Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Davette Hz. Mus’ab (ra) Gibi Olmak

Ö Çevrimdışı

özgürlüğe hasret

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
DAVETTE HZ. MUS’AB (RA) GİBİ OLMAK


İslam daveti meşaketli bir iştir, davetçinin yapacaklarını sabırla öğrenmesini, öğrendiklerini salih amelle yoğurarak özümsemesini ve sabırla dillendirmesini gerektirir. Davetçi kendini aşan, kendi nefsanî, dünyevi isteklerinden kurtulan, kendini İslam’ı anlatmaya adayan kişidir. Bu adayış, bütün sıkıntıları onun için tatlı bir derde dönüştürür. Bu, öyle bir dert ki ondan asla kurtulmak istemez, çünkü onun hayatını bu dert anlamlı kılmıştır.


Söz dinlemez insanlara ısrarla bir dava anlatmak, salih amelden kaçan insanı inatla salih amele doğru götürmeye çalışmak, kendi iyiliğini istemeyen bir insana adeta yalvararak onu kendi iyiliğini ister hale getirmek için çaba göstermek yüzeysel olarak elbette zordur. Daha da zoru insanın kendi çevresini ışıklandırmak için yanarken, kendini dünyada yakıp etrafı için hayat kaynağı olmaya çalışırken etrafındakilerin dedikodularına konu olması, onlardan hakaret işitmesi ve onlardan eziyet görmesidir.


Söylediğine her yönüyle inanmayan biri etkili olamaz. Gerçek bir davetçi, söylediklerine tam inanan kişidir. Hiçbir engel, onun davasından dönmesine neden olamaz. İnsanların onu dinlememeleri, ona kızmaları onun onlar için bir çaba içinde olmaktan vazgeçmesine neden olamaz.


Davetçi öfkesiyle hareket etmez, kendi şahsı için hiçbir hakaret kabul etmez, ama söz konusu inandığı dava olunca hakaretlere sessiz kalmayı da bilir. Hiçbir meydan okuyuşu karşılıksız bırakmayacak kadar cesurdur. Ama söz konusu davası olunca her tür meydan okuyuşu, yiğitlik gösterisine çağrıyı sükûnetle karşılayacak kadar olgundur. Böyle anlarda olgunluk, karşı çıkıştan daha zordur. Yerinde oturmak olgunluk, ayağa kalkıp sen misin bana meydan okuyan deyip yerli yersiz saldırıya geçmek hafifliktir. Davetçi, ağır bir davanın adamıdır, o, hafifliği tercih etmez.


İşte Mus’ab b. Umeyr(ra) örneği:
Hz. Mus’ab(ra), iki yönüyle hem sahabeler hem yüzyıllar boyunca diğer müminler için ibret ve ışık kaynağı olmuş bir sahabedir. Bunlardan ilki, İslam’dan önceki görünüşü ve maddi varlığı ile İslamiyet’le şereflendikten sonraki görünüşü ve maddi varlığıdır. İkincisi ise, bir davetçi olarak Peygamberimizin davet çabasının diğer insanlarca da başarıyla sürdürülebileceğini ameliyle kanıtlamasıdır.


Hz. Mus’ab(ra), Habeşistan’a hicret eden Müslümanlar arasındaydı, ne var ki Mekkelilerin toplu olarak Müslüman olduklarına dair bir haber yayılmış ve Hz. Mus’ab(ra)’ın da içinde bulunduğu bir grup sahabi Mekke’ye geri dönmüştü.


Hz. Mus’ab(ra), Mekke’ye döndüğünde annesi ona yeniden eskisi gibi davranmak istemiş, onu yeniden hapsetmek için akrabalarından yardım istemişti. Ama Hz. Mus’ab(ra), bu duruma boyun eğmemiş ve annesine bu konuda yardımcı olacak akrabalarını öldürmekle tehdit etmişti. Akrabaları, ondan çekinmiş ve bir adım geri durmuşlardı.


Annesi, onun hakkından gelememiş ve onu evlatlıktan reddetmişti. Bunun üzerine annesiyle vedalaşarak evden ayrıldı. Ama evden ayrılırken de davetine devam etti. Annesi bilinçsiz bir inatla onun kötülüğünü isterken o, hala onun iyiliğini istiyordu. Annesine “Anneciğim, ben sana iyilik ediyorum, sana acıyorum. ALLAH ’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet et.”diyordu.


Hz. Mus’ab(ra), Birinci Akabe Biatı’ndan sonra Medineli Müslümanların kendilerine İslam’ı ayrıntılarıyla öğretecek ve Kur’an-ı Kerim’i öğretecek bir öğretmen istemeleri üzerine Peygamberimizin emriyle Medine’ye hicret etti.


Hz. Mus’ab(ra), Medine’ye misafir -davetçi olarak yerleştiğinde Medine oldukça karışıktı. Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki Buas harbi yeni bitmişti. Bu savaşta Yahudilerin tahrikiyle Evs kabilesi Hazreç’in evlerini ateşe vermişti. Savaşta çok sayıda insan öldürülmüştü. Ağıtlar, birbiri aleyhine söylenen kahramanlık şiirleri hala Medine sokaklarını inletiyordu.


Hz. Mus’ab(ra)’ın evine yerleştiği Müslüman Es’ad b. Zürare(ra), Hazreç’tendi. Hz. Mus’ab(ra), ya sadece Hazreç’e ulaşacak ya da ALLAH ’tan yardım dileyip büyük bir ustalıkla iki kabile arasındaki dengeyi sağlayacaktı. Ya bir fitne kaynağı olup Hazreç’i Evs’e karış güçlendirme çabası verecek ya da sulh ehli olup iki kabileyi kardeş olacakları bir çizgide buluşturacaktı. Ya buranın özel şartları var, deyip kendi aklından bir davet yöntemi seçecek ya da Peygamberimizin sünnetinde her ortama uyacak tebliğ dersleri var deyip Hz. Peygamber((Sallallahu aleyhi vesselem)) gibi davranacaktı.


Hz. Mus’ab(ra), Peygamber ((Sallallahu aleyhi vesselem))’i gibi davrandı. Hz. Muhammed Mustafa ((Sallallahu aleyhi vesselem)), Mekke’de kabile farkı gözetmemişti, Mekkelileri birbirine karşı güçlendirmeye çalışmamıştı, onları kardeşlik çizgisinde buluşturmaya çalışmıştı.


Hz. Muhammed Mustafa ((Sallallahu aleyhi vesselem)), Mekke’de nice hakaretlere uğramış; ama o hakaretlere cevap vererek zaman tüketmektense davasını anlatmaya devam etmişti, o nice çadırdan kovulmuş, ama çadırları gezmekten vazgeçmemişti, davası uğruna öfkesine hakim olacak kadar sabırlıydı, Mekkelilerin bütün meydan okuyuşlarına rağmen onlara karşı bir iç savaş ilan etmemişti.


Hz. Mus’ab(ra), Medine’ye geldiğinde Müslümanların sayısı 12’ydi. O, ev sahibi Hz. Es’ad(ra) ile birlikte ev ev dolaştı, insanlara İslam’ı anlattı. Medineliler, ona “Mekkeli Genç, Mekkeli Davetçi” diyorlar, onun dişleri arasından dökülen hak sözlere doğru cesaretle yol alıyorlardı.


Bu arada küfür de boş durmuyordu, Hz. Mus’ab(ra)’ın gençleri yoldan çıkardığına, onları tek tek babalarının dininden döndürdüğüne dair haberler Medine’ye yayılıyordu. Medine’nin ileri gelenleri kızgındı, bu duruma göz yummak istemiyorlardı. Ancak onlar Mekke müşrikleri kadar inatçı değillerdi, İslam’ı dinlemeleri durumunda kalpleri yumuşayacak ve Müslüman olacaklardı.


İnsanın içinde onu kötülüğe götüren bir yapı olduğu gibi onu hayra götüren bir yapı da vardır. İnsan kimi kötülükleri duyduğunda kendine hakim olamayıp o kötülüğe doğru koştuğu gibi kimi iyilikleri duyduğunda da kendini aşıp o iyiliğe doğru koşar. Aramızda beklemediğimiz bir iyilikte bulunup da ona sen bu iyiliği nasıl yaptın dediğimiz ve ondan “Nasıl olduğunu ben de bilmiyorum, bir anda içimden geldi de yaptım.”diyen insanların varlığı bunun en güzel kanıtıdır. Bu durum insanın içinde bir savunma mekanizması geliştirmiş, iyi insan nasıl ki kötülükten etkilenmemek için kötü sözden kaçınıyorsa kötü insan da iyilik yapmamak için iyi sözler dinlemekten kaçınır, bu sözleri dinlersem etkilenirim, en iyisi buradan uzaklaşmaktır, der. Davetçinin bu savunmayı aşıp sözünü karşısındakine bir şekilde dinletmeye çalışması gerekir.


