün sayan üç beş çeşidi var. Peygamberin sadece adı geçiyor sohbetlerinde lakin okuyup da anlamadıkları kitapları yazmış, bir adam var, üstadmış adı, onu çok seviyorlar.
­ Bak kibirli bir adam geliyor, kıravatlı, bıyıklarını biraz inceltmiş, bir de bunların bıyıksız ve kel olanları var tv.ye de bol çıkarlar. Bunlar da felsefeci müslüman. İlahiyatta öğrenmişler din felsefesini, akıllarını beğendikleri kadar hiçbir şeyi beğenmezler ya, kullansalar bari! Sadece onun bunun dediğini ezberleyip birbirleriyle münakaşa ederler, ömürleri hep müslümanlarla didişmeyle ve insanların aklına şüpheler atmakla geçti, şeytanın yaptığı gibi. Bunların içinde peygamber postacıydı diyenler bile var.
­ Şu gelen bey de cuma kılmaz. Hükümeti sevmedikleri için kılmıyorlarmış, biz bu hükümetleri tanımayız diyorlar. Evin tapusunu aldı, işyeri de var, vergi-bağkur; gününü sapıtmaz cayır cayır öder, sosyal hakkı var diyor. İşte bu yüzden cuma namazı kılmıyorlar. Galiba bunlar da laik ama biraz karıştırıyorlar gibime geliyor.
­ Mülayim amca niçin müslümanları bu denli eleştiriyorsun ?
­ Elhamdülillah biz de müslümanız fakat siz demediniz mi adı ümmet olan şu kalabalıkların portresini çizelim diye. İşte bu ümmeti oluşturan fertler bizim mahallede bunlar, isterseniz sizin mahalleye gidelim.
­ Hayır, lütfen devam edin.
­ Şu hacıemmi de cami cemaatı, bir vaktini sapıtmaz. Bu seçimde dinsiz oğlana oy verdi. Öyle deme yavrum Türkiye’de yaşıyor ya demek ki müslüman diyor.
­ Beni en çok şaşırtan şu adam , geçen gün tanıştık dini bir yaşantının gerekliliğinden konuştuk, ahlaklı bir toplum yetişmesi için beni hükümet yapsalar her şey hallolur demişti. Birgün sonra hanımı ve kızı yanında gördüm onu, o da beni gördü hiç yüzü kızarmadı, galiba onları mankenlik yapacakları elbiselerle podyuma yetiştirecekti ki acele gidiyordu. O benimle dalga mı geçmişti yoksa memleketin ahlakını böyle mi halledecekti halâ anlayamadım.
­ Al, bu da imamın kızı. Önceleri okulu bırakmasın diye saçını örtemedi. İmam, akıllı adam, müslümanlar her köşeyi kaptırsınlar mı zalimlere demişti, haklıydı okutmalıydı kızı ama köşe kapalım derken, kızı hippilere kaptırdı. Oysa ne mütevazi, ahlaklı insanlar dünürlüğe gelmişlerdi.
­ Şu ikisi birbirinden hiç ayrılmaz. Ayrı partileri tutarlar, ayrı futbol takımlarını. Dırdırları hırgürleri hiç bitmez. Konuşacak laf kalmazsa biri hükümet olur, biri muhalefet, memleket işlerini yürütürler. Onları birbirine bağlayan tek şey okey masasıdır.
­ Şu kulaklarını dünyaya tıkamış olan genç, öğretmen olacak. Ağzındaki sakıza, giyindiği pantolona, yürüyüşüne bakınca inanasım gelmiyor ama babası volkmenden ders dinlediğini söylüyor. Yavan ekmekle kalem pili çok sever.
