Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Diğer İmamlar Ve Ümmet’in Selefinin İtikad Birliği:

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Diğer İmamlar Ve Ümmet’in Selefinin İtikad Birliği:


Sadece dört imam değil, tüm imamlar ve ümmetin selefi aynı hak itikat üzeredirle. Çünkü onların hepsi bu konuda ilmlerini direkt Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’den alan sahabenin mezhebi üzeredirler. “Sahabe (Allah hepsinden razı olsun) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında tek bir itikat üzerine idiler. Çünkü onlar vahiyi ve sahabe olma şerefini idrak etmişlerdir”[37]
İtikatlarını tek bir kaynaktan, vahiy kaynağından aldılar. Başka maddeler ile bu temiz kaynağı kirletmediler. Bu nedenle: “Allaha hamd olsun ki İsimler, Sıfatlar ve Fiiller meselelerinden her hangi bir mesele üzerinde kesinlikle ihtilaf etmemişlerdir. Bilakis Kitab ve Sünnet’in ifade ettiği her hususu ispat etmişlerdir....”[38] Ümmet’in geri kalan selefi ve imamları da ihsan üzere onlara tâbi olmuşlardır.
Madem ki durum böyle, o halde bilinen ve üzerinde ittifak bulunan bu konuyu niçin gündeme getiriyoruz?
Ben derim ki: Bu hakikatin bazı insanlar tarafından görülmesini engelleyen birtakım belirsizlikler zuhur etmiştir. Öyle ki bazıları fıkhî mezheplerin çeşitliliğinin itikatta da çeşitlilik gerektirdiğini sanmışlardır.[39] Hatta 7. yy. da bazı kimseler imam'a gelerek O'na itkatları muhtelif olan iki kişinin durumunu ve kendisinin itikadını sordular. İmam (radiyallahü anh) bu soruya şöyle cevap verdi:
“Şafii (radiyallahü anh) ve Malik, Sevrî, Evzaî, İbn Mubarek, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahaveyh gibi selefin itkatları Fudeyl b. Iyad, Ebu Süleyman ed-Daranî, Süheyl b. Abdillah et-Tusterî'nin ve diğerlerinin itikatları, kendilerine tabi olunan imamların itikatlarıyla aynıdır. Bu imamlar arasında usulu’d din hususunda herhangi bir tartışma veya ihtilaf yoktur.
Ebu Hanife (radiyallahü anh)’ninde itikadı aynıdır. Tevhid, kader vesair meselelerde O da yukarıda ismi geçen imamlarla aynı itikadı paylaşmaktadır. Tüm bu imamların itikatları sahabe ve ihsan ile onlara tabi olanların itikatlarının aynısıdır. Ki bu da Kitap ve Sünnet’in dile getirdiği itikattır”[40]
Ümmet tarafından kabul gören hiçbir alimin bilerek Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in en küçük bir sünnetine dahi muhalefet etmesi mümkün değildir. Çünkü onlar Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ittibanın vacip olduğu ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dışında herkesin sözünün kabul ve red edilebileceği hususlarında tam bir yakin üzeredirler.[41]
İmamların, kendi sözlerinden ancak Kitab ve Sünnet’e uyan sözlerin alınabileceği ve asıl olanın Allah ve Resulü’nün sözü olduğu yönünde sayısız ifadeleri mevcuttur.
İmam Malik(radiyallahu anh) şöyle dedi:
“Ben her beşer gibi hata ve isabet edebilirim. Sözlerime bakın, Kitab ve Sünnet’e uyanlarını alın ve o ikisine uymayan sözlerimi terkedin.”[42]
İmam Şafii’nin de şöyle dediği tevatüren sabittir: “Hadis sahih olduğu zaman benim sözümü alın duvara çarpın”[43] Diğer imamlardan da buna benzer sözler rivayet edilmiştir.
Bu nedenle ilim ehli, bazı imamlardan sahih hadise aykırı bir söz geldiği zaman bunun mutlaka bir özrünün bulunduğunu belirtmişlerdir. Bu özürler üç sınıftır:
1- O sözü gerçekten Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in söylemiş olduğuna inanmamak.
2- O söz ile bizzat sözkonusu meselenin kasıt edilmiş olduğuna inanmamak.
3- Bu hükmün nesh edilmiş olduğuna inanmak.
Diğer özürler bu üç ana özürden kaynaklanmıştır.[44]
İmamlar bidat yoluna değil, ittiba yoluna tabi oldular. Onlar kendilerine örnek ve lider olarak Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i seçtiler. Bir kul Allah’ın azabından ancak şu iki şey ile kurtulabilir: Allah’ı birlemek ve gönderdiği elçiye uymak.
Müslüman Allah ve Resulünün hükmünden başka hüküm kabul etmez. Allah ve Resulünün emir ve haberlerini uygulamak ve tasdik etmek için şeyhinden, imamından veya büyük kabul ettiği kimselerden izin almaya gerek görmez. Şeyhinin veya imamının sözlerine uymayan nasları tevil ve tahrif etmeye kalkışmaz. Kulun Rabbinin huzuruna -şirk hariç- tüm günahlarla gitmesi, böyle bir şeyle gitmesinden daha hayırlıdır. Müslümana düşen sahih bir hadis duyar duymaz onu sanki Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in dilinden dinliyormuş gibi hemen gereğini yerine getirmektir. Yoksa başkalarının görüşlerine uygun düşmüyor diye bu nasları tevil etmek değil. Bilakis başkalarının sözleri naslara uymadığı zaman reddedilmelidir. Makul denilen bir hayal için Allah Resulü’nün sözleri terkedilemez. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sözleri, kim olursa olsun hiç kimsenin tasdiğine tabi tutulamaz.
Vacib olan, haber verdiği şeyleri tasdik ederek, emrettiklerine uyarak, yasaklarından sakınarak ve Allah’a onun gibi ibadet ederek tam anlamıyla Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) teslim olmaktır.[45] Nasıl ki “La ilahe illallah” şehadetinin gereği Allah’ı rububiyeti, uluhiyeti, isim ve sıfatları ile birlemek ise; “Muhammedu’r Resulullah” şehadetinin gereği de budur. İşte Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ‘e ittiba ve teslim olmanın en mükemmel şekli budur. Ki kendilerine uyulan İslam imamlarının O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) uymadaki halleri böyle idi. “Allah’ın onlara ikram ettiği en büyük nimetlerden birisi de Kitab ve Sünnet’e sarılmalarıdır. Sahabe ve ihsan üzere onlara tabi olanların üzerinde ittifak ettikleri temel usulden biri de, rey, zevk, makul, kıyas ve saire hangi nedenle olursa olsun Kur’an’a aykırı hiçbir görüşü kabul etmemektir. Onlar kesin deliller ve kati ayetlerle yakinen biliyorlardı ki Resul (sallallahu aleyhi ve sellem) Hak Din ve Hidayet ile gelmiştir ve Kur’an en doğru yola iletmektedir”[46]
İmamların usulü ve temek ölçüleri budur. Onlar dindeki imamet derecesine Seyyidu’l Mürselin (Gönderilmişlerin efendisi)’nin çizgisini takip ederek nail oldular. Bu nedenledir ki:
İmam el-Lalkaî “Şerhu Usuli İtikadî Ehli’s Sünnet” isimli değerli eserine koyduğu ilk başlık şudur: “Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’dan sonra sünnet, davet ve istikamet çizgisinde yürüyen imamlar”. Müellif bu başlık altında sahabe ve onlardan sonra değişik İslam ülkelerinde değişik zamanlarda yaşamış bir grup imamın isimlerini zikretmiştir ki bunların tamamı hakka tabi, hak üzere müttefik ve toplanmış imamlardır. Zaten dindeki imamet derecesine de bu özellikleri sayesinde nail olmuşlardır.
Fakat mademki itikat konusunda ümmetin selefi ve imamları Allah ve Resul’ünden aldıkları şekliyle aynı itikat üzere iseler, o halde bazı imamlar niçin bu konuda daha öne çıkmakta ve ehli sünnet mezhebi -bazen- onlara nisbet edilmektedir?
Bu soruyu şu şekilde cevaplayabiliriz:

Ehli Sünnet Mezhebinin Özellikle Bazı İmamlara Nisbet Edilmesinin Nedeni:


Bu konuda bazı imamların ön plana çıkmasının nedeni; kendi döneminde yaygınlık kazanan bidatlere ve bidat ehlinin bu yolda sürdürdükleri yoğun faaliyetlere karşı verdikleri mücadele nedeniyledir. Bu imamlar, karşılaştıkları bidatlerle hak yoldan mücadeleye tutuşarak onların batıl görüşlerine karşı sünneti savunmuşlar ve İmam Ahmed örneğinde olduğu gibi bu yolda birçok eziyet ve sıkıntılara maruz kalmışlardır. Bu onların isimlerinin daha ön plana çıkmasına neden olmuştur. Es-Sefarinî şöyle dedi: “Selef’in mezhebi tüm imamların, tabiin ve sahabden, onların da Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den aldıkları mezhebin aynısı ise o halde niçin kendisinden önceki imamlar değil de özellikle İmam Ahmed bu mezhep ile meşhur olmuştur? diye sorduktan sonra bu soruya, ikinci hicri yüzyılda devlet yöneticilerinin de desteğiyle ortalığı kasıp kavuran Mutezile fitnesi ve bu fitneye karşı İmam Ahmed’in gösterdiği büyük direniş sonucu fitnenin yıkılıp, selefin mezhebinin galip gelmesi hadiselerini anlatarak cevap verdi.
İşte İmam Ahmed (radiyallahu anh)’in bu konudaki şöhretinin nedeni budur. Öyle ki Ebu’l Hasan el-Eşarî (radiyallahu anh) dahi onun bu konudaki İmametini kabul etmekte ve kendisini ona nisbet etmektedir”[47]
İmam el-Eşarî (radiyallahu anh) şöyle dedi:
“Bizim sözümüz ve dinimiz Aziz ve Celil Rabbimizin kitabına ve Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetine sarılmaktır. Biz Sahabe, Tabiin ve Hadis İmamlarından gelen rivayetlere bağlıyız. Ebu Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel’in -Allah O’nun yüzünü aydınlatsın, derecelerini yükseltsin ve sevaplarını çoğaltsın- söylediklerinin aynısını biz de söylüyoruz. O’nun sözlerine muhalif olanlara biz de muhalifiz. Çünkü O hakkı aydınlatan, dalâlet, bidat, eğrilik ve şüphe ile mücadele eden faziletli bir imam ve kamil bir liderdir. Allah O’na rahmet etsin.[48]
Diğer imamlar da aynı yolda yürüdükleri halde İmam el-Eşarî, şöhretinden dolayı selef mezhebini İmam Ahmed’e nisbet etmiştir. Onlar ve onlara tabi olanların hepsi sünnet imamlarıdır ve kıyamete kadar onlara katılanların hepsi de sünnet ehlidirler. Bu nedenledir ki “Sen İmam Ahmed’in itikadını tasnif ediyorsun” diyenlere Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye şöyle cevap vermiştir: “Ben özel olarak sadece İmam Ahmed’in değil tüm Selef-i salih’in itikadını tasnif ediyorum. İmam Ahmed sadece Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in getirdiği ilmin tebliğcisidir. Eğer İmam Ahmed, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetine aykırı olarak kendiliğinden bir şey demiş olsaydı biz bunu reddederdik”[49]
İmam Ahmed’in hadis ilmindeki büyük mevkisi ve sünneti savunma yolunda çektiği sıkıntılar onun bu alanda daha meşhur olmasına neden olmuştur. Bazı mağrib alimleri şöyle demişlerdir:
“Mezheb Malik ve Şafii’nin, zuhur ise Ahmed b. Hanbel’in dir.” Yani bazıları bu alanda daha çok meşhur olsalar da Ahmed ve diğer imamların mezhebleri aynıdır.

Bu Alanda Dört İmamın Öne Çıkmasının Nedeni:


Selef, diğer imamlar ve onlara tabi olanlar da aynı itikat üzere oldukları halde niçin özellikle dört imam ön plana çıkmaktadır?
Dört imamın ön plana çıkmasının nedeni; ilimlerinin genişliği, makamlarının yüceliği, bu yolda verdikleri mücadele, sahabe ve tabiin dönemine yakınlıkları, İslam Alemi’ndeki etkileri ve mezheblerinin yaygınlığı nedeniyledir. Ayrıca bu şekilde imamların itikad birliğini ve bunun sünnet ve sahabenin görüşlerine uygunluğunu beyan ederek, bu imamlara tabi olduklarını iddia ettikleri halde gerçekte onların yollarına uymayan kimseler üzerine hüccet ikame edilmektedir. Üçüncü bir diğer husus ta şudur: Bu büyük imamların itikatlarını, muteber kaynaklarını esas alarak açıklıyoruz. Böylece bu imamlardan herhangi birisine nisbet edilen bazı batıl sözlerin asılsız ve uydurma olduğunu kanıtlamış oluyoruz. Şafii İmamlarından Şeyhu’l Harameyn Ebu’l Hasan Muhammed b. Abdilmelik el-Kercî[50] bu konuda “el-Fusul fi’’l Usulî ani’l Eimmet’l Fuhul İlzamen li-Zevi’l Bida ve’l Fudul” isminde bir kitap yazmıştır. Şeyh bu kitabında Şafii, Malik, Sevrî, Ahmed b. Hanbel, Buharî, Süfyan b. Uyeyne, Abdullah b. Mubarek, Evzaî, Leys b. Sad ve İshak b. Rahaveyh’in sünnet usulü konusundaki sözlerini beyan ederek itikadlarını tesbit etmiş ve her birinin hayat tercemesini vererek bu imamların İslam’daki büyük mertebelerini gözler önüne sermiştir.
Şeyhu’l Harameyn kitabının bir yerinde şöyle diyor: “Diğerlerinden değil de sadece bu imamlardan nakil yapılması, doğusu ve batısı ile tüm İslam Aleminde bu imamların mezheplerinin yayılması ve bu imamların da, önderlik ve imametlik şartlarına diğer imamlara göre daha çok sahip olmaları nedeniyledir. Bu imamlar hıfz, basiret, zeka, Kitap, sünnet, icma, sened, rical, ahval, arab dili, dilin tarihi gelişimi, nasıh, mensuh, menkul, makul vs konularında tam bir yeterlilik sahibi idiler ve ayrıca emanete riayet ve dindarlılıkları ile temayüz etmişlerdir.
Bu imamların bir diğer özellikleri de sahabe ve tabiin dönemine yakınlıkları ve ilimlerini onlardan almış olmalarıdır.”
“Açıklamak istediğimiz üçüncü bir husus da şudur: Bu imamların mezheplerini ispatlayarak onlara uyuyormuş gibi görüldükleri halde itikadi konularda onlara muhalefet edenler aleyhine hüccet sunmaktır. Bir imamın itikadını inkar edip mezhebine uymak Şeran ve teban hayret verici bir şeydir.
Kim ki ben, Şeran Şafii’ye, itikaden Eşarii’ye tabi oluyorum derse açık bir çelişkiye düşmüş olur. Çünkü Şafii, hiçbir zaman Eşarii değildi. Ben furuu da Hanbelî usulde Mutezilîyim demek de İmam Ahmed’e hakarettir. Çünkü Ahmed ömrü boyunca Mutezile ile mücadele etmiştir.”
Ve yine şöyle dedi: “Ve yine Malikilerden bazıları da Eşarî mezhebinin fitnesine kapılmışlardır ki bu onlar için büyük bir ar ve vebaldir. Çünkü bu büyük imamların mezhepleri, Cehmiyye, Mutezile, Kadriyye, Vakifiyye ve Lafziyye mezheplerini inkara dayanır.”
Yazar daha sonra lafız meselesi üzerinde durduktan sonra şöyle diyor: “Diğer selef imamlarının mezhepleri daha sonra unutulup, hiçbir tabisi kalmadığından onlardan nakil gereği duymadık.”
“Eğer denilse ki: O halde niçin mezhepleri yaygınlık kazanan hadis ashabından sadece şu imamlardan nakilde bulunmadınız: Şafii, Malik, Sevri ve Ahmed? Çünkü Evzaî, Sevrî ve diğerlerinin hiçbir tabisi kalmamıştır.”
“Denilir ki: Çünkü bu zikrettiklerimiz dışındaki diğer imamlar genel mezheb imamlarıdırlar. Ki bunlar kendi dönemlerinde önder idiler; fakat bunların mezhebleri daha sonra diğer büyük imamların mezheblerine ilhak edilmiştir. Şöyle ki İbn Uyeyne önder bir imam olmasına rağmen tercih ettiği hükümler konusunda herhangi bir eser yazmamıştır. Onun yerine Şafii, Ahmed ve İshak yazmışlardır. Dolayısıyla İbn Uyeyne’nin mezhebi bu şahısların mezheblerine karışmıştır.
Leys b. Sad’ın öğrencileri ise onun mezhebini sürdürememişlerdir. Şafii şöyle dedi: ‘O’nun arkadaşları olmadı’. Ancak mezhebi Malik ve Sevri’nin mezheblerine yakındır. Dolayısıyla O’nun mezhebi de bu ikisinin mezhebine karışmıştır.
Evzaî’nin sözleri ise mutlaka Malik, Sevrî veya Şafii’den birisinin sözlerine uymaktadır ki dolayısıyla O’nu mezhebi de bu üç mezhebe karışmıştır. Aynı şekilde İshak’ın görüşleri de Ahmed’in görüşleriyle aynı paraleldedir.”
“Denilse ki bu imamların mezheblerinin diğer büyük imamların mezheblerine dahil olduğunu tafsilatlı bir şekilde kim açıklamıştır”? Derim ki: Bunu Şeyh Ebu Hamid el-Esferainî Beyanü’l Ahkam isimli büyük ve değerli eserinde açıklamıştır”
“Ebu Zera ve Ebu Hatim'in namaz ve diğer hükümlerdeki tercihleri okuduğum ve gördüğüm kadarıyla Ahmed’in görüşlerine uygundur. Buharî’ye gelince; bu konuda Hafız Muhammed b. Tahir’in şöyle dediğini işittim: Buharî’nin hükümler ve meseleler konusundaki seçimleri Ahmed ve İshak’ın tercihlerine uygundur.
İşte; özellikle bu imamları zikretmemizin nedeni onların imamet şartlarına daha çok sahip olmaları nedeniyle uyulmaya daha layık olmaları ve diğerlerinin onların imamet derecelerine ulaşamamış olmamalarından dolayıdır.”
Yazar daha sonra ayrı bir bölüm halinde şöyle diyerek imamların değerlerini özetledi: “İmamların usul ve itikatlerini araştırıp ilmi deliller ile ispat edip, bunu bölümler halinde açıkladım ve her bölüme imametlerine delil olacak, onlara uymayı gerektirecek, muhalefetten sakındıracak övgülerle başladım. Günümüzde usul konusunda isimlerini andığınız imamlara uymak sahabe ve tabiinden gelen icmaaya uymak gibidir. Hiçbir müslüman bunun hilafına hareket edemez ve bu konuda hiçbir özür beyan edemez. Onlar hak üzeredirler ve bu ümmetin mezheblerinin büyükleridirler. Onlar önder alimler, din ve diyanet, sıdk ve emanet, büyük ilim ve ictihad erbabıdırlar. İşte bu nedenlerden dolayı ümmet onları baştacı etmiş, usul ve furuu da onlara uymuştur.”
Yine şöyle dedi: “Kitabın başında da açıkladığımız gibi biz kesin olarak biliyoruz ki bu imamlar, imamlık şartlarına haiz olmaları, derin bilgileri ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in dönemine yakınlıkları nedeniye Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ve Sahabesinin itikatlarını kesinlikle herkesten daha iyi biliyorlardı.” Sonra şöyle devam etti: “Sonra bazı kardeşlerin soruları tevcihleri doğrultusunda bu kitabın başlıklarından birini imamların bazı sözlerine ayırdım.
İmamların naslarını iki bölümde topladım:
1) Sünnet ve faziletinin beyanı hakkında
2) Bidat ve ehlini terki hakkında
Birinci Fasıl: Bil ki ‘sünnet’ Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yoluna uymak ve gittiği yoldan gitmektir ki bu da üç kısmdır: Sözler, ameller ve akaid.
Sözler: Zikirler ve tesbihat bu kısımdandır.
Ameller: Namazın ve orucun sünnetleri, mezkur sadakalar ve ayrıca hoş davranışlar ve edeb kuralları vs gibi ki bu son ikisi istihbab ve sevab kazanma babındandır.
Üçüncü kısım akaid sünnetidir ki buda inanılması gereken kaidelere imanetmekir”.
Şeyh şöyle devam etti: “İşte onlardan bize ulaşan sözleri Allah'ın yardımıyla mümkün olan en veciz şekilde, ezberlemek isteyenlerin dikkatlerine sunuyorum:
Sünnete uymak isteyenler bilmelidirler ki ‘akaid’ sünneti üç kısımdır.
1) Allah’ın isimleri, zatı ve sıfatları.
2) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’ile ilgili hususlar.
3) İslam ehli ile ilgili hususlar.”
Şeyh, sonra da bu üç kısmın açıklamasına geçti.[51]


[37] Miftahu’s Saadet: 22-23.

[38] İ’lamu’l Muvakkin: 1/49

[39] İlerideki sahifelerde bu konuyu ayrıntılarıyla ele alacağız.

[40] el-Fetava: 5/256

[41] Refu’l Melam: 10.

[42] Mana Kavlu’l İmam: 105.

[43] İ’lamu’l Muvakkin: 2/282.

[44] Bkz. Şerhu’t Tahaviye: 1/228-229.

[45] Ayrıntılı bilgi için Bkz: Refu’l Melam sh. 10 ve sonrası.

[46] el-Fetava: 13/28.

[47] Bkz. Levamiu’l Envar 1/65-57

[48] el-İbane/15.

[49] el-Fetava 3/169

[50] Kercî’nin bu kitabını bize Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye nakletmiştir. (Bkz. el-Fetava 4/175-180). Kitab’ın aslı ise Şeyh Hammad el-Ensarî’nin dediğine göre kaybolmuştur.

[51] Bkz. Buhari 4/203, Müslim: 2365, Ahmed: 2/ 406.

 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah -subhanehu ve teala- razi olsun abi. Son derece faydali ve önemli bir yazi. Cogu sorularima cevap buldum.
 
Üst Ana Sayfa Alt