Bir de insanı dışarıdan iyilikten uzaklaştıranlar vardır. İyi veya kötü niyetle kimi insanlar birbirlerini iyi sözlerden uzak tutarlar. Bu sözleri sakın dinleme, sonra etkilenirsin, derler; bir bakıma birbirlerini hakka karşı savunurlar. Cahil insanlara yönelik vaaz ve nasihat çalışmalarında bazılarının birbirlerine “Hocayı çok dinlemeyelim, sonra etkileniriz de sofi oluruz, sakal bile bırakırız” demeleri ve vaaz ortamından uzaklaşmaları bu tür bir savunmadır. Davetçi, bu şer savunmayı aşmak için de çaba göstermek zorundadır.


Hz. Mus’ab(ra), Medine’de bu iki savunmayı da aşmış, sözünü en iyi şekilde insanlara ulaştırmayı başarmıştır. Bütün meşru yolları deneyerek, gerektiğinde öfkesine hakim olarak Medine insanına Mekke’den getirdiği emaneti ulaştırmayı bilmiştir.


İşte onun yaşamından bir örnek:Üseyd b. Hudeyr ve Sa’d b. Muaz, kendi kabilelerinin liderleriydiler. Hz. Mus’ab(ra)’ın Medine’deki çalışmalarından rahatsızdılar ve bir gün onu durdurmaya karar verdiler. Hz. Mus’ab(ra), insanlara İslam’ı anlatırken yanlarına önce Üseyd b. Hudeyr geldi. Önce mızrağını yere dikip ağır hakaretlerde bulundu, sonra:


—Buraya gelmekten amacınız nedir? Bazı adamları aldatıp atalarının yolundan döndürüyorsunuz, eğer hayatta kalmak istiyorsunuz, buraları terk edin, dedi.


Hz. Mus’ab(ra), iki seçenekle karşı karşıyaydı; ya bu meydan okuyuşa karşı saldırıyla cevap verecek ya da onu sakinleştirip İslam’a davet edecekti. Ya ona bedeniyle cevap verecek ya da onun içinde iyiliğe karşı oluşan savunma mekanizmasını yenip ona sözünü dinletecekti. Hz. Mus’ab(ra), ikinci yolu tercih etti. Ona,


—Biraz otur, sözümüzü dinle, amacımızı anla, haklıysak kabul edersin, haksızsak karşı çıkarsın, dedi. Üseyd, o meydan okuyuş karşısındaki bu sakin ve kendinden emin tavırdan etkilendi. Hz. Mus’ab(ra)’ın okuduğu ALLAH Kelamını dinledi, ardından “Bu ne güzel şey, sizin gibi olmak için ne yapmak gerekir?”diye sordu. Hz. Mus’ab(ra), ona yapacaklarını sevinçle izah etti. Üseyd’in yaptığını beğenmeyen Sa’d da geldi, aynı meydan okuyuşta bulundu. Hz. Mus’ab(ra), ona da aynı soğukkanlılıkla cevap verdi. O da ALLAH ’ın dininin nuruyla nurlandı.

Bu iki adam, akşama kadar bütün kabilelerini İslam’a davet ettiler. Rivayetlere göre o gün onların bütün akrabaları Müslüman oldu.
Hz. Mus’ab(ra), öfkesine hâkim olmuş, karşısındakinin içindeki savunma mekanizmasının etkisiz hale getirmiş, onlara sözlerini dinletmiş ve ALLAH ’ın yardımıyla tebliğde zafere ulaşmıştı.

Bu tavırda bütün davet ehli için büyük bir örnek vardır.
ALLAH ’ın Rasülü Uhud Savaşı’nda tebliğini şahadetiyle tamamlayan Hz. Mus’ab(ra)’ın kolsuz mübarek bedeninin yanına oturmuş ve “Müminlerden, ALLAH ’a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır.(Ahzab: 23)” ayetini okumuştu.

ALLAH , bizleri de vadini tamamlayanlardan eylesin! Amin!

Abdülkadir Turan


 
hümeyra__ Çevrimdışı

hümeyra__

Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamünaleyküm :)çok güzeldi allah razı olsun Resulullaha sav Ehline ve Ashabına selam olsun
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt