Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Bütün Nebi ve Rasulleri n Gönderiliş Gayesi ve İlk Daveti: Tevhid

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Bütün Nebi ve Rasulleri n Gönderiliş Gayesi ve İlk Daveti: Tevhid


Demek ki;

"Allah kendisine hiç bir ortak/şirk koşulmaksızın ibadet edilmeye müstahaktır. (kulluk edilmeye lâyık olandır.) "

Tüm peygamber lerin insanlara iletilmek le görevlendirildikleri ve ilâhi kitapların biricik iniş gerekçesi olan “Tevhid inancı” nın özü ve temel ilkesi budur.

Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) bu gerçeği aşağıdaki ayetlerde şöyle açıklıyor:

“Senden önce göndermiş olduğumuz peygamber imize sor bakalım. Acaba Rahman olan tek Allah'dan başka tapılacak (ibadet edilecek) bir ilâh belirledi k mi?” (Zuhruf: 43)

“Senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki ona: “Benden başka ibadete layık ilah yoktur, yalnız bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya: 25)

“Andolsun ki her ümmete: “Allah’a ibadet edin ve tağuttan kaçının (uzak durun)” diye (söylemeleri için) bir rasul gönderdik..” (Nahl: 36)

Sırf Allah'dan korkmak, başka hiç kimseden çekinmemek de bu ilkenin kapsamı içindedir.

Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Kim Allah'a ve Resululla h'a itaat eder, Allah'dan korkar, O'ndan çekinirse işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Nur: 52)

Görüldüğü gibi, ayette “itaat” hem Allah ve hem de Peygamber Efendimiz için söz konusu edilirken, “Korkmak” ve “sakınmak” sadece Allah'a özgü tutulmuştur.

Bir de şu ayeti okuyalım:

“Eğer onlar, Allah ve Rasûlüllah'ın verdiğine razı olsa ve Bize Allah kâfidir. Yakında Allah bize kereminde n verecek, Rasûlüllah da. Biz sadece Allah'a rağbet ederiz” deselerdi, daha hayırlı olurdu.” (Tevbe: 59)

Görülüyor ki, bu ayette vermek eylemi de hem Allah ve hem de Rasûlüllah için söz konusu edilmiştir. Tıpkı şu ayette olduğu gibi:

“Rasul size ne verdi ise onu alınız ve size neyi yasakladı ise ondan kaçınınız.” (Haşr:7)

Demek ki;

“Haram” Peygamber in haram kıldığı,

“Helâl” Peygamber in helâl olduğunu söylediği ve

“Din” de Peygamber in meşru / teşri kıldıkları (şeriat olarak kabul ettiği) dir.

Fakat Cenabı Allah “Bize Allah kâfidir, dediler” diye buyurarak “yeterli saymayı” sadece kendisine özgü kılmıştır.

Yani “Bize Allah ve Resulü kâfidir, dediler” buyurmamıştır. Aynı ilkeyi seslendir en bir başka ayet de şöyledir:

“Onlar ki, halk kendileri ne “düşmanlarınız size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkunuz” deyince bu söz onların imanlarını arttırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” dediler.” (Al-i İmran: 173)

Aynı anlamı değişik bir ifade ile vurgulaya n bir başka ayet de şudur:

“Ey Peygamber, Allah, sana ve sana bağlı olan müminlere yeter .” (Enfal: 64)

Az yukarıdaki ayeti okumaya devam edersek:

“Yakında bize Allah kereminde n verecek, Rasûlü de” buyurulduğunu görüyoruz.

Dikkat edersek Allah “Kerem”i sırf kendine özgü kılarken “verme” eylemini yine Peygamber imiz için de kullanmıştır.

Bu demektir ki, Peygamber imizin mubah saymadığı hiç bir şey mubah kabul edilemez. Yani herkes elinden gelen her şeyi almak (yapmak) yetkisind e değildir. Ancak şeriatın mubah ilân ettiği şeyleri almak ve yapmak serbest olabilir.

Ayetin son kısmı “Biz sadece Allah'a rağbet ederiz” şeklindedir. Yani “Rağbet etmek” sırf Allah için söz konusudur, başka hiç kimseye yöneltilemez. Tıpkı şu ayette buyurulduğu gibi:

“O halde boş zaman bulunca kalk ibadet et ve yalnız Rabb'ine rağbet et.” (İnşirah: 78)

Bilmek gerekir ki, Cenab-ı Allah (c.c.) hiç kimseye her hangi bir varlıktan bir şey istemeyi kesinlikl e emretmemiştir. Bazı durumlard a bunu mubah kıldığı olmuştur, ama hiç bir zaman böyle bir şeyi emretmemiştir. Tersine kul için en yerinde tutum, Allah'dan başka hiç kimseden hiç bir şey istememek tir.

Nitekim Peygamber imiz (salât ve selâm üzerine olsun) İbn-i Abbas'a:

“Bir şey isteyeceğin zaman Allah'dan iste ve sığınacağın zaman da Allah'a sığın” buyurmuştur.(Tirmizi, Sünen, K. Kıyametin niteliği, Bab, 59, H. 2516, Tirmizi hadisi “hasen sahih” olarak nitelemek tedir. )

Allah (c.c.):

-“kendisine güvenilecek”

-“kendisind en yardım istenecek”,

-“Yalvarılacak”,

-“korkulaca k”,

-“umut bağlanacak”,

-“kulluk edilecek”,

-“kalblerin yöneleceği”,

-“Her kımıldama ve güç belirtisi nin kaynaklan dığı”,

-“Kendisind en yine kendisine baş vurulabil ecek” olan yegâne mercidir. Kur'an baştan sona kadar bu temel ilkeyi vurgular.

Öte yandan Peygamber imiz de:

-“itaat edilecek”,

-“sevilecek”,

-“Hoşnut olunacak”,

-“Hükümlerine boyun eğilecek”,

-“Desteklen ecek”,

-“Onurlandırılacak”,

-“İzinden gidilecek,

-“Kendisine ve getirdikl erine inanılacak” bir mercidir.

Bu hususta da bir kaç örnek ayet okuyalım:

- “Kim Peygamber e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.” (Nisa: 80)

- “Biz hiç bir Peygamber i, Allah'ın izni ile itaat edilmekte n başka bir amaçla göndermiş değiliz.” (Nisa: 64)

- “Oysa Allah'ı ve Peygamber i hoşnud etmeleri daha yerinde olurdu.” (Nâhl: 36)

- “De ki, eğer babalarımızı, oğullarınızı, kardeşlerinizi, eşlerinizi, hısım-akrabanızı, kazandığınız malları, düşmesinden çekindiğiniz ticaretin izi, hoşunuza giden evleriniz i Allah'dan, Rasûlüllah'dan ve Allah yolunda cihad etmekten daha çok seviyorsa nız Allah'ın hakkınızdaki hükmü üzerinizde gerçekleşmesini bekleyini z.” (Tevbe: 23)

Öte yandan Buharî ile Müslim'in belirttiğine göre Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) şöyle buyuruyor:

“Şu üç haslet kimde bulunursa imanın tadını hisseder:

1 - Allah'ı ve Resûlüllah'ı, bu ikisi dışındaki her şeyden daha çok sevmek,

2 - Sırf Allah için bir kimseyi sevmek,

3 - Allah kendisini kâfirlikten kurtardıktan sonra tekrar oraya dönmekten, ateşe atılmaktan çekinir gibi çekinmek.” (Buharî, K. İman b. îmanın lezzeti, H. 16; Müslim, K. İman, imanın lezzetini kalbinde duyan kimsenin özelliği, H. 43.)

Yine bir gün Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun):

“Varlığımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, herhangi biriniz beni evlâdından, ana-babasından ve diğer tüm insanlard an daha çok sevmedikçe mümin olamaz.” (Buhari, K. İman, bab, Allah Rasûlü'nü sevmek imandandır, H. 58; Müslim, K. İman, bab, Rasûlüllah'ı sevmek, H. 69.) buyuranca:

Hz. Ömer (Allah ondan razı olsun) kendisine:

“Ya Rasûlüllah, seni kendim dışında kalan her şeyden daha çok seviyorum” dedi. Bunun üzerine Peygamber imiz, Hz. Ömer'e:

“Hayır, ya Ömer, beni kendinden de çok sevmedikçe olmaz” buyurdu.

Arkasından Hz. Ömer:

“Seni kendimden de çok seviyorum .” deyince Peygamber imiz kendisine:

“İşte şimdi oldu, ya Ömer” diye cevap verdi. ( Buharî, Kitab, yemin ve adaklar, b. Rasûlüllaha yemin etmek nasıl olmalıdır, H. 6632.)

Sözlerimizin burasında aşağıdaki ayetleri okumanın tam sırasıdır:

- “De ki; “Eğer Allah'ı seviyorsa nız, bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin.” (Âli-lmran: 31)

- “Biz seni ümmetine canlı örnek, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

Ta ki, Allah'a ve Peygamber e manasınız, O'nun dinini destekley esiniz, O'na saygı gösteresiniz ve sabah-akşam Allah'ı tesbih edip şanını yüceltesiniz.” (Fetih: 8, 9)

Bu ayetlerde n açıkça anlaşılıyor ki;

“iman etmek” hem Allah ve hem de Peygamber e, “Desteklem ek” ve “saygı göstermek” Peygamber e, “Tesbih etmek” ve “şanı yüceltmek” ise sırf Allah'a özgüdür.

Allah (c.c.), Hz. Muhammed'i (salât ve selâm üzerine olsun) bu “Tevhid” inancını gerçek kimliğine kavuşturmak, yabancı unsurlard an arındırmak ve gündelik konuşmalarda rastlanan bazı denetimsi z deyimlere varıncaya kadar müşrikliğin her türlü tezahürüne karşı çıkmak için görevlendirip gönderdi.

Nitekim Peygamber imiz bir defasında sahabiler i:

“Sakın “Allah ve Muhammed diledikçe” demeyiniz . Bunun yerine:

“Önce Allah ve sonra Muhammed diledikçe” deyiniz.”diye uyardı.

(İbn Mace, Kitab, Kefaret, bab, Allah ve senin dilemen demenin sakıncası, H. 2118, Zevaid'de bu konuda şu bilgi verilmiş: “Hadisin ravilerin in güvenilirlikleri Buharinin hadis tahricind e bulunduğu ravilerin şartlarını taşımaktadır Darimi, K. İzin isteme, bab, Allah ve falanca diledi demenin sakıncası, c. 2, s. 295; Ahmed, el-Müsned, c. 5, s. 72, 393. Bu kaynakların hepsi hadisi, Müellifin burada zikrettiği kelimeler den başka kelimeler le nakletmişlerdir.)

Yine bir gün adamın birinin kendisine:

“Allah ve sen diledikçe” diye hitap eden bir adamı:

“Beni Allah'a eş mi koşuyorsun? Öyle diyeceğine:

“Tek başına Allah diledikçe” de” diye azarlamak tan geri kalmamıştır. (Ahmed, Müsned, c. 1, s. 214, 224, 283, 347; İbn Abbas'tan.)

Allah'ın kullar tarafından yapılmalarını meşru kıldığı bütün ibadetler, Ön şart olarak:

“dini tümü ile sadece Allah'a yöneltmiş olma (has kılma)” ilkesini içerirler. Ancak o zaman aşağıdaki ayet gerçekleşebilir:

“Oysa onlara sadece dini yalnız Allah'a yönelterek (has kılarak) ve Allah'ı tek bilerek O'na ibadet etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emredilmişti. İşte dosdoğru din budur.” (Beyyine: 5)

Yine namaz sırf Allah için, sadaka sırf Allah için, oruç sırf Allah için ve hac hem sırf Allah için ve hem de sırf Allah'ın evi olan Kâbeyi ziyaret ederek yapılacaktır.

Başka türlü söylersek hacca gitmekten maksad, Allah tarafından ibadet yeri olarak belirlene n belirli yerlerde sırf Allah'a ibadet etmektir. Bundan dolayı hac tek Allah'a inananların sembolü olarak biline gelmiştir. Nitekim bazı klâsik tefsir bilginler i Kur'an'da geçen:

“Tek Allah inancının bağlıları” deyimini “Beytullah'ı ziyaret edenler” diye açıklamışlardır. Çünkü yahudîler ile hristiyan lar ne vaktiyle ve nede şimdi Beytullah'ı ziyaret etmezler.

Yine bu klâsik dönem tefsircil erinin belirttik lerine göre:

“Kim İslâmdan başka bir dinin peşine düşerse bilsin ki, bu dini Allah kabul etmez.” ayeti inince yahudiler ile hristiyan lar:

“Bizim dinimizin adı İslâmdır, bu anlamda biz müslümanız” diye konuşmaya başladılar. (Al-i İmran: 85)

Arkasından:

“Yolculuğuna gücü yeten herkesin Beytullah'ı ziyaret etmesi (hacca gitmesi) Allah'ın insanlara yüklediği bir görevdir.” ayeti inip de yahudiler ile hristiyan ların:

“Beytullahı ziyaret etmesek olmaz mı?” demeleri üzerine bu ayetin devamı olarak Allah:

“Kâfir olanlara gelince hiç şüphesiz, Allah tüm varlıklardan müstağnidir” buyurmuştur. (Al-i İmran: 17)
 
Üst Ana Sayfa Alt