Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale EY MUVAHHİD ZİNDAN ARKADAŞIM Mahmud Muhammed Selamet

musali Çevrimdışı

musali

Üye
İslam-TR Üyesi
EY MUVAHHİD ZİNDAN ARKADAŞIM


Mahmud Muhammed Selamet


Hamd, ancak ALLAH içindir. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüklerinden ALLAH’a sığınırız. ALLAH’ın hidayete ilettiğini kimse saptıramaz, saptırdığını da kimse hidayete iletemez.
Şehadet ederim ki ALLAH’tan başka hiçbir ilah yoktur. O bir ve tektir, O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür.

“Ey iman edenler! ALLAH’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmran, 3/102)
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz ALLAH’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz ALLAH sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (en-Nisa, 4/1)

“Ey iman edenler! ALLAH’tan korkun ve doğru söz söyleyin. Ki ALLAH işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim ALLAH’a ve Rasûlü’ne itaat ederse, büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb, 33/70-71)
Bundan Sonra:

Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu ALLAH’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed SallALLAHu Aleyhi Vesellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her iş bid’at, her bid’at sapıklık ve her sapıklık da ateştedir.

Bil ki zindan süreci davanın yolunda imtihanın bir parçasıdır. Din uğrunda zindana düşmüş bir kimse dininde imtihana uğramış bir aday olduğunun bilincinde olmalıdır. Başına gelen bu musibet, içinde birtakım yaraların açılmasına, kalbinde bazı acıları duymasına hazırlanmalıdır. Ancak içinde açılan bu yaralar, kalbinde duyduğu bu acılara karşı metin ve güçlü olmalıdır. Muvahhid bu acıların ve yaraların kısa bir zaman sonra yok olup gideceğinden emin olmalıdır. Ve her şeyin normale döneceğinden şüphesi de olmamalıdır. Çünkü yüce Mevlamız insanı her türlü ortama uyum sağlayabilecek bir yetenekte yaratmıştır.

Hürriyeti kısıtlayan ceza evi şartları alışıla gelmiş olan alışkanlıklarına ve serbest davranışlarına terstir. Bundan dolayı nefse ağır gelebilir. Nefsin arzularının esaretinden alışılagelmiş adetlerden, bağımlılığından kurtularak yeni şartlara uyum sağlama sanatı ve becerisini geliştirebilmelidir.

Aksi taktirde nefse ağır gelen bu hürriyeti kısıtlayıcı yeni şartlara ilaveten almış olduğu ağır cezanın altından kalması zor olur. Bir de muvahhid Müslüman’ın zayıf durumundan faydalanmayı fırsat bilen şeytanların uğraşmalarıyla insan iyice yıpranır.

Şeytanın galebe çaldığı ve nefsinin alışkanlıklarına kapılan kimselerin bu ortamlara uyum sağlamaları zor olur. Muvahhidin metanetini ve azmini zayıflatabilir. Kolaylıkla aşıp uyum sağlayabileceği bu ortam ve zorluklar gözünde büyüye büyüye aşılıp önüne geçilemeyecek bir duruma dönüşür. Öyle bir hale gelir ki nefsin, şeytanın, hayal ve evhamların esiri olur.

Muvahhid kendini yenik duruma düşürürse ALLAH korusun şeytanın ve nefsinin oyun ve eğlencesi olur.Nefsin ve şeytanın oyun ve eğlencesi olan kimse, ALLAH’ın rahmeti ve yardımı yetişmezse kaybolup yok olmaya mahkumdur.

Mü’minin böyle bir facia ile karşı karşıya gelmemesi için imani ve tevhidi davranışlarda bulunmalıdır. İmanın gücü ve tevhidin nuru ile önüne geçemeyeceği bir durum yoktur.
 
musali Çevrimdışı

musali

Üye
İslam-TR Üyesi
Muvahhid kesinlikle bilmelidir ki: Dünya, insan ve hayat rastgele oluşmuş bir abesten ibaret değildir. Ve her şeyin bu varlıkta bir gayesi ve bir hikmeti vardır. “Acaba siz, bizim sizi boşuna yarattığımızı ve sizin bize gerçekten döndürülmeyeceğinizi mi zannetti-niz.?”(Mu’minun:23/115) Ve bu varlığa egemen Rahman ve Rahim olan ALLAH’ın eşi ve benzeri olmadığına, her şeyi her an her yerde aynı anda görür işitir ve bilir olduğuna, Her şeyi yaratmaya gücü yeten ve yegane tasarruf sahibi olduğuna inanır.!

“O öyle ALLAH’tır ki: ondan başka ilah yoktur , görülmeyeni ve görüleni bilir. O öyle ALLAH’tır ki Ondan başka ilah yoktur. Malik’tir Mukaddes’tir, Selam’dır Mümin’dir, Müheymin’dir, Aziz’dir Cebbar’dır, Mütekebbir’dir, O yaratan var eden biçim veren ALLAH’tır. En güzel isimler onundur.”(Haşr/22-24)

Her şeyi , her an her yerde gözeten , bilen, gücü her şeye yeten ve tasarruf sahibi olan yüce Rabbimiz Muvahhid Kullarının dostudur. İnananlarla beraberdir ve muvahhidlerin yardımcısıdır.

“ALLAH iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır.Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.”(Bakara 2/257)

Dolayısıyla mü’minin ilk sığınağı ve başvuracağı en sağlam ve en sadık mercii şüphesiz ALLAH’tır.Ona güveni ve ondan ümidi sonsuzdur.Çünkü güvenmeye ve ümit bağlamaya layık tek ilah odur.Ve en yakın yardım edebilecek ve imdada yetişebilecek olan ALLAH’tır.

“(Onlar mı hayırlı) Yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yer yüzünün hakimleri kılan mı? ALLAH’tan başka bir ilah mı var! Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz”(Neml - 62)

ALLAH’ın va’di gerçekleşmesi kesindir. Rabbimiz va’dinden kesin geri dönmez.Ancak iman edip salih amel işleyenler ALLAH’ın va’dine ve ikramına mazhardırlar.Şüphesiz ALLAH,cihad edip salih amel işleyenlere sahip çıkacaktır.

“ALLAH sizden, İnanıp salih amel işleyenlere vaad etmiştir.

Onlardan öncekileri nasıl hükümran kıldıysa onları da yer yüzünde hükümran kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerinde sağlamlaştıracak ve korkuların ardından kendilerini tam bir güvene erdirecektir.(Nur:24/55)

Bir de muvahhid çaresizliğe kat’iyen teslim olmaz.Ve mevcut şartlar dahilinde ne olursa olsun kulluğunun gereğini yapmaya çalışır.Mutlaka her şeyin bir sonu var ve hiçbir şey kalıcı değildir.Ve şüphesiz her zorluğun arkasında bir kolaylık vardır.Zorluk olmadan kolaylık olmaz ve zorluklarla ancak kolaylık bilinir.

“Çünkü gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.Evet gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.”(El-inşirah-5,6)

Onun için Zorluklara karşı sabretmemiz lazımdır.Ve sabır mü’minin zorluklara karşı en büyük silahıdır.Zafere ulaşmanın ve selamete ermenin en sağlam yoludur. Namazı kılmak, ALLAH’ı anmak ve gerçekten ALLAH’a güvenmekle beraber ,sabretmek dinde derinlik sahibi olanların işidir.

“Ey insanlar, sabır ve namaz ile ALLAH’tan yardım isteyin ,muhakkak ki; ALLAH Sabredenlerle beraberdir. Andolsun ,sizi korku ,açlık, mallarınızdan , canlarınızdan ve ürünlerinizden eksiltmek gibi şeylerle deneriz ,sabredenleri müjdele.”(El-Bakara:153-155)

Tabi ki inananlar birbirlerine dost ve yardımcıdır. Bunun dinimizin esaslarından olduğunu asla unutmamak lazım. Nerede olursa olsun, ne olursa olsun, mü’minlere baş vurmak ve onlarla beraber olmak imanın ve tevhidin gereğidir.

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostudurlar” (tevbe- 71)

Çünkü din hususunda gerçek dost ve kardeş olanlar, ancak müminlerdir. “Müminler ancak kardeştirler.”(Hucurat- 10)

“ Sizin asıl dostunuz, ancak ALLAH’tır ve onun peygamberleridir. İman edenlerdir. Onlar ki ALLAH’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar ve zekatı verirler” (Maide- 55)

İçinde bulunduğumuz ortamlarda kişilik deneyim ve ilim açısından belli bir mesafeyi kat etmiş, şahsında gerçekleşmiş bu üstün vasıflarla ortamın sorunlarının önüne geçebilme becerisi ve yeteneği elde etmiş kişilere ihtiyaç olduğu kesindir. Bu nadide dostların bulunmasından ümidi kesmemek gerekmektedir. Ancak bu dostları ararken herkesin hayal ettiği veya alışılagelmiş vasıflarda değil, Kur’an ve Sünnetin ön gördüğü vasıflarda aramak doğru olan olacaktır. ..

“İnsanlardan öyle kimseler vardır ki ALLAH katındaki makamlarından dolayı Onlara : Şehitler ve Peygamberler imrenirler.” Sahabe soruyor: “ Onlar kimlerdir ya Rasûlullah(s.a.v) “ “Onlar öyle kimselerdir ki : Aralarında hiçbir akrabalık bağı ve birbirlerine verecek bir mal olmaksızın severler. ALLAH’a yemin ederim ki Onların yüzü tamamen nurdur. Gerçekten onlar nur üzeredirler. İnsanlar korkarken onlar korkmazlar. Yine insanlar mahsun olurken onlar mahsun olmazlar."

Kur’an ve sünnetin aradığı vasıflarda bulamadığınız dostu, kedimizi ve etrafımızdaki muvahhid kardeşlerimizin bu vasıflara sahip olmaları için gayret etmek lazım.Bu amaca ulaşmak için ilim ,hilm,sabır ve güzel ahlak şarttır. Bir iki denemede başarılı olmayabiliriz, veya bir iki arkadaşla başarısız olabiliriz.Başaramadığımız takdirde, pes etmemek lazım,yetenekleri geliştirerek , başka yöntemlerle devam etmeli, vazgeçmek muvahhide yakışmaz.
 
musali Çevrimdışı

musali

Üye
İslam-TR Üyesi
Ve şunu iyice bilmek lazım ki, insanlar farklı etnik yöre ve meziyetlerdedirler.İnsanların bu farklı özelliklerini göz önünde bulundurduğumuzda, birbirine daha yakın benzer özelliklerde onları bir arada tutmak uyum sağlama açısından daha hayırlıdır.

Rasûlullah(s.a.v) bir hadiste şöyle buyurmaktadır.: “Ruhlar görevlendirilmiş birer er gibidirler.Birbirlerine uyumlu olanlar ülfet ve anlaşır haldedirler.Birbirine uyumsuz olanlar ise ihtilaf ve anlaşmazlıktadırlar.”

Bir Müslüman maneviyat nispetinde ayakta durabilir.Maneviyattan nasibi olmayan yok mesabesindedir.Onun için ALLAH’ın kitabı ve peygamberin sünnetine sarılmak gerekir.Vahiy ile beslenen ruh, hidayete tabi olan iman, ve tevhid gerçek hayatın yüksek mertebelerine ulaştıracak bir maneviyat kazandırır kanaatindedir.

“İşte böylece sana da emrimizle Kuran-ı vahyettik.Sen kitap nedir iman nedir bilmezdin.Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bi nur kıldık.Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.”(Şura:52)

İmtihanın zorluklarını aşarak, küfrün zulmune tahammül edecek salih toplumun oluşmasında rol alacak nitelikte muvahhidler, tükenmeyecek güç ve bitmeyecek bir ruha ihtiyaçları vardır.Söz konusu olan güç ve ruh ise iman ve tevhid kaynaklarındandır.

Vahyin nuru ve imanın gücü fıtratın sınırlarına ve kalbin cidarlarına temas etmesiyle muvahhid, canlı bir volkan haline dönüşür.Bu güç ve ruh ile daracık bu dünyayı bir cennet bahçesine dönüştürür.Dünya karanlıkları , iman ve tevhid nuru ile aydınlanır.

‘’ Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkmayacak durumundaki kimse gibi olur mu? İşte kafirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir.’’(En’am-122)

Dünya musibetlerinin insana verdiği ızdırap, sıkıntı ve kedere ALLAH’ın nuru ile bakıldığında ve imanın gücü ile karşılandığında sivrisineğin vızıltısının verdiği rahatsızlığın ötesine gitmeyecektir.Çünkü ALLAH’ın nuru ile bakmak insanın ahiret ufkunu geliştirir.Dünya olaylarının ötesindeki ahiret olaylarını sezdirir.

Ahiret olaylarını sezen kimse ,dünya zorluklarının önüne ezeli nidanın gücü ile ve imanın ruhuyla kolaylıkla geçer.Bu nida ve ruh mü’minlerin musibetlere karşı bir hidayet meş’alesi ve yaralarına bir şifa kaynağıdır.

‘’ Ey insanlar! Size rabbinizden bir öğüt ,gönüllerdekine bir şifa, mü’minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.’’(Yunus-57)

‘’Biz Kur’an’dan mü’minlere şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz.’’(isra-82)

Ve gavurun(düşmanın) işkencesi ,yargı ve cezasının neticesinde görülen maddi ve manevi baskı , acı ve yorgunluk ALLAH’ın çağrısı uğrunda onur ve şereftir.Çünkü gerçek hayat ALLAH’ın çağrısındadır.

‘’Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman ALLAH ve Rasulune uyun.Ve bilin ki ALLAH kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.’’(Enfal-24)

Mü’min dünya imtihanın verdiği sıkıntıların son bulması akabinde yaşamanın şuuru ve hayatın idrakine varır.Bu sıkıntıların son bulması neticesinde büyük bir rahatlık ve tatlı bir yaşam azmini kazandırır.

Mü’min, olayların arkasındaki ALLAH’ın kudretini görür ve bu, mü’mine ALLAH’ın bir lutfu ve ikramıdır.

Vahyin ve imanın nuruyla olayların arkasındaki ALLAH’ın kudretini görmeyi sağlamakla ALLAH’ın sevgisini ve imanın tadını alır.Ta ki ALLAH’a dost olma şuuru ve idrakine ulaşıncaya kadar, ALLAH’la beraberliğinin şuuruna eren bir mü’min için dünya sıkıntıları ve musibetin acıları yok mesabesindedir.

Mü’min için dünya ahiretin tarlasıdır. Onun için mü’min dünyada vahyin izleri ile yaşamaktadır.İlahi kudretin verdiği hayat kaynağı ile yaşayan muvahhid ,dünya sınırlarını aşmış durumundadır.Bütün acıları yaşadığı halde kalbinde imanın nuruyla ve tevhidin ruhuyla dünya ve ahirette zaferin sevinci ve kurtuluşun mutluluğunu yaşamaktadır.Ona üzüntü ve hüzün yoktur.

‘’Bilesiniz ki , ALLAH’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir, onlar iman edip de takvaya ermiş olanlardır.Dünya hayatında da ,ahirette de onlara müjde vardır.ALLAH’ın sözlerinde asla değişme yoktur.İşte bu , büyük kurtuluşun kendisidir.’’(Yunus-62,63,64)

Burada dikkat edilecek husus; Ahiret gözü ile bakmak , dünya olaylarına gerçekçi yaklaşmak lazım.Olaylara dünya ve ahiret boyutlarıyla birlikte görmek demektir.Asıl olan ahiret boyutudur.Lakin dünyadakine de hakkını vermek gerekir.Dünyayı iyice değerlendirmek lazım.Ahireti kastedip de dünyayı boşvermek gerekmez.

‘’ALLAH’ın sana verdiğinden ahiret yurdunu iste, ama dünyadan da nasibini unutma .’’(Kasas-77)

‘’Size verilen her şey dünya hayatının bir geçimliği bir süsüdür.ALLAH’ın yanında olan ise daha hayırlıdır.ve kalıcıdır.Hala düşünmez misiniz?’’(Kasas-60)

‘’De ki; ALLAH’ın, kulları için çıkardığı zinet,temiz ve hoş rızıkları kim haram kılmıştır.? De ki; Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnız onlaradır.İşte biz ayetleri bilenler için böylece açıklarız.’’(A’raf-32)

İlahi nida olan Kur’an ve Sünnet ,mutlaka birer hakikat olup, ezeli ve ebedi gerçeklerdir.İnsana yaşama şevki ve dünya meşakkatlerinin önüne geçme gücü kazandırır.Dünyada olaylara mutlak egemen olan ilahi kudretin sahibi ALLAH azze ve celle’nin olduğu idraki ve bilinci içerisinde olan insan asla yıkılmaz ve kesinlikle pes etmez.

‘’Nihayet peygamberler ümitlerini kesip de yalan söylediklerini ortaya çıktığını sandıkları sırada ,onlara yardımımız gelmişti, ama kafirler topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.’’(Yusuf-110)

Tevhid davasının hakimiyyeti, imanın meş’alesinin aydınlatmasının devam etmesi , dünyada en mukaddes gaye , ahirette kurtuluşun en sağlam kulpudur.

Hak-Batıl ,iman-küfür ve fazilet-rezalet mücadelesinden uzak durmak mümkün değildir.Bu ,ALLAH’ın ezeli kanunu ve eşyanın tabiatıdır.Ancak hakkın tabiatındaki güç kat’idir, ortaya çıktığında muhakkak batıl yok olup gidecektir.Hakkın olmadığı yerde batıl hakimdir.Aydınlık ve karanlık misali gibi güneş olmadığı zaman karanlık çöker; karanlık ,güneşin aydınlığı karşısında kalması mümkün değildir.

‘’Bilaki biz hakkı batıl üzerine bırakırız da hak onu darmadağın eder.O da derhal çekişerek can verir.Nitelendirmenizden ötürü vay size!.’’(Enbiya-18)

‘’De ki; Hak geldi batıl yok oldu, muhakkak batıl yok olmaya mahkumdur.’’(isra-81)

‘’Kur’an’dan mü’minler için bir şifa ve rahmet olanı kısım kısım indiririz.Zalimlerin ise ,ancak hüsranını artırırız.’’(isra-82)

Dünya süsünün insana güzel gözükmesi, insanın rehavetinin nefse hoş gelmesi, şeytanın işine yarayan en sağlam silahıdır.Bu üçlü protokol ,insanın dünyaya yapışmasını sağlar.Aklından noksan olanlar buna uyarak ani ve fani menfaatleri daim ve kalıcı menfaatlerine bedel eder.Bu işin sonucu insanı hayattaki menfaatleri uğrunda düzmece batıl kanunları ALLAH’ın yüce mukaddes şeriatine tercih edinceye kadar akıl sahibi olan kimse , bu aciz ve fani olan kanunları uyduranlarla bu kainatı yaratan ALLAH bir olur mu?

‘’De ki ; göklerin ve yerin rabbi kimdir? De ki; ALLAH’tır. Yine, de ki; öyle iken onu bırakıp da bizzat kendilerine ne bir fayda ne de bir zarar vermeye güçleri olmayan bir takım dostlar mı edindiniz? De ki; kör ile gören bir olur mu? Veya karanlıklarla nur bir olur mu? Yoksa ALLAH’a onun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma kendilerince birbirince benzer mi göründü? De ki; her şeyi yaratan ALLAH’tır. O , birdir.Kahhardır.’’(Ra’d-16)
 
musali Çevrimdışı

musali

Üye
İslam-TR Üyesi
Diri ve duyarlı bir kalbe sahip olan bir kimse musibetlerde ALLAH’a yönelmeye ve çokça ALLAH’ı anmaya meyletmeye ihtiyaç duyar.Rabbim insanları, ALLAH’a mı yoksa zevk ve şehvet sarhoşluğu gibi oyun ve eğlenceye mi yöneleceklerini denemek için başlarına musibet getirir.Kalbi katılaşmış, beyni sulanmış olanlar başlarına musibet gelse felaket de gelse faydası olmaz.

‘’Andolsun senden önceki ümmetlere biz peygamberler gönderdik, onları yalvarsınlar diye darlık ve sıkıntıya uğrattık.Bari onlara azabımız geldiğinde yalvarsalardı, fakat kalpleri katılaşmıştı.Şeytan da yaptıklarını kendilerine süslü gösterdi.Onlar kendilerine hatırlatılan şeyi unutunca , biz de üzerlerine her şeyin kapılarını açtık.Nihayet kendilerine verilenlere sevinince ansızın onları tutup yakalıyıverdik de ümitsiz kaldılar.’’(En’am-42,43,44)

Mü’min beşer olma hasebiyle kayıplara uğrayınca üzülebilir.Can ,mal,yakın akraba vs. musibetler yüzünden duyduğu üzüntü iman ve tevhid değerleri zedelenmez.Nitekim ,eşsiz semavi dinlerin peygamberleri uğradıkları musibetlere üzüntü duyduklarını Kur’an haber vermiştir.

‘’Onlardan yüz çevirdi, ‘’Ah! Yusuf’um Ah! diye sızlandı ve kederlerini içine gömmesi yüzünden gözlerine ak düştü.(Oğulları):ALLAH’a and olsun ki, sen hala Yusuf’u anıyorsun.Sonunda ya hasta olacaksın ya da büsbütün helak olacaksın! Dediler.(Yakup) : Ben sadece gam ve kederimi ALLAH’a arz ediyorum.’’(Yusuf-84,85,86)

Peygamber efendimiz (s.a.v) oğlu İbrahim vefat edince gözyaşları dökerek şöyle dedi :

‘’Kalp üzülür ve göz yaşarır, ancak ALLAH’ı gazaplandıracak söz söylemeyiz’’(Buhari)

İslam dini ; dünyevi ,insani değerleri görmemezlikten gelmediği için insan kayıplara uğrayınca üzüntü duyması doğal karşılanmalıdır.Bunun yanı sıra musibetlerin insana çektirdiği acı, üzüntü ,gam ve keder gibi çile ve cefaya sabretmek ALLAH’ın takdirine şayan bir şey olduğunu görmüştür.

Nitekim peygamber s.a.v efendimiz bir hadiste şöyle buyurmaktadır:

‘’Mü’minin işine şaşarım.Başına gelen her şey hayırlıdır.Musibet gelir ise sabreder, hayır gelirse şükreder.Bütün bunlar onun için hayırlıdır.Bu mükafat sadece mü’min kimse içindir.

Mü’min musibetlere sabretmesinin takdiri ALLAH’ın bağışı olarak mükafatlandırılır.İnsanın aczi dünya zinetine karşı zaman zaman günah işlediği için ALLAH’ın mağfiretine muhtaçtır.Onun için mü’min musibetlere takmayıp musibetlerin acısından ziyade dünyada işlediği günahlarının bağışlanmasına daha çok sevinir.Peygamber s.a.v efendimiz bu güzel müjdeyi şöyle buyuruyor:

‘’Kişiye öyle musibetler isabet eder ki ; Ta ki o kişi yeryüzünde bütün günahlarından arınsın.’’

Yüce rabbimiz de şöyle buyurmaktadır:

‘’Bir de (böylece) ALLAH’a iman edenleri günahlardan temize çıkarmak , kafirleri de helak etmek ister.’’(Al-i İmran-141)

Dinin derinliklerini anlayan kişi , dinin kıymetini bilir.Dinin değerlerine sahip çıkmak dinin derinliklerini anlama nisbetindedir.Onun için en çok musibetlere uğrayanlar dinin değerlerine sahip çıkanlardır.Bundan dolayı en çok musibetlere maruz kalanlar, peygamberler olmuştur.

Rasûlullah(s.a.v) s.a.v şöyle beyanda bulunmaktadır:

‘’Rasûlullah(s.a.v) s.a.v’e soruyorlar:’’İnsanlardan en çok belaya mubtela olanlar kimlerdir?’’ Rasûlullah(s.a.v) s.a.v:
Peygamberler sonra Salih kişilerdir.Ondan sonra derece bakımından onları takip edilenlerdir.İnsanoğlu samimiyetine göre imtihan edilir.’’

Ancak dikkat etmemiz gereken husus şudur ki; Musibetler illa ki mü’minin günah ve kusuruna bağlı değildir.Muvahhidin herhangi bir günahı olmadan da imtihanlara uğratılır.Böylece muvahhidin dinindeki metaneti ve azmi ölçülür.
 
musali Çevrimdışı

musali

Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH azze ve celle Salih insanlara ikramda bulunmuştur.Ancak Salih insanlar bu ikramlara mahzar olduklarını anlamak için ALLAH’ın dostluğuna ve dinine samimiyetlerini anlamaları lazım.ALLAH’ın yolunda ve dinin uğrunda her türlü çile ve eziyeti çekip de ALLAH’a ve dinine sadakati ve samimiyeti artarsa ,güveni ve sevgsisi devam ederse, mü’min anlar ki Mevla ona bir takım mertebe ve yakınlıkla ikram etmektedir.

ALLAH’ın ikramına nail olmanın bilincinde olan muvahhidler dünyada en mutlu insanlardır.Zindanın en dip karanlıklarında olsalar dahi.

Rasûlullah(s.a.v) s.a.v şöyle buyurmaktadır:

‘’ALLAH bazı kulları için ezelde bir takım derece ve makamlar yazmıştır: Ancak bu kimseler amelleri ile bu derece ve makamlara ulaşamazlar.Bu sebeple ALLAH bu kimseleri can,mal ve evladı ile imtihan edip muhtelif sıkıntılar vererek bu makam ve mertebelere ulaştırır.’’(Ahmed-Ebu Davud)

ALLAH’ın nasib ettiği iman ve tevhid nimeti en büyük nimettir.Çünkü iman ve tevhid nimeti dünya ve ahiretteki mutluluğun sebebidir.
ALLAH’ın iman ve tevhide karşılık verdiği makam ve mükafatları dünyada verdiği hayat,sağlık,azalar,rızık ve tabiattaki her çeşit meyve-sebze, hava, su , et ve sayılması mümkün olmayan nice nimetleri kişinin ameli ile değil ALLAH’ın rahmeti ve cömertliği iledir.Çünkü insan , ameli ile bunu elde edemez.Peygamber s.a.v şöyle buyurmaktadır:

‘’Kişi ameli ile cennete giremez.Ashab dediler ki : sen de mi ya Rasûlullah(s.a.v)? Nebi s.a.v: Evet ben de dahil olmak üzere kimse cennete giremez.’’(Buhari)

Bundan dolayı ALLAH yolunda ibtila , dinin tabiatındandır.İslam’i Mücadele’nin vazgeçilmez bir parçasıdır.Bu davayı üstlenenlere her zaman ve her yerde herkesin başına geldiği bir gerçektir.Bu yol ; diken,kan,çile ve işkenceden geçer.Hoşgörü , lüks ,rehavet ve bana dokunmayan yılan misali ile değildir.Kafirlerin siyaset adı altında küfrünü üstlenmekle değil. Odaların karanlıklarına çekilip zikirmatikle zikir adı altında kendini avutanlarla değil.Üstün insanların menkıbelerini ağlayarak anlatıp hoşgörü altında her türlü kafir siyasi partilerle işbirliği yapmakla değildir.Cihadla ,eziyetle, ilim ve imanladır.Yüce rabbimiz şöyle buyuruyor:

‘’İnsanlar yalnız ‘’İnandık’’ demekle hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?Andolsun biz ,onlardan öncekilerini sınadık.Elbette ALLAH (sınayıp) doğruları bilecek ,yalancıları bilecektir.’’(Ankebut;2-3)

‘’Hani onlar üstünüzden ve altınızdan gelmişlerdi, gözler (şaşkınlıktan ötürü) kaymış , yürekler (korkudan) hançerlere dayanmıştı.ALLAH hakkında türlü zanlarda bulunuyordunuz.İşte orada mü’minler denenmiş şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.’’(Ahzab;10-11)

Basit çabalarla, ucuz gayretlerle bu büyük davaya sahip çıkılmaz.Kendimizi ve başkalarını kandırmayalım.Görüldüğü gibi herkes denenecektir.Piknik ve eğlence gibi maksatlarla yola çıkıldığında bıçak kemiğe deyince dayanamazlar.Diken,kan ve eziyeti görünce vazgeçerler.
‘’İnsanlardan kimi de ALLAH’a bir kenardan ibadet ederler.Eğer kendisine bir hayır gelirse onunla huzura kavuşur(sevinir) ve eğer başına bir musibet gelirse yüzüstü döner(dini kötüleyerek ondan vazgeçer).O, dünyayı da ahireti de kaybetmiştir.İşte apaçık ziyan budur.’’(Hac-11)

‘’İnsanlardan kimi vardır ki, ‘’ALLAH’a inandık’’ der, fakat ALLAH uğrunda kendisine işkence edilince insanların işkencesini ALLAH’ın azabı gibi sayar.Ama rabbinden yardım gelirse and olsun ‘’Biz seninle beraberdik’’derler.ALLAH ,alemlerin göğüslerinde bulunanı (düşünceleri) daha iyi bilmez mi?’’(Ankebut-10)

Ucuz elde edilen malın kıymeti düşüktür.Kıymeti olmayan maldan vazgeçmek kolaydır.Ucuz çabalarla kıymetli mal elde edilemez.

Bu din ahiretin özelliklerini ,çaba sarfetmeksizin vaat etmiyor.Her şeyin bir bedeli vardır.Ahiretin de bir bedeli vardır elbette.

Şuan tagutların zindanlarında esaret altında bulunan allame eş şeyh Mahmut Muhammed Selamet'in hatırasına.
 
Üst Ana Sayfa Alt