­ Kore gazimiz de pazardan geliyor. Âhir ömründe madalya gösterişinden halen vazgeçmiş değil. Geçen gün pazarda beraberce alışveriş yapıyorduk. Poşet satan bir genç sordu ona; amca bu göğsündeki ne madalyası, gençliğinde güreşçi miydin ? Hayır evladım, ben Kore Gazisi’yim. Koreye niye gittin amca ? Ne bileyim evladım devlet git dedi gittik. Hiç adam öldürdün mü orda ? Yavrum biz ha bre salıyorduk kurşunu, karşıdan patır patır dökülüyordu adamlar, amma ben vurdum, amma başkası bilmem dedi. Niye öldürdünüz Korelileri amca, hem bir hayli uzak orası, hem de bizimle bir alavereleri olduğunu hiç duymadım !? Bizim gazi biraz durdu, tam kafa çatılayacaktı ki kesti düşünmeyi, kaşlarını çattı çocuğa ve dönüp bana “Mülayim efendi yürü gidelim, zamane çocukları da çok lüzumsuz sorular soruyor” dedi ve uzaklaştık ordan.
­ Sıkı durun, bu ürkek sevecen yaratık da halis bir münafık, cinci hoca ! Sabahlara kadar kafa çeker, akşama kadar muska yazar, evi kadınlarla dolar taşar, bu cahil müşteriler sayesinde cincimiz de yükünü tuttu. Ona sorarsanız herkeste büyü vardır, ya da muskaya muhtaç olmayan yoktur. Yazdıklarını da görsen eski Sümer alfabesi, ya da kerrat cetveli, anlayan mı var sanki! Artık yazmayı da bıraktı, fotokopi yapıp sarıyor sarmalıyor, muska hazır, bekle ki çare olacak derde ! Şehir dışından gelen müşterileri de var. Geçenlerde bir genç sordu bunun adresini. Ne yapacaksın dedim. Falanca hoca efendi buraya gönderdi, bende büyü varmış dedi. Demek 400 km. yolu bu şarapçıyı bulmak için mi geldin, sen git seni bu şarapçıya gönderen hoca efendinin yüzüne; “eûzü billahi mineşşeytanirracim” de,” iyice bir tükür hiçbir şeyin kalmaz” dedim. Bazılarını da böyle, sen falan hocaya git, ben anlamam diyerek, başkasına gönderip birbirleriyle paslaşıyorlar. Uzaktaki ilaç pek kıymetli olur, bu da işin cazibesi ! Eee dinini bilmeyen milletin müstehakkı bu şarapçı, bu şarapçının müstehakkı da cehennemin dibidir, Allah-u a’lem.
­ Mülayim amca sen çok mülayimsin ama çok yorum yapıyorsun.
­ İyi de evlat, hakkında kanaat sahibi olmadığım birini tanımış olur muyum sence ? Ben tanıdıklarımdan bahsediyorum.
­ Galiba haklısın fakat insanları sadece dini ölçülerle değil de birazda insanî yanlarına bakarak değerlendirsek ne dersiniz ?
­ Bak delikanlı, bir dine inandığını söyleyip de dininin emir ve yasaklarını umursamayan adamın insanlığına da, sakın güvenmeyesin. Çünkü ilahını saymayan insanları hiç saymaz.
­ Bunu biraz düşünmem lazım.
­ Evet düşün, şu yaşlı adam da hep düşünür, bir gün sordum ne düşünüp duruyorsun diye. Bu güne kadar işe yarar, insanlara faydalı hiçbir şey yapmadım, üzülerek bunu düşünüyorum dedi. Peki niye hemen bir şeyler yapmaya başlamıyorsun dedim. Onu da düşünmüyor değilim dedi.
­ Bakın bu kodaman bizim mahallenin imf’si, soydu soğana çevirdi milleti. Kapı kapı gezer borç para vermek için, sonra ödeyemeyene biraz daha açar keseyi. Maksat o ki; eski borcun faizi, faizinin faizi derken neyi var neyi yok hepsini haczedip alsın elinden. Evcek oturduğu komşusunun bile evini hacizle boşalttı, çoluk çocuk kış günü perişan oldu. Mahalleli para topladık, bir soba aldık, onu da haczetmiş. Ahirette elim yakasında sevaplarını faiziyle birlikte alacağım diyor ! Onun hesabına (inancına) göre ufak bir sevap kıyamet kopuncaya kadar bekledi mi vade uzun ama iyi kâr getirir! Faiz borcunu ödeyemeyenlerin sevaplarını da aldı mı yedi sülalesine yetermiş !
­ Bu da bizim bakkal; bir kalıp peynirin kaç gram geldiğini hiç öğrenemedim, teraziye bir atıverir ibrenin ilerlediğini görürsün de geri gelmeye kalmaz, peynir paketlenmiştir. Her tartmasında da “vay be elin terazi mi mübarek” deyiverir. Ha unutmadan çocukları pek sever bir dediklerini iki etmez, tek sigara falan satar yavrucaklara.
­ Bu gelen de Afra hanım, devlet dairesinde memur. Küçük kızını konu komşu büyüttü ama Allah var; süveter, fanila ne lazımsa işyerinde ördü getirdi. Dairede vatandaşla pek ilgilenmez ya, eli çabuktur örgüye.
­ İşte mahallenin delisi de geliyor, bozuk para verirsen, karnı da açsa alır, kağıt para verirsen yırtar atar. Bu mahalle, deli etti onu. Hep sorardı bana; bu adam niye yalancı, bu adam niye kindar, kadınlar niye dedikodu yapar, hırsız niye başkasının malını çalar, derken; inanın bu sorulardan deli olacaktım ki, o delirdi de ben kurtuldum. En müthiş sorularından biri şuydu: Allah’ın isimleri arasında “elâlem” diye bir isim var mı ? Niye sordun dediğimde, “insanlar en çok ondan korkuyor ve onu memnun etmeye çalışıyor da” demişti. Elâlem duymasın, elâlem ne der diye de ekledi durdu.
­ Mülayim amca aslında bizim mahalle de sizin mahalle gibi ama senin gözlemine hayran oldum ve şu karşımızdaki insanlar içinde kendimi düşündüm de benim hakkımda neler söyleyebileceğinizi tahmin etmeye çalıştım. Kendim için tahmin ettiklerim, senin anlattıklarından pek aşağı kalır değildi. İçimde bir burukluk hissettiğimi itiraf etmeliyim. Kendime olan abartılı saygımı da tashih etmem gerektiğini anladım.
­ Peki evladım karşıdan gelen sen ol, sonra senin hakkında söyleyebileceklerimi –iyi veya kötü- ciddi ciddi yaz bir deftere. Sonra yazdıklarınla ister övün, ister dövün. Hatasız insan olmaz, lakin adam olan kurtulur, hatasında sebat kılmaz.
­ Mülayim amca bu sohbetimizi yazmama müsaade eder misin ? Sizin yorumunuz pek ilginç geldi bana arkadaşlar da okuyuversin.
­ Ne demek evladım istersen toplayım mahalleyi resimlerimizi de çek, mahallece gazeteye falan çıkarsak övünürüz millete, hem de hatıra olur bize ! Sonra bahsettiğimiz kişileri de resim üzerinde ok işaretleriyle gösterirsin.
Nasıl olsa herkes halinden pek memnun !
 
deli Çevrimdışı

deli

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
İşte mahallenin delisi de geliyor, bozuk para verirsen, karnı da açsa alır, kağıt para verirsen yırtar atar. Bu mahalle, deli etti onu. Hep sorardı bana; bu adam niye yalancı, bu adam niye kindar, kadınlar niye dedikodu yapar, hırsız niye başkasının malını çalar, derken; inanın bu sorulardan deli olacaktım ki, o delirdi de ben kurtuldum. En müthiş sorularından biri şuydu: ALLAH’ın isimleri arasında “elâlem” diye bir isim var mı ? Niye sordun dediğimde, “insanlar en çok ondan korkuyor ve onu memnun etmeye çalışıyor da” demişti. Elâlem duymasın, elâlem ne der diye de ekledi durdu.

:kıskıs

aynı ümmet bizim mahalledede saklanıyor ::
 
Pulcet Çevrimdışı

Pulcet

Forumun Bekçisi
Site Emektarı
Eee dinini bilmeyen milletin müstehakkı bu şarapçı, bu şarapçının müstehakkı da cehennemin dibidir, ALLAH-u a’lem.

Vay be bizim mahalleye gelmişler habarımız yok.......:üzgünüm .

Rabbim Sonumuzu hayr getire......
 
A Çevrimdışı

Alphan

Üye
İslam-TR Üyesi
Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdâd,

Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yad!

Diyor ecdâdımız makberlerinden: "Ey sefil ahfâd,

Niçin binlerce ma´sûm öldürürken her gelen cellâd,

Hurûş etmezdi, mezbûhâne olsun, kimseden feryâd?



Otuz milyon ahâlî, üç şakînin böyle mahkûmu

Olup çeksin hükûmet nâmına bir bâr-ı meş´ûmu!

Utanmaz mıydınız bir, saysalar zâlimle mazlûmu?

Siz, ey insanlık isti´dâdının dünyâda mahrûmu

Semâlardan da yüksek tuttunuz bir zıll-i mevhûmu!"



O birkaç hayme halkından cihangîrâne bir devlet

Çıkarmış, bir zaman dünyâyı lerzân eylemiş millet;

Zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet,

Otuz üç yıl devâm etsin, başından gitmesin nekbet...

Bu bir ibrettir ammâ olmıyaydık böyle biz ibret!



Semâ peymâ iken râyâtımız tuttun zelîl ettin;

Mefâhir bekleyen âbâdan evlâdı hacîl ettin;

Ne âlî kavm idik; hayfâ ki sen geldin sefil ettin;

Bütün ümmîd-i istikbâli artık müstahîl ettin;

Rezîl olduk... Sen ey kâbûs-i hûnî, sen rezîl ettin!



Hamiyyet gamz eden bir pâk alın her kimde gördünse,

"Bu bir cânî!" dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse.

Müvekkel eyleyip câsûsu her vicdâna, her hisse.

Düşürdün milletin en kahraman evlâdını ye´se...

Ne mel´unsun ki rahmetler okuttun rûh-i İblîs´e!



Değil kâbûsun artık devr-i devlet intibâhındır.

Gel ey nâzende hürriyyet ki canlar ferş-i râhındır.

Emindir mevki´in: En pâk vicdanlar penâhındır.

Serâpâ mülk-i Osmânî müeyyed taht-gâhındır.

Serîr-ârâ yı ikbâl ol ki: Bir millet sipâhındır.

***

Bizim mahalleye poyraz kışın da uğrayamaz;

Erir erir akarız semtimizde geldi mi yaz!

Bahân görmeyiz amma latîf olur derler.

Çiçeklenirmiş ağaçlar, yeşillenirmiş yer.

Demek, şu arsada ot bitse nev-bahâr olacak...

Ne var gidip Yakacık´larda dem-güzâr olacak?

Fusûlü dörde çıkarnaz bizim sokaklarımız;

Kurak, çamur, iki mevsim tanır ayaklarımız!

Müneccimin, bereket versin, eski takvîmi

Haber verir bize, mevsim şehirde gelmiş mi?



Sıcak, ziyâde sıcak bir geceydi; baktım ki:

Oturmak evde ölümden beter, dedim: Belki,

Çıkar dışarda gezersem biraz nefeslenirim;

Epey de yorgunum amma gelince dinlenirim.

Bizim müsâmere meydânı Yayla tümseğidir;

Uzak çekerse de poyraz tutar, yazın iyidir.

Giyip ayağını çıkarken sopam yetişti hele...

Emîn olup gidemem, çünkü, vermesek el ele.

Odur cihanda benim, varsa yoksa, mu´temedim;

Vakûr, hâtırı mer´î, vefâlı, çok denedim.

Bizim sokakları tahmîn için deyin ki: Kuyu!

Doğar şehirde güneş, yükselir minâre boyu,

İdâre kandili karşımda göz kıpar hâlâ;

Gurûb ikindiyi bulmaz, leyâl hep yeldâ!

Nasılsa bedrin o akşam nigâh-ı sîmîni,

Tarassud etmek için sanki evlerin içini;

Dikildi safha-i mînâda semt-i re´simize.

Tavansız evlere, yâ Rab, ne hoş bir âvîze!

Dur ey sirâc-ı ezel, gitme olduğun yerden:

Biraz şu sahne-i deycûru okşasın şu´len.

Şu´â-i muhriki altında, gündüzün, şemsin

Yanan alınlar için bir hayât olur lemsin...

Açıktı pencereler; sağlı sollu her evden

Gelirdi türlü sadâlar, acıklı, ba´zen şen.



-Bak anne, aydede bak bak!

Aman da mâşALLAH

Değirmi tkardeş kadar var...

-Susundu Ayşe, günah.

-İlâhi teyze tuhafsın, neden günâh olacak?

-Günah dedim ya, bırak, şimdi...

-Haydi sen de bunak!

- Bunak munak deme billâhi çarparım elimi...

Aşifteler sizi... Âhir zaman tevekkeli mi!



Evin birinde nevâ-sâz bir güzel ûdî;

Birinde cezbe fezâ bir sadâ-yı dâvûdî,

Tilâvet etmede Kur´an; gelip geçenlerse

Ayakta irkiliyor incizâb edip o sese.

Duyulmasın mı biraz sonra başka bir acı ses?

Aceb ne var? diyerek koştu önceden herkes;

Fakat gidenlere baktım ki kaldırıp tabanı,

Bucak bucak kaçıyor.Kaç bilir misin amanı!

Kısıldı karşıki evlerde mumların hepsi,

Kısıldı sanki bütün bir mahallenin nefesi!

Kesildi nağme-i Kur´an, kesildi nağme-i sâz;

Zaman zaman duyulan sâde bir- rakîk âvâz.

Niçin kaçıştı ahâli, ne var ki yâ Rabbi?

Yavaş yavaş, sokulur, anlarım nedir sebebi.



Ne manzaraydı, İlâhî, o gördüğüm sahne!

Beş on herif yapışıp bir fakîrin ellerine,

Sürüklüyor; öteden bir kadın diyor:

-Bırakın!

Kocam ne yaptı? Nedir cürmü bî-günâh adamın?

Zavallının büyük evlâdı öldü askerde;

İkinci oğlu da sürgün Yemen´de bir yerde.

Acıklı, göğsü sakat koyverin, didiklemeyin;

Günahtır etmeyin, oğlum, ayıptır eylemeyin.

Efendi kim, o ne bilsin? Bilirse hem ne çıkar?

Kilercisiyle uzaktan biraz hısımlığı var.

Geçende komşuyu görmüş, demiş selâm söyle.

Demek alınmıyacak Tanrı´nın selâmı bile!

Köpek sürürgibi insan sürüklenir mi ayol?

-Kadın, çekil döverim ha! Sokulma, haydi defol!

-Herif bırak, diyorum. . . Durdu işte bak nefesi.

-Ne dırlanıp duruyor? Susturun canım şu pisi!

Demez miyim size ben her zaman ki "dağdağasız"

Yapın? Eşek gibi siz hiç lâf anlamaz mısınız?

-Kadın, paşam, ne yaparsın?



Paşam mı? Nerde paşa?

Şu korkuluk gibi dimdik duran herif mi? Paşa!

Tasavvur et: İki arşın kazık kadar bir boy!

Getir de üstüne kalpaklı bir kemik kafa koy.

Ocak süpürgesi şeklinde bir sakal yaparak

"Senin bu işte yüzün, al!" deyip o yüzsüze tak.

Ocak süpürgesi, lâkin süpürmüyor, yıkıyor;

Nedense bittiği yerden cenâzeler çıkıyor!

Budak delikleri tarzında aç da çifte oyuk,

Büyükçe bakla kadar alnının az altına sok.

Bilir misin çalı altında gizli inler olur.

Yılan sabah çıkar, akşam usulcacık sokulur;

Bıyık o kırda yetişmiş diken yemişli çalı;

Ağız da in gibi aslâ görünmüyor, kapalı.,

Bu şekl-i mûhişi mümkünse bir düşün şöyle,

Paşam dedikleri u´cûbe işte aynıyle!

Belinde seyfi "sadâkat´; elinde bir kamçı,

Ferik nişanları altında gördüğüm umacı,

Ziyâ-yı bedr-i münîrin içinde, yâ Rabbi,

Dururdu sîne-i îmâna girmiş, ukde gibi!

Semâ, zemin bütün envâr iken o pis gölge,

Cebîn-i pâkine leylin ne pâyidâr leke!



-Kuzum, nasıl paşasın, görmüyor musun? Kocamı

Sürükleyip duruyorlar...

-Defol kadın, adamı

Vunınca öldürürüm ha! Benim şakam yoktur.

-Çekil hanım, paşa lâf dinlemez vurur mu, vurur.

Bilir misin onu! Şevket-meâb Efendimiz´in

Birinci bendesidir...

-Hay yetişmesin pampin!

- "Sürün!" demiş, ona Şevketli´nin irâdesi var.

-Sürüm sürüm sürünün tez zamanda alçaklar!

Ya sen, zebâni kıyâfetli, gulyabâni paşa,

İlâhi yumru başın bir geleydi sivri taşa!

Yılan bakışlı şebek bir bakın şunun gözüne!

Kazık boyundan utan... Tû! Herif, senin yüzüne!

Sakın mahallede erkek bırakmayın, götürün.

Sayıyla vermediler, öyle, posta posta sürün!

Bakın şu hayduda, durmuş yıkın diyor evimi!

Torunlarım ya herif, aç kalıp dilensin mi?

Mahallemizde de çıt yok ne oldu komşulara?

Susup da kurtulacak sanki hepsi aklısıra.

Ayol, yarın da sizin hânümânınız sönecek...

Ne var sıçan gibi evlerde şimdiden sinecek?

Yazık sizin gibi erkeklerin kıyâfetine...

-Yetişti yaygaran artık... Çekil kadın evine!

Atın Şu kaltağı gitsin, tıkın hemen içeri.

- Paşam, bayıldı kadın.

Anlamam o hîleleri.

Demek ki bekleyelim gelsin âlemin keyfi...

Saat üç oldu, geciktik, omuzlayın herifi.



Refik-i ömrü giderken cenâze hâlinde,

Serildi, kaldı kadın âşiyân-ı lâlinde,

Benim de bitti nihâyet tahammülüm, tâbım;

Boşandı seyl-i dümû´um, boşandı a´sâbım.

Utandım ağlıyarak ağladım utanmıyarak!

Diyordu sanki o bîçâre karşıdan:

-Alçak

Demin gerekti hamiyyet! Hem ağlamak ne demek?

Figân ederse kadın, susturur koşup erkek



Eve döndüm, bütün o fâcialar

Geldi karşımda durdu subha kadar.

Döndü dîdemde bin hayâl-i elîm!

Öttü beynimde bin figân-ı yetîm.

Ağlasın inlesin de bir mazlûm,

Olayım seyre sâde ben mahkûm!

Yalınız ben miyim fakat câni?

Kim çıkıp "Yapmayın!" demişti, hani?

Sustu herkes duyunca feryâdı,

Kimsecikler yerinden oynamadı.

Sesi hattâ kısıldı Kur´ân´ın

Sustu güyâ sadâsı Mevlâ´nın!

Sus! O susmaz: Nidâ-yı tehdîdi,

Dinle bak nerden in´ikâs etti:

Arnavutluk´ta gürleyen toplar

Geliyor işte pâyitahta kadar


M. Akif ERSOY ( Safahat )
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt