Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Deccal Mekke’ye Geldi Mi?

S Çevrimdışı

Seyfurrahman

Üye
İslam-TR Üyesi
389_mecca-royal-clock-hotel-tower.jpg


Mekke’de 2002 yılında başlanıp da 2006 yılında bitirilen Mekke Kraliyet Saat Kulesi (828 m) Ne İslam mimarisi ve ne de şark mimarisi ve de ahlakına uygun bir mekan ve bina. Ka’be’yi tepeden kibirle seyreden ve ettiren ve Mekke’nin tabiî güzelliklerini bir o kadar çirkinleştiren bu bina, batı emperyalizminin tamamen Mekke’yi istila ettiğinin bir göstergesidir. Daha önceleri de Batılı otellerin Mekke’de inşa edilmesi gibi. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) tevazuu severdi Ashabı da öyle . Ömer (ra) Arapların evlerinin katlarını artırdıklarını ve yüksek yüksek binalar yaptığını görünce “Ey Araplar evlerinizi yere yakın yere yapın” diye onları uyarmıştı.

Bu kule, adeta Firavun’un kibrini ve gururunu sergilemesi gibi bir gururun ve kibrin sembolü. Deccali selamlayacak ilk bina olsa gerek. Ka’be’ye karşı kibirli ve iğrenç duruşuyla ve insanı ürperten görüntüsüyle bakan bu bina, Ka’be’ye meydan okuyan ve onu küçümseyen korkunç bir hayalet olarak Mekke’nin üzerinde tuğyanın resmi olarak dimdik duruyor. Bu kule, gerçekten bundan sonra Allah’ın beytini tavaf edecek hacıları kendi hallerine bırakmayacak, insanları tehdit eden duruşuyla adeta Deccal’in gelmesininin yakın olduğunu haber veriyor gibi.

Bu heyulânın heybeti ve mide bulandırıcı manzarası karşısında Ka’be’yi tavaf eden kimsenin neler düşündüğünü çok merak ediyorum. Zira bu fakir, asla Ka’be’nin tepesinde böyle bir bina varken, Allah’ın evini tavaf etmekten bir haz alacağımı ve kendimi emniyette hissedeyeceğimi sanmıyorum. Artık gözleri bağlı olarak tavaf etmek daha hayırlı diyorum. Bu bina manevî değerlerimizin ne kadar alçaltıldığı ve maddenin ne kadar yüceltildiğini gösteriyor. S. Arabistan da helak olan milletlerin sünnetine artık adım adım uyuyor ve kendi sonunu da böylece hazırlamış oluyor.

Bu mimarî tarzı; Müslümanların akidesi ve ahlakıyla kökten cedelleşen tuğyanın ve şımarmış bir kavmin kibrini ve hırsını temsil etmektedir. Suud idaresi veya “Daru’l-ifta” Hacıların Hac ve Umre ibadetleri esnasında kafileler halinde Hıra mağarasına ve Cebel-i Nur’a çıkmalarını ve buraları ziyaret edişlerini bid’at olarak değerlendiriyor. Bunun fıkhî yönden cevazı tartışılır. Üstelik insanı bid’atlara veya şirke sokan bir nesne varsa o da insanın nefsi, şeytanı ve hevasıdır. Bunun izahı mümkündür. Zira Hacıların orada ibadetlerin dışında böyle mekânları ziyaretleri insanların uydurdukları bir şeydir ve bunda Dinen “ecr” olan bir taraf da yoktur. Kimisi bunun caiz olduğuna dair Abdullah İbn ömer’in Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) izlerini sürmesine dair örnekleri verebilir, fakat öbür yanda Sünnetine uymamız emredilen Raşid Halifelerden; Ömer İbnu’l-Hattab (ra) ise, “Rıdvan Bahçesi”ndeki hurmaları kestirdi ve oğlu Abdullah’ın yaptığını yapmadı.

Hâsılı, Suud idaresi, Mekke’deki hizmetleri ve insan hareketini kolaylaştırmak adına birçok düzenlemede elbette bulunabilir. Bu belki fiziksel bir gereklilik ve zaruret olabilir. Bunu anlamak mümkündür.

Fakat Ömer’in (ra) İctihadı ve fetvası var; Mekke’nin evleri hacılara kiraya verilemez. Hacı dilediği yerde konaklar ve dilediği yerde yatıp kalkabilir. Mademki Hacılar Allah’ın misafirleridir, bütün Müslümanların bir nevi Cihad olan Hac ibadetini yapan Müslümanlara maddi ve manevî yardım etmeleri gerekir.

Ka’be’nin etrafının (matâf) genişletilmesi bugün kaçınılmaz hale gelmiştir. Zira bir anda milyonlarca insan bu mekâna hücum etmekte ve bu alan daralmakta ve büyük izdihamlara ve zorluklara yol açmaktadır. Hatta Osmanlı’ya ait kemerlerin ve revakların yıkılması söz konusu. Bunların hiç birisi Ka’be’nin saygınlığına zarar vermediği gibi, üstelik bize zor da gelse, kabul edilebilecek olan şeylerdendir.

Türkiye’de batılların ve bid’atların Müslümanların dinlerine verdiği zararı görmezden gelen ve Osmanlıcılık taassubuyla meseleye bakanlar, Suud rejimini kötülemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Sanki sadece Suud rejimi imiş tarihî eserlerin değerini bilmeyen ve tarihî dokuya saygı duymayan.

Türkiye’de gezdiğim birçok yerde yıkılan ve bilinçli bir şekilde tahrip edilen nice camii, medrese ve tarihi eser gördüm. (tabîi ki bu bize kıyas yapma hakkı vermez) Bazı eski camilerin ve mescidlerin çoğunda hala orta derece de bir tamirle namaz kılma imkanı varken bu tarihî eserler yok olmaya terkedilmiş.

Tanıdığımız bazı yazarlarımızın, yıkılan imanımızı ve tahrif edilen Kur’anı ve dinimize yapılan saldırıları görmezden gelip Mekke’nin dağının taşının kutsallığından kendilerince dindarlıklarına pay çıkarıp Suud ailesinin yanlışlarını üzerinden İbn Teymiyye’ye ve selefin akidesine dil uzatma yollarını aradıklarını görüyoruz.

Şunu kimse unutmasın ki, yaşadığımız din; gerçek İslam olsa idi, Hac da gerçek ibadet olarak devam ederdi. Evet, Suud devleti Allah’ın razı olduğu bir İslam devleti değil. Çünkü haccı ve Umreyi bir Turizm vakasına ve olgusuna çevirdi. Üstelik Ka’be’de namaz kılıp ağlayan İmamlar buraya Müslümanları çekmek için daha da etkili bir rol oynuyorlar. Çünkü duygusalız ya! Çünkü yüreğimiz yufka ya! Bunun için de Mekke’de adı geçen bazı yerlerin zarureten yıkılmasına dayanamıyoruz. İngiliz gazetesi bile isyan ediyormuş (!) Suud tarihî meşahidi imha ediyor ve tarihi eserleri bir bir yıkıyor diye.. Dün aynı İngilizler; Türkler Hilafeti elinizden aldı deyip Arapları Osmanlıya karşı kışkırtmamışlar mıydı? Sanki Araplar Milliyetçiliğe soyununca ne kazandılar ki? İzzetleri ayaklar altında kaldı ve İngizler onlara Hilafeti değil, Siyonist İsrail devletini hediye ettiler.

Afgansitan’da Nato 10 yıldır Müslümanların kanlarını döküyor ve hakeza yarın tekrar Afrika’da İslam’a karşı savaş başlatacak. Çeçenistanımız yalnız bırakıldı, ama Ka’be’nin taşlarına yüz sürmek ve Mekke’de Deccalımsı gökdelenlerin gölgesinde ve lüks otellerde karınlarını tıka basa doyurup hangi partilere oy vereceklerini konuşan ve Millî duygularını Millî şirkleriyle birlikte Allah’ın mübarek kıldığı tevhidin remzi bu mekâna taşıyan; nice Milliyetçi Arap, İranlı, Pakistanlı, Türk ya da diğerleri Allah’ın diniyle savaşan devletlerin kulu ve kölesi olarak buraya geliyorlar.

Mesela Bin Ali bu sene haccedip Kralın da şefaatıyla günahlarından kendisini arındırabilir ve Allah’ın dinine olan düşmanlığını affettirebilir mi dersiniz?

Mekke İbrahim’in kendisine dua ettiği şehir. Müşrikler; liberaller ve Suudlu demokratlar eliyle yeniden Ka’be’yi işgal ediyorlar. Kalplerindeki şirkle Ka’be’nin etrafında dolaşan birçok putperestin olduğunu ise yazarlarımız konuşmak istemezler. Allah Azze ve Celle, Kur’an’da müşriklere “neces” (Tevbe:28) demesine rağmen, indirdiği hükümlerle hükmetmeyen devlet adamlarını; Müslüman “imiş” gibi Mescid-i Haram’a alınmasını tüm müşriklere haram kıldığı gibi onları Mescide alanları lanetliyor. Allah’ın beytine dinde ihdasta bulunanların alınmaması gerekirken, Suud böylelerini de Hacca kabul ediyor.

Suud’un bu cürmünü ve hatasını ya da hiyanetini görmeyip türbe ve kubbe edebiyatı üzerinden bizi birşeylerle dolduruşa getirmek isteyenlere sesleniyorum: Beyler, vazgeçelim bu ucuz edebiyattan ve hakikatı konuşalım küllüğünde öten horuzu oynamayalım!

Bunu görmeyen İslamcı beylerimiz, taştan, topraktan, kubbelerden ve kabirlerden söz ediyorlar ve Suud’un ne kadar bağnaz Vehhabi (gözünüzü çıkarsın Vehhabî diyesi geliyor insanın) olduğunu hayıfla dile getiriyorlar.

Evet, ben diyorum ki Deccal Mekke’ye girmiştir; Mekke’ye müşriklerin kültürü, mimarisi ve medeniyeti girdi. Müşrik ve kâfir yöneticiler Müslümanmış gibi Mescid-i Haram’a alındıktan sonra, Ebu Kubeys dağı yerinden edilmiş ne çıkar? Hıra mağarasına çıkmak serbest bırakılmayıp yasaklansa ne olur? İşler zıvanadan çıkmış, Dünya Sistemi hepimizi İslam’dan uzaklaştırırken ve sahip olduğumuz duruş ve siyasi örgütlenmemiz Emperyalizme hizmet ederken ve Müslümanların birliği için ciddi hiçbir adım atılmazken ki bu anlayışta olanlar atamayacak.

İşte İKÖ ve Arap Birliği ne işe yarıyorlar? Hiç..Siyasilerin ve hükümetlerin kulları konumunda. İslam siyasilerin ve zalim devletlerin merhametine terkedilmiş, Tevhid akidesi evlerden ve camilerden kovulmuş. İranlılar ile Türk tarikatlarının ve Sufilerin gövde gösterisi alanına çevrilen Ka’be etrafında daha görmediğimiz nice savaşların döndüğünü ise gözlerimiz görmüyor. Şiî âlimlerin Mekke’yi ve Medine’yi BM’in denetimine verme düşüncelerini ve savunmalarını bu çok türbeclik, kabircilik ve kubbecilik yapan büyük ağabeylerimiz ve yazarlarımız ise bir türlü bunu görüp yazmıyor. Neden acaba?

Beyler türbecilik, kabircilik, taşçılık ve buna benzer birçok adet ve gelenek Şamanizm’in kalıntılarıdır. Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) dini yıkılıyor, kimse sesini çıkarmıyor ama Ka’benin bir zamanlar etrafındaki fitne makamlarının yıkılmasına ise ağlıyoruz! (Mekkeli müşrikler put dikiyorlardı biz de mezhep İmamlarının makamlarını dikmiştik. Müslümanlar bu sebeple doğru dürüst tavaf bile edemiyorlardı)

Gerçekten biz Müslüman mıyız Şamanist miyiz? Hacca gönderdiğiniz adamların önemli bir kesimi İslam dışı yönetimlerin akidesini kalbinde taşıyarak buraya geliyor. Dini asıl aşağılayan; Müslüman âlimlerin Müşriklerin hacc etmesini bile bile susmalarıdır. Deccal’dan önce Mekke’ye nice Deccallar girmişler ve orayı kirletmektedirler.,

Edebiatçı ve eli kalem tutan “türbeciler” “kabirciler” ve güya tarih düşkünleri ve sevdalıları acaba Ka’be’ye müşriklerin girip tavaf etmesi ve Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına düşmanlık edip onlara küfreden ve Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) eşine “fahişe” diyecek kadar ahlaktan ve dinden soyutlanmış ve kalplerinde Mecusilik kinini taşıyan; Ebu Bekr ile Ömer’e Kureyş’in putları ve tağutları diyenlere karşı bu çok bilmiş edebiyatçılarımız kabirci ve türbecilerimiz gıklarını çıkaramıyorlar. Bir sırtına sopa vurulacak Suud eşeği mi kalmış ki? Tabiri caizse, habire vuruyoruz palanına?

Suud devletinin kötülüğünden söz edenler, Türkiye’deki Camilere ”hayz”lı Müslüman kadını almazlarken, kâfirlerin hatırı için Allah’ın mescidlerini “hayızlı” kâfir turist kadınların kirletmesine birşey demiyorlar. Ellerini kaldırarak namaz kılan gençleri kınayan; köhnemiş, şuculuk buculuk meftunları ise, onlara mezhepsiz ve ya da sapıklar gözüyle bakarken, camilere baldırları açık giren kirli ve neces turist kadınlara bir şey diyemiyorlar. Devletimiz var ya devletimiz, ne buyurursa, Allah buyurmuş gibi itaat ederiz ya!

Vehhabilerin türbelerin üzerindeki Kubbeleri yıkmakla ve mezarları düzlemekle ilgili Suud devletine yöneltilen eleştirilerin birçoğu yersiz; amaç burada üzüm yemek değil ki amaç bağcıyı dövmek. Biz de asıl eleştirilecek bir sürü kimse varken, Suud’a sövme üzerinden Müslümanlık gösterişinde bulunuyoruz. Sanki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) türbeleri, kubbeleri ve müşriklere benzer tarzda ibadet ve gelenek ihdas etmeyi yasaklamadı.

Türkçe’yi kullanmada usta olduğunu bildiğimiz ağabeylerimiz; Türkçe’yi kullanmasını bildikleri kadar, “kıylu kâl” ile geçirdikleri ömürlerini biraz da Nebevî Sünneti öğrenmeye ayırsalardı ya? Kapılarında yüzlerce insanın kitaplarını imzalatmak için sıra beklediği yazarlarımız; neden bir âlimin dizinin dibine oturupda Sünnet akidesi ve ilmini öğrenmiyorlar da kokuşmuş ve köhnemiş bir akide ve din sahibi şeyhlerin kapılarında el bağlıyorlar acaba? Amaç; kölelikle şöhrete ermek ve tevazuun kibrinden takva elde etmek.

Evet, Deccal birçoğumuzun akidesini yerle bir ediyor hem de kendisi gelmeden. Kardeşlerimizin yeryüzünde kanları akarken, Ka’be’nin örtüsüne yapışmak ve orada göz yaşı dökme merasimlerine katılmak; bizim için Afganistan, Çeçenistan ve Filistinde cihaddan daha değerli. Suud da dahil; Müslüman olduğunu söyleyen devletler İslamı tahrif etmenin yarışındalar. Hacca giden hacılara neredeyse Türklük ve Osmanlılık ilmihali ezberletir gibi, onları Hacca gönderenler haccın kabulünün asıl rüknünün “halis bir tevhid akidesine sahip olmak olduğunu ise nedense öğretmek istemiyorlar. İşlerine gelmiyor. Hele tarikatlar ve şeyhler hele şucular ve bucular aman duymasınlar: Hacılara akide ve tevhid dersi de ne oluyormuş diyeceklerdir!

Hac da aynen namaz gibi, tevhidî bir ibadettir, şirki kabul etmez. Kur’an’ı hayattan kovan ve Kur’an’a çağdışı diyen sistemleri destekleyen ve bu zalimlerin iradesini güçlendiren ve Allah’ın emirlerini Müslümanlara yasaklayanları severek hacca giden nice müşrik var. Müslüman olduğunu zanneden gösterişçiler ve riyakârlar, Türkiye’de İslam’ın izzetini unutup susarlarken, adeta bir turizm organizasyonuna dönüştürülen Hacları ve Umreleri hiç kaçırmıyorlar. Hatta bazıları her ramazanda Umre’ye gidiyor. Fakat burada zulmettiği insanların ve haklarını vermediği ve en zor şartlarda çalıştırdığı işçisine asgari ücretten aylık ödeyen trilyonerlerimiz de Ka’be’ye gidip “gözyaşı dökme merasimleri”ne katılıyorlar.

Mesela geçenlerde duydum; Müslüman olduğunu söyledikleri bir Piliç üretme firmasının sahibi, kadınları ve genç kızları çok kötü şartlarda altında çalıştırdığı halde onları dilenmeye mahkûm edecek bir ücretle çalıştırıyormuş. Neredeyse bazen 10 saat ve bazen de daha fazla çalışan bu kadınlar ve genç kızlar, çalıştıkları çok soğuk ortamdan evlerine döndüklerinde elleri ve dizleri tutmaz, bitmiş bir vaziyette yataklara düşüyorlar. Bu vb. firma sahibi Müslümanlar da her yıl ramazanlarda Umrelerini farzmış gibi yerine getiriyorlar. (10 saat çok zor şartlarda çalışmanın ağır bedelini, kadınlarımıza ve kızlarımıza sağlıklarıyla ödettiren bir tavuk firmasının sahibi) Acaba bu insanların bellerini büken bir işten trilyonlar kazanırlarken, hangi umrelere gidiyor ve hangi ibadetler de bulunabiliyorlar?

İnsanların alın terlerini istismar eden ve emeklerini sırtında bir kanbur gibi Mescid-i Haram’a götüren insanlar ne yaptılarının farkındalar mı? Savaş kölelerine bile Allah için yedirme ve içirme emredilmişken. Nasıl olur da Müslümanların alın terinden İnşa ettiğimiz para kulelerimizi unutur da Suud’un kulelerini eleştiririz. Sanmayalım gurur kulelerini sadece Suud inşa ediyor, hepimizin içinde nice gurur ve kibir kuleleri yükselip duruyor. Sünnete karşı cahillerin geleneklerini ve yaşlı insanları kilometrelerce dağlara tırmandıran ve bunu iyilik sanan cahillerimizin zihinlerindeki bid’at kulelerini önce biz yıkalım sonra Suudlu beylerin kulelerini yıkalım!

“Elinizin altında olanlara yediğinizden yedirin ve giydiğinizden giydirin”

Bu sözü söyleyen insanın (sallallahu aleyhi ve sellem) huzuruna bu zulmü işleyen Müslümanlar ne yüzle gidiyorlar? Kendini işçilerine ve emrinde çalıştırdığı çoğu namazlı ve abdestli genç kızlarımıza ve kadınlarımıza tercih eden zalimdir ve helak olmayı hak etmiştir.

Türbecilerimiz ve kabircilerimiz varsın Mekke’deki saat kulesinin yüksekliğinden söz etsinler. Mekke’de Suudluların yaptıkları yıkıma benzer yıkımı da biz burada gerçekleştiriyoruz sanırım; akide yıkımı bid’at ve dalalet binalarının ve düşünce akımlarının yükseltilişi!

Müslümanların şunu bilmeleri İslamı bir farizadır: Hac İbrahimî bir Sünnet ve tevhidî bir ibadettir. İbadetler tevhid esası üzerine kaimdir ve tevhid olmadan kabul edilmez. Siz önce hacılarınıza “tevhid”in ne olduğunu öğretin. Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) türbeler ve üzerine yapılan kubbeler ve türbeciliği bir ibadet haline getirmekle ilgili bize bıraktığı mirası ve ilmi öğrenin, ondan sonra Mekke’nin taşlarının, derelerinin ve tepelerinin kutsallığından söz edin. Bugün sahabenin fethettiği ve on binlerce İslam alimi ve o kadar da müctehid yetiştiren topraklarımıza bakın.. Kâfirlerin istilası altında, türbecilerimizin buralarla ilgili neler yazdıklarını da merak ediyoruz. Hatta bu türbeci ağabeylerden birisi ABD’nin Irak’a girmesini savunmuştu. Irak’a ABD’nin girmesini savunan edebiyatçı ağabeylerimiz, acaba ne yüzle Suud devletinin yaptıklarını eleştiriyorlar ki?

“Siz Hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında birbirlerine denk değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe:19)

Bir kaç ay önce duydum; Türkiye’den bir tarikat efendisi Ka’be’ye vasıl olmaya gecikince onbinlerce müridanı (30 bin deniliyor) (*) ihrama girdikleri halde, bir gün bu zat-ı muhteremi bekliyorlar ve tavaf etmiyorlar. Bu nasıl bir Din? Böyle bir şeyi düşünebiliyor musunuz?

Acaba Mekke’nin dağlarını veya tepelerini düzlemek dalalet ve bid’at olarak acaba ne kadar bu davranıştan daha büyük bir günah veya dalalettir? Bu değerli edebiyatçı ağabeylerin bu dalaleti ve bid’atları da yazmalarını istiyoruz. Lütfedip de bu konuda iki kelam yazsalar ne olur?

“Gerçekten Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz..”(Nisa:48) ayeti bize ne söylüyor? Şirke rağmen hac olur mu? Şirki kalbinden ve aklından temizlememiş bir kimsenin ibadetleri kabul olur mu?

Deccal Mekke’ye girmeden (ki giremeyecek inşaallah) önce felsefesiyle ve ideolojisiyle insanların kaplerine ve akıllarına musallat olmuş. Gelin Deccal’in dinini inşa eden bid’at ve dalaletlerin ne olduğunu ve Milli şirkleri terketmeden, Allah’a halis bir şekilde Hac ibadetinin eda edilmeyeceğini Müslümanlara öğretelim. Gelin kokuşmuş eşek etinden daha iğrenç olan kavmiyetçiliğin zararlarını ve Müslümanları nasıl parçaladığını insanlarımıza öğretelim. Ki Müslümanlar, ulus devletlerin küfrüne ve şirklerine bulaşmadan halis tevhid üzere ibadetlerini yerine getirsinler ve Allah’a gerçek manada teslim olsunlar. Allah’tan başkası bizi esir alırken, buna özgürlük diyoruz. Şimdi de türbecilik ve kabircilik esareti mi?

Mehmed Emin AKIN

Mehmet Emin AKIN

(*) 30.000×2000 Euro=60.000.000×2.5= 150.000.000TL bu meblağın ne demek olduğunu bir düşünün! (100 Milyon Dolar)
 
A Çevrimdışı

Abdullah Yusuf

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Bir kaç ay önce duydum; Türkiye’den bir tarikat efendisi Ka’be’ye vasıl olmaya gecikince onbinlerce müridanı (30 bin deniliyor) (*) ihrama girdikleri halde, bir gün bu zat-ı muhteremi bekliyorlar ve tavaf etmiyorlar. Bu nasıl bir Din? Böyle bir şeyi düşünebiliyor musunuz?

acaba kimdir bunlar :)) valla iğreniyor ve acıyorum bunlara

zemzem tower istediği kadar yükselsin gözler nadirende kaysa kalpler kabeye yönelip inceliyor

Rabbım tekrar gitmeyi nasib etsin bize
 
Üst Ana Sayfa Alt