Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Cübbeli Ahmed yalvardı; beni çıkarın, hükümet ve polis aleyhinde bir daha konuşmayacağım

M Çevrimdışı

mustafa_mardin

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
cubbeli-ahmet-hoca-dan-tuhaf-aciklama-4107999_3025_o.jpg



Cübbeli, cezaevinden çıkarılması karşılığında hükümet aleyhinde konuşmayacağına söz verdi.

Cübbeli Ahmet Hoca, mahkeme süreci devam ederken kamuoyuyla paylaşılması için önemli bir mesaj gönderdi. Birçok sağlık problemleriyle mücadele eden Cübbeli Ahmet Hoca; "Beni buradan çıkarırsanız emniyet, yargı ve hükümet gibi kurumların aleyhine konuşmayacağım" dedi.

SAĞLIK SORUNLARI SONRASINDA GÜÇSÜZ KALDI

Yaklaşık 11 aydır Metris Cezaevi'nde tutuklu bulunan ve 7 Aralık'ta tekrar hakim karşısına çıkacak olan Cübbeli Ahmet Hoca, kamuoyuyla paylaşılması için önemli bir mesaj gönderdi. Genç yaşlarda şeker hastalığına yakalanan ve ilerleyen zamanda; 'Behçet hastalığı, yüksek tansiyon, kalp rahatsızlıkları, panik atak, görme bozuklukları' gibi sağlık problemleriyle de uğraşan, esaret ortamında olmasının da etkisiyle artan bu sağlık sorunları Cübbeli Ahmet Hoca'yı güçsüz bıraktı.

Bu nedenlerle sağlık durumu gün geçtikçe kötüye giden Cübbeli Ahmet Hoca; sevenleri ve kamuoyuyla paylaşılması için kaleme aldığı mesajında şunları söyledi:

"Kardeşler gerçekten bedenim çok zayıf düştü. Bu iş uzarsa veya ağır bir ceza söz konusu olursa ben artık çıktıktan sonra pek hizmet edecek kuvvet bulamayacağımı düşünüyorum.

'Arap öldükten sonra pilavı göğsüne dök' diye bir laf vardır. Bu yüzden bana bir iyilik yapılacaksa şimdiden yapılması gerekir. Biliyorsunuz her sohbetimde; askerimize, polisimize kısaca vatana ve millete hizmet eden herkese dualar ederdim. Ben çıktıktan sonra da emniyet, yargı ve hükümet gibi kurumların aleyhine konuşup; vatana, millete hizmet eden, terörle ve diğer tehlikelerle uğraşan bu kurumları yıpratacak hiçbir beyanda bulunmayacağıma dair Allah (Celle Celaluh)'a söz veriyorum.

Sizleri de şahit tutuyorum. Çünkü bu kurumların yıpranması diğer terör odaklarına fırsat verebilir. Bu yönde ifadeler kullanmaktan sizleri de sakındırıyorum."

Cübbeli Ahmet Hoca, "Özellikle bazı İslami grupların hala İran etkisiyle Suriye'deki Nusayri rejimi desteklediklerini duyuyorum; Ehl-i Sünnet'e yardım eden bir hükümetin, ayrıca Arakan'da ki Müslümanlar'a yardım eli uzatması hasebiyle, bizim onları yıpratmamamız gerektiğini göstermektedir.

Şimdi bu kadar Ümmet meselesi varken özellikle Filistin'deki Müslümanlar bu kadar zor durumdayken, benim nefsi meselemi öne çıkarıp intikam duygusuyla hareket etmem asla bağlı bulunduğum tasavvuf yoluna yakışmaz. Beni seven sizlerin de bu yolu tutmasını, kurumları yıpratacak ifadelerden sakınmanızı, Ümmet şuuruyla hareket edip nefsimizi geri planda tutmamızı, bir takım haksızlıklara uğramış isek de "Sabredip affedenin ecri Allah'a aittir" Ayet-i Kerime'siyle amel etmemizi, kendime de, sizlere de vasiyet ediyorum. Artık benim bu vasiyetimi duyduktan sonra her kim değiştirirse, bunun vebali değiştirenlere aittir. Allah'u Teala hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir" dedi.

BAŞBAKANLIKTAN YARDIM İSTEDİ

Beraatı için Başbakanlıktan yardım isteyen Cübbeli Ahmet Hoca, " Bu vesileyle sizlerden kalıcı bir rahatsızlığa tutulmadan önce, tahliye olmam ya da beraat almam için; rica ve istirhamlarınızı hürmet, saygı içeren bir dille, benim sizin katınızdaki önemimi bildirerek başbakanlık sitesine ulaştırmanızı, bu hususta çok gayretli olmanızı, üzerinizde bulunan ilim hakkı hürmetine hepinizden Allah (Celle Celaluh) rızası için istiyorum.

Yarın çok geç olabilir; her işten önce bu çalışma içerisinde olmanız, ümmetimize hizmet etmemiz için çok faydalı olacaktır. Her kimin bunda bir katkısı olursa, ölünceye kadar bana nasip olacak tüm hizmetlerde ortağım olacak ve Ahiret'te nasibini alacaktır. Allah'u Teala hepinizi tesirli tebliğlerde bulunmaya muvaffak eylesin" diye konuştu.
 
D Çevrimdışı

düJane

Üyeliği İptal Edildi
Banned
anlasaydı böyle yalakaca konusmazdı. demekki anlayamamıs. medet ya gavs diyen adam simdi de medet ya hükümet dior. fark göremiyorum ben
 
P Çevrimdışı

pınar b.

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
gereksiz kalsın orda... orda da gerk yok yaa ölsün... ölsün de kabirde konuşmak neymiş ... gibi görsün..
 
halid.bin.velid Çevrimdışı

halid.bin.velid

Üyeliği İptal Edildi
Banned
bunca zaman sebepsiz içerde yatan nece müslümanlar var birazda belamlar yatsın birden çark ettin süpeli hoca nerde senin müslümanlıgın içerde biraz kaldın medet ya tagut demeye başladın ee hikayelerle uyutun cemaatini uyuyancemaatin bu yaptın ne oldunu bile anlamamıştır gerçegi siz tagut nedir onuda bilmesinizya şehy nederse odur sizde dışarda cemaaatin varken evin arabanaraba dedim jip hee :) bunlar varken aslan dın şimdi oldun tavşan nasıl mış içeri eyyy cüppeli
 
E Çevrimdışı

ENSARİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
O konuştu aleyhlerine ve bununda şimdi cezasını çekiyorda,varmı şimdi memlekette onun gibi onların aleyhine konuşabilen üstelik güçleri ve kuvvetleri yerinde iken..bana sorarsanız asıl konuşmayan o belamlardır..
 
M Çevrimdışı

mustafa_mardin

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
cübbeli ne hükümeti ne de devleti hiçbi zaman hedef almadı. böyle şeyler onu aşar gereği de yok zaten. tarikat şeyhleri şöyle düşünür. haremime servetime tekkeme bana dokunmasınlar da isterse memleketi masonlar yönetsin.

taraftar toplamak destek bulmak için chp ye kemalistlere ülkücülere solculara herkese gülücükler saçtı. dünya malı şöhret için değer miydi elbette hayır ama herif tarikat şeyhi meşrebinde bu caiz zaten. cübbeli aynı anda her ipte cambazlık yapmak istedi yani fazla havalandı havasını indirdiler.

fethullah gülen Yaklaşık 6.490.000 sonuç bulundu
cübbeli ahmet hoca Yaklaşık 4.500.000 sonuç bulundu

fazla yaklaşamaz artık.:muhaha
 
A Çevrimdışı

asrinsirri

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İmam Kurtubi (Allah ona rahmet etsin) "Onlara soracak olursan bir lafa dalmış şakalaşıyorduk derler.." ayetinin tefsirinde Kadı Ebu Bekir İbnul Arabi’nin şöyle dediğini naklediyor:"Onların bu söyledikleri sözler ciddi de olabilirdi, şaka da olabilirdi. Ancak ne olursa olsun bu sözler küfürdür. Çünkü küfür sözleri şaka yollu söylemenin de küfür olduğu hususunda ümmet arasında görüş ayrılığı yoktur."

İmam Kurtubi - El-Camiu li Ahkami’l Kur’an, Tevbe Suresi 65. Ayetin tefsiri.
Amacım dalga falan değildir, onun yaptığı olay resmen budur... tek kelime dinden de eder, dine de sokar... resmen yalvarmış beni çıkarın diye... bu medet etmek değildirde nedir ? Selamun Aleykum...
 
C Çevrimdışı

casiye 6

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Takiye yapmış olamaz mı? Böyle durumlarda, yalan-aldatma vs. yapmak caiz değil midir?

Beraat talebinde bulunmakta bir sakınca var mıdır?
 
E Çevrimdışı

ENSARİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
insan düşünüyorda sufi diye,onlarca ağır hastalığı olan bir kişi nasıl olurda dünyevi zevklere bu kadar düşkün olması düşünülebilir anlamak mümkün değil, üstelikte kadın ticareti yapar demek kadar ileriye gidilir..unutmayın bir kişide o vasıflar yoksa ve bunlarda kasıtlı olarak çıkarılıyorsaki kişiler bilsinki hiç bir nefis o isnat ettiği bu şucu yaşarken başına gelmeden ölmez,işte iftira çift taraflı keskin kılıç gibidir..
 
M Çevrimdışı

mustafa_mardin

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
insan düşünüyorda sufi diye,onlarca ağır hastalığı olan bir kişi nasıl olurda dünyevi zevklere bu kadar düşkün olması düşünülebilir anlamak mümkün değil, üstelikte kadın ticareti yapar demek kadar ileriye gidilir..unutmayın bir kişide o vasıflar yoksa ve bunlarda kasıtlı olarak çıkarılıyorsaki kişiler bilsinki hiç bir nefis o isnat ettiği bu şucu yaşarken başına gelmeden ölmez,işte iftira çift taraflı keskin kılıç gibidir..

arkadaşım safa mı mı yatayorsun yada bizi mi dalgaya alıyorsun.

sufi takımın içinde akidesi bozuk olsa da ahlakına namusuna düşkün edeb sahibi insanlar elbette var. burda kimse "cübbeli tasavvufçudur o halde ahlakına düşkün değildir" demiyor ki ??? bu cübbeliyi diğer pek çok tarikatçıdan ayıran şeyler var.

Allaha peygambere çekinmeden iftira atabilen, uydurma rivayetleri yayan yalancı birinden nataşalara imam nikahı adı altında muta nikahı yapması neden beklenmesin? polis bütün telefon kayıtlarını didik didik etti o kadar fiziki takip yapıldı. hükümete ters düştü palavrasına kargalar bile güler. hükümet solcuları da içeri aldı onlara niye siz kadın sattınız demiyor diyemiyor? biraz aklınızı işletin.

bu herifin hayat hikayesini çevirdiği dümenleri bilenler bilir. para için dünya malı için her ipte oynayan herkese gülücük dağıtan biri. ergenekonunda da adamı olur chp nin de mhp nin de. senelerce binlerce kasetlerini cahil müritlere satın aldıran, poşet poşet bağış (haraç) toplayan, kendine havuzlu villalar yaptıran şirketler kurduran şahıs değil mi cübbeli nerden buldu o paraları da mercedeslere bindi. o jet skilerde sürülen keyiflerin parası nerden geliyor.

cubbeli-villa.jpg
 
M Çevrimdışı

mahser58

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Vay beeee nasılda bunları yaparken yanındaymış gibi konuşmuşsunuz????
 
M Çevrimdışı

mahser58

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
SEYYİT KUTUP

Bu kitapta Seyyid Kutub’un masonlara nasıl maşalık yaptığını, başta Eshâb-ı kirâm olmak üzere ehl-i sünnet büyüklerine nasıl dil uzattığını, Kur’ân-ı kerimi kendi kafasına göre nasıl tefsir ettiğini, İbni Teymiyyeci ve mason Abduhcu mezhepsiz bir sosyalist olduğunu bir lâboratuar kat’iyetiyle isbat ediyoruz. Seyyid Kutub’un kitapları, mezhepsiz Mevdûdî'nin kitapları gibi Türkçeye tercüme edilirken galiz hataların çıkarıldığına şahit olduk.

Türkçe tercümelerinde bile ne zehirler bulunduğunu okuyuculara isbat için Türkçe tercümelerini sayfa numaraları vermek suretiyle nasıl din düşmanlığı yaptığını göstermek istiyoruz.

Bekir Sadak isimli birisi tarafından tercüme edilerek CİHAN SULHU VE İSLÂM ismi verilen kitâba bir bakalım. Seyyid Kutub, diğer mezhepsizler gibi bütün kitâplarını nakil esası üzerine değil, mutlak müctehid usûlü ile Kur’ân-ı kerîm’den ve hadîs-i şeriflerden kendi kafasına göre manalar çıkarıp yeni din kaideleri koymaktadır. Evet Cihan Sulhu ve İslâm isimli kitâba göz atıyoruz:

“Devletçiliğe delince, bu sahada yapılan çalışmalar henüz pek azdır, cılızdır. Ve İslâm’ın bu tarafı gereği kadar açıklanmamıştır.” C. SULHU S. 13

Bu cümle ile İslâm’a ve İslâm âlimlerine iftira edilmiştir. Bugüne kadar hiçbir İslâm âlimi devletçiliği gereği gibi açıklamamış da Seyyid Kutub açıklıyormuş sanki Allahü teâlâ bugüne kadar devletçiliği açıklayan ve bu sahada çalışma yapan âlim ve halife yaratmamış. Başta dört halife olmak üzere, Emevî, Abbasî ve Osmanlı Halifeleri dinimizi bin küsur yıl idare etmiş,mezheb imamları ve diğer İslâm âlimleri vasıtası ile dinimiz açıklanmış, kanunlar, fetvalar hazırlanmıştır. Geçen asır yapılan MECELLE ise o kanunların, toplanmış şeklidir. Bir akâid kâidesidir ki, İslâm âlimlerini küçümsemek, kötülemek küfürdür. İslâm kâmil bir nizamdır, asr-ı saadetten beri tatbik edilegelmiştir. Çalışma yapılmamış, açıklanma yapılmamış demek, İslâm kâmil olarak hayat sürmemiş, kâmil âlimler gelmemiş demektir.

Seyyid Kutup, sosyalist hümanistliğine dayanarak diyor ki:

“İslâmiyet diğer dinlere nefret manasını taşıyan dinî taassubu asla kabul etmez.” C.SULHU S. 22

İslâm’dan başka olan hıristiyanlık ve yahudilik gibi din mensubu kâfirleri sevmemek, taassup olarak gösterilmektedir. Halbuki ALLAH (C.C.) dostlarını dost, ALLAH (C.C.) düşmanlarını düşman bilmek her müslümana farzdır.

Evet Hümanist ve sosyalist yazar Seyyid Kutup diyor ki:

“İslâm, bütün insanlığı birbiriyle yardımlaşan bir tek birlik sayar. Hattâ İslâm’a göre bütün insanlar yek diğerine yakın bağlarla bağlı olan bir ailedir. Allah’ın adâletinden eksiksiz faydalanma babında, ırk, renk ve din ayırımı yapmadan bütün beşeriyete mutlak adâleti vâdeder.” C.Sulhu S.23

İslâm’a göre kâfir müslüman bir âileymiş Bugüne kadar hangi İslâm âlimi böyle bir ifadede bulunmuştur? İnsanların kardeş olduğunu masonlarla hümanist sosyalistler söylemektedir. Dinimiz “Ancak müslümanların kardeş” olduğunu bildirmiştir. Evet dinimizde ırk ve renk ayırımı yapılmaz ama, DİN ayırımı yapılır. Müslümana, Zimmîye ve kâfire ayrı ayrı muamele ile emredildik. Müslümandan öşür ve zekât alındığı halde kâfir olan Zimmîden zekât değil, harac ve Cizye alınır. Müslüman zekât vermeye, namaz kılmaya cebredilir, fakat kâfirler zorlanamaz. İslâm âlimlerinin bu hükümleri mevcutken Seyyid Kutub hiç birisine iltifat etmeyerek kendi başına din kaideleri koymaktadır.
 
M Çevrimdışı

mahser58

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
MEVDÛDÎMevdûdî’nin HİLAFET VE SALTANAT isimli mezhebsizlik zehiriyle dolu kitabına bir göz atalım:
1- Kitabın çeşitli yerlerinde “İslâm nazariyesi” tabirini kullanmaktadır. Halbuki İslâmda nazariye yok, edillei şer’iyye vardır.
2- Bir İslâm memleketinde, müslüman olmayanların iman edenlere verilmiş bulunan bütün medenî haklardan aynı şekilde istifade imkânına sahip bulunduğunu iddia etmekte S.58.
Halbuki bir gayri müslim, müslüman bir kadınla evlenemediği gibi seçme ve seçilme hakkına da sahip olamaz. Mevdûdî’nin savunduğu demokratik rejimlerdedir.
3- “Benim nazarımda bütün insanlar eşittir.” Demekte ve “Bizden olsun olmasın” diye de bir ilâve yapmakta. S.68
Halbuki insanlar ancak insan olarak eşittir. Fakat bir müslümanla bir kâfir eşit değildir. Müslümana namaz kılması icbar edildiği halde kâfire icbar edilemez.
4- “Ancak mü’minler kardeştir.” Âyet-i kerimesine istinaden bütün vatandaşların eşit olduğu hükmünü çıkarmakta S. 69-70.
5- S. 89’da Kâinatın Efendisinin kendisinden sonra bir şahsın yerine geçmesi hususunda işaret buyurmadığını iddia ederken hemen S. 90’da Hazret-i Ömer ile Hazreti Ebu Bekir’i hilafete tensip buyurduğunu söylemektedir.
6- Eshâb-ı Kirâm’dan Sa’ad bin Ubade Radiyallahü Anh’a, farklı ictihadını kabilecilik taassubu olarak vasıflandırmaktadır. S. 112.
Halbuki dört halifenin sünneti, Resulullahın sünneti olduğu hadis-i şerifle sabitken son iki halifenin nümune teşkil etmediği intibaını çıkarmak suretiyle mezkûr Hadis-i şerifi tekzip etmektedir.
8- Hazret-i Osman Radiyallahü Anh’ın Hülefa-i Raşidinin tesis ettiği hükûmet nizamının aydınlattığı meşaleyi de söndürdüğünü iddia ederek köpek dilini göstermektedir. S. 117.
9- Hulefa-i Raşidinin doğru yolu gösterdiklerini fakat gitmedikleri intibaını vermek için, “Bu zevat-i kirama hülefa-i raşide-doğru yolda giden halifeler- demekten ziyade, Hülefa-i Mürşide- Doğru yolu gösteren halifeler- demenin daha doğru olduğunu söyleyebiliriz.” diyebilmektedir. S. 122.
10- Dinî mevzularda ince değil, çok ince düşünmenin gerektiğine ehemmiyet vermiyerek “Her şeyin üzerinde bu kadar ince düşünürsek o takdirde İslâm tarihinin %90’nını bir tarafa bırakmamız icap eder.” demektedir. S.129.
Halbuki yanlış bir hâdise anlatmamak için tarihin %100’ünü bıraksak dinimizde noksanlık mı meydana gelir?
11- Benî Ümeyye, yani Hazret-i Osman sülâlesinin memleket idaresinde söz sahibi olmasının kabiliyet ve işbirlikte izahının mümkün olamıyacağını, yani iltimasla getirildiğini iddia etmektedir. S. 130.
12- Hazret-i Osman’ın İslâmın ne olduğunu hâşâ bilmediğini isbat için “İslâm sadece memleket fethetmenin işi demek değildir.” diyebilmekte S. 133.
13- Eshâb-ı Kirâmdan baba ile oğulun Medine’ye getirilişine kızarak getirilmesini isteyen Resûlullah’a diş biliyor veya Hazret-i Osman’ın yalan söylediği intibaını vermek için “Hazreti Osman şöyle bir mesele ortaya attı: Resulüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) “bir müddet sonra onların Medine’ye dönmelerine izin vereceğim” dediğini duymuştum.” şeklinde rivayet edebilmekte S. 134.
Hadis-i şerife istinaden getirdi demiyor da şöyle bir mesele ortaya attı, demekle Hazreti Osman’ı töhmet altında bırakmak istiyor mezhepsiz.
14- İbn-i Teymiyye’den bile nakiller yapmakta S. 135.
15- “Hazreti Osman’ın siyaseti hatalı idi.” demekte S. 141
16- Hazret-i Ali, Hazret-i Osman’ın temiz olduğunu isbatladı, demiyor da, “Hazreti Osman’ı temize çıkardı,” demek suretiyle hem Hazret-i Osman’ın suçlu olduğu, hem de Hazret-i Ali’nin bir nevi iltimas ettiği intibaını vermeye çalışıyor. S. 146.
17- S. 148’de “Hadiseler büyüyünce Hazret-i Osman bile hadiselerin bu şekilde gelişeceğini hesaplıyamamıştı.” Demek suretiyle güya Hazret-i Osman’ın ferasetsizliğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Hadiselerin o şekilde tecelli etmesi takdir-i ilâhidir. Peygamber aleyhisselâmın Taif’te mübarek ayaklarının kan içinde kalmasını hesaplıyamamış mıydı? Mezhepsiz aklının ermediği işlere karışmasan olmaz mı?
18- İslâmın emrettiği seçim şeklinin modern olmadığını veya modern seçim sisteminin islâmın koyduğu seçim sisteminden üstün olduğunu, dolayısıyle Hazret-i Ali’ye haksızlık yapıldığını belirtmek için “Bugünkü modern usullerle bir seçim yapılmış olsaydı Hazreti Ali kazanacaktı.” demekte S. 151
19- Hazret-i Sa’ad İbni Ubade gibi biat etmeyen bazı eshâb-ı kirâm için “Onlar islâm nizamını iyi düşünselerdi, biat etmelerinin zaruri olduğunu anlamış olacaklardı.” demek suretiyle (S. 152) farklı içtihadlardan dolayı bazı Eshâb-ı kiramı islâmı iyi iyi düşünmemek gibi bir ithamda bulunmaktadır. S. 153’de ise “Yeni halifeye bu zevat inanmıyorlar, veya inanmak istemiyorlardı, yahutta böyle hareket etmekle hususi bir maksatları vardı.” diyor. Ağzını topla Mevdûdî!
20- Mezhepsiz herif farklı içtihadlarından dolayı Eshâb-ı kirâma bakın nasıl yükleniyor: “Biat etmeyenlerin hareket tarzı, ümmeti hilâfet nizamından ziyade padişahlık tarafına yöneltmekten başka bir mânâ ifade etmez.” diyor. S. 153
21- S. 160’da şartlı biatın caiz olmadığını beyan ettikten sonra S. 162’de Aşere-i mübeşşere’den iki sahabinin şartlı biat istediklerini söyleyerek cennetle müjdelenen iki sahabiye noksanlık yüklemeye çalışıyor mezhepsiz.
22- S. 164’te “Neticede Talha, Zübeyir ve diğer kan davâsı peşinde koşanlar.” diyor da Şer’i kısasın yapılmasını isteyenler demiyor. Aşere-i mübeşşereden bu iki zata “kan davâsı peşinde koşanlar” şeklinde suçlamaya çalışıyor alçak herif.
23- S. 167’de Hazret-i Ali’nin karşı taraftakilerin şehitlerine de hürmet gösterdiğini ve mallarını da ganimet saymadığını rivayet ettiği halde mezhepsizliğinden dolayı karşı tarafa hücum etmekten kendini alamıyor.
24- Hazret-i Muaviye’ye uzatılan dile bakın: S. 169’da “Muaviye Hazret-i Osman’ın kanını istemek hususunda gayrî kanunî yolda yürüyordu.” diyor. S. 171’de ise “Muaviye Osman’ın katillerinden kan istemiyordu. O zamanın halifesinden kan istiyordu.” diyor mezhepsiz herif.
25- Bir kısım sahabenin Hazret-i Osman’ın kaatilinin Hazret-i Ali’nin olduğunu söylemesi için 5 tane yalancı şahit bulunduğunu iddia ederek Eshâb-ı kirâma iftiralar etmektedir. S.173-174
26- Hakem olayında hilafet hususunda haklıyı haksızı tesbit etmek hakemlerin selâhiyetinde olmadığını, hakemlerin yaptığı işin tamamiyle yolsuz ve yersiz olduğunu beyan etmek suretiyle başta Hazret-i Ali olmak üzere her iki hakemi ve bu hakemliğe rıza gösteren bütün Eshâb-ı kirâmı yolsuz ve yersiz iş yapmakla suçluyor mezhepsiz Mevdûdî. S. 182-183-187
27- Hazret-i Ali’nin, Hazret-i Osman’ın katline iştirak eden iki sahabiyi vali yaptığını iddia ederek “İşte Hazreti Ali’nin tek hâtalı meselesi budur.” Diyerek Hazret-i Ali’ye de hâta isnad ediyor, fakat içtihadı böyle oldu diyemiyor alçak herif.
28- Hazret-i Ebubekir’in Hazret-i Ömer’i yerine hilafete seçtiği gibi Hazret-i Muaviye’nin de oğlunu hilafete seçmesini yanlış, hatalı ve usulsüz bir fikir olarak söyledikten sonra Eshâb-ı kirâmın bu işi aynen kabul etmesini hazmedemediği için onlara yükleniyor alçak herif. S. 197
29- Hazret-i Muaviye hakkında ağzına geleni söylüyor, bir defacık olsun hazreti kelimesini bile uygun bulmadığı halde yaptığı hareketlerin tasvibi için bakın nasıl bir dil kullanıyor: “Muaviye iyilikleri şöyle dursun sahabî olması hasebiyle kendisi hürmete şayan bir zattır. Onun hakkında her kim ileri geri konuşur, ona taan etmeye kalkarsa, deriz ki o haddini bilmeyen bir kimsedir.” diyor. S. 204
Mezhepsizin samimiyetsiz olduğunu isbat için bu cümleler yetmez mi?
30- Hazret-i Muaviye için “Politik gayeler uğruna şeriat hükümlerini tahrif etti.” gibi büyük bir iftirada bulunmaktadır. S. 235.
31- Mezhepsiz kadınların başını kendi tutmuş gibi şöyle bir rivayet naklediyor: “Bu hâdise esnasında bin kadar kadın kendi kocalarından başka kimselerden gebe kaldı.” S. 247
Böyle bir rivayeti nakletmekle hem Eshâb-ı kirâmı ve hem de onların çocuklarını ırz düşmanı olarak vasıflandırmış oluyor. Sonra bu bin kadının kendi kocaları tarafından gebe kalmadığını acaba Mevdûdî nasıl tesbit etmiş ki?
32- Şirkten başka günahların affedilebileceği itikadının Mürcienin itikadı olduğu zikredilerek tenkid edilmektedir. S. 326
33- İmâm-ı A’zamın istisnasız bütün sahabileri hayırla, iyilikle yadettiğini zikretmekte, fakat kendisi mezhepsiz olduğu için Hazret-i Muaviye’ye hazreti kelimesini bile çok görmektedir. S. 326
34- Ehl-i sünnet âlimlerinin cumhuriyet esaslarının korunması şartıyla birlik için çalıştıklarını kaydetmektedir. S.326
35- İstisnasız bütün Eshâb-ı kirâmın adil olduğunu, hepsinin itimada şayan bulunduğunu, aksi düşünülecek olursa dinin bazı esaslarının kendiliğinden şaibeli duruma düşeceğini kaydettikten sonra sahabelerin hiçbir hatalı işleri yoktur demek istemediğini de belirtiyor. S.435
36- Sahabiler için “Bilerek hatâ yapmaz” diyor ve içtihadî hataları olabilir demiyor mezhepsiz. S. 436
37- “Es-sahabetü küllühüm adül”, mefhumunun istisnasız bütün sahabiler hakkında varid olduğunu kaydettiği halde, yine de çoklarının âdil iş yapmadığını, şeriatı tahrif ettiğini yazıyor. S.437
38- Kitabında gözden kaçmış hâtaların bulunabileceğini, okuyucular bunları bildirirse düzelteceğini beyan etmektedir. S. 439
Bre sapık, yazdıklarının neresi doğru ki?
39- S. 441’de bir hata işlemekle bir kimsenin rütbe ve derecesinin yüksekliğine noksanlık gelemiyeceğini belirterek “Ben Eshâb-ı kirâma dil uzatıyorum ama onlara noksanlık gelmez” demek istiyor.
Müctehidlerin içtihadlarında noksanlık bulunursa bu hataları derecelerine bir noksanlı getirmez tabii. Hepsi de müçtehid olan Eshâb-ı kirâmın içtihadlarının mutlaka hata olduğu bilinemediği için mutlaka hatadır denemez ve günah işlemeyen mahfuz veliler de bulunabileceği için herkese hata işler gözüyle bakılmaz.
40- S. 443’de “Benim düşüncem şöyledir” diyerek kendisinin de İslâm âlimleri arasında yeri olduğunu sanmaktadır.
41- “Eshâbım hakkında konuşulurken dilinizi tutunuz.” Hadis-i şerîfine ehemmiyet vermeden Sahabe-i kirâma kusur yüklemeye, hata bulmaya çalışmaktadır. S. 444
42- İslâmda fâsığın şehadeti kabul edilmediği halde iftiralarına rafizilerden, şiilerden delil getirmektedir. S. 445
İntak-ı hak kabilinden mehaz gösterdiği İbni Ebil Hadid’in şii olduğunu kendisi de itiraf etmektedir. S. 445
43- Rafîzi İbni Kuteybeyi mehaz olarak göstermekte ve İbni Kuteybenin şii olduğunu söylemek hatadır demektedir. S. 446
44- İbni Kuteybenin şiî olduğu bir tarafa Hazret-i Ali’yi sevmemek anlamına gelen nasibilikle itham edildiğini belirtiyor. S. 447
Sanki Hazret-i Ali düşmanı olunca sözü senetmiş gibi yukarıdaki ifadeyi yazıyor.
45- El Mesudi’nin rafîzi olduğu açıkken “Başka mehazların tasdik etmediği rivayetlerini almadım” diyerek zımnen Mesudi’nin ehl-i sünnet olmadığını belirtiyor. S. 448
S. 452’de ise “İbni Kuteybe ve öteki tarihçilerin eserlerinde rastlanan bozukluklara İbni Cerir’de tesadüf edilmez” demektedir.
Bu ifadesi doğrudur, çünkü Sünnî İbnî Cerir senettir. Fakat rafîzi olan İbni Cerir ise şiîdir. Mevdûdî’ye mehaz ve senet olacak kadar sinsi bir Eshâb-ı kirâm düşmanıdır. Mevdûdî gibi Eshâb-ı kirâmı över över sonra da şuraları hatalıdır der.
46- Ehl-i sünnetin kâfir dediği İbni Teymiyye’yi İMAM diye övmektedir. S. 452
47- Hem tarihi delil olarak göstermekte ve delillerini hep tarihten vermekte, hem de “Hadis imamlarının ağır tenkidlerine uğramış bulunan ravilerini tarih yine de kabul etmektedir.” demek suretiyle kendi kendini çürütmektedir. S. 460
48- S. 462’deki mantığa bakalım: Bizim tarih yazma işimize Abbasiler devrinde başlandığı, bunların Emevî düşmanı olduğu, bu bakımdan bir takım vukuatı gizlemiş ve saklamış oldukları ihtimali üzerinde durarak, Emevilerin iftihar vesilesi olacak işlerinden de bahsettikleri için bu tarihçilerin doğru olabileceği hükmünü çıkarıyor. S. 462
Be aptal Mevdûdî , iyi taraflarını yazmasa iftiralarını nasıl kabul ettirecek? Tıpkı sen de onlar gibi Eshâb-ı kirâmı övüyorsun sonra da iftiralarını sıralıyorsun.
49- İbni arabi’nin, İbni Teymiyye’nin ve Şah Abdülaziz’in şiîleri reddiye hakkında yazdıkları kitaplardan rivayetler almadığını, bunların mehaz olamıyacağını beyan etmektedir. S. 463-464
Yazarı ehl-i sünnet olduktan sonra şiîliğe reddiye olarak yazılan kitaplar niçin mehaz olarak kabul edilmesin?
50- Kendi fikirlerini yazıyor sonra da “kendi içtihad-î fikrimi ortaya koysaydım...” diyor. S. 463
51- Hazret-i Osman’ın hareketlerinin yanlış bir niyet değil, yanlış bir düşünce olduğunu beyan etmekte, bu yanlış düşünce isnadına da içtihadî bir hata demekte. S.465
52- Hazreti Osman’ın ferasetinin noksan olduğunu teyit için “Herhangi cahil bir insan bile vukuu muhtemel zararları tahmin edilebilir, iyi veya kötü bunlara karşı gerekli tedbirleri almayı ihmal etmezdi.” demek suretiyle Hazret-i Osman’ın bir cahil kadar bile tedbirli olmadığını söylüyor. S. 467
53- Hazret-i Osman’ın Hazret-i Muaviye’yi uzun seneler valilikte bıraktığı için siyaset ve tedbirinin hatalı olduğunu beyan ederek, bir valiyi ancak 5-6 sene istihdam edip değiştirmenin münasip olacağını söylüyor. S. 472
54- Hazret-i Osman’ın akrabalarına karşı olan sevgisini zaaf olarak vasıflandırıyor. S. 476
55- Hazret-i Osman’ın yalan söylediğini zımnen belirtmek için, bazı vâlileri değiştireceğine dair halka söz verdiği halde yine yerlerinde bıraktığına dair bir rivayeti nakledebilmektedir. S. 483
56- Aşere-i mübeşşereden Hazret-i Talha ile Hazret-i Zübeyir’in kısas hakkındaki içtihadlarının hatalı ve yanlış olduğunu iddia etmekte. S. 492
57- Hazret-i Âişe validemizle birlikte Hazret-i Talha ile Hazret-i Zübeyir’in içtihadları için nadim olduklarını yazabilmekte. S. 493
Halbuki hiçbir müctehid içtihadı için nadim olmaz. Çünkü içtihad etmek günah değil de ondan. Asıl günah olan içtihad etmemektir. Mübareklerin nedameti içtihadları için değil, İbni Sebe’nin hilesi sebebiyle müslüman kanı döküldüğü içindi.
58- Ehl-i sünnetin Hazret-i Muaviye’ye FÂSIK demediğini belirttikten sonra BAGİ olup olmadığı hususunda ihtilaf bulunduğunu kaydederek bagi diyenlerin daha doğru olduğunu yazmaktadır. S. 493
Alçakça bir mantıksızlık. Fâsık olmayan kimseye bagi nasıl denir? Bagilik meşru ise tabii ki denir. Yok bagilik meşru değil, yani bagi olmakta bir günah var ise, bu günah açıktan işlendiği için, işleyene FÂSIK denir. Harbde hile caiz olduğundan hile yapana hileci denemez. İsyan eden kimseye fâsık denmediğine göre, o kimsenin isyanının, bagiliğinin meşru olduğunu gösterir. Meşru olmasaydı fâsık denirdi. Mezhepsiz Mevdûdî hem fâsık değil diyor, hem de bagi diyor.
59- Hazret-i Muaviye’nin fâsık olmadığını ve müçtehid olduğunu beyan ettiği halde kesilecek mütecaviz dilinden bir defacık olsun hazreti kelimesi çıkmadığı gibi haraketlerine hata dediğini, içtihat hatası diyemiyeceğini belirtiyor. S. 496
60- Hazret-i Muaviye için söylediğini Hazret-i Amr ibni As için de söylememekte “bu zatın yaptığı iş, düpedüz hata idi, haksızlıktı. Buna içtihadî hata denmez.” diyerek zehirini kusmaktadır. S. 498
61- S. 500’de “Şimdi yalnız biz değil, fakat hangi insaflı ve âdil bu işin adına İÇTİHAD diyebilir?” şeklinde konuşarak içtihad diyenlerin insaf ve âdil olmadıklarını, dolayısıyle bütün ehl-i sünneti insafsız ve adâletsiz olarak vasıflandırmaktadır. Başta Hazret-i Ali olmak üzere ehl-i sünnet ulemasının bu hadiselerin içtihada taalluk ettiğine dair olan içtihadlarını Milli Fikir’in 12. sayısında da vesikalara dayanarak isbatlamıştık.
62- İstidlal ettiğim hususlarda bir hata varsa birlikte düzeltelim diyerek kendisinin istidlâl etme yetkisinin bulunduğunu, yani müçtehid olduğunu beyan etmektedir. S. 504. Daha önce de içtihad-i fikrim diyordu. S. 463
63- Bir sahabenin Mekke’nin fethinde Hazret-i Osman’ın iltiması ile vazgeçildiğini yazmakta. S. 506
İltimas, bir haksızlığı meşru kılmaz için yapılan harekettir. Hazret-i Osman iltimas yaptı demekle hem Hazret-i Osman apacık şekilde suçlanıyor, hem de bu iltiması kabul edip tatbik eden Resûlullah Efendimiz suçlanmış oluyor. Eğer Hazret-i Osman’ın o hareketi iltimas olsaydı, Resûlullah onu kabul eder miydi?
“İslamda İhya Hareketleri” isimli kitabında ise ehl-i sünnet âlimlerinin kâfir, sapık, bid’atçi dediği İbni Teymiyye’yi aşırı şekilde övmekte, ona “İMAM” ünvanını vermekte, ehl-i sünnetin göz bebeklerinden biri olan İmâm-ı Gazâli hazretleri gibi bir âlime mezhepsiz kafasıyle zaaf ve noksanlıklar bulmakta, tasavvufa girişini- yani evliya oluşunu- noksanlık olarak kabul etmektedir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri gibi tasavvufdaki derinliği nisbetinde yükselen büyük İslâm âlimlerini yalnız dış cephesiyle ele alıyor, tek cümleyle tasavvufun peygamber aleyhisselâmın bâtın nuru olduğunu bilemediğinden inkâr ediyor. İslâmı İmâm-ı Gazâli’nin bıraktığı yerden alıp ileriye götürdüğünü savunmak gibi gülünç iddialarda bulunmaktadır.
 
Üst Ana Sayfa Alt