Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale FİLİSTİN'E GİDEN YOL...

halit bin velit Çevrimdışı

halit bin velit

Üyeliği İptal Edildi
Banned
206.jpg

FİLİSTİN'E GİDEN YOL...
Filistin... İslam Ümmeti'nin kanayan yarası... Hasta adam dedikleri Osmanlı'nın, kendisi sağlıklı ve fakat, sağlıklı olduğu kadar da dirayetli olan padişahı Abdulhamid'in uğrunda tahtından olduğu yer... Dünyanın her yerinde kan, damla damla akarken, orada adeta olukla akmaktadır...

Yeryüzünün bir diğer parçası olan ve üzerinde ise ihanetin olmadığı bir karış toprağı bile bulunmayan bir İslam beldesi... Kan çanağına dönüştürülmüş Peygamberler yurdundan bir yurt... Dış güçlerin sebebiyle içerde olup bitenler bizi yakıp kavururken, bizden olmayan dıştakileri de -şimdilik kaydıyla- sevindiren bir mekan... Denebilir ki, azılı kâfirlerin diğer İslam topraklarına göre -bence- üzerinde en çok durdukları bir İslam coğrafyası...

Sinesinde barındırdığı ve etrafı da oldukça mübarek kılınan ve Beytullah’tan ve Mescid-i Nebevi'den sonra da yeryüzünün en büyük ve en önemli bir mabedi ve aynı zamanda da semavi dinlerin de buluşma noktası olan ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in de miracına şahidlik yapan Mescid-i Aksa'sı ile adeta tarihe ve zamana meydan okuyan bir satıh... Geçmişte de günümüzde de kendisine yönelik olarak bir çok zulümlerin icra edildiği zulümler diyarı...
Evet... Böylesi bir yerden, hem de geçmişi şan ve şerefle dopdolu olan ve gerçek Müslümanlardan başka hiç kimseye nasib olmayan bereketi ve destansı duruşuyla günümüze kadar dimdik bir şekilde gelebilen ve aynı zamanda da zulümle adeta özdeşleşen bir yerden söz ediyoruz biz... Allah (c.c.)'a karşı küfür ve tuğyanlarında zirve yapanların arşa yükselip de orasını titreten zulümlerine karşı sadece kendisine inananları değil, tüm insanlığı da korumak gibi bir misyonu olan

İslam Hilafeti'nin, Osmanlılarca uygulandığı dönemlerde bir yönüyle de Osmanlı'nın adeta yumuşak karnını teşkil eden Filistin, sözkonusu o Hilafet’in hakimiyyetine çeşitli vesilelerle siyonistler tarafından son verildikten sonra, kendi haline terk ettirilerek yahudinin kucağına itilmeye başlandığından beridir ki gözyaşına boğulmuş olup dert ve sıkıntılar içinde yüzüp gitmektedir.

Anasından ayrılan o kınalı kuzu misali Osmanlı'dan ayrıldığı her demin acı ve kederini yüreğinin ta derinliklerinde hisseden ve her türlü mücadelesini ise Osmanlı'nın ve Osmanlı ruhuna dönüşün bir parçası olarak sürdürmeye çalışan Filistin, gelinen bu noktada kurtuluş ve bağımsızlığın hasreti içerisinde adeta -Allah'ın izniyle- kurtarıcısını; Selahaddin Eyyubi'sini beklemektedir. Kaldı ki böyle bir şeye sadece Filistin değil, diğer İslam beldeleri de muhtaçtır.

Bunun için İslam toprakları üzerinde emperyalistler tarafından çizilerek oluşturulan sun'i sınırlar derhal kaldırılıp, haçlı zihniyetin ileri karakolları durumundaki kimi laik ve dinsiz, kimi de krallık ve despot yönetimlerin idarelerine son verilip tamamen İslamî esaslara dayalı dünya çapındaki yönetim birliğinin oluşturulması gerekmektedir.

Böyle bir şeyin tahakkuku için her bölgenin Müslüman olan halkları kendilerini esaretten hürriyete, zilletten izzete, aşağılanmaktan yüksekliğe çıkartacak bir mücadeleyi; eğer yoksa derhal başlatmaları ve şayet varsa onu, daha da ileri safhalara taşımaları onların en öncelikli olan işlerindendir. Böylelikle her beldenin birleşmesiyle bölgesel bir bütünlük sağlanacak ve burdan yola çıkarak ümmet-i icabetin tesisi bi iznillahi teala gerçekleşip dünya çapındaki Hilafet de kurulmuş olacaktır.

Elbetteki bu, günümüzün batı uşağı ve kafası batıdan başka bir yere bir türlü dönemeyen batı kafalı liderleriyle(!) değil, İslamî hassasiyetleri daima öne çıkartan, ilmiyle amil ve cesaretli olanlarla olabilecek ve onların önderliğinde gerçekleşebilecek bir şeydir.
LİDERLİK BOŞLUĞU:

Bu bağlamda şu anda dünyada, özelde Müslümanları genelde ise tüm bir insanlığı hakk ve adalet üzere yönetebilecek ne bir yönetici ve ne de bir yönetim mekanizması vardır ve dolayısıyle de bir liderlik boşluğu sözkonusudur. Piyasada gezinen ve özellikle halkına

''Müslüman'' denilen ülkelerdeki insanların başında bulunanların ise hiçbirisi başta Filistin olmak üzere diğer beldelerdeki toplulukları ideal ölçülerde idare edebilecek donanıma sahip değillerdir. Ve olamadıkları gibi hemen hemen hepsi de, ya açık ya da gizli bir şekilde Batı'nın ve ABD'nin emrinde olup, onların talimatıyle hareket eden ve onların çizmiş oldukları sınırlar içerisinde topluluklarını sözde yönetmeye çalışan kimselerdirler.

Dolayısıyle, tüm bir insanlık ailesi olarak bizler, kendinden çok insanlığın geleceğini ve selametini düşünebilecek çaptaki liderleri alelacele bulup orataya çıkartmak durumundayız. Kaldı ki günümüz dünyasının tüm demokrat ve laik kafalı liderleri, hatta kralları bile bu ölçülere uymadıkları gibi ayrıca onların böyle bir derdi de yoktur.

Onun için onlardan böyle bir şeyi beklemek abesle iştigaldir. Yani, sizin anlayacağınız kendi başımızı kendimiz kaşımamız gerekecektir. Hem sonra toplulukların bu hale gelmelerinin en önemli bir sebebi az da olsa onlar değil mi? Ve ''Onlara, yeryüzünde fesad çıkartmayın, bozgunculuk yapmayın denildiğinde onlar da bizler ancak düzelticileriz derler...'' (Bakara, 11)'de buyurulduğu gibi onlar bu halleriyle sürekli hep toplumun zararına oynamıyorlar mı? Onlar (o liderler) değil midir ki hep kendilerini düşünen.

Kendi istikballeri için her türlü dalaverayı çevirip toplumların hayatlarını hiçe sayan. Kendileri en lüks evlerde oturup, en lüks arabalarla gezerken, çocukları en iyi okullarda okuyup, halkınınkiler ise, bir başörtüsü sebebiyle de olsa okuma hakkını kullanamazken, bu arada halklarına ise sefaleti ve sürünmeyi reva gören.

O liderler(!) değil midir ki, kendilerine yönelik olarak meydana gelen şeylere karşı oldukça duyarlı davranırken, sırtlarına basarak tepelerinde gezindikleri insanlara karşı yönelik bir şey olduğunda ise oldukça vurdumduymaz olanlar? Günümüz bu tip insaların sayısız örnekleriyle doludur. Onun için tüm dünya insanlığının ve özellikle Filistin'in kurtuluşu, biraz da kendi egosunu yenmeyi başarmış insanların, bir parçasını oluşturan liderlerin ve bunların, talimatını sadece Allah'tan ve O'nun bizlere hayatın her alanı için alınması gereken bir örnek olarak gönderdiği sevgili habibinden alan dirayetli liderlerin varlığına bağlıdır. Oysa günümüzün liderleri öyle mi ki? Peki neler yapmış bunlar? ''Neren eğri?'' diye sorulduğunda ''Nerem doğru ki?'' diye cevab veren o deve misali neler yapmamışlar ki?
Hilafet‘ten boşalan dünya insanlığını yönetme ve koruma işini çeşitli entrikalarla ele geçirerek sürekli zulüm yapmışlar ve bu zulümlerini günümüze kadar da taşıyarak, insanlığa hayatın yaşanabilir alanlarını daraltmışlardır. Ve ne yazık ki bundan da nasibini en çok alan Müslümanlar ve özellikle Filistinli'ler olmuştur.

Bu arada başa dönüp oradan devam edecek olursak, Osmanlı İslam devletinin topraklarının küçük bir parçasını oluşturan özelliğiyle Filistin denince, başkasını bilmiyorum ama, benim aklıma hemen israil ve zulüm geliyor. Kaldı ki, işlenen bunca zulümlere belki direkt olarak değil ama, dolaylı olarak da olsa destek verdiği için israil halkını biraz, ama, sözkonusu lider(!) kadrosunu ise Filistin'de işlenen zulümlerde atbaşı olarak görüyoruz. Bu noktada bir örnek olsun için Filistin'le özdeşleşen ve güncelliğini de eskisi kadar güçlü ve etkin bir şekilde muhafaza edemeyen ve vukunun arka planını ise ancak Allah'ın bildiği bir olay hakkındaki görüşlerimi -biraz gecikmiş de olsa- sizlerle paylaşmak istiyorum.
''MAVİ MARMARA'' GEMİSİ BASKINI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ:

Değerli okurlar!

Malumunuz olduğu üzere Mayıs ayının son günü, yankıları tüm dünyada duyulan ve ben diyeyim binlerce ve siz deyin milyonlarca insanın sokağa dökülmesine yol açan bir olay meydana geldi: ''Mavi Marmara Gemisi Baskını'' Bu olayın meydana geldiği yer, İslam Şeriatı‘nın denizlere bile hâkim olduğu dönemlerde adıyle mutenasip olacak kadar

''Ak'' olup da, daha sonra ve özellikle günümüze gelinceye kadar ki dönemlerde ise dünya emperyalistlerinin hakimiyetine geçmesiyle birlikte kapkara bir deniz olan ''Ak Deniz''deki uluslararası sulardı. Ve olayın faili israil ve onun yöneticileri iken, mefulu ise, adına ''Mavi Marmara Gemisi'' denen gemi ve içindekilerdi. Her olayda olduğu gibi bu olayda da fail ve meful mefhumu gün gibi ortadaydı. Ve bu olay, ardına bıraktığı bir çok soruyla birlikte geçmişin sırları arasındaki yerini almaya terk ettirilirken, olayın öncesi ve sonrası ile ilgili olarak şu husuların altını çizmek gerekir.
Özetleyecek olursak:
1- Bir kere zulmün karanlıkları içinde kaybolmaya yüz tutmuş Müslümanların, İslamî yaşamın bir parçası olan mazlumlarla birlikte dayanışmayı gerçekleştirmeleri için vahdet adına atılan adımlarda adres olarak yalnış yerlerde, yalnış kişilerle beraber ve lider olarak da yalnış liderlerin arkasında toplanmış olmaları,

2- Peki, o ''Yalnış yer'' neresidir ve o ''Yalnış kişiler'' ve o ''Yalnış liderler'' kimlerdir?

3- El Cevab: Dünya Müslümanlarının buluşma adresi olarak bâtıl'ın yerli malı olan AKP'nin dümeninde ve onun arka bahçesinin kenarında dolaşmaları yerin yalnışlığını, sonradan bozulmak suretiyle Allah'a karşı zulümde adeta sınırları aşmış olup zulmün her çeşidine de adeta kaynaklık yapan diğer dinden olanlarla -ki ''Siz onların dinlerine tamamen geçmedikçe onlar sizden asla hoşnut olmazlar'' (Bakara, 120) şeklindeki gerçeğe rağmen- bir araya gelmek yalnış kişileri ve, var olduğu günden beri Allah'ın şeriatına iman edenlere zerre-i miskal faydası olmayan laik rejimle dirsek teması halinde olmakla yanlışa düşen özellikleriyle bazı öncü kimselerin etrafına toplanmaları ise, yalnış liderleri ifade eder.

4- Az önceki şıkta geçen ''AKP'' ve ''Yanlış liderler''i biraz açalım:
Bilindiği gibi, yeryüzünde tüm sömürüye ve bundan kaynaklanan zulümlere bir son verip, ilahi adaleti sağlayacak bir anlayış olan İslamî ingılap yani Şeriat hareketi vardır ve bu hareket, zalimler tarafından hiç istenmediği gibi aynı zamanda da etki alanı bir şekilde önlenilmeye çalışılmaktadır.

Bunun için zulmün bir başka versiyonu olan kısa adı BOP olan ''Büyük Ortadoğu Projesi''nin de önünde aşılması çok zor olan en büyük bir engel gibi gördükleri bu hareketi, elbetteki bir takım güçler ya tamamen ortadan kaldırmayı ya da bu olamıyorsa en azından etkisiz hale getirmeyi planlamaktadırlar. Ve bunların başında da başta ABD ve AB gelmektedir.

Bunlar, böyle bir oluşumu engellemenin silahla, öldürmeyle, korkutmayla filan gerçekleşemeyeceğini geçmişteki deneyimlerinden de yola çıkarak gayet iyi bildiklerinden, munafıkane hareket etmeyi en kestirme yöntem olarak belirlemenin bir göstergesi olarak Müslümanların içindeki liderlere(!) el atmış durumdalar.

Bunun için kemalistlerden daha da şedid olan AKP ve onun şovmen lideri olan kişisini ise bu iş için biçilmiş kaftan olarak lanse etmeye çalışıyorlar. Gerçi, bundan yıllar önce yine medyada yayınlanan bir makalede de ABD, tüm dünya Müslümanlarını -onlara göre- ''Ilımlı İslam''ın şemsiyesi altında toplayıp da yine bu şeytani gürühun çıkaralarına hizmet etmeye yönelik olarak sözde bir halifenin komutasında birleştirmenin gerekli olduğuyla ilgili bir mevzu gündeme gelmiş ve bu bağlamda da o zamanlar şu anda ABD'nin misafiri(!) durumundaki bir meşhur(!) hocayı(!) bu işte düşünür olmuşlardı. Ama, dinlerarası diyaloğun fikir babası ve aynı zamanda da İslamî ingılab hareketinin önünde büyük bir engel gibi duran bu kişi, uzun vadede çok fazla bir işe yarayacak yaş sınırı geçmiş olduğundan, onun yerine Kasımpaşa sokaklarının bir numaralı kabadayısını tercih etmişlerdir.

5- Özellikle, 20. asrın son çeyreğinde dünya Müslümanlarını yok etmeye yönelik olarak meydana gelen her olayın akabinde olduğu gibi ''Mavi Marmara Gemisi'' olayında da sadece bir anlık deşarz olmaktan öteye geçmeyen doldur-boşaltla ancak Müslümanları yok etmeye kararlı yukarda bahsettiğim oyunu tezgahlayanların ekmeğine yağ sürmüş olunacaktır.

6- Bu şekildeki yaklaşımların hiçbir yarar sağlamadığı ve sadece zaman israfına sebep olduğu gerçeğinden hareketle bu olayda da yukardan beri özelliklerini maddeler halinde sıralamaya çalıştığım şekliyle yapay birliktelikler oluşturularak, gerçek vahdetin ve dolayısıyle gerçek kurtuluşun, izzet ve şerefin önü kesilmeye çalışılıp Hakk-Bâtıl, Tevhid-Şirk, İman-Küfür vs. mücadelesinde ise, hem top dışarı atılmış ve hem de böylece dünya küfrünün ömrü uzayıp, Müslümanların da çilesinin devamı sağlanmıştır.

7- Çileyle ve de her türlü zulümle birlikte yaşamaya alıştırılmış Müslümanlar, bu usulle gerçek toplanmanın ve birliği tesis edebilecek şekilde dünya sathında bir vahdetin oluşabileceği yerin adresini de şaşırmış bulunuyorlar. Dolayısıyle ümmet-i icabet yaralarını, bu gibi durumlara takılarak adres şaşırmakla değil, buluşmanın gerçek adresi ve her türlü yaranın, hem de hafif bir pansumanla sarılabileceği yer olan Hilafet çatısı altında toplanmakla olduğu ve aksi durumların ise yaraları sarmayıp daha da kangrene dönüştüreceği ne yazık ki ''Mavi Marmara Gemisi''ne olan saldırıyla da bunun ne kadar gerekli olduğu gerçeği bir kez daha ortaya çıkmıştır, elhamdulillah.

Hem sonra biz, küfrün ömrüne ömür katan bu gibi şeylerle yaraları saramayız, yapsak yapsak o yaranın kangrene dönüşmesine sebep oluruz. Zaten, yara iken kangren olan bir uzuv da bir işe yaramaz ve daha fazla yük olmasın için kopartılıp atılır. Ama maalesef bizlerin içine düşürüldüğümüz durum bundan ibarettir. Halbuki bizler, bir vucüdun uzuvları, bir tarağın dişleri veya bir duvarın sağlam harçla birbirine kaynaştırılmış tuğlaları gibi olmamız gerekmez mi? Elbetteki öyledir.

Peki ama o halde neden bunu gerçekleştirmiyoruz ? Neden, zalimlerin karşısına mazlumların gaspedilmiş haklarını almak üzere güçlü bir şekilde dikilemiyoruz? Tabiki dikilmek için sağlam bir omurgaya, o omurganın üzerinde durabileceği her türlü zeminde kolay kolay kaymayan sağlam ayaklara, ve bütün bunları doğruya kanalize edebilecek bilgi ve beceri yüklü sağlam beyinlere ihtiyaç vardır.

İyi ama tek bir güç, tek bir kuvvet olamıyoruz diye elimiz-kolumuz bağlı oturup, olup bitenleri de kaderin bir parçası olarak kabul edip de sineye mi çekeceğiz? Hiç mi tepki vermiyeceğiz? Bunca işlenen vahşetlere hiç mi ''Dur'' demeyeceğiz? Bizden olmayanların gözünün içine böyle hep bakıp duracak mıyız? Tabiki hayır ve tabiki böyle beklemeyeceğiz, tabiki karşı duracağız, tabiki bir şeyler yapıp haklı tepkilerimizi gösterip, bâtıl‘ın başına Hakk'ın balyozunu indirip onu bir daha kolay kolay ayağa kalkmaya cesaret edemeyecek şekilde parçalayıp herbir parçasını da layık olduğu yerin karanlıklarının içine sokmaya çalışacağız.

Tabiki varlığımızın göstergesi olan kalıplarımızı tek bir yüreğin kılcal damarları gibi birbirine bağlamak suretiyle tek'e düşüreceğiz. Peki ama, iyi de, bu nasıl olacak? Bunun cevabı şudur: Rabbani bir çizgide, Rabbani ölçütlerde ve her türlü oluşumda talimatını Allah'tan ve O'nun, içinde herşeyin cevabını barındırdığı kitabından ve o kitabın toplum içindeki göstergesi olan Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in de uygulamalarından alan Rabbani birliktelik içerisinde kalan bir güç oluşturmaktır. Ve ancak bu şekilde bir güç olunur ve ancak bu şekilde ayağa kalkılır. Maddi ve manevi her türlü güçlü olmanın da formülüdür bu.

Ve işte bu, hayatımızın da inkâr edilemez bir gerçeği olduğu gibi, Kur'anî bir tanımla ''Karanlıklar'' olarak tanımlanan ve aynı zamanda da en büyük günahların da başı olarak zikredilen şirk ile ilişkisi ise, ruh ve beden gibi olan bunca zulmün, belini de kırabilecek tek hakikattir. Onun için bu, kurtuluşun da tek yoludur. Bundan başka bir yol yoktur ve ''Var'' diye kabul edilen yollar da bizi, götürse götürse çıkmaza götürür, parçalanmışlığın kalıcılığına götürür. Zalimlerin zulmünün devamına yardımcı oluşumuzu tescillemeye götürür.

Ve bu, bizim dışımızdaki insanların sürekli belirlemiş oldukları gündemlerle yatıp kalkan ve kendisi ise hiçbir zaman gündem belirleyemeyecek halde kalmaya götürür. Velhasıl aleyhimize ne kadar şeyler varsa tümünün bizimle beraber ahirete gelmesini sağlamaya götürür, Allah muhafaza eylesin.
DÜNYA VE AHİRET KURTULUŞUNUN YOLU:

Değerli okurlar!

Gerek bu sitede ve gerekse bulunduğum her ortamda tüm dünya Müslümanlarının kurtuluşunun tek bir yolu ve bu yol üzerinde de tek bir buluşma adresinin olduğunu ve bunun da tüm özelliklere sahip bir halifenin etfarında ve Hilafet çatısı altında toplanmaktan geçtiği gerçeğini yıllardan beridir herkes gibi söyleyip durmuş ve bunu da defaten zikretmeye çalışmışımdır.

Kaldı ki bu birlikteliğimizde de bu meseleyle ilgili olarak aynı şeyleri tekrarlayacak değilim. Ancak, böyle bir oluşumun olmasını engelleme adına kâfirlerin bizler için ortaya attığı oyunlardan bir bölümü hepimiz açısından çok önemli gördüğüm ve altını da kalın çizgilerle hem de bir kaç kere çizmek istediğim oyunlarından bir demeti burada zikretmeden geçemeyeceğim:
Bakınız! ABD ve Batı'nın desteği ile 2000'li ylların ilk dönemlerindeki genel seçimlerde çeşitli oyunlarla tek başına ve hem de iki defa arka arkaya iktidara getirtilen AKP ve onun lideri(!), kendini iktidara taşıyan insan şeytanlarının amaçlarına hizmet için onların desteği ile meydanlarda ''Aslan Yürekli Rişar''ı oynamak suretiyle Filistin ve Gazze gibi dünya Müslümanlarının en nazik bir yeri olan hususların birileri tarafından kaşınması ile birlikte adeta Müslümanların gözünde ümmet çapında bir lider olarak lanse edilmektedir.

Kaldı ki imanının yanında kâfirliği de olan bu insanın bu kafa yapısıyle ve üzerinde taşıdığı mürted damgasıyle, Müslümanların bu vb. meselelerini bizlerin ve İslam'ın lehine halletmeye çalışması mümkün değildir ve böyle bir şeyi de ondan ummak, gerçekten müşrikliği ve mürtedliği anlamamak demektir.

Peki ama, neden bu adam gerçek Müslümanları daha çok ilgilendiren bu gibi konularda sanki bizlerden biriymiş gibi öyle zırt-vırt ortaya atılıyor? Söylenebilecek pek çok şeyin yanında şunu da cevaben diyebiliriz ki yukarda da değindiğim gibi, dünya Müslümanlarını başta ABD olmak üzere batılılara hizmet edebilecek bir kulvara sokup, tüm zalim ve despot yönetimlerin bekasına amade kılmaktır. İşte bunu da gerçekleştirmenin yolu, öncelikli olarak onları, bu gibi meseleleri gündeme taşımak suetiyle bir araya toplamak, sonra da emperyalist güçlerin kulu ve uşağı haline getirdikten sonra da Hilafet‘in dünya çapındaki etkisinin önünü en azından tıkamayı düşünmektir.

Zaten bu iğrenç amaca yönelik olarak da bu kişiye karşı dünya müslümanlarınca bir sevgi çemberi oluşmadı da değil hani. Yaklaşık son bir buçuk yıldır İslam çoğrafyasında olanlara bir bakın, bunun böyle olduğunu rahatlıkla anlayacaksınız. Mesela 2009 yılındaki o meşhur ''One Minute''ye yol açan gelişmeler ile bir de ''Mavi Marmara Gemisi'' sebebiyle olup bitenler ve ardındakiler, bunun bariz bir göstergesi olarak karşımızda durmaktadır. Adamı neredeyse dünya Müslümanlarının halifesi ilan edecekler.

Bu arada şunu da ifade edeyim ki, batılı olan efendilerinden devşirdiği yapay cesaretle İslamî hassasiyetler üzerinde Kasımpaşa'lı edasıyle yürürken kramponlarının çıkardığı ses, ne yazık ki şuurlu olduğunu düşündüğümüz bir çok saf Müslümanı da gerçekten etkilemektedir.

Onun için başta kendime ve sonra da ondan ve onun şovundan etkilenebilecek tüm dünya Müslümanlarına, onların imanlarının zarar görmemesi için öcelikli olarak merhum hocamızın vefatından bir sure önce kaleme almış olduğu ve Anadolu'da hatırı sayılır büyük çaptaki medrese okumuş âlimlerinin altına imza koydukları, bizlere tüm müşriki zihniyetleri tanıtan ''Şirk Fetvası''nı okumalarını ve her zaman güncelliğini koruyabilen şu ayeti -ki şu sıralar kendisini hem de tefsirlerden tekrar tekrar en çok okumamız gereken ayetlerden biridir bu ayet- bu manada hatırlatmak istiyorum. ''Zalimlere asla meyletmeyin. Yoksa sizi cehennemin azabı çarpar. Allah‘tan başka da dostunuz yoktur; yardım da göremezsiniz!'' (Hud, 113)
Evet... Allah (c.c.), bu gibi içi başka dışı başka; içten kâfir dıştan Müslüman, içi anıtkabire dışı da camiye ayarlı, içine demokrasiyi dışına da İslam‘ı, dostluğu içten kâfirlere has kılarken, dışından ise Müslümanlara dostluğun sadece görüntüsünü ayıran ismi Yakup, kafası ise akop olanların şerrinden cümlemizi muhafaza buyursun.

Amin.
Hakk haber.com


206.jpg
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt