Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

CİHADDAKİ ÖRNEK VE MODEL- EBU KATADE EL FİLİSTİNİ

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
CİHADDAKİ ÖRNEK VE MODEL

Şurası bilinmelidir ki, cihad eceli yaklaştırmamaktadır. Evlerinizde olsanız bile eceliniz gelmiş ise ölüm sizi bulacaktır. Dolayısıyla cihaddan kaçmanız size asla fayda vermeyecektir. Kaldı ki dünya metaı az ve fanidir. Cihad ile düşmanın zalimleşeceğini veya adaletsizlik ve zararının artacağını, muvahhid ve müstaz’aflara karşı saldırganlaşacağını zannedenler büyük bir yanılgı içerisindedirler. Çünkü ister silaha sarılıp dininiz ve ırzınız için savaşın, ister silahı bırakarak sürekli şiddet ve savaşa karşı olduğunuzu ilan ediniz, bu gerçeği az da olsa değiştiremeyecektir. Ve bu gerçek her gün canlanmaktadır. İşte İhvan-ı Müslimin Cemaati; Mısır’da hapishanelere atıldıkları halde güya kendi gerçek iç yüzlerini açıklamak ve İhvan-ı Müslimin Cemaati’nin barış yolunu izlediğini tağutlara izah etmek için, Mısır İçişleri Bakanlığı’nın paspaslarını aşındırmaktadır. Biz de gece gündüz onlardan uzak olduğumuzu ilan ediyor ve onların bu tavırlarına karşı “Hasbunallah ve ni’mel vekil” diyoruz. Allah’a yemin olsun ki, biz böyle bir duruma düşmekten utanç duyarız. Alçaklık ve zillet bu cemaati en alçak seviyelere kadar yuvarlamıştır. Tevhid ve cihad cemaatlerinin konumu ile İhvan-ı Müslimin Cemaati’nin konumu arasında ne kadar da fark bulunmaktadır. Doktor Eymen ez-Zevahiri acz ve zaafına rağmen, mürted yönetici ve hükümetine karşı her tarafı yakıp yıkan top gülleleri gibi konuşmalar yaparak, Mısır’ın mutlaka fethedileceği ve Allahu Teala’nın izni ile bunun yakın olduğu umudunu vermektedir. Bu, Allahu Teala’nın ayetlerinin bu asırdaki tecellisidir. Allahu Teala şöyle buyurur: “Mü’minler (düşman birliklerini) gördüklerinde dediler ki: “İşte bu bize Allah’ın ve Rasulü’nün vaadidir. Allah ve Rasulü doğru söylemiştir.” Ve bu onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.”[256] Biz doktor Eymen’in bu mü’minlerden olduğunu hesab ediyoruz. En doğrusunu Allahu Teala bilir.
Şüphesiz kişinin önemi, içinde bulunduğu duruma göre ölçülür. O halde ey Allah’ın kulu, senin durumun ve yerin neresidir? Şüphesiz insanı yükselten imanın bizzat kendisidir. İman sahibi ister hapiste bir tutuklu, ister yatalak, ister cebinde beş kuruşu olmayan bir fakir olsun farketmez. Çünkü o, hapsedildiğinde halveti ile, öldürüldüğünde şehadeti ile ve sürgün edildiğinde seyahati ile yücelecektir. İşte iman budur. Nifak ise makam, mevki, şöhret, mal ve haşmetiyle rüsvaylıktır. Allahu Teala şöyle buyurur: “Doğrusu Allah içinizden sizi alıkoyanları ve kardeşlerine: “Bize gelin” diyenleri bilir. Bunlar savaşa da pek az iştirak ediyorlardı. Size karşı pek cimridirler. Korku geldiği zaman görürsün ki onlar, üstüne ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana bakarlar. Korku gidince de iyiliğinizi çekemeyerek, sivri dilleriyle sizi incitirler. Onlar, iman etmemişlerdir. Bunun için de Allah yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah için pek kolaydır.”[257]
Gördün mü kardeşim! Onlar, yoksulluk ve sıkıntı anlarında cihada katılmaz, katılanları da engellerler. Nadiren savaş meydanlarına geldiklerinde de gösteriş ve şöhret için gelirler. Ta ki onlardan biri memleketine dönünce binlerce nutuk atıp, binlerce dinar toplasın. Onlar savaşta, savaş meydanını terk etmeyi öğütler, refah anında ise her yönden kötü sözlerle incitmeye ve iftira atmaya çalışırlar. Doğu ve batıya yaymak için hata ve kusurları görmede gözleri son derece açıktır, öyle ki gözlerinde adeta mikroskop var gibi. Ancak aynı gözler, hayrı görmekten aciz ve yetersizdirler. Cepleri dopdoludur, kendilerine ve ailelerine karşı son derece cömerttirler. Onlardan biri sanki dünyada ebedî kalacakmış gibi bina yapar, malı çoğaltıp üstünlük sağlamak için toplar, öyle ki onlardan biri ülkesinin en zenginlerinden sayılır, malları hasım ve düşmanlar tarafından destan yapılmış, bankalardaki paraları “barbar” ülkelerde resmi kayıtlara geçmiş, ucuz fetva ve çirkin hutbeler için kendilerine milyonlarca riyâl, hükümdar hîbeleri ve hediye çekleri verilmiştir.
Şüphesiz Allahu Teala, bu ayetlerle, olayın olmuş bir sûretini anlatarak gözler önüne sermiştir. Allah’ın sözleri, seri bir şekilde bizleri alıp Ahzab Hadisesi’ne götürmektedir. Orada “Size ordular geldi”, “size hem üstünüzden hem alt tarafınızdan gelmişlerdi” sözleriyle müşriklerin tasviri; “ve siz Allah hakkında bir takım zanlarda bulunuyordunuz” sözleriyle de göz alıcı bir şekilde diğer insanların hissettiklerinin tasviri yapılmıştır.
Allahu Teala, kafirlerin hissettikleri hiçbir şeyden bahsetmemiştir. Onlardan bahsederken, onların ordular ama sadece ordular olduklarını söylemekle yetinmiştir. Ve “Hani onlar hem üstünüzden hem alt tarafınızdan gelmişlerdi” diyerek sadece zahiri hareketlerinden bahsetmiştir. Sonra Kur’an; biz daha uzun ve geniş bir vasıf beklerken seri bir anlatımla mü’minleri vasıflandırarak şöyle buyurmaktadır: “İşte orada, iman edenler denemeden geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmışlardı.”[258] Ancak savaş meydanındaki sürat, vasfın da süratla anlatılmasını gerektirmiş, Allah’ın sözleri birden bire münafıklara intikal etmiştir. Ancak onlardan bahsedilirken sanki savaş meydanından çok uzaklardaymış gibi bahsedilmektedir. Çünkü onların düşünüp hissettikleri ayrı, sözleri ayrı, yapıları ayrıdır. Bu savaşla ilgili sözler, onların daha önce izledikleri yolu, bu olaydan önceki durumlarını ve işledikleri kötülükleri çeşitli kılıf ve uydurmalarla nasıl örtbas ettiklerini bizlere anlatarak onları rezil etmektedir. Bu savaş, sanki bunun için, yani münafıkların kötülüklerini ve kurdukları desiseleri ortaya çıkarmak için meydana gelmiştir.
Bütün bunların arasında Rabbimiz Subhanehu ve Teala, birden bire konuyu değiştirerek bizlere şu gerçeği bildirmektedir: “And olsun ki, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokca zikredenler için, Allah’ın Rasulü’nde güzel bir örnek vardır.”[259] Bütün işlerde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mü’minlerin örneği olmasına ve bu ayet, Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem uymanın vacip olduğuna delil teşkil etmesine rağmen, ayetin siyâk ve sibâkı üzerinde durmamız gerekmektedir. Çünkü Allahu Teala, bu örneği, savaştan ve bazı insanların savaş hakkındaki tepkilerinden bahsettiği bir sırada açıklamıştır. Evet, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem elbisesi, namazı, yemesi ve bütün davranışlarıyla bizlere örnektir. Ancak O’nun örnek olmasından Ahzab fitnesinin cereyan ettiği, savaş meydanında tozun yükseldiği, kararların zor alındığı bir ortamda bahsedilmektedir. O halde sadece beyaz elbise giymekten, güzel kokular sürünmekten, kesilen hayvanların budunu yemekten hoşlanan bir liderden bahsedenler nerede?
Bilmelidirler ki Kur’an, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem önder ve örnek oluşunda, Ahzab Savaşı’ndan bahsettiği bir sırada bahsetmektedir.
Şüphesiz O, Peygamberdir, yalan yok.
Şüphesiz O, Abdulmuttalib’in torunudur.
Allahu Teala, örnek ve önderin hükmünü ve bunun Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem ait olduğunu açıkladıktan sonra, O’nun sabrettiği yerlerde sizin de sabredip savaşmanız gerekmektedir. Bu nedenle savaş meydanlarında onu yalnız bırakmanız size uygun olmamakta, hatta Allahu Teala’nın buyurduğu gibi savaşa gitmemek için izin istemeniz bile câiz olmamaktadır: “Eğer yakın bir dünya malı ve orta bir yolculuk olsaydı (savaşa katılmayan o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi sen gazadan dönünce, onlar: “Gücümüz yetseydi mutlaka seninle beraber çıkardık!” diye kendilerini helâk edercesine Allah’a yemin edecekler. Halbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor. Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar onlara niçin izin verdin? Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla, canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini pek iyi bilir. Ancak Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, kalpleri şüpheye düşüp kuşkular içinde bocalayanlar (savaştan geri kalmak için) senden izin isterler.”[260] Çünkü izin istemek, Allah’ın dinine yardım etmekten kaçıştır. Halbuki Müslümana, Allah’ın dinine yardım etmemesi veya yardım hususunda gevşek davranması yakışmamaktadır.
Hiç şüphesiz açıklanması gereken hususlardan biri de İslam’a teşviktir. Hangi asırda olursa olsun, Allah yolunda savaş hükmünün kalktığını söyleyerek savaştan alıkoyup vazgeçiren şüphecilere red konusunda Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem örnek alınıp O’nunla irtibatın devam ettirilmesi gerekir.
Şüphesiz bu görevi yerine getirmek, Rasulullah’ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem örnek edinip O’na uymaktır. Ki buna ancak ahirete iman edip sevabına erişmeyi ve azabından kurtulmayı uman, kalbinin sarsıntı ve ürpertiden kurtulup, kuvvet ve sükûnet bulması için Rabbini zikreden kullar güç yetirebilirler. Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Bir toplulukla karşı kaşıya geldiğiniz zaman dayanıklık gösterin ve Allah’ı çokça zikredin. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.”[261] Zira bu konuda Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem uymak, son derece zor ve külfetli bir yükümlülüktür. Kişi bunun eserlerini gözleriyle apaçık görmekte ve bu zorlukları an ve an yaşamaktadır. O, ya yeryüzündeki tağutlardan işkence görmekte, ya sürgüne gönderilmiş bir yabancı ya daracık bir yere hapsedilmiş bir tutuklu veya sürekli tehditler alarak her an ölümü beklemektedir. İşte bu duruma ancak ahiret için bu görevi yapan ve Allah’ı zikrederek dayanmaya çalışan sabredebilir. Ki örnek alınan kimse ile örnek alan kimsenin vasıfları arasındaki uygunluk da bununla gerçekleşir. Buradaki örneklik, bu konu dışındaki örneklikten farklı bir şeydir. Çünkü bazen herkesçe bilinen diğer birçok konularda nefsin istek ve arzusu, örnek alınan kimse ile uyum sağlayabilir. Bu tür konularda örneğe uymak pek zor olmamakta ve kişi kendi nefsini buna zorlamamaktadır. Bilakis bunu istek ve neşe ile yapmaktadır. Zira ne korktuğu bir şey vardır ki başkasını umsun, ne de sarsıntı duyup sükûnete ihtiyaç duysun.
“Mü’minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan dediler ki): ‘Bu Allah ve Rasulü’nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir.’ Ve (bu), yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı. Mü’minlerden öyle yiğit adamlar vardır ki, Allah ile yaptıkları ahde sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi de beklemektedir. Onlar hiçbir değişme ile ahidlerini değiştirmediler.”[262]


[256] 33 Ahzab/22

[257] 33 Ahzab/18-19

[258] 33 Ahzab/11

[259] 33 Ahzab/21

[260] 9 Tevbe/42-45

[261] 8 Enfal/45

[262] 33 Ahzab/22-23
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt