Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Cinlerin İnsanlara Verdiği Rahatsızlık - Zarar ve Korunup Kurtulma Yolları

ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Cinler İnsanlara Nasıl Rahatsızlık - Zarar Verir ?

Bilhassa cinlerin şeytanlarının, yüce Allah’ın dilemesi halinde insanlar üzerinde bir etkileri vardır. Çünkü aralarından kimileri insana onu öldürmek yahut bunun neticesinde Taun hastalığı ortaya çıksın diye dürtmekle, onu Sara’ya düşürmek yahut ona Nazar değmek yahut onu çalmak ya da uykusunda iken ona eziyet verib onu korkutmak veya namazını kesmek suretiyle insanlara zarar verenleri vardır. Bunlardan bazılarını aktaralım:

1. İnsanı öldürmeleri:

Ebu Saib, Ebu Said el-Hudri (r.anh)'ın yanına evinde bulunduğu bir sırada girdi. Dedi ki: Onun namaz kılmakta olduğunu gördüm. Namazını bitirsin diye oturub bekledim. Bu sırada evin bir tarafındaki (çatıda bulunan) kuru hurma dalları arasında bir hareket duydum. Dönüb baktığımda bir yılan olduğunu gördüm. Onu öldürmek üzere üzerine atıldım.
Bana: “Otur” diye işaret etti, ben de oturdum. Namazı bitirince evdeki bir odaya işaret etti ve şöyle dedi:
Şu odayı görüyor musun?
Ben: “
Evet” dedim. Şöyle dedi:
Burada bizden yeni evlenmiş bir genç vardı. Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte Hendek'e çıktık. Günün ortalarında bu genç Rasulullah (s.a.v.) 'den izin alır ve hanımının yanına giderdi. Bir gün ondan izin istedi. Rasulullah (s.a.v.) ona:

"Üzerine silahını al. Çünkü ben Kurayza'lıların sana zarar vereceğinden korkarım." diye buyurdu. Adam silahını aldı, sonra (evine) döndü. Hanımının iki kapı arasında ayakta dikilmekte olduğunu gördü. Hemen hanımına saplamak üzere mızrağı ile üzerine yürüdü. Çünkü bundan dolayı hanımını kıskanmıştı. Hanımı ona:
Mızrağını tut ve benim dışarıya çıkmama neyin sebep olduğunu görmek için evin içerisine gir”, dedi.
Genç içeri girdiğinde yatak üzerinde katlanıb durmuş büyükçe bir yılan ile karşılaştı. Elindeki mızrakla üzerine atılıb mızrağını ona sapladı, sonra çıktı. Mızrağını evin ortasına sapladı ve yılan onun üzerinde bir süre hareket etti. Önce yılan mı öldü yoksa genç delikanlı mı daha çabuk öldü, bilinmiyor.
(Ebu Said) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)'in yanına gelip ona durumu anlattık; dedik ki:
Onu bize diriltsin diye Allah'a dua et.”
Peygamber şöyle buyurdu: "Arkadaşınız için mağfiret dileyiniz." Sonra şöyle buyurdu:
"Şubhesiz Medine'de müslüman olmuş cinler vardır. Onlardan herhangi birilerini görecek olursanız üç gün süreyle ona izin veriniz (uyarınız). Eğer bundan sonra bir daha size görünürse onu öldürünüz. Şubhesiz ki o, bir şeytandır." (Sahih-i Muslim ; Selam bahsi)

Bu hadis-i şerif bu gencin, cinlerden birisi olan o yılan sebebiyle öldürüldüğüne delildir.

2. Taun hastalığı ortaya çıksın diye insanı dürtmeleri:

Taun: Kanın galeyanından ötürü meydana gelen şişkinlik yahutta kanın belli bir organ üzerinde fazlaca toplanması ve o organı ifsâd etmesi demektir. (Fethu'l-Bârî, X, 180)
Bu hastalığın cinlerin dürtmeleri sonucu meydana geldiğinin delili, bu hususta bizlere kadar ulaşmış hadislerde sabit olan ifadelerdir.
Mesela, İmam Ahmed'in rivayet ettiği Ebu Musa (r. anh) yoluyla gelen hadis böyledir.
Buna göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ummetimin yok oluşu dürtmekle (silahlarla öldürülmekle) ve taun ile olacaktır."
Ey Allah'ın Rasulu, dürtmenin ne olduğunu biliyoruz, peki taun nedir?” diye soruldu.
Şöyle buyurdu:"
Cinlerden düşmanlarınızın dürtmeleridir. Hepsi de şehadete sebebdir." (Ahmed b. Hanbel)


Yine İmam Ahmed'in ve sahih olduğunu belirterek Hakim'in, Asım el-Ahvel'den, onun Kureyb b. el-Haris'den, onun Ebu Musa el-Eş'ari'nin kardeşi Burde b. Kays'dan kaydettiği şöyle bir rivayet vardır:
Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "
Allah'ım, ummetimin telef olmasını senin yolunda (silahla) dürtülmek ve taun hastalığı sonucu ölmek suretinde takdir buyur!"


İbn Hacer dedi ki: Taunun cinlerin dürtmesi neticesinde ortaya çıktığını destekleyen hususlardan birisi de çoğunlukla en mutedil mevsimlerde ve havası itibariyle en sağlıklı, suyu en güzel bölgelerde ortaya çıkmasıdır. Ayrıca eğer bu hastalık, havanın kötülüğü sebebiyle ortaya çıkmış olsaydı, yeryüzünde devam ederdi. Çünkü hava kimi zaman sağlığa aykırı, kimi zaman sağlığa uygun olur. Kimi zaman bu gider, kimi zaman öteki gelir ve bu herhangi bir kıyas veya deneye göre olmamaktadır. Kimi zaman böylesi üstüste birkaç sene gelir, kimi zaman bir kaç sene gecikir. Ve eğer yine böyle (yani kötü hava şartları dolayısıyla) olsaydı insanları ve hayvanları da kapsaması gerekirdi. Muşahede ile varlığı tespit edilen ise, onun pek çok kimseye isabet etmekle birlikte, mizaçları itibariyle onlar gibi olup, o kimselerin yanlarında bulunanlara isabet etmemesidir. Ayrıca böyle olsaydı bedenin tamamını kapsaması gerekirdi. Oysa bu hastalık bedende belli bir yerde özellikle olur ve orayı aşmaz.
Diğer taraftan havanın bozukluğu, vücuttaki karışımların değişmesini ve hastalıkların çoğalmasını gerektirir. Bu ise çoğunlukla hastalık olmadan da ölüme sebeptir. İşte bu durum, taunun cinlerin dürtmesi sonucu ortaya çıktığını göstermektedir."
(Fethu'l-Bârî, X, 181)


İbn Mâce'nin Sünen'inde ve Hakim'in Mustedrek'inde sabit olduğuna göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir toplum arasında fuhuş açıktan işlenecek olursa, mutlaka onlar arasında taun hastalığı ve daha önce geçip gitmiş olan geçmişlerinde bulunmayan ağrılar başgösterir.”


Yine Hakim'in rivayet ettiğine göre:
"Zina artarsa öldürmeler de çoğalır ve taun baş gösterir."

Taun yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de sözünü ettiği sapık ve fesâd ehli kimselere verdiği cezalar türünden fâsık ve günahkarlara verdiği bir cezadır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Derken biz herbirini günahı ile yakaladık. Kimilerinin üzerine taş yağdıran kasırga gönderdik. Kimilerini o çığlık yakaladı. Onlardan kimisini yere geçirdik, kimilerini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyordu, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı."(Ankebut, 40)
Bu buyruk taun neticesinde ölümün şehidlik olduğuna dair vârid olmuş buyruklarla çelişmemektedir.
Nitekim Peygamber (s.a.v.): "Taun her müslüman için bir şehâdettir." diye buyurmuştur. Aynı şekilde taunun yüce Allah'tan bir rahmet olduğunu belirten rivayetlerle de çatışmaz.
Nitekim el-Haris b. Umeyra ez-Zebidi dedi ki:
Şam'da taun hastalığı ortaya çıktı. Muaz kalkıp, Hıms'da onlara bir hutbe irad ederek dedi ki: “Şubhesiz bu tâûn Rabbimizin rahmeti, Peygamberimizin duası ve sizden önceki salihlerin (sebebiyle) ölümüdür...”
(İbn Ebi Şeybe: Musannef, VI, 161; Abd b. Humeyd: Musned, I, 74; Taberani: el-Mucemu'l-Kebir , XX, 116)



İbn Hacer taunun bazan masiyet sebebi ile bir ceza olarak görülebileceğini ifade eder.
Bazı hadisleri kaydettikten sonra şunları söylemektedir:
"Bu hadislerde ifade edildiğine göre taun bazen masiyet sebebiyle bir ceza olarak verilebilmektedir.


Peki, nasıl şehadet olabilir?
Şöyle denilebilir: Bu hususta varid olmuş haberlerin genel ifadesi dolayısıyla, bu sebeple ölen bir kimse şehidlik mertebesine ulaşır. Günahlar işlemiş bir kimsenin şehidlik mertebesine ulaşması, kamil bir mu'min ile aynı mevkide eşit olmasını gerektirmez. Çünkü şehidlerin mertebeleri de yüce Allah'ın adı en yüksek olsun diye çarpışırken Allah yolunda geri dönmeksizin ileri atılırken cihad ederek öldürülen ve birtakım günahları bulunan benzeri şehidler gibi de dereceleri farklı farklıdır. Yüce Allah'ın Muhammed ummetinin fertlerine dünya hayatında günahlarının cezasını vermesi, bu ümmete bir rahmetidir. Yine bu durum da taun hastalığı ile ölen bir kimsenin, şehadet mükafatını almasına aykırı değildir ve özellikle onların çoğunluğu bu tür hayasızlıkları işliyorsa bile bu böyledir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır ya, bu hastalığın onların genelini kapsamasının sebebi onların munkerlere karşı çıkmamaları ve tepki göstermeyişleridir..." (Fethu'l-Barî, X, 193)


3- Bazı cinler bir insanı Sara’ya düşürebilir ve ona tesir edebilir.

Kafir cinlerden bazıları insanın aklına ve bedenine musallat olarak, kişinin hareketlerini ve tasarruflarını karıştırır. Kimi zaman cinni sadece insanın bedenine zarar verir, aklına vermez. Bütün bunlar yüce Allah'ın kullarını bir sınamasıdır. Nitekim yüce Allah: "O hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere..."(Mulk, 1) diye buyurmaktadır.

Cinlerden olan bir kimse neden bir insanı Sara'ya düşürür sorusunun cevabına gelince:

Bu ya aşık olmaları, arzulamaları ve şehvetleri dolayısıyla olabilir yahut kimi insanların onlara eziyet vermesine bir ceza ve nefret sonucu olabilir yahut onların birilerinin üzerine küçük abdest bozmak, sıcak su dökmek, birilerini öldürmek gibi, bir insanın kendilerine kasten eziyet vermek istediğini sanmaları sebebiyle olabilir. İsterse insan bunu bilmesin.
Cinler arasında ise cahillik ve zulüm vardır. Bundan dolayı insana hakettiğinden daha fazla ceza verebilirler. Bazen bu onların insanların sefihleri türünden kimselere yaptıkları bir kötülük ve bir abes iş de olabilir.
Sözü geçen bu iki husus ile ilgili olarak, cinlerin yaptıklarının bir dereceye kadar onlara açıklanması gerekir. Şöyle ki birinci türden olan işler haram olan hayasızlıklar türündendir. Bu husus cinne bildirilir. Ayrıca onlar hakkında Allah'ın bütün cinlere ve insanlara peygamber olarak gönderdiği Rasulunun hükmüyle hüküm verileceği onlara bildirilir.


İkinci türden olanlara gelince; eğer insan bu hususu biliyor ise, Cinne bu işin bilinmeyen bir husus olduğunu söyler. Kasten eziyete kalkışmayan bir kimsenin ise cezalandırılmayı haketmesi sözkonusu değildir ve eğer bu işi kendi evinde ve mülkünde yapmış ise, bu evin o insanın mülkü olduğu ve mülkünde caiz olan şekilde tasarruf hakkına sahip olduğu onlara bildirilir ve yine onlara izinlerini almaksızın insanların mülkünde kalma haklarının bulunmadığı söylenir.
Bunun yerine onlar, insanların mesken olarak kullanmadıkları harabe yerleri, boşlukları mesken olarak kullanabilirler. Bundan ötürü cinler çoğunlukla harabelerde ve boş yerlerde bulunurlar. Aynı şekilde hamam, bostan, çöplük ve kabristan gibi yerlerde bulunurlar.

Şeytanların beraberlerinde bulundukları ve halleri rahmani olmaktan çok şeytani olan, sapık tasavvuf şeyhleri de şeytanların dağıldıkları yerler olan bu gibi mekanlara çokça giderler. (Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye: Mecmuu'l-Fetava, XIX, 39-41)
İbn Hacer bu hususa şu sözleriyle cevab vermiştir:
"Sara cinnin etkisiyle olabilir. Fakat ancak cinlerin kötü ruhlu olanlarından meydana gelir..." (Fethu'l-Bari, X, 114)

4- Cinlerden kimilerinin nazarı insanlara değer.

Ummu Seleme (r.anha)dan rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) onun odasında yüzünde nisbeten değişik renkte bir bölgenin de bulunduğu bir küçük kız görür.
Peygamber efendimiz:
"Siz bu kıza okutunuz. Çünkü buna nazar değmiştir" diye buyurdu. (Sahih-i Buhari , Tıb Bahsi)


Hadis ile ilgili olarak İbn Hacer şunları demektedir: "Buradaki "nazar değmiştir" ifadesi ile kastedilenin ne olduğu hususunda farklı görüşler vardır.
Bunun cinlerin bakışından bir göz değmesi olduğu söylendiği gibi, insanların bakışından bir göz değmesi olduğu da söylenmiştir. Fakat kabul edilmeye daha değer olan, ifadenin bunlardan daha kapsamlı olduğudur."
(Fethu'l-Bâri, X, 202)


5- Kimi cinler insan kaçırabilir.

İbn Ebi'd-Dunya'nın rivayeti:
Abdu'r-Rahman b. Ebi Leyla'dan rivayet edildiğine göre, onun kavminden bir adam yatsı namazını arkadaşlarıyla birlikte kılmak üzere evinden çıktı, fakat bulunamadı.
Hanımı Ömer b. el-Hattab (r. anh)'a gitti ve ona durumu anlattı.
Ömer(r. anh) bu hususu kadının yakınlarına sordu. Onlar da onun dediklerini doğruladılar. Ömer (r. anh) ona 4 yıl beklemesini emretti.
Dört yıl bekledikten sonra Ömer (r. anh)'ın yanına geldi ve ona durumu haber verdi. Bu hali yakınlarına sordu, onlar da onun doğru söylediğini belirttiler. Ömer (r. anh) kadına evlenmesini emretti.
Daha sonra onun ilk kocası geldi.
Ömer b. el-Hattab (r. anh)'ın huzurunda davalaştılar.

Ömer dedi ki: “Sizden herhangi bir kimse uzun bir süre kaybolur da ailesi onun hayatta olub olmadığını bilmezse (ne yapsın)” dedi.
Adam:
Ama benim mazeretim vardı”, deyince,
mazeretin nedir” diye sordu.
Adam dedi ki:
Ben kavmimle birlikte yatsı namazını kılmak üzere çıktım. Cinler beni esir aldı -ya da bana cinler isabet etti, dedi- uzun bir süre aralarında kaldım. Bunlara mûmin olan cinler gaza etti. Onlarla savaştılar ve onlara karşı zafer kazandılar. Onlardan esir aldılar. Aldıkları esirler arasında ben de vardım.
Bana:
Dinin nedediler.
Ben müslümanım”, dedim.
Onlar
:
Sen bizim dinimiz üzeresin, seni esir almamız bize helal olmaz”, dediler. Sonra da beni aralarında kalmak ya da gitmek arasında serbest bıraktılar. Ben de gitmeyi tercih ettim. Geceleyin beni alıp götürdüler. Geceleyin benimle yol yürüyorlardı, gündüzün de fırtınalı bir rüzgarın arkasından gidiyordum.
(Ömer): Peki ne yiyordun” diye sordu.
Adam:
Bakla ve üzerinde Allah'ın adı anılmadık şeyler”, dedi.
Ne içiyordun” diye sorunca,
üstü örtülmemiş şeyler” diye cevab verdi.
(Malik: Muvatta'ında, Şafii, Abdu'r-Rezzak, Ebu Ubeyd, Beyhaki ve İbn Ebi Şeybe (Telhisu'l-Habir, III, 235)


Katade dedi ki: (Buradaki -hadisin arabcasındaki) el-cedef: üstü örtülmemiş içecekler demektir.
(İbn Ebi Leyla) dedi ki:
“Ömer adamı hanımını almak ile ona verdiği mehri geri almak arasında muhayyer bıraktı.”
İbn Abdi'l-Berr -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- et-Temhid lima fi'l-Muvattai mine'l-Meanî ve'l-Esanid adlı eserinde bu rivayet ile ilgili olarak şunları söylemektedir:

"Bu, Iraklıların rivayeti olarak sahih bir haberdir. Mekkelilerin de meşhur bir rivayetidir..." (et-Temhid, XII, 184; Ayrıca ed-Diraye fi Tahrici Ehadisi'l-Hidaye, II, 142)

6. Uykuda iken eziyet vermek

İbn Ebi Şeybe Musannef'inde şu rivayeti zikretmektedir:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ، عَنْ زَكَرِيَّا بْنِ أَبِي زَائِدَةَ، عَنْ مُصْعَبٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ جَعْدَةَ، قَالَ: كَانَ خَالِدُ بْنُ الْوَلِيدِ يَفْزَعُ مِنَ اللَّيْلِ حَتَّى يَخْرُجَ، وَمَعَهُ سَيْفُهُ فَخُشِيَ عَلَيْهِ أَنْ يُصِيبَ أَحَدًا، فَشَكَا ذَلِكَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ: "إِنَّ جِبْرِيلَ قَالَ لِي: إِنَّ عِفْرِيتًا مِنَ الْجِنِّ يَكِيدُكَ، فَقُلْ: أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّةِ الَّتِي لَا يُجَاوِزُهُنَّ بَرٌّ وَلَا فَاجِرٌ مِنْ شَرِّ مَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا، وَمِنْ شَرِّ مَا ذَرَأَ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا، وَمِنْ شَرِّ فِتَنِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ، وَمِنْ شَرِّ كُلِّ طَارِقٍ إِلَّا طَارِقًا يَطْرُقُ بِخَيْرٍ يَا رَحْمَنُ "، فَقَالَهُنَّ خَالِدٌ فَذَهَبَ ذَلِكَ عَنْهُ
Bize Abdullah b. Numeyr, Zekeriya b. Ebi Zaide'den anlattı. O Mus'ab b. Yahya b. Ca’de'den dedi ki:
Halid b. el-Velid geceleyin korkardı. O kadar ki, beraberinde kılıcı olmadan dışarı çıkmazdı. Bu sebeble herhangi bir kimseye bir zarar vereceğinden korktu.
Bu husustan Rasulullah (s.a.v.)'e şikayetçi olunca şöyle buyurdu:
Cebrail’in bana dediğine göre, cinlerden bir ifrit sana kötülük ediyor. Bunun için sen de de ki:
İyi bir kimsenin de günahkârın da aşamadığı Allah'ın eksiksiz kelimeleri ile semadan inenin ve oraya yükselenin kötülüklerinden, yeryüzünde yayılanların ve oradan çıkanların kötülüklerinden, gece ve gündüzün fitnelerinden, hayır ile gelen mustesnâ, geceleyin gelen herbir şeyin şerrinden sana sığınırım ey Rahmân"diye buyurdu.
Halid bu sözleri söyledi ve o korkusu gitti.
(İbn Ebi Şeybe: Musannef, VI, 80, Kişi geceleyin kalkacak olursa nasıl dua eder? bahsinde; Nureddin el Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, Hadis no: 17065; Abdurrazzak, Musannef, XI/35)


Hafız Nureddin el Heysemi, Taberâni’nin rivayet ettiği bu hadisin bir rivayeti için “senedinde bir râviyi tanımadığını, geriye kalanların hepsinin sika olduğunu" belirtmiştir. (Nureddin el Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, Hadis no: 17065) Diğer bir rivayeti için ise “Senedinde hem lehinde hem aleyhinde konuşulmuş iki râvinin dışında diğerleri sikadır” demiştir. (Nureddin el Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, Hadis no: 17066)
Beyhaki ise , sıhhati hakkında bir açıklama yapmadan farklı bir senetle bu hadisi rivayet etmiştir. (Beyhaki, Şuabu’l-İman, 6/390)



7. Musallinin namazını kesmek gayretleri:

Ebu Hurayra (r. anh)'ın rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Cinlerden bir ifrit kurtularak benim namazımı kesmek istedi. Allah da ona karşı bana yardımcı oldu, ben de onu alıp yakaladım. Hepinizin onu görmeniz için mescidin direklerinden birisine onu bağlamak istedim. Kardeşim Süleyman'ın: "Rabbim, bana mağfiret buyur ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ver bana!" (Sad, 35) şeklindeki duasını hatırladım ve onu hor ve hakir olarak geri çevirdim."

(Sahih'i Buhari: Ehadiysu'l-Enbiya bölümünde)
Peygamber efendimizin:
"Cinlerden bir ifrit"buyruğundaki ifrit azgın ve kötü kimse demektir. (Fethu'l-Bârî, VI, 460)


8- Kahinlere ve şarlatanları küfre düşürmek amacıyla yalan karışımlı haber vermeleri:

İbn Hacer dedi ki: "Hattabi dedi ki: Bu kahinler, sınamaların da tanıklık ettiği ve bilindiği üzere zihinleri keskin, nefisleri şerli, tabiatları ateş tabiatında olan bir topluluktur. Bunlar çeşitli meselelerini cinlere götürürler ve çeşitli olaylar hakkında onların görüşlerini sorarlar. Cinler de onlara birtakım kelimeleri telkin ederler."(Fethu'l-Bârî, VI, 219)

Yine İbn Hacer diyor ki: "Hattabi dedi ki: Peygamber (s.a.v.)'in açıkladığına göre kahinin bazan isabet etmesi, ancak cinninin ona meleklerden hırsızlama yoluyla dinlediği kelimeyi ona bırakmasının bir sonucudur. O da bu doğru kelimeye duyduklarına kıyas ederek birtakım yalanlar ilave eder. Nadir olarak bazan isabet edebilir, hatalı olduğu ise daha çok görülen bir husustur. (Fethu'l-Bârî, VI, 220)

9- Her insanla birlikte olan kafir cin ona, her türlü kötülüğü emreder:

Bunun delili Abdullah b. Mesud (r. anh)'ın şöyle dediğine dair rivayettir:
Rasulullah
(s.a.v.) buyurdu ki:
"Aranızdan cinlerden onunla birlikte bulunanın kendisi için görevli kılınmadığı hiçbir kimse yoktur.”
Sen de mi ey Allah'ın Rasulu?” diye sordular.
Şöyle buyurdu:
Evet ben de. Şu kadar var ki, Allah ona karşı bana yardımcı oldu ve bunun üzerine o da İslama girdi. O bakımdan bana sadece hayır emreder." (sahih-i Muslim: Kıyamet Gününün Nitelikleri bahsi)


Yine İbn Mesud'un rivayetine göre:
"Cinden onunla birlikte bulunacak olan kimse ile onunla beraber meleklerden olacak kimsenin görevli kılınmadığı hiçbir kimse yoktur.”
Sen de mi ey Allah'ın Rasulu”, dediler.
Peygamber şöyle buyurdu: "Ben de. Şu kadar var ki Allah ona karşı bana yardımcı olmuştur. Bu sebeble bana ancak hakkı emreder." (Tirmîzî, Râda, Bab 17, Hadis no: 1172; Ahmed bin Hanbel, Musned, III / 309; Darimi, Sunen, II, 320, Rikak, 66)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Cinlerin Kötülüklerinden Kurtulma Yöntemleri

A- Okuyarak :

1. Kur'an-ı Kerim okumak:

İbn Ebi Leyla'dan, onun babası Ebû Leylâ'dan şöyle dediğine dair naklettiği rivayet edilir:
Ben Peygamber (s.a.v.)'in yanında oturuyorken bedevi bir arab onun yanına geldi ve:
Benim, ağrıları bulunan bir kardeşim vardır” dedi.
Peygamber:
Kardeşinin ağrıları nedir, diye sordu.
O, “
onda bir parça delilik vardır” dedi.
Peygamber: “
Git onu bana getir”, dedi.

(Ebâ Leylâ) dedi ki: “Bedevi arab gitti, kardeşini getirdi. Peygamber (s.a.v.)’in önünde oturttu.
Peygamber (s.a.v.)’in ona Fatiha'yı, Bakara suresinden ilk dört âyeti, ortasından "ilâhınız tek bir ilahtır" (Bakara, 163) ve Ayetu'l-Kursî ile birlikte iki âyeti, sonundan da üç âyeti okudu. Al-i İmran suresinden de bir âyet okudu. Zannederim: "Allah kendisinden başka hiçbir ilâh olmadığını... açıkladı." (Al-i İmran 18) ayetini okudu.
A’raf suresinden de: "
Şubhesiz Rabbiniz o Allah'tır ki... yarattı." (Araf 54) âyetini, Mu'minûn suresinden bir âyeti: "Kim buna dair hiçbir delili bulunmaksızın Allah ile birlikte başka bir "Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir. O ne bir zevce edinmiştir, ne de bir evlat." (Cin, 3) âyetini, Saffat suresinin başından on âyet-i kerime, Haşr suresinden üç ayet-i kerime; "De ki: O Allah'tır, bir ve tektir" (İhlas, 1) suresini ve Muavizeteyn (Felak ve Nas) surelerini okudu.

(Hasta olan) bedevi arab en ufak bir rahatsızlığı olmaksızın iyileşmiş olarak kalktı.
(İbn Mâce'nin Tıp bahsi)

Abdullah b. Mesud (r. anh)'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir:
Peygamber (s.a.v.)'in ashabından bir adam, cinlerden bir adam ile karşılaştı. Onunla güreşti ve insandan olan adam cinni yere yıktı.

Ashabdan olan adam ona: Gördüğüm kadarıyla sen çok zayıfsın, çok cılızsın. Sanki senin iki kolcağızın köpek kolu gibidir. Siz cinler topluluğu böyle misiniz, yoksa aralarından sadece sen mi böylesin?
Cinlerden olan: “Hayır, Allah'a yemin ederim ki ben, onlar arasında iri yapılı birisi sayılırım fakat benimle ikinci defa güreş”, dedi. Eğer beni yenersen sana faydalı olacak bir şey öğretirim.
Evet” deyib (onunla güreşti ve onu yenince ona):
"Allah odur ki ondan başka hiçbir ilah yoktur. Diridir, Kayyûmdur..." (Bakara, 255) âyetini okumasını biliyor musun? dedi.
İnsanlardan olan: “
Evet” deyince, cin ona dedi ki:
Sen bu ayeti bir evde okuduğun takdirde, mutlaka şeytan oradan eşek kokusunu andıran bir koku çıkartarak çıkar gider. Sonra da sabah oluncaya kadar bir daha oraya girmez.

(Sunen-i Darimi: Fedâilu'l-Kur'ân bahsi)

2- Kızgınlık anında şeytandan Allah'a sığınmak ve abdest almaya özen göstermek.

Suleyman b. Surad'ın şöyle demiştir:
Peygamber (s.a.v.)'in yanında iki adam birbirlerine ağır sözler söyledi. Birisinin gözleri kızarmaya, damarları şişmeye başladı.
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ben bir söz biliyorum, eğer onu söylese bütün bu hissettikleri ondan gider. (Bu söz) eûzu billahi mineşşeytanirracim (kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım) sözüdür."
Bu sefer adam: “Sen bende bir delilik mi görüyorsun?” dedi.

(Sahih-i Muslim : el-Birr ve’s-Sıla bölümü)
(Hadisin ravilerinden) Ebu'l-Alâ: "Bende... görüyor musun" dedi; fakat "adam" lafzını zikretmedi.
İşte bu, kızgınlık halinde şeytandan Allah'a sığınmanın delilidir.

Abdest almanın deliline gelince, Ebû Vail el-Kas'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Bizler Urve b. Muhammed es-Sa’dî'nin yanına girdik. Bir adam onunla konuştu ve onu kızdırdı. Kalktı, abdest aldı. Sonra abdest almış olarak geri döndü ve şöyle dedi:

Bana babam, dedem Atiye'den naklen anlattı, dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Şubhesiz ki kızgınlık şeytandandır ve şubhesiz şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateş ise su ile söndürülür. Buna göre sizden herhangi bir kimse öfkelenecek olursa abdest alsın."
(Sunen-i Ebû Dâvûd: Edeb bahsi)

3- Deve almak sırasında da aynı şekilde şeytandan Allah'a sığınmak:

Zeyd b. Eslem'den rivâyet edilen hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğuna dair hadis-i şeriftir:
"
Sizden herhangi bir kimse bir kadın ile evlenir yahut bir cariye satın alırsa, alnından yakalasın ve bereketli olması için dua etsin ve sizden herhangi bir kimse bir deve satın aldığı vakit onun omuzu üzerine elini koysun ve şeytandan Allah'a sığınsın."
(İmam Malik: Muvatta ; Nikâh bahsi)


Feyzu'l-Kadîr bu hadis-i şerifte deve satın alındığı vakit şeytandan Allah'a sığınmanın teşvik edildiğini söz konusu ettikten sonra şunları söylemektedir:
"Çünkü develer şeytanın bineklerindendir. O istiâzede bulunulduğunu duydu mu hemen kaçar...
İstiâze (Allah'a sığınma) emrinin develerdeki güç, övünme ve büyüklenmeden ötürü verilmiş olma ihtimali de vardır
. (Feyzu'l-Kadîr, I, 282)


4- Şeytanın namazda vesvese vermesi halinde yapılacak olan:

Ebu'l-Ala'dan şöyle rivayet edilmiştir:
Osman b. Ebi'l-Âs, Peygamber (s.a.v.)'e gelerek dedi ki:
Ey Allah'ın Rasûlu, şeytan benimle namazım ve Kur'ân okumam arasına giriyor ve benim namazımı karıştırıyor.”
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "
O, Hanzeb (Hınzeb) adı verilen bir şeytandır. Onu hissettiğin vakit ondan Allah'a sığın ve sol tarafına üç defa tükürür gibi yap."
(Osman b. Ebi'l-Âs) dedi ki: “Ben onu yaptım ve Allah onu benden giderdi.”

(Sahih-i Muslim: Selam bahsi)

5- Mescide girildiği vakit şeytandan Allah'a sığınmak.

Hayve b. Şureyh'in şöyle dediği rivayet edilir:
Ukbe b. Muslim ile karşılaştım.
Ona: Bana ulaştığına göre sen Abdullah b. Amr b. el-As'dan, o Peygamber (s.a.v.)'den mescide girdiği vakit:
Koğulmuş olan şeytandan pek büyük Allah'a, onun kerim zatına ve kadim sultanına sığınırım." dediğini rivayet etmişsin.
(Abdullah b. Amr b. el-Âs) dedi ki: “Bu kadar mı” diye sordu. Ben: “Evet” dedim. O dedi ki:
Kişi bunu söyledi mi şeytan: Bu günün diğer bölümlerinde de benim şerrimden korunmuş oldu, der.”

(Sunen-i Ebu Davud: namaz bahsi)

6- Helâya girildiği vakit erkek ve dişi şeytanlardan Allah'a sığınmak:

Peygamber (s.a.v.) helaya girdiği vakit: Allah'ım, ben sana erkek ve dişi şeytanlardan sığınırım." derdi.
(Sunen-i Ebu Davud: Taharet bahsi)
Burada sözü geçen hubs ve habâis, Avnu'l-Ma’bud müellifinin belirttiği gibi şeytanların erkekleri ve dişileridir.

7- Yemek esnasında besmele çekmek:

Huzeyfe (r.anh) şöyle demiştir:
Bizler Peygamber (s.a.v.) ile birlikte bir yemekte bulunduğumuz takdirde, Rasûlullah (s.a.v.) başlayıb da elini yemeğe uzatmadıkça, biz ellerimizi uzatmazdık.
Bir seferinde onunla birlikte bir yemekte bulunduk. Adeta itilircesine küçük bir kız geldi. Elini yemeğe uzatmak istedi. Rasûlullah (s.a.v.) onun elini tuttu.

Daha sonra yine itilircesine bedevi bir arab geldi, onun da elini tuttu.
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Şubhesiz şeytan üzerinde Allah'ın adı anılmayan yemeği kendisi için helâl beller. Bu cariyeyi onun vasıtasıyla yemek kendisine helal olsun diye getirdi. Ben onun elini tuttum. Daha sonra bu vasıta ile yemek kendisine helâl olsun diye bu bedevî arabı getirdi, onun da elini yakaladım. Nefsim elinde elinde olana yemin ederim ki, onun eli bu cariyenin eliyle birlikte benim elimin içindedir."
(Sahih-i Muslim: eşribe (içecekler) bahsi)


8- Cima halinde besmele çekmek ve Allah'ı zikretmek.

Buna Muslim'in Nikâh bahsinde rivayet ettiği
İbn Abbas (r. Anh) şu hadisi rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Onlardan herhangi bir kimse hanımına yaklaşmak istediği vakit:
Allah'ın adıyla, Allah'ım şeytanı bizden uzaklaştır ve şeytanı bize ihsan ettiğin rızıktan uzaklaştır" diyecek olur da bu (yaklaşma) sebeb(iy)le onlardan bir çocuk takdir edilir ise, şeytan ebediyyen ona zarar vermez."

(sahih-i Muslim: Nikah bahsi)

9- Eve girildiği vakit yüce Allah'ı anmak:

Câbir b. Abdullah yoluyla gelen hadis şöyledir:
O Peygamber (s.a.v.)’ i şöyle buyururken dinlemiştir:
"Adam evine girip te evine girdiğinde ve yemek yediğinde Allah'ın adını anacak olursa şeytan: Sizin ne geceleyecek yeriniz vardır, ne de yiyecek yemeğiniz, der.
Ve eğer adam eve girerken Allah'ın adını anmazsa şeytan: Gece kalacağınız yeri buldunuz, der.
Eğer yemek yediği vakit Allah'ın adını anmazsa: Hem gece kalacağınız yeri hem akşam yemeğini sağladınız, der."
(Sahih-i Muslim: Eşribe (içecekler) bahsi)


Sunen-i ebu Davudun Edeb Bahsi’nde Ebu Malik el-Eş’arî'nin rivayet ettiği eve girildiği vakit okunacak dua şudur: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
Adam evine girdiği vakit şöyle desin:
Allah'ım, ben senden hayırlı girişi ve hayırlı çıkışı dilerim. Allah'ın adıyla içeri girdik, Allah'ın adıyla dışarı çıktık ve Rabbimize tevekkül ettik." Sonra da aile halkına selâm versin.


10- Binek ve başkalarının tökezlemesi sırasında besmele çekmek:

Ebu'l-Melih bir adamdan şöyle dediğini nakletmektedir:
Peygamber (s.a.v.)'in terkisinde binek üzerindeydim. Bir binek tökezledi. Ben: Kör olasıca şeytan”, dedim.
Peygamber şöyle buyurdu: "Körolasıca şeytan deme! Çünkü böyle bir şey söylediğin vakit o bir ev kadar olana kadar kendisini büyük görür ve benim gücümle oldu, der. Fakat bunun yerine bismillah de. Bu şekilde söylediğin takdirde ise şeytan sinek gibi oluncaya kadar küçülür.”
(Sunen-i Ebu davud, Edeb bahsi)

11- Evden çıkınca Allah'ı zikretmek.

Enes b. Malik'in şu sözleri delildir:
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Her kim evinden çıktığı vakit: “Bismillah tevekkeltu alAllah la havle ve lâ kuvvete illâ billah: Allah'ın adı ile Allah'a güvenib dayandım. Allah ile olmadıkça hiçbir şeye takat getirilemez, güç getirilemez” derse ona: Bu sana yeter ve sen korundun denilir ve şeytan ondan uzaklaşır, gider."
(Sunen-i Tirmizi: Deavat bahsi)
Ebu İsa (Tirmizî) dedi ki: Bu hasen, sahih, garîb bir hadistir. Onu ancak bu yolla biliyoruz.

12- Uyku sırasında Allah'ı zikretmeye gayret göstermek ve aksinden sakınmak.

Abdullah b. Amr (r. Anh)ın şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"İki haslet vardır ki; müslüman bir kimse bunları yerine getirecek olursa mutlaka cennete girer. Haberiniz olsun, bu ikisi de kolay şeylerdir. Ama bunlarla amel edenler azdır: Her namazın sonunda 10 defa subhanallah der, 10 defa Allah'a hamdeder, 10 defa da Allah'ı tekbir eder.”
(Abdullah b. Amr) dedi ki: Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i bunları eliyle sayarken gördüm. (Peygamber) buyurdu ki:
İşte bunlar dil ile söylenecek 150 sözdür. (Beş vakit namazın toplamında) Mizanda ise bunlar 1500’dür ve eğer sen yatağına çekilecek olursan 100 defa Allah'ı tesbih, tekbir eder ve ona hamdedersin. İşte bunlar dil ile yüz defa söylenen sözlerdir. Mizanda ise bunlar bin değerindedir. Sizden kim bir gün ve bir gecede 2500 günah işler?
Ashab: “Nasıl olabilir? Bu kadar yapamayız ki.”
Peygamber şöyle buyurdu: "
Şeytan birinize namazda iken gelir, ona şunları şunları hatırla der ki, başka bir yere yönelmesini sağlamak ister. Belki onun bu isteğini yapmaz. Bu sefer o yatağında iken ona gelir ve o uykusunda dalıp gidinceye kadar onu uyutmaya devam eder."

(Sunen-i Tirmizi: Deavat bahsi)
Ebu İsa (Tirmizî): Bu hasen, sahih bir hadistir, demiştir.

Hadisi aynı şekilde Taberî, el-Muzzemmil suresinin tefsirinde, İbn Hibban Sahih'inde (V, 307), İbn Mâce Sünen'inde (I, 299) hepsi de Abdullah b. Amr (r. Anh)'dan diye rivâyet etmişlerdir.

Burayde (r.anh)’den nakledilen bir hadisi şerifte Peygamber (s.a.v), şu duayı tavsiye buyurmuştur:
Ey yedi kat semânın ve onların gölgelediklerinin Rabbi, ey arzların ve onların taşıdıklarının Rabbi, ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi!
Bütün bu mahlukâtının şerrine karşı, beni himâye et! Et ki, hiç birisi, üzerime âniden saldırmàsın. Senin koruduğun aziz olur. Senin övgün yücedir, senden başka ilah da yoktur; ilah olarak sâdece sen varsın.”
(Tirmizi, Daavât, 96, (3518).)


Âişe (r.anha)’den rivayet edilen bir hadis şöyledir:
Peygamber (s.a.v) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyib Muavvizeteyn'i ve Kul huvallahu ahad'i okur, ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı bana emrederdi.”
(Buhari, Fezâilu'l-Kur'ân, 14)


Uykuda Korkunca
İmam Malik’ten rivayet edildiğine göre, Hâlid İbnu Velid (r.anh), Peygambere: “Ben uykuda iken korkutuluyorum. (Ne yapmamı tavsiye buyurursunuz?)” diye sordu.
Peygamber (s.a.v) ona şu duayı okuması tavsiyesinde bulundu:
Allah'ın eksiksiz, tam olan kelimeleri ile Onun gazabından, ikabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve beraberliklerinden Allah'a sığınırım! de!
(Muvatta, Şiir, 9, (2, 950)


***

Doğuştan Konuşamayan Lal Kızın Kur'an Okunarak tedavisi



 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Başkaları İle İlişkilerde


Müslüman bir kimsenin başkaları ile ilişkilerinde şeytanın şerlerinden esenliğe kavuşmasını sağlayabilecek yolların bir kısmı da aşağıda gösterilmiştir:

1- Müslümanlar arasında candan sevgiye dikkat etmek, karşılıklı nefretten ve uzaklaşmaktan sakınmak:

Buna delil Muslim'in Sahih'inde Kıyametin, cennet ve cehennemin sıfatları bahsinde rivayet ettiği Câbir (r. anh)'dan gelen şu hadis-i şeriftir:
Peygamber (s.a.v.)'i şöyle buyururken dinledim:

"Şüphesiz ki şeytan arap yarımadasında namaz kılanların kendisine ibadet edeceklerinden ümidini kesmiştir. Fakat aralarını bozmakla (da yetinir)."
Hadisi aynı şekilde hadis imamlarından bir topluluk rivayet etmiştir. Sünen'inde Tirmizî, Bir ve sıla bahsinde, Ahmed, Musned'inin değişik yerlerinde Ebu Ya'lâ da Musned'inde rivayet etmiştir.


Feyzu'l-Kadîr'de şunları söylemektedir:
"Maksat arap yarımadasında mu'minlerden herhangi bir kimsenin puta ibadete geri döneceğinden, tekrar şirke girip irtidad edeceğinden şeytanın ümidini kesmiş olduğudur. Bazı arapların irtidad etmesi onun ümit kesmiş olmasına aykırı değildir ve bu çürütücü bir delil olarak ileri sürülemez. Yahutta onlar puta ibadet etmedikleri için onların irtidadları bu buyruğa aykırı değildir ya da namaz kılanlar namaz kılmak ile şeytana ibadeti birarada yapmayacaklardır, demektir.
"Fakat aralarını bozmak (da ona yeterlidir)."
Yani kışkırtmak için çalışır yahutta birbirlerine karşı onları kışkırtır ve onları fitnelere, savaşlara ve kin duymaya iter. Kadı dedi ki: Tahrîş (kışkırtmak) bir şeye karşı bir tür aldatmak ile birlikte teşvik etmek demektir. Şeytanın ancak marifet-i ilâhiye konusunda basiret sahibi kimselerin anlayabilecekleri ince vesveseleri vardır. İmamlardan birisi şöyle demiştir: Özellikle arap yarımadasını sözkonusu etmesi oranın vahyin indiği yer oluşundan dolayıdır..."
(Feyzu'l-Kadîr, II, 356; Ayrıca Tuhfetu'l-Ahvezî, VI, 57)



2- Cemaale birliktelik:

İbn Ömer'den naklettiği rivayet:
Ömer bize Câbiye'de bir hutbe irad edip dedi ki:
Ey insanlar! Ben vaktiyle Rasûlullah (s.a.v.)'in önümüzde ayakta durduğu gibi sizin önünüzde duruyorum. O bize şöyle demişti:
Sizlere ashabımı tavsiye ederim, sonra onlardan sonra gelenler, sonra onlardan sonra gelenleri. Daha sonra yalan yayılacak. Öyle ki, kişiden yemin istenmeden o yemin edecek, şahid şahidlik etmesi istenmeden şehadette bulunacak. Dikkat edin! Eğer bir erkek, bir kadın ile tenhada başbaşa kalacak olursa mutlaka onların üçüncüleri şeytan olur. Sizlere cemaate bağlanmanızı tavsiye ederim. Tefrikadan çok sakının. Şubhesiz şeytan tek kimseyle birliktedir. İki kişiden ise daha uzaktır. Her kim cennetin geniş yerini arzu ederse, o cemaatten ayrılmasın. Her kimin işlediği güzel iş onu sevindirir, işlediği kötülük onu rahatsız ederse işte o kimse, mu'min demektir."

(Tirmizî'nin Sünen'inde Fiten bahsinde)

Ebu İsa (Tirmizî) dedi ki: Bu hadis bu cihetiyle sahih ve garîb bir hadistir.
Bu hadisi buna yakın ifadelerle Beyhâkî, es-Sünenu'l- Kubrâ'da, İbn Ebi Ebi Asım, es- Sünne'de, Nesâî, Sünen'inin Tahrimu'd-dem bahsinde Arfece b. Şureyh el-Eşcaî'den diye
rivayet etmişlerdir.
Arfece dedi ki: Ben minber üzerinde Peygamber
(s.a.v.)'i insanlara hutbe irad ederken gördüm, dedi ki:
"
Benden sonra şunlar şunlar olacaktır. Her kimin cemaatten ayrıldığını, yahutta Muhammed (s.a.v.) ümmetini bölmek istediğini görürseniz kim olursa olsun onu öldürünüz. Şüphesiz Allah'ın eli cemaat üzerindedir ve şüphesiz şeytan cemaatten ayrılan kimse ile birliktekoşar."



3- Gereksiz yere tartışmadan ve atışmadan çekinmek:

Buna Darimî'nin Sünen'inin Mukaddimesinde zikrettiği Muhammed b. Vasi'in şöyle dediğine dair rivayet tanıklık etmektedir:
Muslim b. Yesâr şöyle derdi:
"
Tartışmadan uzak durunuz. Çünkü o alimin bilgisizlik anıdır ve bu sayede şeytan onun yanılmasını sağlamaya çalışır."
Hadisi bu şekilde Ebu Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ
(II, 294) adlı eserinde , İbn Sa’d da et-Tabakatu'l- Kubrâ'da (VII,187 ) rivayet etmişlerdir.



4- Övgüde aşırıya kaçmamak:

Ebu Nadra'nın Mutarrif'den şöyle dediğine dair nakli tanıklık etmektedir:
Babam dedi ki: “Ben Âmir oğulları heyeti ile birlikte Rasûlullah
(s.a.v.)'in yanına gittim.
Sen bizim seyyidimizsin”, dedik, o:
Seyyid yüce ve mubarek olan Allah'tır” dedi. Bu sefer:
Sen fazilet itibariyle bizim en üstünümüz, cömertlik itibariyle bizim en büyüğümüzsün”, dediler. Peygamber:
Kendi aranızdaki sözler gibisini ya da sözünüzün bir kısmını söyleyin, sakın şeytan sizleri aşırılığa sürüklemesin." diye buyurdu.

(Ebû Dâvûd'un Sünen'inde Edeb bahsi)

Enes Radıyallahu anh'dan rivayet ettiğine göre bir adam:
Ey Muhammed, ey bizim en hayırlımız, ey en hayırlımızın oğlu, ey seyyidimiz (efendimiz) ve ey efendimizin oğlu”, diye hitap etti.
Peygamber şöyle buyurdu:
"
Siz kendi aranızdaki söz gibi söyleyiniz. Şeytan -ya da, şeytanlar- sizleri aşırıya sürüklemesin. -Bu iki ifadeden birisini kullandı.- Ben Allah'ın kulu ve Rasûlu Muhammed'im, ben Allah'ın kulu ve Rasûlu Muhammed'im. Yüce Allah'ın beni getirdiği konumun daha yukarısı bir konuma yükseltmenizi sevmiyorum."

(Ahmed b. Hanbel , Musned)

5- Hakim adaletli olmaya dikkat edecek, zulümden sakınacak.

Abdullah b. Ebi Evfa'nın şöyle dediğini belirtmiştir. Rasûlullah (s.a.v.)buyurdu ki: "Şüphesiz Allah haksızlık yapmadıkça hakim ile birliktedir. Haksızlık yaptı mı onu kendi haline bırakır ve bu sefer şeytan ondan ayrılmaz."
(Tirmizî'nin Sünen, Ahkâm bahsi)

Hadisi böylece Beyhâkî de es-Sünenu'l-Kubrâ'sında (X, 88) şu lafızla rivayet etmiştir:
"
Şüphesiz aziz ve celil olan Allah zalimlik yapmadığı sürece hakim ile birliktedir. Eğer haksızlık yaparsa Allah ondan uzaklaşır ve şeytan onun yakasını bırakmaz."


Aynı şekilde Deylemî de bu hadisi el-Firdevs bi Me'suri'l-Hitab adlı eserinde (I, 168) şu lafızla rivayet etmektedir:
Şüphesiz aziz ve celil olan Allah, hainlik etmediği sürece hakim ile birliktedir. Şayet hainlik ederse Allah ondan uzak kalır ve şeytan onun yanından ayrılmaz."



6- Şaka yollu dahi olsa müslümana silahla işaret etmemek:

Ebu Hurayra (r. anh)'dan rivayet ettikleri hadis bunu göstermektedir.
Ebu Hurayra birtakım hadisleri nakledip, aralarında şunu da zikretmiştir:
Rasûlullah
(s.a.v.) yine buyurdu ki:
"Sizden herhangi bir kimse silahla kardeşine işaret etmesin. Çünkü sizden herhangi bir kimse farkında olmaksızın belki şeytan onun eliyle atış yaptırır ve böylelikle o da ateşin bir çukuruna düşer."
(Muslim'in Sahih'inde el- Birr ve's-Sıla bahsi)


Nevevî dedi ki:
Peygamber
(s.a.v.)'in: "Kimse silâhla kardeşine işaret etmesin. Çünkü belki de o bilmeksizin şeytan herhangi birinizin elinden atış yaptırır."
Hadisi bütün nushalarda bu şekilde şın harfinden sonra ye harfi ile "lâ yuşîru: işaret etmesin" şeklindedir ve sahih olan şekil de budur. Çünkü bu yüce Allah'ın: "Hiçbir anneye zarar verilmez."(Bakara, 233) buyruğunda olduğu gibi haber lafzında gelmiş bir nehiydir.
Daha önce bir kaç defa da işaret ettiğimiz gibi bu bizzat nehy lafzından daha beliğdir
. "Belki şeytan atış yapar."ifadesini biz de noktasız ayn ile (yenziu şeklinde) yazdık.
Kadı da Muslim'in bütün rivayetlerinden böylece nakletmiştir. Bizim bölgemizin nüshalarında da hep bu şekildedir. Manası da şudur: Onun elinden atar ve onun atışını gerçekleştirir. Muslim'in dışındaki rivayetlerde noktalı gayn ile rivayet edilmiştir. Bu da teşvik anlamını verir. Yani o silahla vurmayı gerçekleştirmeye onu iter ve bu işi ona süslü gösterir."

(Nevevi Şerhi, XVI, 170-171)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Ev, Aile Ve Toplum

1- Uyku vakti kapıları kilitlemek; su kaplarının ağzını bağlamak, kapları örtmek ve kandilleri söndürmek.

Câbir Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kapları örtünüz. Su kaplarının (kırbaların) ağzını bağlayınız. Kapıyı kilitleyiniz, kandili söndürünüz. Şüphesiz şeytan bir su kabının ağzını çözmez, kapıyı açamaz, örtülü bir kabı açamaz. Eğer sizden herhangi bir kimse ancak kabın üzerine enine bir çubuk yatırıp Allah'ın adını anmaktan başka bir şey yapamazsa onu dahi yapsın. Çünkü fasıkcık (fare) aile halkının üzerine evlerini ateşe verebilir."
(Muslim'in Sahih'inde Eşribe bahsi )


Hadisi aynı şekilde Ebu Avane, Musned'inde (V, 145),Beyhâkî es-Sünenu'l-Kubrâ'da (I, 256), İbn Mâce Sünen'inde ve başkaları da rivayet etmiştir.
Feyzu'l-Kadîr'de şöyle demektedir: "
Kabı örtünüz" yani üstünü kapatınız. Çünkü örtmek setretmek demektir. Buradaki emir bilhassa gece için mendubluk ifade eder. Burada bundan önceki halde ve bundan sonraki diğer hallerde, Allah'ın adının anılması ile birlikte su kabının ağzının bağlanmasına gelince, yüce Allah'ın adı uzun ve enli bir surdur. Her türlü kötülükten koruyan kalın perdedir." (Feyzu'l-Kadîr, IV, 404)


İbn Hacer dedi ki: "İbn Dakikı'l-İd dedi ki: Kapıların kapatılması emrinde dini ve dünyevi maslahatlar arasında canların, malların boş işlerle uğraşanlardan, fesatçılardan korunması bilhassa şeytanlara karşı muhafaza edilmesi sözkonusudur.
Nebi
(s.a.v.)'in "şubhesiz ki şeytan kapalı bir kapıyı açamaz" buyruğu kapıyı kapatma emrinin, şeytanın insan ile karışmaktan uzaklaştırılması maslahatına işaret edilmektedir. Özellikle şeytanın bu halinin gerekçe olarak zikredilmesi, ancak Peygamberlik tarafından bilinebilecek gizli bir hususa dikkat çekmek içindir. "Şeytan" kelimesinin başındaki elif lam cins içindir. Çünkü muayyen bir fert kastedilmemektedir." (Fethu'l-Bârî, XI, 86)


Peygamber (s.a.v.)'in kandilin söndürülmesi emrine gelince; Ebû Dâvûd'un rivayet ettiğine göre bu hususta Peygamber (s.a.v.)'den bir haber gelmiş bulunmaktadır. İbn Hibban ve Hakim sahih olduğunu belirtmişlerdir.
Buna göre İkrime, İbn Abbas
(r. anh)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir:
"Bir fare geldi ve yanan fitili çekti, Peygamber
(s.a.v.)'in önünde üzerinde oturmakta olduğu seccadenin üzerine bıraktı. Bu seccadenin dirhem kadar bir yerini yaktı. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Uyuduğunuz zaman kandilinizi söndürünüz. Şüphesiz şeytan bunun gibi birisine böyle bir işi yapmaya yol gösterir ve sonra sizi yakar."


İbn Hacer dedi ki: "Bu hadiste de yine bu emrin sebebi açıklanmakta ve fasıkcık denilen fareyi bu fitili çekmeye iten sebep açıklanmaktadır ki; o da şeytandır. İnsanın düşmanı olan şeytan bir başka düşman ile dayanışmaktadır. Diğer düşman ise ateştir. Yüce Allah, lütf-u keremiyle düşmanların tuzaklarından bizleri korusun. Şüphesiz ki O, çok şefkatli, çok
merhametlidir."
(Fethu'l-Bârî, XI, 87)


Kimi ilim ehlinin naklettiklerine göre zararlı hale gelmeyeceklerinden emin olunan şeyler, bunun kapsamına girmemektedir. (Fethu'l-Bârî, XI, 87)



2- Evlerdeki yılanların 3 gün tehdit edilmedikçe öldürülmemeleri:

Bundan tehditsiz olarak öldürülebilen iki tür yılan istisnâ edilir. Çünkü cinler bunların suretlerine girmez.
Ömer b. Nâfi'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Abdullah b. Ömer
(r. anh) bir gün kendisine ait yıkık bir evin yanında bulunuyordu. Bir yılan parıltısını gördü. Bu yılanı takip edin ve onu öldürün, dedi.
Ebu Lubabe el-Ensarî
R(r. anh) dedi ki: “Ben Rasûlullah(s.a.v.)'i kuyruksuz olan ile sırtında iki beyaz çizgi bulunan dışında, yılanların öldürülmesini nehyettiğini dinledim. Çünkü bu iki yılan çeşidi gözleri kör eder ve kadınların karınlarındakini düşürürler."

(Sahih-i Muslim, Selâm bahsi)


Böylece Peygamber (s.a.v.) evlerde bulunan yılanların bu iki tür dışında tehdit edilmeden öldürülmesini yasaklamış bulunmaktadır. Bu iki türün biri kuyruğu kısa olandır.
Nadr b. Şumeyl dedi ki: Bu, yılanlardan kuyruğu kesik, mavimsi bir çeşittir. Hamile bir kadın bu yılana bakacak olursa mutlaka karnındakini düşürür. İki çizgi ise yılanın sırtında bulunan iki beyaz çizgidir.
Üç gün tehdit edilmedikçe evlerde bulunan yılanların öldürülmeyeceğinin delili ise, Ebu Said el-Hudri(r.
anh)'dan şöyle dediğine dair rivayet ettiği hadistir:
Rasûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki:
"Şüphesiz Medine'de müslüman olmuş cinlerden bir kesim vardır. Her kim bunlardan evlerde kalan kimseyi görürse üç gün süreyle onu uyarsın. Eğer bundan sonra yine ona görünürse onu öldürsün. Çünkü o bir şeytandır."

(Sahih-i Muslim, Selâm bahsi)


Yine bu hususa daha önce kaydettiğimiz ensardan olan genç ile ilgili olay da delil teşkil etmektedir. O evinde gördüğü büyükçe bir yılanı öldürmüş, daha sonra da kendisi ölmüştü.
Bu hususu Rasûlullah
(s.a.v.)'e anlattıklarında şöyle buyurmuştu:
"Arkadaşınız için mağfiret dileyiniz."Daha sonra da şunları söylemişti:
"Şüphesiz Medine'de İslama girmiş cinler vardır. Onlardan herhangi bir şey görecek olursanız üç gün süreyle onu uyarınız. Eğer bundan sonra bir daha size görünürse onu öldürünüz. Çünkü o ancak bir şeytandır."


ez-Zerkanî dedi ki: "Bu hadisten gencin öldürdüğü cinnin müslüman olduğu ve cinlerin onu kısas olmak üzere öldürdükleri anlaşılmaz. Çünkü kısas her ne kadar insanlarla cinler arasında meşru ise de, bunun kasten yapılması şartı vardır. Genç ise müslüman bir canı öldürmeyi kastetmemişti. O türü itibariyle şer'an öldürülmesi caiz olan eziyet verici bir varlığı katletmişti. O bakımdan bu, hata yoluyla öldürme kabilindendir. Bu sebeple daha uygun olan şöyle söylemektir: Cinlerin fasıkları haddi aşarak arkadaşları karşılığında onu öldürdüler.
Peygamber
(s.a.v.)de şöyle buyurmuştur:
"
Şüphesiz Medine'de İslama girmiş cinler vardır. Böylelikle aralarından müslüman olmuş kimseleri öldürmekten sakınılabilecek ve onlardan kâfir olanların öldürülmesine fırsat tanıyacak bir yol açıklamış olmaktadır."

(Şerhu'z-Zerkani, IV, 497)


Peki, uyarmak nasıl yapılacaktır? sorusuna şu şekilde cevap verilir:

Buna dair cevap Tirmizî'nin hasen olduğunu belirterek kaydettiği Ebu Leylâ'nın şöyle dediğine dair rivayettir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Yılan meskende görünecek olursa ona Nuh'un ahdi, Davud oğlu Süleyman'ın ahdi ile sana bize eziyet vermemeni söylüyoruz. Eğer tekrar geri gelirse onu öldürünüz."


Malik dedi ki: “Allah için ve size âhiret gününü hatırlatarak bize görünmeyiniz ve bize eziyet etmeyiniz”, demesi yeterlidir.
Kadı Iyad dedi ki: Zannederim bunu Muslim'in Ebu Said'den naklettiği bir rivayetten almıştır. Bu rivayette Ebu Said şöyle demektedir:
"Şüphesiz bu evlerde kalanlar vardır. Onlardan herhangi birisini görecek olursanız üç defa onları uyarınız."
(Şerhu'z-Zerkani, IV, 497)


Yılanların öldürülme yasağı Medine'deki evlere özel midir, yoksa genel midir?
Bu hususta ilim adamlarının iki görüşü vardır. Hadisin zahiri uyarılmadan önce bütün evlerde yılanların öldürülmesinin nehyedildiğidir. Düzlüklerde, çöllerde ise uyarmadan öldürülürler. İbn Abdi'l-Berr bunun Medine evlerine has olduğu görüşünü tercih etmiştir.
(Temhid, XVI, 25) Ancak doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya, daha güçlü görünen birinci görüştür. (Şerhu'z-Zerkani, IV, 494)


3- Akşam vakti girdiğinde çocukları dışarıya bırakmamak:

Buna delil Câbir b. Abdullah'tan gelen hadiste Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Gece bastırdı mı yahut akşamı ettiniz mi çocuklarınızı (evde) alıkoyunuz. Şüphesiz şeytanlar o vakit etrafa yayılır. Gecenin bir bölümü geçti mi o takdirde onları bırakabilirsiniz..."
(Sahih-i Muslim , Eşribe bahsi)


Feyzu'l-Kadîr'de dedi ki: "Gecenin bir bölümü yani karanlığı bastırdı mı, demektir.
et-Tıybî dedi ki: Gecenin bir bölümünün bastırması onun bir bölümünün girmesi demektir. Burada ise akşam karanlığının uzamasının gerçekleştiği gecenin ilk saatleridir.
Çocuklarınızı alıkoyunuz, buyruğu, onları yanınızda tutunuz ve dışarıya çıkmalarını engelleyiniz, demektir. Bu hususta bir teşvik (mendubluk) sözkonusudur... Zahiriler ise bunun vucub ifade ettiğini kabul ederler.
"Çünkü şeytan" ile kastedilen cinlerdir. Bir rivayette ise "şeytanın yayılması..." şeklindedir.
Başındaki lam cins ifade etmek içindir. "O vakit yayılırlar" gece karardığı vakit yayılırlar, demektir. Çünkü onların geceleyin hareket etmeleri gündüze göre daha rahattır. Zira karanlık, şeytanın gücünü daha bir pekiştirir. Onların yayılmalarının başladığı vakit ise yapışabilmeleri mümkün olan her bir şeye yapışırlar. Bu sebeple onların çocuklara eziyet vermesinden korkulmuştur."
"
Gecenin bir bölümü geçti mi" Bir başka rivayette "akşamın bir bölümü geçti mi" onları serbest bırakın, şeklindedir. "Onları serbest bırakın" ifadesi Buhârî'nin Sahih'inde ha harfi noktasızdır. (Onları çözün anlamına gelir.) Yine bir başka rivayette ise fethalı ve noktalı hı iledir. (Onları serbest bırakın, demek olur.) Ötreli de nakledilmiştir. Yani onları çıkıp
girmekten engellemeyiniz, demek olur."
(Feyzu'l-Kadîr, I, 423)


Burada terekleri kesilmiş güvercinler edinmeyi teşvik etmeye dair uydurulmuş bir rivayete dikkat çekmek güzel olabilir. Buna göre bu güvercinler cinleri oyalayarak çocuklara zarar
vermelerini önler.
Sözkonusu bu rivayet İbn Abbas'tan Peygamber
(s.a.v.)'e isnad edilerek şöyledir:
"
Terekleri kesilmiş güvercinler edininiz. Çünkü onlar

cinleri oyalayarak çocuklarınıza ilişmelerini önlerler."
Bu rivayetin uydurma ve Peygamber (s.a.v.)'e isnad edilen bir yalan olma sebebine gelince, Muhammed b. Ziyad el-Yeşkuri el-Meymuni et-Tahhan’ın rivayeti oluşudur.
Bu kişi hakkında Ehl-i hadisin imamı Ahmed b. Hanbel tek gözü kör bir yalancıdır, hadis uydurur, demiştir.
İbn Maîn çok yalancıdır, İbnu'l-Medinî ben ondan ne kadar hadis yazdımsa hepsini attım, demiş ve oldukça zayıf olduğunu belirtmiştir.
Ebu Zur'a o yalan söylerdi, demiştir. Dârakutnî ise o çok yalancı birisidir, demiştir.

(Zehebi, Mizanu'l-İtidal, III, 552-553)


Ebu Hatim el-Bustî dedi ki: "O sika ravilere hadis uyduran kimselerdendi. Sağlam ravilerden mudal rivayetler naklederdi. Onun ancak tenkid maksadıyla kitablarda anılması helâl olabilir.
Ancak bu sanat erbabı nezdinde itibar yolu ile ondan rivayet nakledilebilir. Özellikle böyle olmayanlar nezdinde nakledilemez."
Daha sonra ondan gelmiş çeşitli rivayetleri kaydeder ki, bunlardan birisi de az önce zikrettiğimiz "terekleri kesilmiş güvercinler edininiz..." rivayetidir.
(el-Mecuhi, II, 250; Ayrıca bk. İbn Adi, el-Kâmil fi Duafai'r-Rical, VI, 130; Hatib Bağdadi, Tarihu Bağdad, V, 279; ez-Zürai, Nakdu'l-Menkul, s. 94)





4- Müzik ve çalgı aletlerinden yüz çevirmek:

Kurtubî İsra suresinde yer alan yüce Allah’ın:
"Onlardan gücünün yettiği kimseleri sesinle yerinden oynat. Onlara karşı atlılarınla, piyadelerinle gürültü çıkararak baskın düzenle, mallarına evlatlarına ortak ol, onlara batıl vaadlerde bulun. Fakat şeytan onlara bir aldatıştan başka ne vaadeder?" (İsra, 64) buyruğunu açıklarken şunları söylemektedir:
"Âyet-i kerimede çalgı aletlerinin şarkı ve boş oyalayıcı işlerin haram kılındığına delâlet eden ifadeler vardır. Çünkü yüce Allah:
"Onlardan gücünün yettiği kimseleri sesinle yerinden oynat." buyruğu bir görüşe göre bu demektir.
Mucahid dedi ki: "Şeytanın sesi yahut fiili ve onun güzel gördüğü işlerden olan herbir şeyden sakınmak icab eder."
(el-Cami li Ahkâmi'l-Kur'ân, X, 290)

Beyhâkî, es-Sünenu'l-Kubrâ'da (X, 223)Abdullah b. Dinar'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir:

İbn Ömer şarkı söyleyen bir küçük kızın yanından geçti. Şöyle dedi: Eğer şeytan (kötülüğe sürüklemeksizin) kimsenin yakasını bırakacak olsaydı bunu bırakırdı.
İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhâkî, Şuabu'l-İman'da İbn Mesud (r. anh)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Kişi bineğine binip de Allah'ın adını anmazsa bir şeytan onunla birlikte
terkisine biner ve ona haydi şarkı söyle, der. Eğer güzel şarkı söyleyemiyor ise ona: Temennide bulun, der.
(ed-Durru'l-Mensur, V, 308)

Yine İbn Ebi'd-Dunya'nın naklettiğine göre Ömer b. Abdu'l-Aziz -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- oğlunun murebbisine şunu yazmıştır: "Onların senin tedibin neticesinde kanaat sahibi olacakları ilk husus başlangıcı şeytan, âkıbeti Rahmanın gazabı olan lehviyâta buğzetmek olsun. Çünkü ilim bellemiş güvenilir kimselerden bana ulaştığına göre çalgı aletlerinin çalındığı yerde bulunmak ve şarkıları dinlemek ve bunları dillendirmek, suyun otu yeşerttiği ibi kalbde munafıklığı yeşertir."(ed-Durru'l-Mensur, V, 308)


5- Düşen lokma üzerindeki rahatsız edici şeyleri giderdikten sonra yemek:

Cabir Radıyallahu anh'dan şöyle dediğine dair rivayet:
Rasûlullah
(s.a.v.)'i şöyle buyururken dinledim:

"Sizden herhangi bir kimsenin herbir hali sırasında yanında şeytan bulunur. Öyle ki yemek yerken dahi onun yanında olur. Buna göre sizden herhangi birinizden bir lokma (yere) düşecek olursa, onun üzerindeki rahatsızlık verici şeyleri gidersin, sonra onu yesin ve o lokmayı şeytana terketmesin. Yemeğini bitirdiği vakit de parmaklarını yalasın. Çünkü o, bereketin yemeğinin neresinde olduğunu bilemez."
(Sahih-i Muslim Eşribe bahsi)

Hadisi aynı şekilde İbn Hibban, Sahih'inde (XII, 54), Beyhâkî, es-Sünenu'l-Kubrâ'da (XII, 278), Ahmed Musned'in birkaç yerinde, Abd b. Humeyd, el-Muntehâ'da (s. 324), Taberânî el-Mucemu'l-Kebir'de(III, 88) , Ebu'ş-Şeyh Tabakatu'l-Muhaddisin bi Asbahan adlı eserinde ve başkaları rivayet etmişlerdir.
Burada "şeytan"dan kasıt cinsidir. Şeytanlardan herhangi birisine mahsus bir şey değildir. Ebu Zur'a (Feyzu'l-Kadir, II, 350) Şerh-u Sünen-i İbn Mâce (s. 236)'de şunları söylemektedir: "Onu şeytana bırakmasın." Sözü geçen lokmanın şeytana terkedilmesi, yüce Allah'ın nimetinin bir bakıma kaybedilmesi dolayısıyladır... Diğer taraftan bu, mütekebbirlerin huylarındandır. Çoğunlukla böyle bir lokmayı almayı engelleyen kibirdir. Bu da şeytanın amelindendir."


6- Esnemeyi tutmak ve ses çıkarmamak:

Ebu Hurayra (r. anh)'dan naklettiği şu rivayette:
Rasûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki:
"Esnemek şeytandandır. Buna göre sizden herhangi bir kimse esnediği takdirde gücü yettiğince kendisini tutsun."
(Sahih-i Muslim'in Zuhd ve rekâik bahsi)

Yine aynı bahiste Suheyl b. Ebi Salih'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:

Ebu Said el- Hudri'nin bir oğlunu babama babasından hadis naklederek şöyle dediğini dinledim: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Sizden herhangi bir kimse esnediği vakit elini ağzının üzerinde tutsun. Çünkü şeytan girer."

Tirmizî de Sünen'inin Edeb bahsinde Ebu Hurayra Radıyallahu anh'dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v.)şöyle buyurmuştur:
"Hapşırmak Allah'tandır. Esnemek şeytandandır. Sizden herhangi bir kimse esneyecek olursa elini ağzının üzerine koysun. Eğer ah ah diyecek olursa, şüphesiz şeytan onun karnının içinden gülüyor demektir ve şüphesiz Allah hapşırmayı sever, fakat esnemekten hoşlanmaz."

Yine Tirmizî'nin Sünen'inde Ebu Hurayra Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Namazda esnemek şeytandandır. Herhangi bir kimse esnediği takdirde gücü yettiğince esnemesini tutsun."

Ebu İsa (Tirmizî) dedi ki: Ebu Hurayra'nin hadisi hasen, sahih bir hadistir.
İbn Hacer dedi ki: "İbn Battal dedi ki: Esnemenin şeytana izafe edilmesi, razı oluş ve isteyiş anlamında bir izafettir. Yani şeytan insanı esnerken görmekten hoşlanır. Çünkü bu insanın suretinin değişikliğe uğradığı bir haldir ve bundan dolayı o da güler. Yoksa bu esnemeyi şeytan yapmıştır, demek istemiyor.
İbnu'l-Arabî dedi ki: Şâri’in şeytana nispet ettiği hoş olmayan herbir işin, şeytanın o işe vasıta oluşundan dolayı nisbet edildiğini ve şâri’in meleğe nispet ettiği herbir güzel fiilin, meleğin onun vasıtası olması dolayısıyla ona nispet edildiğini açıklamış bulunuyoruz. (İbnu'l-Arabi devamla) dedi ki: Esnemek karnın dolu olmasındandır. Tembellikten neş'et eder. Bu ise şeytan vasıtasıyla olur. Hapşırmak ise gıdanın azaltılmasındandır. Bu ise insanı çalışkanlığa götürür ve bu meleğin vasıtası ile olur.
Kimi ilim adamı şöyle demiştir:
Esnemenin şeytana nisbet edilmesi onun şehvet ve arzulara çağırmasındandır. Çünkü bu bedenin ağırlığından, gevşemesinden ve tokluktan ortaya çıkar. Maksad ise böyle bir davranışı doğuran sebebden sakındırmaktır ki, bu da alabildiğine yemek demektir."

(Fethu'l-Bârî, X, 613; Ayrıca Suyuti, ed-Dibac ala Sahih-i Muslim, VI, 298; Suyuti, Şerhu Sünen-i İbn Mâce, s. 68; İbnu'l-Esir, en-Nihaye fi Garibi'l-Hadis, I, 204)


7- Yabancı kadınla başbaşa (halvette) kalmamak:

Ukbe b. Âmir (r. anh)'ın Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğuna dair rivayet:
"Sakın kadınların yanına girmeyiniz.”

Ensardan bir adam: Ey Allah'ın Rasûlu kayın hakkında ne dersin”, diye sordu.
Peygamber: "Kayın ölümdür"diye buyurdu.
(Sunen-i Tirmizî, Radâ’ (süt emmek) bahsi)

(Tirmizî) dedi ki: Bu konu hakkında Ömer, Câbir ve Amr b. el-Âs'dan gelmiş rivayetler vardır.

Ebu İsa (Tirmizî) dedi ki: Ukbe b. Âmir'in rivayet ettiği hadis hasen, sahih bir hadistir.
Kadınların (yalnızken) yanlarına girmenin hoş olmayışı, anlam itibariyle Peygamber (s.a.v.)’den rivayet edilen şu buyruğa benzemektedir:
"Bir erkek, bir kadınla halvette (başbaşa) kalırlarsa, mutlaka üçüncüleri şeytan olur."

Feyzu'l-Kadîr'de dedi ki: "Mutlaka üçüncüleri şeytan olur."Vesvese ile şehveti galeyana getirmekle, hayayı kaldırmakla, masiyeti güzel göstermekle üçüncüleri olur. Ta ki cima ile

onları bir araya getirinceye yahutta bundan daha aşağı cimaya düşürmeye yakın cima mukaddimelerini işletinceye kadar. Buradaki yasak, haramlık bildirmek içindir. İbn Cerir de
es-Sevri gibi, erkeğin hanımına ait cariyenin hanımı yokken kendisine hizmet etme hali gibi kaçınılmaz durumları istisna etmiştir." (Feyzu'l-Kadîr, III, 78)

Şevkânî dedi ki: Peygamber (s.a.v.)’in "bir erkek, bir kadınla başbaşa kalırsa mutlaka üçüncüleri şeytandır" buyruğunda belirtilen durumun sebebi şudur:

Erkek kadına karşı istek duyar. Buna sebep de onun fıtratındaki kadına meyletme arzusudur. Çünkü onun yapısında kadınla birlikte olma isteği vardır. Aynı şekilde kadın da erkeğe istek duyar...
Bununla birlikte şeytan her birinin diğerine karşı isteğini galeyana getirme yolunu bulur ve neticede masiyet ortaya çıkar." (Neylu'l-Evtar, VI, 231)

Selef -yüce Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- böyle bir halvetin tehlikesini idrâk ettiklerinden ötürü, bu işten oldukça sakınırlardı.
Nitekim Ata b. Ebi Rebah -Allah'ın rahmeti üzerine

olsun- şöyle demiştir: "Eğer beytu'l-mal bana emanet edilse gerçekten emin olduğumu ortaya koyarım, fakat çok çirkin bir cariyeye karşı dahi kendimden emin değilim."

Zehebî bu sözle ilgili olarak şunları söylemektedir: "Derim ki -Allah'ın rahmeti üzerine olsun gerçekten doğru söylemiştir. Çünkü hadiste şöyle buyurulmuştur: "Dikkat edin! Sakın bir erkek, bir kadınla başbaşa kalmasın. Çünkü şubhesiz onların üçüncüleri şeytandır." (Siyeru A’lâmi'n-Nubelâ, V, 88)

Hadisi Ahmed, Tirmizî Fiten bahsinde ve Hâkim rivayet etmiş olup, Hakim sahih olduğunu belirtmiş, bu hususta Zehebi de ona muvafakat etmiştir.


8- Kadının oldukça zaruri bir hal olmadıkça evinden çıkmaması:

Abdullah b. Mesud'dan rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kadın avrettir. O dışarı çıkacak olursa şeytan da ona baktırır."

(Sunen-, Tirmizî, Redâ’ bahsinde)

Ebu İsa (Tirmizî) dedi ki: Bu hasen, garip bir hadistir. Elbânî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
İbn Huzeyme Sahih'inde (İbn Huzeyme, Sahih, III, 93) geçen hadisi rivayet etmiş ve sonunda şunu da eklemiştir:
"Kadının Rabbinin rızasına en yakın olacağı hal, o evinin içinde ikenki halidir."
Yine bu fazlalığı buna yakın ifadelerle İbn Hibban da (İbn Hibban, Sahih, XII, 413) rivayet etmiştir.

Taberânî, el-Mu’cemu'l- Kebir'de (Taberânî, el-Mu’cemu'l-Kebir, IX, 295) rivâyeti şöylece zikretmektedir:
"Şubhesiz kadın avrettir ve o evinden dışarı çıktı mı şeytan ona baktırır. Kadın da: Beni kim gördüyse beni beğendi, der. Kadının yüce Allah'a en yakın olduğu hali evinin içinde olduğu haldir."

Feyzu'l-Kadîr'de dedi ki: "Şeytan ona baktırır." Yani onu saptırmak yahut onun vasıtasıyla başkalarını saptırmak için ona bakılmasını sağlar. Böylelikle onlardan birini ya da ikisini

fitneye düşürür...
Tıybî dedi ki: Hatıra gelen mana şudur: O evinde bulunduğu sürece şeytanın onu günaha sokma yahut insanları günaha sürükleme ümidi yoktur. Dışarı çıktı mı kadın hakkında da, başkaları hakkında da bu ümide kapılır. Çünkü kadın onun ağlarıdır ve ağlarının en büyüğüdür."

En ufak bir tereddüdün bulunmadığı hak şu ki; İslâm müslüman kadını evinde oturmaya çağırmıştır. Çünkü bu yolla kadının iffeti korunur, hayası muhafaza edilir. Onun sebep olacağı fitneler ve onun fitneye maruz kalması önlenir. Bundan dolayı selef, kadının evinde kalmasını teşvik etmiştir. Onun evinde namazı kılmasının mescidde namaz kılmasından hayırlı olduğunu belirtmişlerdir. Sevrî dedi ki: "Yaşlı dahi olsa kadın için evinden hayırlısı yoktur." (Temhid, XXIII, 402)
Aynı şekilde: "Ben bugün kadınların bayramlara çıkmalarını dahi hoş görmüyorum" demiştir.(Temhid, XXIII, 402)

İbnu'l-Mubarek dedi ki: "Ben bugün kadınların bayramlara çıkmalarını hoş görmüyorum. Şayet kadın mutlaka çıkmak isterse kocası ona temizlik hallerinde çıkmasına izin versin ve süslenmesin. Eğer ancak böyle çıkmakta direnirse bu sefer kocanın onu bu işten alıkoyma hakkı vardır."(Temhid, XXIII, 402)

Ebu Hanife dedi ki: "Bayramlarda dışarı çıkmaları için kadınlara ruhsat verilirdi. Bugün ise ben bunu hoş görmüyorum. Onların cuma namazlarında bulunmalarını da, farz namazları cemaatle kılmalarını da hoş görmüyorum. Yaşlanmış kadının yatsı ve sabah namazlarında
bulunmalarına ruhsat veriyorum. Bunun dışındakilerinde ise hayır." (Temhid, XXIII, 402)

Bu sözleri bu imamlar kendi dönemleri hakkında söylemektedirler. Ya bizim bu zamanımızı, zamanımızdaki kadın fitnesini, müslüman ülkelere fâsıkların kadınlar sebebiyle türlü fitnelere düşüren yolları celbettiklerini görselerdi ne derlerdi? Allah yardımcımız olsun.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Ticaret Ve Pazarlara Girmek


1- Ticaret yapanların sadaka vermeye dikkat etmeleri:

Kays b. Ebi Gareze'nin şöyle dediğine dair kaydettiği rivayet:

Rasûlullah (s.a.v.) bizim yanımıza çıkıp geldi. O sırada bizler "simsarlar" diye adlandırılırdık. Şöyle buyurdu:
Ey tüccar topluluğu, şüphesiz şeytan ve günah alışverişte hazır bulunurlar. O bakımdan alışverişinide(n ayrıca) sadaka veriniz.”
(Sunen-i Tirmizî, Buyu (alış-veriş) bahsi )

Ebu İsa
(Tirmizî) dedi ki: Kays b. Ebi Gareze'nin hadisi hasen, sahih bir hadistir. Bunu Mansur, el-A'meş, Habib b. Ebi Sabit ve birden çok kişi Ebu Vâil'den, o Kays b. Ebi Gareze'den diye rivayet etmişlerdir.

Kays'ın, Peygamberden, diye bunun dışında yaptığı bir rivayeti olduğunu bilmiyorum.
"Semâsire: Simsarlar"ın tekili "simsar" lafzıdır ki; bu da belli bir karşılık ile başkasının malını satan kimse demektir.

2- Kişi önemli bir ihtiyaç olmaksızın çarşı-pazara gidip gelmekten sakınmalıdır.

Çarşıya gidecek olursa ihtiyacını görür görmez hızlıca çıkmalıdır.
Mu’temir b. Süleyman dedi ki: Babamı bize şöyle derken dinledim: Bize Ebu Osman, Selman'dan naklen dedi ki:
Eğer gücün yeterse sakın pazara ilk giren ve oradan en son çıkan kişi sen olma. Çünkü orası şeytanın savaştığı yerdir ve bayrağını oraya diker...”

(sahih-i Muslim, Fedailu's- Sahabe bahsi)

Nevevî der ki: "Pazar hakkında: "Orası şeytanın savaş alanıdır" demesi ile ilgili olarak dil bilginleri şöyle demişlerdir:
"Ma’reke: savaş alanı" kahramanların birbirleri ile döğüşmeleri dolayısıyla savaş yerinin adıdır. Pazar ve şeytanın pazardakilere yaptıkları ve onlara verdiği zarar savaşa benzetilmiştir. Buna sebep ise çarşı-pazarlarda kandırmak, hile yapmak, yalan yeminler, fâsid akitler, kardeşinin yaptığı alışveriş üstüne alışveriş yapmalar, onun pazarlıkyaptığı bir şeyi pazarlık etme, ölçü ve tartıların hileli ve eksik yapılması çokça görüldüğünden ötürüdür.
"Şeytan oraya sancağını diker" ifadesi de onun orada kalıcı olduğuna ve yardımcılarının insanları birbirlerine karşı kışkırtmak ve sözü geçen bu kötülüklerle benzerlerini işlemeye itmek için toplandıklarına işarettir. O halde çarşı-pazar hem onun, hem de onun yardımcılarının yeridir." (Nevevî, XVI, 7)

Kurtubî dedi ki: Bu hadis özellikle erkeklerin kadınlar ile birlikte karıştıkları bu dönemlerde pazarlara girmenin mekruh olduğuna delildir. Alimlerimiz de böyle demişlerdir. Çarşı-pazarlarda batıl çoğalıp, oralarda münkerler ortaya çıkınca dinde fazilet sahibi ve kendilerine uyulan kimselerin oralara girmeleri mekruhtur. Bu onların Allah'a isyan olunan yerlerde bulunmaktan uzak bir şekilde temiz kalmaları içindir. Dolayısıyla yüce Allah'ın çarşı-pazarda bulunmak ile müptela kıldığı kimselerin hatırına şeytanın ve askerlerinin bulunduğu bir yere girdiğini hatırlaması ve eğer orada kalacak olursa helak olacağını unutmaması gerekir. Kimin durumu böyle olursa kendisi için zaruri olan miktar kadarıyla orada bulunur, böylece bunun kötü akıbetinden ve onun belasından korunmaya çalışır." (el-Cami li Ahkami'l-Kur'an, XIII, 16)


Yolculukta

1- Yolculuk yapanın yolculukta beraberinde iki ve daha çok kimse bulunmasına özen göstermeli.

Amr b. Şuayb babasından, o dedesinden; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bir binici şeytadır. İki binici iki şeytandır. Üçü ise kafiledir."
(İbn Huzeyme, Hakim, Tirmizî, es-Sunenu'l-Kubrâ'da Beyhakî, Ebû Dâvûd, Muvatta'da Malik, Musned'de Ahmed)

Ahmed'in lafzı bu şekildedir. el-Fethu'r-Rabbânî'de
(VI, 53) hadisin hasen olduğunu belirtmektedir.
İbn Kuteybe hadisin manası hakkında şunları söylemektedir: "Nasıl ki bir hırsız ve yırtıcı hayvan bir kişiyi gözleri kesiyorsa, şeytanın da gözü bir kişiyi keser. Bu sebeple tek başına yola çıkarsa belâya maruz kalacağından bir şeytan demektir.


İki binici ise iki şeytandır. Çünkü herbirisi böyle bir şeye maruzdur. Çünkü bunların herbirisi yolculukta tek başına kalmayı seçtiğinden ötürü şeytanın yolunu izlemiş olur." (Şerhu'z-Zerkânî, IV, 500)

Peygamber (s.a.v.)'in: "Üç kişi ise bir kafiledir" diye buyurması bu şekilde yalnızlığın ortadan kalkması, ünsiyetin meydana gelmesi ve başkalarının onlara zarar verme ümitlerinin kesilmesinden ötürüdür.


Bu Peygamber (s.a.v.)'in Ebu Bekr (r. anh) ile beraber iki muhacir olarak çıkmaları ile çelişmemektedir. Buna sebep ise, muşriklerin kendilerine zarar vereceklerinden korkmaları yahutta yolculukta tek başına yolculuk yapmasının mekruh olmayışı, onun özelliklerinden olmasıdır. Çünkü bu o başkasından farklı olarak şeytanın şerrinden emniyet altında idi. Nitekim Hafız el-Irakî de böyle demiştir.
Peygamber (s.a.v.)'in haberciyi tek başına göndermesi ise, onunla gönderilen haberin ulaştırılmasında süratin gerekli oluşundan dolayıdır. Bununla birlikte ona yolda göreceği arkadaşlarla birlikte yol almasını da emrederdi. Buna göre çelişki olduğu iddiasında bulunan birtakım sapıkların iddiaları da çürütülmüş olmaktadır. (Feyzu'l-Kadir, IV, 44)

2- Yolculuk ve benzeri hallerde herhangi bir yerde konaklama esnasında vadilere ve yollara dağılmayı terketmek ve birarada bulunmaya dikkat etmek:

Ebu Salebe el-Huşeni (r. anh) dedi ki: İnsanlar bir yerde konakladıkları vakit vadilere ve dağ yollarına dağılırlardı.
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Sizin bu dağ yollarına ve vadilerine dağılma haliniz var ya; şüphesiz bu haliniz şeytandandır."

(Ebu Salebe) dedi ki: “Artık bundan sonra bir yerde konakladılar mı mutlaka birbirlerine yakın olurlardı. Öyle ki üzerlerine bir örtü bırakılacak olursa hepsini kapatabilirdi.”
(Sunen-i Ebû Dâvûd, Cihad bahsi)

Hadisi aynı şekilde İbn Hibban Sahih'inde
(VI, 408), Hakim de sahih olduğunu belirterek (II, 126) ve Beyhâkî es-Sunenu'l-Kubra'da(VII, 210) rivayet etmişlerdir.
Avnu'l-Mabud'da "sizin bu dağılmanız şeytandandır" lafzının manası "Allah'ın dostlarını korkutmak ve düşmanlarını harekete geçirmek için..." diye açıklamıştır.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
RUKYE YAPARAK ÜCRET ALMANIN CEVAZLIĞI

Ebu Huzame'nin babası Ya'mer (r.anhu) şöyle demiştir:
Ben Rasulullah (s.a.v.)'e sordum ve : "Ey Allah'ın rasulu! Bizim okuyup üflediğimiz dualar, tedavide kullandığımız ilaçlar ve kendileriyle korunmaya çalıştığımız korunma araçları Allah'ın kaderinden bir şey geri çevirebilir mi?" dedim.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bunlar da Allah'ın kaderindendir".
(Tirmizi, Tıb21, No: 2065 (Tirmizi hadisin hasen -sahih olduğunu söylemiştir) ; İbn Mace, Tıb 1, No: 3437; Ahmed bin Hanbel, III, 421)

33- Fâtihatu'l-Kitâb'ı Okumakla Rukyeler Yapma Babı

Bu, İbn Abbâs'tan; Peygamber (s.a.v.)'den zikrolunuyor:

51-.......Bize Şu'be, Ebû Bişr'den; o daEbû-Mutevekkil'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî (r.anh)'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (s.a.v.)'in sahâbîlerinden bir grup insan Arab kabilelerinden bir oba halkının üzerine vardılar. O oba halkı gelen sahâbî grubuna yemek vermediler. Onlar böyle konuk edilmemiş hâlde bulundukları sırada birden o oba halkının seyyidi zehirli bir hayvan tarafından sokuldu.
Bunun üzerine oradaki sahâbîlere: —
Sizin beraberinizde bir deva yâhud rukye tedavisi yapan kimse var mı? dediler.
Sahâbîler de onlara: —
Sizler bizi konuk edip yemek yedirmediniz. Biz de, sizler bizim için bir ücret ta'yîrı etmedikçe size rukye yapmayız! dediler.
Bunun akabinde kabile halkı, sahâbîîer için ücret olarak bir bölük koyun sürüsü ayırdılar. Bundan sonra bir sahâbî Ummu'I-Kur'ân'ı okumaya başladı. Tükrüğünü topluyor ve o hasta adamın üzerine tü-kürüyordu. Neticede o zât iyileşti. O kabîle halkı da koyun sürüsünü getirip teslim ettiler.
Sahâbîler, okuyan sahâbîye: —
Biz bu sürü parçasını Peygamber'e sormadıkça almayız, dediler.
Nihayet bunu Peygamber'e anlatıp sordular.
Peygamber (s.a.v.) güldü ve: — "
Sana bu sûrenin bir rukye olduğunu bildiren nedir? Bu sürü parçasını alın, bana da bir pay ayırın!" buyurdu.
(Buhari; Tıb, No: 51- Başlığa uygunluğu "Sahâbî Ummu'l-Kur'ân'ı okumağa başladı" sözünden alınır. Ummu'l-Kitâb da el-Fâtiha Sûresi'dir.)


34- Rukye Yapmak Hususunda Bir Koyun Sürüsü Bölüğü (Vermelerini) Şart Kılma Babı

52-.......Bana Ubeydullah ibnu'l-Ahnes Ebû Mâlik, İbn Ebî leyke'den; o da İbn Abbâs (r.anhuma)'dan şöyle tahdîs etti: Peygamber'in sahâbîlerinden bir mufreze grubu, bir su başında konaklamış olan bir oba halkının yanına vardılar. Oba halkı içinde zehirli hayvan tarafından sokulmuş -yâhud tedâvî edilecek- bir kimse bulunuyordu. O su başmdakilerden bir adam, sahâbî grubunun karşısına geldi de, onlara:
İçinizde rukye yapan biri var mı? Bu su başında konaklamış olan toplulukta zehirli birşey tarafından sokulmuş -yâhud tedâvî edilecek- bir hasta vardır, dedi.
Onun bu muracaatı üzerine sahâbîlerden biri gitti de o hasta adama, bir bölük koyun sürüsü ücret karşılığında Fâtihatu'l-Kitâb'ı okudu. Akabinde o kimse derdinden kurtulup iyileşti. Sonunda koyun sürüsü karşılığında okuma tedavisi yapan kimse arkadaşlarının yanına geldi. Arkadaşları onun bu ücreti almasını kerîh gördüler ve:
Sen Allah'ın Kitâbı'na karşılık ücret aldın! dediler.
Nihayet Medine'ye geldiler de:
Yâ Rasûlallah! Fulân kimse Allah'ın Kitâbı'na karşılık ücret aldı, dediler.
Rasulullah (s.a.v.): — "
Karşılığında ücret aldığınız vazifelerin en haklı olanı, Allah'ın Kitabı mukaabilindeki ücrettir" buyurdu.
(Buhari; Tıb, No: 52- Başlığa uygunluğu "Bir bölük koyun sürüsü karşılığında Fâtihatu'l-Kitâbı okudu..." sözündedir. Hadîs, Fatiha Sûresi'yle duâ etmek mukaabilinde ücret şart kılmanın caiz olup olmayacağı sorusuna cevâb teşkil etmektedir. Mezheb imamları bu konuda ihtilâf etmişlerdir... Bâzıları bununla Kur'ân öğretme karşılığında ücret almanın cevâbına delîl getirmek istemişlerdir.
Bu hadîs, Buhârî'nîn Muslim'den ayrı olarak rivayet ettiği hadîslerdendir. Aslında İcâre Kitâbı'nda geçen Ebû Saîd el-Hudrî hadîsinin başka yoldan bir rivayetidir. Tirmizî ile îbn Mâce'nin rivayetlerinde bu seriyyenin otuz kişi olduğu, başkanlarının da Ebû Saîd olduğu ve onun tarafından hastaya duâ edildiği açıkça söylenmiştir.
Bu hadîs, Kur'ân karşılığında ücret almayı değil, duâ ile ma'nevî tedâvî karşılığında ücret şart kılmayı ifâde etmektedir. Hanefîler hadîsin son fıkrasını "Allah'ın Kitabı ile duâ mukaabili alınan ücret" diye te'vîl etmişlerdir..)

(Sevkânî, Neylu'l-evtâr, Mısır, el-Bâbi'I-Halebi I391 (l971 ) V/325; Buhârî,N/121; el-Âynî, Umdetu'l-Kâr-î, Dâru'-Ihyai't-turâsi'l-Arabî (Tarihsiz ofset), XN/95.)

Burada karşılığında ücret almak câiz olan şey, Kur'ân okumak değil, rukye yapmaktır. (Şevkânî, age. V/326)
Rukye'de Kur'ân'dan unsurlar bulunması, bu hükmü değiştirmez. (Aynî, age. Vll/96.) Ayrıca rukye tedavi için yapılır. Tedaviden ücret almak ise câizdir. (el-Cezîrî, el-Fıkh'u ‚ale'l-mezâhibi'I-erba'a, Mısır, l392 III / l28)

Kurtubî de; Rukyeden ücret almanın câiz olmasını, Kur'ân'dan ücret almanın cevazına delil kabul etmeyiz." diyor. (Aynî, age. Xll/96; Ibni Abidîn, Sifâ'ul-‚alîl, sf: 155, Raddu'l-Muhtâr, VI/57.)



Ebû Said el-Hudrî (radıyallahu anh) diyor ki:
Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Sahâbîlerinden bir topluluk, bir yolculuğa çıktılar. Nihayet bunlar Arab kabilelerinden bir kabile yanında konakladılar ve onlardan kendilerini misafir etmelerini istediler. Fakat o kabile halkı bunları konuk etmediler. Bu sırada o kabilenin lideri zehirli bir hayvan tarafından sokuldu. Kabile halkı harekete geçib her şeye başvurdular, fakat hastaya hiçbir şey fayda vermedi.
Bunun üzerine onlardan bazıları: “Şu sizin yakınınıza inmiş olan kafileye gitseniz, belki onların bazısının yanında bir şey, bir çare bulunabilir.” dediler.
Akabinde kabile halkı, Sahâbîlere geldiler ve “Ey cemaat! Liderimiz bir haşere tarafından sokuldu. Onun için her şeye koştuk, fakat ona hiçbir şey fayda vermedi. Sizden birinizin yanında buna bir çare var mıdır?” diye sordular.
Sahâbîlerden birisi: “Evet, bende var. Vallahi ben elbette dualarla tedavi ediciyim, fakat vallahi bizler sizden bizi misafir etmenizi istedik de sizler bizi müsafir etmediniz. Artık şimdi ben de bizim için bir ücret tayin etmedikçe size dua okuyup tedavi yapacak değilim” dedi.
Sonunda bir koyun sürüsü üzerine anlaştılar.
Ebû Said onlarla birlikte kabile başkanının yanına gitti, “el-Hamdu lillâhi Rabbil-âlemîn” sûresini okuyup adamın üzerine hafifçe tükürerek üflemeye başladı. Nihayetinde adam, sanki bağından çözülmüş gibi oldu, ileri geri yürümeye başladı. Kendisinde hiçbir aksaklık yoktu.
Ebû Said dedi ki: Kabile halkı, üzerinde anlaşmış oldukları ücreti Sahâbîlere ödediler.
Sahâbîlerden bazıları: “Bu koyunları taksim ediniz!” dediler.
Fakat dua yapan kimse: “Hayır, taksim etmeyiniz! Bizler Rasûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) gidelim, olan hadiseyi ona zikredelim de bakalım bizlere ne emredecek!” dedi.
İşin sonunda, sefere çıkan Sahâbîler, Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) huzuruna geldiler ve bu hususu kendisine zikrettiler.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) (Ebû Said’e hitaben): “Fatiha’nın bu kadar etkili bir dua ve tedavi olduğunu sana kim bildirdi? İyi ve doğru hareket etmişsiniz. Şimdi koyunları taksim ediniz ve bana da sizlerle birlikte bir pay ayırınız!” buyurdu.
(Buhârî, Tıb, bab. 33, 39, İcare, bab. 16; Muslim, Selam, bab. 65, 66, Hadis no: 2201; Ebû Dâvûd, Buyu, bab 37, Hadis no: 3418; Tirmizî, Tıb, bab. 20, Hadis no: 2064; İbni Mâce, Ticarât, bab, 7, Hadis no: 2156; Musned, İmam Ahmed, III, 10, 44)






Pakistan tarafında cinler tarafından rahatsız edilen bir bacının, tedavisi
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Cin'in Rahatsızlık Vermesinden Kur'anla Tedavi

8281


Rukye Âyet'lerini İşiten Cin'lilerin Tepkisi
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Kafir İblisin Uşağı Tağutlar!
8511


Rukye Esnasında Cinle Konuşma



Canlı Yayında Telefonda Cinler Konuşuyor
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Bu olay mucize değil, Allahın kelimeleriyle şifa bulmaktır.

Mucize, İsa (a.s.)'a verilen çamurdan yaptığı kuşa Allahın izniyle canlanıb uçması, anadan doğma a'ma ve alaca (vitiligo) hastalığını iyileştirmek, yine Allahın izniyle ölünün dirilmesidir.

Videodaki şahıs peygamber olmadığına göre, hasta olan kızın rahatsızlığı mucize olan rahatsızlık sınıfına girmiyor veya doğuştan lal değildir.

İslam'da bu tarz rahatsızlık ve hastalıklara karşı Kur'an ve sahih dualarla Rukye yaparak Allahın izniyle iyileşmesi mumkundur. Hatta Sahabeler bu işleri yapmıştır.

34- Rukye Yapmak Hususunda Bir Koyun Sürüsü Bölüğü (Vermelerini) Şart Kılma Babı

52-.......Bana Ubeydullah ibnu'l-Ahnes Ebû Mâlik, İbn Ebî leyke'den; o da İbn Abbâs (r.anh)'tan şöyle tahdîs etti: Peygamber'in sahâbîlerinden bir mufreze grubu, bir su başında konaklamış olan bir oba haı ımn yanına vardılar. Oba halkı içinde zehirli hayvan tarafından sokulmuş -yâhud tedâvî edilecek- bir kimse bulunuyordu.
O su başmdakilerden bir adam, sahâbî grubunun karşısına geldi de, onlara:
İçinizde rukye yapan biri var mı? Bu su başında konaklamış olan toplulukta zehirli birşey tarafından sokulmuş -yâhud tedâvî edilecek- bir hasta vardır, dedi.
Onun bu muracaatı üzerine sahâbîlerden biri gitti de o hasta adama, bir bölük koyun sürüsü ücret karşılığında Fâtihatu'l-Kitâb'ı okudu. Akabinde o kimse derdinden kurtulup iyileşti.
Sonunda koyun sürüsü karşılığında okuma tedavisi yapan kimse arkadaşlarının yanına geldi. Arkadaşları onun bu ücreti almasını kerîh gördüler ve:
Sen Allah'ın Kitâbı'na karşılık ücret aldın! dediler.
Nihayet Medine'ye geldiler de:
Yâ Rasûlallah! Fulân kimse Allah'ın Kitâbı'na karşılık ücret aldı, dediler.
Rasulullah (s.a.v.):
— "Karşılığında ücret aldığınız vazifelerin en haklı olanı, Allah'ın Kitabı mukaabilindeki ücrettir" buyurdu.
(Buhari; Tıb, No: 52- Başlığa uygunluğu "Bir bölük koyun sürüsü karşılığında Fâtihatu'l-Kitâbı okudu..." sözündedir. Hadîs, Fatiha Sûresi'yle duâ etmek mukaabilinde ücret şart kılmanın caiz olup olmayacağı sorusuna cevâb teşkil etmektedir. Mezheb imamları bu konuda ihtilâf etmişlerdir... Bâzıları bununla Kur'ân öğretme karşılığında ücret almanın cevâbına delîl getirmek istemişlerdir.
Bu hadîs, Buhârî'nîn Muslim'den ayrı olarak rivayet ettiği hadîslerdendir. Aslında İcâre Kitâbı'nda geçen Ebû Saîd el-Hudrî hadîsinin başka yoldan bir rivayetidir. Tirmizî ile îbn Mâce'nin rivayetlerinde bu seriyyenin otuz kişi olduğu, başkanlarının da Ebû Saîd olduğu ve onun tarafından hastaya duâ edildiği açıkça söylenmiştir.
Bu hadîs, Kur'ân karşılığında ücret almayı değil, duâ ile ma'nevî tedâvî karşılığında ücret şart kılmayı ifâde etmektedir. Hanefîler hadîsin son fıkrasını "Allah'ın Kitabı ile duâ mukaabili alınan ücret" diye te'vîl etmişlerdir..)

(Sevkânî, Neylu'l-evtâr, Mısır, e!-Bâbi'I-Halebi I391 (l971 ) V/325; Buhârî,N/121; el-Âynî, Umdetu'l-Kâr-î, Dâru'-Ihyai't-turâsi'l-Arabî (Tarihsiz ofset), XN/95.)
Burada karşılığında ücret almak câiz olan şey, Kur'ân okumak değil, rukye yapmaktır. (Sevkânî, age. V/326. )
Rukye'de Kur'ân'dan unsurlar bulunması, bu hükmü değiştirmez. (Aynî, age. Vll/96.) Ayrıca rukye tedavi için yapılır. Tedaviden ücret almak ise câizdir. (el-Cezîrî, el-Fıkh'u ‚ale'l-mezâhibi'I-erba'a, Mısır, l392 NI/l28.)

Kurtubî de; Rukyeden ücret almanın câiz olmasını, Kur'ân'dan ücret almanın cevazına delil kabul etmeyiz." diyor. (‚Aynî, age. Xll/96; Ibni Abidîn, Sifâ'u!-‚alîl, s.155, Raddu'l-Muhtâr, VI/57.)

 
T Çevrimdışı

The Zulkarneyn

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah swt razı olsun ahi ,
bende böyle bir yazı arıyordum nette bulamadım ellerinize sağlık düşüncelerime ışık tuttunuz.
 
M Çevrimdışı

miraç burak

Üye
İslam-TR Üyesi
bu tedavi edilen kişiler normal günlük yaşantıalrında o şekilde sesler ve hareketler yapıyorlarmı yoksa sadece uykuda rahatsız edilme yada ses yolu ile rahatsız edlme durumlarından dolayı tedavi edilirkenmi bu tür sesler çıkartıyorlar.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
bu tedavi edilen kişiler normal günlük yaşantıalrında o şekilde sesler ve hareketler yapıyorlarmı yoksa sadece uykuda rahatsız edilme yada ses yolu ile rahatsız edlme durumlarından dolayı tedavi edilirkenmi bu tür sesler çıkartıyorlar.
Tedavi edilirken, cin'e hitab edilmesi, aynı zamanda Kur'an ayetleriyle Cin'in rahatsız edilmesi sonucu hastanın ağzından konuşur.
 
M Çevrimdışı

miraç burak

Üye
İslam-TR Üyesi
bende de namazda felak nas surelerini okurken dizden aşağı bükülme ayaklarımda titreme şeklinde istem dışı hareketler oluyor birde uyurken sünete uyarak yatıyorum ama yine kabusla uyanıp istem dışı mantıksız birbiri ile bağdaşmayan flim şeklinde akıp giden düşünceler boncuk sesleri yada perdelerin korneşlerinden çat çut sesler duyuyorum bunlar bir çeşit musallat belirtyisi olabilirmi .
 
Muhammed Yusuf Çevrimdışı

Muhammed Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
bende de namazda felak nas surelerini okurken dizden aşağı bükülme ayaklarımda titreme şeklinde istem dışı hareketler oluyor birde uyurken sünete uyarak yatıyorum ama yine kabusla uyanıp istem dışı mantıksız birbiri ile bağdaşmayan flim şeklinde akıp giden düşünceler boncuk sesleri yada perdelerin korneşlerinden çat çut sesler duyuyorum bunlar bir çeşit musallat belirtyisi olabilirmi .
Subhenallah ahi Allah şifa versin
 
Y Çevrimdışı

yahya cuheyman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
bende de namazda felak nas surelerini okurken dizden aşağı bükülme ayaklarımda titreme şeklinde istem dışı hareketler oluyor birde uyurken sünete uyarak yatıyorum ama yine kabusla uyanıp istem dışı mantıksız birbiri ile bağdaşmayan flim şeklinde akıp giden düşünceler boncuk sesleri yada perdelerin korneşlerinden çat çut sesler duyuyorum bunlar bir çeşit musallat belirtyisi olabilirmi .

Rabbim şifa versin kardeş inşeAllah
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Rabbim şifa versin kardeşim , Bakara surasi okunsa, evde yatağa girdiğinde elleri/avuçları birleştirerek ihlas, felak, nas okuduktan sonra avucuna üfleyip vucudunun tamamını (başının üzerinden ayaklarına kadar elinin yettiği her yerini) sıvazlayıb mesh edersen (bu işlem 3 kere), abdestli olarak yatmaya,

Ayet'el kursi (Yatağa uzanınca bunu okuyanın üzerinde sabaha kadar Allah tarafından koruyucu bir Melek bulunur ve Şeytanı yaklaştırmaz . Buhari) ,
33 Subhanallah (Allahı tüm noksanlıklardan tenzih ederim), 33 Elhamdulillah (Hamd tümüyle Allaha mahsustur), 34 Allahuekber (Allah en büyüktür - Buhari, Muslim)

ve tam yatakta sağa dönüp 33 subhanallah, 33 elhamdulillah 34 Allahuekber.
 
M Çevrimdışı

miraç burak

Üye
İslam-TR Üyesi
sağolun Allah razı olsun felak nas okuyordum ama diğerlerini yapmıyordum bakayım onlarıda yapacağım yalnız bakara suresini nasıl hepsinimi okumam gerek yatmadan önce yoksa beli bir kısmını mı okumam gerek.
 
E Çevrimdışı

ender6

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Şimdi hatırlamıyorum, hangi kitapta okuduğumu. Şöyle bir yazı okumuştum: "Hz. Muhammed SAV Ef.miz yatmadan önce 3 ayetel-kürsi okuyup, ellerine üfler sonra tüm vucudunu elleriyle mesheder yanı sıvazlardı."
Ben de Ayetel-kürsinin okunmasıyla şifaların ve Allahın korumasının kazanılacağına inanıyorum ve tavsiye ediyorum.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
sağolun Allah razı olsun felak nas okuyordum ama diğerlerini yapmıyordum bakayım onlarıda yapacağım yalnız bakara suresini nasıl hepsinimi okumam gerek yatmadan önce yoksa beli bir kısmını mı okumam gerek.

Hadisi şerifte şöyle geçer :

"İçinde Bakara surasi okunan eve şeytanlar giremez" (Tirmizî, c. 5, s. 157, Hâkim, c. 1,s. 561)
"Şüphe yok ki, şeytan içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar." (Muslim, c. 1, s. 539)
"Her kim geceleyin Bakara sûresinin sonundaki iki âyeti okursa, onlar ona yeter." (Buhârî, c. 6, s. 104,111, Tirmizî, c. 5, s. 1 59, Dârimî, c. 2, s. 323, Heysemî, c. 6, s. 313)
"...Bunları öğreniniz, kadınlarınıza ve çocuklarınıza da öğretiniz! Çünkü bunlar hem Kur'ân, hem duadır!" (Hâkim, c. 1.S.562)

 
Üst Ana Sayfa Alt