Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Boşanma

samanpan Çevrimdışı

samanpan

.
Site Emektarı
BOŞANMA

Boşanma, hayat boyu süreceği, her zaman yan yana ve birbirine destek olunacağı inancıyla kadın ve erkek tarafından kurulmuş "Resmi" beraberliğin, aile kurumunun, sona erişinin hukuksal sürecini ifade etmektedir. Esasen boşanma hem hukuki hem psikolojik hem de sosyal bir süreçtir. Eşler ve çocuklar için travmatik olma olasılığı olan bir yaşantıdır ve bazı evlilikler için kaçınılmazdır. Çoğu zaman evliliklerdeki problemler, eşlerin çabaları ve yakınlarının müdahaleleriyle düzeltilebilmektedir. Çeşitli mesleklerden de ( evlilik danışmanı ) yardım istenilmektedir. Tüm bu çabalar sonuç vermiyorsa ve çatışma gerek eşler gerekse çocuklar üzerinde düzeltilmesi olanaksız yıkımlara yol açıyorsa boşanma bir çözüm olarak kabul edilmektedir.

Kuşkusuz boşanma, psişik, sosyal ve ekonomik boyutlarıyla eş ve çocukların yaşamlarını kökten değiştirecektir. Eş ve çocukların hayatlarının nasıl etkileneceği, daha doğrusu ne kadar olumsuz etkileneceği, eşlerin boşanma aşamasında yapacakları işbirliğine ve yapıcı yaklaşımlarına bağlıdır. Evlilik birliğinin sona ermesindeki sebep ve yöntem ne olursa olsun, önemli olan, bu noktada ortaya çıkan sorunlarla nasıl baş edileceğidir. Evlilikten boşanmaya geçiş süreci, kuşkusuz zor ve streslidir.

Bu dönemde, hukuksal ve psiko-sosyal sürecin bir savaşa dönüşerek, çocukların yetişmesi ve geleceğiyle ilgili konularda iletişim kurma ve işbirliği yapmanın bir yana bırakılarak eşler arasındaki düşmanca duyguların ön plana çıkıp yönlendirici olması, özellikle de çocukların, karşı tarafa zarar vermek için bir araç ve silah gibi kullanılması, kanımızca bu süreçteki en büyük tehlike ve uzun vadede onarılması olanaksız yıkımlara yol açacak büyük travmaların yaratıcısıdır.

Ayrıca boşanma, hem boşanmayı gerektiren durumlara hem de gerçekleştiğinde yeni hayat koşullarına uyumu gerektiren bir süreçtir. Boşanma aşamasına gelen eşler boşanmak kadar evli kalma konusunda da karar vermek durumundadırlar. Boşanma aşaması kendi içerisinde yeni olanakları, çıkış yollarını ve yeni evlilik tanımlarını içerisinde barındırır. Bu sebeple boşanma aşamasına gelen evliliklerde tarafların ilk görevi evliliğin sonlandırılması değil yeniden tanımlanması ve düzenlenmesidir.

BOŞANMA İLE İLGİLİ KURAMLAR

Boşanma, kadın ve erkek arasında yasal, duygusal ve cinsel evlilik bağlarının bitirilme kararını içermektedir. Evliliğin yasal bağı mahkemede çözülmektedir. Duygusal bağın çözülmesi ise daha zor olabilir, zaman alabilir. Hangi nedenle olursa olsun (toplumsal baskılar, bireysel uyumsuzluk, tartışmalı problemli ayrılık) her boşanma yoğun bir strese yol açmaktadır. Boşanmanın yarattığı stres, üstünde en çok durulan konudur. Boşanma ile ilgilenen yaklaşımlar olumsuzdan, nötre ve kısmen olumluya kadar boşanmanın her yönünü incelerler ama çoğunlukla olumsuz durumu inceleyen yaklaşımlar ağır basmaktadır.

Boşanmanın incelenmesinde genellemelerden kaçınmak ve çok yönlü bir değerlendirme yapmak, boşanmış bireylerin ve ailelerin gerçek koşullarının ve ne tür bir müdahaleye gereksinim duyduklarının belirlemek sağlıklı bir çıkarım yapmak için çok önemlidir.

Bu mantığı temel alarak 1970’li yıllardan başlayan ve hızla artan uygulamalı boşanma araştırmaları yapılmaktadır. Yine de bu araştırmaların kuramsal bir temeli yoktur.

Bununla birlikte 1980’li yıllardan itibaren sosyolojik nitelikli SOSYAL DEĞİŞ TOKUŞ KURAMI ve sosyal-psikolojik nitelikli KRİZ KURAMI tüm boşanma çalışmalarına damgasını vurmuştur.

1) SOSYAL DEĞİŞ TOKUŞ KURAMI

Bu kuram boşanmanın nedenlerini bireysel düzeyde açıklar.Sosyal değiş tokuş kuramına göre bir ilişki bireyin ödül ve maliyeti hesaplaması ile ilgilidir. İlişkinin ödül ve maliyeti önce ekonomik açıdan tanımlanmış, sonraları psiko-sosyal boyutta da dikkate alınmıştır. Bu kuram başlıca iki model içerir :

- LEVINGER’ IN SOSYAL DEĞİŞ TOKUŞ KURAMI
- BECKER’IN SOSYAL DEĞİŞ TOKUŞ KURAMI

LEVINGER SOSYAL DEĞİŞ TOKUŞ KURAMI

Evlilikte eşlerin birbirlerine bağlılığı üç temel faktöre göre şekillenir.

- Evliliğin Çekicilikleri
- Engeller
- Alternatiflerin Çekicilikleri

Evliliğin Çekicilikleri : Eşe duyulan sevgi ve saygı, arkadaşlık dostluk gereksinimi, cinsel doyum, ev sahipliği, kocanın geliri, eğitim düzeyi ve mesleği, sosyal benzerlik gibi evliliğin korunmasını ve devam etmesini sağlayan faktörler evliliğin çekiciliğini oluştururlar. Eşe duyulan sevgi ve saygı ile evliliğe bağlılık arasında doğru yönde bir ilişki vardır.Eşler birbirlerini ne kadar çok sever ve saygı gösterirlerse evliliğe bağlılıkları o kadar fazladır. Cinsel doyum ise evliliği çekici kılan bir başka önemli faktördür. Tabi burada dikkat etmemiz gereken bir nokta var ki o da; üst sosyo-ekonomik düzeyde cinsel doyumsuzluk, alt sosyo-ekonomik düzeydeki evlilikler oranla daha fazla boşanma nedeni olarak ileri sürülmektedir.Diğer bir çekicilik faktörü olan kocanın gelir düzeyinde ise, ters ilişki söz konusudur. Erkeğin gelir düzeyi ne kadar yüksekse boşanma oranı o kadar azdır . Son olarak sosyal benzerlikler (dini inanç, yaş, eğitim) eşlerin iletişimini olumlu yönde etkileyen, evliliğin devamını sağlayan çekiciliklerdir.

Engeller : Evliliğin sonlanmasının önleyen, devam etmeye zorlayan güçlerdir. Evli kalmanın zorunluluğuna duyulan inanç, din toplumsal baskı, bağımlı çocukların varlığı evliliği sürmek için bir neden olarak görülmektedir. Evli kalmanın zorunluluğuna inanan bireyler ne olursa olsun boşanma olasılığını akıllarına bile getirmek istemezler. Bunun aksine, boşanma deneyi olan bireyler yeni evliklerinde bu olasılığı daha kolay düşünmektedirler. Boşanmayı onaylamayan toplumsal tutumlar da önemli bir engel oluştururlar.Böyle tutumlar kırsal kesimde kentlere kıyasla daha yüksektir.Eğitim düzeyinin farklılığı bu tutum değişikliklerinin en önemli nedenlerinden biridir. Son olarak boşanma aşamasında ve sonrasında stres yaratan velayet ve nafaka gibi yükümlülüklerde boşanmayı göze almayı engelleyici durumlardır.

Alternatiflerin Çekicilikleri : Levinger’e göre bireyler evlilik ilişkisi dışındaki bir durumu, sahip olduklarından ve bulundukları konumdan daha çekici bulmadıkça boşanmayı göze alamazlar . Çekicilik sadece başka bir kadın ya da erkek olmak zorunda değildir. Bu alternatiflerin içine bağımsızlık, kendini gerçekleştirme isteği gibi değişik çekicilikler girebilir. Kadının, kocasında bağımsız bir gelire sahip olması onu boşanmaya daha hazır hale getirir. Kendi ayakları üstünde durabilen kadın boşanmayı daha kolay kaldırabilir. Kadının güçlü, sosyal olması gibi çekici özellikler bazen değişik alternatiflerin oluşmasına neden olabilir. Mesleği olan, iyi eğitimli, başarılı kadınlar ; bağımsız olma, meslekte ilerleme alternatiflerini düşünerek boşanmayı göze alabilirler.

Evliliğin çekicilikleri, engeller ve alternatif çekicilikler zamanla değişebilir. Evliliğin ilk yıllarındaki boşanma nedenleri ile yıllar sonra evli kalmaya ya da boşanmaya karar verme nedenlerinden çok farklı olabilir.

BECKER’IN SOSYAL DEĞİŞ TOKUŞ KURAMI

Becker, evlilik ilişkisinde eşlerin periyodik olarak, evli kalmanın yarar ve maliyetlerini gözden geçirdiklerini ileri sürmektedir. Becker’In modelinde temel önerme insanların bilgi eksikliği içinde yaşadıklarına ilişkindir. Ona göre evlilik piyasasındaki bireyler , potansiyel eşlerinin özelliklerine ilişkin bilgileri sınırlı olduğu için yararlılığı hakkındaki bilgileri de eksiktir.İnsanlar evliliklerinde de bekarlıklarındaki gibi rahatlıkla başka eşler arayabilselerdi ve evlilikler önemli bir maliyet olmaksızın bitebilseydi karşılaştıkları ilk uygun kişilerle evlenebilirle ve evliyken de aramayı sürdürebilirlerdi.Oysa evlilik bekar kişileri elde etmeyi engellemektedir.Bu nedenler kişiler karşılaştıkları ilk uygun kişiyle evlenmemekte daha iyi potansiyel eşler hakkında bilgi toplamayı ve onları aramayı denemektedirler. Fazla incelemek ve bilgi sahibi olmak, evlilik tercihlerinin niteliğini yükselterek evlilikten beklenen yararları artırır.Ancak zaman, enerji ve diğer kaynakların tümü araştırmaya ayrılırsa araştırmanın uzamasıyla evlilikten sağlanan yararlarda gecikir. Özellikle rasyonel kişiler, aramanın maliyetini artırmamak için son buldukları daha iyi kişilerle evlenmektedirler. Yoğun araştırmayla toplanan bilgi, eşlerin özelliklerini tahmin etmekte kullanılmaktadır. Değerlendirmesi güç olan özellikler kısmen belirgin özelliklere (din, eğitim, aile, …) ilişkin bilgiler kullanılarak tahmin edilir. Becker’e göre boşanmaların çoğunun evliliğin ilk yıllarında olmasının nedeni evlilik piyasasındaki yetersiz bilgilerdir. Zamanla evlilik ilişkisi içinde daha fazla bilgi sahibi olunmaktadır. Evliliklerinin ilk yıllarında boşanmış kadınlar, boşanmanın temel nedeni olarak eşlerinin güç bir insan olmasını ve değer çatışmalarını ileri sürmektedir. Çünkü bu özellikler evlendikten birkaç yıl sonra çok daha iyi değerlendirilmektedir.Evliliğin ilk birkaç yılında bilgilerin daha hızlı toplanması boşanmanın daha çok bu yıllarda gerçekleşmesinin nedenidir. Tüm boşanma istatistikleri, boşanmaların en fazla ilk birkaç yıl içinde gerçekleştiğini göstermektedir. Kuşkusuz daha ilerleyen yıllarda çocuklar, ortak mülkiyet gibi faktörlerde boşanmanın az görülmesinde etkilidir.

Becker’e göre her iki taraf da ancak ve ancak birbirleri için en iyi alternatif olduklarını düşünürlerse evlenirler. Yine bir çift ancak ve ancak evlendikten sonra toplanan olumsuz ve beklenmedik bilgilere dayanarak, evliliğin sürmesi ile boşanma arasındaki yarar farklarına bakarak boşanacaktır.

Her iki modelinde çeşitli ortak yönleri vardır. Levinger’e göre çekicilikleri alternatiflerden ağır basarsa çift evliliklerini sürdürecektir. Becker’de temelde aynı şeyi vurgulamaktadır. Eşler ancak evli kalmaya ilişkin yarar ve maliyet oranı, boşanmaya ait yarar ve maliyet oranından yüksek olursa evli kalacaktır.Bir evliliğin – özellikle uzun süreli evliliğin – temel yararları dostluk, sevgi, şefkat ve cinselliğin dışa vurumudur.Ayrıca paylaşılan inançlar hastalık gibi zor koşullarda dayanışma, ekonomik güvenlik ve çocukların varlığı da önemli yararlardandır. Bunlar evlilikten sağlana doyumu artırarak evliliğin dengesini korumaktadır. Evliliğin olumsuz yanları ise beklenen ve bulunan arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır.

WRIGHT, Sosyal Değiş Tokuş modellerinin iki özelliği olduğunu belirtmektedir.
Bu modeller, bireylerin evlilik ilişkisinden birtakım kazançları ve kayıpları olduğu şeklinde rasyonel değerlendirmeler yaptıklarını varsayan ekonomik bir temele dayalıdır.
Bu modellere göre evliliği sona erdiren taraf bu ilişkinin bitmesini en çok isteyen eştir. Başka bir deyişle boşanma kararını veren taraf evlilik ilişkisini en az çekici bulan, ilişkiyi terk etmesini önleyen çok az engeli olan buna karşılık, evlilik dışında en fazla kaynağı olan kişidir.

2) KRİZ KURAMI

Kriz kuramına dayalı başlıca modeller :

- HILL’ın ABCX modeli
- MC CUBBIN – PATTERSON’un Çift ABCX modeli
- WISEMAN’ın Yas modeli

HILL ‘ IN ABCX MODELİ

A – Stres yaratıcı olay
B – Ailenin krizi karşılama kaynakları
C – Ortaya çıkan durumun aile tarafınsa tanımlanması
X – Kriz

Stres yaratıcı olay ( A ), ailenin krizi karşılama olanakları tarafından ( B ) hafifletilmektedir. Ancak ortaya çıkan durumun aile tarafından tanımlanması ( C ) krizi ( X ) üretmektedir.

MC CUBBIN VE PATTERSON ÇİFT ABCX MODELİ

Mc Cubbin ve Patterson çift ABCX Modeli, Hill ‘in ABCX modelinin kriz sonrası değişkenlerinin eklenerek güçlendirilmiş biçimidir. Bu modele göre aA lar stres yaratıcı olaylardır. Bu olaylarla birlikte normal aile yaşamı değişmektedir.Ailede uyum yapma çabaları oluşmaktadır. bB ler mevcut kaynaklardır. Bunlar aile krize tepki verirken gelişen veya güçlenen uyum kaynakları olabilir. cC ler ailenin stres yaratıcı olayı ve aynı zamanda krizi algılamasıdır. Xx ler krizi göstermektedir. Ancak Xx ler krizin yanı sıra ailenin yeni duruma uyumunu da içermektedir. Model ailenin kaynaklarının ve algılamasının stres yaratıcılarının etkisini ve gerilimini kısmen hafifletebileceğini öngörür.

WISEMAN YAS MODELİ

Kriz kuramı çerçevesinde geliştirilmiş ve günümüzde popüler olan bir model de Wiseman’in yas kuramıdır. Bu model Kübler-Ross’un yas modeline dayanır. Yas modeli krizi şöyle tanımlar ; Bir olay, mevcut dengeyi bozmuşsa ve mevcut savunma mekanizmaları, eski dengenin sağlanmasında yetersiz kalıyorsa bu olay ‘kriz’ dir. Ortaya çıkan olay, bir tehdit veya kayıp olarak algılanabileceği gibi, mücadele edilecek bir durum olarak da algılanabilir. Farklı algılamalar, farklı tepkilere yol açar . Buna göre temel gereksinimlere veya kişilik bütünlüğüne yönelik bir tehdidin algılanması anksiyete tepkisine ; kayıp, depresyon tepkisine ve mücadele edilecek bir durum da yeni sorun çözme yöntemlerinin gelişmesine yol açacaktır.Boşanma her üç tepkiyi de içermektedir. Bu tepkiler krizin başlamasından, boşanma kararının alınmasına ve yeni bir yaşam tarzı kurmaya dek görülür.
Wiseman ‘ın modeli beş aşamalıdır :

İnkar : Boşanma süresi boşanmaya karar verilmesinde çok önce başlamış olabilir. Dolayısıyla, bu ilk aşama ‘ duygusal boşanma’ olarak tanımlanmaktadır. Bu aşama, aynı zamanda ailenin önemli yaşam stresleriyle başa çıkamadığını göstermektedir.Bu aşamada evlilik ilişkisin sürdürebilmek için inkar kullanılmaktadır. Eşler kendilerini evliliklerine adadıklarını ileri sürmektedirler. İnkar yoluyla uyum yapma çabasının başka bir yönü de Çocuklar gibi bir takım mantıklı gerekçeler öne sürerek boşanma fikrinden uzaklaşmalarıdır. Böyle bir durum evlilik dengesini iyice bozup daha fazla strese yol açabilir. Bahane ve inkarla ayakta duran evlilik en ufak stresli durumda ( iş değişikliği , çocuklarla ilgili problemler ) ciddi krizlerle karşı karşıya gelebilir.

Kayıp ve Depresyon : Stresin oluşumuyla evlilikte bir şeylerin kötü gittiğini inkar etmek olanaksızlaşır. Eşler artık sorunları birlikte aşamayacaklarını, sorunlu bir beraberlikleri olduğunu anlarlar.Bu noktada eşlerden biri yorgunluk, dalgınlık, uykusuzluk gibi depresif belirtiler gösterebilir. Bunların yanı sıra krizin bu noktasında evliliği sona erdirme düşüncesi tartışmıyorsa, sorunlar konuşulmuyorsa yabancılaşama yoğunlaşabilir.

Öfke : Evliliğin sona erdirilmesi bir gerçek olarak kendini gösterdiğinde depresyonda öfkeye geçilir. Bu aşamada çift ilk kez velayet, nafaka malların paylaşılması gibi konuları konuşmak zorunda kalır. Tartışılan konular çatışmayı ve öfkeyi artırabilir.

Yeni Bir Yaşam Tarzının ve Kimliğin Oluşturulması : Boşanma sürecindeki bireyler zamanla öfkelerini azaltarak daha çok şimdi ve gelecek hakkında düşünmeye başlarlar.Boşanmış kişi olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye ve bu durumu kabullenmeye çalışırlar.Bu aşamada kişilik yeni uyum yapma yöntemlerinin gelişimine açıktır. Yalnız depresyona girme olasılığı da vardır.

Kabul ve Entegrasyon : Boşanmış kişinin kendisini mesleki, sosyal ve cinsel açıdan yeterli görmeye başlamasıyla yeni bir işlevsellik düzeyi de yavaş yavaş kabul edilir. Kişi yeni durumunu kabullenmeye başlar. Depresyon ve anksiyete azalmaya başlar. Sosyal ilişkiler güçlenir. Eski eşe duyulan kızgınlık azalır. Çocuklarla ilgili konularda eski eşiyle sağlıklı ilişkiler kurabilir. Bağımsız bir kişi olarak yaşamının yönünü çizebilir ve boşanma ile sonuçlanan bir evlilik ilişkisinin bile gelişimine katkısı olduğunu düşünebilir.





BOŞANMANIN ALTI SÜRECİ

Bohannan (1968); boşanmanın altı paralel süreçten oluştuğu görüşündeydi. Bu aşamalarda yaşanan güçlükler, farklı zamanlarda ve farklı şiddetlerde oluşmaktadır. Bu altı yaşantı veya istasyon şunlardır:

- Duygusal boşanma
- Hukuki boşanma
- Ekonomik boşanma
- Anne-baba olarak (ebeveyn) boşanma
- Toplumsal boşanma
- Ruhsal boşanma

Duygusal boşanma : Emosyonel boşanma evliliğin çözülme sürecidir. Bu ilk evrede en azından eşlerden birinde; ilişkilerinde duygusal isteklilik ve arzular azalır. Aile birliği işlev görmesine rağmen ilişkinin kalitesi iyi değildir. Eşlerin birinde bilinçli ya da bilinçsiz çekilme ve umursama vardır. Evlilik yaşantısında yaşanan rutin zorluklar genellikle daha güç olarak algılanmaktadır.

Hukuki boşanma :
Ekonomik boşanma :Aile aynı zamanda ekonomik bir birimdir, çoğunlukla karı ve kocanın mülkiyetlerini birleşiminden oluşur. Boşanma durumunda bunların bölünmesi kararı ortaya çıkar.
Anne-baba olarak (ebeveyn) boşanma:Belki de boşanmanın en acı verici yönü ebeveyn olarak boşanmadır. Ebeveyn boşanması anne babanın birbirinden boşanmasıdır, yoksa çocuklardan boşanmaları demek değildir. Bu durum çocukların velayet hakkı (the right of custody) bir tarafa verilse bile geçerlidir.

Çocuğun eğitimi ve yetiştirilmesi konusunda karar alma aşamasında boşanmış eşler bir araya geldiklerinde büyük sorunlar yaşanmaktadır. Baba sıklıkla, annenin çocuklarını kendisinden ayırmaya ve uzaklaştırmaya çalıştığını ve babaya benzeyen yönlerini körelttiğini düşünür. Diğer yandan anne sıklıkla, kendinin kararlar almakta tek sorumlu olduğuna inanıp, babanın çocuklarına karşı annenin otoritesini kırdığını düşünür. Boşanmış annelerin çoğu yanlarında, kendilerine yol gösterecek fakat eleştirmeyecek, destekleyecek ve sorumluluklarını paylaşacak birisinin olmasını isterler. Anne-babanın birbirlerine karşı şüpheleri ya da güvensizliklerinin olması çocuklarla iletişimlerinde zorluklara, sürtüşme ve acılara yol açmaktadır.

Toplumsal boşanma: Boşanma toplumsal yaşantıda çok büyük değişikliklerin tetikleyicisi olabilir. Boşananların çoğu evlilik dönemlerinde oluşturdukları dışarı arkadaş ilişkilerinde büyük hayal kırıklıkları yaşadıklarını ifade etmektedirler. Bu zor dönemlerinde arkadaşlarının yanlarında bulunmadığını ve terk edildiklerini hissederler.

Ruhsal boşanma: Psişik boşanma; kişiliğinden kendinin ayrışması ve eşin yokluğunun etkisi anlamına gelir. Bu süreç, boşanmış kişinin tekrar otonomi kazanmasına ve tamamen bağımsız bir hal kazanıncaya kadar sürer. Bütün boşananlarda, özellikle zaafları ile evlenmiş olanlarda; psişik boşanma çok güç olmasına karşın, kişilik gelişimi için büyük bir fırsattır. Psişik boşanma, boşanma sürecinin en önemli evrelerinden biridir. Bu evrede yeni ayrışmış olan eşlerin her biri, yeterlilik ve bağımsızlıklarını geliştirmeye çalışırlar. Her bir eş, eşinin desteği olmaksızın, birbirlerinden bağımsız tarzda, başarısızlıkları ve yanlışları için suçlayacak birini

bulmaksızın, tek başına yaşamayı öğrenmelidirler. Boşanan kişiler önceleri problemleri çözme için kullandığı yöntemleri denerler, oysa ki boşanma sonrasında işe yaramayan eski başa çıkma metotlarından vazgeçip yeni çözüm getirici yöntemler için çabalamalıdırlar.

Psikososyal Süreç Olarak Boşanma : Boşanmanın psikososyal analizi en ayrıntılı bu modelde yapılmıştır. Kessler'in analizleri (1975); çeşitli evreleri yaşayan yetişkinlerde yaptığı klinik çalışmalara dayanmaktadır. Kessler boşanmayı psikolojik süreç olarak 7 emosyonel evreye (aşamaya) ayırmıştır. Bu süreçteki evrelerin başlangıç ve bitiş noktaları açık değildir. Bu evrelerin süreleri, kişilerin yapılarına göre değişmektedir.

- Gözünü açmak, tatsız olan gerçeği görmek :
Emosyonel boşanma, balayının bitmesiyle başlar. İlk oluşan romantik körlük kaybolduğunda, farklılıklar ve güçlükler fark edilmeye başlandığında, kişinin gözü açılmaya başlar. Problemlere karşı ilgisiz kalma eşlerde, ilişkinin olumsuz yönlerine odaklaşmalarına ve düşünmelerine yol açar. Gözün açılması, herhangi bir ilişkinin aslında tamamlayıcı evresidir. Gözün açılması ilişkinin bozulmasının sebebi olabileceği gibi, ilişkinin derinleşmesi ve güçlenmesinde anahtarı da olabilmektedir. Bu evre; eşlerin birbirlerinden beklentilerinden feragat edip, gerçekle tanışma zamanıdır. Bu evrede farklılıklar açığa çıkar ve eşler realite ile zihinlerindeki ideal eş algısı arasındaki ayırımı yapma dönemine girerler. Burada algılamanın derecesi gelecekteki hayal kırıklıklarının şiddetini belirler. Realite, eşlerin birbirlerini zayıflıkları ve güzel taraflarıyla birlikte kabullenmesi ve sevmesi fikrine dayanmaktadır.

Başlarda gözünü açma belirgin ve bilinçli olarak algılanmayabilir. Fakat zamanla olumsuzluklar üzerine odaklaşma ve farkına varma, konu üzerinde yoğunlaşmaya yol açar. Kişi, eş idealizasyonu ve hayal kırıklıkları arasında mekik dokur. Zamanla enerjini çoğunu eşinin ve ilişkinin olumsuz yönlerine harcar. Eğer bu evre geçilemezse, ilişki azalarak diğer evreye geçilir.

- Erozyon :
Çok az kişi gözünü açma evresini başarıyla halleder. Sıklıkla bu dönemi erozyon takip eder. Bir önceki evrede baskılanmış olan acı, hayal kırıklıkları ve kızgınlıklar açığa çıkmaya başlar. Eşiyle olan hayal kırıklıklarının ve hoşnutsuzlukların bilinçli olarak farkına varmaya başlar.
Bu evrede eşler birbirleriyle, iletişimleri olumsuz bazda olsa bile, birbirlerine çok müdahale etme tarzında ilişkidedirler. Birbirlerine karşı özenli davranmaz, derin yaralar açacak tarzda birbirlerini incitirler (Kessler 1975).

- Ayrışma :
Ayrışma evliliğe yatırımın anlamlı derecede azaldığı anlamına gelir. Buradaki baskın tavır umursamazlıktır. Bu evrede çatışmalar üzere yoğunlaşmadan ziyade ilgisizlik gelişmesiyle karakterizedir. Eşlerin aktiviteleri başka alanlara kaymaya başlar. Bu ayrışma eşlerin birinde daha baskın olarak yaşanır. Eşler veya eşlerden biri artık boşanma sonrası yaşam hakkında düşünmeye başlamış ve tek başına yaşama hakkında düşlemler ve planlar kurmaya başlamıştır.

- Fiziksel ayrılık :
"Duygusal boşanma sürecinin en travmatik evresi fiziksel ayrılıktır" (Kessler, 1975). Eşler yalnızlık, anksiyete ve karmaşık düşünceler içine girerler ve yeni kimlik oluşturma gereksinimi hissederler. Boşanmanın başlaması sıklıkla eşlerde suçluluk ve yetersizlik hislerinin oluşmasına yol açar, bu duygular kolaylıkla kızgınlık hislerine dönüşebilmektedir. Suçluluk duyguları; eşine ve çocuklarına ayrılığın verdiği incinme ve acıdan sorumlu olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Oluşan yalnızlık, eşleri yeni ilişkilere iter (Kessler 1975) Kessler eşlerde bilinmeyene yönelik anksiyetenin 3 sebeple geliştiğini ileri sürmektedir:

- Toplumun bilinemeyen tepkisi ve tek yaşamla başa çıkabilecek mi endişesi
- Eski alışkanlıklarından vazgeçebilecek mi endişesi
- Yeni yaşam için kendini düzenleme ve tanımlama kaygısı
Bu kaygılar potansiyel olarak aslında yapıcı niteliktedir, uyumu kolaylaştırır.
- Yas :
"Yas; kızgınlık, incinme, yalnızlık ve çaresizlik duygularını içerir" (Kessler, 1975). Yasta kayıp'ın verdiği psikolojik süreç işler. Eşler birbirlerinin psikolojik varlıklarından kendilerini özgürleştirme çabalarını içermektedir. Önceki ilişkilerin anıları yeni bağımsızlığın başlangıcında kişiyi tehdit eder. Anılar, içeriği ister iyi ister kötü olsun, kişinin güvenini sarsar ve hareketlerini kısıtlamasına yol açar.

Kızgınlık ve depresyon, yas sürecinin ana komponentleridir. Eğer kızgınlık, evlilik döneminde yaşanan acılara yönelik ise yıkıcı olabilmektedir (destructive anger). Eğer kızgınlık şimdiki gerçeklerden kaynaklanıyor, bağımsızlık oluşturma ve yeni ilişkiler geliştirmeye yönelik ise yapıcıdır (Constructive anger).

Depresyon yas sürecinin önemli komponentlerindendir. Bu kızgınlığın başka yansıyan bir tarzıdır. Suçluluğun dışarıya yansıtılan tarzı (externalizing) kızgınlık, internalize (içe yönelik) tarzı depresyondur. Ayrılık tamamen gerçekleşir gerçekleşmez "Frantic yas" depresyona ve ardından hüzne döner. Depresyon işlerliği önlemesine rağmen, hüzün (sadness) önlemez. Yıkıcı kızgınlıktan yapıcı kızgınlığa geçiş ve depresyonun hüzne dönüşmesi ruhsal işleyişin devam etmesi için gereklidir.

- İkinci ergenlik :
Bu evre kendini rehabilitasyon için sıçrama tahtası olabilir. Bu aşamada iyileşme duygusu ve özgürlük için yeterlilik ve hazırlık vardır. Boşanmaya ait kızgınlığın yerini objektif bakış almıştır. Günlük evlilik yaşamının ve boşanma sürecinin verdiği sıkıntılardan kurtulma, kişinin geleceğe yönelik daha iyimser ve gerçekçi bakmasını sağlamaya başlamıştır. Bu evrede geleceğe yönelik kurulan heyecan verici ve büyüleyici düşünceler ergenlikteki yaşantıyı andırmaktadır. Baskılanmış arzu ve istekler yeniden alevlenmiştir. Buradaki tepkiler aşırı bir nitelik kazanabilir fakat sonra dengeye ulaşır.

- Araştırma ve sıkı çalışma :
Bu evrede tekrar oto kontrol oluşur. Kendine ve başkalarına karşı oluşan iç görü, ilave girişim ve araştırmalar için cesaret verir (Kessler, 1975). Önceden tanımlanan amaçlar şimdi özgün ve gerçekçi hal alır. İlişkilerde yeterlilik, pasiflik yerini aktif katılım almıştır. Bu evreye ulaşmış kişiler geçmişe rahatsızlık duymadan bakabilirler.

BOŞANMANIN BAŞLICA ETKENLERİ

Evlilik ,her kurum gibi zaman zaman aksayan yönleri olan bir kurum, bu aksaklıklar giderilemediğinde ise sonuç boşanma oluyor. Nasıl iki insanın birbirini severek evlenmesine etki eden bir çok neden varsa, boşanmalara da neden olan bir çok sebep vardır.

EKONOMİK NEDENLER

Yapılan araştırmalar göz önüne koyuyor ki; ekonomik yönden kalkınmış olan ülkelerde boşanma oranları daha yüksek oluyor. Bunun başlıca nedeni olarak ekonomik kalkınmasını tamamlamış ülkelerde genellikle kadınların da çalışıyor ve dolayısıyla belli bir kişiye bağlı olmadan da hayatlarını kazanabiliyor olmasıdır. Ekonomik bağımsızlığını kazanan kadın erkekle eşit duruma geliyor ve buna uygun davranışlar bekliyor ve eğer evlilikte aradığını bulamazsa boşanma kararını vermek için ekonomik özgürlüğü olmayan kadından daha az düşünmesi gereken sorun oluyor.

İşsizliğin evliliği nasıl etkilediği üzerine üç görüş geliştirilmiştir. İlk görüş, işsizliğin çiftin sahip olduğu maddi ve sosyal destekleri kaybederek çevrenin taleplerini karşılayamamasına ve evlilikteki dengenin bozulmasına yol açtığını ileri sürer. İkinci görüş, işsizliğin doğrudan boşanmaya yol açmadığı, ancak evlilikte varolan gerilimi arttırdığı şeklindedir. Dolayısıyla eşlerin davranışları birdenbire değil, tolerans ve uyum yeteneklerindeki değişikliklerle yavaş yavaş farklılaşır. Üçüncü görüş ise işsizliğin evlilikteki dengesizlik üstünde çok az etkisi olduğunu, hatta işsizliğin eşleri daha fazla dayanışmaya iten bir kriz olarak da görülebileceği doğrultusundadır. Ancak araştırmaların hemen hemen tamamı, işsizlik karşısında kısa süre dayanışma içinde olacaklarını, sorunun kriz boyutlarını aşıp kronikleşmesi halinde ailede dengesizliklerin oluşacağını ortaya koymuştur. Ayrıca işsizlik kişinin aile içindeki statüsünü de etkilediği için rollerde kaymalara yol açabilir, bu da zaten sallantıda olan evliliği daha da tehlikeye atabilir.

Ayrıca kadının kocasından daha prestijli bir işte çalışıyor olması geleneksel kadın-erkek güç dengesini bozarak erkeğin kendini yetersiz hissetmesine yol açıp, evlilikte sorun teşkil edebilir.

EŞLERİN EBEVEYNLERİNİN EVLİLİK DENGESİ

Pope ve Muller (1976), boşanmış ebeveynin çocuklarının da boşanma eğiliminde olduğunu ileri sürmüştür. Ebeveynin boşanmış olmasıyla çocukların boşanma eğilimi arasındaki ilişki üzerinde yoğunlaşan dört görüş vardır. Bunlar :

- Psikopatolojik görüş; Ebeveynin kişilik özelliklerinin, sorunlarının ve uyum becerilerinin genetik yolla çocuklarına geçmesi onların da evliliklerinde benzer sorun örüntüleriyle karşılaşmasına neden olur.
- Ekonomik görüş; Özellikle kadınlar açısından aile gelirinin azalması ve aşağı doğru bir sosyal hareketlilik çocukların eş seçme ve iyi bir evlilik yapma şansını sınırlamaktadır.
- Sosyal öğrenme görüşü; Boşanma öncesinde, evdeki çatışma nedeniyle, evlilik için yeterince sosyalleşememe, cinsiyet rollerinin yeterince öğrenilememesi, boşandıktan sonra da cinsiyet rol modeli olarak ebeveynin yokluğu kişinin yapacağı evliliklerin dengesinin bozulmasına neden olur.
- Sosyal kontrol görüşü; Velayeti üstlenen ebeveynin, çocuğun yetiştirilmesiyle yeterince ilgilenememesi sonucu boşanmış ailelerin çocukları boşanma riski taşıyan evliliklere daha kolay yönelmektedirler.

DİN, MEZHEP YA DA KÜLTÜR FARKLARI

Evlilik birliğinin korunmasını, boşanmanın yasaklanmasını öngören dini inanca sahip kişiler daha az boşanmaktadır. Ayrıca farklı din ve mezhepten olanlar evlilikte dengesizlik ve boşanma sorunlarıyla daha fazla karşılaşır.






ERKEN YA DA GEÇ YAŞTA YAPILAN EVLİLİKLER

Erken yaşlarda, bireyler yeteri kadar olgunlaşmadan alınan evlilik kararları ve eş seçimleri önemli bir sorundur. Birey, yirmili yaşlarda, bedensel olarak, cinsel duygular olarak, sevgi ve şefkat duygularını yaşayabilme açısından, zihinsel işlevleri açısından evliliğe hazır sayılabilir. Ancak bunları da yönetecek soyut düşüncenin gelişimi ve ruhsal olgunluk açısından evliliğe hazır değildir.

Dolayısıyla, yirmili yaşlardaki bir genç evliliğe, içinde bulunduğu gelişimsel dönemin baskın karakterine uygun olarak, dürtüleri, arzuları ve duygularının etkisiyle karar verecektir. Dürtü, duygu ve arzularının etkisi yanında, toplumsal bazı nedenler de aceleci davranmasına, daha uygun birisini beklemeden karşısına ilk çıkan ve uygun olduğunu düşündüğü birisiyle hemen evlenmeye karar verecektir. Bu koşullarda kurulan evliliklerde, evli çiftler evlendikten sonra olgunlaşmaya, gelişmeye devam edeceklerdir. Dolayısıyla, eşlerin birlikte, istikrarlı ve dengeli bir şekilde gelişmeleri ve olgunlaşmaları çok önemlidir. Eşler gelişimsel özellikler açısından birbirinden geride kalmamalıdırlar. Ancak, özellikle ülkemizdeki ekonomik, sosyal ve kültürel eşitsizlikler nedeniyle kadınlar bu açıdan çok avantajsız bir durumdadırlar.

Ayrıca dengeli bir evlilik için gerekli kaynaklardan (duygusal, ekonomik…) yoksun olan bireyler ortaya çıkan herhangi bir stres kaynağından daha derin yaralar alabilir ve evliliklerini sürdürmesi daha da zor olabilir. Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta ise; ergen evliliklerinde evlilik öncesi cinsel ilişki, hamilelik nedeniyle evlenme, okulu bırakma, ebeveynlerden bağımsızlaşamama, yetişkin rol ve sorumluluklarını üstlenememe gibi sorunlar da evlilikte dengesizlik ve boşanma riskini de arttırmaktadır.

Otuz yaşından sonra yapılan evlilikler de boşanma riskiyle karşı karşıyadır. O zamana dek yalnız yaşayan kişi, evlilikle gelen bağımlı yaşama birden bire uyum sağlayamayabilir. Yalnız yaşamın verdiği birtakım alışkanlıkların kemikleşmiş olması, evliliğin gerektirdiği “karşılıklı bağımlı” ilişkinin kurulmasını olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca ileriki yaşlarda evlenecek kişilerin, evlenecekleri kişi ve evlilik ilişkisine yönelik üst düzeyde beklentileri olabilir. Evlilikte bu beklentilerden ödün verilmezse boşanma riski artabilir.

EŞLER ARASINDAKİ CİNSEL SORUNLAR

Eğer kişilerde eşcinsel bir yönelim varsa ve buna rağmen toplumsal baskılar yüzünden evlilik yoluna gidilmişse , sorunu çözümü zorlaşmaktadır. Toplumumuzda sıkça karşılaşılan cinsel sorunlar genellikle daha önce, hatta çocukluk döneminde yaşanan tacizlerle ilişkili olabildiği gibi, aile içinde cinsel bilgilerin ebeveyn tarafından doğru bir şekilde öğretilmeyip, kulaktan dolma yanlış bilgilerden edinilmesi, ailede karşı cins ile iletişimin katı bir şekilde sınırlandırılması ve korkutulması ile gelişebilmektedir. Genellikle cinsel sorunlar kadınlarda vajinismus, anorgazmi; erkeklerde, erken boşalma ve erektil (cinsel organda sertleşmeme) sayılabilir. Gençler genellikle evlendiklerinde karşı cinsle ilk cinselliklerini yaşamakta, bu da aşırı heyecan, performans kaygıları ve korku ile sorunlu cinsel girişimlere yol açmaktadır.

AİLE BÜYÜKLERİ İLE AYNI EVDE OTURMA

Kimi evliliklerde bu konu büyük bir sorun haline gelebilir. Kuşkusuz burada aile büyüklerinin ve eşlerin tutumları oldukça etkilidir. Bu durum aile büyüklerinin veya eşinin kadını hizmet etmesi gereken bir kişi olarak görmesi, aile hayatının çok göz önünde olması gibi… sorunlar yaratabilir ve evliliği daha tam anlamıyla yaşanmadan bitişe sürükleyebilir.

KIRSAL / KENTSEL KESİMDE YAŞAMANIN ETKİSİ

Yapılan araştırmalara göre kırsal kesimlerde boşanma oranı daha düşüktür. Bunun birinci nedeni; kırsal kesimde sosyal kontrolün kentlere göre daha fazla olması ve evli çiftlerin davranışlarının daha dikkatle incelenmesi ve birtakım soysa normların çiğnenmesine karşı daha katı tutumlar geliştirilmesidir. İkinci neden ise; kırsal kesimde yaşayan kadınların, kentsel kesimde yaşayan kadınlara göre ekonomik olarak eşlerine daha bağımlı olmasıdır.
Ayrıca köyden kente yapılan göçler de evlilik dengesini olumsuz yönde etkiler ve bu gerilim boşanmalara neden olabilir.

İLETİŞİMSİZLİK

İletişimsizlik, eşler arasındaki uyumun bozulmasına ve çoğu küçük sorunun büyük krizlere dönüşmesine neden olan en önemli etkendir. Başlıca iletişimsizlik problemleri;
- Karşıdaki kişiyi iyi dinlememe, ona kendini ifade imkanı tanımama.
- Samimiyetten ve dürüstlükten uzaklaşma, yalan söyleme.
- Eşine karşı aşırı müdahaleci, baskıcı ve sınırlayıcı davranma. Eşin her davranışını kontrol etmeye çalışma.
- Çok fazla soru sorma, yersiz şüpheler ve kuruntular.
- Kolay incinme, sık sık sitemlerde bulunma.
- Sorulara cevap vermeme, geçiştirme, yüzeysel cevaplar verme.
- Gerçek nedenleri bilmeden, öğrenmeden suçlamalarda ve yargılarda bulunma.
- Her durumda, daha önceden olup geçmiş olumsuz ve üzücü olayları gündeme getirme ve hatırlatma.
- Olayları ve eşin hatalarını abartılı bir şekilde ortaya koyma.
- İlgisizlik, küskünlük ve uzaklaşma ile cezalandırma.
- Surat asma, olumsuz beden dili kullanma.
- Aile mahremiyetini bozma, aile sırlarını yabancılarla paylaşma.
- Sık sık eşin akrabaları ve arkadaşları konusunda suçlamalarda bulunma ve olumsuz ifadeler kullanma.
- Sorumlulukları yerine getirmekten kaçınma.
- Karşı taraftan daha fazla fedakarlık ve tavizler bekleme

EŞLERİN KİŞİLİK YAPILARININ BİRBİRİNE UYMAMASI

Karşı kutuplar başta birbirini çekse de zamanla aradaki aşkın da eski gücünü yitirmesiyle bu farklar göze batmaya ve bireyleri rahatsız etmeye başlar ve eğer eşler birbirleri için bazı özelliklerinden fedakarlık gösteremezse, denge bozulur ve boşanmalar gerçekleşebilir.

ALDATMA

Aldatma nedenleri :
- Evliliğinde mutsuz olan, beklentilerini bulamayan kişi kolaylıkla aldatabilir.
- Bazı uzun süren hastalıklar, eşin hamileliği, yeni doğum yaptığı aylar erkeğin en çok dışa yöneldiği dönemlerdir. Bir yakının ölümü veya geçirdiği kaza, ölümcül hastalıklarda duyulan büyük üzüntüler, kişiye kendi ölümünü unutturacak yeni bir cinsel ilişkiye, heyecana yöneltebilir. Ayrıca yaşlılık hissi de aldatmayı tetikler.
- Eşinden intikam alabilmek duygusuyla aldatabilir.
- Evlilikte cinsel heyecanların azalması; yeni bir macera ve heyecan arzusu aldatmaya neden olabilir.
- Bazı kişiler eşlerin bu konuda serbest olması gerektiğini, sınırlanamayacağına inanırlar.
- Etik değerleri ve ahlaki değerleri gelişmemiş kişiler daha kolay aldatabilmektedir.


EŞLERİN BİRBİRİNE YETERİ KADAR ZAMAN AYIRAMAMASI / AYIRMAMASI

Gerek iş, gerek çocuklar, gerek başka nedenlerle birbirine zaman ayıramayan ya da ayırmamayı tercih eden çiftlerin evlilikleri boşanmaya bir adım daha yaklaşmış demektir. Eşlerin birbirinden ve aileden bekledikleri doyumu alamamaları, onları bu ihtiyaçlarını karşılamak için başka yönlere başvurmaya iter. Bunun sonucu da iletişimsizlik, kopukluk ortaya çıkar ve eşler arası uyum bozulur.

AŞIRI KISKANÇLIK

Evlilik ancak karşılıklı güvene dayalı ve eşlerin birbirini olan desteği olursa devam edebilir. Aşırı kıskançlık da eşe karşı bu güvenin yeterince olmadığının kanıtıdır ve eşler arası gereksiz çatışmalara ve bağların zayıflamasına yol açabilir.

EŞLERDEN BİRİNİN PSİKOLOJİK SORUNLARININ OLMASI

Psikolojik sorunlar kişinin başkalarıyla ve kendisiyle olan iletişimin zarar görmesidir. Evlilik de bir kurum olduğu ve sağlıklı yürüyebilmesi için iletişimin ön şart olduğunu düşünürsek, psikolojik sorunların aşıladığı zaman eşleri ve evliliği nasıl etkilediğini ve boşanmaya kadar nasıl sürükleyebileceğini tahmin edebiliriz.

ALKOL, KUMAR VE ŞANS OYUNLARINA DÜŞKÜNLÜK

Eğer eşlerden birisi bu tür bir alışkanlık içerisindeyse bunlar maddi, manevi sosyal ve ailesel iletişim sorunlarına yol açabildiğinde evliliği bozmaktadırlar. Bu durumların varlığı çoğunlukla boşanmalara yol açabilmektedir.


EVLİLİĞİN GELECEĞİ

Evliliğin sağlıklı ve dengeli bir biçimde yürütülmesinde eşlerin yaşlarının, evliliğe yönelme nedenlerinin ve eşlerin yakınlarının çok önemli rolü vardır. Erken yaşlarda yapılan evliliklerde evlilik sorumluluğuna erişilmemiş olunabileceğinden boşanma riski fazladır. Aile baskısı gibi olumsuz sebeplerle yapılan evliliklerde de bu risk fazladır. Yakınların çoğunun evliliği onaylaması evliliğin mutlu bir evlilik olma olasılığını arttırır. Evliliğin geleceğini belirleyenlerden biri de evlilik ilişkisinin niteliğidir. Eşlerin karşılıklı sevgi, anlayış ve dayanışmasını içermeyen bir evlilik, eşler arsında anlaşmazlığa yol açar. Eşlerin birbirlerine destek olması sağlıklı bir evlilik ilişkisi açısından büyük önem taşımaktadır.

BOŞANMA AŞAMASI

Evliliklerde ortaya çıkan çeşitli sorunların aşılamaması, geçimsizliğin büyük boyutlara ulaşması durumunda, eşlerden birinin ya da her ikisinin boşanmayı düşündükleri ve bu düşünce doğrultusunda adım attıkları aşamaya boşanma aşaması deriz. Boşanmaya karar verilmesiyle bu aşama başlamaktadır.


1) BOŞANMAYA KARAR VEREN TARAF VE TEPKİLER

Kadının boşanma kararı karşısında kocanın davranışı : Kadınların boşanmaya yönelik kararı karşısında kocaların aldırış etmeme veya kabul etme şeklindeki davranışlarının oranı yüksektir. Bu durum evlilik sürecinde eşler arasındaki duygusal bağların çözülmesi, eşlerin birbirine yabancılaşmalarıyla bağlantılı olabilir.
Karısının kendi isteğine uygun davranmadığı durumlarda tehdide yönelen kocanın, boşanmaya karar - vermesi karşısında da aynı araca başvurduğu görülür. Kocalar eşlerinin kararını tehdit yoluyla değiştirme çabası içersindedir.

Kocanın boşanma kararı karşısında kadının davranışları : Boşanmaya kocası karar veren kadınların çoğu ya bu durumu kabul eder ya da ikna yoluyla caydırmaya çalışır. Aldırmama ya da tehditle caydırma çok fazla görülmez. Bu durum kadının kendini çaresiz, yoksun hissetmesinden kaynaklanabilir. Özellikle alt sosyo- ekonomik kadınlar boşandıktan sonra bu durumlarının iyice kötüye gideceğini düşünüp iknaya yönelebilirler.

Evliliğin sonlanmasını talep etmeyen tarafta sorgulama başlayabilir. 'Neden ben?' diye düşünür, inanamaz, inkar eder, öfke, depresyon ve kabullenmeden oluşan bir süreçten geçebilir. Özellikle boşanma süreci ani, beklenmedik ya da gurur kırıcı ihanet gibi olayları içeriyorsa yaşananlar ve duygular daha da sarsıcı bir boyutta geçebilir. Ayrılık kararını isteyen taraf suçluluk hissederken diğer tarafta tek edilme ve sevilmeye layık olmama gibi duygular besler. Boşanmanın ilk yılı yetişkinler için oldukça zordur. Hem erkek hem de kadın kendine duyduğu güveni kaybeder, yalnızlık ve izolasyon duyguları hakimdir. Yetişkinlerde yorgunluk, bitkinlik, depresyon ve genel somatik şikayetler görülebilir. Bunlar kişinin aile değişikliği ile baş etmekte zorlandığını gösteren bilgilerdir.


Boşanma kararı karşısında yakınların davranışları : Gerek evliliğin başlangıcında gerek evlilik sırasında ve gerekse evliliğin sona ermesi aşamasında akrabaların belli ölçüde müdahalesi vardır. Zamanla geçimsizlik nedenlerinin ortadan kalkmaması, eşler arasındaki uçurumun büyümesi yakınlarında boşanmayı onaylamasına sebep olur.

ÇALIŞAN KADIN İÇİN BOŞANMA VE BOŞANMANIN GETİRDİKLERİ

Türk kadınlarında çalışan kadınların boşanma oranının çalışmayanlara göre altı kat fazla olduğu saptanmıştır. Çalışan kadınların profesyonel alan ve evinde iki farklı role sahip olması, her iki yönde de başarı sağlamasını güçleştiriyor. Çalışan bayandan hem başarı, hem, anne, hem sadık bir eş, hem de bakımlı olmaları bekleniyor. Bu durum kadınların çalışma saatlerine uyum göstermede ve verimlilikte problem yaşamasına yol açıyor. Çalışan kadının eşinden daha başarılı olması da sorunlara neden olabiliyor. Eğitimi ne düzeyde olursa olsun duygusal zekasını geliştirmeyen insanlar evlilikte sorun yaşıyor. Eğitim düzeyi ile boşanma artışı paralellik gösteriyor. Çalışan kadınlarda geriye dönüş oranı da az oluyor.

2) ENDİŞE VE ANLAŞMAZLIK KONULARI

Boşanma sırasında kadını endişelendiren konular :

- Ekonomik sıkıntı
- Geleceğin belirsizliği
- Velayet
- Davanın uzaması
- Kocanın tehditleri
- Toplumun olumsuz tutumları
- Çocukların geleceği

Ekonomik sıkıntı : Kadının işi olmaması ya da az gelirli bir işi olması boşandıktan sonrası için endişe yaratabilir. Aile desteği olup olmaması ya da olsa bile bu desteğin kısıtlı olma ihtimali kadını düşündürür.
Geleceğin belirsizliği : Yaşamının temel gereksinimlerini karşılayamayacağı düşüncesi ya da "tek başına" kaldığını düşünmek kadını endişelendirebilir.

Velayet : Her sosyo- ekonomik düzeydeki kadın için önemli bir konudur. Kadın maddi gücü azda olsa çocuklarını kendi yanında ister.

Davanın uzaması : Nafaka, çocukların velayeti, mal paylaşımı, kadının boşanmak istemeyişi gibi konular başlıca anlaşmazlık konularıdır.

Toplumun olumsuz tutumları : Toplumda boşanmış kadınlara olumsuz bakıldığını gören kadın bu yönde endişe duyabilir.



3) MAHKEME KARARI

Son aşama mahkeme tarafından boşanmaya karar verilmesidir. Böylece eşler yasal olarak da ayrılırlar. Mahkeme kararı açılan davada ileri sürülen nedenle ilişkilidir; bu yüzden nedenler önemlidir.
Nedenler :
- Şiddetli geçimsizlik
- Terk
- Akıl ve ruh sağlığı
- Cana kast ve fena muamele
- Cürüm ve haysiyetsizlik
- Zina
Yapılan araştırmalarda şiddetli geçimsizlik nedeniyle açılan davaların çok oluşunda gerçek nedeni açıklamaktan kaçınmanın payı olduğu görülür. Boşanmaya karar veren eşler anlaşarak veya birinin baskısıyla gerçek nedeni gizleyip 'geçimsizlik' gibi genel ve az tartışma konusu yapılacak bir nedenle dava açabilirler.
Gerçek nedenler :
- Eşlerden birinin evlilik dışı ilişkisi
- Kuma getirme
- Taraflardan birinin kısır oluşu
- Zina iftirası
- Taraflardan birinin sapık ilişki isteği

BOŞANMA SONRASI

1) ESKİ EŞE KARŞI DUYGULAR

Boşanmış kadınların bir kısmı eski eşlerine karşı tamamen kayıtsızdır. Eski eşe kayıtsız kalmayan kadınların çoğunluğunun duyguları olumsuzdur, olumlu duyguları olanların sayısı ise oldukça azdır. Kadınlar genellikle eski eşlerine kızgınlık ve nefret duymaktadırlar.

Olumsuz duyguların sebepleri :
- Boşanma sebebi
- Evlilikte fiziksel istismar olması
- Evlilikte olumsuz duyguların olması
Bohannan'ın "Duygusal Boşanma" görüşü kayıtsızlığa sebep olarak düşünülebilir. Boşanmanın üstünden geçen süre ile kadının duyguları arasında önemli bir ilişki vardır. Olumlu duyguları olan kadınların sayısı yıllara göre dağılımda azdır. Olumsuz duygular ilk yıllarda çokken yıllar geçtikçe azalmaktadır. Kayıtsızlık ise yıllar geçtikçe artmıştır.



2) SORUNLAR

Boşanma çeşitli sorunları da beraberinde getirebilir. Bu sorunları sıralayacak olursak;
- Ekonomik sıkıntı
- Çocukların geleceğinin belirsizliği
- Yalnızlık
- Yeni bir evlilik yapamama
- Çocukların sorunları
- Kadının geleceğinin belirsizliği
- Çocuklara duyulan özlem
- Ruhsal sıkıntı
- Bedensel hastalık
- Toplumun kötü gözle bakması

BOŞANMIŞ KADINLARA GÖRE ÖNEMLİ SORUNLAR

Boşanmış kadınların karşı karşıya oldukları sorunlar yakınlarının yanı sıra toplum tarafından da desteklenmelerini gerektirecek yoğunluktadır. İlk sırada ekonomik sıkıntı vardır. Nafaka ile ilgili sorunlar, akrabaların desteğinin yetersiz kalması, kazandıkları paranın yetersiz oluşu alt sosyo- ekonomik düzeydeki kadınların sıkıntı çekmelerine sebep olur.

İkinci sırada çocuklara ilişkin sorunlar vardır. Bu sorun çocukların geleceğinin belirsizliğini , onların sorunlarını ve onlara duyulan özlemi kapsar. Ekonomik sıkıntıda olan kadın çocuklarının geleceği için endişelenebilir. Bunun yanında babanın 'otorite' figürü olması kadını hem 'anne', hem de 'otorite' figürü olma konusunda endişelendirebilir.

Yalnızlık da önemli sorunlardandır. Yalnızlık büyük oranda eski arkadaşlık bağlarının gevşemesi ya da kopmasıyla, akraba desteğinim yetersiz kalmasıyla ilişkilidir. 'Eş' kimliğinden yoksun kalan kadın kendini amaçsız, yararsız görebilir. Bu yalnızlığını arttırabilir.
Yeni bir evlilik yapamamak da önemli sorunlar arasındadır. Boşanmış kadın hele çocuğu da varsa toplum tarafından evlilik için tercih edilmemektedir; ancak toplumun olumsuz tutumundan ya da ekonomik sıkıntıdan kaçmak amacıyla evlenmek ister.

Eski Eşle İlgili Sorunlar : En fazla sıkıntı yaratan sorunlardan biri eski eşle ilişkidir.
Eski eşle ilgili sorunlar :
- Nafaka vermemesi veya aksatması
- Çocuklarla ilgilenmemesi
- Tehdit etmesi
- Çocuklara anneyi kötülemesi
Özellikle alt sosyo-ekonomik düzeydeki boşanmalarda nafaka önemli bir sorundur. Babanın çocuklarla ilgilenmemesi kadının üstündeki sorumluluğu arttırdığından sorun olmaktadır. Evlilikte tehdidi kullanan kocalar boşanma sonrası da buna devam etmektedir. Çocuklara anneyi ya da babayı kötüleme eski eşler arasındaki ilişkiyi gerginleştirerek çocuğu da yansır.
Davranışsal ve Ruhsal Sorunlar : Araştırmalarda boşandıktan sonra zamanla azalmakla beraber, on yıl ve daha uzun süre kendini kötü hissedenlerin önemli bir oranı oluşturduğu görülmüştür.

Boşandıktan sonra görülen davranışsal ve ruhsal sorunlar :
- Sıkıntı ve huzursuzluk
- Uykusuzluk
- Yorgunluk ve bitkinlik
- Dikkati toplayamama
- Yaşamdan zevk almama
- Gelecekten korkma
- İntihar düşüncesi
- Yakınlarla geçinememe
- Sigara, içki içme
- Kendini beğenmeme

Sosyal yaşamda akraba ve arkadaş ilişkilerinde, ebeveyn olma rol ve sorumluluklarındaki değişiklikler, bozukluklar, ekonomik güçlükler, geleceğe yönelik beklenti ve umutların sarsılması sorunları arttırır.

Genel olarak boşanma, sıkıntı ve huzursuzluk hissedenlerin önemli bölümünü bu duygudan kurtarmıştır; ancak boşanmanın getirdiği sıkıntılarda vardır. Evliyken uykusuzluk çekenlerin çoğunluğu boşanmayla bu sorundan kurtulmuştur. Evlilik ve boşanma sonrasında yalnızlık, yorgunluk, bitkinlik, dikkati toplayamama, gelecekten korkma, intiharı düşünme sorunları açısından önemli farklar bulunmuştur. Evliyken intihara girişme evliliğin niteliğinden kaynaklanabilir. En fazla belirtilen intihar girişimi sebepleri; kocanın bazı davranışları, mutsuzluk ve ekonomik sıkıntıdır. Genel olarak psikiyatriste en fazla boşandıktan sonra gidilir. Evlenmeden önce gidenlerin sayısı azdır; çünkü kadınlar daha çok evlilik ve boşanma sonrası karşılaştıkları sorunlarla başa çıkamamaktadırlar.

Sosyal Sorunlar : Boşanma kadınların akraba, arkadaş ve çevreyle ilişkilerinde önemli değişiklikler yaratır. Bunlardan bazıları kadın tarafından benimsenirken bazıları kadının yeni statüsüne uyum sağlamasını zorlaştırır.


1- Aile ve Boşanmış Kadın
Boşanmış kadına karışılması, baskı yapılması akrabalarla ilişki açısından sorun olmaktadır. Boşanmalarının üzerinden beş yıla dek süre geçmiş olan kadınlara aileler daha fazla karışmaktadır. Aynı şekilde 19- 28 yaş arasındaki kadınlara daha fazla karışılmaktadır. İleriki yaş kesimindeki kendi yaşamlarına ilişkin inisiyatifi ellerinde bulundurmaları, genç boşanmış kadınlara göre daha az ilgi çekmeleri bunun sebebidir. Toplumdaki olumsuz bakış açısı sebebiyle aileler kızlarına baskı yapabilmektedir. Diğer bir baskı sebebi de yeni bir evlilik yapması üstüne olabilmektedir.

2- Arkadaş Çevresi ve Boşanmış Kadın
Boşanmayla birlikte kadının sosyal çevresinde daralma olabilir. Ancak boşanmış kadınlar böyle bir zamanda arkadaş desteğine ihtiyaç duyarlar. bu dönemde arkadaş desteğinden yoksun olmak kadını oldukça bunaltabilir. Boşanmış olan kadının arkadaşları onu kendi evlilikleri için bir tehdit olarak görebilir, bu yüzden ondan uzaklaşabilirler. Bunun yanında sadece evlilikle ilgili konular üstüne kurulan arkadaşlıklarda bitebilir.

Boşanmış kadınların yine boşanmış kadınlarla arkadaşlık kurmayı istemelerinde rahatlama isteği, güçlü hissetme isteği, başkalarının deneyimlerinden yararlanma isteği, yalnızlık hissetmeme isteği söz konusudur. boşanmış kadının kendisi gibi boşanmış kadınlarla görüşmeyi istememesi de söz konusudur. bunun sebepleri yararı olmayacağı inancı, sırlarını anlatmaktan çekinme, akrabaların ve eski arkadaşın yeterli olduğunu düşünmeleridir.

3) TOPLUM VE BOŞANMIŞ KADIN

Boşanma sonrası yaşama uyumu etkileyen önemli bir faktör toplumun olumsuz tutumlarıdır. Boşanmış kadınların 'kolay arkadaşlık kurulabilecek, macera arayışı içinde olan, evlilikler için tehdit olan' kadınlar olarak algılanması toplumu uyumsuz tutum ve davranışlara iter.

Boşanmış kadınların çevrelerinin kendilerine bakışı nasıl algıladıkları da önemli bir konudur. Çevredekiler kadına acıyabilirler. Bunda kadının maddi manevi kayıplarının yanı sıra yalnız başına çocuklarından sorumlu olması, aile reisliğini üstlenmesi, çalışması gibi etkenler vardır. Boşandıktan sonra çevrenin bakışının değişmesinden etkilenen kadınlar en fazla morallerinin bozulduğunu, sonra gururlarının kırıldığını söylemişlerdir. Yakınlarla aralarının açılması ve çevreyi değiştirme daha az etkilidir. Boşandıktan sonra sosyal ilişkilerdeki değişikliğin kadını duygusal açıdan sarstığı, strese ve pek çok depresif belirtiye yol açtığı saptanmıştır.

Boşanmış kadınlar toplumdan manevi destek, ayrımcı ve damgalayıcı davranılmaması, anlayış gösterilmesi, kötü gözle bakılmamasını istemektedir.

SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE UZMAN ELEMANLARA BAŞVURMA İSTEĞİ

Çeşitli psiko-sosyal ve ekonomik sorunları olan boşanmış kadınlar bu sorunların aşılabilmesi için yakınlarının yanı sıra sosyal hizmet uzmanı, psikiyatrist ve psikolog gibi uzmanlaşmış elemanların desteğine gereksinim duymaktadırlar.

Yapılan araştırmalar boşanmış kadınların gerek kendilerinin gerekse bakmakla yükümlü oldukları kişilerin karşı karşıya kaldıkları ekonomik, psiko- sosyal nitelikteki sorunlardan dolayı bunaldıklarını kendilerinin sorunlarını çözmede yetersiz kaldığını; bu yüzden bu tür sorunların çözümü için yardımcı olabilecek elemanlara gereksinim duyduklarını göstermektedir.

Orta ve üst seviyedeki boşanmış kadınlar sorunlarının çözümlerini bulabilir, yardıma ihtiyaçları olduğunu daha rahat anlayabilirken alt sosyo- ekonomik seviye deki boşanmış kadınlar yetersiz kalabilmektedir. Bunda böyle bir şeyin yarar sağlamayacağı, sorunlarını kendisinin çözebileceği inancı ve sırlarını başkasına açıklamak istemeyişi etkilidir. boşanmanın üstünden uzun süre geçmesi halinde kadınlar ya sorunlarını çözmüş ya da kanıksamış olduklarından profesyonel yardıma ihtiyaç duymamaktadırlar.

BOŞANMIŞ KADININ KENDİNİ GÜÇLÜ HİSSETMESİ

Boşanmış kadınların çoğu evliliğe kıyasla kendilerini daha olumlu değerlendirmektedir. Kadınların çoğu kendine güven, ifade edebilme becerisi, sosyal ilişkiler, güçlüklerle mücadele gücü açısından kendilerini daha yeterli görmektedir.

Boşanmış kadınlar evliyken sözel ya da fiziksel istismara uğramamışsa kendilerini olumlu değerlendirebilmeleri daha kolay olur. Kendine bağımsız bir yaşam kurduğu için dirençli olur. Kendi kendine yetebilme kişiliğini geliştirir ve kendini huzurlu hissetmesini sağlar. Ayrıca boşanma kararını eşiyle veren kadın daha huzurludur. Boşandıktan sonra kadınların kendilerini güçsüz hissetmelerinin temel nedeni yalnızlık ve ekonomik sorunlardır.

Yapılan araştırmalara göre;
- Orta yaş civarı olanlar,
- Çalışma durumu olanlar,
- Çocuklu olanlar,
- Boşanmasının üzerinden daha uzun süre geçmiş olanlar,
- Boşanmaya kendisi karar verenler,
- Çevrenin olumlu bakışıyla karşılaşan kadınlar kendilerini güçlü hissetmektedir.

YENİ EVLİLİK VE BOŞANMIŞ KADIN

Araştırmalar boşanmış kadınların çoğunun yeni bir evliliği istemediğini göstermektedir. Yeni evliliğin zor bulunması, eski evliliğe ilişkin izlenimler bunun nedenleri arasındadır.
Boşanmış kadınların yeni evliliği zor bulma nedenleri :
- Yeni evliliğin kötü gideceğinden korkma,
- Hata yapmaktan korkma,
- Erkeklerin boşanmış kadınla evlenmeyeceğini düşünme,
- Erkeklerin çocuklu kadınla evlenmeyeceğini düşünme,
- Evliliğin sorumluluğunu taşıyamayacağını düşünme,
- Çocukların istememesi,
- Akrabaların istememesi olarak sıralanabilir.

BOŞANMANIN ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Boşanma hiç kuşkusuz çocukların başına gelebilecek en sarsıcı olaylardan birisidir ve potansiyel olarak onların gelişmelerini ciddi bir biçimde etkileyecek bir dizi değişikliği de beraberinde getirmektedir. Potansiyel bir durumdur, çünkü boşanmış bir ailenin bireyi olarak yaşamak kaçınılmaz olarak çocuklara zarar veren bir durum değildir. Önemli olan anne ve babanın evliliklerinin sona ermesini nasıl karşıladıkları, boşanmadan sonra hayatlarını ve ilişkilerini nasıl sürdürdükleri ve çocuklarıyla ilgilenmeye devam edip etmedikleridir.

Ailenin parçalanmasına aynı yetişkinler gibi çocuklar da değişik duygusal tepkiler gösterir. Anne babanın çocuğun bu duygularını su yüzüne çıkarmasına izin vermesi gerekir. Çocuğa ayrılık süresinde ve sonrasında duygularını ifade etme şansı tanınmaz ise daha sonraki dönemlerde çocukta depresyon, ayrılma bunaltısı, bunaltı, kişilik sorunları ve dikkat eksikliği belirtileri karşımıza çıkabilir. Kriz dönemi sayılan bu dönemde ebeveynin kendi duygusal yoğunluğu içinde çocuğun duygusal boşalımını sağlayacak yollar bulması ve bu konuda çocuğa yardımcı olması gerekir.

Aşağıda, boşanma gibi son derece ciddi bir sürece maruz kalan çocukların gösterebileceği tepkiler belirtilmiştir:
- Korku
- Kötü Hissetme
- Öfke ve Kızgınlık
- Suçluluk
- Yalnızlık Duygusu
- Reddedilme
- Gerileme
- Uyku Sorunları
- Mastürbasyon
- Okul Sorunları
- Bedensel Yakınmalar
- Yeme Sorunları
- Anne babanın tekrar bir araya gelmesini isteme


SEVİLEN EBEVEYNİN KAYBINA TEPKİLER
Disforik tepkiler Diğer bakım vericiye tepkiler Dışa vuran Tepkiler
Acı ve umutsuzluk Kendini rahatlatma Bağımlılık Kayıp korkusu Kızgınlık Huzursuzluk
Bebeklik Kederli, ağlayan, yasta, apati Parmak emme, oyuncaklarına sarılma Yapışkanlık Ayrılık kaygısı Ayrımsız öfke Ajitasyon
Okul öncesi Ağlama (fakat azalmış), üzüntü, çekilme Mastürbasyon Yapışkanlık, bakım görme arzusu Ayrılık kaygısı Oyunlarda kızgınlık ve öfkenin dışa vurması Ajitasyon
Orta Çocukluk Ağlama, üzüntü Yapışkanlık, mızmızlanma, bebeksi konuşma, bağımsızlık Okul fobisi İtaatsizlik, okuldan kaçma, suç işleme Huzursuzluk, okul başarısında azalma
Ergenlik Gözü yaşlılık, üzüntü, bitkinlik Okul fobisi Asilik, kavgacılık, kabalık, ilaç kötüye kullanımı, içki kullanma, evden kaçma, seksüel aktlar Huzursuzluk, okul başarısında azalma




BOŞANMA KARARI ÇOCUĞA NASIL ANLATILMALI?

Ayrılma kararı elbette çocuğu incitir ve bu incinmeyi yok etmek mümkün değildir. Ancak bu haberin nasıl verildiği tepkilerin şiddetinin azalmasında yardımcı olur.
Çocuklarla boşanmayla ilgili konuşmaya karar verildiğinde ebeveyn üç amaca ulaşmayı hedeflemelidir:
- İki ebeveynin de sevgisinin süreceği konusunda güven vermek
- Kesinlikle suçlu olmadığını belirtmek
- Hayatında olabilecek değişiklikleri net olarak açıklamak

Yapılması Gerekenler:

- Bütün çocuklarla aynı anda konuşulmalı
- Direkt olunmalı
- Dürüst olunmalı
- Çocuk, hisleri hakkında konuşması için yüreklendirilmeli
- Endişeleri dikkatle dinlenmeli
- Çocuk, boşanma olayının sona ereceği ve annesiyle babasının tekrar mutlu yuvasına kavuşacağı düşüncesinden vazgeçirilmeli
- Boşanmanın onun hatası olmadığı sıkça tekrarlanmalı
- İki ebeveynin de onu çok sevdiği ve her zaman seveceği anlatılmalı

Yapılmaması Gerekenler:

- Boşanma, açık kapı bırakılmayacak biçimde söylenmeli
- Suç kesinlikle onun olsa bile eski eş suçlanmamalı
- Eski eş kötülenmemeli
- Çocuklardan asla bir tarafı seçmeleri istenmemeli
- Çocuklardan duygusal destek istenmemeli
- ‘Güçlü ol, bize ne kadar dayanıklı olduğunu göster’ gibi cümlelerle duygusal ifadelerini söylemeleri engellenmemeli
- ‘Zaten babanı/anneni pek fazla görmüyordun’ gibi cümlelerle kaybı küçümsenmemeli.

BOŞANMA VE SOSYAL HİZMET MÜDAHALESİ
BOŞANMANIN SOSYAL HİZMET AÇISINDAN ANLAMI

Boşanma, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda giderek daha sık görülen; birey, aile ve toplum açısından çeşitli sorunlara yol açan bir olgudur. Bu olgunun sosyal hizmet mesleği açısından dikkati çeken ilk özelliği sosyal bir damgayı (stigma) içermesi ve belli bir düzeyde de olsa yabancılaşmayı yansıtmasıdır. Hemen hemen her toplumda evliliklerin dengeli ve kararlı bir biçimde sürmesi temel normlardan biridir. Sosyo-kültürel açıdan böylesine kabul gören bir normdan sapma, toplumun bazı üyeleri tarafından tepki ve hoşnutsuzluğa karşılanmaktadır (Best ve Lunckenbil 1982). Bu açıdan boşanma bir “sapma” olarak görülebilmekte ve dolayısıyla damgalanabilmektedir. Bu damgalanma, boşanmış bireylere hatta onların çocuklarıyla akrabalarına yönelik çeşitli sosyal önyargıları kapsamaktadır (Chiancola 1978). Boşanmayla birlikte oluşan kimlik krizine, ekonomik sıkıntıya, velayete nafakaya, malların paylaşılmasına ilişkin sıkıntıların yanı sıra başkalarına en çok ihtiyaç duyulan dönemde toplumun olumsuz tutumlarıyla karşılaşmak boşanmış kişileri büyük ölçüde sarsmaktadır. Bu nedenle sosyal hizmetler açısından boşanmaya yaklaşım psiko-sosyal ve ekonomik bir bütünlük taşımalıdır.

Sosyal hizmet mesleği açısından boşanma bir “sapma” değil rahatsız edici olmakla birlikte; belirli koşullar altında doğal görülmesi gereken bir “ayrılık” dır (Chiancola 1978). Bireyler başkalarıyla ilişkilerinde zamanla beklentilerini değiştirebilir. Üstelik yaşadıkları sosyo-kültürel ortamda ilişkilerini etkileyebilir. Bir evlilik ilişkisi bu açıdan değerlendirildiğinde, bireysel ihtiyaç ve beklentilerle, sosyal beklentiler arasındaki dengenin ciddi biçimde bozulması halinde, bireyin tolore edemeyeceği düzeyde stresin oluşacağı söylenebilir. Bu tür bir stres, çeşitli uyum davranışlarının geliştirilmesine yol açmaktadır. İlişkiyi korumaya yönelik uyum çabaları başarısız kaldığında eşler boşanmayla sonuçlanabilecek bir ayrılma sürecine girebilir. (Senger – Dickinson ve Stewart 1987)
Boşanmaya yönelik sosyal hizmet müdahalesi, özellikle sosyal kişisel çalışma ve sosyal grup çalışması yöntemlerinin boşanmış bireylere ve yakınlarına yönelik olarak ve ustaca kullanılması gerekmektedir. İster kişisel düzeyde olsun ister grup düzeyinde olsun, boşanmış bireylere ve/veya onların yakınlarıyla çalışırken göz ardı edilmemesi gereken birtakım ilkeler vardır. Bunlar;

- Duyguların denetlenmesi
- Kişisel değerlerin görüşmelere yansıtılmaması
- Güçlükler karşısında destek olunması
- Sosyal ön yargılardan arınmış olması
- Bireylerin boşanma sürecinin hangi aşamasında olduğunun bilinmesi

Sosyal hizmet uzmanı boşanmış bireylerle çalışırken öncelikle aile ve evliliğe ilişkin kendi değerlerini görüşmelere yansıtmamaya, farklı görüş ve davranışlar karşısında duygularını denetlemeye özen göstermelidir.

Sosyal hizmet uzmanı, her boşanmanın çocukların psiko-sosyal gelişimini mutlaka olumsuz etkileyeceğini düşünmemelidir. Kuşkusuz önemli bir yaşam krizi olarak boşanma, çocuklar üzerinde etkilidir. Sürekli çatışmanın hatta şiddetin olduğu; eşlerin birbirlerine ve evlilik kurumlarına ilişkin tüm saygılarını yitirdikleri sağlıksız bir aile ortamında yetişmekte olan çocuklar, bu durumdan çok daha olumsuz etkilenirler.

Boşanmaya yönelik bir çalışmada, sosyal hizmet uzmanı boşanmadan mutlaka eşlerden birinin sorumlu olduğunu düşüncesine saplanmamalıdır.

Bireylere karşılaşabilecek güçlükler açıkça belirtilmeli, ayrıca sosyal hizmet uzmanı, toplumun çeşitli kesimlerinde olduğu gibi, boşanmayı ahlak dışı veya en azından nevrotik bir durum olarak görürse boşanmış bireyleri de bu açıdan değerlendirebilir. Böyle bir değerlendirme, bu bireyleri daha başlangıçta uyumsuz, başarısız olarak damgalanmasına ve dolayısıyla onların sağlıklı bir iletişim kurmamasına neden olacaktır.





SOSYAL KİŞİSEL ÇALIŞMA

Boşanmış bireylerin karşı karşıya olduğu psiko-sosyal sorunlar, çok yönlü bir sosyal hizmet müdahalesini gerektirmektedir. Böyle bir müdahalede sosyal hizmet mesleğinin başlıca yöntemlerinden biri olan sosyal kişisel çalışma büyük önem taşımaktadır.
Çalışmanın başarılı olabilmesi, temel amaçların net olarak belirlenmesine bağlıdır. Bunlar şöyle sıralanabilir:

- Eski eşe ilişkin duyguların denetim altına alınması
- Kayıp duygunun ve yasın yaşanması
- Kendine yeterlilik ve bireysel destek sisteminin işletilmesi
- Sosyal destek sisteminin işletilmesi
- Kimlik bunalımının aşılması
- Yeni bir işlevsellik düzeyine ulaşılması

SOSYAL GRUP ÇALIŞMASI

Bilindiği gibi boşanma yalnızlık, güvensizlik, başarısızlık,toplumdan soyutlanmış olma gibi çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Boşanmış bireyler hem ekonomik durumlarında, hem sosyal ilişkilerindeki değişikliklerle mücadele edip bu değişikliklerin gerektirdiği koşullarla uyum yapmaya çalışırken bu sorunlar nedeniyle büyük ölçüde yıpranmaktadır.

Bireyin, kendisi gibi boşanmış olduğu başkalarıyla kuracağı arkadaşlık duygusal ve fonksiyonel bir zorunluluk olmaktadır.

Wiseman (1975) boşanmış bireylerden oluşan gruplar boşanmaya uyum açısından bireye önemli ölçüde destek olmaktadır. Böyle bir gruba katılanlar, benzer duyguları ve sorunları başkalarının da yaşadığını kavramaktadırlar.

Genel olarak, boşanmış bireylerden oluşan gruplarda, sosyal hizmet uzmanı,üyelerin boşandıktan sonra karşılaştıklar sorunları kavrama ve çözme becerilerini geliştirmeye;üyelerin stresli bir dönemde ihtiyaç duydukları duygusal desteği bulmalarına ve sağlıklı bir işlevselliğe ulaşmalarına yardımcı olacak ortamı sağlamayı amaçlamaktadır.

Sosyal hizmet uzmanının, grupta bilgisinin yayılması ve paylaşılmasını kolaylaştırıcı rolü vardır. Bu açıdan, yeni bilgileri içeren okuma parçalarının grupta okumasını ve tartışılmasını sağlayabilir. Böylece üyeler boşanmanın duygusal yönleri, çocuklar üzerindeki etkileri, yasal konular, karşı cinsle ilişkiler , sosyal ve ekonomik destek kaynakları konusunda tartışabilirler. Bu tartışmalar ve duyguların paylaşılması, boşanmaya uyum sağlamak açısından önemlidir.

Grubun destekleyici ortamda olumlu ve olumsuz duygular açığa dökülerek üyelerin,bunları tek başına taşımasının yarattığı gerginlikten kurtulmalarını sağlanır.

Grupların önemli bir işlevi de psiko-terapötik kazançlar sunmalıdır. Bu açıdan başlıca amaçlar;

1. Grup üyelerine , benlik imajlarını düzeltmek ve tek başına bir yaşama yönelmelerini kolaylaştırmak yoluyla kimlik bunalımını aşmalarına yardımcı olmak
2. Ortak sorunların ve ilgilerin paylaşıldığı destekleyici bir ortam oluşturmak
3. Yeni uyum kalıplarının geliştirilmesiyle yeni bir dengeye ulaşmalarına yardımcı olmak

TÜRKİYE’DE BOŞANMA

Türk Medeni Kanunundaki düzenlemelerin boşanmaları kolaylaştıracağı; dolayısıyla boşanma oranının nispeten yükselteceği düşünülmektedir. Bununla birlikte kadının ekonomik bağımlılığı, İslami değerlerin, gelenek göreneklerin, aile yapısının etkisiyle büyük bir olasılıkla Türkiye’de boşanma oranı, gelişmiş batılı ülkelerde görülen boşanma oranlarına ulaşamayacaktır.
Batı toplumlarında boşanma oranlarının yıldan yıla artış göstermesine karşılık Türkiye’de boşanma oranı, genel nüfus içinde %001’e dahi ulaşamamıştır. Üstelik Türkiye bu oranla yalnızca batılı ülkelerden değil tüm komşu ülkelerden ve çeşitli Orta Doğu ülkelerinden de geridir (DİE 1989)

TÜRKİYE’DE BOŞANMALARIN İSTATİSTİKSEL ÖZELLİKLERİ

DİE 1988 yılı verilerine göre Türkiye’de boşanmaların %43.63 ilk beş yıl içinde %24.43ise 6-10 yıl içinde gerçekleşmiştir. Bunların ardından %12.56 11-15 % 17.22 16+ yıl içerisinde gerçekleşen boşanmalar gelmektedir. Bir yıldan az süre içinde gerçekleşen boşanmalar son derece düşük orandadır.

Hem kadınlar hem de erkekler açısından boşanmalar içinde okur yazarlar en yüksek orandadır (%97.62). okur yazar olmayanların oranı ise %2.38’dir. okur yazarlar içinde boşananların%58.64 ilk okul, %19.86 orta okul ve dengi mezunları, %13.17 lise ve dengi mezunları, %5.56 bir öğrenim kurumundan mezun olmayanlar, %2.87 yüksek okul mezunlarıdır.

Boşanan çiftlerin %42.68 çocuksuzdur. Bunu sırayla %24.01 bir, %17.75 iki, %8.29 üç, %7.07 dört ve daha fazla çocuklular izlemektedir.

Kadın ve erkeklerin %90.23 geçimsizlik nedeniyle boşanmıştır. Bunu sırayla %5.05 terk, %1.87 zina, %0.57 cürüm ve haysiyetsizlik izlemektedir. Diğer kategorisindeki nedenler ise %1.59 oranındadır.

BOŞANMA ORANININ DÜŞÜK OLMASININ SOSYO-EKONOMİK NEDENLERİ
Türkiye’de boşanma oranını çok düşük olmasının nedenleri:
- Ülkenin ekonomik ve tarımsal gelişmişlik düzeyi
- Kadının çalışma yaşamındaki konumu
- Dini inançlar
- İmam nikahlı evlilikler
- Kırsal kesim değerleri
- Toplumsal tutular

BOŞANMIŞ KİŞİLERE YÖNELİK ARAŞTIRMA HİZMETLERİ

Türkiye’de boşanmış kişilere ve yakınlarına yönelik hizmetlerin geliştirilebilmesi,öncelikle bu konuda araştırma yapılmasına bağlıdır. Ancak başlıca nedeni, sağlıklı bir örneklem saptayabilecek ortamın bulunmayışıdır. Mahkemeler kanalıyla boşanmış kişilere ulaşmak hemen hemen olanaksızdır. Adli makamlar gizlilik gerekçesiyle adres vermekten kaçınmaktadırlar. Boşanmış kişinin gönüllü katılımını ön gören anket uygulamaları böylece baştan engellenmektedir. Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tümünde mahkeme kanalıyla boşanmış tüm kişilere ulaşılmaktadır. Yapılan az sayıdaki araştırmalardan biri Aydın alp (1981)’in araştırmasıdır. Bu araştırmada orta ve üst sosyo-ekonomik düzeydeki 66 boşanmış kadın ve erkek “snow ball” yöntemiyle araştırma kapsamına alınmıştır. Araştırma, boşanmış bireylerin yarıdan çoğunun ya kendi ailesinde ya da eşlerinin ailesinde boşanma olayı yaşandığını, boşanma kararından sonra kadınların çoğunluğunun kendilerini rahatlamış hissettiklerini; erkeklerinse çeşitli ruhsal sorunlarla karşılaştıklarını; boşandıktan sonra erkeklerin yarıdan çoğunun çocuklarına boşandıkları eşlerinin olumsuz buldukları yönlerini bilinçli veya bilinçsiz olarak anlattıklarını; boşanan bireylerin tamama yakın kısının boşandıkları eşleriyle yeniden evlenmek istemediklerini ortaya koymuştur (Aydınalp 1981 : 121-122).

Boşanmalara ilişkin bir başka araştırma da Arıkan ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilmiştir. Boşanmış bireylerin ruhsal belirti gösterme düzeylerini inceleyen bu araştırma, boşanmış bireylerin yaş ilerledikçe daha fazla belirti gösterdiği ortaya koymuştur.

Dolaylı olarak boşanmışları da içeren başka bir araştırma ise evliliğin intiharları azaltıcı rol oynadığını; ancak tümüyle engellemediğini saptamıştır. İntiharlar en fazla evlilerde görülmektedir. İkinci sırada hiç evlenmemişler gelmektedir. En düşük intihar frekansları boşanmış bireylerde saptanmıştır. (İçli 1983 : 149)

Türkiye’de boşananların gösterdiği özellikler ve boşanmış bireylerin psiko-sosyal ve ekonomik sorunlarına yönelik araştırmalar çok az olmakla birlikte gelecekte artacağı düşünülmektedir. Başbakanlığa bağlı olarak 1989 yılında kurulan Aile Araştırma Kurumu, çeşitli konuların yanı sıra boşanma konusunda da araştırma ve incelemeler yapmak, projeler hazırlamak ve uygulanmasını sağlamakla görevlendirilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı olarak Aile Danışma Bürolarını örgütlemesi ve pilot uygulamaları başlamıştır.

1987 yılında uygulamaya giren SHÇEK Ayni ve Nakdi Yardım yönetmeliği ve 1986 yılında 3294 sayılı Kanunla kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarından ailelere önemli miktarlarda ayni ve nakdi yardım sağlanmıştır.

Çeşitli psikiyatrik tedavi klinikleri ve Ruh Sağlığı Dispanserleri, aile ve evlilik çatışmalarından kaynaklanan ruhsal sorunlarda olduğu gibi, boşanma aşamasında veya boşandıktan sonra karşılaşılan ruhsal sorunlarda da psiko-terapi hizmeti sunmaktadır.








KAYNAKÇA

- Yoksulluk, Evlilikte Geçimsizlik ve Boşanma - Çiğdem Arıkan
- Çocuk Ruh Sağlığı – Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu - Özgür Yayınları
- Aile ve Çocuk – Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu – Aydın Yayınları – 1983
- Popüler Psikiyatri Dergisi Sayı.25 - 2005 Temmuz-Ağustos
- Boşanma İstatistikleri – 2002 - Devlet İstatistikleri Enstitüsü Yayınları
- Psikoloji Dergisi - Cilt 6 – Sayı.21 – Eylül 1987
- Boşanma Sürecinde Yaşanan Evreler - Yar. Doç. Semiha Arksoy Atakan
- Değişen Toplumda Aile ve Çocuk – Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu – Özgür Yayınları – 5.Basım 1997
- Evlilik ve Ahlak – Bertonel Russell – Say Yayınları – 4.Basım 1997
- Çocuk Psikolojisi - Arthur T. Jersild – Ankara Üniversitesi Yayınları – 1979
 
Üst Ana Sayfa Alt